26 Nisan Cuma 2024
1 yıl önce

İsviçre'de kış öncesi odun ve mum stoğu çağrısı

Avrupa kıtasında soğuk geçecek kış günlerinin hesapları şimdiden yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde Almanya'da elektrik kesintisi sırasında ihtiyaç duyulacaklar listesi yapılmış, mum, giysi ve kamp ocağı gibi malzemelerin hazır halde bulundurulması gerektiği belirtilmişti. Benzer bir haber İsviçre'den geldi. Ülkedeki Federal Elektrik Komisyonu Başkanı Werner Luginbühl, halktan mum ve odun stoklamasını istedi. "Herkes, elektrik kesintisi durumunda ne yapacağını düşünsün" İsviçre basınında yer alan haberlerde, Luginbühl, "Halk, en kötü durumda bu kış geçici elektrik kesintileri beklemeli. Herkes, birkaç saat süren bir elektrik kesintisi durumunda ne yapacağını düşünmeli." dedi. Yaşanabilecek olumsuzluklara karşı hazır olunması gerektiğini vurgulayan ve böyle bir durumun "yönetilebilir" olduğunu dile getiren Luginbühl, şöyle konuştu: 'Mum ve yakacak odun stoklayın' çağrısı "Evde yeterince mum olması kesinlikle tavsiye edilir. Odun sobası olanlar, yeterli miktarda yakacak odunları olduğundan da emin olmalı." Luginbühl, son aylardaki durumun, arz güvenliği konusuna daha kararlı bir şekilde yaklaşmaları gerektiğinin bir işareti olduğunu sözlerine ekledi. Hükümete suçlama: Çaba göstermiyor Basel merkezli çevre kuruluşu Pro Natura'dan Stella Jegher ise hükümeti elektrik tasarrufu için "hiçbir çaba göstermemekle" suçladı. "Büyük miktarda enerji harcıyoruz." diyen Jegher, "Sadece günlük tüketimde, sanayi, iş dünyası ve özel haneler, elektriğin yaklaşık üçte birinden tasarruf edebilir." ifadesini kullandı. İsviçre'den Rusya'ya yaptırım kararı Avrupa Birliği, Ukrayna saldırıları nedeniyle Rusya'ya bir dizi yaptırım kararı almış, İsviçre Federal Hükümeti de Brüksel ile aynı yaptırımları uygulamaya karar vermişti. İsviçre Konfederasyonu Başkanı Ignazio Cassis, "Başkan Vladimir Putin ve birkaç bakanının mal varlıklarını dondurmaya karar verdik." demişti.

1 yıl önce

İçişleri Bakanı Soylu: Dezenformasyon üretenlere herhangi bir taviz vermemiz mümkün değil

