25 Nisan Perşembe 2024
2 yıl önce

Selin yıktığı Bozkurt’ta 30 Ağustos Zafer Bayramı coşkuyla kutlandı!

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun katıldığı törenlerde selin hasar verdiği caddelerde, yürüyen askerlerin omuzlarındaki Türk bayrağıyla attığı “Vatan sana canım feda” sloganı izleyenleri duygulandırdı.

2 yıl önce

30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 99. yıl dönümü! Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye Cumhuriyeti Devleti emin ellerdedir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki devlet erkanı, 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Günü dolayısıyla Anıtkabir'e ziyarette bulundu. Büyük Zafer'in 99'uncu yılı kutlamaları kapsamında, ilk tören Anıtkabir'de düzenlendi. Tören, devlet erkanının Aslanlı Yol'da yürüyüşüyle başladı. ATATÜRK'ÜN MOZOLESİNE ÇELENK BIRAKILDI Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığındaki kortejde, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi üyeleri, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, yüksek yargı organlarının başkanları, komutanlar, siyasi partilerin temsilcileri, bürokratlar ve diğer devlet erkanı yer aldı. Anıtkabir'deki anma törenine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de katıldı. Erdoğan, Atatürk'ün mozolesine ay yıldız motifli çelengi bıraktı. Saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı okundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve protokolde yer alan devlet erkanı, daha sonra Misak-ı Milli Kulesi'ne geçti. Erdoğan, burada Anıtkabir Özel Defteri'ni imzaladı. "EMANETİNİZ OLAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ EMİN ELLERDEDİR" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, deftere şunları yazdı: "Aziz Atatürk; bağımsızlığımıza giden yolun altın halkalarından Büyük Zaferin 99'uncu yıl dönümünde bir kez daha huzurunuzdayız. Bu tarihi günde zatıalinizi ve aziz şehitlerimizi rahmetle yad ediyoruz. Türkiye'yi bizlere çizdiğiniz hedefler doğrultusunda parlak bir geleceğe taşıyoruz. Savunma sanayiinde attığımız adımlarla milletimizin göz bebeği olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin caydırıcılığını her alanda daha da artırıyoruz. Demokraside, adalette, hak ve özgürlüklerde hayata geçirdiğimiz reformlarla, cumhurla, cumhuriyetimiz arasındaki bağı tahkim ediyoruz. Emanetiniz olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti emin ellerdedir. Ruhun şad olsun." Anıtkabir, devlet töreninin ardından halkın ziyaretine açıldı.

2 yıl önce

HDP önünde zafer halayı! Terör örgütünün kaçırdığı evladına 6 yıl sonra kavuştular…

PKK'lı teröristlerce çocukları dağa kaçırılan ve yakınlarını terör saldırılarında kaybeden Şırnaklı kadınlar, şehit ve gazi aileleri ile sivil toplum kuruluşlarının kadın üyeleri, Şehit Üsteğmen Mehmet Esin Caddesi'nde gerçekleştirdikleri yürüyüşün ardından HDP İl Başkanlığı binası önüne geldi. Ellerinde Türk bayrakları ve dağa kaçırılan çocuklarının fotoğrafları bulunan aileler, "Kahrolsun PKK, iş birlikçi HDP", "Şehitler ölmez, vatan bölünmez", Kahrolsun PKK", "Kürt-Türk kardeştir, ayrım yapan kalleştir" sloganları attı. Daha sonra Metin Üstek'in ailesi de Şırnaklı kadınlar ile birlikte davul zurna eşliğinde halay çekti. Oğluna kavuşmanın mutluluğunu yaşayan Anne Emine Üstek, evladına kavuşması için emek veren herkese teşekkür etti. Oğluna kavuştuğu için mutlu olduğunu belirten Üstek," Oğlumun fotoğrafını son olarak buraya getiriyorum. İnşallah bundan sonra evinde yanı başımda olacak. Emeği geçen buradaki kadınlarımıza, güvenlik güçlerimizden Allah razı olsun. Çok sevinçliyim ve çok mutluyum. Gözü yaşlı ve çocuklarının yolunu gözleyen