20 Nisan Cumartesi 2024
2 yıl önce

Fitch'in küresel lojistik analizi: Türkiye tedarik zincirinin yeni merkez üssü olma yolunda

Geçen yılın şubat ayında arz şoku ve küresel ekonominin kapanmasıyla takip eden talep şoku, dünyanın hemen hemen her yerinde şirketlerin üretim stratejisi ve tedarik zincirlerindeki zafiyetleri ortaya çıkardı. Ekonomilerin canlanması ile artan talep karşısında özellikle Asya ülkeleri odaklı üretim ve tedarik zincirlerinde kesintiler yaşanmaya başlandı. Uzun mesafe taşımacılık maliyetlerinin katlanarak artması pek çok yabancı uluslararası şirket için konum ve maliyet avantajı sunan Türkiye'yi, cazip bir yatırım ve üretim merkezi haline dönüştürmeye devam ediyor. AVRUPALI ŞİRKETLER TÜRKİYE'YE YÖNELİYOR Özellikle Çin gibi Asya ülkelerinden tedarik sağlayan Avrupalı şirketler; üretim gecikmeleri, artan navlun maliyetleri ve konteyner krizi nedeniyle tedarik için Türkiye gibi daha yakın ve istikrarlı merkezlere yöneliyor. FITCH RATINGS ANALİZİ: KAZANAN ÜLKE TÜRKİYE Uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings'in son analizine göre; Türkiye, Avrupa'da tedarik zincirlerindeki değişimden en fazla kazanç elde edecek ülke konumunda. Türkiye'yi; Çekya, Polonya ve Romanya izliyor. Yakın dönemde gıda, ilaç, mobilya elektronik ve paketleme gibi alanlarda faaliyet gösteren pek çok uluslararası şirket, güçlü lojistik altyapıya ve endüstriyel kapasiteye sahip Türkiye'ye yönelik yeni yatırım planlarını açıkladı. Küresel tedarik zincirinin, Asya ve özelikle Çin'e bağımlı bir ağdan üretim kalitesi ve lojistik imkanları nedeniyle Türkiye'ye yönelmesi ,bu alanda Türkiye'ye yönelik yatırımların artacağı beklentisini de beraberinde getirdi. TÜRKİYE'YE YATIRIMA ODAKLANAN MARKALAR İsveçli mobilya şirketi IKEA, Polonya hazır giyim firması LPP, Alman ilaç firması Boehringer Ingelheim ve Belçika paketleme şirketi DW Reusables Türkiye'ye yatırıma odaklandı. Hem jeopolitik risk hem de salgının maruz kaldığı güvenlik açıklarına bir yanıt olarak şirketlere baskılar da artıyor. Tedarik zinciri riskine karşı önde gelen üreticiler de daha fazla tedarikçi oluşturmak istiyor. İtalya merkezli Benetton Group, Asya'da düşük maliyetli üretim merkezlerinden kademeli olarak ayrılarak Sırbistan, Hırvatistan, Türkiye, Tunus ve Mısır'daki üretimini artıracağını açıkladı. Benetton Group İcra Kurulu Başkanı Massimo Renon, söz konusu üretim artışına ilişkin "Üretim süreci ve ayrıca nakliye maliyetleri üzerinde daha fazla kontrole sahip olmak için stratejik bir karar." ifadelerini kullandı. Alman moda şirketi Hugo Boss'un üst yöneticisi (CEO) Daniel Grieder de Manager Magazin'e yaptığı açıklamada, ürünlerini sattıkları yere daha yakın merkezlerde daha fazla mal üretmeyi planladıklarını bildirdi. Grieder, "Yakın yerlerde üretimi önemli ölçüde genişleteceğiz. O zaman trendlere daha hızlı ve darboğazlara daha esnek tepki verebiliriz. Bu gerçek bir rekabet avantajıdır." değerlendirmesinde