25 Nisan Perşembe 2024
3 yıl önce

Devlet Bahçeli: Gara katliamını devletin üstüne yıkma oyunu maalesef malum siyasi partilerin temel propagandası haline gelmiştir

Terörizm insanlığın ortak düşmanıdır. Terörizmin kanlı eylemleri her insan, her toplum, her ülke için en şedit hıyanet, en şeni cinayettir. Bu yüksek tehditle dişe diş mücadele insan onurunun muhafazası için milli ve tarihi bir sorumluluktur. Mesele ağırdır, çözümü şarttır. Hiçbir şey adına teröre göz yumulamaz, tarafsız ve hareketsiz kalınamaz. Bu konunun aması, ancağı, fakatı, eğeri olamaz. Aksi tutum ve davranışlar terörizme can suyu vermek, terör örgütlerinin doymak bilmez pis kursağına hizmet etmektir. Teröre sıcak ve sempatik tavırlar işbirlikçiliktir, aynı şekilde ihanete teşneliktir. Terör örgütlerinin adını telaffuz etmekten kaçınanlar, karanlık projelere figüranlık yapanlar masumlara ve mazlumlara sıkılan kurşunların tetiği ve namlusu olan rezillerdir. Gara katliamını devletin üstüne yıkma oyunu maalesef malum siyasi partilerin temel propagandası haline gelmiştir. Terörle mücadeleyi gölgelemek, bu alandaki muvaffakiyeti örselemek isteyen zillet ittifakı ağız birliği halinde ve hiç utanmadan konuşmaktadır. CHP Genel Başkanı’nın, Sayın Cumhurbaşkanımızı sorumlu gösterme çabası, İP Başkanı’nın Gara faciasında siyaset parmağı araması, üstelik her iki partinin HDP’ye en küçük eleştiri dahi yapamaması utanç verici bir çirkinlik, PKK’nın yedek kulübesi olduklarının delilidir. CHP, HDP, İP ve diğer marjinal partiler Gara’da Türkiye’nin karşısında pozisyon almış, PKK’nın safına girmişlerdir. Sabun köpüğü nasıl eriyorsa,bu partiler millet vicdanında o nispette erimiştir.Çakma devrimciler,çıkarcı yazarlar,yeteneksiz aydınlar yüzsüzce devleti suçlamışlardır Zillet ittifakı PKK’yla simbiyoz ilişki kurmuştur. HDP; CHP ile İP’i kolonileştirmiş, hatta kolon atmıştır. Karşımızdaki tablo milli güvenliğimiz için vahim bir tehlikedir. Gara’da devleti karalamak terör örgütü PKK’yı aklamak demektir. Bu dil terörist Karayılan’ın dilidir. Bilinmesini özellikle ve önemle isterim ki, Cumhur İttifakı’nın ortağı olarak şayet Gara’yla ilgili bir sorumlu aranıyorsa biz de varız, bu sorumluluğun altına seve seve girmeye hazırız. Türk devleti Gara’da hata yapmamış,hıyanete bedel ödettirmiştir. Zilletin karın ağrısı budur. Tarihsel döngü, dünyada yeni bir gücün ortaya çıktığı ve egemen güçle rekabet etmeye başladığı dönemlerde gerilimlerin yoğunlaştığını göstermektedir. Türkiye yükselen güçtür, Gara’da sadece PKK’yla değil, destek veren stratejik tehditlerle de mücadele etmiştir. Devlet yönetmek, en kötü durum senaryosuna bile hazır olmayı gerektirir. Türkiye her ihtimale, her tertip ve tuzağa, her türlü yıkım propagandasına devlet ve millet dayanışmasıyla karşı koymaya, cevap vermeye muktedirdir. Terörle mücadelede Sayın Cumhurbaşkanımızın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli komuta heyetinin, kahraman askerlerimizin, polislerimizin, korucularımızın Allah şahittir ki sonuna kadar arkasındayız. İhanetin çirkin harabelerini yıkacağız, huzur ve refahın tarafı olacağız. Gara’nın karası kahramanca kazınmış, kuytudaki korkak ve zillet siyaset kalabalığı ise Türk milletinin muhteşem iradesiyle kızağa çekilmek için beklemeye alınmıştır. Gün ola harman ola, hepsi birden yel olacak sel olacak layıklarını bulacaklardır. Aziz milletimizin, Türk-İslam aleminin Mübarek Regaib Kandili’ni en içten niyazlarımla birlikte kutluyor, Rabbim’den birlik, dirlik, esenlik, sağlık ve selamet dolu yıllar diliyorum. Ayrıca aziz şehitlerimizi rahmetle, hürmetle anıyor, gazilerimize uzun bir ömür temenni ediyorum.

