28 Mart Perşembe 2024

Sultan Şenyazar | Bozkurt: Bir afet ve Türkiye Fotoğrafı

Sultan Şenyazar | Bozkurt: Bir afet ve Türkiye Fotoğrafı

Türk Hava Kurumu’na, oradan da Atatürk’e bağlanacak bir konu olmadığından mıdır, yoksa, çevre hassasiyeti üzerinden iktidarı dövmeye alışmış bazı ünlülerimizin Bozkurt, Sinop veya Bartın’ta tatil yapmıyor olmasından mıdır, tam olarak bilemiyoruz, Batı Karadeniz Sel Afeti, orman yangınları kadar gündeme oturmadı. Halbuki Kastamonu’nun ormanları da en az Kazdağları kadar yeşildir.

 

 

BOZKURT’TA BİR HAFTASONU

 

Haftasonu Bozkurt’taydım. Sizin için hem Bozkurt'un, hem de Türkiye’nin son yıllarda edindiği afet yönetim tecrübesinin bir fotografını çekmek istedim.

Kastamonu, Bartın ve Sinop illerimizi etkileyen afette 82 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi de hala kayıp.

 

Bozkurt’ta yaşanan gerçekte şu: İlçenin tamamı, 4.5-5 metre yüksekliğinde toprak-çamur-ağaç-taş karışımı bir rusumatla tamamen kaplanmış. Heryer... Sanki yere beton şap atmış gibi, sokaklar, caddeler, zemindeki tüm dükkanlar, birinci kattaki evlerin yarısı, odaların içleri, bodrum katlar... o seviyenin altında kalan aklınıza gelen heryer kaplanmış. Dağdan gelen rusumat önce yukarıdaki tomruk tesisinde dere kenarına istiflenmiş devasa tomrukları kapıp getirmiş, onlar bir süre köprüye sıkışınca büyük bir basınç oluşmuş, sonra biriken o kuvvet köprüyü de patlatmış ve tomruklarla rusumat, büyük bir kuvvetle ilçeye “saldırmış” resmen... Öyle ki bazı binaların köşesi, sanki bir kaplan pençesi gelmiş gibi kopmuş.

 

İlçenin içinde rusumatla kaplanan sokaklar, düşündüğünüz gibi derenin kenarında olan yerler de değil. 2-3 sokak içerde. Normal zamanda oraya sel gelebileceği aklınıza gelecek enson şey olur. Elbette ki ilçede dere yatağını daraltan bir yapılaşma var, bunu inkar edemeyiz ama ilçenin tamamını böyle görmek de haksız bir itham olur. Oraya gidince bunu daha iyi anlıyorsunuz. Facianın bu boyuta gelmesinin en büyük sebebi yağışın ve taşıdığı malzemenin büyüklüğü + tomruklar. Şöyle ifade edeyim: Eğer o kadar rusumatı biz hafriyat kamyonlarıyla taşımaya kalksak, herhalde 6 ay falan çalışmamız lazımdı. Gelen malzemenin ve yağışın büyüklüğünü, gücünü buna göre kıyaslayın.

DEVLET ÇALIŞIYOR MU?

 

Eğer ben “çalışıyor” yazarsam ve siz de orayı görmeden okursanız, muhtemelen benim hakkımda “iktidar yanlısı” diyeceksiniz. Gerçi iktidar yanlısı olduğum doğru ama bu yorumun onunla ilgisi yok. Bozkurt’a giderseniz, siz de bana hak verirsiniz. Çalışıyor mu, evet çalışıyor. Organize mi, evet, gerçekten iyi organize.

 

Malum, 2020’nin başından beri ülkemizin ana gündemi afet yönetimi oldu. Önce Elazığ Depremi ile başladık, sonra Van’da deprem ve çığ, Bingöl’de deprem, İzmir’de deprem, Rize’de, Balıkesir’de seller, Kartal’da durup dururken çöken apartmanlar ve daha niceleri. Hatta bu arada bir de pandemi yönettik. Ve hepimiz biliyoruz ki –daha doğrusu bütün bilim insanları söylüyor ki- Marmara’da veya Ege’de büyük bir depreme doğru adım adım ilerliyoruz.

