28 Mart Perşembe 2024
2 yıl önce

Afyonkarahisar Güney’de seçimi AK Parti’nin adayı Erol Karabacak kazandı

Kesin olmayan sonuçlara göre Sinanpaşa İlçesine bağlı Güney Beldesi seçimlerini AK Parti adayı Erol Karabacak kazandı.

2 yıl önce

Erdoğan ve Aliyev'den Karabağ'ın sembol şehri Şuşa'ya ziyaret

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO Zirvesi'nin ardından Azerbaycan’a gerçekleştirdiği resmi ziyaret kapsamında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile 28 yıl sonra Azerbaycan ordusu tarafından Ermenistan işgalinden kurtarılan Karabağ’da buluştu. Erdoğan ve Aliyev, 28 yıl sonra ezan sesinin duyulduğu, tarihi ve kültürel zenginlikleri ve doğal güzellikleri nedeniyle Karabağ’ın sembol şehri olarak kabul edilen Şuşa’yı gezdi. Karabağ'ın inşası için anlaşma Aliyev ve Erdoğan’ın görüşmelerinin ardından, Şuşa başta olmak üzere Dağlık Karabağ’ın yeniden imar ve inşası için yapılacak projeler ile siyasi ve ekonomik alandaki anlaşmalara imza atılacak. Anlaşma kapsamında işgalden kurtarılan tüm bölgelerin yeni yerleşimler dahil altyapılarının yeniden imar edilmesi öngörülüyor. Bu çalışmalarda Türk şirketler de faaliyet yürütecek. Anlaşma ile Azerbaycan şirketleri ile Türk şirketler arasında görevlendirmeler de belirlenmiş olacak. Nahcivan üzerinden Türkiye ile Azerbaycan’ı bağlaması planlanan Zafer Yolu ve tren yolu hattına ilişkin projelerin de iki liderin görüşmesinde ele alınması bekleniyor.

2 yıl önce

Tanju Özcan’nın eşine çekiliş kıyağı: Aynı AVM'den 2 kez araba kazandılar

CHP'Lİ BAŞKAN ÖZCAN'IN EŞİ KAZANDI Milat Gazetesi'nden Özlem Doğan'ın haberine göre, Bolu'daki ‘14 Burda Alışveriş Merkezi'nin, 2017'de alışveriş yapan müşterilerinin arasında düzenlediği otomobil çekilişini dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Bolu Milletvekili, şu an Bolu Belediye Başkanı olan Tanju Özcan'ın eşi Meral Özcan kazandı. Özcan, Audi A3 marka otomobilin sahibi oldu. Bir diğer araba çekilişini kazanan CHP'li siyasetçi ise Mehtap Özcan Mısırlıoğlu. CHP'li Mısırlıoğlu, partinin 2014 yılında yerel seçimlerde Bolu Belediye Başkan adayıydı. AVM'nin 2018’deki çekilişinde 70 bin 460 kişi arasından son model Opel Corsa marka araba kazandı.

2 yıl önce

Aliyev’den Karabağ Zaferi’nin yıl dönümünde önemli mesajlar: Müdahale ederseniz Türkiye'yi göreceksiniz