diğer annelerde en kısa zamanda evlatlarına inşallah kavuşur " diye konuştu. Diğer annelerin evlatlarına çağrıda bulunan Üstek, "Gelin annenize sıcak yuvanıza kavuşun. Ben bir anneyim ne kadar sevindim mutlu olduysam sizin anneniz de o kadar mutlu olacak. Bu işin sonu yok gelin." dedi. Baba Ömer Üstek de 6 yıldır yolunu gözlediği oğluna verilen mücadele sonunda kavuştuğunu söyledi. Üstek, "Oğluma kavuşmamızda vesile olan başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere İçişleri bakanımıza, buradaki kadınlara, güvenlik güçlerine teşekkür ediyorum. Allah hepinizden razı olsun. Diyarbakır’da evlat nöbetindeki ailelere buradan selamlarımı saygılarımı sunuyorum. İnşallah bir an önce evlatlarına kavuşurlar " dedi. Şehit eşi Aycan Bilir ise çocukları zorla dağa kaçırılan annelere destek vermek amacıyla eyleme katıldığını dile getirdi. Terörün pençesinden bir evladın daha kurtulması dolayısıyla mutlu olduğunu ifade eden Bilir, "İnşallah diğer annelerimizin de çocukları böyle ailelerine kavuşur, annelerimizin gözyaşları diner. Bizler Şırnaklı kadınlar olarak bu davadan asla vazgeçmeyeceğiz. Bir tek gencimizi daha PKK terör örgütüne yedirmeyeceğiz" diye konuştu. Geleceğe Işık Saçan Kadın Derneği Başkanı Hatice Atan da 10 Eylül’de başlattıkları eylemlerin bir hafta sonra 1. yılını dolduracağını söyledi. Geçen hafta bir evladın annesine kavuşmanı heyecanla karşıladıklarını aktaran Atan, şöyle konuştu: "Biz baharı birlikte yaşayacağız demiştik. Gerçekten bugün baharı yaşıyoruz. Biz burada bu bayrak dalgalansın diye mücadele veriyoruz. Anneler bir daha ağlamasın diye mücadele veriyoruz. Kandil'e ve onun uzantılarına meydan okuyoruz. Emine teyze evladına kavuştu. O kucaklaşmaya biz de şahitlik ettik. Diğer çocuklar da gelsin annelerine kavuşsun diye biz mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz. Bize inanlara ve destek olanlara teşekkür ediyoruz." Atan, yarın Diyarbakır HDP İl Başkanlığı önünde eylem yapan annelerin 3.yıl dönümünde onların yanında olacaklarını sözlerine ekledi.

2 yıl önce

İçişleri Bakan Yardımcısı Çataklı’dan yabancıların karıştığı asayiş olaylarını çarpıtan Zafer Partisi Genel Başkanı Özdağ’a tepki

Özdağ, “Sığınmacıların Türk halkından gizlenen suç oranlarını bilmek istiyor musunuz? İşte gerçek rakamlar;” dedi. Çarpıtmayı Bakan Yardımcısı düzeltti Her fırsatta göçmen istismarında bulunan Ümit Özdağ’ı İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı düzeltti. Çataklı, “İfadeyi istediği gibi anlamaya çalışan karanlık İçişleri Bakanımızın kastettiği; Yabancıların karıştığı asayiş olaylarının oranı, vatandaşlarımızın karıştıklarının yarısı kadar Yabancıların karıştığı asayiş olaylarının da yarısı kendi aralarında yaşanan olaylar Devamı videoda” diyerek konuya açıklık getirdi.

2 yıl önce

Aliyev’den Karabağ Zaferi’nin yıl dönümünde önemli mesajlar: Müdahale ederseniz Türkiye'yi göreceksiniz

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan'ın işgali altındaki toprakların kurtarılması için 27 Eylül 2020'de başlatılan 44 günlük savaşın birinci yılında değerlendirmelerde bulundu. SORU: Önemli bir tarihteyiz. Azerbaycan'ın zaferinin, yaklaşık 30 yıl boyunca işgal altında olan topraklarını kurtarılmasına başlandığı 27 Eylül'ün birinci yılındayız. O güne dönmek istersek, Azerbaycan neden karşı atağa geçti? ALİYEV : Ermenistan'ın bize karşı son dönemdeki provokasyonları düzenli hale gelmişti. Bize yönelik açıklamaları ve attıkları adımlar, Ermenistan'ın yeni savaşa hazırlandığını gösteriyordu. Bunun sebeplerini bugüne kadar da anlayabilmiş değilim. Çünkü başka bir devletin toprağını 30 yıl boyunca işgal altında tutan bir devlet yeni savaş istiyorsa