25 Nisan Perşembe 2024
3 yıl önce

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Milleti ve milletin seçtiği yönetimi tehdit edenlere hadlerini yine milletimizle bildireceğiz"

İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamasından satırbaşları: 'ART NİYETLİ BİR GİRİŞİMDİR' Az önce yaptığımız toplantıda 2 gündür ülkemizi meşgul eden meselenin tartışmalarını ayrıntılarıyla değerlendirdik. Bir gece yarısı yapılan bu eylem yönetimi tartışmaları itibariyle kesinlikle art niyetli bir girişimdir. Hiçbir emekli kamu görevlisinin de topluca bu teşebbüs etme hakkı yoktur. Biz bu amirallerin, diplomatların son dönemde Kıbrıs'tan Karabağ'a kadar verdiğimiz mücadelede bir araya gelerek ülkemiz için destek bildirisi yayınladığını görmedik. Yine bunların, 15 Temmuz darbe girişimine karşı milletimizin yanında yer aldığını görmedik.  'BUNA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ DENEMEZ' Tartışmanın sebebi kesinlikle ifade özgürlüğü meselesi değildir. Buradakilerin bir kısmı çeşitli mecralarda dile getirmektedir. Hiçbirine yaptıkları açıklamalardan dolayı her hangi bir soruşturma açılmış değildir.  Ama bir gece yarısı, 104 emekli amiralin böyle bir girişimde bulunması asla kabul edilemez. Buna ifade özgürlüğü denemez. Yayınlanan bildirinin milletimiz nezdinde bu kadar sert tepki gösterilmesinin nedenini de çok daha büyük kampanyanın olmasıdır. Sözde aydın kesimler bir süredir yasamayı, yürütmeyi, yargıyı hedef almaktadır. Üstelik bunların bir çoğu da dikili bir taşı olmayan kişilerdir. Biz bildiri yayınlanır yayınlanmaz, siyasetçilerin duruşlarını güçlü bir şekilde beklerdik. Eğer böyle yapmış olsalardı, milli iradeye teşekkür için huzurlarınızda olacaktım. Demokrasi karşıtı tüm bildirilerin özellikle arkasında yer alan zihniyet, bu defa saffını aynı istikamette belirtmiştir. Ana muhalefet partisini bir kez daha demokrasiden yana tutum almaya çağırıyoruz. Buna karşı milli iradeden yana tavır koyan herkese şahsım ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. 'BİLDİRİYE KARŞI TÜM TAVRIMIZI ORTAYA KOYUYORUZ' Bugün de yaşananların muhasebesini milletimizle yapmak üzere bir araya geldik. Türkiye'de demokrasiye her saldırı bu tarz bildirilerin ardından gelmiştir. Merhum Menderes'e böyle yapmışlardır. 12 Eylül'den önceki hükümetleri aynı yöntemle sindirmeye çalışmışlardır. Kendi hükümetimizde bu yaklaşımlara en ağır şekilde tepki koyduğumuz için devamını getirememişlerdir. Milli iradeye açık tehditler karşısında en etkin şekilde tavır alınmadığı sürece milletimiz en yakın tarihimizden iyi biliyor. Bu sebeple yayınlanan bildiriye karşı tüm tavrımızı ortaya koyuyoruz. Milletimiz, kimin demokrasinin yanında durduğunu, kimin darbecilerin koltuğunun altına girdiğini görüyor. İnşallah, 2023 seçimlerinde bu yaşananları milletimizin takdirine sunacağız. 'DAHA İYİSİNİ BULANA KADAR BU SÖZLEŞMEYE DEVAM EDİYORUZ' Yapılan açıklamada 2 temel iddia ortaya konmaktadır. 1. Montrö anlaşmanın tartışmaya açılmasıdır. 2. basında yer alan bazı görüntülerdir. Boğazların statüsüyle ilgili sorunların çözümü sonraki yıllara bırakılmıştır. 1936 yılında boğazlarla ilgisi olmayan devletler Montrö sözleşmesini imzaladık. Dönemin şartlarında önemli bir kazanımdır. Boğazlardaki gemi trafiğinin yer yer seyir trafiğini tehdit edecek olması da meselenin ayrı boyutudur. Daha iyisi için imkan bulana kadar bu sözleşmeye devam ediyoruz. Bu sözleşmeyle ilgili diplomaside medyada bir çok görüş ortaya konulmuştur. Bugün de sözleşme tüm boyutlarıyla tartışmaya devam etmektedir. Hiç kimse akademideki medyadaki tartışmalar sebebiyle kimsenin yakasına yapışmamış, meseleyi farklı mecralara çekmeye çalışmamıştır. Fakat önceki gece yayınlanan bu bildiri bu kapsam dışındadır. Bu bizim egemenlik mücadelemizdir. Peki biz İstanbul Boğazı'nda egemen miyiz, maalesef. Bilhassa Kanal İstanbul boğazdaki egemenliğimizi tahsis edecektir. Vazifem, Türkiye'nin ve milletinin hak ve menfaatleri ne gerekiyorsa onu yapmaktır. Montrö'den çıkmakla ilgili bir çalışmamız yoktur. Fakat gelecekte böyle bir sonuç çıkarsa önümüze gelen her şeyi detaylıca değerlendirmekten de kaçınmayız. 'BUNUN MÜNFRETİ BİR HADİSE OLDUĞU AÇIKTIR' Geçmişte cübbeleriyle siyasileri hedef alanları demokrasi adına eleştirmiştir. Biz geçmişte milli iradeyi çiğneyen askerlerin yaptıklarını demokrasi adına doğru bulmadığımızı açıkça ifade etmiştik. Bugün de aynı noktadayız. Bunun münferit bir hadise olduğu açıktır. Söz konusu görüntünün yayınlandığı gün silahlı kuvvetlerimiz kendi içinde detaylı bir soruşturma yapmış ve sonuca bağlamıştır. Geçmişte darbe imalarını 'genç subaylar' rahatsız diye ifade edenlerin işi emekli amirallere havale ettiğini anlıyoruz. Sadece bu tartışma bile başlı başına Türkiye'nin darbe dönemleri anayasasından, yeni ve sivil anayasaya geçişinin işaretidir. Ana muhalefet partisinin başını çektiği kesimin bu tartışmaların ekonomik sıkıntıların üstünü kapamak için çıktığını bahane etmektedir. Salgın döneminde yaptığımız başarının sonuçlarını yarın milletimizle paylaşacağım. Şu anda bu 104 kişinin içerisinde bizzat CHP içinde üye olan, ailesi olanlar var. Siz bunları yakın zamanda medyada göreceksiniz. Bu işin merkezinde ana muhalefet partisinin ta kendisi var. Türk ekonomisini, yatırım istihdam üretim yönünde büyütmeyi sürdüreceğiz. İktidara geldiğimizden bu yana, ülkemizi biz nereden aldık, bugün neredeyiz. Yatırımlar dahil bunları kronolojik olarak Çarşamba günü milletimize açıklayacağım.

