24 Nisan Çarşamba 2024
2 yıl önce

İçişleri Bakanı Soylu: Danıştay'ın dikkat çektiği hassasiyet doğru bir hassasiyet

Polisin olduğu olaylarda halkın cep telefonuyla video çekmesinin engellenmesine dair emniyet genelgesine yargı “dur” dedi. Danıştay 10. Dairesi, genelgenin yürütmesini oybirliğiyle durdurdu. Kararda, söz konusu genelgesinin haberleşme hürriyeti ile basın hürriyetini kısıtlayıcı nitelikte olduğu belirtildi. Temel hak ve hürriyetlerin yalnızca kanunla sınırlandırılabileceği vurgulandı. Karara ilişkin değerlendirmede bulunan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise “Ama orada esas meselenin ana amacını taşıyan noktada bir eksiklik söz konusu değil. Bu hassasiyet değerlendirilecek ve aynı şekilde Danıştay’ın da arzu ettiği şekilde bir düzenleme ile devam edilecek diye düşünüyorum” dedi. Tekirdağ’a gelen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Danıştay’ın polisin müdahale ettiği olaylarda vatandaşların görüntü çekmesini yasaklayan genelgenin yürütmesini durdurmasına ilişkin konuştu. Bakan Soylu açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Danıştay’ın yaptığın incelemede esasen bizim amacımızı, bizim hedefimizi ortaya koyan bir durdurma gerçekleştirmedi. Orada belki de bir hassasiyete dikkat çekti ki, o hassasiyet zaten bizim hassasiyetimiz. Yani Danıştay’ın dikkat çektiği hassasiyet doğru bir hassasiyet. Belki anayasada bütüncülüğü olduğu için çok altı çizilmeyen, yani basın özgürlüğü konusundaki bu hassasiyete dikkat çekilmesi konusunda bir irade ortaya koydu. Biz o anayasada var diye böyle bir değerlendirme yapmamış arkadaşlar. Burada Danıştay’ın hassasiyeti doğru bir hassasiyet. Arkadaşlarımız da, Danıştay’ın ortaya koyduğu hassasiyet konusunda çalışmalarını yürütmektedir. Ama orada esas meselenin ana amacını taşıyan noktada bir eksiklik söz konusu değil. Bu hassasiyet değerlendirilecek ve aynı şekilde Danıştay’ın da arzu ettiği şekilde bir düzenleme ile devam edilecek diye düşünüyorum. DANIŞTAY’IN KARARI Danıştay’ın kararına konu Emniyet Genel Müdürlüğü genelgesi 27 Nisan 2021’de yayımlandı. İlgili birimlere gönderilen genelgede; polisin olduğu olaylarda vatandaşların görüntü almasına fırsat verilmemesi, ısrar edenler hakkında adli işlem yapılması istendi. İzinsiz olarak kişilerin ses ve görüntülerinin kayda alınmasının "özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği” ve bu durumun personelin görevini engellediği savunuldu.

2 yıl önce

Mevlüt Çavuşoğlu Çin'de: Uygur Türkleri ile ilgili hassasiyetlerimizi aktardık

Çavuşoğlu, Çinli mevkidaşı Wang Yi ile yaptığı görüşmede Uygur Türkleri ile ilgili "görüş, beklenti ve hassasiyetlerimizi aktardık." dedi. Mevlüt Çavuşoğlu, görüşmeye ilişkin paylaşımı şu şekilde:

2 yıl önce

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan AB ülkelerine çağrı: Ukrayna'nın üyeliği için gösterdiğiniz hassasiyeti Türkiye için de gösterin

