23 Nisan Salı 2024
2 yıl önce

ABD: Afganistan'daki saldırıda siviller öldü, özür dileriz

BBC Türkçe’nin haberine göre; ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Kenneth McKenzie, 29 Ağustos'ta düzenlenen İHA saldırısının "trajik bir hata" olduğunu söyledi ve özür diledi. CENTCOM'un yürüttüğü soruşturma sonucu saldırıda bir yardım görevlisi ile ailesinden 7'si çocuk 9 kişinin öldüğü belirlendi. Çocuklardan en küçüğü 2 yaşındaydı. ABD'nin Kabil Havalimanı'nın kuzeyindeki bir mahalleye İHA ile düzenlediği saldırıda aynı aileden pek çok kişi ölmüş, ancak olayla ilgili birçok soru cevapsız kalmıştı.

2 yıl önce

Binlerce Haitili göçmen ABD sınırında

ABD’nin Meksika sınırındaki Del Rio’da beklemede olan Haitili göçmenleri sınır dışı etmeye hazırlandığı belirtildi. Associated Press'e konuşan ABD’li bir yetkili, Joe Biden yönetiminin göçmenleri Pazar gününden itibaren uçaklarla Haiti’ye geri göndermeyi planladığını söyledi. Detayların henüz kesinleşmediğini belirten yetkili, günde beş ila sekiz uçuşun söz konusu olabileceğini ve uçuş noktalarından birinin göçmenlerin bulunduğu Del Rio kasabasına en yakın büyük şehir olan San Antonio olabileceğini aktardı. Bir başka yetkili ise günde iki uçuş beklediklerini ve bütün göçmenlere Covid-19 testi yapılacağını söyledi.bir yetkili, Joe Biden yönetiminin göçmenleri Pazar gününden itibaren uçaklarla Haiti’ye geri göndermeyi planladığını söyledi. Detayların henüz kesinleşmediğini belirten yetkili, günde beş ila sekiz uçuşun söz konusu olabileceğini ve uçuş noktalarından birinin göçmenlerin bulunduğu Del Rio kasabasına en yakın büyük şehir olan San Antonio olabileceğini aktardı. Bir başka yetkili ise günde iki uçuş beklediklerini ve bütün göçmenlere Covid-19 testi yapılacağını söyledi. Cuma günü yaşanan kaosun ardından ABD sınır güvenlik birimleri, Meksika’yla Ciudad Acuna sınırını yaya ve araç geçişlerine kapattıklarını açıkladı. Aralarında çocuklu ailelerin de bulunduğu yaklaşık 10 bin göçmen, Rio Nehri’ni geçerek Del Rio’ya ulaşmıştı. ABD’de gıda satın alamayan ilticacılar Meksika’ya dönerek gıda temin ettikten sonra yine nehir üzerinden ABD’ye geri dönmüştü ve Del Rio köprüsü altında ya da yakınlarında çadır kurmuştu. Göçmenlerin çoğunluğunun Haitili olduğu ve bazı ailelerin altı gündür köprünün altında barındığı belirtiliyor. Hastaneye götürüldükten sonra aralarından birinin Covid-19 pozitif çıktığı iki kadının da bu bekleyiş esnasında doğum yaptığı kaydedildi. Federal hakim: Çocuklu aileler sınırdan çevrilemez ABD Başkanı Biden, özellikle muhalefet tarafından selefi Donald Trump’ın sınır politikalarını gevşeterek bir göçmen krizine yol açmakla eleştiriliyor. Biden döneminde Meksika sınırına 1 milyon 300 binden fazla göçmenin geldiği belirtiliyor. Bu, son 20 yıldaki en yüksek rakama işaret ediyor. Diğer yandan insani yardım örgütleriyse Biden yönetiminin pandemi önlemlerini gerekçe göstererek göçmenlerin çoğunu sınırdan geri çevirmesini ve iltica başvurularını kabul etmemesini eleştiriyor. Perşembe günü bir federal hakim, yetkililerin çocuklu aileleri Covid-19 nedeniyle sınırdan geri çeviremeyeceğine, refakatçisi bulunmayan çocuk sığınmacılar için alınan önlemlerin çocuklu ailelere de uygulanabileceğine hükmetmişti. Hükümet ise Cuma günü karara karşı temyize başvurmuştu. Binlerce kilometrelik zorlu yolculuk Haitili göçmenler yıllardır ABD’ye göç etmenin yollarını arıyor. Özellikle ülkede ağır hasara yol açan 2010 depreminin ardından Haitililer kitleler halinde göç etmeye başladı. Ağır ekonomik koşullar ve derin yoksulluk nedeniyle çok sayıda Haitili otobüslerle, araçlarla veya yürüyerek binlerce kilometrelik tehlikeli bir yolculukla ABD sınırına ulaşmaya çalışıyor. Göçmenlerin bu yolculukla Panama’daki tehlikeli ormanlık bölge Darien Gap’i de (Darien Boşluğu) geçmeleri gerekiyor.

2 yıl önce

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen: Tarihi bir mali kriz ortaya çıkabilir!

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen'ın The Wall Street Journal gazetesinde konuya ilişkin "Kongre, Borç Limitini Yükselt" başlıklı bir yazısı yayımlandı. Söz konusu yazıda Yellen, ABD'nin yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının neden olduğu krizden çıktığını, ülkenin kendisini bir başka finansal sıkıntıya sokmaması gerektiğini ifade etti. Kongrenin 1960'dan bu yana ülkenin borç limitini yaklaşık 80 kez yükseltti veya askıya aldığını anımsatan Yellen, bunun tekrar yapılması gerektiğini aksi halde Hazine Bakanlığının nakit dengesinin yetersiz seviyeye düşeceğini ve federal hükümetin borçlarını ödeyemeyeceğini aktardı. Yellen, "ABD hiçbir zaman temerrüde düşmedi. Ülkenin temerrüde düşmesi, devam eden halk sağlığı acil durumunun zararını artıracak tarihi bir mali krizi tetikleyebilir." değerlendirmesinde bulundu. Temerrüdün faiz oranlarında ani bir artışı, hisse senedi fiyatlarında keskin bir düşüşü ve diğer finansal çalkantıları tetikleyebileceğine dikkati çeken Yellen, "Mevcut ekonomik toparlanmamız resesyona dönüşebilir. Bu krizden kalıcı olarak daha zayıf bir ulus olarak çıkabiliriz." ifadesini kullandı. Yellen, Kongre üyelerinin borç limitini bir kez daha ele alacaklarından emin olduğunu belirtti ancak hızlı hareket edilmesi gerektiğini vurguladı. ABD Hazine Bakanı Yellen, 8 Eylül'de ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'ye yönelik bir mektup kaleme almış ve söz konusu mektupta federal hükümeti geçici olarak finanse etmeye yönelik önlemlerin ne kadar süreceğinin belirsiz olduğunu belirterek, borç limiti konusunda en kısa sürede harekete geçmesi için Kongre'ye çağrıda bulunmuştu.

