28 Mart Perşembe 2024

Türkiye'yi kuşatma senaryosu Türkiye'nin zaferiyle bitti

Türkiye'yi kuşatma senaryosu Türkiye'nin zaferiyle bitti

Azerbaycan’ın işgal edilmiş Azerbaycan topraklarını kurtarma harekatı 44. günde ateşkesle bitti… Ateşkesin mahiyeti ve teknik konular etrafındaki tartışma ve karartma gayretleri harekatın muazzam stratejik boyutlarını örtmeye yetmeyecektir. Bu bakımdan ateşkesi değil harekatın oluş ve neticeleriyle meydana getireceği stratejik sonuçlara yoğunlaşmak elzemdir.

 

Çatışmanın ötesindeki faktörler

 

Her şeyden evvel bu harekatın stratejik boyutlarını anlamak için meselenin Ermenistan-Azerbaycan arasındaki bir çatışmanın ötesinde, aktörleri ve neticeleri olacağını kabul ederek analize başlamak gerekiyor. Hem jeopolitik teoriler hem de tarihi ve aktüel gelişmeler meseleyi göründüğünün ötesinde bir stratejik kıymette değerlendirmeyi mecburi hale getiriyor. Bu değerlendirme Türkiye esas alınarak yapılmazsa, görülmesi gerekenleri görmek mümkün olmayacaktır.

 

Karabağ’a Türkiye’den bakmak

 

Harekata Türkiye’nin ABD ve başta Fransa olmak üzere Batı ittifakıyla ilişkilerinde yaşanan gerginlik ve krizleri müteakiben yaşandı. Türkiye’nin etrafındaki eski Osmanlı topraklarını da aşan bir alanda Soğuk Savaş’ı takiben yaşanan kriz ve stratejik boşluk, ABD’nin de bölgede bizzat bulunmak yerine dengeleme stratejisini tercih etmesiyle ivme kazandı. Bu yeni durumda müttefikleri tarafından yalnız bırakılmanın ötesinde yer ve zamanda hedef alınan Türkiye, çok ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya kaldı. 7 Şubat 2012 MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın tutuklanma ve devlete el konması teşebbüsüyle başlayan bu süreç; 2013 Mayısındaki Gezi sokak isyanıyla toplumsal bir zemine taşınmak istendi. Daha sonra bu meydan okuma, paralel devlet yapılanması 17-25 Aralık yargı darbesi teşebbüsü; PKK’nın özerklik ilanı ve silahlı ayaklanma teşebbüsü; AK Parti içinde Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığında tecrit ve siyaseten tasfiye edilmesi projesi; DEAŞ ve PKK’nın darbe mekaniğini harekete geçirmek için yaptıkları kitle katliamları ve nihayet 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsüyle zirveye taşındı…

 

Türkiye’nin müşterek milli kimliğini, devlet kapasitesini ve demokratik meşru yönetimini hedef alan bu meydan okumaya içeride AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanlığı sistemiyle cevap verdi. Bu saldırıları gerçekleştiren FETÖ; PKK ve DEAŞ çok ciddi ve sert bir mücadeleyle bertaraf edildi ve Türkiye’de marjinal düzeylere düşerek sıklet merkezlerini yurt dışına kaçırmaya çalıştılar. Bu meydan okumanın stratejik hedefi Türkiye’yi içine kapatmaktı. Türkiye aleyhine Doğu Akdeniz’den Kafkaslara kadar oluşan hatta kuşatma oluşturulmak istenendi. Buna bağlı olarak da 15 Temmuz darbe teşebbüsünün hemen ardından Ağustos 2016’dan itibaren başlayan Fırat Kalkanı Harekatı’yla Türkiye’ye yönelik tehditleri sınır ötesinde karşılama, kuşatmayı yarma ve Türkiye’ye rağmen Türkiye’nin etrafında bir jeopolitik tanzim yapılamayacağını gösterme misyonuyla bir seri stratejik hamle gerçekleştirildi.