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle: Türkiye-Kosova arasındaki süreci değerlendirme imkanımız oldu. Balkanlar ve Ukrayna başta olmak üzere bölgemizde yaşanan gelişmelerle ilgili fikir alışverişinde bulunduk. Firmalarımız enerji sektörü başta olmak üzere birçok alanda Kosova'daki yatırımlarını artırmaya hazırdır. Ticaret hacmimiz salgına rağmen geçen yıl 600 milyon dolar seviyesine ulaşmıştır. Türkiye, Kosova'nın tüm komşuları ile iyi ilişkiler geliştirmesini istemektedir. Bölgesel barış ve istikrar için elimizden gelen gayreti göstermeye hazır olduğumuzu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bölgemizdeki ve ötesindeki tüm aktörlerin bölgesel barış ve istikrarı öne çıkarması elzemdir. (Kosova'da FETÖ'yle mücadele) Demokrasimize kasteden, 251 vatandaşımızı alçakça şehit eden terör örgütünün varlığının sonlandırılması büyük önem arz ediyor. Osmani'nin açıklamalarından satır başları: Türkiye'nin halkı ve kurumlarına bize verdikleri destek için teşekkür etmek istiyorum. Kosova'nın sesi çıkmadı uluslararası arenada. Türkiye bize bu konuda yardımcı olmuştur. Özellikle Başkan Erdoğan'ın bizzat verdiği desteği bugün tekrar hatırladık. Kosova ve Kosova halkı adına sayın Erdoğan'a teşekkür ediyorum. Ukrayna'da olayları gördüğümüzde doğal olarak düşünüyoruz ki Kosova'nın NATO'ya girme zamanı gelmiştir. İki ülke arasındaki ilişkiler de çok değerledir. Aramızdaki yakın iş birliği daha da derinleşecek. Eğitim, sağlık, ekonomi olarak birçok alanda iş birliğimiz genişleyecek. Pandemi döneminde Türkiye'nin Kosova'ya verdiği destek de çok önemliydi. Sayın Erdoğan'ın Ukrayna halkına vermiş olduğu desteği de takdir ediyorum. Bu durum kıtamız için çok zor bir durumdur. Rusya'nın amaçları bellidir. Rusya'nın amaçları sadece Ukrayna'ya yönelik değildir. Rusya Batı Balkanlar'da istikrarsızlık amaçlıyor. İstikrarsızlık içinde olan bir Balkan tüm ülkeler için sorun teşkil edecektir. Balkan ülkelerinin barışının bozulmasına izin vermemiz gerekiyor. Sırbistan, Rusya'dan destek alarak bu şekilde ilerlemeye çalışıyor. Belli ki Rusya'nın amaçları bu yöndedir. Bu konuda kararlı şekilde hareket etmemiz gerekiyor. Bizim müttefiklerimiz bizi asla yalnız bırakmadı. Özellikle en önemli müttefikimiz Türkiye bize hiçbir zaman sırtını dönmemiştir. Aramızdaki iş birliğini daha fazla derinleştireceğiz. Soru - cevap bölümü: Cumhurbaşkanı Erdoğan: (Kosova'nın NATO üyeliği) Kosova'nın tanınması noktasında ilk adım ABD tarafından atılmıştır ve o zamanlar ben başbakandım. Kabine toplantısındaydık. Haberi aldık ve ikinci tanıyan ülke Türkiye olarak biz olduk. Ondan sonraki süreçte de Kosova'nın dünya genelinde tanınması için her türlü adımı attık. Hala da buna devam ediyoruz. Şimdi de tanınmasını sağlayacağımız bazı ülkelerle görüşmelerimiz devam ediyor. Değerli kardeşim Osmani, bazı ülkelerin adını bana verdi. Onlarla görüşme yapıp Kosova'yı tanıyan ülke sayısının artmasını sağlayacağız. NATO konusuna gelince. Türkiye'nin bu konuda bir sorunu