3 yıl önce

Erdoğan ve Putin Akkuyu'da 3. reaktörün temelini atacak

Bir televizyon kanalına konuşan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Mersin'de inşaatı devam eden Akkuyu Nükleer Santrali'nde 3. reaktörün temelini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in birlikte atacağını belirterek şunları söyledi: "3. REAKTÖRÜN TEMELİNİ DE BİRLİKTE ATACAKLAR" "Akkuyu'da iki sene önce ilk temeli atmıştık, sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Putin'in online katılımıyla. Ondan sonra sahada süratli bir çalışma başladı. Orada 4 reaktör ve 4 ünite planladık. Birinci ünitede şu anda reaktör kabı da sahaya indi. 4 adet buhar üreticisi de sahaya indi. İkinci üniteyle ilgili olarak baktığımızda temeli tamamlandı. Bu kor tutucu dediğimiz çekirdek tutucu bir kap var, o da montajı tamamlandı. Üçüncü ünitenin lisansı alındı. Bunu da inşallah 10 Mart'ta Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Putin'in muhtemelen online katılımıyla üçüncü reaktörün temelini atacağız. "İLK REAKTÖR İNŞALLAH 2023'TE ALINACAK" Sonra dördüncü temel gelecek. Hedef ilk reaktörü 2023'de inşallah, cumhuriyetimizin 100. yılında almak. Sonra da birer yıl arayla bu üniteleri devreye almak."

3 yıl önce

HDP'li Sezai Temelli Bitlis’teki şehitler üzerinden devleti hedef aldı

Öte yandan, İnci Sözlük adlı Twitter hesabının kaza kırıma uğrayan helikopteri “düşürülmesi” şeklinde aktarması tepkilere yol açtı. İnci Sözlük, tepkiler üzerine paylaşımını sildi.

2 yıl önce

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar: Kıbrıs'ta bir anlaşma olacaksa mutlaka yan yana yaşayan iki devletin egemenlik hakları temelinde bir anlaşma olabilir

