19 Nisan Cuma 2024
2 yıl önce

Evlat nöbetindeki anne Nazlı Sancar: Benim ciğerim nasıl yanıyorsa Rabbim onların ciğerini de öyle yaksın

PKK tarafından 13 yaşında dağa kaçırılan kızı Şeyma için eylemde olan anne Nazlı Sancar, evlatları için mücadelelerini sürdüreceklerini belirtti. Doğru yolda olduklarını ifade eden Sancar, “Benim ciğerim nasıl yanıyorsa Rabbim onların ciğerini de öyle yaksın. 10 yıldır kızımın acısıyla yaşıyorum. Her yerde kızımın eksikliği var. Artık kolum, kanatlarım kırılmış. Bu haklı mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. Biz doğru yoldayız. Onlar katil oldukları için gelip bir açıklama yapmıyor. Onlarda o cesaret varsa gelsinler. Gelmiyorlar, çünkü suçlu olduklarını, katil ve hain olduklarını biliyorlar. Biz artık onları Allah'a havale ediyoruz' dedi.

2 yıl önce

Diyarbakır annelerinden çocuklarına "teslim ol" çağrısı

Çocuklarının dağa kaçırılmasından HDP'yi sorumlu tutan ailelerin, 3 Eylül 2019'da başlattığı evlat nöbeti 790'ıncı gününde sürüyor. Ellerinde çocuklarının fotoğrafı ile bekleyişini sürdüren annelerden Ayten Elhaman, oğlu Bayram'dan 4 yıldır haber alamadığını söyledi. Evlatlarının ellerinden alındığını ifade eden Elhaman, "Doğru yoldayız. Evladımızı kaybettiğimiz yerde arıyoruz. Oğlum Bayram gel, burada güçlü devletimiz var. Kaçıp, gelin." dedi. Hakkari'nin Şemdinli ilçesinden Diyarbakır'a gelerek, 6 yıl önce 16 yaşında dağa kaçırılan oğlu Roşhat için eylem yapan Necibe Çiftçi de çocuğuna kavuşmak istediğini belirtti. Çiftçi, "İçimiz yanıyor, içimiz parçalanıyor. Duygularımız çocuklarımızla beraber. Çocuklarımız rüyalarımıza giriyor." diye konuştu. Oğluna seslenen Çiftçi, "Oğlum Roşhat ya öleceksin ya da döneceksin, yeter artık dön." ifadesini kullandı.

2 yıl önce

İngiltere Başbakanı Johnson'ın kardeşi: Büyük büyükannemiz Türk bir tüccara köle olarak satılmış

İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın (57) kız kardeşi, gazeteci Rachel Sabiha Johnson (56) İngiliz “Times” gazetesine bir yazı yazdı. Rachel Johnson bu yazısında, atalarının araştırıldığı Kanal 5’in “1000 Yıllık Esaret” adlı programında, Çerkes olan dedesinin babaannesi Hanife Feride’yle ilgili acı bir gerçeği öğrendiğini söyledi. Gazeteci Johnson şunları anlattı: “Hanife Feride, 1800’lü yılların ikinci yarısında Rusların Kafkasya’da Çerkeslere uyguladığı sürgün nedeniyle İstanbul’a göç etmiş. Büyük ninemiz Hanife Feride beyaz köleliğin (cinsel kölelik) kurbanı olmuş ve henüz 13 yaşındayken İstanbul’da babası tarafından zengin bir tüccar olan 43 yaşındaki Ahmed Hamdi’ye satılmış. Bu gerçeği öğrendikten sonra belgesel ekibi benim ağlamamı bekledi. Ama ben bu beyaz kölelik olayından dolayı üzgün değil sadece çok düşünceliydim. Çünkü Hanife Feride’nin babasının takdir ettiği bir tüccarla evlenmesinin, ona Karadeniz kıyısındaki fakir bir köyde kalmasından çok daha iyi bir hayat şansı vermiş olabileceğini düşündüm.” ‘AFGAN BABALAR GİBİ’ Rachel Sabiha Johnson sözlerine şöyle devam etti: “Ayrıca babaannemiz Hanife Feride ‘satılmamış’ olsaydı, muhtemelen yine görücü usulü bir evlilik yapacaktı. 19. Yüzyıl’da Kafkasya’da ekonomik çöküş, yoksulluk ve işgal gibi nedenlerle çocuklarını satan babalar, 2021’de Afganistan’da iktidarı Taliban’ın ele geçirmesinden sonra çocuklarını satan babalara benziyor. Hanife Feride’nin satılmasının ona bir şans getirdiğini düşünüyorum. Bu evlilik dolayısıyla üç kuşak sonrası dünya liderleri arasında  bulunan politikacı, ağabeyim Boris Johnson doğdu.” Öte yandan Çerkes halkı, Rusya tarafından Kafkasya’dan 1862’den itibaren sürgüne zorlandı, sürgün politikası Çarlık Rusyası’nın yıkıldığı  1917’ye kadar devam etti. Yukarıdaki fotoğrafta, Rachel ve Boris Johnson’ın büyük ninelerinden Hanife Feride (sağda oturan), kızı Münevver ve torunu Dürer ile birlikte görülüyor. Münevver, Ali Kemal’in kız kardeşiydi. İKİNCİ ADI SABİHA Büyük nineleri Hanife Feride’yle ilgili olayı anlatan Boris Johnson’ın kız kardeşi Rachel’in ikinci adı Sabiha. Gazeteci Rachel Sabiha Johnson’ın ikinci adının da Türkiye ile bağlantısı var. Boris Johnson’ın babası Stanley Johnson, dedesi Ali Kemal’in “hainlik” damgasına rağmen, Türkiye’nin en önemli diplomatlarından, eski Londra Büyükelçisi olan üvey amcası Zeki Kuneralp ile çok yakın arkadaş olmuştu. Sabiha da Ali Kemal’in ikinci eşinin, bir başka ifadeyle Zeki Kuneralp’in annesinin adıydı. BORİS JOHNSON’IN BABASININ DEDESİ ALİ KEMAL’Dİ Ahmed Hamdi ile Hanife Feride’nin 1867’de İstanbul’da doğan oğlu Ali Kemal, Boris Johnson’ın babası Stanley Johnson’ın (81) dedesi oluyor. Osmanlı döneminde gazeteci-yazar olan Ali Kemal, İkinci Meşrutiyet ve Mütareke döneminde İttihat ve Terakki karşıtı görüşleri nedeniyle yurt dışına kaçtı. Bir dönem yaşadığı İngiltere’de İngiliz Winifred Brun ile evlenen Ali Kemal’in Selma ve Osman Kemal adında iki çocuğu oldu, ancak eşi oğullarının doğumundan kısa bir süre sonra öldü. 1. Meşrutiyet’in ilanından bir gün önce İstanbul’a dönen Ali Kemal, Damat Ferit Paşa hükümetlerinde kısa bir süre Maarif ve Dahiliye Nazırlığı yaptı. Ancak, Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk ve Milli Mücadele’ye muhalif olması nedeniyle pek çok insan tarafından “hain” olarak damgalanan Ali Kemal, 1922’de İstanbul’da bir berber dükkânından İttihat ve Terakki’ye bağlı istihbarat teşkilatı “Teşkilat-ı Mahsusa” mensuplarınca kaçırıldı. Ali Kemal, “vatana ihanet” suçlamasıyla yargılanmak üzere Ankara’ya götürülürken İzmit’te bölge kumandanlık karargâhı önünde toplanan kalabalık tarafından linç edilerek öldürüldü. Ali Kemal’in Londra’da yaşayan oğlu Osman Kemal ve kızı Selma, okulda zorbalığa uğramamak için anneannelerinin kızlık soyadı olan “Johnson” soyadını aldı. Osman Kemal ayrıca ismini değiştirerek “Wilfred Johnson” yaptı. Wilfred Johnson daha sonra İngiliz Irene Williams ile evlendi ve çiftin oğulları Stanley Johnson 1940’da doğdu. Boris Johnson, Ali Kemal’in büyük dedesi olduğunu daha önce açıklamıştı ancak Hanife Feride ile ilgili gerçekler ilk kez ortaya çıktı.