yok. Biz Kosova'yı tanıma konusunda adımlarımızı atarız ve NATO'nun bir üyesi olması konusunda Kosova'yı tanırız. AB ÜLKELERİNE ÇAĞRI Öncelikle 1959-1963 Türkiye'nin AB üyeliğinde oyalama taktiklerinin olduğu dönemdir. Türkiye o dönemde AB'ye kabul edilmedi. Şu anda Ukrayna ile ilgili bir gündem oluştu. Biz kimseyi AB'ye alın, almayın gibi bir gayretin içine girmeyiz. Biz kendimizden sorumluyuz. Fakat şu an Ukrayna'yı AB'ye alma gayretlerini de takdirle karşılıyoruz. Ama bu AB üyelerine de diyorum ki acaba Türkiye'yi niçin AB'ye almakta tereddüt ediyorsunuz veya almıyorsunuz? NATO'nun genişlemesine engel değiliz. Tam aksine genişlemenin faydalı olacağını savunuyoruz. Bu adımları atarken bunu dünya barışı için istiyoruz. Ama AB konusunda ben tekrar AB üyesi ülkelere diyorum ki şu anda Ukrayna ile ilgili gösterdiğiniz hassasiyeti lütfen Türkiye için de gösterin. Yoksa Türkiye'ye birileri savaş açıp saldırdığı zaman mı gündeme alacaksınız? Şu an AB üyesi ülkeleri arasında savunma iş birliği yapmamız gereken ülkeler var. Bu ülkeler aynı zamanda NATO ülkesi. Biz beraberiz, müttefikiz. Türkiye'ye vermeniz gereken araç gereçleri neden vermiyorsunuz? Yine bir savaş mı çıkmasını bekliyorsunuz? Bunlar samimi değil. NATO da AB de laf üretiyor.

1 yıl önce

'Erdoğan Gezi'de kimseyi dinlemedi' diyen Babacan'ın eski konuşması ortaya çıktı: Başbakan tüm taraflarla hassasiyet içinde görüşüyor

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, T24'e Gezi olayları ile ilgili ilginç açıklamalarda bulundu. O dönem başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, olayları daha da körüklediğini öne sürerek kimseyi dinlemediğini belirten Babacan, "Arşivi tarasınlar o günkü hükümetteki bakanlar içerisinde Gezi ile ilgili ben ne söylemişim? Açsınlar baksınlar. O gün, Erdoğan'ın tamamen gözünü karartıp kimseyi dinlemeden bir şeyler yaptığı dönemde ne söylediğime bakın." ifadelerini kullandı. 2013'TE "ERDOĞAN TÜM TARAFLARLA HASSASİYET İÇİNDE GÖRÜŞÜYOR" DEMİŞTİ Ancak Babacan, 2013'te HaberTürk'te katıldığı programda, "Sayın başbakan tüm taraflarla hassasiyet içinde görüşüyor. Molotof kokteyli atanlara tabi gereken yapılacak" ifadelerini kullanmıştı. Babacan 2013 yılındaki ve bugünle çelişen açıklamasında tam olarak şunları ifade etmişti: "Sayın Başbakanımız bizzat, çok da zaman ayırarak herkesi dinledi. Kaygıları, endişeleri, talepleri, arzuları varsa eğer korkuları farklı grupların temsilcilerinden dinledi. Yargı süreci var ve tamamlanması gerekiyor. Arkasından halkın görüşü de alınarak, nihayetinde bir sonuca gidiyor. Başbakanımızın, hükümetimizin gayretleri karşılığını bulur. Özellikle bu illegal örgütler, dünya kamuoyunun işin görüntüsünü anlamasını zor hale getirdiler. Şiddet boyutu tırmanınca da, hükümet olarak geri atmamız... Bunlar bizim yapabileceğimiz şeyler değil. Molotof kokteylleriyle çevreye zarar verilmesi, dükkanlara araçlara zarar verilmesini, polislerimize yönelik hareketler... Bunları oturup seyredecek durumumuz yoktu."

