28 Mart Perşembe 2024
2 yıl önce

İhanet eden ihanet görür: Ekibinden Davutoğlu’na operasyon

Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu’nun konuşmasının bu bölümünün servis edilmesi ise, “ekibinin Davutoğlu’una operasyonu” olarak yorumlandı.

2 yıl önce

MHP Genel Başkanı Bahçeli: “1 Mayıs’ı ideolojik ve siyasi önyargılara hapsetmek, marjinal ve yasa dışı örgütlerin ihanet zemini olarak görmek emekçilerimize büyük bir haksızlık ve husumettir.”

Bahçeli’in açıklamaları şöyle: Emek, insandan ayrılamaz ve ayrı görülemez bir değerdir. Emek verilmeden, emek harcanmadan, emeğin karşılığı alınmadan hiçbir iş ya da çalışma sürecinin hayrından, saygınlığından, safiyetinden, saadet ve sahiciliğinden ahlaki ve manevi temelde bahsedilemez. Emek insandır. Zahmetsiz rahmet elbette olmaz. Zahmete katlanıp rahmeti hak eden temiz ve duru emektir. Biliyor ve inanıyoruz ki, alın teriyle elde edilmiş kazanç hem helal hem de kutsaldır. Bu zaviyeden baktığımızda emek demek helal duruş, helal duyuş, helal durum demektir. Emeği sırf ekonomik kategoriye indirgemek, teorilerle izah etmek, mübadele ve mücahede çerçevesinde ele almak bir tarafı eksik bırakacaktır. Emek, emekçiyle anlamlı ve bütündür. Manevi yönü en az maddi yönü kadar önemli, hatta önceliklidir. Emek hayatın denge ve dinamiğidir. 1 Mayıs’ı ideolojik ve siyasi önyargılara hapsetmek, marjinal ve yasa dışı örgütlerin ihanet zemini olarak görmek emekçilerimize büyük bir haksızlık ve husumettir. Emeğin fikri değerinde saklıdır. Emekçinin fazileti alın terindedir. Kavga ve karışıklık arayanların ne fikri ne de fazileti söz konusudur. KOVİD-19 tedbirleri kapsamında 17 Mayıs’a kadar uygulanacak sokağa çıkma kısıtlamasından dolayı karanlık mahfiller belki aradıkları fırsatı bulamadılar, ancak emek ve emekçilerle ilgili istismarlarını da her müsait ortamda göstermeleri kuvvetle muhtemeldir. Bunların oyun ve tahriklerine karşı her zaman uyanık olmak şarttır. Emeğin ve dayanışmanın gününü eşkıyalığın ve dalaletin ortamı haline getiren odaklara aziz milletimiz müsaade etmeyecektir. Bu vesileyle emekçilerimizi gönülden selamlıyor, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü tebrik ediyorum. Beden, kol ve kafa gücüyle çalışan her emekçimizi, her işçimizi hasretle kucaklıyorum. Emek erdemdir, ekmektir, rızıktır, nimettir. Ne mutlu vatan ve millet sevgisiyle geleceği inşa eden, bu şuurla hayatını kazanan fedakâr emekçilerimize. Rabbim işlerini kolay etsin. Cenab-ı Allah buyuruyor ki: “Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.” Yüreğiyle çalışan ve üreten hiç kimse yalnız değildir.

2 yıl önce

Ali Babacan ihanetini itiraf etti!

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, "2018 seçiminde Abdullah Gül’ün muhalefetin ortak aday olması çalışmalarının tam göbeğindeydim" itirafında bulundu.