bulundu. KORONAVİRÜSTE TEDARİK ZİNCİRİ Harvard Business School Öğretim Üyesi Prof Dr. Willy C. Shih, konuya ilişkin değerlendirmesinde, kritik tıbbi malzeme başta olmak üzere bazı ürünlerdeki geçici ticaret kısıtlamaları ve diğer ürünlerdeki kıtlığın, belli ülkelere bağlılığın olumsuz yanlarını gösterdiğini belirterek, "ABD-Çin ticaret savaşıyla birleşen bu gelişmeler, ekonomik milliyetçilikte bir yükselişi tetikledi." ifadesini kullandı. Tüketicilerin düşük fiyatlar talep etmeye devam ettiğini aktaran Shih, Kuzey Amerika'ya satış yapan şirketlerin emek-yoğun üretimi Çin'den Meksika'ya ve Orta Amerika'ya kaydırmaya, Batı Avrupa'da kullanılan malzemeleri tedarik eden şirketlerin de üretimlerini Doğu AB ülkeleri, Türkiye ve Ukrayna'ya konumlandırmaya başladığını anlattı. Shih, küresel pazar paylarını korumak isteyen Çinli firmaların da düşük teknolojili, emek yoğun üretim için şimdiden Mısır, Etiyopya, Kenya, Myanmar ve Sri Lanka'ya baktıklarını bildirdi. Avrupa ve Orta Doğu'yu birbirine bağlayan Türkiye, küresel tedarik zincirlerindeki değişikliklerden yararlanmak için teşvik ve lojistik alanında çalışmalarını yoğunlaştırırken, siyasiler de "uluslararası yatırımcılara her zaman kapımız açık" mesajı veriyor. "GELİN HEP BERABER KAZANALIM" "Türkiye'ye güvenip yatırım yapan hiç kimse pişman olmaz. Tam tersine sağladığı büyük kazançla hep memnuniyet duyar." çağrısı yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yatırımcılara "Ülkemiz ve dünyadaki tüm yatırımcıları küresel üretim ve lojistik sisteminin yeni baştan kurulduğu şu dönemde Türkiye'nin kendilerine sunduğu imkanları ve fırsatları değerlendirmeye davet ediyorum. 'Gelin hep birlikte kazanalım' diyerek kapılarımızın yatırımcılara sonuna kadar açık olduğunu bir kez daha tekrarlamak istiyorum." mesajını verdi. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu ise Türkiye'nin her platformda güçlü üretim ve tedarik ağıyla ön planda yer aldığını belirterek, "Dışa bağımlılığı aşağı çekecek, istihdamı artıracak ve teknolojik dönüşümü hızlandıracak yatırımlara büyük önem veriyor; teşvik ediyoruz." dedi. Kovid-19 salgını gibi krizleri iyi yöneten ülkelerin, yarının küresel oyuncuları olacağını dile getiren Dağlıoğlu, "Hem dinamik hem rekabetçi hem de çevik ve esnek bir yapıya sahip olan Türkiye de başarılı hamleleriyle salgın sürecini başarıyla yöneten ülkeler arasında yer alıyor. Tüm bu gelişmeler ile, tüm dünyada tedarikte güvenliğin daha da öne çıktığı bir döneme girildi. Bu dönemde Türkiye’nin yatırımcılara sağladığı temel değerlerle, küresel tedarik zincirlerinde daha da kritik bir yer tutacağına ve önemli yatırımlar çekeceğine inanıyoruz." değerlendirmesinde bulundu. TÜRKİYE ULUSLARARASI ŞİRKETLERE NE SUNUYOR Küresel tedarik zincirlerinin yeniden yapılandırılması, Türk ihracatçıları için fırsatlar sunarken, küresel değer zincirine katılım, bir ülkenin belli alanlardaki yetenekleri tarafından yönlendiriliyor ve ülkeler