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Düzce Valiliği'nde düzenlenen Afet Koordinasyon ve Değerlendirme Toplantısı sonrası gazetecilere yaptığı açıklamada, kentte 17 Ağustos 1999 depreminden sonra 12 Kasım 1999'da yaşanan depremin ortaya koyduğu travmanın maalesef henüz geçmediğini, yaklaşık 3-4 gündür burada bu tabloyu gördüğünü söyledi. 'Geçmişte yaşanan bu yoğun duygunun ve travmanın etkisini istismar edenler var' Düzcelilerde "Yeni deprem olacak mı?" endişesinin olduğunu aktaran Soylu, bu duyguları istismar edenlerin "28 Kasım ve 2 Aralık'ta deprem olacağı" yönünde açıklamaların yapıldığı bilgisini ortaya attığına dikkati çekti: "Özellikle 28 Kasım’da, 2 Aralık’ta deprem olacağını ve bunun da yetkililer tarafından sürekli olarak ifade edildiğini ortaya koyanlar var. Geçmişte yaşanan bu yoğun duygunun ve travmanın etkisini istismar edenler var. Bunu da burada yaşıyor ve görüyoruz. Hiçbir yetkili 28 Kasım’da ve 2 Aralık’ta deprem olabilecek gibi bir dezenformasyon diyebileceğim bir sözü paylaşmaz, çok doğru bir iş değil. İnsanlarımızı korkutmanın bir anlamı yok. Bu tamamen dayanaksız ve mesnetsiz bir dedikodudur." Depremin ardından yaşanan korkuyu çok hızlı şekilde üzerlerinden atmaları gerektiğini dile getiren Soylu, "Bunun için çok hızlı hareket ediyoruz. Gerek zarar gerek hasar tespitlerinde olsun, belki de bu zamana kadar gördüğüm en hızlı davranışı ortaya koymaya çalışıyoruz" şeklinde konuştu. 'Düzce'de şu anda orta hasarlı yok, ya az hasarlı ya ağır hasarlı var' Bakan Soylu, hasar tespitleri konusunda şu ana kadar 23 bin 916 binanın tarandığını belirterek şöyle bilgi paylaştı: "66 bin 726 bağımsız bölüm, 56 bin 266 konut. Bağımsız derken burada depolar da ahırlar da var. 56 bin 266 konut tarandı ve 4 bin 990 ticarethane, 596 ahır. Acil yıkık 25, ağır hasarlı 263 bina, orta hasarlı yok. 43 acil yıkık, 435 ağır hasarlı yani toplam 478 bağımsız bölüm var. Bunlar tespit edildi, yıkılacaklar. 369 konut acil yıkık ve ağır hasarlı. Orta hasarlı yok. Ağır hasarlı ve acil yıkık binalar bugünden itibaren yıkılmaya başlanıldı. Az hasarlı ise 2 bin 548 bina var, toplamda 9 bin 446 konut var, şu ana kadar yapılan 56 bin 266 taramada." Vatandaşların 44 bin 71 hasarsız konuta girebileceğine dikkati çeken Soylu, "Az hasarlı dediğimiz, boya, sıva çatlağı, kırık, dökük gibi binanın yapısal sürecinde olmayan ve onu depreme karşı dayanıksız hale getirebilecek yapısal sorun değildir. Boyası dökülmüş, sıvası çatlamış, bunu ifade ediyorum. Doğal olarak 51 bin 925 bağımsız bölüm var, 44 bin 71 de hasarsız konut var. Hasarsız 44 bin 71 dairede insanlar girebilirler, oturabilirler ve oturuyorlar zaten. Biz ağır hasarlılara veya şu an yok ama olsa bile orta hasarlılara sokmuyoruz. Orta hasarlı, güçlendirilmesi gereken bina demektir. Düzce'de şu anda orta hasarlı yok, ya az hasarlı ya ağır hasarlı var" diye konuştu. Özellikle dün ve bugün çok ciddi çadır talebi geldiğini aktaran Soylu, güçleri yettiğince mahallelerde bunların tamamını karşılamaya çalıştıklarını kaydetti. 'Ağır hasarlı binalara kimseyi sokmuyoruz' Soylu, ağır hasarlı binalara kimseyi sokmadıklarını vurgulayarak "Yetkililerimizin hasarsız olarak söyledikleri binalara girmekte herhangi bir sorun yok. Az hasarlı binalarda yapısal sorun olmadığı için girilebilir. Onların tamirlerine yardımcı olacağız" dedi. Evinden yana gönlü rahat olmayanlara tekrar konut yapma konusunda yardımcı olacaklarını dile getiren Soylu, "Bunu Düzceli hemşehrilerimize açık şekilde söylüyoruz. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız ve AFAD ekiplerimizle tekrar değerlendirdik. Bu gönül tatmini olana kadar, anlıyorum ki bu travma, korku herkesi sarmış durumda. Biz bir kere 'Hasarsız.' deriz, iki kere deriz, üç kere deriz, bizi yorduklarını düşünmesiler. Buradaki süreci hep beraber tamamlamamız, eksik bırakmamamız lazım" şeklinde konuştu. Bakan Soylu, depremden kaynaklı hastanelere müracaat eden 92 kişiden 10'unun tedavisinin sürdüğünü bildirdi. Şu ana kadar 29 milyon ödenek geldiğini aktaran Soylu, kentte görev yapan personel ve araç sayılarını da paylaştı. Şu ana kadar 317 artçı depremin olduğunu vurgulayan Soylu, "Bunların en büyüğü 4,3 ve 4,1; artçı deprem aralığı 1 saate kadar düştü. Hem emniyet hem jandarma personelimiz gerek güvenlik gerek diğer lojistik imkanlar için buradalar. 840 jandarma personelimiz var, şu anda onlar diğer gönüllülerimizle gecenin bu saatinde korkudan dolayı evine girmeyen vatandaşlarımıza çadır kurmaya devam ediyorlar" ifadesini kullandı. Şu ana kadar eşya hasarı konusunda 7 bin 143 talep geldiğini, 90 saat içerisinde bunların yaklaşık 6 binine gidildiğini bildiren Soylu, "2 bin çadır kuruldu. Özellikle ağır hasarlı yapılardaki vatandaşlardan isteyenlerin hepsine konteyner verildi. Yine gerek Gençlik ve Spor Bakanlığı gerek Milli Eğitim Bakanlığımızın merkez ve yurtları hâlâ hizmetlerine devam ediyorlar. 65 bin 226 öğün yemek verildi, verilmeye devam ediliyor" dedi. Soylu, bir gazetecinin depremle ilgili sosyal medyadaki dezenformasyonlara karşı çalışma yapılıp yapılmadığı sorusuna şu yanıtı verdi: "Özellikle Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ilk günden itibaren tespitlerini yaparak suç duyurularında bulunuyor, yargı da gereğini yerine getiriyor. Bunlara herhangi bir taviz vermemiz mümkün değil çünkü buradan hakikaten şarlatanlık üretiyorlar durup dururken. Ben biraz önce kenara çekildim. Niçin kenara çekildim? Bir bilim insanı geldi, konuyla ilgili bir şey anlatıyor. Ben onunla ilgili değerlendirme ortaya koyabilme yetisinde değilim ama birisi çıkıyor ve diyor ki 'Bu böyle bir şey olacak'. Bunun elbette ki izahı söz konusu değil. Bu tamamen istismar elde edip korku üzerinden beni bağışlayın, ya sapkın hazzını tatmin etmeye çalışıyor veya psikolojik olarak toplumu farklı noktaya itmeye çalışıyor. Biz de gereğini yerine getiririz." Toplantıya Vali Cevdet Atay, Düzce Belediye Başkanı Faruk Özlü, AK Parti Kadın Kolları Genel Başkanı Ayşe Keşir, AK Parti Düzce Milletvekili Fahri Çakır, MHP Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz, AK Parti İl Başkanı Mustafa Keskin, AFAD Başkanı Yunus Sezer, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri katıldı.