Elazığ'daki temaslarını sürdüren Tatar, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Göktaş'ı ziyaret etti. Daha sonra Fırat Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezinde düzenlenen "Geçmişten Günümüze Kıbrıs Türk'ünün Mücadelesi" konferansına katılan Tatar, yaptığı konuşmada, Elazığ'da bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Tatar, Kıbrıs'ın tarihine bakıldığında yaşananların hafızalardan ve yüreklerden silinemeyeceğini belirterek, çocukluk yıllarında yaşadığı anıların ruhuna işlediğini, o duygusallıkla büyüdüğünü ifade etti. Lefkoşa'da binbaşı olarak görev yaptığı 24 Aralık 1963'te Rum çetelerin saldırısı sonucu eşi ve üç çocuğu şehit olan emekli tabip Tuğgerenel Nihat İlhan'a değinen Tatar, Kıbrıs'a gittiğinde kendisi ile bir görüşme fırsatı bulduğunu söyledi. Tatar, görüştüklerinde duygusal anlar yaşadıklarını anlatarak, "Elazığ'a gitmek isterim.' dedim ama salgından dolayı ziyaretim biraz gecikti. Allah nasip etti. Cumhurbaşkanı olarak geldim. Dolayısı ile bu duygularla sizlere sesleniyorum. Buradan bütün Türkiye'ye, dünyaya o mesajı veriyorum. Kıbrıs'ta bir mücadele vardır. Bu mücadelenin şehitleri vardır. Bu mücadele hala devam etmektedir. Sayın Valimizin dediği gibi tarihimizi unutmayacağız. Çünkü bunu unutursak gelecekte nerede olacağımızı bilemeyiz." diye konuştu. Kıbrıs'ın tarihinin iyi bilinmesi gerektiğini vurgulayan Tatar, toplantılarda sürekli olarak muhataplara Kıbrıs'ta yaşananların kendileri için ne kadar önemli olduğunu aktardığını belirtti. Tatar, "Kıbrıs'ta bir anlaşma olacaksa mutlaka yan yana yaşayan iki devletin egemenlik hakları temelinde bir anlaşma olabilir. Gerçekten Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Elazığ arasında böyle yoğun duygu var. Bu bağların daha da güçlendirilmesi, münasebetlerimizin artması Tuğgeneral İlhan'ın da hep özlemi olmuştur. Bundan sonra da onun hedeflerini, düşüncelerini hayata geçirmek bizlerin görevi. Mücadele insanı ve bu kahramanı bir kez daha yad ediyorum. Ruhu şad olsun diyorum." ifadelerini kullandı. "KIBRISLI TÜRK HALKI HER ZAMAN TÜRKİYE'Yİ YANINDA BULMUŞTUR" 1963'ün aralık ayında Kıbrıslı Türklerin hafızasından asla silinmeyecek acı olaylar yaşandığını anımsatan Tatar, silahsız ve sivil insanlara yönelik yapılan bu hareketlerin hiçbir zaman açıklanamayacağını bildirdi. "Bu saldırılara dünyanın tamamı seyirci kalmıştır. O zaman Birleşmiş Milletler neredeydi?. İngiltere, garantör ülke, neredeydi? İngiltere'nin Kıbrıs'ta üsleri de vardı. Tamamı bize yapılan bu hareketlere seyirci kalmıştı. O zaman bir hayli insanımız göç etmişti. İnsanlar göç etmek zorunda kaldı. 1960 anlaşması Kıbrıs tarihinde en önemli anlaşmalarından biri." diyen Tatar, o dönem esas hedefin Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanması olduğunu ifade etti. TATAR, SÖZLERİNİ ŞÖYLE SÜRDÜRDÜ: "Yüzlerce insanımızın katledilişi, şehitlerimiz, Kıbrıs'taki Türk halkının 103 köyden kovulması, 103 köyün yakılıp, yıkılması, Kıbrıs'ta Türk halkının büyük ölçüde göçmen olması, çadırlarda hayatlarını sürdürmesi ve bu arada tabi Türkiye ile temaslarımız. Türkiye acaba garantör ülke olarak ne zaman gelebilecek? Benim çocukluğum bu duygularla geçti. Değerli kardeşlerim