2 yıl önce

Aşı olmayana ABD vizesi yok

Beyaz Saray yönetimi, ülkeye seyahat edecek 18 yaş üzerindeki tüm yabancı ülke vatandaşlarına yeni tip corona virüs (Covid-19) aşısı zorunluluğu getireceğini açıkladı. Amerikan basınına konuşan üst düzey yetkililer, Biden yönetiminin, uluslararası seyahatte Kovid-19 önlemlerine ilişkin bugün yeni politikalarını açıklayacağını bildirdi. Yetkililer, Biden yönetiminin, ABD'ye seyahat edecek 18 yaş üzerindeki tüm yabancı ülke vatandaşlarına Covid-19'a karşı tam aşılı olma zorunluluğu getireceğini kaydetti. Şu anda tüm uluslararası uçuşlarda ülkeye giriş için PCR testi isteyen ABD yönetiminin, söz konusu seyahat düzenlemesine ilişkin duyuruyu bugün ilerleyen saatlerde yapması bekleniyor.

2 yıl önce

Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD'li iş insanlarıyla buluştu: Türkiye küresel ticarette giderek daha fazla ön plana çıkıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) tarafından ABD iş dünyası temsilcilerinin katılımıyla düzenlenen etkinlikte konuştu. Konuşmasına, etkinliğe katılanları selamlayarak başlayan Erdoğan, Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu vesilesiyle geldiği New York'ta bulunmaktan büyük memnuniyet duyduğunu söyledi. Amerikan iş dünyasının farklı sektörlerini temsilen toplantıya iştirak eden misafirlere "hoş geldiniz" diyen Erdoğan, geçen mayıs ayında bazı Amerikan şirketlerinin yöneticileriyle video konferans yoluyla fikir alışverişinde bulunduğunu, yeni iş birliği ve yatırım imkanlarını ele aldıklarını hatırlattı. Bu defa da Türk Amerikan İş Konseyi'nin Amerikan iş dünyasının değerli temsilcileriyle bir araya gelmelerine imkan sağladığını belirten Erdoğan, konseye teşekkür etti. '70 yıldır müttefikiz' Toplantının, Türkiye ile ABD arasındaki ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine katkı yapmasını dileyen Erdoğan, "Türkiye ve ABD iki güçlü stratejik ortak ve 70 yıllık müttefiktir. Bu çok özel ve sağlam temellere dayanan iş birliğimiz, yıllardır dünyanın birçok coğrafyasında barışa, istikrara ve güvenliğe katkı sağlamıştır. Son dönemde yaşanan kritik gelişmeler, ülkelerimiz arasındaki stratejik ortaklığın önemini ve kıymetini bir kez daha göstermiştir." dedi. Türkiye ile ABD arasında sadece ekonomi ve ticarette değil, güvenlikten teröre, savunmadan yatırımlara uzanan geniş bir alanda ciddi iş birliği imkanlarının bulunduğuna işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti: 'Biden ile ortak irademizi teyit ettik' "Kişisel ilişkilerde olduğu gibi devletler de zaman zaman bazı konularda görüş ayrılıkları yaşayabilir. Biz, bunların dayanışma ve karşılıklı saygı çerçevesinde diyalog yoluyla aşılabileceğine inanıyoruz. Türk-Amerikan ilişkilerinin konu bu zaviyeden ele alındığında karşılaşılan zorlukları aşabilecek olgunluğa ve kapasiteye sahip oldu görülecektir. Önemli olan her iki ülkede de bu yönde kuvvetli bir siyasi anlayış ve iradenin bulunmasıdır. Değerli dostum Başkan Biden ile 14 Haziran'da Brüksel'de yaptığımız samimi ve kapsamlı görüşmede bu konudaki ortak irademizi teyit ettik. Sayın Başkanla ekonomik ilişkilerimizin geliştirilmesinin hem mümkün hem de gerekli olduğu hususunda tam bir mutabakat içindeyiz. İkili ticaret hacmimizi 100 milyar dolara ulaştırmaya yönelik kararlılığımızı beraberce vurguladık. Bu rakamın, doğru adımların atılması halinde rahatlıkla erişilebilecek gerçekçi bir hedef teşkil ettiğinden hemfikiriz." 'Türkiye daha fazla ön plana çıkıyor' Türkiye ile ABD arasındaki ikili ticaret hacminin salgın şartlarına rağmen geçen sene 21 milyar dolara yükseldiğine dikkati çeken Erdoğan, ABD'nin, Türkiye'nin en fazla ihracat yaptığı ülkeler arasında 3. sırada yer aldığını söyledi. Erdoğan, ikili ticaret hacminin yıl sonunda 25 milyar dolara ulaşmasını beklediklerini belirterek, şöyle konuştu: "Siz, iş insanlarımızla birlikte salgın sonrası dönemi doğru şekilde değerlendirmemiz halinde 100 milyar dolar hedefimize rahatlıkla ulaşacağımıza inanıyorum. Ekonomik ve ticari ilişkilerimizin gelişmesinde artan karşılıklı yatırımların önemli bir rolü bulunuyor. 2021 yılının Haziran ayı itibariyle Türkiye'de faaliyet gösteren Amerikalı şirket sayısı 1971'e ulaştı. Amerika'nın Türkiye'deki doğrudan yatırımları 13 milyar doları buldu. Türk yatırımcıları da Amerika'da 7,2 milyar dolarlık doğrudan yatırım yaptı. Uygun maliyet ve geniş üretim imkanları, iyi eğitimli iş gücü ve modern lojistik altyapısıyla Türkiye, küresel ticarette giderek daha fazla ön plana çıkıyor. Ülkemiz salgın dönemi boyunca küresel tedarik zincirlerinin güvenilir bir halkası olduğunu göstermiştir. Salgın döneminde sadece sağlıkta değil, üretim, lojistik, kamu güvenliği, istihdam, sosyal destekler alanlarında da ülkemiz pozitif yönde ayrıştı." Asya merkezli üretim ağına alternatif arayışlarında 3 kıtayı birleştiren stratejik konumuyla Türkiye'nin giderek daha çok öne çıkmaya başladığının altını çizen Erdoğan, olumsuz küresel ekonomik iklime, tedarik ve lojistik zincirlerindeki aksaklıklara ve artan korumacılığa rağmen 2020 yılını büyümeyle kapattığını dile getirdi. 'Amerikan firmaları için birçok fırsat barındırıyor' Erdoğan, geçen yıl gerçekleşen yüzde 1,8'lik büyüme oranıyla Türkiye'nin G-20 içerisinde 2. sırada yer aldığına dikkati çekerek, Türkiye'nin aynı dönemde G-20'de sanayi üretimi en çok artan ülkelerden olduğunu ifade etti. Türkiye'nin bu ivmeyi 2021'in ilk çeyreğinde yüzde 7,2 ve ikinci çeyreğinde yüzde 21,7 oranında büyüme oranları yakalayarak devam ettirdiğini belirten Erdoğan, aynı şekilde ihracatta da bir rekora imza atılarak, yıllık bazda 210 milyar doların geride bırakıldığını aktardı. Son 19 yıldır aralıksız sürdürdükleri reform gündeminden de kopmadıklarını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti: "Kısa süre önce İnsan Hakları Eylem Planımız ile Ekonomi Reform Paketimizi milletimizle paylaştık. Ülkemizi sivil, daha demokratik ve özgürlükçü bir anayasaya kavuşturma hedefiyle başlattığımız çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Uluslararası yatırımcıların ülkemizde güvenle yatırım yapmaları için gerekli yasal düzenlemeleri hayata geçirmeye devam edeceğiz. Küresel ekonomi ve üretim paradigmasında yaşanan köklü değişimleri de yakından izliyoruz. İnsanlığın iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini giderek daha fazla hissetmeye başladığını görüyoruz. Biz de ekonomimizi bu yönde dönüştürecek yenilikçi ve çevre dostu adımları atıyoruz. Esnek ve yüksek üretim kapasitemiz, özellikle tedarik zincirleri ve arz güvenliği bakımından Amerikan firmaları için birçok fırsat barındırıyor." 'Güçlü desteğin katkısı büyük olacak' Ekonomik ve ticari dayanışmayı güçlendirmenin bir yolunun da iş birliği alanlarını çeşitlendirmekten geçtiğini söyleyen Erdoğan, "Enerji konusu bu bakımdan her iki ülkeye ciddi imkanlar sunuyor. Amerika'yla enerji alanındaki iş birliğimiz özellikle sıvılaştırılmış doğal gaz LNG sektöründeki ortak faaliyetlerimiz artarak devam ediyor. Bu alandaki iş birliğimizi önümüzdeki dönemde daha da ilerleteceğimize inanıyorum." dedi. Türk Hava Yolları'nın, Amerika'da halihazırda 10 noktaya doğrudan uçuş gerçekleştirdiğini, 23 Eylül'de de Dallas Havaalanına da uçuş başlatacağını dile getiren Erdoğan, "Türk Hava Yolları'nın gelişmiş ağıyla kurulan bu hava köprüsünün turizm başta olmak üzere ilişkilerimizin her boyutuna müspet yansımaları olacağı aşikardır." dedi. İş insanlarının iki ülke arasındaki dostluğun ve ortaklığın elçileri olduğunu belirten Erdoğan, "Türkiye ile Amerika arasındaki ekonomik ve ticari ortaklığın gerçek potansiyeline ulaşmasında sizlerin vereceği güçlü desteğin katkısı büyük olacaktır. Önümüzdeki bu kazançlı potansiyelden daha fazla yararlanmak için karşılıklı diyaloğu ve iş birliğini artırmalıyız. Bu amaçla Amerika'nın farklı sektörel önceliklere sahip 50 eyaletine yönelik yerel odaklı ticaret politikaları geliştiriyoruz. Biz bu doğrultuda samimiyetle çalışırken Amerika'nın Türkiye'ye yönelik ticareti engelleyici bazı tek taraflı uygulamaları işimizi zorlaştırıyor. Bununla birlikte bu meselelerin karşılıklı çıkar ve anlayış temelinde diyalog yoluyla çözüme kavuşturulacağını düşünüyoruz." değerlendirmesinde bulundu. İş insanlarına bu konuda büyük rol düştüğüne dikkati çeken Erdoğan, "Ticaretimizin önündeki engellerin kaldırılması hususunda Amerikan makamları nezdinde girişimlerde bulunmanızı bekliyoruz. Türk-Amerikan ilişkilerinin ilerletilmesi için sizlerin ve iş konseylerinin göstereceği katkıların çarpan etkisi yapacağı şüphesizdir. Tek gündemi Türk-Amerikan ilişkilerini zehirlemek olan bazı lobilerin ve çıkar gruplarının ülkemiz aleyhindeki asılsız karalama kampanyalarının gerçek amacını ve arz ettiği tehlikeyi de çok iyi gördüğünüzü biliyorum. Bu art niyetli hukuki ve tarihi gerçeklerden uzak bu faaliyetlere karşı sağlam bir duruş sergileyeceğinize inanıyorum." diye konuştu. 'Türkiye'ye güvenmeyi sürdürmenizi bekliyorum' Toplantıya katılımları için iş insanlarına şükranlarını sunan Erdoğan, "Türkiye'deki ilgili kurum ve kuruluşlarımız ile Amerika'daki temsilciliklerimizin kapılarının sizlere her zaman açık olduğunu hatırlatmak istiyorum. Sizlerden Türkiye'nin aydınlık geleceğine ve potansiyeline güvenmeyi sürdürmenizi bekliyorum." dedi. Toplantının icrasında emeği geçenlere teşekkür eden Erdoğan, toplantının hayırlara vesile olmasını diledi. Etkinliğe, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Ticaret Bakanı Mehmet Muş ve AK Parti Genel Başkanvekili Binali Yıldırım da katıldı.