1 yıl önce

Ailenin korunması! Hikmet Sami Türk: Anayasa değişikliği için referandum gerekmeyecek formül mümkün

Başörtüsüne anayasal güvence getiren ve aile kurumunu korumayı içeren iki maddelik anayasa değişikliği teklifi, AK Parti, MHP ve BBP milletvekilleriyle 1 bağımsız milletvekilinin toplam 336 milletvekilinin imzasıyla TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Teklifin ocak ayında Anayasa Komisyonu gündemine şubat başında da Genel Kurul’a inmesi öngörülüyor. Düzenlemenin referanduma gitmeden kabulü için 400 milletvekilinin desteği gerekiyor. Teklifle; Anayasa’nın din ve vicdan hürriyetini düzenleyen 24’üncü maddesine 6’ıncı ve 7’inci fıkralar ekleniyor. 6’ınıcı fıkrayla kadının temel hak ve hürriyetlerini kullanması ile kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmasında başının açık veya örtülü olması şartına bağlanamayacağı hüküm altına alındı. Teklifle 41’inci maddedeki ‘evlilik birliği’ tanımı yeniden yapılarak, ‘evlilik birliğine bir kadın ve erkek arasında olan bir hukuku ilişki’ denildi. 'AYRIM GÖZETİLMEKSİZİN KANUN ÖNÜNDE EŞİT' Eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, teklife ilişkin Karar'a değerlendirmelerde bulundu. Türk'ün açıklamaları şöyle: "Bir bölümü Anayasa’nın 24. maddesinin I ve III. fıkraları ile 42 ve 67. maddelerinin I. fıkraları ve 70. maddesinin kadınlar açısından tekrarı niteliğinde olan, ayrıca kendi içinde tekrarlar içeren 1. maddenin konusu itibariyle uygun yer, Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10. maddesidir. Çünkü 10. maddede herkesin “cinsiyet” nedeniyle “ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit”, kadınlar ve erkeklerin “eşit haklara sahip” olduğu belirtilmiştir. Teklifin 1. maddesi ile önerilen I. fıkra ise, dinî inanç bağlantısı kurmaksızın “başı açık veya örtülü” olan kadınlar arasında “temel hak ve hürriyetlerin kullanılması” bakımından bir ayırım yapılamayacağını hükme bağlıyor. Bu hükmü tamamlamak üzere Anayasa’nın 10. maddesinin son fıkrası, –Teklifin 1. maddesi ile önerilen II. fıkranın son cümlesi doğrultusunda, dinî inanç bağlantısı kurmaksızın– genel bir ifade ile şöyle yazılabilir: “Devlet organları ve idare makamları ile diğer kuruluş ve kişiler, yapılan iş veya işlemin niteliğinden kaynaklanan bir zorunluk bulunmadıkça, bütün iş ve işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Bu bakımdan daha önce Anayasa’nın 10 ve 42. maddelerinde yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet yasaklarını kaldırmak amacıyla değişiklik yapan 9.2.2008 tarih ve 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un Anayasa Mahkemesi’nin 5.6.2008 tarih ve E. 2008/16, K. 2008/116 sayılı Kararıyla iptal edildiğini anımsamakta yarar var. Anayasa Mahkemesi, bu Kararında “Anayasa’nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan düzenlemenin yöntem bakımından dini siyasete alet etmesi, içerik yönünden de başkalarının haklarına ve kamu düzeninin bozulmasına yol açması nedeniyle lâiklik ilkesine açıkça aykırı olduğu sonucuna” ulaşmıştı. Karara göre, “Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen Cumhuriyetin temel niteliklerini dolaylı bir biçimde değiştiren ve işlevsizleştiren bu düzenleme Anayasa’nın 4. maddesinde ifade edilen değiştirme ve değişiklik teklif etme yasağına aykırı olduğundan, Anayasa’nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen teklif koşulunun yerine getirilmiş olduğu kabul edilemez.”