1 yıl önce

AK Parti'den CHP'ye İsveç ve Finlandiya tepkisi: NATO Genel Sekreteri'nin hassasiyeti kadar bir hassasiyet göstermediler

AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında parti genel merkezinde toplandı. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, toplantı sonrası açıklamalarda bulundu. Ömer Çelik'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: Kadın cinayetleri konusu içimizde kanayan bir yara. Bir türlü gündemden düşmüyor. Yasalar çerçevesinde yapılacak mücadele, siyaset olarak üzerimize düşeni yaptık. Bu bir farkındalık seferberliğidir. Her alanda çalışmaya devam etmemiz gerekiyor. DİYARBAKIR ANNELERİNİN EYLEMİ Diyarbakır annelerinin eylemi bininci günü aştı. Bu eylem dünyanın en büyük vicdan eylemine dönüştü. Annelerin verdiği mücadele son derece önemli bir vicdan nöbeti olarak bininci gününü geçmiş durumda. İnşallah bütün annelerin evlatlarına kavuşmalarını diliyoruz. "HAREKATLAR SÜRDÜRÜLECEKTİR" Terör örgütlerinin yok edilmesi için açık ve net tavır defalarca Cumhurbaşkanımız tarafından söylenmiştir. Hem yurt içi hem yurt dışı fiili kararlılık gösterilmiştir. Bundan sonra da Cumhurbaşkanımız açıkladığı gibi bu harekatlar sürdürülecektir. BAKÜ'DEKİ TEKNOFEST Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte çok önemli bir etkinliğe katıldık. Bakü'de TEKNOFEST gerçekleşti. İlk defa Türkiye toprakları dışında gerçekleşmesi bu şekilde mümkün oldu. Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi bu bir zihniyet devrimi. Sayın Aliyev'in ev sahipliğiyle gerçekleşti. Sayın Selçuk Bayraktar yaptığı konuşmada gençleri yeni hedeflere yönlendirilmesi çok iyi oldu. Aziz Sancar hocamız da bahsetti. Esas olan zihniyet devriminin arkasından gelen Karabağ zaferinin taçlanması için kültürel, ekonomik, teknolojik alanda yeni zaferlere bu genç kardeşlerimizin vasıtasıyla imza atılacak olmasıdır. KILIÇDAROĞLU'NUN VAKIF İDDİALARINA TEPKİ Sayın Cumhurbaşkanımızın grup konuşmasında bir harekattan bahsetmesinin hemen ertesinde sayın Kılıçdaroğlu'nun sayın Cumhurbaşkanımızın kaçacağını söylemesi çok büyük bir sorumsuzluk olmuştur. Bu yabancıların diliyle etiketlemek olmasıdır. Bu yabancıların zamanlamasına baktığında Türkiye önemli bir dış politika müdahalesi gerçekleştiğinde, iç ve dış siyasette yeni bir reform ortaya çıktığı zaman olmuştur. CHP'de çok temel konularında ayrılıklarımız olabilir. Fakat CHP Genel Başkanlığı koltuğunda oturan Türkiye'nin milli güvenliği konusunda her zaman hassas olmuştur. Bunun tekniği, stratejisi konusunda, nasıl gerçekleşeceği konusunda ayrışabiliriz ama bu hassasiyeti göstermişlerdir. İlk defa CHP koltuğunun bu şekilde istismar edilmesi hem CHP hem de Türkiye için bir ilktir. Sayın Kılıçdaroğlu'nun önüne bir belge getirildiğinde bunun önünü, arkasını iyi sorgulaması lazım. Kendisini bu duruma düşürmemelidir. Sayın Cumhurbaşkanımızın 'biz harekat gerçekleştireceğiz' demesinden hemen bir iki gün sonra oluyor bu. "BUNDAN RAHATSIZ OLAN ÇEVRE FETÖ ÇEVRESİDİR" Vatandaşlarımız öğrenci olarak, iş bulmak için başka ülkelere gittiğinde FETÖ'cüler istiyor ki kendilerinin organizasyonlarına muhtaç olsunlar. Bunlar kendilerini değişik kimliklerle gösterebilirler. Bunlara karşı sivil toplum örgütleri, Türkiye Cumhuriyeti birtakım imkanlar yaratıyorsa, meşru bir biçimde yurt açıyorsa bundan memnuniyet duyulması gerekir. Bundan rahatsız olan çevre FETÖ çevresidir. Buradaki mesele bunların bizim vatandaşlarımıza, ülkemize dönük olarak bu faaliyetleri engellemektir. Sayın Kılıçdaroğlu açıklamayı yapar yapmaz 'Bakın göreceksiniz gizli belge dediği şeyler açık kaynaklarda vardır' dedim. Nitekim ABD Bakanlığının internet sitesinde çıktı. Arkasından bir FETÖ'cü çıktı 'Ben bunları zaten 3-4 yıl önce söyledim' dedi. "SAYIN KILIÇDAROĞLU, KENDİSİ BİLE İNANMIYORDU" Sayın Kılıçdaroğlu, sayın Cumhurbaşkanımızın kaçacağını söylerken kendisi bile inanmıyordu. Şimdi çıkmışlar 'Cumhurbaşkanı ve AK Parti kaybetse bile sonuçlarına razı olmayacak' diyor. 