Allah nasip etti, bu konuşmaları yapıyorum ama neticede geçmişi unutmak mümkün değil. Çünkü bütün davamızın, mücadelemizin altyapısı oradan başlar. O yıllarda her bölgede mücadele veren Kıbrıslı Türk halkı her zaman Türkiye'yi yanında bulmuştur. Türkiye'den gelen her türlü yardım ve katkı ile ayakta durabildik." "TÜRKİYE'NİN DESTEĞİYLE DEVLETİMİZİ GÜÇLENDİRMEYE DEVAM ETTİK" 20 Temmuz 1974'te gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatı ile o günden bu yana Kıbrıs Türk'ünün bağımsızlık, özgürlük ve hürriyet içinde yaşamaya devam ettiğini dile getiren Tatar, kendileri için hayatın yeniden başladığını söyledi. Şehitleri bir kez daha rahmetle andığını dile getiren Tatar, "Çünkü bu mücadele kolay olmamıştır. Büyük bedeller ödenmiştir ve 1974'ten sonra bir rahatlık gelmiştir. Kıbrıslı Türkler olarak Türkiye'nin desteğiyle devletimizi güçlendirmeye devam ettik. Neticede Türkiye 1974'te Kıbrıs'a barışı getirmiştir. Barış hala sürmektedir. Şimdi bazı muhalifler 'Kıbrıs'ta barış istiyoruz' dediklerinde kendilerine 'Barış budur' diyoruz. Çünkü 1974'ten sonra Kıbrıs'ta hiç kan dökülmemiştir. Kıbrıs'ın tarihinde bu kadar güvenlik içerisinde yaşanmış bir dönem hemen hemen yoktur." şeklinde konuştu. Ersin Tatar, şunları kaydetti: "Bu yıl 20 Temmuz'da bunun 47'nci yıl dönümünü kutlayacağız. O gün de Kurban Bayramının ilk günüdür. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan o gün büyük bir heyetle Kıbrıs'a gelecektir. Büyük bir tören olacaktır. Çünkü iki bayramı aynı anda kutlayacağız. Allah rast getirdi. Dolayısıyla 1974'ten 47 yıl sonra Kıbrıs'ta barış devam etmektedir. Çeşitli müzakere süreçleri, çeşitli toplantılar, gitmeler gelmeler, Sayın Rauf Denktaş'ın uzun yıllar verdiği mücadele hep bunları biliyoruz ama netice itibarıyla bizim kavgamız, mücadelemiz egemenlik mücadelesidir. Şu anda Türkiye'nin tam desteği ile yürüttüğümüz politikanın çok değerli, çok anlamlı olduğunu bir kez daha buradan paylaşmak istiyorum. Her zaman Türkiye ile var olduk, Türkiye'nin desteği ile buralara kadar gelebildik. Türkiye ile iş birliğimizin en iyi şekilde sürdürülmesi için ne gerekirse onun yapılması gerekiyor. Kıbrıs Türkleri ile Türkiye'nin beraber yürüttüğü bu davanın bu şekilde sürdürülmesi bizim ulusal çıkarımız, ulusal haysiyetimiz, onurumuzdur. Bu mücadeleyi bu şekilde sürdürmemiz lazım. Sizlerden istediğimiz, bağlarımızın daha güçlenmesi için var gücümüzle, bütün tecrübelerimizle Kıbrıs ile olan teması arttırmak. Kıbrıs- Türkiye birlikteliğimizin, gönül bağımızın, gönül birliğimizin, kader bağımızın daha da pekişmesiyle, güçlü bir millet, güçlü bir ülke ve Doğu Akdeniz'de daha da güçlü bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti..." Konuşmaların ardından KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'a Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Göktaş tarafından "fahri doktora" unvanı verildi. Belediye Başkanı Şahin Şerifoğulları da Tatar'a "fahri hemşehrilik beratı" verdi. Konferansa, Vali Erkaya Yırık, AK Parti milletvekilleri Metin Bulut, Sermin Balık, Zülfü Demirbağ, Emniyet Müdürü Celal Sel, AK Parti İl Başkanı Şerafettin Yıldırım, MHP İl Başkanı Semih Işıkver, Kıbrıs gazileri ve akademisyenler katıldı.