için önemli fırsatlar sunuyor. Pazarlara yakınlık, doğal kaynaklar, insan sermayesi, fiziksel sermaye (sermaye stoku), kurumsal sermaye, lojistik/bağlanabilirlik, ücrette rekabet ve pazar erişimi küresel değer zincirine katılımı sağlayan yetenekler olarak gösteriliyor. Salgının ani etkisi üretim ve tedarik zincirinde bozulma, küresel resesyon ve arz ve talep şokunda etkisini gösterirken, uzun vadede ise şirketlerin tedarik zincirinde esnekliğini artırması, ulusal ve bölgesel üretim kapasitelerini yükseltmesi bekleniyor. Küresel değer zincirindeki dönüşümün farkında olan Türk hükümeti de Türkiye'yi Kovid-19 sonrası değer zincirine hazırlamak için tüm paydaşlarla bir çalışma grubu kurdu. Türkiye'nin stratejik konumu, serbest ticaret ağı, güçlü lojistik altyapısı, üretim çeşitliliği, yüksek teşvikler, maliyet avantajlı nitelikli iş gücü, güçlü sanayi kümelenmesi ve liberal yatırım iklimi ile ülke, uluslararası şirketlere küresel değer zincirine bağlanmak için uygun bir ortam sunuyor. Türkiye'nin stratejik konumu bölgede üretim, ihracat ve yönetim merkezi olarak çok uluslu şirketleri çeken ve küresel değer zincirine katılımını sağlayan bir mıknatıs haline geldi. 26 TRİLYON DOLARLIK GSYH'YE SAHİP PAZARA 4 SAATLİK UÇUŞ MESAFESİNDE Türkiye, 1,3 milyar insanın yaşadığı ve 26 trilyon dolarlık GSYH'ye sahip Avrupa, MENA ve Orta Asya pazarına 4 saatlik uçuş mesafesinde. Türkiye'nin AB ile Gümrük Birliği ve 20'den fazla ülke ile Serbest Ticaret Anlaşması (STA) bulunuyor. Türkiye, iyi gelişmiş bir altyapı ve kesintisiz iş hizmetleriyle desteklenen, küresel değer zincirleriyle güçlü bağlantıları olan, çeşitlendirilmiş bir üretim üssüne sahip. Ayrıca, hükümet, özel teşvikler ve iş gücü geliştirme programları aracılığıyla küresel değer zincirine katılımı aktif olarak destekliyor. Türkiye, yatırımcılara vergi indirimi veya vergi muafiyeti, maaş ve eğitim desteği, muafiyetler sağlayarak üretim, istihdam ve AR-GE için teşvikler sağlıyor. Korumacılığın yükseldiği bir zamanda, liberal bir politika çerçevesi küresel değer zinciri dönüşümünde çok önemli bir rol oynarken, Doğrudan Yabancı Yatırım Hukuku ile Türkiye, güçlü bir yasal koruma mekanizmasına sahip olarak yatırımcıları cezbediyor. YÜKSEK VASIFLI İŞ GÜCÜ VE STRATEJİK COĞRAFİ KONUM Su sıkıntısı sorunlarına geliştirdiği teknolojilerle çözüm geliştiren Almanya merkezli su pompası üreticisi WILO’nun Gelişen Pazarlar Satışlarından sorumlu Başkan Yardımcısı Jens Dallendörfer, yaptığı açıklamada, ekonomileri bağımsızlaştırma (Çin’e bağlılıktan kurtarma) siyasi hedefiyle atılan adımların tüm dünyada ekonomileri etkilemeye devam ettiğini belirtti. Dallendörfer, Wilo Grubu’nun yeni bir küreselleşme biçiminin Kuzey Amerika, AB ve Asya olmak üzere üç büyük ekonomik merkezdeki değer zincirlerinin daha fazla bölgeselleşmesiyle sonuçlanacağı varsayımına dayanan 'bölgeden bölgeye' yaklaşımıyla uzun yıllardır bu değişikliklere yanıt verdiğini anlattı. "Bölgeden