2 yıl önce

Şehit Eren Bülbül'ün annesinden Lütfü Türkkan ve Meral Akşener'e: Yazıklar olsun

Trabzon’un Maçka ilçesinde 11 Ağustos 2017’de terör örgütü PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen oğlu Eren Bülbül’ün mezarı başında konuşan anne Ayşe Bülbül, İYİ Parti Milletvekili Lütfü Türkkan’ın Bingöl’de bir şehit yakınına ettiği küfre ve bugün TBMM’deki Grup Toplantısı'ndaki konuşmasında olayı provokasyon olarak değerlendiren İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e tepkisini dile getirdi. "YAZIKLAR OLSUN, VEKİLLİĞİ DÜŞÜRÜLMELİ" Ayşe Bülbül, Lütfü Türkkan’a yönelik yaptığı açıklamada, "Öncelikle bir şehit annesi olarak şehit evladını toprağa koyan bir anne olarak ona yazıklar olsun diyorum. Onun da evladı şehit edilebilirdi. O bir şehit yakını olsaydı ve biri ona o küfrü söylese onun tepkisi ne olacaktı? O tepkiyi nasıl kaldıracaktı. Eren’in annesi olarak ona yazıklar olsun diyorum. O sadece o şehit yakınına değil tüm şehit yakınlarına o lafı söyledi. Onun vekilliğine de yazık. Onu sadece grup başkan vekilliğinden değil milletvekilliğinden de düşürmeliler. Şiddetle kınıyorum. O, o küfrü nasıl söylemiş aklım almıyor. Diyecek de bir şey bulamıyorum" dedi. "AKŞENER BİZİM YANIMIZDA OLACAĞI YERDE BAŞKALARININ YANINDA OLUYOR" Akşener’e de bugünkü konuşmasından ötürü tepki gösteren Ayşe Bülbül, "Ona da yazıklar olsun, o da bir annedir. O da benim gibi bir annedir, onun da evlatları vardır. Şehit annelerini düşünerek konuşsun. O bizim yanımızda olacağı yerde başkalarının yanında oluyor" ifadelerini kullandı.

2 yıl önce

TBMM Başkanı Şentop, Diyarbakır annelerini ziyaret etti

Şentop'un açıklamalarından satır başları şu şekilde: Daha önce de teröre karşı farklı ülkelerde eylemler olmuştur. Fakat buradaki eylem kararlılığı ve doğallığı itibariyle hepsinden farklı ve güçlü bir eylem. Onun neticesinde evlatlarına kavuşan aileler oldu. Burada anlatılanlar çok üzücü şeyler. Buradaki annelerin iddialarına göre siyasi partilerin, bu tür konularda, evlatların annelerinden kopartılması, dağa gönderilmesi, terör örgütüne iletilmesi konusunda aracılık ettiğine dair iddialar çok vahim iddialardır. Ve şahit oldukları somut olayları da anlattılar. Bu konuda herkesin kim olursa olsun, daha önce ne yapmış olursa olsun bu evlatların ailelerine kavuşması için elinden gelen gayreti göstermesi lazım. Ben bu konuda devletimizin başta cumhurbaşkanımız olmak üzere hepimizin buradaki annelerin ayanında olduğumuzu, annelerin evlatlarına kavuşturmanın dünyada yapılacak en büyük, en önemli iş olduğunu düşünüyoruz. Elimizden gelen gayretle her zaman onların yanındayız. Kısa bir anayasa bilgisi olan kişinin benim o söylediğimle hükümet, yürütmeyi kastettiğim belli fakat Meclis'le, Meclis'in itibariyla ilişkilendirilmesini doğrusu ben bir espri olmasını ümit ediyorum. 'LÜTFÜ TÜRKKAN'A TEPKİ Yoksa daha kötü şeyler düşüneceğim kavrayışla ilgili. Fakat burada ifade edeyim. Bingöl'de yaşanan olay büyük, üzücü bir olay. Bizi kahretmiştir. Bingöl'de yaşanan olayın, bir milletvekili tarafından vatandaşa hakaret edilmesi son derece vahim. Zaman zaman TBMM'de bulunan milletvekillerinin kendisini seçen vatandaşla temasında bazen olumsuz, hoşunuza gitmeyen davranışlar, sözler olmuştur ama bu derecede vahim, açık, galiz bir hakaretin, küfrün bir milletvekili tarafından vatandaşa dile getirilmesi çok vahimdir. 'SÜRECİ TAKİP EDİYORUZ' Bununla ilgili olarak süreci takipe diyoruz. Ben dün şehit ailelerinden gelenler oldu, arayanlar oluyor sürekli. Sonuç itibariyle bir hukuk sistemimiz var, kanunlarımız var, mevzuatımız var. Bu çerçevede gereken neyse yapılacaktır. Hukuki süreçler devam ediyor. NE OLMUŞTU? Lütfü Türkkan, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in, Bingöl'de esnafı ziyaret ettiği sırada tepkisini gösteren şehit yakını Tahir Gümren'e küfretmişti. Tartışmaların ardından özür dilemek zorunda kalan Lütfü Türkkan, Meral Akşener'in talebiyle İYİ Parti Grup Başkanvekilliği görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı.