bunun nedeni çok ciddi araştırılmalıdır. Sözlerimi kanıtlayan adımlar da göz önündedir. Çünkü temmuzda Azerbaycan-Ermenistan sınırında, Ermenistan askeri provokasyon yaptı ve bu provokasyon sonucu 13 asker ve sivil yaşamını yitirdi. Azerbaycan o zaman düşmana hak ettiği yanıtı verdi fakat biz devlet sınırını geçmedik. Sadece, onları girdikleri Azerbaycan arazilerinden çıkardık ve birkaç gün süren çatışma sona erdi. "Operasyon büyük zaferle sonuçlandı" Daha sonra ağustosta bir sabotaj grubu gönderdiler. Temas hattını geçtiler ve orada bizim askerlerimiz onlara silah bıraktırdı. Bir yıl önce Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda yaptığım konuşmada Ermenistan'ın yeni savaşa hazırlandığını demiştim. Üç gün sonra bizim mevzilerimiz ve yerleşim birimlerimiz yeniden topçu atışı altına alındı. Yine şehitler verdik. Ve benim emrimle geniş kapsamlı karşı saldırı operasyonuna başladık ve bildiğiniz gibi bu operasyon büyük zaferle sonuçlandı. Bir yıla dönüp baktığımızda elbette tüm bu gelişmeleri, tüm bu olayları daha net analiz etme olanağı elde ediyoruz. Görünen o ki Ermenistan yönetimi, iktidara yeni gelmiş yönetim herhangi bir askeri başarıyla da övünmek istiyordu, herhangi bir askeri başarı elde etmek istiyordu. Fakat hesapları tutmadı, çok büyük hata yaptılar. Bunun sonucunda da acı yenilgiye uğradılar. SORU: Sayın Cumhurbaşkanı, bu savaş önlenemez miydi? Çok uzun süre faaliyet gösteren Minsk Grubu eş başkanlarının temasları vardı. Minsk Grubu eş başkanları veya başka faktörler bu savaşı önleyebilirler miydi, nasıl önlemeleri gerekirdi aslında? ALİYEV : Tabii önleyebilirlerdi. Defalarca ben bu konuyla ilgili görüşlerimi bildirmiştim. Minsk Grubu zamanında Ermenistan'a ciddi baskı yapsaydı tabii ki Ermenistan işgal altında tuttuğu topraklardan çıkmak mecburiyetinde kalacaktı. Böyle bir durumda savaşa gerek kalmazdı. Minsk Grubuna eş başkanlık eden üç devlet BM Güvenlik Konseyinin üç daimi üyesi olmasına rağmen onlar bu baskıyı yapmadı. Bunlar dünya çapında en güçlü ülkeler olarak kabul ediliyor. Onların siyasi ağırlıkları, siyasi olanakları yok muydu ki Ermenistan'a bu ciddi mesajları göndersinler. Sadece 'ne savaş ne barış' siyasetini tercih ediyorlardı. "Savaş olmasın, kan dökülmesin" Diğer taraftan ben Minsk Grubu eş başkanlarına ve diğer büyük devletlere Ermenistan'a yaptırım uygulamaları konusunda defalarca müracaat ettim. Bu da savaşı önleyebilirdi. Çünkü bu yaptırımlar, Ermenistan'a büyük sıkıntılar yaşatacaktı ve onlar bizim toprağımızdan çıkmaya mecbur kalacaktı. Biz sorunun barış yoluyla çözülmesi için tüm yolları kullandık. Savaş olmasın, kan dökülmesin. Fakat bunun yanında ben diyordum ki biz bu durumu kabullenmeyeceğiz, ne pahasına olursa olsun kendi topraklarımızı kurtaracağız. Sadece şans veriyorduk. "Minsk Grubu olumlu ve cesaretli adımlar atmalıydı" Ermenistan'da 2018'de iktidara gelen yeni yönetim müzakere sürecine de büyük darbe vurdu. Çünkü onların uygunsuz ve sorumsuz açıklamaları müzakere sürecini felç etti. Bu durumda Minsk Grubu olumlu ve cesaretli adımlar atmalıydı fakat onlar sadece gözlemliyorlardı. Sadece seyirci gibi yaklaşıyorlardı buna. Dolayısıyla 2. Karabağ Savaşı'nın başlamasında elbette en büyük sorumluluk Ermenistan'dadır. Aynı zamanda Ermenistan'ı zamanında durdurmayan büyük devletler de sorumluluk taşıyor. SORU: Uzun süre statükoyu devam ettirme stratejisi yürüttü eş başkanlığı yürüten ülkeler. Peki, zaferden sonra tekrar Minsk Grubu eş başkanlarının devreye girmesi söz konusu. Böyle talepler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bir faydası olacak mı bunun? ALİYEV : İşgal döneminde Minsk Grubuna başkanlık eden