(2) Anayasa Mahkemesi’nin 14 yıl önce oyçokluğuyla verdiği Kararın gerekçesi budur. İleride lâiklik ilkesine dayalı yeni bir iptal gerekçesi ile karşılaşmamak için Kanun Teklifinin Meclis’te görüşülmesi sırasında göz önünde bulundurulmasında yarar var. AİLENİN KORUNMASI Kanun Teklifinin 2. maddesi, Anayasa’nın 41. maddesinin “Ailenin korunması ve çocuk hakları” şeklindeki kenar başlığını araya “evlilik birliği” ibaresini koyarak değiştiriyor ve maddeye şu cümleyi ekliyor: “Evlilik birliği, ancak kadın ile erkeğin evlenmesiyle kurulabilir.” “Evlilik birliği, ancak kadın ile erkeğin evlenmesiyle kurulabilir.” Herkesçe bilinen yerleşik “Aile” kavramı için eş anlamlı bir terimle “Evlilik birliği” terimi kullanılarak yapılan bu tanımla ilgili 2. maddenin gerekçesi şöyle: “Türk toplumunun temeli olan aile yapısını korumak ve aileye yönelik her türlü tehlike, tehdit, saldırı, çürüme ve sapkınlığa karşı tedbir almak devletin aslî görevidir. Düzenlemeyle, evlilik birliğinin erkek ve kadının evlenmesiyle kurulacağı açıkça belirtilerek evlilik birliğine ilişkin bu temel kaide ve esasın kanunla değiştirilmesinin önüne geçilmektedir. Bu suretle her türlü tehlike, tehdit, saldırı, çürüme ve sapkınlığa karşı ailenin korunması için ilâve anayasal güvence sağlanmakta ve ailenin toplumu ve milleti temelden ifsat edecek anlayışlardan korunması amaçlanmaktadır.” 22.11.2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun “Aile Hukuku” başlıklı İkinci Kitabının “Evlenme” başlıklı Birinci Bölümünde “Evlenme Başvurusu ve Töreni” başlıklı Üçüncü Ayırımın “Başvuru makamı” kenar başlıklı 134. maddesi şöyledir: “Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın, içlerinden birinin oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar. Evlendirme memuru, belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendirdiği memur, köylerde muhtardır.” 136. maddede ise evlenecek erkek ve kadının evlendirme memurluğuna verecekleri “Belgeler” gösterilmiştir: “Erkek ve kadından her biri, nüfus cüzdanı ve nüfus kayıt örneğini, önceki evliliği sona ermiş ise buna ilişkin belgeyi, küçük veya kısıtlı ise ayrıca yasal temsilcisinin imzası onaylanmış yazılı izin belgesini ve evlenmeye engel hastalığının bulunmadığını gösteren sağlık raporunu evlendirme memurluğuna vermek zorundadır.” Türk Medenî Kanunu’nda evli çiftlerin eşit hak ve yükümlüklere sahip olduklarını belirtmek için –gebelikle ilgili 153 ve 288. maddelerde “karı”, babalıkla ilgili 285, 288 ve 289. maddelerde “koca” sözcüğünün zorunlu olarak kullanılması dışında– hep “eşler” sözcüğü kullanılmıştır.(3) Türk Medenî Kanunu Tasarısı TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edildikten sonra, 3.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’la yapılan kapsamlı Anayasa değişiklikleri arasında 41. maddenin I. fıkrasındaki “Aile Türk toplumunun temelidir.” hükmüne bu doğrultuda “… ve eşler arasında eşitliğe dayanır.” hükmü eklenmiştir. Bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek 7. Protokol’ün 5. maddesinde öngörülen “Eşler arasında eşitlik” ilkesine de uygundur. AİLE KAVRAMIYLA BAĞDAŞMAYAN SAPIK İLİŞKİ...' Şimdi Kanun Teklifi ile Anayasa’nın 41. maddesine eklenmesi öngörülen cümle, bazı ülkelerde kabul edilen, fakat aile kavramıyla bağdaşmayan sapık bir ilişkiyi resmîleştiren eşcinsel evliliklere anayasal düzeyde kapıyı kapamak içindir. Türkiye, tarihte toplumların ahlâkî çöküntüsüne yol açan bu tür ilişkilerin dünyada yaygınlaşması, yeni Sodom ve Gomorra kentleri(4) ya da Lût kavimleri(5) oluşması tehlikesi karşısında kaygılıdır. O nedenle Kanun Teklifi ile getirilen hüküm, düşünce olarak yerindedir. Fakat “aile” kavramı için aynı madde içinde ikinci bir terim kullanılması isabetli değildir. 41. maddenin –kenar başlığı değiştirilmeksizin– I. fıkrasının aşağıdaki gibi yazılması uygun olacaktır: “Erkek ve kadının evlenmesiyle kurulan aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.” Önerilen Anayasa değişikliğinin Meclis’te kabulü için Kanun Teklifini veren milletvekillerinin sayısı (336) yeterli değildir. Bu konuda diğer muhalefet partilerinin de desteğini kazanacak geniş bir uzlaşma gerekir. Teklifin 360-399 oyla kabulü ise, zorunlu halkoylamasını gündeme getirecektir. Her yönüyle lâiklik temelinde yapılacak bir düzenleme, halkoylamasına gerek bırakmayacak bir uzlaşmayı sağlayacak formül olabilir."