'Çabalamaya devam edecekler' diyor. Buna bir karar verin; çabalamaya mı devam edecekler; yoksa kaçacaklar mı? Türkiye'nin milli politikalarına, kurumlarına husumet üretilemez. Tabii ki siyaset isteriz ki centilmenlik ile yürütülsün. Zaman zaman sertleşse de bir sınırda durulması gerekir. İki üç tane CHP'de aklı selim sahibi, şimdiye kadar siyasi tecrübesi olan, mantıklı, dengeli davranabilen arkadaşlar var. Onlardan iki üç taneyle istişare edilseydi, 'Lütfen bunu gündeme getirmeyin kendimizi saçma sapan duruma getirmeyelim' diyecekti. "SORUMSUZ VE VAHİM BİR YAKLAŞIM" Cumhurbaşkanımız terörle mücadele operasyonundan bahsedecek, iki gün sonra Cumhurbaşkanı Türkiye'den kaçacak diyeceksiniz, böyle sorumsuz ve vahim bir yaklaşım olabilir mi? Bunu defalarca yaptınız, her seferinde bu yaptıklarınız gitti duvara çarptı parçalandı. Bosna'da merhum Aliya İzzetbegoviç'in karargâhına mağara diyorsunuz. Bundan biz utanıyoruz. Yine de diyoruz ki, 'herhalde mantıklı davranırlar, düzeltirler' diye bekliyoruz. Bir sürçü lisan olabilir, bir yorgunluk anına denk gelebilir. Bazen 12 saat bekliyorum, bazen 24 saat bekliyorum düzeltirler diye. Düzeltilmeyince demek ki bunun arkasında duruyorlar. Siyasi alanı zehirlememek lazım. Siz siyasi aklı devre dışı bırakacaksınız, nefret siyaseti, yalan siyaseti, politik dedikoduculuğa savrulacaksınız. Peki o zaman demokrasinin gücü nasıl korunacak? İSVEÇ VE FİNLANDİYA'NIN NATO ÜYELİĞİ TALEBİ Türkiye'nin Finlandiya ve İsveç'e NATO üyeliği konusunda teröre destek vermemek şartıyla desteklenmesinden sonra ortaya çıkan tepkileri izliyoruz. NATO'nun açık kapı politikasını destekliyoruz. Ancak ilkeler çerçevesinde yoluna devam etmesi lazım. Daha önce 'NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti' diyenler doğu kanadının güçlendirilmesini istiyor. İttifakın güçlenerek yoluna devam etmesini her zaman savunduk. Aynı şekilde Rusya'nın Ukrayna'yı işgal edilmesinden sonra Türkiye'nin argümanlarının ne kadar önemli olduğu görülmüştür. Bizim buradaki yaklaşımımız bütün bu gelişmelerin, Madrid'de ele alınacak zirvede terör konusunda, dayanışma konusunda ilkeli olmak çerçevesinde yürümesi gerekiyor. Çünkü NATO müttefiklik ruhu bir güvenlik mimarisidir. Birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için mantığıyla kurulmuştur. Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği her şey ittifakın ruhunu, mantığını yansıtan sözlerdir. Madrid'de bu yeni konsept tekrar ele alınacak. Türkiye kapsamlı yaklaşımını ortaya koyacak. Dünyanın birçok yerinde NATO müttefiklerinin belirli terör örgütlerini himaye ettiği, müsamahakar davrandığı gibi bir durum var. Bunun ortadan kaldırılması için çalışılması gerekirken, İsveç ve Finlandiya'nın bu politikaları değiştirmeden NATO'ya katılmasının NATO'yu güçlendirecek bir durumu yok. "TÜRKİYE'NİN TUTUMU NATO'YA KATKI SAĞLIYOR" Buradaki güvenliğin bütün üye ülkelerin toplam güvenliğini gözetecek bir şekilde ele alınmasıdır. Ortak güvenlik ve ortak çıkarlar için beraber çalışmayı taahhüt ettiğimiz bir ülkede terörist polis korumasıyla ülkemizi hedef alan eylem yapıyor. Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Daha bu konuda tavrımızı koyar koymaz İsveç Dışişleri Bakanı, 'Bizim NATO'ya girmemizi isteyen güçlü ülkeler var, Türkiye'nin onları karşısına almayacağını düşünüyorum'. Böyle bir şey olabilir mi? Müttefiklerinizle nasıl konuşmanız gerektiğini öğrenmeniz lazım. Tam da NATO'nun konseptinin ele alınacağı süreçte Türkiye'nin tutumu NATO'ya katkı sağlayan bir tutumdur. "TÜRKİYE OTOMATİK ONAY MAKAMI MIDIR?" NATO'nun genişlemesine destek vermek NATO'nun güçlenmesi içindir. Türkiye ittifakın ruhuna, temel çerçevesine taahhütlerini yapmıştır. Daha sonra bunu takip eden Türkiye'nin içerisinde maalesef muhalefetin, hükümetin koyduğu bu tavra güçlü bir desteğini görmedik. Halbuki Türkiye'nin düşmanı olan, vatandaşlarımızın düşmanı olan terör örgütlerine karşı tavır konulduğu zaman muhalefetin daha çok sesini duyurması, milli politikaları hayata geçirmesi bakımından kıymetlidir. CHP'li birisinin yazdığı makalede Türkiye'nin bu tutumun taktiksel bir hata olduğunu söylüyor. Türkiye herhangi bir şekilde önüne gelen onay teklifi karşısında otomatik onay makamı mıdır? 