2 yıl önce

Diyarbakır anneleri PKK'ya tepki yürüyüşü düzenledi: Pervin Buldan'ın kızı Avrupa'da geziyor, benim kızım dağda

Çocuklarının dağa kaçırılmasından HDP'yi sorumlu tutan Diyarbakır annelerinin, 3 Eylül 2019'da başlattığı oturma eylemi 801'inci gününde sürüyor. Evlat nöbetinde 800 günü geride bırakan aileler, teröre karşı, "Büyük buluşma" adıyla yürüyüş düzenledi. HDP İl Başkanlığı binası önünde başlayan ve Turgut Özal Bulvarı'nda devam eden yürüyüşte aileler, ellerinde Türk bayrağı, çocuklarının fotoğrafı ile "Artık yeter, düşün yakamızdan", "Kürt-Türk kardeştir, HDP kalleştir", "Türkiye nöbette" yazılı dövizler taşıdı. "Türk-Kürt kardeştir, HDP kalleştir", "Şehitler ölmez, vatan bölünmez", "Hepimiz askeriz, PKK'ya yeteriz", "Annelerin isyanı PKK'yı yenecek" sloganlarının atıldığı yürüyüş, HDP Diyarbakır İl Başkanlığı binası önünde sona erdi. Yürüyüşe Van, Muş Şırnak ve Hakkari'de dağa kaçırılan çocukları için eylem yapan aileler ile Türkiye'nin birçok ilinden gelen evlatları dağa kaçırılan anne ve babalar, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve vatandaşlar da destek verdi. "BİZ EVLATLARIMIZI Oğlu Bayram için eylem yapan anne Ayten Elhaman, yaptığı açıklamada, evlatları için eylem yaptıklarını söyledi. Evlatlarını PKK için büyütmediklerini dile getiren Elhaman, şöyle konuştu: "Kız ve erkek çocuk fark etmeksizin 9-10 yaşındaki çocukları acımadan annelerin kucağından alıp dağlarda, taşlarda süründürüyorlar, öldürüyorlar. Biz evlatlarımızı istiyoruz. HDP'nin iç yüzünü artık bütün Türkiye görsün, bütün dünya duysun. HDP, PKK çocuklarımızın katili, çocuk hırsızı." Elhaman, ilk günden bu yana kendilerine desteklerini esirgemeyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya teşekkür etti. Evladına teslim olma çağırısında bulunan Elhaman, "Lütfen gelin Türkiye Devleti'mize, kolluk ve jandarma kuvvetlerimize teslim olun, korkmayın." ifadelerini kullandı. “KÜRTLERİN YÜREĞİNİ ONLAR YAKTI" Oğlu Mehmet için gelen Sariye Tokay da Kürtçe, terör örgütü PKK'nın uzun yıllardır Kürtlerin, asker ve polis annelerinin ciğerini yaktığını belirtti. "Evlatlarımız için mücadele ediyoruz. buradan kalkmayacağız" diyen Tokay, "Hani insan hakları, hani çocuk hakları. Hiçbir gün Kürtleri temsil etmediler. 'Kürtleri temsil ediyoruz.' diyorlar, ben de Kürt değil miyim, yalan söylüyorlar. Kürtlerin yüreğini onlar yaktı." dedi. Oğlu Rojhat için eylem yapan Necibe Çiftçi de çocuğuna kavuşmak istediğini belirtti. HDP ve PKK'ya tepki gösteren Çiftçi, "Allah'ın izniyle bu HDP ve PKK çökertilecek." ifadesini kullandı. Oğluna seslenen Çiftçi, "Oğlum geri dön. 33 oğlumuz dağdan gelip teslim oldu. Yeter artık dağdaki tüm evlatlara sesleniyorum. Geri dönün, artık orası sizin yeriniz değil." diye konuştu. “TÜRKİYE HDP'NİN İÇ YÜZÜNÜ GÖRSÜN" Oğlu Ramazan için eylem yapan anne Mevlüde Üçdağ, evlat nöbetinde 800 günü geride bıraktıklarını söyledi. 6 yıldır evladının kokusuna hasret kaldığını, evlatlarına kavuşan ailelerin yaşadığı mutluğu kendisinin de yaşamak istediğini dile getiren Üçdağ, "Dağda tek bir evlat kalmayana kadar gitmeyeceğiz. Çünkü biz burada evlatlarımızın yolunu gözlüyoruz. Hiçbir şekilde gitmeyeceğiz. Tüm Türkiye HDP'nin iç yüzünü görsün çünkü oğlum HDP tarafından kandırıldı gitti. Oğlum, seni koklamak istiyorum. Gel ne olursun sesime ses ver." diye konuştu. “PERVİN BULDAN SENİN KIZIN AVRUPA'DA GEZİYOR" Kızı Zübeyde için oturma eylemi yapan Esmer Koç, evladına kavuşana kadar eyleme devam edeceğini vurguladı. Kızından 8 yıldır haber alamadığını aktaran Koç, "Kızım HDP'liler tarafından kaçırılarak terör örgütü PKK'ya verildi. 800 gündür evlat nöbetini tutuyorum. HDP ve PKK' dan evladımı istiyorum. Artık yeter versinler evlatlarımızı." dedi. Kızı kaçırıldığında ayağından ameliyatlı olduğunu dile getiren Koç, "HDP'ye sesleniyorum. Pervin Buldan senin kızın Avrupa'da geziyor. Benim kızım dağda, taşta, toprakta geziyor. Lanet olsun size." sözlerine yer verdi.