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan'ın işgali altındaki toprakların kurtarılması için 27 Eylül 2020'de başlatılan 44 günlük savaşın birinci yılında değerlendirmelerde bulundu. SORU: Önemli bir tarihteyiz. Azerbaycan'ın zaferinin, yaklaşık 30 yıl boyunca işgal altında olan topraklarını kurtarılmasına başlandığı 27 Eylül'ün birinci yılındayız. O güne dönmek istersek, Azerbaycan neden karşı atağa geçti? ALİYEV : Ermenistan'ın bize karşı son dönemdeki provokasyonları düzenli hale gelmişti. Bize yönelik açıklamaları ve attıkları adımlar, Ermenistan'ın yeni savaşa hazırlandığını gösteriyordu. Bunun sebeplerini bugüne kadar da anlayabilmiş değilim. Çünkü başka bir devletin toprağını 30 yıl boyunca işgal altında tutan bir devlet yeni savaş istiyorsa bunun nedeni çok ciddi araştırılmalıdır. Sözlerimi kanıtlayan adımlar da göz önündedir. Çünkü temmuzda Azerbaycan-Ermenistan sınırında, Ermenistan askeri provokasyon yaptı ve bu provokasyon sonucu 13 asker ve sivil yaşamını yitirdi. Azerbaycan o zaman düşmana hak ettiği yanıtı verdi fakat biz devlet sınırını geçmedik. Sadece, onları girdikleri Azerbaycan arazilerinden çıkardık ve birkaç gün süren çatışma sona erdi. "Operasyon büyük zaferle sonuçlandı" Daha sonra ağustosta bir sabotaj grubu gönderdiler. Temas hattını geçtiler ve orada bizim askerlerimiz onlara silah bıraktırdı. Bir yıl önce Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda yaptığım konuşmada Ermenistan'ın yeni savaşa hazırlandığını demiştim. Üç gün sonra bizim mevzilerimiz ve yerleşim birimlerimiz yeniden topçu atışı altına alındı. Yine şehitler verdik. Ve benim emrimle geniş kapsamlı karşı saldırı operasyonuna başladık ve bildiğiniz gibi bu operasyon büyük zaferle sonuçlandı. Bir yıla dönüp baktığımızda elbette tüm bu gelişmeleri, tüm bu olayları daha net analiz etme olanağı elde ediyoruz. Görünen o ki Ermenistan yönetimi, iktidara yeni gelmiş yönetim herhangi bir askeri başarıyla da övünmek istiyordu, herhangi bir askeri başarı elde etmek istiyordu. Fakat hesapları tutmadı, çok büyük hata yaptılar. Bunun sonucunda da acı yenilgiye uğradılar. SORU: Sayın Cumhurbaşkanı, bu savaş önlenemez miydi? Çok uzun süre faaliyet gösteren Minsk Grubu eş başkanlarının temasları vardı. Minsk Grubu eş başkanları veya başka faktörler bu savaşı önleyebilirler miydi, nasıl önlemeleri gerekirdi aslında? ALİYEV : Tabii önleyebilirlerdi. Defalarca ben bu konuyla ilgili görüşlerimi bildirmiştim. Minsk Grubu zamanında Ermenistan'a ciddi baskı yapsaydı tabii ki Ermenistan işgal altında tuttuğu topraklardan çıkmak mecburiyetinde kalacaktı. Böyle bir durumda savaşa gerek kalmazdı. Minsk Grubuna eş başkanlık eden üç devlet BM Güvenlik Konseyinin üç daimi üyesi olmasına rağmen onlar bu baskıyı yapmadı. Bunlar dünya çapında en güçlü ülkeler olarak kabul ediliyor. Onların siyasi ağırlıkları, siyasi olanakları yok muydu ki Ermenistan'a bu ciddi mesajları göndersinler. Sadece 'ne savaş ne barış' siyasetini tercih ediyorlardı. "Savaş olmasın, kan dökülmesin" Diğer taraftan ben Minsk Grubu eş başkanlarına ve diğer büyük devletlere Ermenistan'a yaptırım uygulamaları konusunda defalarca müracaat ettim. Bu da savaşı önleyebilirdi. Çünkü bu yaptırımlar, Ermenistan'a büyük sıkıntılar yaşatacaktı ve onlar bizim toprağımızdan çıkmaya mecbur kalacaktı. Biz sorunun barış yoluyla çözülmesi için tüm yolları kullandık. Savaş olmasın, kan dökülmesin. Fakat bunun yanında ben diyordum ki biz bu durumu kabullenmeyeceğiz, ne pahasına olursa olsun kendi topraklarımızı kurtaracağız. Sadece şans veriyorduk. "Minsk Grubu olumlu ve cesaretli adımlar atmalıydı" Ermenistan'da 2018'de iktidara gelen yeni yönetim müzakere sürecine de büyük darbe vurdu. Çünkü onların uygunsuz ve sorumsuz açıklamaları müzakere sürecini felç etti. Bu durumda Minsk Grubu olumlu ve cesaretli adımlar atmalıydı fakat onlar sadece gözlemliyorlardı. Sadece seyirci gibi yaklaşıyorlardı buna. Dolayısıyla 2. Karabağ Savaşı'nın başlamasında elbette en büyük sorumluluk Ermenistan'dadır. Aynı zamanda Ermenistan'ı zamanında durdurmayan büyük devletler de sorumluluk taşıyor. SORU: Uzun süre statükoyu devam ettirme stratejisi yürüttü eş başkanlığı yürüten ülkeler. Peki, zaferden sonra tekrar Minsk Grubu eş başkanlarının devreye girmesi söz konusu. Böyle talepler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bir faydası olacak mı bunun? ALİYEV : İşgal döneminde Minsk Grubuna başkanlık eden ülkeler, onların cumhurbaşkanları birkaç kez çok olumlu açıklamalar yaptı, neredeyse 7-8 yıl önce. Onlardan biri de şuydu ki, açıkça da beyan edilmişti ki statüko kabul edilemez ve değiştirilmelidir. Biz de bunu çok olumlu karşıladık. Bizzat ben bu konuyla ilgili kendi görüşlerimi defalarca beyan etmiştim ve demiştim ki bu uzun yıllardır beklenen bir açıklama. Statükonun değiştirilmesi işgalin sonlandırılması demektir. Fakat bu açıklamalardan sonra onlar pratik adımlara geçmediler. İlaveten, bir süre sonra bu açıklamadan da geri çekildiler ve eş başkanlarca ortaya yeni bir ifade atıldı: 'Statüko sürdürülebilir değil.' Bu açıklamalar arasında çok büyük fark var. Bir var 'kabul edilemez', bir de var 'sürdürülebilir değil'. O zaman da ben onları eleştirerek demiştim ki bu tutum değişikliği Ermenistan'ın işgalcilik politikasının değirmenine su taşıyor. Maalesef sonraki dönem de gösterdi ki Minsk Grubu bu konuyu çözmek düşüncesinde değildi. Ve savaş zamanında, 44 günlük savaşta biz bunu bir kez daha gördük. Çünkü bize karşı BM'de konuyu gündeme getiren Minsk Grubuna eş başkanlık yapan bazı ülkelerdi. Savaş sürüyor, biz kendi topaklarımızda uluslararası hukuku yeniden sağlıyoruz, adalet savaşına çıkmışız, BM'de bize karşı herhangi bir yaptırım konusunu ortaya atmak tamamen adaletsizdi. "Dağlık Karabağ sorunu sona erdi" Şimdiki döneme gelindiğinde Minsk Grubunun faaliyetini biz görmüyoruz diyebiliriz. Adeta