2 yıl önce

Eş zamanlı ihanet

Hükumeti itibarsızlaştırma, toplumu germe oyununda rol biçilen aktörler, ‘topyekün saldırın’ talimatı almışçasına algı operasyonunda yarışa başladılar. Türkiye’de istikrarsızlığa oynayan çevreler için bir dönem CIA’ya çalıştığı bilinen Enver Altaylı’nın raporlarında verdiği aklı aratmayan gelişmeler kısa süre içinde peş peşe patlatıldı. İŞARET FİŞEĞİ ALTAYLI’DAN İYİ Parti’den istifa eden Ümit Özdağ, partideki FETÖ bağlantılarına dikkat çekmişti. Özdağ, İYİ Parti kurulmadan önce FETÖ’nün bir CIA aparatı olan Enver Altaylı’nın kendisinden randevu istediğini belirterek, “Altaylı bana ‘Partiyi kurmayın. Partinizi kapatacaklar’ dedi. ‘Neden partiyi kapatsınlar? O parti kurulacak ve kapatılmayacak’ dedim. Peki kurmayalım da ne yapalım dediğimde, ‘Sokağa dökülün’ dedi” ifadelerini kullanmıştı. SOKAK VURGUSU VAR Altaylı hakkındaki iddianamede de sokak vurgusu dikkat çekiyor. İddianamede Altaylı’nın 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasının ardından 2017 yılının Temmuz ve Ağustos aylarında ABD’de çeşitli temaslarda bulunduğu yer alıyor. FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ile doğrudan irtibatı bulunan FETÖ’cü Bilal Ekşili ile görüşen Altaylı’nın, “Türkiye’de muhalif güçlerin tamamının birlikte hareket ederek halkın sokaklara indirilmesinin önemli olduğu, ancak gelişmelerin halkın cebine dokunması gerektiği, sokak hareketinin başarılı olabilmesi için ekonomik krizin şart olduğu, Almanların bu yönde çalışmaya başladıkları ve her türlü tedbiri almaya devam edecekleri, bu bilgiyi Almanlardan aldığını” söylediği belirtildi. AYNI SENARYO Son dönemlerde muhalefetin ortaya attığı olaylar da Altaylı’nın senaryosunu aratmıyor. Emekli 104 amiralin bildirisi, 128 milyar yalanı, İYİ Parti Genel Başkanı Merak Akşener’in Rize provokasyonu ve daha birçok olay peş peşe geldi. Kamuoyunun, yağmur gibi gelen algı operasyonları için düğmeye kim veya kimler tarafından basıldığını sorguluyor. BİDEN DESTEK VERECEK! Öte yandan ABD Başkanı Joe Biden’ın seçilmeden önce, Türkiye’de iktidarı değiştirecebileceklerine dair sözler sarf ederek “Bence Erdoğan’a çok farklı bir yaklaşımda bulunmalıyız. Açık bir şekilde muhalifleri desteklediğimizi göstermemiz lazım. Düşündüğümüz şeye ilişkin sesimizi yükseltmemiz lazım” sözleri de dikkat çekmişti. AMAÇLARI ZATEN PROVOKASYONDU Rize İkizdere’de İYİ Parti’lilerin saldırısına uğrayan esnaf Hüseyin Yılmaz, yaşananları Yeni Şafak’a anlattı. “Cumhurbaşkanımızın ismini duymaya tahammül edemeyenler üstümüze saldırdı” diyen Yılmaz, “Meral Hanım ile arkadaşımız konuşuyordu. Arkadaşımızı bastırmaya çalışıyorlardı. Biz orada nezaketen bekliyorduk zaten, kendi içimizdekileri söylemek istedik. Bizi bastırmaya çalıştılar, orada sorularımıza cevap alamadık. Çevre illerden adam toplayıp gelmişler. Buradaki taş ocağı mevzusu kapandı. Şu an taş ocağı çalışması devam ediyor. Onların amacı alt zemini hazırlayıp insanları oraya toplamaktı. Provokasyon için geldiler” dedi. 1- AMİRALLERİN BİLDİRİSİ Türkiye’yi ısıtan ilk gelişme Doğu Akdeniz’de büyük bir mücadele verirken 104 emekli amiralin, Kanal İstanbul ve Montrö tartışmalarını bahane ederek, gece yarısı milli iradeyi hedef alan bir bildiri yayınlaması ile yaşandı. Siyasilere sopa göstermeye kalkışan emekli amiraller, sözde bildirilerinde “Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir” ifadelerine yer vererek askeri vesayetçiliğin yaşayan son temsilcileri olduklarını gözler önüne serdi. 2- 128 MİLYAR YALANI Yıpratmanın ekonomik ayağı için de başını CHP’nin çektiği muhalefet partileri 128 milyar dolar yalanını ortaya attı. “128 milyar dolar nerede?” sorusunu dillerine pelesenk eden muhalefet, Merkez Bankası’nın mevcut 90 milyar dolarlık rezervini, kur saldırılarında kullanılan doları, salgında üreticiyi ve dar gelirliyi korumak için ödenen parayı ve 1 dolarlık işlemin bile kayıt dışı olamayacağını görmezden geldi. Hükümet kanadından yapılan çeşitli açıklamalar görmezden gelinerek konu hala sıcak tutulmaya çalışılıyor. 3- FİTİLİ ATEŞLEDİ Türkiye gündemine sokulan gelişmelere Meral Akşener’in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı katliamcı İsrail Başbakanı Netanyahu’ya benzetmesi eklendi. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ardından milleti germek için sahaya indi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın memleketine giden Akşener, burada provokasyon yaptı. Çevre illerden adam toplayarak gövde gösterisi yapmak için Rize’ye giden Akşener’in yanındaki ekip, Akşener’e soru sormak isteyen esnafa da saldırdı. 4- HDP'Lİ BAKAN PAZARLIĞI Erken seçim senaryolarını dillendiren Millet İttifakı’nda HDP’lilerle bakanlık pazarlığı da son dönemde ifşa oldu. CHP’li Dursun Çiçek, seçimi kazanmaları halinde HDP’lilere 1-2 bakanlık verilebileceğini itiraf etti. Ardından da CHP’li Gürsel Tekin de aynı yönde açıklamalarda bulundu. 5- PKK DÜĞMEYE BASTI Son dönemde gerçekleştirilen operasyonlarla ağır darbe alan, ikna çalışmalarıyla kan kaybeden terör örgütü PKK da aynı günler içinde düğmeye basması dikkat çekti. Eli kanlı örgüt ilk önce, Diyarbakır 8. Ana Jet Üs Komutanlığı’nı hedef almaya çalıştı. Bu saldırıdan iki sonra ise bu kez Batman ve Şırnak’taki askeri birlikler hedef alındı. 6- KASET OPERASYONU Tüm bunlar yaşanırken, yeraltı örgütü elebaşı Sedat Peker’in yıpratma videoları da servis edilmeye başlandı. Daha önce CHP’yi kaset operasyonlarıyla dizayn eden güçler şimdi de Peker’in videoları üzerinden Türkiye’ye yönelik yeni bir operasyonun düğmesine bastı. Yurt dışındaki suç örgütü liderinin iddialarını doğru kabul eden CHP de hemen kolları sıvadı ve algı operasyonuna başladı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Mafya batağına battılar. Cumhur İttifakı ve mafya iç içe geçmiş. İçişleri Bakanlığı tamamen kirlenmiş” iddiasında bulundu. Ayrıca ana muhalefet Peker ile ilgili birçok iddiayı da ortaya attı. 7- FETÖ BAĞLANTILI PROVOKATÖR Topyekün saldırının son halkası dün yaşandı. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ile Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü’ndeki programda basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Toplantıyı takip eden Anadolu Ajansı muhabiri Musab Turan, soru sormak için söz alıp İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hedef alan ifadeler kullanıp bunları sosyal medya hesabından canlı yayınladı. Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in iddialarını dillendiren Turan’ın FETÖ bağlantıları olduğu öğrenildi. Muhabirin polis ağabeyi T.T’nin KHK ile ihraç edildiği, ablası B.U’nun ise ihraç edilen FETÖ’cülere ATM üzerinden para gönderdiği öğrenildi. Anadolu Ajansı, Turan’ın iş akdini feshederek terör bağlantısı için suç duyurusunda bulunulacağını açıkladı. Turan’ın ‘Gri Pasaport’ ve ‘Basın Kartı’nın iptali için de bildirimde bulunuldu.