 

Türkiye’nin stratejik cevapları

 

Türkiye evvela yakın tehdit olarak gördüğü PKK ve PYD’nin üslendiği Irak ve Suriye’de bir seri harekat gerçekleştirdi. Bunları takiben Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi açık denizlere çıkamaz ve Doğu Akdeniz’de hakkı olan hidrokarbon kaynaklarına sahip çıkamaz hale getirmek üzerine oluşturulmaya çalışılan koalisyona, icap ederse savaşı göze alacağını gösteren deniz ve hava kuvvetlerinin Akdeniz’de boy göstermesiyle karşılık vererek, Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarına her şeye rağmen sahip çıkabileceğini gösterdi. Bunu takiben Libya’daki meşru hükümetle yapılan Akdeniz ve askeri işbirliği anlaşmasıyla bütün dünyayı şaşırtan cüretkar stratejik hamle geldi. Bu cüretkar hamlenin sadece bir anlaşmadan ibaret olmayıp sahada da karşılığının olduğunu gösteren askeri işbirliği hamlesiyle Libya meşru hükümeti Hafter güçleri karşısında korundu. 

 

Bütün dünya Türkiye’nin bu başarısını gösterirken Türkiye’ye yönelik Esed rejiminin İdlip saldırısına verilen muazzam karşılık Türkiye’nin stratejik hamlelerinin ardındaki ileri teknoloji, İHA ve SİHA ile entegre yüksek ateş gücü ve çok profesyonel askeri gücü bir kere daha dikkatleri üzerine çekti. Türkiye’nin bu başarıları karşısında Doğu Akdeniz’de askeri olarak boy göstermek isteyen Fransa’nın düştüğü müşkül durum karşısında Fransa’nın tahrikleri neticesinde Ermenistan’ın büyük stratejik bir hatayla Türkiye’ye Kafkaslar’da cevap verebileceği yanılgısının önünü açtı. Ermenistan Türkiye, Orta Asya ve Çin açısından hayati derecede ehemmiyet taşıyan Tovuz bölgesinde yol ve enerji hatlarının güvenliğini tehdit eden saldırgan bir tutum aldı. Türkiye’nin Suriye ve Libya’da Rusya’da karşı karşıya gelmesini de yanlış bir şekilde kendi lehine yorumlayan Ermenistan yeni stratejik bölgeler işgal edebileceği hatasına düştü.

 

Ermenistan’ın Tovuz gibi yol ve enerji hatlarına yönelik saldırgan tavrı ve işgal planları, Türkiye’ye kendisine yönelik kuşatma planının en stratejik ve şu an için en zayıf bölgesinde hasımlarına tarihi bir ders verme imkanını ortaya çıkardı. Türkiye çok kısa bir hazırlıkla bu fırsatı kaçırmadan Suriye ve Libya’dan sonra belki de son elli yılın en stratejik hamlelerinden birini daha hayata geçirdi.

 

Ermenistan’ın büyük hatası

 

Türkiye Azerbaycan ordu alt yapısını kurmuş olmanın verdiği imkanlarla çok kısa süre içerisinde Irak, Suriye ve Libya’da edindiği yüksek teknolojiyle elektronik harp, İHA ve SİHA teknolojisiyle hava savunma sistemini aşma, zırhlı araç ve mevzileri imha ve profesyonel birlikler ele geçirme şeklinde özetlenebilecek Türkiye’ye has yeni askeri doktrini Azerbaycan’ın sahada tatbik etmesini sağladı. Ermenistan’ın 30 yıllık tahkimatı ve askeri hazırlığı bu sayede çok az zayiatla bertaraf edildi ve Ermenistan silahlı unsurları bütün dünyanın şaşkın bakışları altında çok açık bir şekilde ezilerek yenildi. Tamamen yok olmamak için ateşkesi kabul ederek Azerbaycan’ın henüz kurtarmadığı yerlerden çekilmeyi ve asıl önemlisi Nahçıvan Azerbaycan arasındaki yol geçiş hattını kabul ettiler. Bu hat sadece Nahçıvan’ın Azerbaycan’la bağlanması anlamına gelmiyor, Türkiye’nin Azerbaycan ve Orta Asya ile doğrudan karayolu ve demiryolu bağlantısı anlamına geliyor. Böylece Türkiye’yi Tovruz üzerinden tehdit edenler ağır bir mağlubiyet yaşadılar. Bu Azerbaycan’ın bütünlüğü ve ekonomisinin gelişip çeşitlenmesi için de olağanüstü bir fırsat anlamına geliyor. Türkiye’nin Orta Asya ile ilişkilerinde stratejik bir kozu elinde tuttuğunu düşünen İran’ın bu bakımdan stratejik özgül ağırlığı bir anda hafiflemiştir. Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere eliyle çekildiği Güney Kafkaslara dönerken Batılı güçlerin etkisiz kalması, başta Rusya olmak üzere, İran ve Türkiye için de olumlu bir gelişme olarak kayda girmiştir. Bilhassa Ermenistan’ı tahrik eden Fransa’nın harekat yürütülürken dünyanın gördüğü aczi, Fransa’yı tutunabildiği Ermenistan’da da zor duruma düşürmüştür.