 

İçişleri Bakanı’nın ilginç bir tesbiti var, “her afette hem afetle mücadele ediyoruz, hem de dezenformasyon afetiyle mücadele ediyoruz” diyor. Haksız mı adam? Her afette aynı şeyleri yaşamıyor muyuz? Aynı mahfillerden aynı açıklamaları, aynı tweetleri görmüyor muyuz? Oturduğu yerden enkaz kaldıranları, yangın söndürenleri bilmiyor muyuz?

 

En dikkatimi çeken şu oldu: Bu iki yıllık sürede, ülkede bir afet yönetim ekibi oluşmuş. Her afette biraradalar ve hem kurumlar hem de kişiler birbirlerine aşina olmuşlar. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ekip başı... Bakan yardımcısı İsmail Çataklı, Afad ve Göç meselesinden sorumlu olması hasebiyle her afette yanıbaşında. Diğer bakan yardımcıları da ekibe dışarıdan destek veriyor, bazen de sahaya geliyor.

Afad’dan daire başkanları, yetkililer. Afet tecrübesi olan kaymakamlar, onlar da her afette afet bölgelerine görevlendiriliyorlar. Hatta Afad başkan vekili Önder Bozkurt, böyle bir profil. Aynı şekilde Bozkurt kaymakamı olarak atanan Murat Atıcı, bu özelliğinden atandı. Daha önceden Rize Dereli kaymakamıydı, yine aynı sebepten. Sel nerede Murat Atıcı orada..

Keza Kızılay yöneticileri, Anda yöneticileri, İhh yöneticileri, Jandarma komutanları, Emniyet müdürleri, Sahil Güvenlik komutanları, Genel Müdürler, Genel Komutanlar, valiler, kaymakamlar, hepsi birbiriyle aşina olmuşlar. Teşbihte hata olmaz, bütün ekip bir İzci kampında gibi yaşıyor. Kimi karavanda, kimisi kurumunun aracında kimisi ekip olarak bir otelde veya bir kamu binasında. 

 

HER DERDE DEVA: AFET KOORDİNASYON TOPLANTISI

 Bu toplantılar ilginç. Twitter üzerinden hemen hemen aynı görsellerle ve içerikle paylaşılıyor ama içeriği çok renkli ve asla tekdüze bir faaliyet değil. Hemen hepsi, bir bakanın başkanlığında gerçekleşiyor. Afetin durumuna göre İçişleri Bakanı, Çevre Şehircilik Bakanı, Tarım ve Orman Bakanı, Sağlık Bakanı katılıyorlar. Süleyman Soylu, Afad kendisine bağlı olduğu için bunların neredeyse tamamında yer alıyor. Bazen iki bazen de üç bakanın katılımıyla gerçekleşiyor.

 

 

 

 

Masanın etrafında afette çalışan tüm birim ve kurumların temsilcisi var. Afad’dan, Kızılay’dan, Ukome’den, Aile Bakanlığı psikososyal destek grubundan, Çevre Bakanlığı’nın hasar tesbitçileri, İtfaiye, Jandarma , Emniyet vs. Önce bir sunumla başlıyorlar. Genelde Afad yapıyor sunumu.

 

Önce mevcut durumu anlatıyorlar. Sonrasında her kurum temsilcisi söz alıp, o gün ne yapıp ettiklerini anlatıyor: “Şurada şu işimiz vardı, onu hallettik, şöyle bir talep geldi, üzerinde çalışıyoruz” gibi. Bu açıklamalar sırasında Bakan bey tek tek soruyor, “şu sokaktaki iş ne oldu, vatandaşa ödemeler ne alemde, şuradan bir şikayet gelmişti ne yaptık”.. Muhatapları söz alıp cevaplıyor veya  tartışılıyor.