2 yıl önce

CHP Maltepe ilçe yönetimi düştü; ilçe başkanı Cengiz Erol, “Bu istifaları doğru bulmuyorum, ihanete uğradım” dedi

Yönetim kurulundaki istifalara ilişkin konuşan CHP Maltepe İlçe Başkanı Ali Cengiz Erol “İktidara yürüdüğümüz bu dönemde başarılı çalışmalara imza atarken bu istifaları doğru bulmuyorum. Bu yaşanan gerçekten şaşırttı. Hiç beklemediğim bir hareketti. Ben ihanete uğradım. Ne maksatla yönetim düşürüldü bilmiyorum. Yapılanda birilerinin eli olduğu çok açık” dedi. İstifa eden 2 yöneticinin istifalarını geri çekmek istediğini ancak kabul edilmediğini de kaydeden Erol, “CHP İstanbul İl Başkanlığı, istifaları geri çekilmesini kabul etmemiş. Edebilir miydi? Edebilirdi. Şimdi İl Başkanlığı görevlendirme yapılacak. Daha sonra kayyım atanacak ve ona devredilecek. Kayyımla da 45 gün içinde tekrar seçime gidilecek” diye konuştu. CHP İstanbul İl Başkanlığı ise istifa eden 2 yöneticinin dilekçelerini geri çektikleri ya da kabul edilmediği yönündeki iddialara karşı kendilerine herhangi bir başvuruda bulunulmadığını açıkladı.

2 yıl önce

İhanet! Türkiye'nin yerli ve milli projelerini bakın ne karşılığında satmış?

Savunma Sanayi Başkanlığında proje müdürü olan Yusuf Hakan Özbilgin'in, Savunma Sanayii'ndeki ihale bilgilerini yabancı şirkete aktardığı belirlenmişti. Özbilgin'in, kritik projelerin bilgilerini ne karşılığında aktardığı da ortaya çıktı. Savunma Sanayii Başkanlığı'ndaki kritik projelerin ihale bilgilerini yabancı firmalara sızdıran ve hakkında 35 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan eski proje müdürü Yusuf Hakan Özbilgin'in, Mustafa Sırrı Akın ve Emre Özlük'ün istekleri doğrultusunda kendilerine bilgi verdiği değerlendirilmesi yapıldı. Tape kayıt tutanaklarının girdiği dosyada Özbilgin'in, Akın'ın şirketi lehine Savunma Sanayii Başkanlığı'ndaki işlere müdahil olduğundan ve işlerini takip ettiğinden dolayı karşılığında da maddi menfaat temin etmek için 'Uzak Doğu'ya gitmek istiyor deseydin" şeklinde konuşmalar yaptığı kaydedildi. Sabah'ın haberine göre, Akın'ın masraflarını karşılamak üzere kendisini gezi amaçlı yurtdışına göndermesini Emre Özlük'ten talep ettiği, kahvaltı, yemek ve alkol gibi isteklerde bulunarak Özbilgin'in kendisine maddi menfaat temin ettiği değerlendirilmesi yapıldı.

2 yıl önce

Erdoğan'dan 3'üncü santral mesajı: Nükleere karşı çıkmak ihanet değilse gaflettir