müzakere süreci döneminde onlar geliyordu, önerilerde bulunuyorlardı, cumhurbaşkanları düzeyindeki görüşmelerin gündemini belirliyorlardı, müzakere edilecek konuları bize öneriyorlardı, her iki taraf da mutabakat esasında bu konuları müzakere ediyordu. Şimdi ise savaşın bitmesinden yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen onlardan herhangi bir öneri yoktur. Bir kez Azerbaycan'a geldiler ve ben onlara dedim ki siz öneriler verin. Biz bu konuyu çözdük. Dağlık Karabağ sorunu sona erdi. Dağlık Karabağ adında idari birim mevcut değil. Bu günlerde BM Genel Kurul Toplantısındaki konuşmamda da tüm ülkelere seslenerek dedim ki rica ediyorum bundan sonra Dağlık Karabağ ifadesi kullanılmasın. Öyle bir birim yoktur Azerbaycan arazisinde. Karabağ bölgesi var, Doğu Zengezur var. Bu durumda Minsk Grubunun faaliyeti için bugün yeni konular ortaya çıkmalıdır. Dağlık Karabağ sorunu bitti. Şimdi ne yapılabilir. Güven artırıcı tedbirler, yolların açılması, koridorların açılması, barış sürecine destek vermek, Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerini düzene sokmak, Ermenistan ile Azerbaycan arasında barış anlaşmasının imzalanmasına çalışmak. Onların faaliyet alanı bundan sonra saydıklarımdan ibaret olmalıdır. Dağlık Karabağ'ın, olmayan bir kuruluşun statüsü olabilir mi. Elbette olamaz. Ben demiştim ve yine söylemek istiyorum ki eğer birileri Dağlık Karabağ'a statü vermek istiyorsa kendi ülkesinde bir arazi versin, orada bir kurum oluştursun veya cumhuriyet oluştursun, onların bağımsızlığını tanısın. Biz de tanıyalım fakat Azerbaycan arazisinde değil. SORU: Minsk Grubu eş başkanlarının 44 günlük savaştan sonra oluşan gerçekliği kabul etmesi ve bunun üzerine bir şeyler yapması gerektiğini mi söylüyorsunuz? ALİYEV : Minsk Grubundan bugüne kadar 2. Karabağ Savaşı'ndan sonra herhangi bir teklif bize verilmedi ve teklif olmadığı için Minsk Grubunun faaliyeti hakkında konuşmanın yeri yok. Artık bir yıl geçti. Ne teklif ediyorsun. Diyorsun ki bu çatışma çözülmelidir. Ben Azerbaycan olarak diyorum ki ben bunu çözdüm kendi başıma. Bütün baskılara rağmen. Dolayısıyla bir teklif olmalıdır. Neyle uğraşmalılar. Ben kendi fikirlerimi ifade ettim. Gerisi onların sorumluluğunda. SORU: Bölgede oluşan gerçeklikten sonra bir bildiri imzalandı Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya arasında. 9 maddelik bildirinin hayata geçirilmesi konusunda memnun musunuz? Geçen bir yıl içerisinde yeterince hayata geçirildi mi? Neler eksik bu maddelerden? "Ermenistan yükümlülüklerini yerine getirmedi" ALİYEV : Genel olarak memnunum. Çünkü oradaki başlıca konular çözüldü. Ermenistan bu bildiriye imza atarak yükümlülükler almıştı. Bu yükümlülükleri mecburi şekilde yerine getirdi. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmesi savaştan hemen sonra oldu. O zaman işgal altında olan bölgelerden Ermeni güçlerin çıkartılması orada açıkça belirtiliyordu. Savaş bittikten sonra 20 gün içerisinde Ağdam, Kelbecer ve Laçın illeri bize geri verildi. O zaman Ermenistan çok sorumlu yaklaşıyordu bu konuya. Neden? Çünkü korku içerisindeydiler. Çünkü biliyordu ki eğer 10 Kasım'da bu bildiriye imza atmasaydı onların durumu daha da kötü olabilirdi. Yani bizi durduracak bir güç yoktu. Savaş döneminde ben defalarca Azerbaycan halkına hitap ederek diyordum ki Ermenistan bize tarih versin, takvim versin. Ne zaman bizim topraklarımızdan çıkıyor. Biz hemen savaşı durdurmaya hazırız. Bu tarih bize 9 Kasım'da verildi. Ermenistan kapitülasyona imza attı ve 10 Kasım'da savaş durdu. Dolayısıyla o önemli konuların çözümü Ermenistan'ın korku içerisinde olmasından kaynaklanıyor. Sonra ne oldu. Barış güçleri geldi. Bir süre geçti ve geride kalan konuların uygulanması durdu. Orada açıkça belirtiliyor ki Ermeni silahlı güçleri bizim toprağımızdan tam şekilde çıkartılmalıdır. Savaş bittikten 15-20 gün sonra Ermenistan'dan barış güçlerinin sorumluluğundaki bölgeden, Laçın koridorundan, kurtarılan topraklara sabotaj grubu gönderildi. 62 kişilik grup. Bu 10 Kasım bildirisine tam aykırıdır. Azerbaycan ordusu onları etkisiz hale getirdi ve onlar tutuklandı. Şimdi onlara savaş esiri diyorlar. Fakat gidin bakın uluslararası konvansiyonlara. Savaş esiri kimlere denir. Onlar savaş esiri değil. Savaş bitti, 10 Kasım bildirisi imzalandı. Ondan sonra gönderilen herhangi bir asker sabotaj grubu üyesi olarak tespit edilmelidir. Bu konu çözüme ulaşmadı. Bu çok önemli bir konu ve ısrar ediyoruz ki çözüme kavuşsun. Tam çözümünü bulsun. Kısmen çözüme kavuştu. Diğer konu koridorların açılmasıdır. 9 Kasım'dan 10 Kasım'a geçen gecede imzalanan bildiride açıkça belirtiliyor ki Azerbaycan'ın ana karası ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında bağlantı kurulmalıdır. Bu bağlantı sağlandı mı? Hayır. Bu bağlantıyı sağlamak için o kadar da büyük zamana ihtiyaç yok. Burada kara yolu mesafesi toplam 40 kilometre. Biz şimdi savaştan sonraki bir yılda 1000 kilometreden fazla yol yaptık hem toprak yol hem asfalt yol. Şimdi orada 40 kilometrelik yolun açılması büyük problem değil. Fakat buna rağmen hatta Ermenistan buna rıza göstermiyor. Müzakereler sonuçsuz kalıyor. Ermenistan, 10 Kasım bildirisinin şartlarını kabaca ihlal ediyor. Biz şimdilik sabırlı davranıyoruz. Temkinli davranıyoruz fakat bizim sabrımızın da sınırı var. 2. Karabağ Savaşı gösterdi ki sabrımız tükendiğinde neler oluyor. Dolayısıyla Ermenistan yönetimine şans veriyoruz ki 10 Kasım bildirisinin tüm şartlarını yerine getirsin ve sorumlu davransın. SORU: Laçın koridorunun kontrolünü o bölgede görev yapan geçici görevli Rus askerleri sağlıyor. Sabotaj gruplarının faaliyetlerine ilişkin şikayetlerinizi Moskova'ya ilettiğinizde nasıl cevap alıyorsunuz ve size verilen yanıtlar bölgeye yansıyor mu? ALİYEV : Elbette biz bu durumlarla ilgili Rusya'ya şikayetlerimizi belirtiyoruz. Haklı şikayetlerimizi belirtiyoruz. Fakat o