2 yıl önce

Kemal Kılıçdaroğlu kendisini desteklemesini istediği ABD Başkanı Biden ile görüşmek istiyor

ABD'deki başkanlık seçimleri öncesi New York Times'a röportaj veren ABD Başkanı Joe Biden, Türkiye'de muhalefeti destekleyerek AK Parti iktidarını değiştireceğini ve en son yapabileceği şeyin Erdoğan'a 'taviz vermek' olacağını söylemişti. "BIDEN BİZİ DESTEKLESİN" Biden'ın seçimleri kazanmasının ardından Türkiye'den ABD Başkanını ilk tebrik eden isim olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, katıldığı bir söyleşide “ABD'nin yeni başkanından Türkiye'ye dair atmasını istediğiniz ilk adım ne olurdu?” sorusuna “Türkiye'deki demokrasi hareketlerini desteklemesini isteriz” cevabını vermişti. EKİM AYINDA GÖRÜŞECEKLER Kılıçdaroğlu'nun, ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmek istediği iddia edildi. Halk TV sunucusu Özlem Gürses, YouTube kanalında yaptığı yayında, Kılıçdaroğlu'nun ekim ayında ABD'ye gideceğini, Biden ile görüşmesinin söz konusu olduğunu ve bu buluşmanın takvimi üzerinde çalışıldığını iddia etti.