2 yıl önce

Yeni Şafak: “Suriyelileri evlerine göndereceğiz” diyen Kemal Kılıçdaroğlu, mülteci düşmanlığını partisinin temel hedefi haline getirdi

Periyodik aralıklarla ısıtılan “Suriyeliler” konusu yine gündemde. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 1945 yılında Türkiye’ye sığınan Azerbaycan Türklerini kurşuna dizmesi için Sovyetler Birliği’ne teslim eden partisinin tarihi kodlarıyla tartışmaya katıldı. “Avrupalılar bana söz verdi. Suriyelileri ülkelerine göndereceğiz” diyen Kılıçdaroğlu, 3,5 milyon Suriyeliyi Esed rejmine teslim etse de milli güvenlik sorunu olarak gördüğü muhacirleri söküp atması imkansız. Çünkü Anadolu Suriyelilerden önce de milyonlarca mazlumun sığınağı oldu. KIRIM’IN YARISI ANADOLU’DA Arap’ından Çerkes’ine, Boşnak’ından Rus’una kadan birçok milletten milyonlarca insan Anadolu’yu vatan bildi. Anadolu’ya ilk büyük göç 1783’te Kırım’ın Rusya’nın eline geçmesiyle başladı. 1770’lerden itibaren Kırım’dan Osmanlı topraklarına doğru dalgalar halinde başlayan Kırım Tatar göçü 1920’lere kadar devam etti. 1783-1922 arasında Anadolu’nun da içinde olduğu Osmanlı topraklarına göç eden Kırım Tatarlarının sayısı 1 milyon 800 bine ulaştı. Hatta Osmanlı topraklarına sığınan Tatarların sayısının Kırım’da kalanlardan fazla olduğu belirtiliyor. 2,5 MİLYON ÇERKES GELDİ Aynı tarihlerde ikinci büyük göç dalgasına Çerkesler imza attı. Osmanlı’nın Çerkes bölgelerini kaybetmesinin ardından Anadolu’ya 1. Dünya Savaşı’na kadar 2,5 milyon Çerkes göçtü. Gemilerle, sandallarla çıktıkları Karadeniz’de en az 500 bin kayıp vererek Anadolu’ya ulaşan Çerkesler, bugün hala yaşadıkları Ordu, Samsun, Tokat, Balıkesir, Amasya, Sinop, Yozgat, Düzce, Sakarya ve Kocaeli’ye yerleştirilmişti. Anadolu’yu yurt tutanlar arasında Gürcüler de var. Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra başlayıp 1930’lara kadar süren göçle gelen 1 milyon Gürcü 14 ayrı şehre yerleşti. RUSLAR BİLE TÜRKİYE’YE GÖÇ ETTİ Bugün sadece işin uzmanları ve meraklıları tarafından bilinse de bu topraklar kitlesel Rus göçlerine de sahne oldu. 1917 yılında Bolşeviklerin darbe yapmasının ardından Çarlık yandaşları soluğu İstanbul’da aldı. 2 yılda 150-200 bin civarında Rus göç etti. Bu Rusların önemli bir bölümü daha sonra Balkan ülkelerine göçse de hala Türkiye’de yaşayan aileler var. Anadolu’ya Arap göçü ise İslam’ın yayılışı ve Osmanlı devrindeki savaşlardan sonra geri dönmeyip burada kalanlarla başladı. Baskı gören Araplardan bir kısmı Tarsus ve Adana çevresine yerleşmişti. Şerif Hüseyin’in 1916’da başlattığı Arap isyanı neticesinde Irak, Hicaz ve Suriye çevresinden 5 bin aile Batı ve iç Anadolu’ya yerleştirildi. Boraltan’ın utancı CHP’ye yeter İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda yaşanan Boraltan Köprüsü faciası, detayları fazla bilinmeyen bir olay. 1945’te Sovyetler Birliği’nin başındaki Josef Stalin, Ankara’daki büyükelçisi aracılığıyla Türkiye’ye sığınan 145 Azerbaycan Türkü’nün iadesini istedi. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, CHP hükümetinin de kararıyla Türkiye’ye sığınan 145 kişinin teslim edilmesi için Aras Nehri kenarındaki sınır karakoluna telgraf çekip iadenin gerçekleştirilmesini istedi. Buna inanamayan karakol komutanı gelen emri defalarca teyit ettirdi. Durumu anlayan Azerbaycan Türkleri, “Bizi teslim etmeyin, bizi burada siz kurşuna dizin, kendi toprağımızda, bayrağımızın altında bizi öldürün” dese de karakol komutanı çaresizce bu insanları teslim etti. Boraltan Köprüsü’nü geçen Azerbaycan Türkleri, sınırın hemen karşısında Türk askerlerinin gözleri önünde, elleri bağlı vaziyette infaz edildi. Türkiye, CHP’nin neden olduğu Boraltan katliamının utancını uzun süre üstünden atamadı. Selanik göçüyle 384 bin kişi geldi Anadolu’ya göç hareketleri Cumhuriyet’in ilanından sonra da sürdü. 