1 yıl önce

Bakan Çavuşoğlu'ndan İsveç açıklaması: Evet dememiz mümkün değil

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Budapeşte'de Macaristan Dışişleri ve Dış Ticaret Bakanı Peter Szijarto ile ortak basın toplantısı düzenledi. Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğini değerlendiren Bakan Çavuşoğlu, terör örgütü PKK'nın İsveç'te yoğun faaliyete olduğuna dikkat çekti. "DAHA POZİTİF BAKIYORUZ" Sonuçta biz Finlandiya'ya başından beri daha pozitif baktığımızı söylemiştik. Ancak NATO, iki ülkenin üyelik sürecini birlikte götürmek istiyor. Eğer ayrı ayrı değerlendirme konusunda, sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Finlandiya'ya daha sıcak baktığımı ifade etmişti. "NEFRET VE İNSANLIK SUÇU" Türkiye'nin bu tarz eylemlere bakışını açıklayan Bakan Çavuşoğlu, "İman etmenin şartı Allah'ın tüm kitap ve peygamberlerine inanmak. Bizim inancımıza göre antisemitizm de Hristiyanlık düşmanlığı ve İslam düşmalığı da bir insanlık suçudur. İnsanlık suçu olarak atfedilen şeyler fikir ve düşünce özgürlüğü olarak adlandırılamaz. Bu nefret ve insanlık suçu, ırkçı bir yaklaşım. Avrupa yasalarında da vardır." açıklamasında bulundu.