2 yıl önce

Hatice annenin ördüğü çoraplar Şırnak'ta Mehmetçiklere ulaştı

Valilikten yapılan açıklamada, Rize yaşayan Kalpakoğlu'nun ördüğü 55 çift çorabı Şırnak İl Jandarma Komutanlığına gönderdiği bildirildi. Açıklamada, 55 çift çorabı teslim alan İl Jandarma Komutanlığının, Şırnak'ta görev yapan Mehmetçiklere ulaştırdığı kaydedilen açıklamada, "Çorapları alan Mehmetçik, Hatice anneye gösterdiği duyarlılık ve desteklerinden dolayı teşekkür etti." ifadesi kullanıldı.

2 yıl önce

Diyarbakır Anneleri helallik bekliyor

Bir süredir CHP'nin genel başkanı sayın Kılıçdaroğlu'nun şahinleşen siyasetini izliyoruz, elbette siyasetin şahinleşmesine dair birçok ülkeden alınan örnekleri kendi bünyesinde biriktiriyor Kılıçdaroğlu, orası net. Lakin bunu yaparken, örnek aldığı şahin kanatların farklı siyasetlerde nelere dair şahinlik gösterdiklerinden habersiz bir siyasal tavır sergiliyor. Çok değil daha birkaç gün önce "Benim liderliğini yaptığım partinin de geçmişte yarattığı derin yaralar vardır. Uzun süredir de önce bu yaraları yaratan o sistemi değiştirmekle uğraştım. Şimdi ise dışarıya dönme zamanı. Ben bu yaraların kapanması için helallik isteme, helalleşme yolculuğuna çıkıyorum. Geçmişte partimizin hataları oldu. Geçmişte kırdığımız, korkuttuğumuz topluluklarla, bireylerle, farklı hayat tarzlarının temsilcileriyle buluşmaya başlayacağım" cümlelerini kurdu ve sonrasında helalleşeceği bazı kesimleri tek tek saydı. Sayın Kılıçdaroğlu'nun ardından ise Selahattin Demirtaş da helalleşme propagandasına ortaklık etti ve "sözümüz olsun, biz de kendi hatalarımızla yüzleşecek ve hep birlikte helalleşeceğiz" cümlelerini sarf etti. Demek oluyor ki, helalleşme bir yumuşak siyaset haline geliyor ve arzu politikasına dönüştürülüyor. Evlat nöbetindekiler bekliyor Kelimenin entomolojisine bakıldığı takdirde helal kavramının İslami bir ontolojisi olduğu görülür ve İslam açısından haram kılınmayanların helal olduğu sonucuna varılır. Dini, siyasete alet etmeme konusunda mangalda kül bırakmayan sayın Kılıçdaroğlu'nun, topluma yaklaşabilmek için yola çıktığı kavramın İslam ontolojili olması da elbette ayrı bir tartışma konusu ama bu helalleşme adımının azami bir oportünizme evirileceği de daha şimdiden kendisini belli ediyor. Sayın Kılıçdaroğlu'nun helalleşme misyonunu üstlenerek giyindiği derviş postu ile asıl helalleşmesi gerektiği kesimleri hatırlamasının ise faydalı olduğunu düşünenler arasındayım, çünkü helalleşme önce "hakkın teslim edilmesiyle" ilgilidir. Bu epistemolojik başlangıçtan yola çıkarak tarihsel açından 2000 yılı sonrasından başlasak dahi sayın Kılıçdaroğlu'nun helalleşmesi gerekenlerin ilk sırasında Diyarbakır Anneleri olduğunu iddia etmek doğru bir başlangıç olacaktır. Sadece Diyarbakır Anneleri değil, ülkenin birçok ilinde evlat nöbetinde olan ailelerden tek tek helallik alması gerekmektedir. Tam üç yıldır, "Evlatlarımızı