1923’ten 1997’ye kadar Türkiye’ye 1,6 milyondan fazla göçmen geldi. Cumhuriyet’ten sonra ilk göç hareketi Yunanistan’dan oldu. Lozan Antlaşması’nın mübadele maddelerine dayalı olarak 1922-38 arası 384 bin kişi Türkiye’ye göçtü. Bu kitlesel hareket halk arasında “Selanik göçü” olarak adlandırıldı. Makedonya’dan ilk göç 1924’te ülkedeki Türklerin Anadolu’ya göçü ile başladı. İkinci dalga 1936’da, üçüncü ise Türkiye-Yugoslavya arasında serbest göç anlaşması imzalandıktan sonra 1953’te gerçekleşti. Yugoslavya’dan da 305 bin kişi Cumhuriyet devrinde Türkiye’ye göç etti. Bulgaristan’dan Türkiye’ye büyük kitlesel göç dalgaları yaşandı. 1989’a kadar 800 bin kişi dört dalga halinde Anadolu’ya geldi. Romanya’dan Türkiye’ye 1923-1949 arasında 79 bin kişi iskanlı göçmen, 43 bin kişi serbest göçmen olarak geldi. Balkanlardan 1923-45 arasında toplam 800 bin kişi Türkiye’ye göç ettirildi. SAVAŞ KİTLELERİ TETİKLEDİ 1979’da yaşanan devrim sonrası İran’dan Türkiye’ye 1 milyona yakın insan göç etti. 1980’li yılların başında gerçekleşen Afgan göçünün oluşumunda Sovyet-Afgan savaşı önemli role sahip. 1982’de Sovyetler’in Afganistan’ı işgal etmesiyle başlayan savaş nedeniyle, o bölgedeki birçok Türk kökenli insan Türkiye’ye geldi. Bunların arasında Özbekler kadar Uygurlar, Kazaklar ve Kırgızlar da bulunmaktadır. 1950’de bağımsız devlet olan Doğu Türkistan Cumhuriyeti vatandaşları Çin işgaline uğradığında Türkiye’ye geldi. 2. Dünya Savaşı’nda Nazi birlikleri ile savaşa katılan Doğu lejyonlarından bazıları da Türkiye’ye yerleşti. Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Balkar, Karakalpak, Karaçay, Azeri, Çeçen, İnguş, Dağıstan gibi Müslümanlardan bir kısmı Anadolu’yu yeni yurt olarak seçti. Irak’ta 1988’deki Halepçe katliamı sonrası 51 bin, 1991’deki Körfez savaşında 467 bin kişi Türkiye’ye göç etti. Suriye’den 1945, 1951, 1953 ve 1967 yıllarında toplu göçler oldu. İskenderun, Kırıkhan ve Adana’ya yerleştirildiler. 2011’de başlayan Suriye iç savaşı sonucunda Ocak 2021 itibariyle Türkiye’ye gelen Suriyelilerin sayısı da 3,6 milyona ulaştı. Türkiye’de ikamet eden göçmen ve mültecilerin sayısı şu an 3,9 milyon. Semtlere adları verildi Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna’yı işgal ettikten sonra 1918’e kadar Bosna’dan Türkiye’ye 4 büyük göç dalgası oldu. İlki 1878’de işgalden hemen sonra, ikincisi 1882 yılında, üçüncü göç dalgası ise “Dzabic hareketiyle” 1900 yılında yaşandı. 1992-1998 yılları arasında Bosna’dan 20 bin, 1999 yılında Kosova’da meydana gelen olaylar sonrasında 17 bin, 2001 yılında Makedonya’dan 10 bin kişi Türkiye’ye sığındı. Arnavutlar ise ilk olarak Fatih Sultan Mehmet devrinde İstanbul’a getirilip Arnavutköy’e yerleştirildi. Balkanların kaybından sonra gelenlerle beraber günümüz Türkiye’sinde yüzbinlerce Arnavut’un yaşadığı tahmin ediliyor. Polonya’nın Rus topraklarına katıldığı 1830 yılından sonra göç eden 10 bin kişiden bir kısmı Osmanlı Devleti’ne geldi ve bu muhacirler İstanbul Polonezköy’de yerleşim birimini kurdu.