'CHP İsveç ve Finlandiya'nın yanındadır' deniyor. Türkiye zaten bunu NATO içerine taşıyor. Madrid'de gündeme getirecek. Türkiye'yi bu şekilde önüne gelene onay vermesi gereken bir ülke olarak algılamak başlı başına bir zihniyet çarpıklığı. CHP adına teklif edilen bu yaklaşımını 12 Eylül'cülerin Yunanistan'ı kayıtsız şartsız geri dönüşüne onay vermekten ne farkı var? "NATO GENEL SEKRETERİ BÜTÜN ÜLKELERİN DENGESİNİ GÖZETMEK ZORUNDA" Katılmadığımız bir sürü politikasına rağmen CHP çizgisinde bunu reddedecek güçlü bir çizgisi olduğunu düşünürdük. Bunu reddetmediler. Türkiye'nin NATO içindeki ülkeler tarafından tepkiyle karşılaşması şaşkınlıkla karşılanmamalıdır deniyor makalede. Böyle bir şey olabilir mi? Teröre destek veren ülkelere destek verme dediğiniz için gelen tepkileri normal karşılıyorsunuz? Teröre destek verenlere yeri geldiğinde veto hakkımızı kullanmak, onları engellemeye çalışmak bizim en meşhur hakkımız. Türkiye Cumhuriyeti'nin diplomatik tarihi içinde bunlar defalarca yapılmıştır. O kadar kendi devletimizin aleyhine bir tutum ki. Onun arkasına istediğiniz kadar taktik önerilerde bulunun. NATO Genel Sekreteri çıkıyor, Türkiye terörden en çok zarar gören ülkelerin başında geliyor, kaygılarını anlıyoruz, hak veriyoruz diyor. NATO Genel Sekreteri bütün ülkelerin dengesini gözetmek zorunda. Türkiye'nin hassasiyetlerini dikkate alıyor ama CHP adına o makalede NATO Genel Sekreteri'nin hassasiyeti kadar bir hassasiyet görmüyoruz. "YUNANİSTAN'IN ŞIMARIKLIĞINA DİĞER ÜLKELERİ EKLEYEMEYİZ" Miçotakis geldi buraya ve Sayın Cumhurbaşkanımız ile görüştü. Görüşmede 'Sorunlarımızı iki ülke arasında çözebiliriz. Üçüncü ülkeleri araya sokmayalım' denildi. Bu konuda mutabık kalındı. Daha sonra ABD Kongresi'nde Türkiye'yi şikayet etti. Türkiye'ye F-16'ların verilmemesi gerektiğini söyledi. ABD Kongresi'nde yalvaran cümlelerle konuşması Yunan basınında da eleştirildi. Siz bulduğunuz her fırsatta başka ülkeler üzerinden bize tehdit savurmaya kalkarsanız bunun sonucu olmayacaktır. Şimdi adaların silahsız olması gerekmesi meselesine 'Modası geçmiş bir yaklaşım' diyorsunuz. Modası geçmişse meseleleri silahla çözmenin mi modası vardır? Böylesi mantıksız bir şey olabilir mi? Burada İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği konusundaki tutumumuzun ne kadar doğru olduğunu ortaya çıkarmıştır. AB içindeki Yunanistan'ın şımarıklığına NATO içindeki diğer ülkelerin şımarıklığını ekleyemeyiz. SEÇİM GÜVENLİĞİ POLEMİĞİ Bu herhangi bir dernek, kurum AK Parti'yle ilgisi yok. Birisi çıkmış 'biz bunlara sandığı teslim edemeyiz' demiş. Bu bizi niye ilgilendirir. Biz iktidarın değişimi ancak sandık yoluyla olur diyoruz. İktidarın sandık yoluyla değişimine karşı çıkanlar ortada, biz değiliz. Seçim güvenliğiyle ilgili büyük problemler olacak diye bir ton cümle kuruluyor. Türkiye'nin seçim güvenliği ile ilgili bir ton kapasitesi var. Geçen seçimlerde oy çuvallarının üzerinde yatan vatandaşlarımızı gördük. Hangi partiden olursa olsun gidip de orada bekleyen vatandaşlarımıza saygılarımızı sunuyoruz. İster bizim ister muhalefet partilerinden olsun. Hangi vatandaşımız o oyların başında duruyorsa, birileri müdahale edecekse eğer engelliyorsa bizim için saygıdeğerdir. "HER SEÇİM OLDUĞU GİBİ SAYGI GÖSTERİLECEK, BU KADAR BASİT" Seçimlerin yenilenmesi ya da itirazlar. Bunlar seçim kanunu ve YSK'nın düzenlemeleri içerisinde zaten düzenlenmiş. Biz seçimlere katılımın en yüksek olduğu ülkelerden bir tanesiyiz. Vatandaşlarımı gidecek, siyasi partilerden gözlemciler olacak, insanlar oyların sayılmasını bekleyecekler. Her seçim olduğu gibi saygı gösterilecek, bu kadar basit. Ben bu kürsüden o partilerle ilgili konuşup bir hata yapsam bir daha ağzımı açmam. Sandığın belirleyiciliği dışında kim açıklama yapıyorsa reddediyoruz. Sandığın iradesinin dışında kim başka bir iradeden bahsediyorsa reddediyoruz. CHP adına toplumu tehdit eden, CHP'ye yakın gözüküp de insanları tehdit eden bir sürü tweeti saysam burada basın toplantısını bitiremeyiz. Genel başkanımız hayatı boyunca defalarca seçime girmiştir. Sandığı lekelemeye, hakaret etmeye dönük hangi yaklaşım varsa ayağımızın altındadır. Demokrasi en büyük kazanımdır. Bu sandığımızın korunması için Başbakanlarımızı, bakanlarımızı şehit vermiş milletiz. Bizim için sandık kazanılmış mücadelenin, demokrasinin ürünüdür.

