20 Nisan Cumartesi 2024
1 yıl önce

Almanya'da darbeciler terör örgütüne üyelikten yargılanacak

Almanya'da darbe yapıp mevcut devlet düzenini değiştirmek için hareket eden ve mevcut Alman hükümetini tanımayarak kendilerini Alman İmparatorluğu Vatandaşı (Reichsbürger) olarak tanımlayan grup üyeleri terör örgütüne üyelikten yargılanacak. Federal Başsavcılığın yürüttüğü soruşturma kapsamında gözaltına alınanlar arasında, yargıç olarak görev yapan ve aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partili (AfD) eski milletvekili Birgit Malsack-Winkemann ile örgütün lideri olduğu düşünülen iş adamı Heinrich XIII Prens Reuss da bulunuyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonu olarak nitelendirilen ve 3 binden fazla güvenlik görevlisinin yer aldığı "şafak baskını"nda, sorgulananlar arasında Alman ordusunun özel kuvvetleri KSK personeli de dahil özel eğitimli muvazzaf ve eski askerler de yer alıyor. Savcılık iddianamesinden detaylar Savcılığın iddianamesinde zanlılar, "Almanya'daki mevcut devlet düzenini değiştirerek, ana hatlarıyla oluşturulmuş kendi hükümet düzenlerini getirmeyi kendine hedef edinmiş terör örgütüne mensup kişiler" olarak nitelendirildi. İddianamede, grup üyelerinin askeri araçlar kullanıp devlet yetkililerine şiddet uygulayarak gerçekleştirmeyi planladıkları eylemlere cinayet işlemenin de dahil olduğu belirtildi. Savcılık iddianamesinde ayrıca söz konusu grup üyelerinin, mevcut Almanya sınırlarını tanımadıkları ve ülkeyi sözde bir "derin devletin" yönettiğine inandıkları, iktidarın ele geçirilmesiyle oluşturulacak bir "askeri kolun" asıl hedefe ulaşana kadar düzenin sağlanmasında yer almasını planladıkları ifade edildi. Ayrıca grup üyelerinin bu geçiş döneminde bazı ölümlerin olabileceğini bildikleri ancak sistem değişikliğinde bunları gerekli olarak görüldükleri belirtildi. Grubun Kasım 2021'den itibaren darbe hazırlıklarına yoğunluk verdiği kaydedilen iddianamede, hazırlıklar içinde yönetim şeklinin planlanması, ekipman temini, atış eğitimi, yeni üye alımı gibi faaliyetlerin olduğu ifade edildi. İddianamede yeni kurulacak ve Heinrich XIII Prens Reuss'un yönetimdeki "Konsey"de kimlerin hangi pozisyonda olacağı da detaylı şekilde yer aldı. İddianamede ayrıca, dernek üyelerinin bireysel olarak küçük bir silahlı grupla Alman Federal Meclisine girmek için somut hazırlıklar yaptıklarına dair şüphelere de yer verildi. Mevcut Alman hükümetini tanımayarak kendilerini Alman İmparatorluğu Vatandaşı (Reichsbürger) olarak tanımlayan grup üyeleri terör örgütüne üyelikten yargılanacak. Reichsbürger nedir? Kendilerini Alman İmparatorluğu Vatandaşı (Reichsbürger) olarak gören ve iç istihbaratın 2021 raporuna göre, 21 binden fazla kişinin yer aldığı grubun yüzde 5'ini aşırı sağcılar oluşturuyor. 2 bin 100 üyesi şiddet kullanmaya hazır olan grubun Almanya'yı meşru bir devlet olarak tanımadığına yer verilen rapora göre, üyelerden bazıları monarşi altındaki Alman İmparatorluğu fikrine bağlıyken, bazıları da Nazi taraftarı. Bazı üyeler de Almanya'nın hala askeri işgal altında olduğuna inanıyor.

1 yıl önce

“ABD, İngiltere ve Almanya Kemal Kılıçdaroğlu'nu istemiyor!”

Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Almanya gezisine ilişkin köşesinde değerlendirmelerde bulundu. Abdulkadir Selvi, ABD, İngiltere ve Almanya'nın Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adaylığına sıcak bakmadığını iddia ederken cumhurbaşkanı adayı olarak Ekrem İmamoğlu’nu destekliyorlar ifadelerini kullandı. İşte Abdulkadir Selvi’nin o yazısı…. “ABD, İNGİLTERE, ALMANYA İSTEMİYOR Kılıçdaroğlu ile Rifkin’in anlaşmasına dönecek olursak, ABD, İngiltere ve Almanya Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığına sıcak bakmıyor. Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağını düşünüyorlar. Kılıçdaroğlu yerine Ekrem İmamoğlu’nu destekliyorlar. Kılıçdaroğlu’nun başka ülkelere değil, özellikle bu üç ülkeye gitmesinin nedeni de o. LOBİ YAPACAK Kılıçdaroğlu’nun günler öncesinden ilan ettiği 3 Aralık tarihli toplantı Rifkin’in gölgesinde kalmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere herkes ithal danışman üzerinden Kılıçdaroğlu’na yükleniyor. Rifkin’in, binlerce dolar almasına rağmen İstanbul’daki toplantıya gelmemesi eleştiri konusu olmuştu. Ama ne denilirse denilsin, hangi eleştiri getirilirse getirilsin, Kılıçdaroğlu, Rifkin’den vazgeçmemekte kararlı. Çünkü Kılıçdaroğlu, Batılı başkentlerin vetosunu Rifkin’le aşmakta kararlı. O nedenle cumhurbaşkanı adaylığını garanti altına alana dek Rifkin’le çalışacak.”

1 yıl önce

Der Spiegel'in 'darbe' ikiyüzlülüğü: Almanya'da farklı Türkiye'de farklı

Küresel odakların maşası FETÖ'nün 15 Temmuz kanlı darbe girişimi, Türk milletinin destansı direnişi ile bertaraf edilmiş Türkiye'de darbeler tarihe karışmıştı. Öte yandan geçtiğimiz günlerde de Almanya'da darbe planlayan gruba operasyon düzenlendi. Yaklaşık üç bin Alman polisinin katılımıyla ülke genelinde yapılan baskınlarda terör örgütü üyesi olmak ve darbe planlamak suçlamasıyla çok sayıda kişi gözaltına alındı. Almanya merkezli siyasi dergi Der Spiegel, ülkedeki çalkantılı süreci kapağına taşıdı. Almanya'da yaşananlar için 'darbe' dediler Konuyla ilgili haberin fotoğrafında, darbe planının lideri olduğu belirtilen Heinrich XIII Prens Reus'a yer verildi. Yaşananların darbe girişimi olduğunu açıkça aktaran dergi, "Operasyon: Darbe. Prens Reus ve yeminli muhafızlarının çılgın fantezileri" ifadeleri kullandı. 15 Temmuz'da algı operasyon yapmışlardı Aynı derginin, Türkiye'de altı yıl önceki darbe girişiminde ise tepki çeken ifadelerle algı operasyonuna soyunduğu bir kez daha gün yüzüne çıktı. Tel örgülerin ardında Türk bayrağının tasvir edildiği sayılardan birinde, "Bir zamanlar demokrasi vardı." şeklindeki ifadeye yer verilmişti. İkiyüzlü tutum Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafının kullanıldığı bir diğer sayıda ise "Bir ülke özgürlüğünü kaybediyor: Türkiye'ye odaklan." denilmişti.

1 yıl önce

PKK’yı ve FETÖ’yü masum gören Almanya, Ülkü Ocakları’nı ‘iç güvenlik tehdidi’ olarak tanımladı