2 yıl önce

İSKİ'den 'temel atmama töreni' itirafı!

İmamoğlu, Kasım 2019'da Silahtarağa İleri Biyolojik Arıtma Tesisi projesini iptal ederek, "temel atmama" programı düzenlemişti. AK Parti döneminde planlanan bu proje Türkiye’nin ilk, Avrupa’nın en büyük kapasiteli membran tesisi olacak ve atıksuyu içilebilir seviyeye getirme teknolojiye sahipti. Ancak gelinen bu noktada, İmamoğlu'nun ‘ihtiyaç yok’ diye ‘temel atmama’ töreni yaparak iptal ettiği tesisin aslında ne kadar önemli olduğunu ortaya çıktı. İSKİ'DEN İTİRAF İSKİ Genel Müdürü Raif Mermutlu, İstanbul'un 16 atıksu arıtma tesisine ihtiyacı olduğunu, bu tesisler inşa edildiğinde atıksu arıtma probleminin çözüleceğini söyledi. TBMM Müsilaj Sorununu Araştırma Komisyonu'nun İstişare Toplantısı İstanbul'da gerçekleştirildi. İSKİ Genel Müdürü Raif Mermutlu ve Genel Müdür Yardımcısı Bülent Solmaz'ın da katıldığı programda, Genel Müdür Raif Mermutlu bir sunum gerçekleştirdi. İstanbul'da atıksu probleminin tamamen çözülmesi için 16 büyük tesise ihtiyaç olduğunu belirterek, "Bunun dışında atıksu tünelleri ihtiyacı da var. Bu projelerin toplam bedeli yaklaşık 10 milyar lira. İSKİ'nin bu kaynağa önümüzdeki 4 yıl içerisinde ihtiyacı var. Arazi problemi çözülse dahi, bu tesislerin tamamlanması için 4 yıla ihtiyaç var" şeklinde konuştu.

2 yıl önce

ABD: Afganistan'da iç savaş çıkması çok muhtemel; terörist gruplar canlanabilir

ABD'nin 20 yıl süren Afganistan savaşına son vererek ülkeden çekilmesinin adından Taliban kısa sürede kontrolü ele aldı. Henüz hükümet açıklamayan Taliban, sadece Pencşir vilayetini alamadı. Burada direniş devam ederken taraflar arasında çatışmalar yaşanıyor. Afganistan'dan çekilmenin tamamlanmasının ardından ABD medyasına konuşan Genelkurmay Başkanı Mark Milley, Taliban kontrolüne giren ülkede iç savaş çıkmasının 'muhtemel' olduğunu söyledi. Taliban'ın gücü kontrol etme kapasitesini sorgulayan Milley, "Daha geniş bir iç savaş çıkma olasılığının var olduğunu düşünüyorum. Bu da aslında El Kaide'nin yeniden kurulmasına, DAEŞ veya diğer terörist grupların büyümesine yol açabilecek koşullara yol açacaktır" dedi. Milley, ülkedeki şartların 12, 24 veya 36 ay içerisinde terörist grupların yeniden canlanacağını gösterdiğini öne sürdü.