1 yıl önce

İyi Partili Oral'dan bir kez daha Kılıçdaroğlu açıklaması: Milletimizin hassasiyetini dile getirdim

İYİ Parti Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral, memleketi olan Bitlis’in Ahlat ilçesinde partililer ve hemşehrileriyle bir araya gelerek bayramlaştı. İYİ Parti Ahlat İlçe Başkanlığı tarafından ilçenin Selçuklu Çarşısı’ndaki bir çay bahçesinde düzenlenen programda Oral, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bu memleketin bir evladı olduğunu belirten Oral, “Kim bu memlekete halisane niyetle bir çivi çakmışsa ona hizmet etmek için hepimiz amadeyiz. Tüm ecdadımız bu mübarek topraklarda yatıyor. Genel başkanımızın Ahlat’ı ziyaretinden sonra ülkeyi yöneten iktidar yüzünü ve gönlünü Ahlat’a çevirdi. İktidarımızın da yapmış olduğu hizmetlerden dolayı teşekkür ediyorum. Bu hükümet döneminde devletin yüzünü, gönlünü, hizmetini ecdadımızdan bize miras kalan bu mübarek topraklara dönülmesine vesile olmak üzere başlangıçta dediğim gibi MHP Genel Başkanı, AK Parti Genel Başkanı ve beraber çalışmaktan gurur duyduğum Meral Akşener Hanımefendiye Ahlatlılar adına devletimizin yüzünü ve gönlünü buraya çevirmesine vesile oldukları için Ahlat’ın bir evladı olarak teşekkür ediyorum” dedi. ''MİLLETİMİZİN ENDİŞELERİNİ YERİNE GETİRMEK ÜZERE O GÜN SÖZÜMÜ SÖYLEMİŞTİM'' Bir gazetecinin sorusu üzerine CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı üzerine geçen ay yaptığı açıklamanın detaylarını anlatan Milletvekili Oral, sözlerini şöyle sürdürdü: “Benim eğitimim insanların ırkının, insanların mezhebinin, insanların hangi ırktan olduğunun hesabını bizim görme yetkimiz yok. Kimin Kürt olduğu, kimin Türk olduğu, kimin alevi olduğu bizim elimizde midir? Hayır. Bizim elimizde değil. Allah bizi öyle yaratmış bizde onu insan olarak kabul etmez isek Allah’ın bizden hesabını soracağını inanan bir kardeşinizim. Ben bir sosyolojik analiz yaptım, sosyolojik tahlil yaptım. Benim bu vazifemdir. Ben niye 50 yıldır beraber yürüdüğüm, beraber yürümekten onur duyduğum arkadaşlarımı bırakarak bu partide yer aldım. Eğer ben sözümü söylemeyeceksem bu yanlıştır. Ben o zaman için şöyle söyledim; artık Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın süresi bitti. Bütün samimiyetimle söylüyorum karşısında kim olursa olsun. Kimi çıkarırsa o demokrasiye, hürriyete, özgürlüğe, insan haklarına ne kadar insan için onurlu meziyet varsa hepsinin birlikte mücadelesini veren 6’lı masa çok kıymetli kardeşlerimizden 6 siyasi partinin genel başkanının birlikte hareket etmesinden kaynaklanıyor. Kimi aday gösterirlerse göstersinler biz o mücadeleye destek vereceğiz. Çünkü bizim hedefimiz tek adam rejimine son vermek. Biz Tayyip Erdoğan’a karşı değiliz. Tayyip Erdoğan’ın gündeme getirdiği tek adam rejimine karşıyız. Bu millet demokrasiye aşıktır. Yüz yıllık bir geleneğimizdir bizim parlamenter demokratik sistem. Parlamenter demokratik sisteme geçerken eğer Kılıçdaroğlu veya kim olursa olsun ben Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini gündeme getirecek kadar Allah’ın dinine, Allah’ın bize emrettiklerine karşı olacak kadar bilgisiz miyim? Ama Türkiye’nin bir gerçeği var. Bizim milletimizin yüzde 60’ı, yüzde 70’i mütedeyyin, dini hassasiyeti yüksek demokratik, laik bir sisteme iman etmiş, inanmış bir toplumuz. Bu sistemde kim aday olursa milletimizin bu konudaki hassasiyetini gündeme getirmek üzere ben Kılıçdaroğlu’nun o konusunu gündeme getirmiştim. Halbuki kim ne olursa olsun bizim milletimize ait olan hassasiyetimiz insanın kendi iradesiyle yapacağı şeylerden sorumludur hükmünü bilen bir kardeşinizim. Bu vesileyle Kılıçdaroğlu aday olursa, Kılıçdaroğlu 6’lı genel başkan tarafından aday gösterilirse ben ona oy vereceğimi de söylemiştim. Hemen arkasından ben o açıklamam çarpıtıldığı için Kılıçdaroğlu’ndan bir randevu talep ettim. O gün Ordu’daydı bir gün sonra kendisiyle görüştüm. Büyük alimlerden birisinin çok güzel bir sözü var. ‘İnsan bilmediği şeyin düşmanıdır’. Bilmediğimiz şeyi savunamayız. Bilmediğimiz şeyi söyleyemeyiz. İnsanın yüreğini bilmek lazım. Hani Yunus’un ‘Kalıbını bırak, kalbine dön’ dediği gibi bende milletimizin teveccühünü, milletimizin endişelerini yerine getirmek üzere o gün sözümü söylemiştim. Ama o sözüm 15 gün önce televizyonda yayınlanmıştı. Ama o gün o proje yapılması lazımdı. Bende Kılıçdaroğlu’dan randevu istedim sağ olsun ertesi gün bana randevu verdi. Gittim Kılıçdaroğlu’ndan Alevi kardeşlerimizi incittiğim için ben ondan helalleşmek için gittim. Ama dedi ki ‘Milletvekilim siz hiç yorulmayın, üzülmeyin. Biz sizin kalbinizi ve niyetinizi biliyoruz. Siz hiç merak etmeyin ben sizin niyetinizi biliyorum’ diyerek beni teselli etti. Onun için bu mesele tamamen yanlış anlaşılmaydı ve Allah’a şükürler olsun ki konu netleşti ve problemde bitti” diye konuştu.