Sinan Ateş’in öldürülmesinin tartışmaları sürerken Alman iç istihmarat teşkilatı BfV tarafından yayımlanan ‘Ülkücü Hareket’ analizi çok tartışılacak. Alman iç istihbarat teşkilatı BfV tarafından yayımlanan analizde Ülkücü Hareket için ‘şiddet amaca hizmet eden bir araç olarak görülüyor’ ifadeleri kullanıldı. Analizde Ülkücü Hareket için “Şiddet eğilimi Almanya‘da iç güvenlik tehdidi oluşturuyor” ifadeleri kullanıldı. Almanya’nın iç istihbarat birimi olan Anayasayı Koruma Dairesi’nin (BfV) internet sayfasında “Almanya’daki Türk aşırı sağı” başlığıyla yayımlanan analizde, Ülkücü Hareket’teki şiddet eğiliminin, Almanya’da iç güvenlik açısından tehdit oluşturduğu kaydedildi. EN BÜYÜK TEHDİTLERDEN BİRİ DW Türkçe’de yer alan habere göre “Aşırı sağ, Almanya’daki özgürlükçü demokratik düzene yönelik en büyük tehditlerden birini oluşturmaktadır” ifadelerine yer verilen BfV analizinde, “Türk Ülkücü Hareketi’nin” de bu kapsamda görüldüğü ifade edildi. Analize göre Ülkücü Hareket’in ideolojisi, aşırı milliyetçilik, ırkçılık ve antisemitizm gibi belirli topluluklara karşı düşmanlık güden akımların temel özelliklerini içinde barındırıyor. Köklerinin Turancılık ve Pantürkizm’e dayandığına dikkat çekilen Ülkücü ideoloji hakkında şu tespit aktarıldı: “Hareketin ideolojik yelpazesi milliyetçi Kemalizm’den İslamcılara kadar uzanmaktadır. İdeoloji, abartılı milliyetçi unsurların yanı sıra antisemitik ve ırkçı aşırı sağcı unsurlar da içermektedir.” Bozkurtların “Turan” hedefine işaret edilen, Ülkücülerin Türklüğü “üstün bir milliyet ve kültür” olarak gördüklerine dikkat çekilen yazıda, “Bu üstünlük idealine, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Kürtler veya ABD gibi, Türklük karşıtı oldukları iddia edilenlerin, aşığılanması da eşlik ediyor” görüşü aktarıldı. ALMANYA’DA 11 BİN TARAFTAR VAR Analizde, Ülkücülerin Almanya’daki yapılanmaları da mercek altına alındı. Bozkurtlar olarak da adlandıran Ülkücülerin Almanya’da yaklaşık 11 bin taraftarı bulunduğu, büyük çoğunluğunun üç ana dernek çatısı altında örgütlü oldukları belirtildi. Bunlar, 7 bin üyeli Almanya Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu (ADÜTDF),  1200 üyeli Avrupa Türk İslam Dernekleri Birliği (ATİB) ve 1200 üyeli Avrupa Nizam-ı Alem Federasyonu (ANF) olarak sıralandı. ŞİDDET VURGUSU Analizin “Şiddet eğilimi, Almanya’nın iç güvenliğini tehdit ediyor” başlıklı bölümünde de tartışma yaratacak ifadeler yer alıyor. “Şiddet kullanımı Nihâl Atsız gibi Ülkücü önderler tarafından çoktan meşrulaştırılmıştır ve bugüne kadar da amaca hizmet eden bir araç olarak onaylanmaktadır” ifadelerine yer verilen analizde, Alparslan Türkeş’in kurduğu Bozkurtların 1968 itibariyle siyasi cinayetler işlemeye başladıkları belirtiliyor. Alman iç istihbaratına göre, 1980 yılına kadar 600’den fazla kişi bu harekete üye kişiler tarafından öldürüldü. BfV’nin analizinde, Ülkücülerin günümüzde de silahlara büyük bir ilgi duyduklarına, internet paylaşımlarında silahlı savaşçılar olarak görüntülerini paylaştıklarına dikkat çekildi. “Türkiye ile ilgili olaylar ve ihtilaflar, Türk milliyetçiler ve aşırı sağcılarda güçlü bir duygusallaşmaya neden olabilmektedir” denilen yazıda bunun Almanya’daki güvenlik durumunu da etkileyebildiği aktarıldı, bazı Kürt gruplar ya da PKK taraftarlarınca düzenlenen protestolarda Ülkücülerle yaşanan gerilimler de buna örnek olarak gösterildi.