ülkeler, onların cumhurbaşkanları birkaç kez çok olumlu açıklamalar yaptı, neredeyse 7-8 yıl önce. Onlardan biri de şuydu ki, açıkça da beyan edilmişti ki statüko kabul edilemez ve değiştirilmelidir. Biz de bunu çok olumlu karşıladık. Bizzat ben bu konuyla ilgili kendi görüşlerimi defalarca beyan etmiştim ve demiştim ki bu uzun yıllardır beklenen bir açıklama. Statükonun değiştirilmesi işgalin sonlandırılması demektir. Fakat bu açıklamalardan sonra onlar pratik adımlara geçmediler. İlaveten, bir süre sonra bu açıklamadan da geri çekildiler ve eş başkanlarca ortaya yeni bir ifade atıldı: 'Statüko sürdürülebilir değil.' Bu açıklamalar arasında çok büyük fark var. Bir var 'kabul edilemez', bir de var 'sürdürülebilir değil'. O zaman da ben onları eleştirerek demiştim ki bu tutum değişikliği Ermenistan'ın işgalcilik politikasının değirmenine su taşıyor. Maalesef sonraki dönem de gösterdi ki Minsk Grubu bu konuyu çözmek düşüncesinde değildi. Ve savaş zamanında, 44 günlük savaşta biz bunu bir kez daha gördük. Çünkü bize karşı BM'de konuyu gündeme getiren Minsk Grubuna eş başkanlık yapan bazı ülkelerdi. Savaş sürüyor, biz kendi topaklarımızda uluslararası hukuku yeniden sağlıyoruz, adalet savaşına çıkmışız, BM'de bize karşı herhangi bir yaptırım konusunu ortaya atmak tamamen adaletsizdi. "Dağlık Karabağ sorunu sona erdi" Şimdiki döneme gelindiğinde Minsk Grubunun faaliyetini biz görmüyoruz diyebiliriz. Adeta müzakere süreci döneminde onlar geliyordu, önerilerde bulunuyorlardı, cumhurbaşkanları düzeyindeki görüşmelerin gündemini belirliyorlardı, müzakere edilecek konuları bize öneriyorlardı, her iki taraf da mutabakat esasında bu konuları müzakere ediyordu. Şimdi ise savaşın bitmesinden yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen onlardan herhangi bir öneri yoktur. Bir kez Azerbaycan'a geldiler ve ben onlara dedim ki siz öneriler verin. Biz bu konuyu çözdük. Dağlık Karabağ sorunu sona erdi. Dağlık Karabağ adında idari birim mevcut değil. Bu günlerde BM Genel Kurul Toplantısındaki konuşmamda da tüm ülkelere seslenerek dedim ki rica ediyorum bundan sonra Dağlık Karabağ ifadesi kullanılmasın. Öyle bir birim yoktur Azerbaycan arazisinde. Karabağ bölgesi var, Doğu Zengezur var. Bu durumda Minsk Grubunun faaliyeti için bugün yeni konular ortaya çıkmalıdır. Dağlık Karabağ sorunu bitti. Şimdi ne yapılabilir. Güven artırıcı tedbirler, yolların açılması, koridorların açılması, barış sürecine destek vermek, Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerini düzene sokmak, Ermenistan ile Azerbaycan arasında barış anlaşmasının imzalanmasına çalışmak. Onların faaliyet alanı bundan sonra saydıklarımdan ibaret olmalıdır. Dağlık Karabağ'ın, olmayan bir kuruluşun statüsü olabilir mi. Elbette olamaz. Ben demiştim ve yine söylemek istiyorum ki eğer birileri Dağlık Karabağ'a statü vermek istiyorsa kendi ülkesinde bir arazi versin, orada bir kurum oluştursun veya cumhuriyet oluştursun, onların bağımsızlığını tanısın. Biz de tanıyalım fakat Azerbaycan arazisinde değil. SORU: Minsk Grubu eş başkanlarının 44 günlük savaştan sonra oluşan gerçekliği kabul etmesi ve bunun üzerine bir şeyler yapması gerektiğini mi söylüyorsunuz? ALİYEV : Minsk Grubundan bugüne kadar 2. Karabağ Savaşı'ndan sonra herhangi bir teklif bize verilmedi ve teklif olmadığı için Minsk Grubunun faaliyeti hakkında konuşmanın yeri yok. Artık bir yıl geçti. Ne teklif ediyorsun. Diyorsun ki bu çatışma çözülmelidir. Ben Azerbaycan olarak diyorum ki ben bunu çözdüm kendi başıma. Bütün baskılara rağmen. Dolayısıyla bir teklif olmalıdır. Neyle uğraşmalılar. Ben kendi fikirlerimi ifade ettim. Gerisi onların sorumluluğunda. SORU: Bölgede oluşan gerçeklikten sonra bir bildiri imzalandı Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya arasında. 