2 yıl önce

Cumhurbaşkanı Erdoğan’da ABD dönüşü net mesajlar: Yok Kürt sorununu çözmektir, yok şudur, yok budur… Türkiye’de böyle bir sorun yok

Burada önceki gün Amerika’nın önemli bir yayın organıyla yaptığımız mülakatta da söyledim; 20 yıl önce Amerika Afganistan’a niçin girdi? Afganistan’da ne işi vardı ve şimdi Afganistan’dan niye çıkıyor? Herhalde bunun bir bedelinin olması lazım? Ve bunca mülteci şu anda nereye gidecek? Türkiye’nin kapıları açması ve bunları kabul etmesi düşünülemez. Burası bizim için bir açık hava koridoru değil. Böyle bir şeyi kabullenmek öyle kolay da değil. Bunun bir maliyeti var, bir bedeli var. Amerika burada “kapılar açılsın ve Afgan halkı Türkiye’ye girsin” diyemez. Nitekim böyle bir şeye biz açık da değiliz, müsaade de etmeyiz. Afgan halkı bizim için kardeş halktır. Tarihe dayalı bir geçmişimiz var fakat bu kuru kuruya bir kardeşlik olmuyor. BEDEL ÖDEMESİ GEREKEN AMERİKA'DIR Aynı şeyi biz Suriye’de de yaptık. Aynı durum Irak'ta oldu. Bunları böyle toparladığımız zaman, geçmişten alırsak girip çıkanla neredeyse 10 milyona varan bir sayı söz konusu. Şu anda bunun 5 milyonu Türkiye’de kaldı. Burada bu bedeli ödemesi gereken Amerika’dır. Amerika’nın bununla ilgili adımlar atması lazım. Fakat şu ana kadar böyle bir hava görünmüyor. Amerika’nın bu noktada kapıları açmak gibi bir derdi şu anda yok gibi. Fakat kapsayıcı, kuşatıcı bir yönetim Afganistan’da oluşursa, bu yönetimle bazı görüşmelerimiz olabilirse ve gerçekten sağlıklı bir iletişim kurabilirsek, bundan sonra ne olabileceğinin adımlarını bu görüşmelerden sonra atabiliriz. Afganistan’da şu ana kadar bizim ciddi yatırımlarımız oldu; alt yapı ve üst yapı yatırımlarımız oldu. Bu yatırımlardan da rahatsız değiliz. Bundan sonraki süreçte de bu tür adımları atabiliriz. Ama Taliban’ın şu andaki yaklaşım tarzına bakıldığında kucaklayıcı, kuşatıcı bir yönetim maalesef oluşmadı. Şu anda sadece bazı sinyaller geliyor; bazı değişikliklerin olabileceği, yönetimde bazı kuşatıcı, kapsayıcı bir havanın oluşacağı istikametinde. Bunu tabi daha henüz görmüş değiliz. Eğer böyle bir adım atılabilirse o zaman birlikte neler yapabileceğimizi kendileriyle görüşme, konuşma noktasına gidebiliriz. Kaldı ki kendi içlerinde de şu anda bazı sıkıntılar yaşanıyor. Bu sıkıntıları aşabilirlerse ve ondan sonra Türkiye ile bazı görüşmeler olursa, adımlar atılabilirse bunları nasıl gerçekleştiririz, nasıl bir yol haritası belirleriz, ona bakar ona göre de Afganistan’la böyle bir adımı gerçekleştirmiş oluruz. Mehmet Acet: “DAHA ADİL BİR DÜNYA MÜMKÜN” isimli kitabınızın başında Birleşmiş Milletler’in, özellikle de Güvenlik Konseyi’nin kapsamlı bir reforma ihtiyacı olduğu yönündeki görüşünüzü dile getiriyorsunuz. Bu konuda umutlu musunuz? Tabi umutsuz bu işler olmaz. Yola çıkarken bir umutla yola çıkıyorsunuz ve tüm dünyaya, tüm insanlığa bir sinyal veriyorsunuz. Nedir bu sinyal? Türkiye şöyle bakıyor; artık dünya Birinci Dünya Savaşı’nın şartlarında değil, İkinci Dünya Savaşı’nın şartlarında da değil. Öyleyse biz insanlığa bir sinyal verelim. 194 ülke hep birlikte bir dayanışma içerisinde olabilirsek, bu işin şartlarını zorlayabilirsek, tüm medya dünyası, STK’larla hep birlikte bu şartları zorlarsak o zaman yeniden bu daimi üyeler kendilerini kontrol etmek zorundadır. Bu 5 daimi üyenin iki dudağı arasında bir dünya düşünebilir miyiz, böyle bir şey olabilir mi? 10 geçici üye, 5 daimi üye, 15 kişi bir araya gelsinler, dünyayı istedikleri gibi yönlendirsinler; böyle bir şey olmaz! Zaten bundan bu 10 geçici üye de şikayetçi. Çünkü onlara “Kaldır elini, indir elini” diyorlar. Nasıl isterlerse öyle… Böyle bir şey olabilir mi? Zaten oradaki 10 geçici üye de vitrin süsü olduğunu biliyor. Artık onlar da herhalde vitrin süsü olmaktan nedamet getirmektedir. O zaman öyle bir adım atalım ki, bu adımı atmakla bir defa daimi üyeleri zorlamamız lazım. Türkiye olarak biz zorlayacağız ve zorluyoruz. Bütün uluslararası toplantılarda da bunu söylüyoruz, söylemeye de devam edeceğiz. Geçici üyelere de diyoruz ki, siz de zorlayın. Afrika’ya sesleniyoruz; “Afrika sen hep böyle mi gideceksin? Geçici üye olarak Birleşmiş Milletlerde bulunmak suretiyle ne yapıyorsunuz? Yapabildiğiniz bir şey var mı? Herhangi bir şeyi, oyunu değiştirebiliyor musunuz?” Yok. Öyleyse bu oyunu değiştirebilmek için biz diyoruz ki gelin hepinizin daimi üye olma şansınız olsun. Yani bunların hiç umursamadığı herhangi bir Afrika ülkesi bile BM Güvenlik Konseyi’nde daimi üye olma şansına sahip olmalı. Bunu başarabildiğimiz zaman dünyadaki tüm devletlere gerçekten bir hak teslim edilmiş olur. Aksi takdirde, böyle bir dünya yaşanılır bir dünya değildir. Mustafa Kartoğlu: “DAHA ADİL BİR DÜNYA MÜMKÜN” kitabınızda da, BM Genel Kurulu konuşmanızda da radikal, sizin ifadenizle devrimci bir öneri getirdiniz. Reformunun öncelikli olarak da Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisinin kaldırılmasından başlaması gerektiğini öneriyorsunuz. Diğer üyeleri bir araya getirip bu yönde bir uzlaşı sağlamak için siz bir adım atacak mısınız? O radikal adımı zaten orada söylüyorum. Nedir o radikal adım? Bu konuda, 5 daimi üye dışındaki 189 ülkenin tamamı eğer