1 yıl önce

İBB’nin Beşiktaş’taki ağaç kıyımı belgelendi! Hassasiyet değil katliam

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) yönetimi mart ayında Beşiktaş Çırağan ve Dolmabahçe caddelerinde bulunan 112 çınar ağacını kanser oldukları gerekçesi ile kesmişti. Anıt ağaçların katledilmesinin ardından Bitki Hastalıkları Ve Mikrobiyoloji uzmanları, Orman Mühendisleri ve vatandaşlar İBB yönetiminin bakım ve tedavisini yapmadığı anıt çınarlarını kasıtlı olarak kuruttuğunu belirterek tepki gösterdi. Katliamın ardından Orman Mühendisleri Odası bilimsel veriler ışığında kesilen tarihi anıt çınarları inceledi. Hazırlanan raporda İBB yönetiminin herhangi bir bilimsel çalışma yapmadan çınar ağaçlarının kasıtlı olarak kurutularak kesildiğine değinildi. ‘KURUDUĞU İDDİA EDİLEN 112 ÇINARIN KESİLMESİ ACELEYE GETİRİLMİŞ’ Orman Mühendisleri Genel Başkanı Hasan Türkyılmaz tarafından Orman Mühendisleri İstanbul Şubesi’nde yapılan basın açıklamasıyla, hazırlanan rapor kamuoyuna duyuruldu. Türkyılmaz yaptığı açıklamada, “Orman Mühendisleri Odamız Genel Merkezi tarafından oluşturulan Ormancılık Politikalar ve Bilim Kurulumuzun oluşturduğu alt komisyon marifetiyle mart ayından beri meşgul eden İstanbul’un tarihi çınarlarıyla ilgili süreci inceledi. İBB yönetimi, son 2 yıl içerisinde Çırağan Caddesinde kesilen 112 Adet çınar ağacına yönelik yapılan açıklamada, ağaçların kansere yakalandığı ve devrilme riskine karşı kesildiği belirtilmiştir. Ancak yapılan inceleme ve değerlendirmelerde bu 112 çınar ağacının ne kadarının çınar kanseri hastalığından ne kadarının da başka sebeplerden kuruduğu veya ne kadarının tedavi edilerek yaşatılabileceği ile ilgili özellikle konu uzmanları tarafından yapılmış yeterli sayıda bilimsel çalışmanın olmadığı ortaya çıkmıştır. Görülüyor ki kuruduğu için kesildiği iddia edilen 112 adet çınar ağacının kesimi, aceleye getirilmiş, tedavi edilip edilemeyeceği üzerinde bilimsel bir çalışma ve değerlendirme yapılmamıştır” dedi. ‘ÇINARLARIN KESİLMESİNDEKİ HASSASİYET TEDAVİSİNDE GÖSTERİLMEDİ’ Raporun hazırlanmasında ve konun araştırılmasında konusunda uzman 2 profesör, 1 doktor, 2 uygulamadan gelen uzman olmak üzere toplam 5 Orman Mühendisinin bulunduğunu belirten Türkyılmaz, “Hazırlanan raporda, Çınar ağaçlarının hastalık gerekçesiyle kesilmesinde gösterilen hassasiyetin hastalığın tedavisinde ve yayılmasına karşın gösterilmediği, hastalıklı ağaçların kesilmesi, taşınması, artıkların yok edilmesi konusunda pek çok yanlışlıkların yapıldığı ve yapılmakta olduğu görülmüş, kesilen çınar ağaçlarının yerine aynı türdeki çınar ağaçlarının dikilmesi de bunun en açık örneklerinden bir olarak karşımıza çıkmıştır” ifadelerine yer verdi. ‘İBB YÖNETİMİNCE İDARİ, TEKNİK VE BİLİMSEL VERİLERDEN YOKSUN BİR EYLEM GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR’ Söz konusu alanda yapılan arazi ve büro çalışmalarına dayalı olarak çınar ağacının ekolojik ve botaniksel özellikleri dikkate raporun hazırlandığına değinen Türkyılmaz, “Çınar ağacında görülen hastalıklar irdelenmiş ve hastalığın bulaşma yolları ve çınar ağacı ölümlerine karşı alınması gereken tedbirler tafsilatlı olarak ortaya konmuştur. Bu rapor da göstermektedir ki İstanbul Çınarları ile ilgili İBB yönetimince idari, teknik ve bilimsel verilerden yoksun bir eylem gerçekleştirilmiştir. Çınarların kesim sürecinde ilgili orman idaresinden izin alınmadığı gibi karantina tedbirleri de uygulanmamış, hastalık bahanesi ile kesilen çınarların yerine toprak sterilizasyonu beklenmeden aynı tür çınar fidanları dikilmiştir. Çok önemli doğal ve kültürel değerleri olan ve anıtsal özellik taşıyan çınar ağaçları raporda açıklanmış hastalıklar nedeniyle kurumuş ve kurumaya devam etmektedir. Orman Mühendisleri Odamız Ormancılık Politikalar ve Bilim Kurulu alt komisyon raporu verileri ışığında, Çınar ağaçlarımıza arız olan hastalıklara karşı gerekli hassasiyetin gösterilmesi ve bakım çalışmalarının bir plan dahilinde uzman ekip gözetiminde geç kalınmadan periyodik olarak yapılması gerektiği anlaşılmıştır. Aksi takdirde çok sayıda çınar ağacının kuruyacağı aşikardır. Bunun yanında konu uzmanları tarafından çınar hastalıkları, tedavileri ve ekolojik problemlerin çözümü ile ilgili daha fazla disiplinler arası çalışma gruplarını içeren detaylı çalışmaların yapılmasına ihtiyaç duyulduğu değerlendirilmiştir” diye konuştu. ‘BUNDAN SONRAKİ HER MÜDAHALENİN ÖZEL TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ’ Bundan sonraki süreçte Orman Mühendisleri Odası olarak İstanbul’daki cadde, sokak ve parklarında yer alan her bir ağacımıza yapılacak müdahalelerin özel takipçisi olacaklarını belirten Türkyılmaz sözlerini şu şekilde tamamladı: “Yetkilileri bundan böyle konunun uzmanları ile yapılacak istişareler ve bilimsel veriler ışığında hareket etmeye davet ediyor, başvuru yapılması halinde İstanbul’umuz ağaçları için her türlü desteğin verilmesine devam edileceğini bir kez daha huzurlarınızda deklare ediyoruz. Odamız Ormancılık Politikalar ve Bilim Kurulunca hazırlanan rapor İBB yönetimine idari, teknik ve bilimsel verilerle hareket etmesi için yazılı olarak gönderilmiştir.”

1 yıl önce

Barış Terkoğlu'nun göz yaşartan hassasiyeti! Tutuklanan mafya danışmanı için 26 yaşında çocuk!

MİT mensubu ve ailesini ifşa etmekten arkadaşı Barış Pehlivan ile tutuklanan, 17/25 Aralık’ta FETÖ ile çalışan, FETÖ’nün finanse ettiği gazetede çalışıp manşetler atan gazeteci Barış Terkoğlu, dün tutuklanan Sedat Peker organize suç örgütü üyesi Emre Olur’u ve yaptıklarını savundu. Terkoğlu, tutuklu Emre Olur için “26 yaşında bir çocuk. Ters kelepçe takmanın ne manası var. Emre Olur'un tek suçu twit atmak” dedi. Oysa ki Olur, firari suç örgütü elebaşı Peker için ölümü göze aldığını iddia etmişti. https://twitter.com/yekvucutcom/status/1572844758145400832?s=46&t=lBMndnJl4eakBXuZTsUbTA

1 2