9 maddelik bildirinin hayata geçirilmesi konusunda memnun musunuz? Geçen bir yıl içerisinde yeterince hayata geçirildi mi? Neler eksik bu maddelerden? "Ermenistan yükümlülüklerini yerine getirmedi" ALİYEV : Genel olarak memnunum. Çünkü oradaki başlıca konular çözüldü. Ermenistan bu bildiriye imza atarak yükümlülükler almıştı. Bu yükümlülükleri mecburi şekilde yerine getirdi. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmesi savaştan hemen sonra oldu. O zaman işgal altında olan bölgelerden Ermeni güçlerin çıkartılması orada açıkça belirtiliyordu. Savaş bittikten sonra 20 gün içerisinde Ağdam, Kelbecer ve Laçın illeri bize geri verildi. O zaman Ermenistan çok sorumlu yaklaşıyordu bu konuya. Neden? Çünkü korku içerisindeydiler. Çünkü biliyordu ki eğer 10 Kasım'da bu bildiriye imza atmasaydı onların durumu daha da kötü olabilirdi. Yani bizi durduracak bir güç yoktu. Savaş döneminde ben defalarca Azerbaycan halkına hitap ederek diyordum ki Ermenistan bize tarih versin, takvim versin. Ne zaman bizim topraklarımızdan çıkıyor. Biz hemen savaşı durdurmaya hazırız. Bu tarih bize 9 Kasım'da verildi. Ermenistan kapitülasyona imza attı ve 10 Kasım'da savaş durdu. Dolayısıyla o önemli konuların çözümü Ermenistan'ın korku içerisinde olmasından kaynaklanıyor. Sonra ne oldu. Barış güçleri geldi. Bir süre geçti ve geride kalan konuların uygulanması durdu. Orada açıkça belirtiliyor ki Ermeni silahlı güçleri bizim toprağımızdan tam şekilde çıkartılmalıdır. Savaş bittikten 15-20 gün sonra Ermenistan'dan barış güçlerinin sorumluluğundaki bölgeden, Laçın koridorundan, kurtarılan topraklara sabotaj grubu gönderildi. 62 kişilik grup. Bu 10 Kasım bildirisine tam aykırıdır. Azerbaycan ordusu onları etkisiz hale getirdi ve onlar tutuklandı. Şimdi onlara savaş esiri diyorlar. Fakat gidin bakın uluslararası konvansiyonlara. Savaş esiri kimlere denir. Onlar savaş esiri değil. Savaş bitti, 10 Kasım bildirisi imzalandı. Ondan sonra gönderilen herhangi bir asker sabotaj grubu üyesi olarak tespit edilmelidir. Bu konu çözüme ulaşmadı. Bu çok önemli bir konu ve ısrar ediyoruz ki çözüme kavuşsun. Tam çözümünü bulsun. Kısmen çözüme kavuştu. Diğer konu koridorların açılmasıdır. 9 Kasım'dan 10 Kasım'a geçen gecede imzalanan bildiride açıkça belirtiliyor ki Azerbaycan'ın ana karası ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında bağlantı kurulmalıdır. Bu bağlantı sağlandı mı? Hayır. Bu bağlantıyı sağlamak için o kadar da büyük zamana ihtiyaç yok. Burada kara yolu mesafesi toplam 40 kilometre. Biz şimdi savaştan sonraki bir yılda 1000 kilometreden fazla yol yaptık hem toprak yol hem asfalt yol. Şimdi orada 40 kilometrelik yolun açılması büyük problem değil. Fakat buna rağmen hatta Ermenistan buna rıza göstermiyor. Müzakereler sonuçsuz kalıyor. Ermenistan, 10 Kasım bildirisinin şartlarını kabaca ihlal ediyor. Biz şimdilik sabırlı davranıyoruz. Temkinli davranıyoruz fakat bizim sabrımızın da sınırı var. 2. Karabağ Savaşı gösterdi ki sabrımız tükendiğinde neler oluyor. Dolayısıyla Ermenistan yönetimine şans veriyoruz ki 10 Kasım bildirisinin tüm şartlarını yerine getirsin ve sorumlu davransın. SORU: Laçın koridorunun kontrolünü o bölgede görev yapan geçici görevli Rus askerleri sağlıyor. Sabotaj gruplarının faaliyetlerine ilişkin şikayetlerinizi Moskova'ya ilettiğinizde nasıl cevap alıyorsunuz ve size verilen yanıtlar bölgeye yansıyor mu? ALİYEV : Elbette biz bu durumlarla ilgili Rusya'ya şikayetlerimizi belirtiyoruz. Haklı şikayetlerimizi belirtiyoruz. Fakat o sabotaj grubunun oraya girmesi o zaman oldu ki