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Hizmet Binası ve Yapımı Tamamlanan Enerji Santrallerinin Açılış Töreni'ne katıldı. Burada yaptığı konuşmada, EPDK'nın kuruluşundan bugüne kadar ortaya koyduğu tablonun gurur vesilesi olduğunu söyleyen Erdoğan, kurumun enerji piyasalarının serbestleştirilmesi ve düzenlenmesindeki uygulamalarıyla uluslararası düzeyde takip edilen bir yapıya dönüştüğünü belirtti. Kurumsal kapasitesini güçlendirerek bugünkü seviyesine ulaştırdıkları EPDK'nın en önemli eksikliğinin uzun yıllar kendine layık bir hizmet binasının bulunmaması olduğunu ifade eden Erdoğan, 2015 yılındaki 6'ncı Dünya Enerji Düzenleme Forumu'nda bu ihtiyacın giderilmesiyle ilgili talimatları vererek, çalışmaları başlattıklarını anımsattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 4 yıl gibi bir sürede tamamlanan EPDK yeni hizmet binasının hayırlı olmasını diledi. Yeni binanın ev sahipliği yaptığı kurumu en güzel şekilde temsil eden bir mimariye ve altyapıya sahip olduğunun görüldüğünü vurgulayan Erdoğan, yatay mimari anlayışıyla, insan odaklı bir şekilde inşa edilen, en yüksek seviyede enerji verimliliğini hedefleyen binanın çatısının tamamının güneş enerjisi ve su ısıtma panelleriyle kaplı olduğunu aktardı. Bu panellerin binada kullanılan enerji ve suyun önemli bir bölümünü karşıladığını dile getiren Erdoğan, modern çalışma alanlarının yanı sıra binada kreş, mescit, konferans salonu, fuaye, sergi bölümü, kütüphane ve kapalı otopark gibi her türlü ihtiyacın düşünüldüğünü bildirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, mimarisiyle, konumuyla, yeşil ergonomi anlayışının tezahürü olan altyapısıyla göz dolduran bir eseri daha Türkiye'ye kazandırmanın gururunu yaşadıklarını belirterek, eserin inşasına katkı veren kurumlara ve çalışanlara teşekkür etti. EPDK'nın, yeni binasında enerji sektöründe oynadığı kritik rolü çok daha başarılı bir şekilde devam ettireceğine inandığını vurgulayan Erdoğan, bugün ayrıca özel sektörün Adıyaman, Balıkesir ve Bingöl'de inşa ettiği yenilenebilir enerji santrallerinin de açılışını gerçekleştireceklerini hatırlattı. "YATIRIMCILARIMIZI CANIGÖNÜLDEN TEBRİK EDİYORUM" Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin çatıda yapılan en büyük güneş enerjisi projesini, çöp gaz elektrik üretim tesisini, Avrupa'nın en büyük birleşik yenilenebilir elektrik üretim santralini bugün resmen hizmete alıyoruz. Enerji sektörümüze güç katacak Adıyaman, Balıkesir ve Bingöl'deki kardeşlerimize istihdam imkanı sunacak bu önemli yatırımların da ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Salgın şartlarına rağmen Türkiye'nin geleceğine ve potansiyeline inanan yatırımcılarımızı canıgönülden tebrik ediyorum." diye konuştu. Türkiye ekonomisinin son 19 yılda olağanüstü bir iki dönem haricinde yüksek büyüme trendini sürekli devam ettirdiğine dikkati çeken Erdoğan, Türkiye'nin enerji talebinin, ekonomik büyümesine ve nüfusuna paralel olarak arttığını söyledi. Elektrik enerjisi tüketiminin sadece bu yıl yüzde 8 seviyesinde arttığına işaret eden Erdoğan, "İlgili kurumlarımızın yaptığı çalışmalar, elektrik enerjisi talebimizin yılda ortalama yüzde 3,5 oranında artacağını gösteriyor. Ekonomimizin salgın şartlarına rağmen yakaladığı ivmeyi devam ettirmesi durumunda bu oranlar daha da yukarıya çıkacaktır. Hükümet olarak, gerek ülkemizin artan enerji ihtiyacını gerekse küresel ekonomik görünümü dikkate alarak, çalışmalarımızı yürütüyoruz." bilgisini paylaştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2017 yılında açıkladıkları Milli Enerji ve Maden Politikası'nın, bu süreçte kendilerine ve enerji sektörüne rehberlik ettiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti: "Daha çok yerli, daha çok yenilenebilir şiarıyla sürdürdüğümüz çalışmalarımızın hedefi enerji ihtiyacımızı yerli ve milli imkanlarla sürekli, kaliteli ve uygun fiyatlarla karşılamaktır. Bunun için yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji sepetimizdeki payını devamlı yükseltiyoruz. Rüzgar ve güneş enerjisinde 2027 yılına kadar 10'ar bin megavatlık ek kurulu güç katkısı hedefliyoruz. Enerji havuzumuza nükleer enerjiyi de ekleyerek üretim portföyümüzü daha da çeşitlendirmeyi ve zenginleştirmeyi arzu ediyoruz." Mersin'e eylül ayında yaptığı ziyarette Akkuyu Nükleer Güç Santrali'ni de ziyaret ederek, gelinen aşamayı bizzat yerinde gördüğünü anlatan Erdoğan, "Her biri 1200 megavat güce sahip 4 üniteden oluşan 4 bin 800 megavat kapasiteli olarak planladığımız santralimizle ilgili çalışmalar devam ediyor." sözlerini sarf etti. "NÜKLEER ENERJİYİ ÜLKEMİZE KAZANDIRMAKTA KARARLIYIZ" Akkuyu Nükleer Santrali'nin ilk ünitesini 2023 yılında devreye almayı planladıklarını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Böylece Türkiye'yi dünyada nükleer enerjiyi işleyen ve kullanabilen sınırlı sayıdaki ülkeler arasına dahil etmiş olacağız. Akkuyu'nun ardından süratle 2'nci, hatta 3'üncü nükleer güç santralimiz için hazırlıklara başlayacağız. Her ne kadar çevrecilik adına sokakları yakıp yıkanlar, attığımız her adım gibi bunu da eleştirseler de biz nükleer enerjiyi ülkemize kazandırmakta kararlıyız. Dünyanın 32 ülkesinde 443 nükleer güç santrali halen faaliyetteyken 'Türkiye nükleer enerjiye sahip olmasın' demek ihanet değilse gaflettir. Ülkemizin temiz nükleer enerjiye ulaşma çabalarını dile dolayanların, çevre duyarlılığından ziyade başka gündemlerle hareket ettiği açıktır. Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığına, Türk milletinin refahına dair yüreğinde zerre kadar hassasiyeti olanın nükleer enerjiye karşı çıkması mümkün değildir. Burada asıl sorgulanması gereken, Türkiye'nin bu adımı neden 20-30 sene evvel atmadığıdır. Dünyanın özellikle 60 yıldan fazla süredir kullandığı bu imkana bizim bu kadar geç kavuşuyor olmamız ülkemiz adına büyük bir kayıptır. Akkuyu'nun hizmete girmesiyle hem ülkemizin bu eksikliğini giderecek hem de iklim değişikliğiyle mücadelemize önemli bir katkı sağlamış olacağız." Yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla istifade etmenin yollarını aradıklarını belirten Erdoğan, bu alanda son 19 yılda ciddi mesafe katedildiğini söyledi. Türkiye'nin kendi akarsuları, rüzgarı, güneşi ve jeotermal kaynaklarından elde edilen enerjinin payının yüzde 290 arttığına dikkati çeken Erdoğan, "Bugün yenilenebilir enerji kurulu gücümüz 52 bin 140 megavat değeri ile toplam kurulu gücümüzün yüzde 53'lük kısmını oluşturuyor. Jeotermal enerjisi kurulu gücü bakımından 2020 yılı verilerine göre Avrupa'da birinci, dünyada ise dördüncü sıradayız." diye konuştu. Türkiye'nin 2020 yılında toplam yenilenebilir kurulu gücünde dünyada 12'nci, Avrupa'da 5'inci sırada yer aldığını dile getiren Erdoğan, "Nereden nereye." ifadesini kullandı. Geçen yıl üretilen elektrik enerjisinin yüzde 57,4'ünün yerli, yüzde 42,5'inin yenilenebilir kaynaklardan elde edildiğini aktaran Erdoğan, şunları kaydetti: "Özel sektörümüzün de yatırımlarıyla, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji sepetimizdeki payını her geçen gün arttırıyoruz. Allah'ın ülkemize bir lütfu olan akarsulardan, güneşten, rüzgardan en etkin şekilde faydalanmanın gayreti içindeyiz. Bugün rüzgar türbinleri Türkiye'nin dört bir yanını kuşatırken, rüzgardan elektrik üretiminde ardı ardına rekor kırıyoruz. Artık vatandaşlarımızın binalarının çatılarına yerli üretim güneş panelleri kurarak kendi enerjisini üretebildiği bir dönemi yaşıyoruz. Ancak sermaye düşmanlığı, anti-emperyalizm, yerli kaynaklarımızdan yararlanma çabalarını engellemeyi çevrecilik zanneden marjinal örgütlerin burada da piyasaya sürüldüğünü görüyoruz. Dünyanın en temiz enerji kaynaklarına karşı çıkmanın çevre ile bir ilgisi olmadığı açıktır. Nasıl ağaç bahanesiyle vizyon projelerimize kastedenlere fırsat vermediysek, çevre diyerek enerji hamlemizi dinamitlemeye çalışanlara da meydanı boş bırakmayacağız. Türkiye düşmanlarına piyonluk yapanlara rağmen, ülkemizin yerli ve yenilenebilir kaynaklarını azami düzeyde kullanmaya devam edeceğiz." Etrafı zengin petrol ve doğal gaz kaynakları ile çevrili bir ülke olarak Türkiye'nin son yıllarda arama ve sondaj çalışmalarında bir paradigma değişikliğine gittiğini vurgulayan Erdoğan, Türkiye'de çok uzun yıllar boyunca petrol ve doğal gaz arama çalışmalarının genellikle kiralama usulüyle yapıldığını anımsattı. "TARİHİMİZİN EN BÜYÜK DOĞAL GAZ KEŞFİNE İMZA ATTIK" Özellikle derin deniz sondajlarında Türkiye'nin tamamen dışa bağımlı olduğuna dikkati çeken Erdoğan, ciddi kaynak ayrılan, büyük meblağlar harcanan bu çalışmalardan yakın tarihe kadar olumlu bir sonuç çıkmadığını söyledi. Daha önce kiralama veya benzeri yöntemlerle yürütülen bu faaliyetleri milli imkanlarla sürdürmeye karar verdiklerini belirten Erdoğan, o dönemki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak ile halefi Fatih Dönmez'in alınan bu kararı titizlikle hayata geçirdiğini kaydetti. Erdoğan, 3 sondaj ve 2 sismik araştırma gemisinin Türkiye'nin filosuna dahil edildiğini hatırlatarak, şöyle devam etti: "Sahip olduğumuz filoyla 2018 yılından bu yana 14 derin deniz kuyusu açtık. Akdeniz ve Karadeniz'deki iki ve üç boyutlu sismik aramalarımızı ne yaptık? 