29 Mart Cuma 2024

Analiz - Sultan Şenyazar | Üniversite olayları bizi hiçbir zaman demokrasiye götürmedi. Mesela darbeye karşı üniversite olayları olmadı

Analiz - Sultan Şenyazar | Üniversite olayları bizi hiçbir zaman demokrasiye götürmedi. Mesela darbeye karşı üniversite olayları olmadı

Bir soru sormak isterim. Bir üniversite öğrencisi, okul hayatı boyunca rektörü kaç kez görür? Veya bir rektörün yönetiminden, doğrudan nasıl etkilenir ki rektörün seçimiyle bu kadar ilgilenir. Türkiye’de binlerce lise var. Lisede öğrenciler, devletin atadığı müdürün yönetiminde eğitim alıyorlar, o müdürle temas ediyorlar, her gün görüyorlar ama bir yıl sonra üniversiteye başlıyorlar ve diyorlar ki hayır rektörümüzü biz seçeceğiz. Ve bunun için günlerdir eylemler yapılıyor. Yalnız burada bir incelik var, öğrenci eylemleri, rektörü öğrenciler seçsin iddiasiyla yapılmıyor aslında. Rektör üniversite içinden seçilsin diyorlar. Yani bu eylemi planlayanlar, aslında öğrencilere bir seçme hakkı talep ediyor değil. Öğretim görevlilerinin talebini dile getirmek için öğrencileri kalkan olarak kullanıyor. 

 

Türkiye yıllarca öğrenci eylemleri yaşadı. İlk öğrenci eylemi 10 Mayıs 1876’da yaşandı. Arkasında bir siyasi çekişme vardı. Olayları takiben Sadrazam Mahmut Nedim Paşa istifa etti, ilerleyen safhalarda da Sultan Abdülaziz bir darbeye maruz kaldı. Cumhuriyet tarihindeki ilk öğrenci olaylari da 1924 yılında tramvaydaki bilet fiyatı üzerine patlak verdi. Sonrasında 1960’ta öğrenci olaylari oldu, arkasindan 27 Mayıs darbesini gördük. 1970’lerdeki öğrenci olayları malum, yine arkasindan 12 mart muhtırası.. Ve 1980 askeri darbesine giden olaylarda da üniversiteler yine başroldeydi. 

 

Açıktır ki üniversite olayları, askeri vesayete bir kalkan, demokrasiye ve milli iradeye de bir sınırlama olarak kullanıldı. Üniversite olayları bizi hiçbir zaman demokrasiye götürmedi. Mesela, darbeye karşı üniversite olayları olmadı. Bilakis, darbe olsun diye çıkarılan olaylardı ve akademi camiasi da çoğu zaman bunun içinde yer aldı.

 

Mesela 10 ocak 2021 tarihinde zoom üzerinden yapılan toplantıya katılan kişilerin bir bölümünün Boğaziçi Üniversitesi’yle hiçbir ilgisinin olmadığı tesbit edilmiş. Gözaltına alınanlar, tutuklananlar. Profiller ortada.

 

Şu notu vermek isterim. Öğrenci olmayanlar, üniversitede hoca olmayanlar, Boğaziçi rektörü atamasını takip ediyor. LGBTİ takip ediyor, hatta amerika bir açıklama yapmış, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price diyor ki; “Boğaziçi Üniversitesi rektör atamasına karşı barışçıl gösterileri yakından takip ediyoruz.”

 

Barışçıl dediği gösteride üniversitenin kapısı kırıldı, rektörlük binasi işgal edilmeye çalışıldı. O zaman kongre binası işgali de barışçıl eylemdi, sonrasında nasıl davrandıklarını gördük. Şimdi, Boğaziçi Üniversitesi’yle ilgisi alakası olmayan bu kadar bileşen acaba niye biraraya geliyor?

 

Ve şuraya dikkat, devletin burada attığı her adıma yüksek perdeden karşı çıkılıyor. Bir açıklama yapılıyor, tehdit edildik deniliyor, devlet parmak sallıyor deniliyor. Kapıyı kırıyorlar, polis o anda pratik bir çözüm üretip kapiyi tutturuyor, polis üniversiteye kelepçe vurdu deniliyor. Dikkat ederseniz profesyonelce ikonlar oluşturuyorlar. Gezide olduğu gibi, kırmızılı kadın gibi profesyonel ajans üretimi ikonlar vardı, şimdi de kelepçe, aşağıya bakmayacağız gibi ikonlar oluşturulmaya çalışılıyor.

 

Bu eylemlerde kullanılan kavram “öğrenci” ama işin garibi bu olaylarin içinde, bildiğin derse giren, sınava çalışan öğrenciler mi var???

 

Elbette, birkaç tane heyecanlı hevesli gencimiz bu olaylara karışıp kendi fikrini beyan etmiştir ancak buradaki yönlendirme güçlü bir yönlendirmedir. 

 

Boğaziçi üniversitesi olayları, rektör atamasını protesto olarak başladı değil mi? Peki şu an hangi aşamadayız ve neleri tartışıyoruz?

 

LGBTi tartışıyoruz, Selahattin Demirtaş’in serbest bırakılma taleplerini dile getirdiler, Yunanistan’da eylem yapıldı, Almanya’da eylem yapıldı, mesele rektör değil anlamadın mı sloganları gezinmeye başladı...

 

Vesselam.

 

 

Yeni Yorum