2 yıl önce

İşsizliğin çözümüne ilişkin her muhtarlığa özel kalem müdürü atanması önerisinde bulunan Kılıçdaroğlu yine kendisiyle çelişti: 10 milyon kişiye birden istihdam yaratamazsınız

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Manisa’da muhtarlarla buluşmasında işsizliğin çözümüne ilişkin her muhtarlığa özel kalem müdürü atanması önerisinde bulunmuş; "Muhtarlar için bari yanına bir kişi verin. 10 milyon işsizimiz var. Her muhtarlığa bir kişi, özel kalem müdürü olarak atanırsa mesele biter" demişti. ‘Muhtarlara özel kalem’ söyleminde de çark etti Daha önce terörle mücadeleden S-400 alımına, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki varlığından şehir hastanelerine kadar yaptığı birçok açıklamada, birbirinin zıttı söylemlerde bulunan Kılıçdaroğlu, 'Her muhtara özel kalem atanırsa işsizlik biter' söyleminde de kendisiyle çelişti. “10 milyon kişiye birden istihdam yaratılamaz” “Esnaf çocuklarıyla” video konferans yöntemiyle bir araya gelen Kılıçdaroğlu, "İşsizlik sorunu temel sorunlardan biridir. 10 milyon işsizimiz var. Süratle çözmek gerekiyor. Birden bire düğmeye bastığınız zaman, siz 10 milyon kişiye birden istihdam yaratamazsınız" dedi.