bölgeye" stratejilerinin bir parçası olarak, bölgesel veya yerel üreterek müşteri ihtiyaçlarına karşılamaya çalıştıklarını belirten Jens Dallendörfer, şöyle devam etti: “Zaten Wilo, 1992'den beri Türkiye pazarına güveniyor. Türkiye'nin yüksek vasıflı iş gücü ve Avrupa ile Asya arasındaki elverişli ve stratejik coğrafi konumu sayesinde üçüncü ülkelere ihracat için bir merkez olma potansiyeline sahip olduğuna inanıyoruz." "TÜRKİYE, YENİ TEDARİK ZİNCİR YATIRIMLARI İÇİN İYİ BİR BÖLGE" Uluslararası hukuk firması Baker & McKenzie'nin uluslararası ticaret ortağı Mattias Hedwall, bütüncül bakış açısıyla Baker & McKenzie müşterileri arasında Türkiye'nin, yeni tedarik zinciri yatırımları için iyi bir yer olarak görüldüğünü belirtti. Hedwall, "Benim düşüncem, tedarik zincirlerinin nerede ve nasıl kurulacağına dair daha stratejik değerlendirmeler göreceğimiz yönünde. Bu, vergi ve istihdam etkilerini, yer değiştirme maliyetlerini, personel için giriş-çıkış ve vize konularını, yatırımdan çıkış olanaklarını ve gelecekteki değişikliklere hızla uyum sağlamayı içerecektir." ifadelerini kullandı. Kovid-19 salgınının tedarik zincirindeki çeşitli sistem ve süreçlerin ani şiddetli stres ve değişime nasıl tepki verdiğini gözlemlemek için benzersiz bir durum sunduğunu ifade eden Hedwall, "Şu anda görülebilen şey, daha fazla tedarik zinciri inovasyonu için fırsatlar sunabilecek teknoloji ve sürdürülebilirlikteki gelişmeleri dikkate alan yapısal çözümleme analizlerinin hızlandırılmasıdır. Birçok şirket, hem daha uygun maliyetli hem de sürdürülebilir ve çevre dostu olabilecek, işler daha az kırılgan hale getiren tedarik zincirinin çeşitlendirilmesine yol açabilecek olan üretimi müşterilere daha yakın hale getiriyor. Bu eğilimleri anlayan ülkeler bundan çok faydalanacak." şeklinde konuştu. "TÜRKİYE, ÇEKİCİ BİR ÜRETİM MERKEZİ OLMA FIRSATINI YAKALAYABİLİR" PwC Türkiye Yönetim Danışmanlığı Hizmetleri Şirket Ortağı Tolga Baloğlu da geçen yıllarda uluslararası şirketlerin, küresel tedarikleri için Uzak Doğu'ya odaklanarak düşük maliyetli üretim faktörleri, satışları artırmayı, avantajlı teşvikler elde etmeyi ve stratejik satın alma hedeflediklerini belirtti. Baloğlu, "Bu, küreselleşmeden bölgeselleşmeye geçişe yol açıyor. Türkiye, üretim çeşitliliği ve büyüyen pazarlara yakınlığı ile potansiyel merkez konumlarının ön sıralarında yer almaktadır." dedi. Türkiye'nin küresel rekabet gücünü geliştirerek potansiyelini artırabileceğini vurgulayan Baloğlu, "Türkiye, son zamanlarda makroekonomik alan ve ürün piyasası verimliliğinde düşüş gösterirken, teknoloji benimseme, altyapı ve iş gücü piyasasında ilerleme kaydetti. Makroekonomik ortam ve iş gücü piyasası, gelişim için potansiyeli en yüksek alanlardır. Bu alanlardaki iyileştirmelerle ve büyük pazar büyüklüğünden yararlanarak Türkiye, bölgesel bir üretim, ticaret ve lojistik merkezi için daha da çekici bir yer olma fırsatını yakalayabilir." ifadelerini kullandı.