sabotaj grubunun oraya girmesi o zaman oldu ki Rus barış güçleri henüz tam yerleşmemişti. Çünkü 10 Kasım'da savaş sona erdi. Ondan sonra süre gerekiyordu ki Rus barış güçleri, yaklaşık 2 bin asker oraya yerleşsin. Orada boşluklar çoktu. Burada adil olmak zorundayız. Onlar henüz o bölgeyi tam kontrol altına alamamıştı. Ermeniler de bunu fırsat bilerek sızdı bizim kurtarılan topraklara. "Egemenliğimize saygı gösterilmedi" Fakat genel olarak Rus barış gücünün faaliyetini olumlu değerlendirebilirim. Elbette bizim memnun olmadığımız konular da var, şikayetlerimiz de var. İlk sırada bizim topraklarımıza yabancı ülke vatandaşlarının yasa dışı ziyaretleriyle ilgili. Biz defalarca bu konuyu gündeme getirdik. Çünkü Karabağ bizim arazimizdir. Bizim iznimiz olmadan o bölgelere hiçbir yabancı vatandaş veya araç giremez. Bizden izin alınmalıdır. Fakat söyleyebilirim ki tam, yüzde yüz düzeyde bu henüz çözülmedi. Halbuki onu da söylemeliyim ki yabancı vatandaşların Karabağ'a yasa dışı gelmesi durumları çok az sayıdadır. Bunu da belirtmeliyiz. Bizim politikamız ve ısrarlarımız sonucu artık bu sürece de son veriliyor. Fakat biz elbette isterdik ki bizim egemenliğimize, toprak bütünlüğümüze tam şekilde saygı gösterilsin. Zaten üst düzey Rus yetkililer de Karabağ'ın Azerbaycan toprağı olduğunu belirtiyor. Bu durumda orada görev yapan askerler de faaliyetlerini bu açıklamalara uygun şekilde yürütmelidir. SORU: Geçtiğimiz günlerde Ermenistan Savunma Bakanı ile Rusya Savunma Bakanı'nın bir görüşmesi olmuştu. O görüşmeden sonra "Ermenistan'ı silahlandırılma süreci yeniden başladı" şeklinde açıklama yapıldı. Bu açıklama size ne düşündürüyor. Bu silahlandırma süreci bölgeyi nasıl etkiler. Yok olan bir Ermenistan ordusu şimdi yeniden Rus silahlarıyla ayağa kalkmaya çalışacak. Bu konudaki düşüncelerinizi almak isterim. ALİYEV: Bu konudan haberdar olduğumuzda hemen Rusya tarafına sorduk, bu konunun ne olduğu ile ilgilendik. Fakat bize bilgi geldi ki Ermeni basınında çıkan bu açıklama gerçeği yansıtmıyor. Rusya Savunma Bakanı böyle sözler söylemedi. Bu, Ermenistan propagandasının çirkin amelidir. Böyle söz söylenmedi. Bize resmi şekilde bildirildi ki böyle bir plan yok. Ermenistan ordusunun yeniden bedava silahlandırılmasıyla ilgili biz Rusya tarafından yeterli yanıtı aldık. Biz bu konuyu gündemden çıkarttık. Bu, Ermenistan'ın çirkin amellerinden vazgeçmediğini gösteriyor. Ortaya atılan bu yalan ilk önce çok büyük hatadır. Eğer sen Rusya Savunma Bakanı'nın söylemediği sözleri yayıyorsan bu en azından sorumsuzluktur, provokasyondur. İkincisi, biz bunu defalarca işgal döneminde de gördük, işgalden sonra da gördük, Ermenistan ve Rusya'da faaliyet gösteren Ermeni lobisi her gün Rusya ile Azerbaycan ilişkilerinde çatlak oluşması için çalışıyor. Her gün, düzenli olarak. Onların günlük işi Azerbaycan'a kara yakmak, Rusya basınında Azerbaycan'la ilgili olumsuz imaj oluşturmak, Rusya ile Azerbaycan'ın ilişkilerine gölge düşürmektir. Düşünüyorlar ki bu durumda intikamcı güçler yeniden başkaldırarak bize karşı savaşa çıkabilirler. Fakat onlar yanılıyor. Birincisi Rusya-Azerbaycan ilişkileri yeteri kadar yüksek düzeyli ilişkilerdir ve biz tüm konuları açıkça müzakere ediyoruz. Cumhurbaşkanları düzeyinde, savunma bakanları düzeyinde, dışişleri bakanları düzeyinde. Herhangi tarafı rahatsız eden bir konuyla ilgili biz derhal temasta bulunuyoruz ve bu konuları çözüyoruz. Bugün söyleyebilirim ki Rusya-Azerbaycan ilişkilerinde herhangi acil meseleyi çözmekle ilgili bir konu da yoktur. Çünkü bu ilişkiler yeteri kadar olumludur. Ermenistan'ın bu propaganda çabaları onlara başarı getirmeyecektir. Ermenistan'ın yeniden silahlanmasıyla ilgili bizim endişemiz Rusya tarafından anlayışla karşılanıyor. SORU: Bölgedeki mevcut sorunları konuşmak için sizin, Sayın (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin'in ve (Ermenistan Başbakanı Nikol) Paşinyan'ın bir araya gelmesi kısa dönemde söz konusu mu? ALİYEV: Biz bir kez üçlü görüşme yaptık. Bu yılın başlarında, ocak ayında Moskova'da üçlü görüşme gerçekleştirildi. Bu görüşmede daha ziyade savaş sonrası dönemle ilgili konular müzakere edildi çünkü savaşın bitmesinden sadece 2 ay geçmişti. Sonrasında cumhurbaşkanları düzeyinde üçlü görüşme olmadı. Fakat başbakan yardımcıları düzeyinde bir çalışma grubu oluşturuldu. Bu grupta ilk olarak Zengezur koridorunun açılması konusunda çalışmalar yapıldı fakat haziran başında Ermenistan bu gruptaki katılımını seçimler nedeniyle bitirdi. Haziranda orada seçim yapıldı ve ağustos ortasında bu grup yeniden bir araya geldi. Gelecek ay yine bir araya gelecekler. Bu grubun önemli bir format olduğunu düşünüyorum çünkü henüz bir sonuç olmasa da bir temas mevcut. Temas şimdiki durumda gerekli bir araçtır ve bu temaslarda birçok konu çözülebilir. Biz Azerbaycan'da Zengezur koridorunun oluşturulmasına yönelik geniş çaplı çalışmalara başladık. Zengilan'a demir yolu ve kara yolu yapılıyor, havalimanları inşa ediliyor. Dolayısıyla biz kendi topraklarımızdaki işleri 2 yıl içerisinde bitireceğimizi düşünüyorum çünkü buradaki işlerin hacmi çok büyük. Ermenistan arazisindeki demir yolu ve kara yolunun uzunluğu 40 kilometredir. Bu 1 ila 1,5 yılda yapılabilir. Biz bunu bekliyoruz. SORU: Bir yıl bile dolmadan işgalden kurtarılan topraklarda çok büyük projeler gerçekleştirdiniz. Mesela Fuzuli havalimanı 1 sene olmadan artık uçakların inip kalktığı bir proje haline geldi. Kara yolları hakeza öylesine. Siz kara yollarının Ermenistan sınırına kadar temelini attınız. O iş ilerliyor. Bu konuda çok büyük projeler yapıyorsunuz. Hem bu projelerle hem de o bölgede yaşayan Ermeniler var, onların geleceğiyle ilgili neler söyleyebilirsiniz? ALİYEV: Siz tam haklısınız. Biz zaman kaybetmeden, savaş biter bitmez harekete geçtik. Bu devletimizin gücünü gösterdi. Çünkü bu işleri görmek için sadece para yetmez. Kaynak, kadro, ekip, teknik