 

Bu masanın güzel tarafı eldivensiz konuşulan ve hızlı çözüm üreten bir masa. Devlet saygısı içinde ama herkesin söz alabildiği, sahada görevli bir memurun bakanına “sayın bakanım, bakın işin aslı şu şekilde..” diye rahat rahat bilgisini ve fikrini paylaştığı, konunun rahatça tartışıldığı ve hemen bir karara bağlandığı bir masa. Prosedürlerin, bürokrasinin hızlıca aşıldığı bir masa. Konu ile ilgili bir karar verilip talimat alınınca, hemen not alınıyor. Ertesi akşam, ilgili birimin sorumlusu kalkıp “dün akşam aldığımız karar / verdiğiniz talimat uyarınca şu şu şu yapıldı” diye işin sonucunu söylüyor. Hiçbirşey askıda kalmıyor yani. Dolayısıyla, afetin yönetimi, aslında her akşam yapılan Afet Koordinasyon Toplantısı’nda gerçekleşiyor.

 

Bu masa aynı zamanda bir okul olmuş. Herkes neyin nasıl yapılacağını öğrenmiş. Bir belediyeden iş makinesi mi istenecek, bir yerden ödenek mi gelecek, ödenek bir yere mi aktarılacak, hepsi orada hallediliyor ve o ekip artık bu konuda uzmanlaşıyor.

 

Afet bölgesinde aslında hiçbirşeyin eksikliği çekilmiyor fakat çalışma sahası önemli bir konu. Orada 500 veya 1000 kamyon çalıştırılabilir ama önemli olan kamyonlara çalışma sahası bırakabilmek. Dolayısıyla “daha çok gelsin” demek verimli değil. Bunu da planlıyorlar. En optimum araç sayısında çalışılmak zorunda. Aynı konu, orman yangınlarındaki uçak ve helikopterlerle ilgili de geçerli. Yangın bölgesinin hava sahasında uçak çalıştırmanın, hava trafiği kısmını herkes ıskalıyor ve “daha çok uçak” diyor ama iş o kadar basit değil.

İnanılmaz bir insan işgücü çalışıyor sahada. Jandarma uzman erbaşlar, büyük bir disiplin içindeler ve bu disiplin çok işe yarıyor. Bir binanın temizliğine 50 tane jandarma veriyorsunuz ve ellerinde kazma küreklerle makine gibi çalışıp görevlerini tamamlıyorlar. Yanlarına bir amirleri veya bakan geldiğinde kazma küreklerini bir tüfek gibi dik tutup hazırolda selam durmaları, hayran olunası görüntüler ortaya çıkarıyor.

 

KİMSE KİMSEYİ ÇEKİŞTİRMİYOR.

 

İlçeninher sokağında üzerinde AFAD veya bir başka yelek olan insanlar vızır vızır çalışıyor. AFAD, çatı kuruluş. Çok ciddi bir personel ve ekipman kapasitesi var ve diğer kurumlarla koordinasyon mükemmel. Hani genelde olur ya, çay sohbetlerinde birbirlerini çekiştiren tipler vardır.

 

Açıkçası işler yürüyor, sağda solda gezerken olan bitenden şikayetçi kimseye rastlamadım.

VE SÜLEYMAN SOYLU...

 

50 metre mesafeyi tam bir saatte yürüyor. Yavaş yürüdüğü için değil, herkes kendisiyle fotograf çektirmek istediği için. Onun haricinde bir de derdini anlatmak için gelenler var. Onları da mutlaka dinliyor. Ya hemen talimat veriyor, ya da dinlenmesi gereken bir konuysa ilgilisine yönlendiriyor. Yanında tek malzemesi var, sabır. Hiçkimseyi geri çevirmiyor. Fotograf çektirmek isteyeni de konuşmak isteyeni de reddettiğini görmedim. Hatta bakanlığın bürokratları, imzaların attırmak için Bozkurt’a geliyorlar. 

Yani özetle; büyük bir acının yaraları, profesyonelce sarılıyor. Her zaman birarada çalışan bir kriz ekibi oluşmuş Türkiye’de ve bu iyi birşey. Ama öte yandan milletçe hazır olmalıyız çünkü afetin büyüklüğü artarsa buna ihtiyacımız olacak. Devlet ne kadar organize olursa olsun, milletin yapması gerekenler var. En önemlisi de panik yapmamak, sakin olmak ve devletin kriz yönetimine sabrıyla yardımcı olmak. Onun haricinde herkes ne yapması gerektiğini biliyor ve yapıyor.

 

Ben gördüklerimi anlattım, inanmayan gidip görebilir. 

Yeni Yorum