kararlı adım atacak olursa o zaman biz bu daimi üyeleri köşeye sıkıştıracağız. Bu daimi üyeleri köşeye sıkıştırmak için bunun bir yol haritası var. Bu yol haritası nedir? Bu konuyla ilgili Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna yazılı dayatmalarla ve dünyada yoğun bir kovalamacayla, icabında olağanüstü genel kurul toplamak suretiyle bazı adımları atma şansını yakalayabiliriz. Fatih Çekirge: Başta Suriye ve Afganistan’daki kaosun durdurulması istikrarın sağlanması ve bir insanlık dramı olan düzensiz göçün önlenmesi için BM’de yine çağrıda bulundunuz. Afganistan ve Suriye bizim için hassas. Bu bağlamda Türkiye-ABD ilişkilerinin seyrini önümüzdeki dönemde nasıl görüyorsunuz? Türk-Amerikan ilişkilerinde sağlıklı bir sürecin işlediğini doğrusu söyleyemem. Niye? Bakın biz F-35’leri aldık, 1 milyar 400 milyon dolar ödeme yaptık ve bu F-35’ler bize teslim edilmedi. Amerika önce bunu bir defa halletmeli. Bize S-400 konusunu bahane edip F-35’leri vermemek, her şeyden önce bir defa devletler arası ilişkilerde ne diplomasi noktasında ne de münasebetler noktasında bir kimlik ortaya koymadır. Amerika’nın önce bunu bir defa düzeltmesi lazım. Tabi biz uluslararası hukuka dayalı olarak ne yapılması gerekiyorsa bunu yapacağız. Bize sürekli S-400’ü dayatmalarını bir defa bizim kabul etmemiz mümkün değil. Bizim için S-400 işi bitmiştir. Buradan geri adım atmamız da mümkün değil. Amerika’nın bunu uluslararası diplomaside, ilişkilerde doğru bir yere oturtması gerekir. Ama şu ana kadar bunu oturtamadılar. Biz Türkiye olarak dürüst davranıyoruz, duruşumuz dürüsttür ama Amerika maalesef dürüst davranmadı, davranmıyor. Bizim şu anda Amerika ile ilişkilerimizde zaten 20 milyar dolar civarında bir ticaret hacmimiz var. Bu ticaret hacmimizin artmasını biz arzu ediyoruz, ederiz de… Savunma sanayiine yönelik de biz adımlarımızı atıyoruz ve atmaya da devam edeceğiz. Şunu da bilmeleri gerekir ki artık eski Türkiye de yok. Bu Türkiye başka bir Türkiye. Savunma sanayiinde de biz her geçen gün daha ileri gidiyoruz, daha ileri gideceğiz. Ama yarın “Niçin F-35’i almıyorsun?” diyemezler. Vermezsen almayız. O zaman biz daha başka kapılara da müracaat ederiz. Burada CBS ile yaptığım röportajda onlara da onu söyledim. “Yani başka yerlerden almayı mı düşünüyorsunuz?” diye sordu. “Gerekirse alırız” dedim. Sen bana şimdi Patriot vermeyeceksin, ondan sonra biz S-400’ü aldığımızda “Niye S-400'ü aldın?” diyeceksin. Türkiye kendini savunmasına yönelik ne gerekiyorsa onu alır. "BIDEN'LA İYİ BAŞLADIK DİYEMEM" Gerekirse bunları üretmeye de başlar. Zaten şu anda başladık. Bundan sonra bunu daha da ileri safhalara taşıyacağız. İnşallah kendi insansız savaş uçaklarımızı da üreteceğiz. Bunu da görecekler. Bu adımları da inşallah atıyoruz. Temennim odur ki iki NATO ülkesi olarak birbirimizle hasmane değil, dostane davranalım. Ama iki NATO ülkesi olarak şu andaki gidiş pek hayra alamet değil. Benim Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak yaklaşık 19 yıllık yöneticilik hayatımda Amerika ile olan münasebetlerimde geldiğimiz nokta maalesef iyi bir nokta değil. Ben oğul Bush ile iyi çalıştım, Sayın Obama ile iyi çalıştım, Sayın Trump ile iyi çalıştım ama Sayın Biden ile iyi başladık diyemem. Sernur Yassıkaya: Türkiye bu yıl BM Genel Kurulunda ve açılışını yaptığı Türkevi ile uluslararası iş birliğine ve diplomasiye desteğini güçlü şekilde ortaya koydu. Ne yazık ki bazı ülkeler Afganistan, Suriye, düzensiz göç gibi konularda sorumluluktan kaçıyor. Özellikle ABD yönetimi her ne kadar görünürde diplomasi vurgusu yapsa da adeta benden sonrası tufan havasında. Mevcut resmi nasıl yorumluyorsunuz? Tabi kendisi “benden sonrası tufan” dediyse, aynı şeyi ona da söylerler. Amerika şu anda eğer Afganistan’da bir şekillendirme yapamadıysa burada düşünmek lazım. Şu anda Afganistan’da Amerika’nın bir yönlendirme veya bir şekillendirme durumu olmuştur diyebilir miyiz? Hayır. İşte her şeyi bıraktı, gidiyor. Ama şimdi bir bedel çıkacak ortaya. Bu bedel nedir? Şu anda Taliban’ın elindeki silahlara baktığınız zaman, bu silahlar Amerika’nın silahları. Dolayısıyla bu bedeli de ödemek durumunda kalacaktır. Buradan bir yere daha geliyorum. Sayın Trump döneminde binlerce tır silah, mühimmat terör örgütlerine verildi. Bunları ben Sayın Trump’a defalarca ifade ettim, anlattım. Şimdi aynı durum Biden döneminde de var. Yine Biden terör örgütlerine silah, mühimmat, araç gereç taşımaya başladı. Biz bunu elimizi kolumuzu sallaya sallaya seyredecek değiliz. Dikkatle takip ediyoruz. Vakti saati geldiğinde de söylenmesi gereken neyse onu da kendilerine söyleriz. Halime Kökçe: Paris İklim Anlaşmasının Meclis onayına sunulacağını ifade ettiniz. Türkiye’nin çekinceleri vardı, çünkü gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler arasında bir yükümlülük farkı var. Bunun adil olmadığına dair bizim yaklaşımımız vardı. Türkiye çekincelerinden vaz mı geçti? Yoksa karşı tarafta bir tutum değişikliği mi oldu? Yoksa bu süreci zorlayacak yeni bir sürecin başlangıcından mı bahsediyoruz? Biz bu tutumdan vazgeçmiş değiliz. Böyle bir şey yok. Ancak o dönem Hollande dönemiydi. Hollande döneminde de Sayın Şansölye