Rus barış güçleri henüz tam yerleşmemişti. Çünkü 10 Kasım'da savaş sona erdi. Ondan sonra süre gerekiyordu ki Rus barış güçleri, yaklaşık 2 bin asker oraya yerleşsin. Orada boşluklar çoktu. Burada adil olmak zorundayız. Onlar henüz o bölgeyi tam kontrol altına alamamıştı. Ermeniler de bunu fırsat bilerek sızdı bizim kurtarılan topraklara. "Egemenliğimize saygı gösterilmedi" Fakat genel olarak Rus barış gücünün faaliyetini olumlu değerlendirebilirim. Elbette bizim memnun olmadığımız konular da var, şikayetlerimiz de var. İlk sırada bizim topraklarımıza yabancı ülke vatandaşlarının yasa dışı ziyaretleriyle ilgili. Biz defalarca bu konuyu gündeme getirdik. Çünkü Karabağ bizim arazimizdir. Bizim iznimiz olmadan o bölgelere hiçbir yabancı vatandaş veya araç giremez. Bizden izin alınmalıdır. Fakat söyleyebilirim ki tam, yüzde yüz düzeyde bu henüz çözülmedi. Halbuki onu da söylemeliyim ki yabancı vatandaşların Karabağ'a yasa dışı gelmesi durumları çok az sayıdadır. Bunu da belirtmeliyiz. Bizim politikamız ve ısrarlarımız sonucu artık bu sürece de son veriliyor. Fakat biz elbette isterdik ki bizim egemenliğimize, toprak bütünlüğümüze tam şekilde saygı gösterilsin. Zaten üst düzey Rus yetkililer de Karabağ'ın Azerbaycan toprağı olduğunu belirtiyor. Bu durumda orada görev yapan askerler de faaliyetlerini bu açıklamalara uygun şekilde yürütmelidir. SORU: Geçtiğimiz günlerde Ermenistan Savunma Bakanı ile Rusya Savunma Bakanı'nın bir görüşmesi olmuştu. O görüşmeden sonra "Ermenistan'ı silahlandırılma süreci yeniden başladı" şeklinde açıklama yapıldı. Bu açıklama size ne düşündürüyor. Bu silahlandırma süreci bölgeyi nasıl etkiler. Yok olan bir Ermenistan ordusu şimdi yeniden Rus silahlarıyla ayağa kalkmaya çalışacak. Bu konudaki düşüncelerinizi almak isterim. ALİYEV: Bu konudan haberdar olduğumuzda hemen Rusya tarafına sorduk, bu konunun ne olduğu ile ilgilendik. Fakat bize bilgi geldi ki Ermeni basınında çıkan bu açıklama gerçeği yansıtmıyor. Rusya Savunma Bakanı böyle sözler söylemedi. Bu, Ermenistan propagandasının çirkin amelidir. Böyle söz söylenmedi. Bize resmi şekilde bildirildi ki böyle bir plan yok. Ermenistan ordusunun yeniden bedava silahlandırılmasıyla ilgili biz Rusya tarafından yeterli yanıtı aldık. Biz bu konuyu gündemden çıkarttık. Bu, Ermenistan'ın çirkin amellerinden vazgeçmediğini gösteriyor. Ortaya atılan bu yalan ilk önce çok büyük hatadır. Eğer sen Rusya Savunma Bakanı'nın söylemediği sözleri yayıyorsan bu en azından sorumsuzluktur, provokasyondur. İkincisi, biz bunu defalarca işgal döneminde de gördük, işgalden sonra da gördük, Ermenistan ve Rusya'da faaliyet gösteren Ermeni lobisi her gün Rusya ile Azerbaycan ilişkilerinde çatlak oluşması için çalışıyor. Her gün, düzenli olarak. Onların günlük işi Azerbaycan'a kara yakmak, Rusya basınında Azerbaycan'la ilgili olumsuz imaj oluşturmak, Rusya ile Azerbaycan'ın ilişkilerine gölge düşürmektir. Düşünüyorlar ki bu durumda intikamcı güçler yeniden başkaldırarak bize karşı savaşa çıkabilirler. Fakat onlar yanılıyor. Birincisi Rusya-Azerbaycan ilişkileri yeteri kadar yüksek düzeyli ilişkilerdir ve biz tüm konuları açıkça müzakere ediyoruz. Cumhurbaşkanları düzeyinde, savunma bakanları düzeyinde, dışişleri bakanları düzeyinde. Herhangi tarafı rahatsız eden bir konuyla ilgili biz derhal temasta bulunuyoruz ve bu konuları çözüyoruz. Bugün söyleyebilirim ki Rusya-Azerbaycan ilişkilerinde herhangi acil meseleyi çözmekle ilgili bir konu da yoktur. Çünkü bu ilişkiler yeteri kadar olumludur. Ermenistan'ın bu propaganda çabaları onlara başarı getirmeyecektir. Ermenistan'ın yeniden silahlanmasıyla ilgili bizim endişemiz Rusya tarafından anlayışla