1 yıl önce

Gazeteci Kadri Gürsel bile 6'lı Masa'ya isyan etti: Ülkenin bu şekilde yönetilmesi mümkün değil!

6'lı Masa'da cumhurbaşkanı adayı belirsizliğini koruyor. Ortaklar arasındaki "yetki krizi" ise büyüyor. Daha önce, "masadaki liderlerin Cumhurbaşkanı gibi imza yetkisi olacak" sözüyle eleştirilen Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu, katıldığı bir televizyon programında  masanın adayının seçilip ortak irade dışına çıkması halinde siyasi kriz doğacağını söylemişti. Halk TV'de İsmail Saymaz ve Kadri Gürsel'in sunduğu Konuşmasak Olmaz programında 6'lı Masa'daki yetki krizine tepki vardı. "ÜLKENİN BU ŞEKİLDE YÖNETİLMESİ MÜMKÜN DEĞİL" Gazeteci Kadri Gürsel 6'lı masaın yetki kaosuna isyan ederek şu ifadeleri kullandı; Millet İttifakı, ülke yönetiminde söz hakkını yansıtacak bir güç denklemi oluşturabilirse kararlar alınırken diğer partilerle eşit duruma indirgenmezse, indirgenmemelidir, adil değildir bir kere. Yüzde 10-15 oy almış bir İYİ Parti'nin yüzde 20-25 arası oy alacak olan CHP'nin yüzde 1-2 oy alacak partilerle eşit oy hakkına sahip olması haksızlıktır. Aynı şekilde ülkenin bu şekilde yönetilmesi mümkün olmayacaktır. Burada pek çok faktör araya girer; liderlerin karakterleri, ihtiraslari şunlar bunlar... 

1 yıl önce

CHP'li Mustafa İduğ: “Hiç kimse devletimize laf atmasın. Öyle bir hasar var ki orada hiçbir şekilde yetişmek mümkün değil”

Yıkılan binalara dikkat çeken CHP'li İduğ, "Caddelerdeki bütün binalar yıkılmış. Ara sokaklarda mahalleler kaybolmuş. Şimdi Hatay 153 bin bağımsız ev var, 129 bini yıkılmış. Kalan 20-25 binde de oturmak mümkün değil içine giremezsiniz. Tam 18 milyon metreküp moloz var. Bugün o molozları almaya kalksanız 1 milyon adet kamyona ihtiyacınız var bir kamyon 18 ton olsa nasıl bir hasar olduğunu düşünün burada istediğiniz kadar arama kurtarma çalışması gönderin başaramazsınız. Hiç kimse devletimize laf atmasın" ifadelerini kullandı. https://twitter.com/bugunguncel/status/1631272908633829377?s=46&t=kgYu0XH04hCo9hDKdwyLsQ

1 yıl önce

6'lı Masa'nın muğlak Ekrem İmamoğlu - Mansur Yavaş formülüne CHP ve DEVA Partisi’nden yorum: "Mümkün değil"