2 yıl önce

CHP’li Aykut Erdoğdu yine kaçak yapı ile anılıyor

Sabah'ın haberine göre, CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, Kadıköy Moda'da deniz manzaralı bir dubleks daire satın aldı. İskânı olmayan 6 katlı binanın en üst katında bulunan 175 metrekarelik dubleks daire, kayıtlarda arsa olarak görünüyor. Caferağa Dr. Esat Işık Caddesi'nde MKAE Yapı tarafından yapılan lüks binanın onaylı projesine aykırı imalatlar yapıldığı için iskân alınamıyor. Erdoğdu'nun belediyeye verilen emlak beyanında arsa olarak görünen iskânsız lüks dairesi için sık sık Kadıköy Belediyesi'ne iskân almak için gittiği öğrenildi. Belediyeyi su yolu yapan Erdoğdu'ya, "Onaylı projeye aykırı bölümler düzeltilsin" cevabı verildiği kaydedildi. YASAL SÜRE İÇERİSİNDE YIKILMAZSA... Müteahhit yerine Erdoğdu'nun takip ettiği lüks binanın iskânıyla ilgili Kadıköy Belediyesi yetkilileri, "Binanın acilen onaylı projesine uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde belediye kanununa göre, yerinde tespit yapıp, kaçakları müteahhide bildireceğiz. Yasal süresi içerisinde düzeltilmezse yıkım ve para cezası uygulayacağız" diye cevap verdi. DAHA ÖNCE DE AYNI ŞEKİLDE GÜNDEME GELMİŞ VE BALYOZLA YIKMIŞTI Aykut Erdoğdu, daha önce de Türkiye'nin gözde tatil yerlerinden olan İzmir'in Çeşme'deki villasına yaptırdığı kaçak bölümlerle gündeme gelmişti. Ildır Mahallesi Günkent Sitesi'nden 900 bin liraya satın aldığı villaya kaçak bölümler yaptığı için site yönetimiyle karşı karşıya gelen Erdoğdu, site yönetimiyle davalık olmuştu.