HDP, PKK'ya teslim etti" diyerek feryat eden annelerin haykırışlarına rağmen HDP'ye "dostlarımız" diye hitap eden Kılıçdaroğlu'nun helalliği nereden başlatacağı açıktır. Sadece Diyarbakır'da değil Muş, Van, Hakkari ve Şırnak'ta, HDP'yi protesto ederek evlatlarını isteyen ailelerden tek tek helallik istemeli ve onların yanında PKK'ya lanet etmelidir. Kaset komplosu unutulmasın Kendi partisinin hataları veya günahları varken ve daha bu hatalarla yüzleşme ve helalleşme süreci başlatmamışken, HDP'ye "dostlarımız" diyerek HDP'nin hatalarına da ortak olan Kılıçdaroğlu, bu kadar yanlışı nasıl telafi edecek doğrusu merak edilmektedir. Mesela sayın Kılıçdaroğlu, Yasin Börü'nün katledilmesinde rol oynayan HDP'nin günahına ortak mıdır, Yasin Börü'nün ailesinden de helallik isteyecek midir ya da hendek olaylarında şehit edilen güvenlik güçlerimizin ailelerinden de helallik isteyebilecek midir? Yine dostlarından biri olan İyi partili Lütfü Türkkan'ın şehit ailesine ettiği küfrün günahına ortak olacak ve şehit ailesinden helallik isteyecek midir? Bunların yanında Kılıçdaroğlu "geçmişte partimizin de hataları oldu" ifadesini kullanırken süreç belirtmemektedir. Ayrıca bütün hataların geçmişe yüklenilmesi söz konusuyken meselenin Atatürk'e kadar gideceği bir aşamaya gelindiğinin de farkında değildir. Kılıçdaroğlu, helalleşmede Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü nerede konumlandıracağını netleştirmelidir. Hataların Gazi döneminde başladığını veya devam ettiğini ifade ettiği takdirde Gazi Mustafa Kemal'i, CHP'nin tarihinden silme çabasına girişmiş görünecektir. Sonraki süreçlere atfedilecek "parti hataları" ise ya İnönü ya Ecevit ya da Baykal dönemine ait olacaktır. Hangi liderin nasıl hatalar işlediği ve bu hataların nasıl telafi edileceği ise açık değildir. CHP'nin geçmiş liderlerini zan altında bırakarak yürütülecek siyaset CHP seçmenine yapılabilecek en büyük hakarettir. Bu adımıyla Kılıçdaroğlu, CHP geçmişinde yeni bir meşruluk sorunu ortaya çıkaracak ve kurucu kadroyu da "günah keçisi" ilan edebilecektir. Tezkereye hayır diyen Kılıçdaroğlu, Mehmetçiklerden helallik isteyecek midir? Yada 15 Temmuz'u tiyatro olarak isimlendiren, kontrollü darbe imalarında bulunan ve darbe girişimini kahve içerek izleyen Kılıçdaroğlu, Erol Olçak'lardan ve diğer şehit ailelerinden helallik isteyecek midir? Bir nesli yetiştiren öğretmenler için "AK partiye oy veren öğretmen değildir" ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, öğretmenlerden helallik isteyecek midir? Yıllarca devletin bekası için eğitim alan ve sonra da bürokraside yer edinen vali, kaymakam gibi statüler için "Militan valiler, uzman çavuşlar, kaymakamlar var" diyen Kılıçdaroğlu, hangi kaymakam ya da validen helallik isteyecektir? Sayın Kılıçdaroğlu, "Hâkimler savcılar alçak kurulu", "Yalakadan sanatçı olmaz" ve "İktidar olduğumuz ertesi gün bütün yandaş medyayı