olanaklar, yeterlilik olmalıdır. Biz tüm güçleri seferber ettik. Elektrikle ilgili konuları yıl sonuna kadar tamamlayacağız. Tüm bölgeye elektrik verilecek. Yol yapımları da sürüyor. Bunu her şeyden önce kendi vatandaşlarımız için yapıyoruz ki bu bölgeyi yeniden kuralım ve geçmiş mülteciler kısa zamanda oraya dönebilsin. Artık birinci pilot köy projesi Zengilan ilinde yıl sonunda ya da gelecek yılın başlarında hazır olacak. Karabağ'da yaşayan Ermeniler de bunu görüyor. Çünkü bizim televizyonlara bakıyor, radyolarımızı dinliyorlar. Burada hangi işlerin yapıldığını görüyorlar. Artık birkaç kez Ermeni halkından olan kişilerin bizim Şuşa'da askeri mevzilerimize gelerek onların da bu işlere alınmasını rica etmesi tesadüfi değil. Onlar orada işsiz güçsüz kalmış. İşsizlik, sefalet ve ümitsiz bir durumdalar. Biz buna olumlu yaklaşıyoruz. Fakat bunun yasal tarafının tam oturması lazım. Biz orada yaşayan Ermenileri kendi vatandaşımız olarak kabul ediyoruz. Onlar Azerbaycan toprağında yaşıyorlar. Karabağ her zaman Azerbaycan toprağı olmuştur. Sovyet döneminde, önceki dönemde de, işgal döneminde de bu böyleydi. Biz onları Azerbaycan vatandaşı olarak görüyoruz. Sadece onlar bunu kabul etmeliler. Onlar bu Ermeni propagandasından kurtulmalılar. Onlar kendi geleceklerini, çocuklarının geleceğini sağlamalılar. Biz hazırız onların da işlere katılımını sağlamaya. Neden etmeyelim. Biz geleceğe stratejik açıdan barış prizmasıyla bakıyoruz. Çünkü ben bir daha savaş olmasın istiyorum. Ermenistan tarafında intikamcı akımlar başkaldırmazsa biz bir daha savaş başlatmayacağız. Eğer Ermenistan'da bize karşı herhangi bir tehdit oluştuğunu görsek o tehdidi imha etmeliyiz. Bu bizim meşru hakkımızdır. Fakat böyle bir tehdit olmasa bizim başka bir düşüncemiz yok. "Evlerin yüzde 95'i işe yaramaz durumda" Karabağ'da yaşayan 25 bin Ermeni de inşaat, imar işlerinde yer alabilir. Aynı zamanda gelecekte yaşadıkları yerlerde, köylerde onlar için olanaklar sağlarız. Karabağ ve Doğu Zengezur'la ilgili planlarımız göz önündedir. Ağdam şehrinin master planı onaylandı. Yakın gelecekte Cebrayıl ve Fuzuli şehirleri ile genel olarak illerin master planları onaylanacak. Bu bizim gücümüzü gösteriyor ve biz Ermenilerin Karabağ'da yaşadığı köylerde de bunları yapabiliriz. Ben zaferden sonra bölgelere onlarca sefer ettim. Orada Ermenilerin yaşadığı bazı köylerde karşılaştığım manzara beni hayretler içerisinde bıraktı. İnsana yakışmayan bir durum. Bazı köylerde evler analiz ediliyor. Evlerin yüzde 95'i işe yaramaz durumda. Yani orada hiç kimse yaşayamaz. Onlar yıkılmalıdır. Böyle rezil durumda 30 yıl yaşayan bir toplum gün yüzü görmek istiyor. Işık ise yalnız Azerbaycan'dan gelecek. Onlar için de bunun o kadar da kolay olmadığını anlamak gerekir. Burada psikolojik durum da dikkate alınmalıdır. Fakat biz iyi niyet sergiliyoruz ve onların mutlu ve refah içerisinde bir geleceğinin ancak Azerbaycan devletine bağlı olduğunu anlayacaklarını umuyorum. SORU: Türkiye ile Azerbaycan'ın ilişkilerinin geleceğine ilişkin neler düşünüyorsunuz? ALİYEV: Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki yıllarda da yüksek platformlardan Azerbaycan'ın haklı davası hakkında çok geniş bilgiler paylaşıyordu. Her zaman bu konu onun dış siyasetle ilgili konuları arasında bir numaralı meseleydi. Bu kez artık zaferden sonra orada (BM Genel Kurulunda) bu sözleri söylemesi bizi sevindirdi. Bu bir kez daha gösteriyor ki Recep Tayyip Erdoğan her zaman Azerbaycan'ın yanındadır. Savaşın ilk saatlerinde o Azerbaycan'ın yalnız olmadığı, Türkiye'nin Azerbaycan'ın yanında olduğunu belirtmişti ve bu bize ek güç vermişti, manevi güç vermişti. Türkiye'nin Azerbaycan için Azerbaycan'ın da Türkiye için ne kadar yakın ve candan bir ülke olduğunu biliyorsunuz. 10 yıllar boyunca biz büyük yol katettik ve ilişkilerimizi en yüksek düzeye çıkarttık. Dünya çapında buna benzer iş birliği, dostluk ve kardeşlik örneği olmadığını söylemiştim. Tarihleri, etnik kökenleri, dilleri aynı olan çok ülkelerin olduğunu fakat onlar arasında ne kadar ihtilaf, güvensizlik ve sorun olduğunu da söylemiştim. Etnik, dini, kültürel köklerin o ülkelerin kardeş ülke olacağı anlamına gelmiyor. Böyle örnekler çoktur. Hem Orta Doğu'da hem post Sovyet mekanında. Çok güçlü bir tarihi ve kültürel temel üzerinde böyle güzel ilişkiler sarayını inşa etmek bizim hususi hizmetimizdir. Hem Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hem de benim. Burada tevazudan uzak olmalıyım, bu gerçektir. İkinci Karabağ savaşı bunu bir kez daha gösterdi. Türkiye bizim yanımızda olarak tüm dünyaya mesaj vermiş oldu ki 'karışmayın, müdahale etmeyin, Azerbaycan hak yolundadır. Eğer karışırsanız, müdahale ederseniz Türkiye'yi göreceksiniz.' Bu elbette çok büyük üstünlük ve avantajdı. "2. Karabağ Savaşı'ndan sonra ilişkilerimiz daha da yüksek basamağa çıktı" 2. Karabağ Savaşı'ndan sonra ilişkilerimiz daha da yüksek basamağa çıktı. Savaş bittikten sonra Sayın Cumhurbaşkanı'nı Şuşa'ya davet ettim. O Şuşa'ya gelinceye kadar başka ülkelerden kimsenin Şuşa'ya gitmeyeceğini söylemiştim. Hatta Türkiye'den gelenler olmuştu, oraya gitmek istiyorlardı. Onlara söyledim ki 'Teşekkür ederim fakat bekleyin. Kardeşim gelsin, Şuşa'ya gitsin ondan sonra yolunuz açıktır.' Şuşa Beyannamesinin imzalanması bizim ilişkilerimizi daha yüksek düzeye çıkardı. Şuşa Beyannamesi ile 'de-facto' olan ilişkilerimizi 'de-jure' düzeyine, müttefiklik düzeyine yükselttik. Zaten her alanda müttefiklik ilişkileri içerisindeydik. Fakat biz bunun resmiyete dönüştürdük. Bu gelecek faaliyetlerimiz için bir yol istikametidir. Biz bu yolla gideceğiz. Günden güne pekişen ilişkiler, artan ortak projeler, bizim dayanışmamız ve kardeşliğimizin tüm komşularımız için örnek olduğunu düşünüyorum. Tüm komşularımız eğer ilişkilerini Türkiye ile Azerbaycan gibi kursaydı o zaman dünyada hiçbir savaş olmazdı.