2 yıl önce

27 Mayıs iftiralarla geldi: O iftiracılar yine işbaşında

Darbeye giden süreç, 14 Mayıs 1950 seçimlerinde başladı. 27 yıllık tek parti CHP’si ağır bir yenilgi alarak yönetimi, Demokrat Parti’ye Adnan Menderes ve arkadaşlarına bırakmak zorunda kaldı. Menderesle birlikte Türkiye’nin yükseliş dönemi başladı. İktidara geldiği ilk günden itibaren ekonomide liberal bir politika izleyen Menderes, serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verdi. İthalata getirilen kısıtlamaları kalktı, enflasyon düştü, kredi faizleri düşürülerek özel sektörün önü açıldı. Tarımda makineleşme altın dönemi yaşadı. MİLLETİN DEĞERLERİ İLE BARIŞILDI Artan traktör sayısı ile toprağını daha işleyen çiftçinin mahsulü arttı. Türkiye yabancı sermaye ile de gerçek manada Menderes döneminde tanıştı. Yeni sanayi tesisleri ve bankaların da kurulduğu bu dönemde Türkiye’nin gayrisafi milli hasılası yılda ortalama yüzde 10’lara varan büyümeler yakaladı. Milletin değerleri ile kavgaya da bu dönemde son verildi. Arapça ezanı serbest bırakılması bu adımlardan birisi oldu. Eğitim, sağlık ve ulaştırma alanlarında da önemli icraatlara imza atarak halkın beğenisini topladı. Tüm bu adımlarla sarsılan vesayet odakları, yeniden iktidarını tesis etmek için 1950 ile 1960 yılı arasında defalarca girişimde bulundu. 10 yılda 11 cunta kuruldu, 6 müdahale girişiminde bulunuldu. SUİKAST GİBİ KAZA, PROVOKATİF GEZİLER Algı koalisyonunun yanı sıra bugün bile hala soru işaretleri barındıran meçhul girişimler yaşandı. Kıbrıs Antlaşması’nı imzalamak üzere Londra’ya giden Menderes ve heyetinin içinde bulunduğu uçak, 17 Şubat 1959’da iniş yaptığı sırada düştü. Menderes kazadan sağ kurtuldu. Ortam ısıtılırken İnönü, 1959 Nisan ayında “Büyük Taarruz” adı verilen ziyaretlere Uşak’ta provokasyonlarla başladı. CHP’ye yakın gazeteler ilde yaşanan olayları “İnönü’ye saldırı” diye lanse etti. Darbe hazırlıklarını hisseden Demokrat Parti 18 Nisan 1960’ta, CHP’nin seçim dışı yollar ile iktidara gelme çabasının araştırılması için Tahkikat Komisyonu kurulmasını istedi önerge kabul edildi. CHP lideri İsmet İnönü’nün “Şartlar tamam olduğu zaman ihtilal meşru bir haktır. Bu yolda devam ederseniz sizi ben de kurtaramam” ifadeleri 27 Mayıs’a giden yolun işaretlerinden biri oldu. ÖĞRENCİLER KULLANILDI Üniversiteler de kışkırtıldı. Ankara ve İstanbul’da öğrenci olayları başladı. DP hükümeti aleyhine gösteriler yapan üniversite öğrencileri, sokağa çıktı. “Yüzlerce öğrencinin öldüğü, kuyulara atıldığı, yakıldığı ve kıyma yapıldığı” yalanlarıyla gösterilerin şiddetlenmesi istendi. Şartlar olgunlaşınca dış destekli darbe için düğmeye basıldı. Türkiye, 27 Mayıs 1960 sabahı darbeye uyandı. 38 kişilik Milli Birlik Komitesi, “DP’nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü” iddiasıyla 27 Mayıs’ta sabaha karşı yönetime el koydu. Yassıada’daki yargılamalar, 14 Ekim 1960’ta başladı. Yargılamalar sonucunda Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961’de sabaha karşı, Adnan Menderes ise İmralı Adası’nda 17 Eylül 1961’de saat 13.21’de idam edildi. İftiralar hiç durmadı İktidara gelişi ile birlikte yerleşik bürokrasi ve yönetimin hedefi olan Menderes ve arkadaşları sistemli bir yıpratma politikasına karşı da mücadele verdi. “Ekonominin iflas ettiği” propagandasıyla halk karamsarlığa itilirken İsmet İnönü, “pahalılık, yokluk, kıtlık” gibi bugünü aratmayan ifadelerle hükümetlere yüklendi. Bununla yetinilmeyerek medya devreye sokuldu. Halkın, hükümete olan güvenini sarsmak için aslı olmayan yolsuzluk haberleri servis edildi. Darbeye giden süreçte “Menderes’in kasası yolsuzluk evrakı ve vesikalarla dolu”, “Polatkan’ın zimmetinde 4 milyon lira çıktı”, “Polatkan’a ait yolsuzluklar açıklandı” manşetleri atıldı. Bu yalanların hiçbiri ispat edilemezken, iftiralar darbe sonrasında da devam etti. Menderes ve parti yöneticilerinin, darbe sonrası 12 uçak dolusu altın mücevherat ve parayla kaçmaya çalışırken yakalandığı yalanı ortaya atıldı. Darbeden sonra da yalanların ardı arkası kesilmedi. Adnan Menderes’in devletin kilitli kasasında erotik resimler ve kadın külodu bulundurmakla suçlandı. Bu iddia Yassıada dosyalarına da girdi. Menderes’e sanatçı Ayhan Aydan üzerinden de bir çok iftira atıldı. “Bebek Davası” bu iftiralardan birisi oldu. Menderes, Aydan’ın karnındaki bebeği öldürtmekle suçlandı. Bebeğin doğum sırasında eceliyle öldüğü tespit edilince dava düştü. Menderes’in örtülü ödenekten usulsüz harcamalar yaptığı iddiaları da medyada çarşaf çarşaf işlendi. İsmet İnönü: Menderes’i asın! 27 Mayıs’a giden süreçte CHP ve lideri İsmet İnönü de aktif rol oynadı. Darbe hevesli askerlere zaman zaman görüşmeler yapan İnönü, Uşak gezisi gibi Menderes’i hedef alan düzmece olayların da merkezinde yer aldı. Menderes ve arkadaşlarının idamında İnönü’nün etkili olduğu, İnönü’nün bu konuda ABD ile pazarlıklar yürüttüğü MBK Genel Sekreteri Albay Mehmet Şükran Özkaya’nın arşivinden çıkan bir itirafla ortaya çıkmıştı. Özkaya 15 Ağustos 1961’de daktilo ettiği bir yazıda İnönü’nün duruşunu şöyle özetlemişti: “İnönü idamlara ilişkin, Yüksek Adalet Divanı’na