Merkel’le üçlü bir konferansımız olmuştu. Bu üçlü konferansta da biz dedik ki “Türkiye gelişmiş ülkeyse ayrı değerlendirmek lazım. Eğer gelişmekte olan ülkeler kategorisindeyse ayrı değerlendirmemiz lazım. Her şeyden önce bunun kararını vermeniz lazım. Bu karara göre de bize yapmanız gereken ödemeyi de yapmanız lazım.” Tabi o zaman bunlar bu ödemeyi yapacaklarını söylüyorlardı ama bu olmadı. Şu anda geldiğimiz noktada ise tabi bütün incelemeleri ilgili arkadaşlar yapacaklar ve Meclis’in açılmasıyla birlikte de biz bunu Meclis’e taşıyacağız. Meclis’e taşıyarak, bu süreci özellikle Glasgow'da gündeme getireceğiz ve Türkiye olarak iklim değişikliği noktasında düşüncemizi Glasgow’da vereceğimiz mesajlarla da ortaya koyacağız. Şebnem Bursalı: İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde son dönemde sivillere ve bölgede görev yapan Türk askerine karşı saldırılar oldu. 29 Eylül’de Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya geleceksiniz. Bu konuda nasıl mesajlar vermeyi düşünüyorsunuz? Bu zirveden herhangi bir sonuç bekliyor muyuz? 29 Eylül’de nasip olursa Sayın Putin’le Soçi’de yapacağımız ikili görüşme gerçekten önem arz ediyor. Heyetler arası görüşme yok, Sayın Putin’le sadece ikili görüşme yapacağız. Bu tabi sadece İdlib’i içeren bir görüşme olmayacak. Aynı zamanda Türkiye-Rusya ikili ilişkilerini ve Suriye’deki durumu masaya yatıracağız. Suriye’de nereye geldiğimizi, bundan sonraki süreçte de nereye geleceğimizi kendileriyle konuşacağız. Kimseyi üçüncü bir şahıs olarak yanımıza almadan bu görüşmeyi yaparken orada tabi Türkiye-Rusya ilişkilerinde önemli bir karara da varacağız. Çünkü bölgede Türkiye ve Rusya önemli iki ülke. Önemli iki ülke derken bir şeyi daha ifade etmem lazım; biz Rusya ile ilişkilerde şu ana kadar herhangi bir yanlış görmedik. Ticaret hacmine baktığımız zaman iyi bir konumdayız ve sürekli ilerleyen bir ticaret hacmi var. Suriye’deki gelişmeleri daha iyi bir konuma taşıma noktasında zaman zaman bazı sıkıntılar yaşamıyor değiliz. Ama bunu da gerek şahsım, gerek Savunma Bakanım, gerek Dışişleri Bakanım attığımız adımlarla hemen telafi edebiliyoruz. Örneğin Sayın Putin Azerbaycan’da eğer devlet adamlığını tam manasıyla ortaya koymamış olsaydı, Azerbaycan’dan bu şekilde çıkılmazdı. Ama bunu ortaya isabetli kararlarla koyduğu için Azerbaycan’dan çok çok olumlu bir şekilde çıkma şansını yakaladık. Şu an itibarıyla da Azerbaycan’da yoğun bir çalışma devam ediyor. Örneğin Sayın İlham Aliyev istediği anda istediği gibi rahatlıkla Sayın Putin’le görüşüyor, konuşuyor. Ben hakeza öyle… Çok kısa sürelerde irtibatlarımızı kurup görüşmelerimizi yapabiliyoruz. Tabi, çok daha önemlisi, şu anda attığımız adımlarla biz Iğdır’dan Azerbaycan’a yolu inşallah yapacağız. Buna demiryolu da dahil. Bu yolun yapımı çok çok önemli bir adım olacak. Bizim 5’li veya 6’lı platform dediğimiz olay vardı. Şu anda bu konuyla ilgili de Paşinyan’dan olumlu sinyaller geliyor. Şimdi bu olumlu sinyallerle beraber bu konuda da bazı adımları atacağız. Yani bölgeyi barış noktasında da iyi bir konuma taşıma fırsatını inşallah yakalamış olacağız. Ay sonunda Sayın Putin’le yapacağımız görüşmede bunlar da tabi konunun içinde yer alacak. Böylece Türkiye-Rusya ilişkilerinde inşallah çok daha güçlü, çok daha farklı bir döneme girmiş olacağız. Hakan Çelik: Almanya’da bu pazar günü seçimler yapılacak. Anketlerde başa baş giden bir rekabet olduğu anlaşılıyor. Almanya’nın yeni bir başlangıç döneminde Türkiye olarak bizim hangi beklentilerimiz olur seçilecek olan yeni Şansölye’den? Çünkü Almanya Türkiye’nin çok önemli bir ortağı ve Avrupa’nın en önemli ekonomisi. Diğer taraftan sizin Şansölye Merkel’le çok uzun bir diyaloğunuz oldu. Avrupa’da en uzun görev yapan liderlerden biri oldu kendisi… Benim kadar olmadı… Hakan Çelik: Sizin kadar değil ama sizden sonra muhtemelen en uzun görev yapanlardan biri. Merkel’in Türkiye ve Avrupa üzerindeki ilişkilerdeki etkisini nasıl değerlendirirsiniz geride bıraktığımız dönemde? Şunu açık ve net söylemem lazım; bizim Merkel’le, Schröder’den sonra olumlu bir sürecimiz oldu ama Alman Şansölyeleri içerisinde bizim en başarılı bir yönetim tarzı Schröder’le oldu. Schröder’le bizim münasebetlerimiz gerçekten çok çok farklıydı. Tabi Schröder’den sonra Şansölye Merkel ile münasebetlerimizde de ilişkilerimiz fena değildi. Sık sık arar, sık sık ararım. O şekilde bu süreci işlettik, çalıştırdık. Tabi şu anda yani Armin Laschet alır almaz bilemiyorum ama Armin Laschet ile de ikili münasebetlerimiz iyiydi. Temennim odur ki gerçekten gerek Almanya'da yaşayan Türk vatandaşları ile alakalı gerekse Türkiye-Almanya ilişkilerindeki bundan sonraki süreci zengin kılacak bir iktidar iş başına gelsin. Çünkü bizim orada çok ciddi sayıda bir insan potansiyelimiz var ve bu insanlar orada çile çekmesinler. Böylece yeni bir süreci Türkiye-Almanya ilişkilerinde inşallah güçlü kılacak bir iktidarla devam ettirelim. Bu konuda da kim olursa biz onunla her zaman ilişkilerimizi, geleceğe çok çok güçlü bir şekilde sürdürmüş oluruz. Mesela attığımız bazı adımlar vardı. Savunma sanayiine yönelik Almanya'yla ilişkilerimiz vardı. Daha da önemlisi şu anda denizaltı