1 yıl önce

Almanya'da halkın yüzde 90'ı ülkede ırkçılığın olduğunu düşünüyor

Alabali-Radovan, Berlin'de düzenlenen basın toplantısında, "Almanya'da ırkçılık, mevcut durum, eylem alanları ve önlemler" başlıklı raporu tanıttı. Ülkede yapılan araştırmaların ırkçılığın ciddi bir toplumsal konu olduğunu ortaya koyduğunu belirten Alabali-Radovan, "Araştırmada halkın yüzde 22'si ırkçılığa maruz kaldığını ifade etti. Yüzde 90'ı da 'ülkemizde ırkçılık var' dedi. Bu önemli bir bulgudur. Böylece ırkçılığa karşı mücadelede son birkaç yılın ihmalkarlıklarını telafi edebilir ve harekete geçebiliriz." diye konuştu. Irkçılığın soyut bir tehdit olmadığını, ülkedeki çok sayıdaki insanın günlük yaşamda karşılaştığı acı veren bir durum olduğunu vurgulayan Alabali-Radovan , "Irkçılık demokrasimiz için büyük bir tehlikedir. " ifadesini kullandı. Almanya'da yılda yaklaşık 22 bin aşırı sağcı saldırı gerçekleştiğini, her 24 dakikada bir aşırı sağcı suç işlendiğini aktaran Alabali-Radovan, ırkçılıkla kararlılıkla mücadele edilmesi gerektiğini, bunun demokrasi için önemli olduğunu kaydetti. Alabali-Radovan, ülkede herkesin güvenli, onurlu ve eşit fırsatlara sahip olarak yaşaması gerektiğini belirterek, ırkçılıkla mücadelenin herkesi ilgilendirdiğini dile getirdi. Irkçılıkla mücadelenin hükümetin öncelikli gündem maddesi olduğunu ifade eden Alabali-Radovan, bu kapsamda gelecek dönemde çeşitli önlemler alacaklarını söyledi. Irkçılığa maruz kalanlara danışmanlık verilmesi için sivil toplum kuruluşlarını güçlendireceklerini, ırkçılıkla mücadele konusunda bir uzmanlık konseyinin kurulacağını ve ırkçılığa maruz kalanların kurduğu derneklerin destekleneceğini ifade eden Alabali-Radovan, amatör spor dallarında daha fazla önleyici çalışmalar yapılacağını ve ırkçılık karşıtı çalışmaların destekleneceğini bildirdi. Alabali-Radovan, Almanya'da başörtülü kadınların da ayrımcılıkla karşılaştığını anlattı. Alman ve başörtüsü takmayan kadınlara göre, başörtülü ve Alman ismi taşımayan kadınların iş görüşmelerine çağrılmak için ortalama 4,5 kez daha fazla iş başvurusu yazdığını aktaran Alabali-Radovan, bu tür yapısal ırkçılıkla da mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı. Gazetecinin ülkedeki birçok eyalette başörtülü kadınların öğretmen olarak çalışmasına izin verilmediğini hatırlatması üzerine Alabali-Radovan, "Bu, özellikle etkilenen kadınlarla sıkça konuştuğum bir konu. Bu konuda ilgili eyaletlerle konuşmamız lazım. Biz, 'eğitim alanında inanılmaz kalifiye eleman eksiğimiz var ancak başörtüsü bir dışlama kriteridir' diyemeyiz. Bu tartışmayı kesinlikle sürdürmemiz lazım." dedi. Devlet Bakanı Alabli-Radovan, bu konuyu gelecekte Eğitim Bakanları Konferansı'nda gündeme getireceğini de belirtti.

1 yıl önce

Greta Thunberg'e polis müdahalesi: Almanya'da gözaltına alındı

Alman Bild gazetesinin haberine göre, iklim aktivisti Greta Thunberg, Almanya'da kömür madenciliği karşıtı bir protesto sırasında polis tarafından gözaltına alındı. Almanya'nın Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletinde "linyit köyü" olarak bilinen Lützerath'ta polisin bölgeden çıkarmaya çalıştığı, maden sahalarının genişletilmesine karşı 2,5 yıldır mücadele eden çevreci aktivistlere destek vermek için gösterilere katılan Thunberg, burada Alman polisi tarafından gözaltına alındı. Thunberg, Cumartesi günü fosil yakıtlara karşı eylem yapan aktivistlerden biriydi. Habere göre, Thunberg Pazar günü gösterilerin yapıldığı bölgeye geri döndü ve polisin müdahalesine maruz kaldı. "Tahliyeyi önleyin. İklim adaleti için" sloganıyla bir araya gelen çevreciler, doğal yaşamın bozulmasına ve karbondioksitin çevreye verdiği zarara dikkati çekerek, linyit madenleri için ormanların yok edildiğini dile getirdi ve enerji şirketlerini eleştirdi.