iletmek üzere ABD, Fransa, Birleşik Krallık, Almanya, İran ve Pakistan’dan idamların önlenmesine ilişkin yoğun baskı gördüklerini ifade eden bir yazıyı, MBK Başkanı Cemal Gürsel’e iletti. İletilen notun altında, ‘Diğerlerini ömür boyu hapis, Menderes, Zorlu, Polatkan’ın idamını onaylamanızı istirham ederim’ notu diğer sanıklardan Bayar ve arkadaşlarını idamdan kurtarmıştır.” Sivil ‘cumhur’a askeri reis 27 Mayıs’la birlikte üniformalı cumhurbaşkanlarının dönemi de başladı. İlk olarak parlamento dışından aday olabilme imkanı getirilerek askerlere yol açıldı. Ardından da 1961 Anayasası’nın yürürlükte kaldığı sürede 1961, 1965 ve 1973’te cumhurbaşkanı seçimleri yapıldı. Her üç seçimde de asker kökenli olan Cemal Gürsel, Cevdet Sunay ve Fahri Korutürk cumhurbaşkanı seçildi. Ardından darbe ile gelen Kenan Evren de eklenince Türkiye tam 29 yıl boyunca asker Cumhurbaşkanları tarafından yönetildi. Vesayet kurumsallaştı Darbeden sonda atılan adımlar 27 Mayıs’ı askeri müdahalenin de ötesine taşıyarak ‘darbelerin anası’ haline getirdi. Cuntacıların ihdas ettiği yeni kurum ve kuruluşlar, vesayeti kurumsallaştırdı, bir ucu 15 Temmuz’a kadar uzanan darbe/girişimlere zemin hazırladı. Millet iradesinin tecelli ettiği yasama organı olan TBMM, darbecilerin kurduğu Cumhuriyet Senatosu ve Anayasa Mahkemesi ile vesayet altına alındı. Cumhuriyet Senatosu 1980 anayasası ile kaldırılsa da Anayasa Mahkemesi’nin bazı kararları hala tartışmalara yol açıyor. Çankaya krizleri Darbecilerin kurduğu vesayet sistemi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine de tam bir krize dönüştürdü. 1961 seçimlerinde partilerin cumhurbaşkanlığı seçiminde aday göstermesi cuntacıların dayattığı protokolle yasaklanarak Cemal Gürsel, Çankaya’ya kuruldu. Seçimlerde aday olmak isteyenlerde zorla engellendi. Çankaya Köşkü için 1973 yılında yapılan seçimler o dönem ülkeyi gerdi. Görevi sona eren Cevdet Sunay koltuğunu Genelkurmay Başkanı Orgeneral Faruk Gürler’e bırakmak istedi. Gürler görevinden ayrıldı ve TBMM üyesi oldu, 13 Mart’ta seçim süreci başladı. Adalet Partisi (AP) ve DP, Gürler’in adaylığına karşı çıkarak kendi adaylarını gösterdi. Gürler’in karşısında AP’li üyelerce aday gösterilen Tekin Arıburun ve DP’li üyelerce aday gösterilen Ferruh Bozbeyli yer aldı. Arıburun ve Gürler, ilk altı turda seçilmek için gerekli oyu sağlayamayınca 21 Mart’ta adaylıktan çekildi. En çok oy alan iki adayın çekilmesi üzerine iki büyük parti, bir ara çözüm üzerinde anlaşarak görevdeki Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın görev süresini iki yıl uzatacak Anayasa değişikliği üzerinde anlaştı. Ancak bu değişiklik, Millet Meclisi ve Senato tarafından reddedildi. O dönemdeki partiler anlaşamayınca yeni bir aday arayışına girdiler. AP, CHP ve CGP Fahri Korutürk’ün adaylığı üzerinde anlaşma sağladı. Korutürk, 6 Nisan 1973’teki oturumda yapılan 15. tur oylamada Cumhurbaşkanı seçildi. 367 garabetinde 27 Mayıs izi 2007 yılında yaşanan Cumhurbaşkanlığı seçimleri krizinin kökleri de 27 Mayıs darbesine dayanıyor. 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçilmesinden önce Türkiye’de, gergin ve tartışmalı günler ile 367 krizi yaşandı. Gül, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda, 357 oy aldı. CHP, oturuma 367 milletvekilinin katılmadığını gerekçe göstererek Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. 27 Mayıs ürünü bir kurum olan AYM seçimin ilk turunu iptal etmesi üzerine seçim yenilendi ancak Gül adaylıktan çekildi ve seçim sonuçsuz kaldı. Gül, 22 Temmuz 2007 milletvekili seçiminin ardından yapılan Anayasa değişikliği sonrasında, 28 Ağustos 2007’de yapılan seçimde üçüncü turda Cumhurbaşkanı seçildi. Mağdurlar için komisyon TBMM’de geçen yıl kabul edilen bir teklifle tarihe kara leke olarak geçen Yassıada yargılamaları yok hükmünde getirilirken, mağdurları için de komisyon kurularak hak arama yolu sağlanmıştı. 1960 darbe mağdurlarının zararlarının tazmini amacıyla Adalet Bakan Yardımcısı Zekeriya Birkan başkanlığında oluşturulan komisyona başvurular önceki gün sona erdi. Birkan, Komisyonun, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığından 346 bin 510 sayfa, TBMM Kütüphane ve Arşiv Hizmetleri Başkanlığından ise 247 bin 168 sayfadan oluşan dijital belge temin ettiğini bildirdi. Birkan, “Karar vermeye elverişli hale getirilen dosyalar gündeme alınarak karar verme sürecine geçilecektir” dedi. Türkiye büyümesin diye düğmeye basıldı 1960 darbesine ilişkin çalışmalarıyla tanınan Doç. Dr. Serhan Yücel, Batı’nın darbeye katkısını şu ifadelerle anlattı: “Türkiye, ekonomik açıdan Batı desteğini alamaması üzerine rotayı Sovyetler Birliği’ne çevirdi. Darbe olmasaydı Menderes, temmuz başında Sovyetler’e gidecekti. Bu tek başına darbenin sebebi değil ama bu gezi en tepedeki faktörlerden biri. Öte yandan Türkiye’nin dış dünyada söz sahibi olmaya başlaması, büyümesi Batı’da rahatsızlığa neden oldu. Bu durumun tehdit olarak görülmesi üzerine Batı’lı güçler düğmeye bastı. Dış dinamikler böyle bir darbeyle ‘Türkiye büyümesin’ düşüncesini sağlayabilmek için Menderes hükümetini uzaklaştırdılar..”