gemilerinin makinelerinin aksamıyla alakalı attığımız alımlar vardı. Şimdi bu adımların başarılı bir şekilde sürmesi ve savunma sanayiinde de bunlarla beraber bizim güçlü yürümemiz, Türkiye-Almanya ilişkilerinde çok farklı bir yere isabet edecektir diye düşünüyorum. Her iki ülke için hayırlı olan iktidar hangisi ise o iş başına gelsin diyorum. Nermin Yurteri: Sosyal medya düzenlemesi merakla bekleniyor. Çalışma hangi aşamada. Hangi adımların atılması planlanıyor? SOSYAL MEDYA DÜZENLEMESİ TAMAM Şu anda bununla ilgili arkadaşlarımız gerek İletişim Başkanım gerek Medya Tanıtım Başkanım birlikte çalışmalarını sürdürüyorlar ve Meclis’in açılmasıyla birlikte de biz hazırlıklarımızı Meclis’e sunacağız. Böylece sosyal medya konusundaki atacağımız adımların ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Çünkü sosyal medyanın maalesef tahribatı çok açık ve net ortada. Bu tahribatın artık bitmesinden yanayım. Artık bu tahribatı bitirmenin vaktinin geldiğine inanıyorum. Arkadaşlarımız da hazırlıklarını yaptılar ve Meclis’e bunu sunacaklar. Sinan Burhan: Geçtiğimiz günlerde HDP Eski Eş Genel Başkanı Sezai Temelli “Kürt sorununda çözümün adresi İmralı’dır” açıklaması yaptı. Selahattin Demirtaş’ın da bir açıklaması oldu, o da HDP’yi işaret etti. Sayın Kılıçdaroğlu da bu yönde bir açıklama yaptı; “Kürt sorununu HDP çözer” dedi. Seçimlerin yaklaşmasına yakın bir dönemde bu tür ittifaklar, bu tür açıklamalar nasıl değerlendirilir? Bir de HDP kendi arasında ikiye mi bölünüyor? Hayırlı olsun. Bu konuyla eğer biz meşgul olursak yazık olur. Yani İmralı mıdır, değil midir, onların sorunu. Varsın onlar bu şekilde yola devam etsinler; yani HDP midir, şu mudur, bu mudur… Biz diyoruz ki bu ülkede şu anda Cumhur İttifakı bu işin tek çözüm noktasıdır ve Cumhur İttifakı olarak da biz bu çözümün mücadelesini sürdürüyoruz. Çünkü bizim şu anda kitabımızda birlik var, beraberlik var, kardeşlik var ve bununla da bu yolda devam ediyoruz. “Yok Kürt sorununu çözmektir, yok şudur, yok budur…” Türkiye’de böyle bir sorun yok. Biz bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik. Eğer birliğe, beraberliğe, kardeşliğe inananlar varsa buyursunlar hep beraber yola devam edelim. Hacı Yakışıklı: Muhalefetin son zamanlarda odaklandığı iki konu var. Birincisi, KHK’lılarla ilgili, hepsini aynı torbaya koyarak ortak şekilde “KHK’lı garibanları kurtaracağız” diyorlar. İkincisi de Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a eleştiri sınırlarını aşarak saldıranlar var. Muhalefetin bu tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir defa KHK ile ilgili “Ben bu işi çözeceğim” diyen kim? Ana muhalefetin başındaki zat. Sen ne zamandan beri yargı oldun? Bu yargının konusu. Bununla ilgili adımı yargı atar. Sana ne oluyor? Kim sana bu yetkiyi verdi? Velev ki iktidar olsan -böyle bir şansın var mı, yok mu o da ayrı- yargının yetkilerini elinden sen nasıl alıyorsun? Öyle bir şey var mı? Şu anda bunlar tamamen yargının kontrolü altında olan, yargının iradesinde olan bir konu. Adam öyle atıyor ki bazıları da buna inanıyor. Bunu kabullenmek asla mümkün değil. KHK ile ilgili konularda zaten zaman zaman yargıda bu gelişmeleri takip eden, kontrol eden bazı kararları da kesinlikle görüyoruz. "ERBAŞ HOCAMIZ YALNIZ DEĞİLDİR" Ali Erbaş hocamızla ilgili konuya gelince, bir defa ana muhalefetin Ali Erbaş hocamıza, Diyanet İşleri Başkanımıza bu denli hakaret etme ne hakkı ne yetkisi vardır. Bu densizliktir, terbiyesizliktir. Zaten CHP’nin cemaziyelevveli de hep bizim din adamlarımıza hakaretle geçmiştir. Şimdi de aynısını Diyanet İşleri Başkanımıza hakaretle yürütüyorlar. Ama şunu bilsinler ki Diyanet İşleri Başkanımız yalnız değildir. Diyanet İşleri Başkanımız CHP’nin bu kendini bilmez tiplerinin hiçbir zaman muhatabı da olmamıştır, olmayacaktır. Diyanet İşleri Başkanımızı bu noktada biz asla yalnız bırakmayız. O makam önemli bir makamdır. Dolayısıyla bu makama hakaret edenler, bu ülkede dinini, diyanetini bilenlere hakaret etmiş olurlar. Yeni ortaya çıkmış olan birisi daha var; o da böyle sallayıp sallayıp duruyor. Dur bakalım; daha parti olduğun bile değil. Ana muhalefet, beraber bir şeyler yapıyorlar. Yücel Koç: Fahiş fiyat konusuyla ilgili bizzat ilgileneceğinizi söylemiştiniz. Bu konuyla ilgili tespit ettiğiniz problem başlıkları neler? Nasıl bir yol haritası izlenecek? Bu konuda kısmen özellikle bu zincir marketlerin sınırsız uygulamaları var. Bu sınırsız uygulamalar karşısında biz de Ticaret Bakanlığı olarak bunların üzerine üzerine gideceğiz. Zincir marketlerin bu uygulamalarıyla mücadelede Ticaret Bakanlığımız gerekli olan her türlü tedbiri alıyor, alacak ve bunlara da gerekli operasyonları yapacaktır. Yücel Koç: Tek problem zincir marketler mi? Ağırlıklı olarak iş orada toplanıyor. Bütün üreticiden tüketiciye olan yerde zincir marketlerin buradaki yoğun ürünleri toparlaması… Bu da 5 tane zincir market. Bunlar bütün o ürünü toparlıyor. Bu 5 tane zincir marketin topladığı ürünle piyasalar alt üst oluyor. Bunlar eğer bu noktada daha adil davranırlarsa hem vatandaş uygun fiyatla ürün alabilecektir hem de üretici şu an itibarıyla kazanımını, parasını zamanında alma şansına ulaşacaktır.