2 yıl önce

Amazon'un Türkiye'de lojistik üssü kuracağı açıklandı

Bundan birkaç yıl önce Türkiye'ye resmi olarak giriş yapan e-ticaret devi Amazon, Türkiye'deki varlığını güçlendirmek için yeni bir adım atacak gibi görünüyor. Yapılan resmi açıklamalara göre Amazon, Türkiye'de bir lojistik üssü kuracak. Bu lojistik üssünün hem Amazon'un hem de Türkiye'nin faydasına olduğunu söyleyebiliriz. Konuyla ilgili açıklamalar, Amazon Avrupa Operasyonlardan Sorumlu Başkan Yardımcısı Stefano Perego tarafından yapıldı. "Türkiye’deki ilk lojistik üssümüzün açılışını İstanbul’da yapmanın mutluluğunu yaşarken, bu vesileyle Türkiye’ye olan güvenimizin de altını çizmek istiyoruz. Tatmin edici ücret ve yan haklar ile modern ve güvenli bir çalışma ortamı sunarak ilk senemizde yaratacağımız bini aşkın yeni iş fırsatı için son derece heyecanlıyız." ifadelerini kullanan Perego, bu lojistik üssü ile Türkiye'de yeni kariyer olanakları sunulacağını dile getirdi. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan tek isim Stefano Perego değildi. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Ahmet Burak Dağlıoğlu da Amazon'un Türkiye'deki lojistik üssü ile ilgili konuştu. "Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi olarak sürecin en başından beri takip ettiğimiz ve Amazon ekibi ile hem sahada hem de bürokratik süreçlerde yakından çalışarak destek olduğumuz bu yatırım kararını bugün kamuoyu ile paylaşmanın memnuniyeti içerisindeyiz. Ülkemize güvenip yatırım yapan Amazon ekibine şükranlarımızı sunuyoruz." diyen Dağlıoğlu, yatırımdan memnuniyetini bu sözlerle dile getirdi. Edinilen bilgilere göre Amazon'un Türkiye'deki lojistik üssü, sonbaharda devreye girecek. Üs için 100 milyon dolar civarında para harcanacağı ifade edilirken bu merkezin ilk yılında 1000 kişilik istihdam sağlanacağı ifade ediliyor. Amazon'un İstanbul Tuzla'da açacağı merkezde mühendis, muhasebeci, insan kaynakları uzmanı, operasyoncu, bilgi işlemci ve müşteri hizmetleri temsilcisi gibi farklı kategorilerde çok sayıda kişi çalışacak.

1 yıl önce

İçişleri Bakanı Soylu: İstanbul AB'nin lojistik üssü oluyor

İstanbul İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’nde (AFAD) İstanbul İRAP İzleme ve Değerlendirme Koordinasyon Kurulu Toplantısı düzenlendi. Toplantıya İçişleri Bakanı Süleyman Soylu katıldı. Bakan Soylu, toplantıda olası bir deprem için alınan önlemleri ve yapılacakları anlattı. Bakan Soylu, “Bizim zihnimizin arkasında büyük İstanbul depremi var. Bütün hazırlığımız buna göredir” dedi. Toplantıda konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Birinci önceliğimiz yıkılmayan binalar ve şehirler yapmak ama aynı zamanda her vatandaşımızı bu konuda bilinçlendirmek ve teyakkuz halinde tutmaktır. Bir afet olduğunda slogan üretmek, enkazdan kimsenin canlı çıkmasına izin vermiyor. Tek yapabileceğimiz bu olmamalı' diyen BAkan Soylu sözlerine şöyle devam etti: Afetlerde üretilen yalan ve dezenformasyon videoları en az AFAD’ın veya ilgili kurumların eğitim videolarının izlendiğinden daha az izlenmektedir. Bu arkadaşlar, keşke bu çabayı afet bilincini arttırmak üzere geliştirseler. İnsanların zihninde bir deprem ve afet farkındalığı oluşturma konusunda gayret ortaya koymazsak yarın bunun acısını hep birlikte yaşarız. Bizim bu çalışmalarımızda ortaya çıkan bir kavram var: Dirençli şehirler kavramı. Afete karşı dirençli şehir amblemini, karakterini şehirlerle yavaş yavaş buluşturmaktır. İlk risk planlarını azaltmanın belki de en önemli sonucu bu olacaktır. Yıkılmamak sadece bina yaparken daha çok çimento koymak demek değildir. Pek çok afet türü var ve her birinin farklı riskleri var. Biz bu alanda gerçekten çok büyük çaplı, büyük bir maliyet ve emek gerektiren bir projeyi tamamen bilimsel kriterlere bağlı kalarak tamamladık. 