karşılanıyor. SORU: Bölgedeki mevcut sorunları konuşmak için sizin, Sayın (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin'in ve (Ermenistan Başbakanı Nikol) Paşinyan'ın bir araya gelmesi kısa dönemde söz konusu mu? ALİYEV: Biz bir kez üçlü görüşme yaptık. Bu yılın başlarında, ocak ayında Moskova'da üçlü görüşme gerçekleştirildi. Bu görüşmede daha ziyade savaş sonrası dönemle ilgili konular müzakere edildi çünkü savaşın bitmesinden sadece 2 ay geçmişti. Sonrasında cumhurbaşkanları düzeyinde üçlü görüşme olmadı. Fakat başbakan yardımcıları düzeyinde bir çalışma grubu oluşturuldu. Bu grupta ilk olarak Zengezur koridorunun açılması konusunda çalışmalar yapıldı fakat haziran başında Ermenistan bu gruptaki katılımını seçimler nedeniyle bitirdi. Haziranda orada seçim yapıldı ve ağustos ortasında bu grup yeniden bir araya geldi. Gelecek ay yine bir araya gelecekler. Bu grubun önemli bir format olduğunu düşünüyorum çünkü henüz bir sonuç olmasa da bir temas mevcut. Temas şimdiki durumda gerekli bir araçtır ve bu temaslarda birçok konu çözülebilir. Biz Azerbaycan'da Zengezur koridorunun oluşturulmasına yönelik geniş çaplı çalışmalara başladık. Zengilan'a demir yolu ve kara yolu yapılıyor, havalimanları inşa ediliyor. Dolayısıyla biz kendi topraklarımızdaki işleri 2 yıl içerisinde bitireceğimizi düşünüyorum çünkü buradaki işlerin hacmi çok büyük. Ermenistan arazisindeki demir yolu ve kara yolunun uzunluğu 40 kilometredir. Bu 1 ila 1,5 yılda yapılabilir. Biz bunu bekliyoruz. SORU: Bir yıl bile dolmadan işgalden kurtarılan topraklarda çok büyük projeler gerçekleştirdiniz. Mesela Fuzuli havalimanı 1 sene olmadan artık uçakların inip kalktığı bir proje haline geldi. Kara yolları hakeza öylesine. Siz kara yollarının Ermenistan sınırına kadar temelini attınız. O iş ilerliyor. Bu konuda çok büyük projeler yapıyorsunuz. Hem bu projelerle hem de o bölgede yaşayan Ermeniler var, onların geleceğiyle ilgili neler söyleyebilirsiniz? ALİYEV: Siz tam haklısınız. Biz zaman kaybetmeden, savaş biter bitmez harekete geçtik. Bu devletimizin gücünü gösterdi. Çünkü bu işleri görmek için sadece para yetmez. Kaynak, kadro, ekip, teknik olanaklar, yeterlilik olmalıdır. Biz tüm güçleri seferber ettik. Elektrikle ilgili konuları yıl sonuna kadar tamamlayacağız. Tüm bölgeye elektrik verilecek. Yol yapımları da sürüyor. Bunu her şeyden önce kendi vatandaşlarımız için yapıyoruz ki bu bölgeyi yeniden kuralım ve geçmiş mülteciler kısa zamanda oraya dönebilsin. Artık birinci pilot köy projesi Zengilan ilinde yıl sonunda ya da gelecek yılın başlarında hazır olacak. Karabağ'da yaşayan Ermeniler de bunu görüyor. Çünkü bizim televizyonlara bakıyor, radyolarımızı dinliyorlar. Burada hangi işlerin yapıldığını görüyorlar. Artık birkaç kez Ermeni halkından olan kişilerin bizim Şuşa'da askeri mevzilerimize gelerek onların da bu işlere alınmasını rica etmesi tesadüfi değil. Onlar orada işsiz güçsüz kalmış. İşsizlik, sefalet ve ümitsiz bir durumdalar. Biz buna olumlu yaklaşıyoruz. Fakat bunun yasal tarafının tam oturması lazım. Biz orada yaşayan Ermenileri kendi vatandaşımız olarak kabul ediyoruz. Onlar Azerbaycan toprağında yaşıyorlar. Karabağ her zaman Azerbaycan toprağı olmuştur. Sovyet döneminde, önceki dönemde de, işgal döneminde de bu böyleydi. Biz onları Azerbaycan vatandaşı olarak görüyoruz. Sadece onlar bunu kabul etmeliler. Onlar bu Ermeni propagandasından kurtulmalılar. Onlar kendi geleceklerini, çocuklarının geleceğini sağlamalılar. Biz hazırız onların da işlere katılımını sağlamaya. Neden etmeyelim. Biz geleceğe stratejik açıdan barış prizmasıyla bakıyoruz. Çünkü ben bir daha savaş olmasın istiyorum. Ermenistan