2 yıl önce

ABD'li araştırmacılar, insanların Amerika'ya bilinenden 7 bin yıl daha önce ayak bastığını ortaya koydu

ABD'li araştırmacılar, insanların Amerika'ya bilinenden 7 bin yıl daha önce ayak bastığını ortaya koydu. Bilim insanları, New Mexico eyaletindeki çalışmalarda 23 bin ila 21 bin yıl önceye ait ayak izleri buldu. İnsanların ne zaman Amerika kıtasına yerleştiği on yıllardır tartışma konusu. Son bulgular, insanların 16 bin yıldan önce kıtalara ayak bastığına ilişkin teorileri de alt üst edebilir. Ayak izlerinin, binlerce yıl öncesine ait bir gölün kenarında yürüyen bir grup çocuk ve gence ait olduğu düşünülüyor. Bulgular aynı zamanda Kuzey Amerika'ya daha önce bilmediğimiz birden fazla göç dalgası yaşanmış olabileceğine işaret ediyor. Bu da, göç eden ilk insan topluluklarının yeryüzünden silindiği anlamına geliyor. ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi (USGS) ekibinden araştırmacılar, ayak izlerini New Mexico'daki White Sands çölü yakınlarında sığ bir göl kenarında, yumuşak çamur halinde buldu. USGS ekibi, tortu katmanları üzerinde ayak izlerinin bulunduğu katmanların altında ve üstünde bulunan tohumlar üzerinde radyokarbon tarihleme çalışması yaptı. Bu da araştırmacılara dikkate değer şekilde net bir tarih bulma imkanı verdi. Bilim insanları, büyüklüklerine bakarak ayak izlerinin bölgede dolanan çoğunlukla ergenlik dönemindeki gençlere ve çocuklara ait olduğunu, zaman zaman bu gruplara yetişkinlerin de eklendiğini düşünüyor. İZLERİN BAZILARI GENÇLERE AİT Yeni bulgular, ABD'nin güneybatısındaki bilinen ilk yerleşimcilerin hayatlarıyla ilgili çok geniş de bir çerçeve de çiziyor. Ergenlik çağındaki gençlerin ne yaptığına dair bilim insanları çok kesin bir kanıya varamasa da; avlanmaya giden yetişkinlere yardıma gidiyor olabileceklerini söylüyor. Avlanan hayvanların ise 'çok kısa bir süre içinde etlerinin işlenmesi' gerektiğini, Bournemouth Üniversitesi'nden Dr. Sally Reynolds açıklıyor: "Çok hızlı bir şekilde ateş yakmak ve yağları ayıklamak durumundaydınız." İşte bu aşamada ergen gençlerin ateş yakmak üzere çalı, odun toplamak, su taşımak gibi hızla yapılması gereken görevleri yerine getirdiği tahmin ediliyor. Yeni keşfin tarihi de çok önemli çünkü Amerika'ya ilk yerleşimin tarihiyle ilgili sayısız iddia var. Ancak zaman içinde tüm teoriler bir şekilde çürütüldü. Taşların işlenmesiyle yapılmış bazı aletler üzerinde de tartışmalar sürüyor. Tartışmalar, bu aletlerin zaman içinde doğal ortamda taşların sürtünme ve benzeri doğa olaylarıyla mı bu şekli aldığı yoksa insan eli mi değdiği üzerine kadar gidebiliyor. İlk yerlilerin zamanlarından kalma aletler, 13 bin yıl öncesinden başlayarak günümüze kadar bulunan ve ciddi bir el işçiliği gerektiren aletler kadar net bir resim vermiyor. TARTIŞMASIZ KANIT! Bournemouth Üniversitesi'nde konuyla ilgili yayımlanan makalenin yazarlarından Prof. Matthew Bennett, "Bu kadar çok tartışma olmasının nedeni gerçek anlamda kesin, net ve tartışmasız verilerin olmaması. Şu an artık bu verilere ulaştığımızı düşünüyoruz." diyor: "Ayak izleri taşlar kadar tartışmalı değil. Ayak izi, ayak izidir ve toprak katmanları arasında yer değiştiremez." Fiziksel kanıtlar doğası gereği tartışmaya daha az olsa da, araştırmacılar, ayak izlerinin tarihini gösteren kanıtların 'kelimenin tam anlamıyla su geçirmez olduğundan' emin olmak istiyor. Makalede, 'rezervuar etkisi' adı verilen bir potansiyel tarihleme hatasından söz ediliyor. Bu da, eski karbonların doğal sulu ortamlarda yeniden dönüşerek ve ardından radyokarbona karışarak gerçekte olduğundan daha eskiymiş gibi bir görüntü vermesine yol açıyor. Araştırmacılar, bu etkiyi de hesaba katarak tarihleme yaptıklarında çok da kayda değer bir fark ortaya çıkmadığını söylüyor. Viyana Üniversitesi'nden Radyokarbon tarihleme uzmanı Prof. Tom Higham, o dönem insanları ileri ve geri yürüdüğü bölgedeki suların çok sığ olduğunun düşünüldüğünü, yapılan tüm çalışmalar sonucu her iki durumda da ortaya çıkan tarihler arasında ciddi bir fark olmadığını söylüyor: "Her türlü ihtimali göz önüne aldığımızda sanırım bu izlerin yaşı 21 bin yıl ile 23 bin yıl arasında." 20. yüzyılın ikinci yarısı boyunca Amerika kıtasına ilk ayak basan insan topluluklarının Clovis kültürüne bağlı gruplar olduğuna dair bir fikir birliği oluştu. Bu büyük avcıların, su seviyelerinin çok alçak olduğu son buz devrinde Bering Boğazı üzerinden Sibirya'dan Alaska'ya geçtiği tahmin ediliyordu. Ancak 1970'lerde, Clovislerin Amerika'ya ilk ayak basan insanlar olduğuna dair değişmeyen algı, bazı veriler ışığında çürütülmeye yaklaştı. 1980'lerde, Şili'nin Monte Verde bölgesinde 14.500 yıl öncesinde insanların yaşadığına dair izler bulundu. 2000'lerden bu yana ABD'nin Teksas eyaletinde 15.500 yıllık, Idaho eyaletinde 16 bin yıllık insanlara ait yaşam izleri bulundu. Şimdi de yine ABD'nin New Mexico eyaletinde son Buz Devri boyunca insan yaşamış olabileceğine dair kanıtlar ortaya çıkmış oldu. Uzmanlar, bu insanların buzların oluşturduğu doğal köprülerle Amerika'ya geçmiş olabileceğini ve bu durumda daha birçok yerleşimci grubun aynı dönemde Amerika'ya ayak basmış olabileceğini söylüyor.

1 2 ... 17 18 19 20 21 22 23 ... 87 88