1 yıl önce

Almanya: Tedarik Zinciri Yasası, Türkiye-Almanya ticari işbirliğinde birçok fırsat sunuyor

Schulz, Almanya'da 1 Ocak'ta yürürlüğe giren "Tedarik Zincirleri Özen Yükümlülüğü Yasası"na ilişkin AA'ya yazılı değerlendirmelerde bulundu. Büyükelçi, kısa adı "Tedarik Zinciri Yasası" olan yasayla ekonomi ve insan haklarını birbirine bağlayarak, "uluslararası insan hakları durumunun iyileşmesine" katkıda bulunmak istediklerini vurguladı. Alman ekonomisinin küresel olarak güçlü bir ağa sahip olduğunu, şirketlerin ve uluslararası ortaklarının büyük bir istihdam yarattığını kaydeden Schulz, "Bu istihdam ile diğer ülkelerin refah düzeyine katkıda bulunuyoruz. Özellikle uluslararası alanda çok iyi bir ağa sahip olmamız nedeniyle Almanya, şirketlerine küresel tedarik zincirlerinde insan haklarına riayet edilmesi yükümlülüğünü getiriyor." ifadelerini kullandı. Schulz, küresel düzeyde şirketleri ve tedarikçilerini de kapsayacak şekilde çalışanlara karşı yükümlülüklere uyulmasını savunduklarını belirterek, "Amacımız, küresel tedarik zincirlerinde insan haklarının durumunu iyileştirmektir. Bu, somut olarak, örneğin 'Made in Germany' markası ürünlerinin zorla çalıştırma veya çocuk işçiliğiyle bağdaşmayacağı anlamına gelmektedir." değerlendirmesini yaptı. Söz konusu kanunun amacına değinen Schulz, Almanya için insan haklarına riayet edilmesi, sosyal ve çevresel standartlara uyulmasının, "sürdürülebilir bir küresel ekonominin temelini" oluşturduğunu vurguladı. Schulz, pek çok Alman şirketinin şimdiden sürdürülebilir tedarik zincirlerini oluşturma ve bunlara uyma konusunda örnek teşkil ettiğini belirterek, şunları kaydetti: "Alman ekonomisinin başarısının nedeninin de üretimde insan haklarına riayet edilmesine bağlı olduğuna inanıyoruz. İnsan haklarının korunmasının bir bedelinin olduğunun farkındayız ancak şirketler, uzun vadede bu yatırımla gelecekte kendi ekonomik başarılarını da koruyorlar." YASA, ALMANYA'DA MERKEZİ, TESCİL EDİLMİŞ OFİSİ VEYA ŞUBESİ OLAN ŞİRKETLERİ KAPSIYOR Almanya'da merkezi, ana ofisi, idari merkezi, tescil edilmiş ofisi veya şubesi bulunan tüm şirketlerin yeni yasadan etkilendiğini vurgulayan Schulz, yasanın Almanya'da bu yıl en az 3 bin ve 2024'ten itibaren ise en az 1000 çalışana sahip şirketleri etkileyeceğine işaret etti. Schulz, şirketlerin bu konuda ne yapması gerektiğine ilişkin, "Bundan doğrudan etkilenen şirketlerin öncelikle bir risk yönetimi kurması gerekmektedir. Bu şekilde insan hakları ihlalleri ve çevreye verilen zararların riskleri belirlenecek, önlenecek ve en aza indirilecektir." değerlendirmesinde bulundu. Kanunda şirketlerin önlem olarak alması gereken tedbirlerin yer aldığını kaydeden Schulz, ayrıca bu kanunun şirketlere kendi içlerinde "şikayet prosedürleri oluşturma ve raporlama yükümlülüğü" getirdiğini aktardı. YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRMİŞ OLANLAR AVANTAJ KAZANACAK Büyükelçi Schulz, şu ifadeleri kullandı: "Şirketler, muhtemelen yurt içi ve dışındaki tedarikçileriyle sözleşme yaparak benzer düzenlemelere yükümlü kılacaktır. AB'de (Avrupa Birliği) buna benzer bir yasa yürürlüğe gireceğinden, şirketlerin en kısa sürede bu yasayı uygulamaları doğru olacaktır. Yükümlülüklerini yerine getirmiş olanlar, rakiplerine karşı avantaj kazanmış olacak." Söz konusu yasayla şirketlerin somut yükümlülüklerine de değinen Schulz, tedarik zincirlerinde özen yükümlülüğünün yalnızca şirketlerin "kendi tedarik zincirlerindeki düzenlemelerle" bitmediğini, yasanın aynı zamanda "sözleşmeli ortakların ve tedarikçilerinin faaliyetlerini de" kapsadığını vurguladı. Büyükelçi Schulz, "Yani insan haklarına riayet edilmesi şirketin kapısından dışarı çıkıldığında sona erer demek değildir. Aksine, bu sorumluluk tüm tedarik zincirini küresel boyutta kapsıyor zira kanun dünya çapında faaliyet gösteren şirketler için de geçerli." görüşünü paylaştı. Yasayla gelen somut kurallara değinen Schulz, şunları kaydetti: "Kanun somut davranış kuralları ve yasaklar getiriyor. Kanun çocuk işçiliğini, köleliği ve zorla çalıştırmayı, iş sağlığı ve iş güvenliğinin göz ardı edilmesini, yeterli ölçüde ücretin verilmemesini, sendika veya işçi temsilciliğini kurma hakkının göz ardı edilmesini, gıda ve suya erişimin engellenmesini, toprak ve geçim kaynaklarından yasa dışı olarak mahrum bırakmayı yasaklamaktadır." ALMANYA 'TÜRKİYE' DEDİ! REKOR BAŞARI: BU ÇOK BÜYÜK BİR FIRSAT Schulz, yasanın diğer ülkelerde de özen yükümlülüklerini kapsadığını belirterek, özellikle "Türkiye gibi ülkeler için bunun büyük bir fırsat" olduğunu vurguladı. Almanya ve Türkiye'nin ticari ilişkilerinin yoğun olduğunu vurgulayan Büyükelçi, ikili ticarette yaklaşık 40 milyar avro ile yeni bir rekor seviyeye ulaşıldığını kaydetti. Büyükelçi Schulz, Almanya'nın Türk mal ve hizmetlerinin ana alıcı ülkesi olduğunu belirterek, Türkiye'de 8 bine yakın Alman firmasının bulunduğunu ve buna bağlı tedarikçi olarak ticaret yapan Türk firmalarının sayısının daha fazla olduğunu bildirdi. Schulz, "Türkiye'nin, Alman tedarik zincirlerinde tedarik ve temel ürünler söz konusu olduğunda en önemli ülkelerin arasında yer aldığını görüyoruz. Dolayısıyla bu yasa, iki ülke arasında daha da derin bir işbirliği için birçok fırsat sunuyor." değerlendirmesini yaptı. DENETİM SÜRECİ Yasanın denetim sürecine de değinen Schulz, "Alman şirketleri bu yükümlülükleri yerine getirmediklerinde para cezası uygulanabilir. Cezalar 8 milyon avroya kadar veya dünya çapındaki yıllık gelirlerinin yüzde 2'si tutarında uygulanabilir. İlaveten, belirli bir para cezası oranında şirketlerin kamu ihalelerine katılmaları da yasaklanabilir." ifadelerini kullandı. Schulz, Federal Ekonomi ve İhracat Kontrolleri Dairesinin (BAFA) yetkili ve uygulayıcı makam olarak Almanya'da şirketlerin tedarik zincirlerinin denetimini gerçekleştirdiğini belirterek, bu makamın şirketleri yerinde inceleme ve şirketlerin yükümlülüklerinin yerine getirilmesi için talimat verme yetkisinin bulunduğunu, getirmedikleri takdirde de ceza uygulayabildiğini kaydetti.