6-7 katına çıkarttık. Karalama kampanyalarına ve gizli-açık sabotajlara rağmen, sabırla yürütülen bu çalışmalar neticesinde hamdolsun geçen sene Karadeniz'de tarihimizin en büyük doğal gaz keşfine imza attık. Toplam 540 milyar metreküplük bu keşifle Türkiye artık farklı bir lige yükselmiştir. Ülkemizi ve hükümetimizi hedef alan çirkin saldırıların sebeplerinden birisi de kendi kaynaklarımızı milletimizin istifadesine sunma kararlığımızdır. Tilki yetişemediği üzüme ne dermiş? Koruk dermiş. Şimdi muhalefet, anası ile yavrusuyla hepsi de ne diyor? Koruk. İsteseniz de istemeseniz de sondaj gemilerini de artıracağız, sismik araştırmaları da artıracağız ve Karadeniz'de de Akdeniz'de de nerede ne var ne yok bunları bulup çıkartacağız." "MİLLETİN SEVİNCİNE GÖLGE DÜŞÜRMEYE ÇALIŞTILAR" "Nasıl savunma sanayi alanında yapılan hamleler, Türkiye'yi pazar olarak görenleri rahatsız ediyorsa, enerji konusunda attığımız adımlar da bazı çevreleri rahatsız etmektedir." diyen Erdoğan, doğal gaz keşfinin ardından medyada ve sosyal medyada yazılanları hatırlattı. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kanal kanal gezerek ne dediler? 'Keşfettiler ama çıkaramazlar.' diyen gafillerden, 'gazın ekonomik fayda sağlamayacağını' iddia eden sözde ekonomistlere kadar bir sürü saçmalığa şahit olduk. Milletin mutluluğunu paylaşmak yerine günlerce sükut orucu tutan siyasetçileri, parti genel başkanlarını gördük. Türkiye'nin başarısını yabancılar dahi takdir ederken, içimizdeki bu gafiller ağızlarını her açtıklarında keşfi önemsizleştirmek için adeta seferber oldular. İçlerindeki nefreti ortaya seren hezeyanlarla milletin sevincine gölge düşürmeye çalıştılar. Oysa ki bu keşfin ülkemiz için taşıdığı anlam izahtan varestedir. Karadeniz'deki gazın devreye girmesi, Türkiye'yi rahatlatacak, doğal gaz tedarikinde elini güçlendirecek, ekonomimizdeki çarpan etkisi artacaktır. İnşallah gazı çıkardığımız anda biz, bu gazı kiminle paylaşacağız? Tabii ki halkımızla paylaşacağız. Varsın anası, yavrusu düşünsün. Biz, devlet olarak görevimizi yapacağız. Ayrıca ülkemizin derin denizlerde arama, sondaj ve üretim kabiliyetleri üst bir noktaya ulaşacaktır. Bu gemilerimiz oralarda da kiralama olarak görev yapacaktır." "KARADENİZ GAZININ KULLANIMA HAZIR HALE GETİRİLMESİ İÇİN ÇALIŞIYORUZ" Erdoğan, Karadeniz gazının ilk fazının 2023'te kullanıma hazır hale getirilmesi için yoğun bir şekilde çalıştıklarını bildirdi. "Çok daha güçlü, bağımsızlığını daha da perçinlemiş bir ülke olarak Cumhuriyetimizin 100'üncü yılını kutlamayı arzu ediyoruz." diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "2002'den beri verdiğimiz zorlu ve kutlu mücadeleyi, aziz milletimizi asırlık bir hayaline daha kavuşturarak inşallah taçlandırmak istiyoruz. Bu süreçte hükümetimiz, resmi kurumlarımızla beraber özel sektörümüze de elbette ağır sorumluluklar düşüyor. Türkiye'nin her alanda olduğu gibi enerjide de tarihi başarılara imza atmasının gerisinde özel sektörümüzün dinamizmi ve cesareti var. Özel sektörümüz 200 milyar doların üzerinde sabit sermaye yatırımıyla hem ülkemizin gücüne güç kattı hem de istihdam seferberliğimiz ve arz güvenliğimizde öncü rol oynadı. Biz de özel sektörümüzü teşvik ederek, sıkıntılarını çözerek, onlara gereken her türlü desteği verdik." Koronavirüs salgını sürecinde yaşananların, son 19 yılda atılan bu adımların ne kadar doğru, ne kadar isabetli olduğunu gösterdiğini belirten Erdoğan, "Kaptanın hüneri dalgalı denizde belli olur. Buradan hareketle Türkiye, salgının yol açtığı zorlukları en hızlı atlatan ülkelerden biri olmuştur." dedi. Ana muhalefet ve diğer muhalefet partilerinin şehir hastanelerinden rahatsızlık duyduğunu dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti: "Hale bak... Eğer bu şehir hastanelerimiz, hastanelerimiz olmamış olsaydı biz bu koronavirüsle nasıl savaşacaktık, nasıl bu mücadeleyi verecektik? Şimdi ise bu hastanelere gidenler memnuniyetlerini ifade etmekle kalmıyorlar, şimdi yeni bir şey daha uydurdular. Ne diyorlar? 'Hastane var da doktor yok.' Elinize dilinize dursun. Nerede doktor yok, hepsi de var. Dün 40 bin personel daha ilave etme kararını Kabine Toplantımızda aldık ve açıkladık. Bundan sonra da erken vakitli ve etkili tedbirler alarak proaktif bir anlayışla çalışmalarımızı sürdüreceğiz." Salgının olumsuz küresel etkileri sebebiyle vatandaşların sırtına binen yükü hafifletirken iş dünyasına da destek olacak projeleri hayata geçireceklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti: "Dün Kabine Toplantımız sonrasında alınan kararları ve salgın sürecinde enerji başlığında milletimize verdiğimiz desteklerin icmalini paylaştık. Türkiye'ye ve millete dair hiçbir hedefi, ideali olmayan felaket çağrıcılarına prim vermeden yolumuza hep beraber kararlılıkla devam edeceğiz. Son 19 yıldır olduğu gibi 2023'e giden süreçte de özel sektörümüzle tam bir dayanışma içerisinde hareket edeceğimize inanıyorum. Sizlerden, Türkiye'ye güvenmenizi, Türkiye'nin aydınlık yarınlarına yatırım yapmayı sürdürmenizi bekliyorum." Cumhurbaşkanı Erdoğan, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun yeni hizmet binası ile enerji santrallerinin hayırlı olmasını dileyerek bu eserlerin Türkiye'ye kazandırılmasında emeği geçenleri tebrik etti.