2 yıl önce

Mustafa Sarıgül 'ABD Türkiye'de muhalefete para veriyor' iddiasını yineledi: Bunun peşini bırakmam

Türkiye Değişim Partisi Genel Başkanı Mustafa Sarıgül, AK Parti iktidarının değişmesi için Türkiye'deki muhalefeti destekleyeceğini söyleyen ABD Başkanı Joe Biden'ın, bir muhalefet partisine maddi destek verdiğini öne sürmüştü. Sarıgül, "ABD, Türkiye'de hangi muhalefet partisine maddi destek verdiyse onu mutlaka ve mutlaka açıklamalıdır" demişti. Kırklareli’nin Babaeski ilçesini ziyaret eden Sarıgül, bu söylemini tekrarladı. Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’de hangi muhalefet partisini desteklediğini yüzde yüz açıklaması gerektiğini vurgulayan Sarıgül, şunları söyledi: "Bu lafın peşini bırakmam" "Bu lafın peşini bırakmam. Kaçtıkları yere kadar da kovalarım. Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’de hangi muhalefet partisine destek veriyorsa hangi muhalefet partisini destekliyorsa onu yüzde yüz açıklayacak. Bu özgürlüklerimize saygısızlıktır."

2 yıl önce

Yine, yeniden… İzmir'de etkili olan sağanak su baskınlarına neden oldu

Yağışa hazırlıksız yakalanan çok sayıda kişi korunaklı yerlere sığınırken, yollarda oluşan su birikintileri nedeniyle trafikte aksamalar yaşandı. Sağanak sonrası Kemeraltı Çarşısı'ndaki bazı iş yerlerini su bastı. Çarşıda bazı sokaklarda oluşan su birikintilerine müdahale eden esnaf, suyun tahliyesi için çaba gösterdi. İş yerini su basan bir çaycının çizmelerini giyerek çay dağıtımına devam etmesi ilginç görüntüler oluşturdu.