kapatacağız" cümleleri için hukukçulardan, sanatçılardan ve gazetecilerden de helallik isteyecek mi? Yıllardır AKM için demediğini bırakmayan ve sanatçılara sahip çıkmak gerekir diyen Kılıçdaroğlu, sanatçıları yalakalıkla suçladıktan sonra sırf politik arzu uğruna nasıl bir helalleşme süreci başlatacaktır, anlamış değiliz. Sadece bunlar da değil, kendi partisinde hala görevde olan Feyza Altun gibi nefret söylemi pompalayan isimlerle mi helallik serüvenini başlatacak? PKK'nın tehdit ettiği akademisyenlerden ve şehit edilen öğretmenlerin ailelerinden de helallik isteyecek mi? Böyle bir girişimde "tezkereye neden hayır dedin" sorusuna karşılık hangi helallikten bahsedebilir? Birkaç yıl önce "aile bakanı birilerinin önüne yatmış vaziyette" cümlesinin sarf ettiği için Aile eski bakanı sayın Sema Ramazanoğlu'ndan da helallik isteyecek mi? Tüm bunlarla birlikte yıllardır kaybettiği seçimlerden dolayı CHP seçmeninden de helallik isteyecek mi acaba? Elbette sadece CHP seçmeninden değil bir dönem krize sebep olan kaset olayı sonrası bir gazetecinin "Genel başkan olmaya aday mısınız" sorusuna "Hayır, hayır, öyle bir şey söz konusu değil" cevabını verdikten sonra aday olarak CHP Genel Başkanı olan sayın Kılıçdaroğlu, arkasına hiç bakmadan yalnız bıraktığı Deniz Baykal'dan ve ailesinden helallik dileyecek mi? Sicili temiz değil Anlaşıldığı kadarıyla sayın Kılıçdaroğlu'nun yöntemi "ölüm hak, miras helal" söylemi ile birlikte geçmişin unutulup dünya malı ile ilgilenmeye yönelik bir tavırdır. Asıl mesele, ölenleri gömmek ve onların mirası üzerinden inşa edilecek bir iktidar pazarlığıdır. Kılıçdaroğlu, CHP'nin günahlarını geçmiş yöneticilerin üzerine yıkarak onları unutturma ve kendisi de, Ebedi Şef ve Milli Şef ikileminden sonra bir Demokrat Şef diyalektiğine aday olma yolunda yalpalı adımlarla ilerliyor. Toplumsal hafızayı bir kenara bırakarak, kendisi adına helal gıda fuarı açan Kılıçdaroğlu, sözde iyi niyetle yanlışı meşru kılmanın yollarını arıyor. Şu bilinmektedir ki sayın Kılıçdarolu'nun helallik sicili temiz değil ve helalleşmede problem var. Çünkü Kılıçdaroğlu helalleşme kavramını bizzat din ile tüketiyor ve tüketimini teşvik ediyor. Helalleşme ruhsatı almadan ve etik denge gözetmeden meseleleri mubah kılma çabasına girişiyor. Hâlbuki helalleşmede vefa, değer bilirlik ve hakkı teslim etmek vardır. Suçlanan, karalanan, düşmanlaştırılan ve daha kötülerinin reva görüldüğü birilerinden tam da seçim sürecinde helallik isteme girişiminin faydacı bir yanı yok mudur? "Bizim de işimiz görülsün" mantığı özelde CHP'ye ve Kılıçdaroğlu'na genelde ise Millet İttifakı'na ve liderlerine yakışan tutumdur. CHP'nin şu anki kadrosu, hatalar yapan geçmiş CHP'nin kadrosunun devamıdır, önce hatalı olanların ayıklanması gerekmez midir? Buradan da anlaşılıyor ki "helallik" meselesi CHP için hesap işidir, gönül işi değil...

1 2 ... 5 6 7 8 9 10 11 ... 24 25