2 yıl önce

İhanetin ilk adımı! 17-25 Aralık kumpasının üzerinden 8 yıl geçti

Türkiye'de yerel seçimlere yaklaşık 3,5 ay vardı. 17 Aralık 2013 tarihinde FETÖ'nün İstanbul Adliyesi ve Emniyet Müdürlüğündeki kadroları, siyasi operasyonların fitilini ateşledi. Bu, FETÖ'nün açıkça hükümete karşı kalkıştığı bir darbe girişimiydi. Operasyon talimatını verenler, kamuoyunun yakından tanıdığı isimlerdi. Adliye ayağında eski özel yetkili savcılar Zekeriya Öz, Fikret Seçen ve Celal Kara, emniyet tarafında ise Ali Fuat Yılmazer, Nazmi Ardıç, Yakup Saygılı, Ömer Köse gibi FETÖ'cü emniyet müdürleri vardı. Bu isimler önceki yıllarda yakın tarihe damga vuran bir dizi şaibeli operasyonların da aktörleriydi. 2007 itibariyle başlayan Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk soruşturmalarıyla TSK'ya operasyon yapmışlar, uydurma delillerle birçok vatansever subayı tasfiye edip yerlerine FETÖ elemanlarının yerleşmesini sağlamışlardı. 3 Temmuz 2011'de başlatılan Şike operasyonuyla büyük kitlelere hitap eden futbol camiasını dizayn etmeye çalışmışlar, 7 Şubat 2012'de de Milli İstihbarat Teşkilatı'nı (MİT) hedef almışlardı. 17 ARALIK: TORBA SORUŞTURMA 2013 yılının aralık ayına gelindiğinde ise örgüt artık dolaylı yoldan değil, doğrudan hükümete operasyon çekiyordu. Emniyet ve yargıdaki FETÖ ekibi, üç yıldır hukuk dışı yöntemlerle dinleyip izledikleri hükümet üyeleri ve çevreleriyle ilgili dosyalar hazırlamış, montaj kayıtlarla algı operasyonuna kalkışmıştı. "Reza Zarrab grubu", "Fatih Belediyesi" ve "TOKİ grubu" olarak yürüttükleri birbirinden ayrı soruşturma dosyalarını o sabah paket yaparak operasyona dönüştürdüler. Gözaltına alınacakları tutuklayacak hakimler bile ayarlamıştı. Sabahın karanlığında başlanan operasyonlarda 4 Bakan çocuğu da gözaltına alındı. Sabah'ın haberine göre, Operasyonun ardından İstanbul Adliyesi'ndeki odasında gazetecileri bilgilendiren dönemin başsavcı vekili Zekeriya Öz, bakanları alma yetkileri olmadığını, sadece fezleke hazırlayıp Meclis'e gönderebileceklerini açıklayıp, çocukları üzerinden hükümetteki bakanların hedef alındığı mesajını veriyordu. Öz'ün talimatıyla soruşturmayı yürüten savcı Celal Kara ise 25 Ocak 2015 tarihinde Cumhuriyet gazetesinin o dönemki genel yayın yönetmeni Can Dündar'a bir röportaj verecekti ve "1 Numara Erdoğan'dı" diyerek, 17 Aralık operasyonlarının amacının, Recep Tayyip Erdoğan'ı devirmek olduğunu itiraf edecekti. Kara ve Öz daha sonra Gürcistan sınır kapısından birlikte yurtdışına kaçtı. 25 ARALIK: TÜRK SERMAYESİNE OPERASYON 17 Aralık, FETÖ'nün hükümete karşı peş peşe giriştiği operasyonların sadece ilk ayağıydı. Örgüt topyekûn saldırıya geçmişti. Bir hafta sonra, 25 Aralık'ta başka bir dosya devreye sokuldu ve ikinci bir operasyona kalkışıldı. Yine sözde rüşvet ve yolsuzluk iddiasıyla hareket edilen ikinci operasyonun başındaki isim bu kez özel yetkili savcı Muammer Akkaş'tı. Akkaş'ın listesindeki isimler ise Türkiye'de dev projelere imza atan ve ekonominin bel kemiğini oluşturan şirketler ve işadamlarıydı. Akkaş, ilk başta 41 işadamına operasyon talimatı verdi. Ancak 18 Aralık'ta İstanbul Emniyeti'nin FETÖ'cü müdürleri görevden alınmıştı. Yeni il emniyet müdürü Selami Altınok ise 25 Aralık'ta başsavcının bilgisi olmadığı gerekçesiyle Akkaş'ın operasyon talimatını yerine getirmeyeceklerini, sadece başsavcı Turan Çolakkadı'nın onayı ile hareket edebileceklerini bildirdi. Çolakkadı ise operasyonun bilgisi dışında ve usulsüz olduğunu belirterek Akkaş'ın talimatlarının yerine getirilmemesini istedi. Bu kez gözaltılar yapılamamıştı. 17-25 Aralık'ın ardından İstanbul emniyeti ve adliyesindeki FETÖ temizliği operasyonları sekteye uğratıyordu. Ama örgütün de durmaya niyeti yoktu. 1 VE 19 OCAK: MİT TIRLARI DURDURULDU 25 Aralık'tan bir hafta sonra yeni bir aşamaya geçildi. 