1 yıl önce

Almanya'daki dev şirketler ülkeden kaçıyor

Alman medyası, dünya genelinde kalite işareti olarak kabul edilen “Made in Germany” unvanında sona gelindiğini yazdı. Alman medyasında yer alan “Made in Germany Sona mı Eriyor” başlıklı haberde “Her yıl çok sayıda şirket, fabrika veya araştırma kurumu bürolarını yurt dışına taşıyor. Son olarak dünya çapında hayranlık uyandıran BioNTech kanser araştırmalarını Mainz'den İngiltere'ye taşıyor” ifadelerine yer verildi. Taşınma nedeni ise ağır ilerleyen Alman bürokrasisi gerekçe gösterilirken Almanya'nın BioNTech gibi kuruluşların ülkeyi terk etme korkusu yaşadığı vurgulandı. superhaber.tv’nin haberine göre; BioNTech'in kurucularından Özlem Türeci, ilaç geliştirme noktasında şirketler ile yetkililer arasındaki ilişkinin İngiltere'de daha yakın olduğunu ve İngiltere'de daha hızlı olacaklarını ifade etti. Çeşitli alanlarda çağdaş imkanların önemli olduğunu ilgili yönetmelikler ve yönergelerin Almanya'da ağır işlediğini dile getiren Türeci, bu nedenle İngiltere'yi tercih ettiklerini dile getirdi.

1 2 ... 12 13 14 15 16 17 18 ... 20 21