2 yıl önce

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Rektörünün arabasının üstüne çıkıp, orada tepinen öğrencilerin olduğu bir Türkiye'yi ben kabullenemiyorum

Açılışta konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: Saygıdeğer hocalarım, sevgili öğrenciler sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. Üniversitelerimizin 2021-2022 yılının hayırlara vesile olmasını diliyorum. Uzaktan da olsa eğitimin devam ettirilmesi elbette önemlidir ancak bunun yüz yüze eğitim tecrübesinin yerini tutmayacağı açıktır. Her türlü tedbiri aldık, eylül ayı başından itibaren okulları açtık. Şu ana kadar sadece 2 okulumuzda karantina uygulamasına gidilmiştir. Vaka durumlarına göre bazı sınıflar karantinaya alınabilir ama okul, ilçe veya il çapında bir kapanma kesinlikle düşünmüyoruz. Üniversitelerimizde de eğitim-öğretimin kesintisiz sürmesi konusunda kararlıyız. 1990'lı yılların sonunda dahi Türkiye'de 18-22 yaşlarındaki gençlerin okullaşma oranı yüzde 15'lerin altındaydı. 1990'lı yılların ortasından itibaren anti demokratik uygulamalarda toplumsal gerilimlerin merkezine yerleşmişti. Hükümete geldiğimiz andan itibaren üzerine en kararlılıkla gittiğimiz alanlardan bir tanesi de gençlerimizin çalışmasını artıracak çalışmalar olmuştur. Türkiye'de her ilimizin kendi üniversitesinin olmasını sağladık. Akademik personel sayımız 70 binden 180 binin üzerine çıktı. Artık 18-22 yaş aralığındaki gençlerimizin yüzde 44'ü yükseköğretime ulaşabiliyor. Bir zamanlar üniversite kapılarından içeri alınmayan kızlarımızın, erkeklerin önüne geçmesi hak ve özgürlüklerin geldiği noktanın göstergesidir. Bugün Türkiye kendi evlatları yanında 230 bin uluslararası öğrenciye de ev sahipliği yapıyor. Bu yıl 3 bin 500 burs için 165 bin başvuru aldık. Yeni kurulan üniversitelerle ilgili zaman zaman haksız değerlendirmeler yapıldığını görüyorum. Bunlar da zamanla arzu ettiğimiz seviyelere çıkacaklardır. OECD ülkeleri arasındaki ortalaması yüzde 1,4 olan yükseköğretim harcamalarına olan oranı 1,7'ye çıkardık. İnsanlarımızın eğitim seviyesi yükseldikçe ülkemizin siyasi, ekonomik gelişmesi de aynı oranda hızlanmaktadır. Yükseköğretim kurumlarının ülke geneline yayılması, refahın da adil yayılması anlamını taşımaktadır. TEKNOFEST'te ülkemizin dört bir yanından gençlerimizin kendilerine fırsat verildiğinde ne büyük başarılara imza attıklarını görüyoruz. Anadolu'daki evlatlarımızın önünü tekrar kesmek isteyenlere izin vermeyeceğiz. Tam tersine tüm gençlerimizin yapacağı her çalışmaya destek olmayı sürdüreceğiz. Yatırımlara devam edeceğiz. Son dönemde yükseköğretim sisteminde yapısal değişiklikler getiren önemli adımlar attık. 11 asıl ve 5 aday üniversitemiz araştırma üniversitesi, 15 üniversitemiz bölgesel kalkınma üniversitesi olarak belirlenmiştir. Tematik ve mesleki ağırlıklı üniversitelerle ilgili de çalışmalar yürütülmektedir. Buna rağmen doktoralı insan kaynağımızın halen hedeflerimizin çok gerisinde olduğunu görüyoruz. Doktora mezunu sayısını daha da yükseltmemiz gerekiyor. Ekonomiye daha çok katkı yapmamız için de doktora mezunu sayısını da artırmamız gerekiyor. Özel müfredatla ve özel hocalarla üstün nitelikli bilim insanları yetiştirmek için öğrencilerimizi destekliyoruz. Gençlerimizin sosyal ve beşeri yönlerini güçlendirmelerine katkı sunuyoruz. Bu yıl taban puanları düşürerek daha fazla sayıda gencimizin üniversite programlarına yerleşmelerini sağladık. Son yıllarda atılan bir diğer önemli adım geleceğin meslekleri projesiyle, ön lisans, lisans programlarının yükseköğretim sistemine kazandırılmasıdır. Staj programının ocak ayında başlayacak 2022 başvurularına tüm gençlerimizi davet ediyoruz. Vakıf üniversiteleriyle ilgili yeni düzenlemelere giderek sorunların çözümü konusunda adımlar attık. Türkiye yükseköğretimde kapasite sorunu olmayan bir ülke konumuna gelmiştir. Elbette temel bilimlere ve ileri teknolojiye dayalı araştırma alanlarına özel önem vereceğiz ama önümüzdeki gerçeklere de gözlerimizi kapatmayacağız. Üniversite kampüslerini toplumdan kopuk alanlardan çıkarmalıyız. Sadece devletten gelen destekle bu hedeflere ulaşılamayacağı açıktır. Ülkemizde de yapmamız gereken işte budur. Bizim gözümüzde başarılı üniversite yöneticisi, bu tür büyük sıçramaları yapabilen kişi demektir. Dünyadaki gelişmeleri yakından izleyerek, potansiyelini harekete geçiren üniversitelerimizin önünde hiçbir engel göremiyorum. Salgın döneminde pek çok alanda gereken altyapıya sahip olduğumuzu hep birlikte gördük. Artık belirleyici konuma gelmemiz gereken bir döneme geldik. Bazılarının her konuda olduğu gibi yükseköğretim konusunda da yapılanları takdir etmek gibi bir derdi olmadığını üzüntüyle takip ediyoruz. Hele hele rektörünün arabasının üstüne çıkıp orada tepinen öğrencilerin olduğu bir Türkiye'yi ben kabullenemiyorum. Böyle öğrenciler bize gerekmez. Rektörünüz aracın içinde, siz önünü kesiyorsunuz ve daha sonra da aracın üzerine çıkıp tepinmeye başlıyorsunuz. Böyle bir öğrenci olamaz. Bunlar olsa olsa ancak üniversitelerin içine sızmış teröristlerdir. Gelişmiş ülkeleri geride bıraktığımız bir kapasite var. Ülkemizde üniversite eğitimi almak isteyen hiçbir gencimizin maddi kaynak sıkıntısı çekmemesi için eşi benzeri görülmemiş adımlar attık. Yurt sayımızı 190'dan 794'e çıkardık. Yurtlarımızın fiziki şartlarını iyileştirdik. Eskiden 30-40 kişilik koğuşlarda kalan öğrencilerimiz artık 3-4 kişilik otel standardında odalara sahiptir. Türkiye'de 1 milyonun üzerindeki yurt yatak kapasitesiyle en fazla barınma imkanı sağlayan ülkedir. Nedir o Allah aşkına? Parklarda bankların üzerinde yatanlar... Bunlar öğrenci mi? Bunlar aynı Gezi'de olduğu gibi teröristler... Biz öğrenciye en büyük saygıyı gösteren bir iktidarız. Göreve geldiğimizde verilen burs 45 liracıktı... Şu an 650 liraya çıktık. Nereden nereye...