81 ilimizde il afet azaltma planlarını hazırladık. 99 üniversiteden toplam 289 akademisyen arkadaşımızın desteğiyle tam 162 çalıştay düzenleyerek bu planları düzenledik. Toplamda 26 faklı afet türü çalıştık ve 81 ilimizde 222 amaç, bin 364 hedef ve yaklaşık 12 bin 89 eylem belirledik. Bunların kullanılmasına yönelik bir genelgeyle valiliklerimizi tamamladık. Bütün kitaplar ve raporlar, kullanılınca işe yarar. Kullanılmazsa vitrin süsü olarak durur. İl risk azaltma planlarında toleransımız sıfırdır” dedi. 'Yarım milyonu aşkın insanımız ben gönüllüyüm diyor' Olası bir depremle ilgili yapılan hazırlıkları anlatan Bakan Soylu, “Süreçlerin daha hızlı ilerlemesini sağlamak için bir dijital altyapıya da ihtiyaç vardı. Bunun içinde ’İRAP’ta sorumlu bulunan 5 bin 150 kuruluşun eylemlerini raporlayarak takip edebileceği bir çevrim içi izleme ve değerlendirme yazılımı hazırlayıp değerlendirmeye aldık. Özellikle son yıllarda artan taşkınlara karşı hızlıca önlem almak maksadıyla Devlet Su İşleri’yle toplantılar yaptık. Bugün burada gerçekleştirdiğimiz İzleme ve Değerlendirme Toplantısı, bu sürecin aslında ikinci toplantısıdır. 12 Eylül tarihinde de Rize İRAP izleme ve değerlendirme toplantısını gerçekleştirmiştik. Bugün İstanbul’u yapıyoruz. Daha sonra da belirli bir takvime göre tüm illerimizde sürdürmeyi hedefliyoruz. Fiziki kapasite, lojistik depoları, afet gönüllülerimiz, sivil toplumla gerçekleştirdiğimiz organizasyonlarımız, arama kurtarma ekiplerimiz var. Sadece gönüllülük sistemine başvurumuz 561 bin 5 demek ki biz bu konuda bir farkındalık oluşturmuşuz. Yani yarım milyonu aşkın insanımız bu konuda ben gönüllüyüm diyor. Onun için buradan tüm gönüllülerimize teşekkür ediyorum” ifadelerine yer verdi. 'İstanbul, AB’nin lojistik üssü oluyor' Muhtemel İstanbul depremine vurgu yapan Bakan Soylu, “Bizim zihnimizin arkasında büyük İstanbul depremi var. Bütün hazırlığımız buna göredir. 561 bin 5 gönüllü, 16 bin 292 AFAD destek gönüllüsü, 54 ilde 15 bin kişinin yerel destek ekibinin eğitimi, 26 ilde 4 bin 624 korucunun eğitimi ve 61 ekip bin 629 kişiyle beraber akreditasyonlar sağlandı. Bunların her biri son 4 yılda gerçekleşen adımlar. Bu yıl 57 bin 400 tatbikat yaptık. AFAD acil mobil uygulamasını 494 bin kişi indirdi ve bütün bunlarla ilgili yeni bir gelişme daha var. AB’ye bir çağrıda bulunduk. Eğer büyük bir deprem olursa, eğer bir ortak lojistik depo olursa bir afette ani ve acil müdahaleyi tüm ülkeler kapasitesi çerçevesinde sağlar. Bu çağrımız karşılık buldu. Bunu projelendirdik. AB çerçevesinde İstanbul, Avrupa’nın bu konudaki lojistik üssü oluyor. Yani dünyanın bir yerinde ihtiyaç duyulursa buradan gidilecek, etrafımızdaki coğrafyada bir şey olursa yine buradan gidilecek, bizde bir şey olursa yine ortak kaynaklar çerçevesinde buradan sağlanacak” diye konuştu.