1 Ocak'ta Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde, 19 Ocak'ta Adana'nın Ceyhan ilçesinde, Suriye Türkmenleri'ne yardım taşıyan Milli İstihbarat Teşkilatı'na (MİT) ait tırlar durduruldu. Tırlar, örgütün jandarmadaki görevlileri ve Adana Adliyesi'ndeki özel yetkili savcılar eliyle durdurulmuştu. Adana'da MİT görevlileri yere yatırılıp kelepçelenirken FETÖ'ye ait Cihan Haber Ajansı kayıttaydı. Yasadışı operasyon için devreye Adana Valiliği girdi ve operasyonun durdurulması emrini verdi. FETÖ'cü jandarma komutanları valinin talimatına uymadı, emniyet görevlileri ise valinin emriyle hareket etti. O savcılar ve jandarma görevlileri tutuklandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'nün bu operasyonu, sözde Selam Tevhid soruşturması kapsamında yaptığını ortaya çıkardı. 30 MART YEREL SEÇİM HESABI TUTMADI TIR'lardaki malzemelere ait olduğu söylenen görüntüler daha sonra gizli kapaklı şekilde Can Dündar'a ulaştırıldı. O dönem Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni olan Dündar, bu görüntülerle devletin terör örgütü DEAŞ'a silah taşıdığı yalanını ortaya attı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasını istedi. Dört koldan girişilen tüm bu ihanet operasyonlarına rağmen 30 Mart 2014'teki yerel seçimler öncesi düşürülmek istenen Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 60 oyla 18 büyükşehir belediyesi, yüzde 59.22 oyla da toplam 800 belediye başkanlığını kazandı. Dosya operasyonları tutmamıştı. Önce terör eylemleri, ardından FETÖ'nün 15 Temmuz askeri darbe girişimi devreye sokuldu, sonra da ekonomik krizlerle hükümete operasyon çekildi. Bir önceki ABD Başkanı Trump, birçok kez açık açık Türk ekonomisini yok etmekle tehdit etti. CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE DE AYNI SENARYO Türkiye'de operasyon kabiliyetini yitiren FETÖ ve arkasındaki güçler, 17-25 Aralık kumpas dosyalarını daha sonra ABD'de devreye soktu. New York Bölge Mahkemesi'nde 2017 yılında başlayan ve "Atilla Davası" olarak tarihe geçen davada, dönemin Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla yargılanıyordu. 17-25 Aralık'taki FETÖ'nün aynı kurgu dosyalarıyla, Türkiye'nin Halk Bankası üzerinden ABD'nin İran'a koyduğu ambargoyu delme, bu şekilde iki ülke arasında ticaret yapma iddiası, bu ülkede yargılama konusu yapılmıştı. Eski CHP Milletvekili Aykan Erdemir ile 17-25 Aralık operasyonlarında aktif görev alan eski komiser Hüseyin Korkmaz, FETÖ'cülerin hazırladığı uydurma raporu götürüp, yargılamada delil olarak kullanılmasını sağladı. Kumpasın uluslararası boyuta taşındığı bu süreçte hainlerin casusluk serüveni dünya kamuoyunun gözü önünde yaşandı. Bu kez 24 Haziran 2018'deki Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine kadar hükümetin bu dava üzerinden yıpratması amaçlanıyordu. İHANETİN BEDELİ 17-25 Aralık operasyonlarını yapan FETÖ'cü savcıların tamamı kaçtı. Şimdi sığındıkları ülkelerde gizlenerek korku içinde yaşıyorlar. Operasyonların emniyet ayağında yer alanlar ise yargılandıkları Türk mahkemelerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırıldı. 17 Aralık darbe girişimine ilişkin 67 eski polisin yargılandığı dava İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 18 Mart 2019'da karara bağlandı. Mahkeme heyeti, dönemin rütbeli emniyet görevlileri Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, Nazmi Ardıç'ın aralarında olduğu 15 sanığı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum etti. 22 sanığa da "FETÖ üyeliği"nden 2,5 yıldan 10,5 yıla kadar değişen oranlarda hapis cezaları verildi. Bu davanın istinaf incelemesi sürüyor. 25 Aralık darbe girişimine ilişkin 71 sanıklı dava ise 24 Aralık 2018'de İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde tamamlanmıştı. Bu davada da eski emniyet müdürleri Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu ve Mahir Çakallı'nın aralarında bulunduğu 10 eski polis şefi, yine "Hükümeti devirmeye teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bu sanıklardan 9'u ayrıca özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğini ihlal suçlarından toplam 131 yıla kadar hapis cezası aldı. Diğer 31 sanığa da benzer suçlardan onlarca yıl hapis cezaları verildi. Bu davanın istinaf incelemesini tamamlayan Bölge Adliye Mahkemesi, kararın hukuka uygun olduğuna hükmetti. Davanın Yargıtay'da temyiz aşaması devam ediyor.

1 2 3 4 5