 

Kazanç toprağın ötesinde

 

Bu harekatın sonucunda Azerbaycan işgal edilmiş topraklarını kurtarmanın ötesinde arkasında bölgesel güç Türkiye’nin desteğiyle ordu başta olmak üzere modern bir devlet kapasitesi geliştirebildiğini, rejiminin risk altında olmadığını ve müşterek milli kimliğinin tahkim edildiğini ispat etmiştir. Azerbaycan’ın Türkiye ile yakın ilişkisinin, bu şekilde bir kapasite geliştirmesi, bağımsızlığını tahkim etmesi ve ekonomik bir zenginlik getirmesi Orta Türk Cumhuriyetleri başta olmak üzere birçok bölge ülkesine yol gösterecektir.

 

Türkiye’ye gelince, Türkiye etrafındaki kuşatmayı yarmanın ötesinde Azerbaycan, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Çin’e doğrudan ulaşabilecek yeni bir demiryolu ve karayolu hattına sahip olabilecektir. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ateşkes anlaşmasından sonra yaptığı konuşmalarda Karabağ’da elde edilen zafer ve stratejik kazanımlara dayanarak bu anlaşma ve işbirliği modelinin Suriye, Doğu Akdeniz ve Libya’da da hayata geçirilmesi için Rusya, Batı ve bölge ülkeleriyle işbirliğine hazır olduğunu ilan etmiştir. Bu altı çizilmesi gereken bir husustur. Türkiye, kendi etrafındaki bölgelerde Türkiye’yi hedef alan yahut Türkiye’nin rızasını almayan senaryolara izin vermeyecek bir bölgesel güç olduğunu 2012’den bu yana iç ve dış politikada verdiği olağanüstü mücadeleyle ilan etmektedir. Türkiye Libya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs seçimleri, Suriye’de terör koridorunun parçalanması, Kuzey Irak’ta PKK’nın tasfiyesi, Barzani ve Irak merkezi yönetimiyle işbirliğinin sağlanması ve nihayet Karabağ zaferiyle kendisine yönelik kuşatmayı yarmıştır.

 

Mücadele devam edecek

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasıyla Türkiye şimdi bu yeni hali, Türkiye’nin bölgesel bir güç olduğu yeni statüyü kabul edecek bütün bölgesel ve küresel aktörler ile işbirliği ve anlaşmaya hazır olduğunu deklare ediyor. Erdoğan bu mücadele döneminin iç politikada, dış politikada ve ekonomide meydana getirdiği hasar ve zararları demokratik hukuk devleti, piyasa ekonomisi istikametindeki reformlarla tahkim edeceğini kaydederek, Türkiye’ye muğlak istikametler çizmeye çalışanlara da set çekiyor. Bu gelişmelerin iç politikada meydana getireceği muhtemel sonuçlar ayrı bir yazının konusu olmakla beraber, bu sonuçların çok ciddi mahiyette olacağını şimdiden söylemekle yetinelim. Türkiye’nin aleyhine senaryolardan vazgeçilerek bölgesel güç olma vasfının kabul edilmesi, müşterek milli kimliği, devlet kapasitesi ve demokratik yönetim şekli tartışma konusu olmamak kaydıyla girilecek reform döneminin ABD başkanlık seçimindeki kuvvetle muhtemel değişime denk gelmesi, Türkiye açısından şartların, 2016’ya benzemediğinin ABD ve Batı tarafından kabul edilmesine bağlı. Bu dört yıllık olağanüstü mücadele dönemi ve bu dönemde Karabağ ile zirveye taşınan başarılar ve Türkiye’nin dünyada değişen statüsünün kabul edilmemesi, mücadelenin devam edeceği anlamına gelecektir.

 

Kaynak: Star - Dr. Murat Yılmaz / Siyaset Bilimci

Yeni Yorum