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in milli iradeyi temsil etmediğini söyleyip “Noter masası” diye aşağıladığı 6’lı masaya geri dönebilmesi için şart koştuğu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ile ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanlığı yardımcılığına getirilmesi konusuna mutabakat metninde muğlak ifadelerle yer verilmesi tartışma konusu oldu. Kamu görevi yürüten isimlerin cumhurbaşkanı yardımcısı olamayacağına dair Anayasa maddesini ihlal ettiği belirtilen Millet İttifakı mutabakat metninin 12'inci maddesiyle ilgili 6’lı masadan itiraf geldi. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ve Deva Partisi’nin hukukçu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Ekmen, İmamoğlu ile Yavaş’ın halihazırdaki görevleriyle birlikte cumhurbaşkanı yardımcılığına getirilemeyeceğini itiraf etti. CHP’li Özgür Özel, Anayasal pürüz nedeniyle İmamoğlu-Yavaş maddesinin muğlak ifadelerle yazıldığını belirtirken, Deva Parti’li Mehmet Emin Ekmen, net ifadeyle, “İki görevi birlikte yürütmeleri mümkün değil” dedi. ÖZGÜR ÖZEL: BU MADDE ÇOK ÖZENSİZ YAZILABİLİRDİ Habertürk TV’ye konuk olan CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, “Bu iki değerli belediye başkanımızın bundan sonraki süreçte Türkiye’nin ikinci yüzyıla başladığı süreçte çok önemli yönetimsel katkıları olacağını bilmeliler. ‘Bu madde niye dikkatli yazıldı’ diye soruyorsunuz. Bu madde çok özensiz yazılabilirdi. /…/ Bizim arkadaşlarımız Anayasa ile ilgili bir sorun olmasın veya herhangi bir şüphe akla gelmesin diye düşünülerek özenli, dikkatli ve tartışma yaratmayacak bir şekilde kaleme aldı. Yoksa elbette şunu söyleyebilirlerdi: ‘Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu, cumhurbaşkanı yardımcısı olarak görevlendirileceklerdir’ diye…” ifadelerini kullandı. Özel, “En ufak bir şüphe varsa, 20 yıldır Anayasa’nın üzerinde tepinenlere de örnek ve nispet olsun diye özenli yazılmış bir maddedir. Tut ki şöyle oldu; yani bu maddeyle ilgili sıkıntılar dile getirildi. O zaman, ne zaman bu sıkıntı aşılacaksa o zaman. Yani tabii ki iki seçim arasında herhalde 9 aylık bir süre var. Ama 9 ay onların emeğinden, tecrübelerinden, enerjilerinden mahrum kalmak istemeyiz. Ama en kısa sürede bunu aşıp iki değerli başkanımızı cumhurbaşkanı yardımcısı olarak göreve getirmek isteriz.” sözlerini sarf etti. MEHMET EMİN EKMEN: İKİ GÖREVİ BİRLİKTE YÜRÜTMELERİ MÜMKÜN DEĞİL Deva Partisi Genel Başkan Yardımcısı Avukat Mehmet Emin Ekmen, şunları dile getirdi: “Belediye başkanlarını sürece nasıl dahil edeceğimiz önemli bir konuydu. Anayasamız var. Yasamız var. 9 ay sonra yapılacak seçimler var. Hangi aşamada nasıl sürece dahil olacakları önemli. Mevcut sistemde iki görevi birlikte yürütmeleri mümkün değil.” "ANAYASANIN AÇIK İHLALİDİR" Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, CHP'li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun cumhurbaşkanı yardımcısı olma formülüyle ilgili,  "Anayasanın açık ihlalidir. Hukuk dışı ve abes çözüm arayışları boştur" açıklamasını yapmıştı. Mehmet Uçum, “Anayasaya göre vesayet makamı ile belediye başkanlığı asla birleşemez (m.127/5). Aynı kişinin hem Cumhurbaşkanı Yardımcısı hem Belediye Başkanı olması Anayasanın açık ihlalidir. Küresel sömürgecilerin planları ve dar çıkarlar için hukuk dışı ve abes çözüm arayışları boştur. Halk hesabını sorar” demişti.

1 yıl önce

İbrahim Kalın: ABD ile yapıcı diyalog mümkün

Kalın “Türkiye-ABD arasında daha geniş bir jeopolitik stratejik diyaloğa ihtiyaç var” dedi. ‘TÜRKİYESİZ OLMAZ’ Forumda soruları cevaplayan Kalın, “ABD ile farklılıklarımız ne olursa olsun, bunları kırmadan ele alabileceğimizi düşünüyorum. Bence o farklılıkları, kavgacı da olsa, çok medeni bir şekilde aşabilir, iki tarafın da çıkarlarını koruruz” dedi. Kongre üyelerinin büyük resme bakmalarını istediklerini belirten İbrahim Kalın, Avrupa’nın artık Rus petrol ve doğalgazını almamaya karar vermesiyle, bunun telafisi için önünde iki olası alternatifi bulunduğuna dikkat çekerek şöyle devam etti: “Biri Azerbaycan’dan Türkiye’ye gelen gaz. Kapasiteyi arttırabiliriz. Ama bu yeterli değil. İkinci alternatifimiz ise Doğu Akdeniz enerji kaynakları. Burada siyasi nedenlerle Türkiye’yi baypas ederek Kıbrıs üzerinden Yunanistan’a taşınması planlandı. Ancak çok pahalı olacağından vazgeçildi. Üçüncü bir alternatif yok. Geriye kalan her iki alternatifte de Türkiye var. Bu süreçlerin hiçbiri biz olmadan işlemez” dedi. 

1 2 3 4