2 yıl önce

Fatih Terim: “Yine olsa yine aynısını yaparız"

Olympiakos ile dostluk maçı oynamak için Yunanistan’a hareket eden Galatasaray, Atina’da test skandalıyla karşılaştı. Yunan yetkililer, geçerli olan PCR testlerini kabul etmeyerek, önce kafilede aralarında Teknik Direktör Fatih Terim’in de bulunduğu bazı isimlere hızlı test yapmak istedi. Bunun kabul edilmesine rağmen, bu kez bütün kafileye test yapılmak istendi ve sarı-kırmızılılar, yaşanan bu art niyetli yaklaşımı kabul etmeyerek ülkeye geri döndü. Gece yarısı İstanbul’a inen Galatasaray’da Teknik Direktör Fatih Terim havaalanında açıklamalarda bulundu. GALATASARAY KURALLARI İYİ BİLİR Galatasaray’ın uluslararası kuralları çok iyi bildiğini söyleyerek sözlerine başlayan Fatih Terim, “Dünyadaki tüm maçlarda bu tecrübeyi en fazla edinen kulüplerin başındadır. 24 saat önce hepimiz test olduk. Ve oraya hepimiz elimizde hem PCR hem de tüm testlerin belgeleriyle beraber gittik. İndiğimizde hızlı bir testin olacağını söylediler. 2 ülke arasında yapılan anlaşmaya göre, iki taraf da PCR test sonuçlarını kabul ediyor. Ama bizden hızlı test istediler. Nedenini sorduysak da, son 2 gündür bunu uyguladıklarını söylediler. Biz de itiraz etmedik." "Bunu herkes için değil, rast gele olacağını söylediler. Hatta ben de bu rastgele isimler içinde vardım. Elimizdeki PCR testlerinin de fotoğrafını çektiler. Bazı isimler için de ihtiyaç yok dediler. Bu isimler de pasaporttan geçtiler. Bazı memurlar ‘Hayır olmaz’ dediler. Selçuk hoca, Necati hoca, masörler, malzemeciler ülkeye giriş damgalarıyla dışarı çıktılar. Böyle olunca biz de çıkanlar olduğunu söyledik. Bunun yanı sıra hiç teste girmeden giden turistler var. Buna karşın ‘Herkesi çağırın, herkes test olacak’ dediler. Pasaportuna damga vurulan isimleri geri çağırıp test yapmak istediler. Bundan sonra bize düşen geri dönmekti” diye konuştu. “DOSTLUK MAÇI DOKSTLA OLUR" Yapılan davranışların dostça olmadığını söyleyen Terim, “Dostluk maçları, dostlarla olur. Bu hiç dostça bir davranış değildi. Hadisenin ardından biz de dedik ki dönüyoruz. Dönme kararı daha doğruydu. Bu olaylar olduktan sonra Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere, Dışişleri Bakanımız, Spor Bakanımız, Türk Hava Yolları Genel Müdürü ile Büyükelçimiz ve Başkonsolosumuz ilgisini eksik etmedi. Onlara sonsuz teşekkür ediyorum. İnsan anında kendisini çok güçlü hissediyor onların sesini duyunca. Biz bir an önce nasıl döneceğimizi düşünürken birkaç saat geçti. Futbolcularımız da hem sıkıldı hem yoruldu hem de karınları acıktı. Orada lounge’a gitmek istedik ama müsaade etmediler. Sonrasında da pasaportlarımızı istediler. Biz sebebini sorduğumuzda ‘Deport’ edeceklerini ifade ettiler. Bunun anlamını herkes biliyor ve biz de pasaportlarımızı vermeyeceğimizi söyledik. Birkaç kez sormalarına karşın ısrarla vermeyeceğimizi söyledik. Kaptanlarım hazır vaziyette beklediler ama ona da izin vermediler. Orada mecburen kaldık." "Önce su yoktu, sonrasında su verdiler. Olympiakos Kulübü’nden arkadaşlarımız bir hayli uğraştılar ama olmadı. Artık o kararı verdikten sonra hala bize ‘Hep beraber gelin test olun’ dediler. Orada kalmamak en doğru olanıydı. Olympiakos Kulübü Başkanı da beni aradı. Kendisine teşekkür ediyorum. Şu bir gerçek ki, gerek biz gerekse de her kulübümüz, buraya misafir gelenleri havalimanından nasıl alıp nasıl alaka gösteriyor, bunu herkes biliyor. Bunu Galatasaray’a yapılmış bir hareket olarak görmüyorum. Bu çok açık. Son yılların hassas dengesi içerisinde bu davranış şekli hoş olmadı. Ne tarz, ne tavır, ne takınılan hareket tarzı hoş değildi. Biz bunlara boyun eğecek insanlar da değiliz, kulüp de değiliz. Yapılması gerekene karar verdik ve geri döndük” dedi. Yunanistan’da yapılması gerekeni yaptıklarını söyleyen Fatih Terim, “Hayat tecrübelerle dolu. Bugün de buna rastladık. Gereği ne ise onu yaptık. Yarın olsa yine aynısını yaparız. Bizim için kurallara uymak en önemli görev. Biz de hangi kural varsa uyarak gittik. Herhangi bir eksiğimiz yok. Ben şimdi okudum, ‘Biz test istedik ama olmadılar’ demişler. Ben test oldum, bunun kaydı da görüntüsü de vardır. Çok kişi de test oldu. Bunun yanında kimseyi kontrol etmeden çıkarıyorsunuz." "Pasaportuna damga vurduğunuz insanları geri çağırıyorsunuz. Herkes yaptığı ayıbı biliyor” dedi. İstanbul’da bir hazırlık maçı oynamak istediklerini de söyleyen Terim, “İstanbul’da bir hazırlık maçı almak için uğraşıyoruz. Programımızda değişiklik yok. Olmazsa da normal antrenmanlarımızla hazırlanacağız. 1 maç daha oynayacaktık, bu maçı telafi ederiz. Biz her sene gidiyoruz Yunanistan’a, bundan sonra da gideceğiz. Ben yine söylüyorum Türk’ün misafirperverliği kimsede yok. Başka konuların futbolun içinde olması hoş değil. Kimse bize böyle bir tavırla davranamaz. Buradan tekrar başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, 3 kez arayan Dışişleri Bakanımıza, Spor Bakanımıza ve orada koruyan kollayan herkese teşekkür ederim” diyerek sözlerini tamamladı.