2 yıl önce

Boğaziçi Üniversitesi Rektör’ünün arabasının üzerine çıkan eylemcilerin suç dosyası kabarık!

İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi’nde Rektör Prof. Dr. Naci İnci’nin makam aracının önünü kesen ve aracın üzerine çıkarak tepinen göstericiler gözaltına alındı. Üniversitede önceki gün yaşanan ve güvenlik kameraları tarafından da kaydedilen izinsiz gösteri sırasında bir grup, Rektör İnci’nin makam aracının önünü kesti ve gruptan bir kişi otomobilin üzerine çıktı. Bu gösterici, güvenlik görevlileri tarafından aracın üzerinden indirildi. İzinsiz gösterinin ardından başlatılan soruşturma kapsamında dün 7 kişi gözaltına alındı. YARALAMA, TEHDİT, MALA ZARAR VERME Gözaltına alınan 7 öğrenciden 2’si çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. Diğer 5 kişi ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Olaylarla ilgili üniversitede görevli güvenlik görevlilerinin de bilgisine başvuruldu. Gözaltına alınanların dosyası kabarık çıktı. Olay sırasında yarı çıplak halde aracın üzerine çıkan Ersin Berke G.’nin çok sayıda suç kaydı bulunuyor. “Mala zarar verme, Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet, görevli memura mukavemet, yaralama, özel hayatın gizliliğini ihlal, tehdit” bunlardan sadece bazıları. Gözaltına alınan Beliz İ.’nin dosyası da Ersin Berke G.’yi aratmadı. Beliz İ.’nin de “Mala zara verme, Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet, hakaret, devletin egemenliğini aşağılama” gibi suçlardan çok sayıda kaydı bulunuyor. Eylemlere katılan Eftelya K., Hamza A., Mehmet İ., Elif B. de benzer suçlara bulaşmış. PKK PROPAGANDACISI Yine eylemciler arasında bulunan Caner Ö.’nün adı da “Cumhurbaşkanı’na Hakaret” dosyasında bulunuyor. İsmail G. ile ilgili de geçmişte PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı için hakkında işlem yapılmış. Ayrıca gruptakilerin bazılarının üniversitedeki LGBT-İ yapılanmasında bulunduğu öğrenildi.

2 yıl önce

Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Naci İnci: Rektörün arabasının önünü kesmek insani bir davranış değil

İnci'nin açıklamalarından satır başları şöyle: -"Benim rektörlüğe atanmamla birlikte bir sakinleşme oldu. Kampüs normal hayatına dönmeye başladı. Sonra kampüs açıldı. Eğitim öğretime başladık. Ne olduysa bir şekilde bir yerden düğmeye basılmış gibi, rektörün arabasının önünü kesmek, üniversitede huzursuzluk çıkarmak, böyle olaylarla karşılaştık maalesef." "Eylemlerin daha önceki argümanı şuydu: 'Rektör Boğaziçi Üniversitesi'nden biri değildi. Ben buranın 30 yıllık hocasıyım. Oranın asli unsuruyum. Onların bir kısmı benden ders aldı. Şimdiki argüman ise şu: 'Siz daha önceki yönetimde görev aldınız'. Size de teklif edildi. Bütün öğretim üyelerine 'Gelin yardım edin. Üniversite çökmesin. İşler yürüsün' denildiğinde kimse cesaret edip bunu üstlenmedi. Çünkü bir mahalle baskısı kuruyor bazı arkadaşlarımız." "Bunu bütün Boğaziçi Üniversitesi camiasına mal edemeyiz. Bizim 17 bin öğrencimiz var. Ama bunları yapan, bu vandallığı ve bu zorbalığı yapan öğrenciler ve buna destek verenler belki 25-30 kişi." "Kendisini üniversitenin sahibi ve efendisi gören belli bir grup var. İçerisinde emekli olan hocalarımız var ki biz onlara kampüsleri yasaklamadık, derslere devam ediyorlar. Emekli olduktan sonra da ofislerini tutuyorlar ama forumlarda yönetime karşı, yönetimin işlememesi için birçok yazılar yazıyorlar. Öbür öğretim üyelerinin üzerinde bir mahalle baskısı oluşturuyorlar. Bu korkudan dolayı kimse bir görev almak istemiyor." "'İlla biz birisini seçeceğiz, cumhurbaşkanı onu atamak zorunda' inadı var. Bu bizim sorunumuz değil. Bu Boğaziçi Üniversitesi'nde savaşılabilecek bir şey değil. Bunun yeri TBMM'dir. Belli bir zümrenin dayatmasına bu üniversiteyi teslim etmeyeceğim. Hukuk zemininde gerekli bütün mücadeleyi yaparım. Üniversitemi her türlü tehlikeye karşı korumak için bunu yaparım ve yapacağım. "Türkiye birincileri Boğaziçi'ne geliyor. Herkesin hayali olan bir yer. Mezunlarımız burayı bitirdiklerinde bütün kapılar kendilerine açılıyor. Bu 17 bin öğrencimiz tabii ki derslerine konsantre olmak istiyorlar. Böyle şeylerin içerine girip kendi geleceklerini riske atmak istemiyorlar. O yüzden ben onların bu şeye katılmamaları gerektiğini söylüyorum. Bana yazıyorlar 'Hocam üzülmeyin' diye. Esas olan onların en sıhhatli bir şekilde eğitimlerine devam etmeleri." "Hukuk- fakültesinin kurulması devam ediyor. Dekanımız Selami Kuran hocamız saygın bir akademisyen. Dereceleri yurtdışından, en ünlü üniversitelerden. 3 öğretim üyesi alındı. Doktor öğretim üyeleri. Bunların doktoraları yurtdışından, ikisi University of London'dan bir tanesi Lancaster'den. İstihdam devam edecek. Hukuk fakültesi şunun için önemli: O kadar çok istek var ki. Halkın bir talebi var. Boğaziçi'ndeki bir hukuk fakültesine insanlar gelip okumak istiyor." "Bir bakıyorsunuz kapıda başka üniversitelerden gelenler var. 12 kişi gözaltına alınıyor. Bunların 4'ü Boğaziçi Üniversitesi'ne kayıtlı, 8'i başka üniversiteye kayıtlı. Bir bakıyorsunuz bir lisede Whatsapp grubu kuruluyor, Boğaziçi adına mesajlaşmalar oluyor. Liselere yapıyorlar bunu. Ne alakası var. Boğaziçi'ndaki eylemlere destek verilmesinin lisedeki öğrenciyle ne alakası olabilir." "Rektörün makam aracına çıkıp tepinmek her şeyden önce insani bir davranış değil. O protesto falan değil ki. Eğer bu seviyeye getirilmişse öğrenciler bunun arkasında başka güçler var, bir arayüz. Bu bir projenin parçası. O zaman bir proje var." "Danıştay rektörün disiplin yetkisini iptal etti. Disiplin amiri dekanlar. Dekana gönderiyorsunuz, örneğin bir fakültenin dekanına 149 tane disiplin soruşturması göndermişiz. Bunların sadece 30-35 tanesine cevap verilmiş ve hiçbirisine suç olmasına rağmen bir ceza verilmemiş. Dedim ya bir mahalle baskısı var. Dekanların ceza vermemesi de o mahalle baskısının bir sonucu. Ceza verseydiniz bunlar devam etmezdi." "Araca çıkan öğrencinin davranışına çok üzüldüm. Siz rektörü bu şekilde durdurarak ne yapmaya çalışıyorsunuz? Eğer güvenlik önemleri alınmazsa bir sonraki adım nedir? Bu Boğaziçi Üniversitesi'ne yakışır bir şey mi?"