2 yıl önce

AB’de tarihi kriz! 'Temel ilke' reddedildi

Polonya’da Anayasa Mahkemesi tarihi ve Avrupa Birliği’ni (AB) sarsacak bir karara imza attı. Polonya Anayasa Mahkemesi, AB hukukunun belirli konularda ulusal mevzuata üstünlüğü ilkesini reddetti. Perşembe günü Yargıç Bartlomiej Sochanski tarafından alınan kararda, “Avrupa Adalet Divanı’nın Polonya adalet sistemine müdahale çabaları hukukun üstünlüğü ilkesini, Polonya anayasasının üstünlüğü ilkesini ve ayrıca Avrupa entegrasyonu sürecinde egemenliğin korunması ilkesini ihlal etmektedir” ifadesi yer aldı. Milliyet’in haberine göre; Bu karar, AB’nin temel bir ilkesinin reddi anlamına geliyor. Zira AB’ye üye olunduğunda AB yasalarının, anayasal hükümler dahil olmak üzere ulusal yasalardan önce geldiği kabul ediliyor. Yaşanan gelişme AB’de yeni kriz yaşanmasına neden olacak gibi gözüküyor. AB’nin Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Polonya gibi ülkelerle bir süredir yaşadığı sıkıntıların, bu karar sonrası daha da artması bekleniyor. Hatta olayın Polonya’nın AB’den ayrılmasına (Polexit) kadar varabileceği ifade ediliyor. İTİRAZ BAŞBAKAN’DAN AB yasalarına Polonya Anayasa Mahkemesi nezdinde itirazı, bizzat Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki yapmıştı. Bu, 27 üyeli AB tarihinde bir üye ülke liderinin AB sözleşmelerine kendi Anayasaya Mahkemesi’nde yaptığı ilk itiraz. Öte yandan kararın, Polonya’nın AB’den beklediği 57 milyar euro’luk yardım konusunda elini kuvvetlendirmek ve pazarlık gücünü artırmak adına aldığı da iddialar arasında. Polonya’nın hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve LGBT hakları gibi konulardaki uygulamaları son yıllarda AB içinde eleştiriliyor. AB Komisyonunun “Hukukun Üstünlüğü 2021” adlı raporunda, Polonya’da yargı bağımsızlığının tehdit altında olduğu ve bunun endişe verici olduğu ifade edilmişti. AB: YASALAR AÇIK Karar sonrası bir açıklama yapan AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Polonya Anayasa Mahkemesinin “ülkedeki yasaların bazı AB yasalarından üstün olduğuna” dair verdiği karara tepki göstererek, “AB yasaları, anayasal hükümler dahil ulusal yasalardan önce gelir” ifadesini kullandı. Mahkemenin kararından “derin endişe” duyduğunu belirten Von der Leyen, AB Komisyonunun bunu hızlıca analiz edeceğini ve buna göre sıradaki adımları atacaklarını kaydetti. Birlik’in yasal düzeninin kurucu ilkelerini koruyacaklarını vurgulayan Von der Leyen, “...Anlaşmalarımız açıktır. Avrupa Adalet Divanı’nın kararları, ulusal mahkemeler dahil tüm üye ülkelerin makamları için bağlayıcıdır. AB yasaları, anayasal hükümler dahil ulusal yasalardan önce gelir. Bunun sağlanması için AB anlaşmalarından kaynaklanan tüm yetkilerimizi kullanacağız” dedi.

1 2 3 4 5 6 7 8 ... 12 13