2 yıl önce

İşgalci İsrail Gazze'de yine sivillere ateş açtı

Filistinliler, 15 yıldır devam eden ablukanın kaldırılması için İsrail’e tepki göstermek amacıyla Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus kentinin doğu sınırında protesto gösterisi düzenledi. İsrail güçleri, gösteriye katılan Filistinlilere göz yaşartıcı gazın yanı sıra gerçek ve plastik mermiyle saldırdı. 14 Filistinli yaralandı Gazze’deki Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada 14 Filistinlinin yaralandığı belirtildi. Bakanlık, yaralılardan 5 kişinin gerçek mermi ile yaralandığını aktardı. Hamas Sözcüsü Abdullatif el-Kanu ise yaptığı açıklamada, halkın talepleri yerine getirilene kadar kitlelerin hareketinin ve halk faaliyetlerinin çeşitli şekillerde işgalci İsrail’e baskı yapmak için devam edeceğini vurguladı. Kanu, işgalci İsrail’in Filistin halkının mesajını anlaması gerektiğini ifade ederek, işgalin halkımızın taleplerine boyun eğip Gazze Şeridi’ndeki kuşatmayı kırmaktan başka seçeneği olmadığını belirtti. Cumartesi günü açılan ateş sonucu bir Filistinli yaşamını yitirdi Öte yandan İsrail askerlerinin cumartesi günü abluka altındaki Gazze Şeridi sınırında açtığı ateş sonucu yaralanan bir Filistinlinin yaşamını yitirdiği bildirildi. Filistin Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Gazze'nin kuzeyindeki Cebaliye Mülteci Kampı'ndan 32 yaşındaki Usame Halid Ideyc'in hayatını kaybettiği aktarıldı. Açıklamada, Ideyc'in 21 Ağustos Cumartesi günü Gazze'nin doğu sınırında düzenlenen gösteriye katıldığı sırada İsrail askerlerince yaralandığı ifade edildi. İsrail askerleri, Mescid-i Aksa'nın 1969'da fanatik bir Yahudi tarafından yakılmasının 52'nci yılı dolayısıyla 21 Ağustos'ta Gazze sınırında gösteri yapan Filistinlilere ateşli silah ve gaz bombalarıyla müdahale etmiş, 22'si çocuk, 41 Filistinlinin yaralandığı açıklanmıştı. İsrail ordusu ise yaptığı yazılı açıklamada, gösteriler sırasında keskin nişancı bir askerin yakın mesafeden ateş edilmesiyle ağır yaralandığını duyurmuştu.

1 2 3 4 5 6 7 8 ... 27 28