2 yıl önce

Cumhurbaşkanı Erdoğan Ermenistan'la normalleşme şartını Karabağ'da açıkladı: Azerbaycan konusunda samimi bir irade ortaya koymalı

Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, "Bizim birliğimiz sarsılmaz ve ebedidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm dünya için önemli bir figürdür. Kardeşim Erdoğan Türkiye'nin içişlerine müdahale etmek isteyenlere verdiği cevap örnektir." dedi. Aliyev, Azerbaycan'ın Türk Konseyi'nde dönem başkanlığını Türkiye'ye vereceğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle: "Sayın Cumhurbaşkanı, aziz kardeşim, saygıdeğer bakanlar, kıymetli basın mensupları sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. 4,5 aylık bir aradan sonra işgalden azat edilen güzel bir bölgede bulunmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Değerli kardeşim sayın Aliyev'e nazik daveti için şahsım, heyetim, milletim adına teşekkür ediyorum. Bugün yapmış olduğumuz ziyaretlerle şu kısa süre içerisinde Azerbaycan'daki işgalden kurtarılan bu bölgelerin nasıl ayağa kalktığını, nasıl süratle geliştiğini görmek her babayiğidin, her siyasetçinin kârı değil. Bu kadar kısa sürede bu yatırımları yapmak ve bu yatırımları hayata geçirmek, buralardan ayrılmış, ayrılmak zorunda bırakılmış olan Azeri kardeşlerim için buradan bir müjdeyi vermek mümkün olacak. En kısa zamanda tekrar ayrıldıkları topraklara inanıyorum ki Azeri kardeşlerim güzel bir şekilde inşa ve ihya edilen bu yerlere dönme imkanını bulacaklardır. Karşımızdaki, solumuzdaki binalara bakıyoruz. Kendi orijinal, tarihi yapılar neyse o yapılarla inşa edilen taş yapılarla tekrar buralar çok daha güzel şekilde inşa edildi. Buraya gelmeden evvel Fuzuli, Şuşa'yı Nahçıvan'a bağlayacak yolların yapım çalışmalarını gördük. İşçi kardeşlerimizle bir araya geldik. Bu yollar bölgede çok boyutlu taşımacılığın köşe taşlarını oluşturuyor. Bölgenin imarında alınan mesafe Azerbaycan ve bölgemiz için gurur ve umut vericidir. Azerbaycan tüm dünyaya örnek teşkil edecek kalkınma modeliyle çalışmalarını sürdürüyor. Temelini attığımız gerek tüneller gerek viyadükler gerek otoyollar buradaki canlılığın ne konumda olduğunu göstermesi bakımdan çok önemli. Bu çabaya liderlik eden İlham kardeşimizi ve emeği geçen herkesi cani gönülden tebrik ediyorum. "KARDEŞ AZERBAYCAN'A DESTEĞE DEVAM EDECEĞİZ" Canhıraş bir şekilde yüklenici firmaların çalışması her türlü takdirin üstündedir. Türkiye olarak biz de üzerimize düşeni yapmaya, kardeş Azerbaycan'a tüm imkanlarımızla desteğe devam edeceğiz. Bugün ikili ilişkilerimizi, bölgesel gelişmeleri tüm veçheleri ile ele aldık. Enerji, ulaşım ve Karabağ'ın kalkınmasıyla ilgili projelerle mevcut durumu değerlendirme imkanını bulduk. Şuşa beyannamesi ile stratejik müttefiklik seviyesine taşıdığımızı nasıl daha ileri taşıyacağımızı konuştuk. Azerbaycan bölgenin gerçek kapasitenin hayata geçirilmesini engelleyen işgali şanlı zaferi ile sona erdirdi. BM Güvenlik Konseyi kararını kendisi hayata geçirdi. Kalıcı barış ve özlenen normalleşme yolunda ortam bugün elverişlidir. Yeni duruma göre hareket edilmesi gerekiyor. Biz kalıcı barış ve kapsamlı normalleşmeden yanayız. Buradan geçecek kara ve yolu hatları tüm bölge ülkeleri için fırsatlar doğuracaktır. "ERMENİSTAN AZERBAYCAN'A SAMİMİ YAKLAŞIRSA TÜRKİYE İLE ARASI NORMALLEŞİR" Gün gelecek Zengezul'dan çıkıp İstanbul'a kadar gidebileceğiz. Bölgenin transit, lojistik merkez olma durumu perçinlenecek. Bu gelişmeden İran, Gürcistan, Ermenistan dahil tüm komşular istifade edecektir. Bu süreçte sınırların belirlenmesi ve karşılıklı olarak tanınması zaruridir. İyi komşuluk ilişkilerin temelini de bu anlayış oluşturmaktadır. Ermenistan'ın Azerbaycan'la sorunlarını çözme yönünde samimi irade sergilemesi gerekiyor.

1 2 3 4 5 6 7