tarafında intikamcı akımlar başkaldırmazsa biz bir daha savaş başlatmayacağız. Eğer Ermenistan'da bize karşı herhangi bir tehdit oluştuğunu görsek o tehdidi imha etmeliyiz. Bu bizim meşru hakkımızdır. Fakat böyle bir tehdit olmasa bizim başka bir düşüncemiz yok. "Evlerin yüzde 95'i işe yaramaz durumda" Karabağ'da yaşayan 25 bin Ermeni de inşaat, imar işlerinde yer alabilir. Aynı zamanda gelecekte yaşadıkları yerlerde, köylerde onlar için olanaklar sağlarız. Karabağ ve Doğu Zengezur'la ilgili planlarımız göz önündedir. Ağdam şehrinin master planı onaylandı. Yakın gelecekte Cebrayıl ve Fuzuli şehirleri ile genel olarak illerin master planları onaylanacak. Bu bizim gücümüzü gösteriyor ve biz Ermenilerin Karabağ'da yaşadığı köylerde de bunları yapabiliriz. Ben zaferden sonra bölgelere onlarca sefer ettim. Orada Ermenilerin yaşadığı bazı köylerde karşılaştığım manzara beni hayretler içerisinde bıraktı. İnsana yakışmayan bir durum. Bazı köylerde evler analiz ediliyor. Evlerin yüzde 95'i işe yaramaz durumda. Yani orada hiç kimse yaşayamaz. Onlar yıkılmalıdır. Böyle rezil durumda 30 yıl yaşayan bir toplum gün yüzü görmek istiyor. Işık ise yalnız Azerbaycan'dan gelecek. Onlar için de bunun o kadar da kolay olmadığını anlamak gerekir. Burada psikolojik durum da dikkate alınmalıdır. Fakat biz iyi niyet sergiliyoruz ve onların mutlu ve refah içerisinde bir geleceğinin ancak Azerbaycan devletine bağlı olduğunu anlayacaklarını umuyorum. SORU: Türkiye ile Azerbaycan'ın ilişkilerinin geleceğine ilişkin neler düşünüyorsunuz? ALİYEV: Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki yıllarda da yüksek platformlardan Azerbaycan'ın haklı davası hakkında çok geniş bilgiler paylaşıyordu. Her zaman bu konu onun dış siyasetle ilgili konuları arasında bir numaralı meseleydi. Bu kez artık zaferden sonra orada (BM Genel Kurulunda) bu sözleri söylemesi bizi sevindirdi. Bu bir kez daha gösteriyor ki Recep Tayyip Erdoğan her zaman Azerbaycan'ın yanındadır. Savaşın ilk saatlerinde o Azerbaycan'ın yalnız olmadığı, Türkiye'nin Azerbaycan'ın yanında olduğunu belirtmişti ve bu bize ek güç vermişti, manevi güç vermişti. Türkiye'nin Azerbaycan için Azerbaycan'ın da Türkiye için ne kadar yakın ve candan bir ülke olduğunu biliyorsunuz. 10 yıllar boyunca biz büyük yol katettik ve ilişkilerimizi en yüksek düzeye çıkarttık. Dünya çapında buna benzer iş birliği, dostluk ve kardeşlik örneği olmadığını söylemiştim. Tarihleri, etnik kökenleri, dilleri aynı olan çok ülkelerin olduğunu fakat onlar arasında ne kadar ihtilaf, güvensizlik ve sorun olduğunu da söylemiştim. Etnik, dini, kültürel köklerin o ülkelerin kardeş ülke olacağı anlamına gelmiyor. Böyle örnekler çoktur. Hem Orta Doğu'da hem post Sovyet mekanında. Çok güçlü bir tarihi ve kültürel temel üzerinde böyle güzel ilişkiler sarayını inşa etmek bizim hususi hizmetimizdir. Hem Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hem de benim. Burada tevazudan uzak olmalıyım, bu gerçektir. İkinci Karabağ savaşı bunu bir kez daha gösterdi. Türkiye bizim yanımızda olarak tüm dünyaya mesaj vermiş oldu ki 'karışmayın, müdahale etmeyin, Azerbaycan hak yolundadır. Eğer karışırsanız, müdahale ederseniz Türkiye'yi göreceksiniz.' Bu elbette çok büyük üstünlük ve avantajdı. "2. Karabağ Savaşı'ndan sonra ilişkilerimiz daha da yüksek basamağa çıktı" 2. Karabağ Savaşı'ndan sonra ilişkilerimiz daha da yüksek basamağa çıktı. Savaş bittikten sonra Sayın Cumhurbaşkanı'nı Şuşa'ya davet ettim. O Şuşa'ya gelinceye kadar başka ülkelerden kimsenin Şuşa'ya gitmeyeceğini söylemiştim. Hatta Türkiye'den gelenler olmuştu, oraya gitmek istiyorlardı. Onlara söyledim ki 'Teşekkür ederim fakat bekleyin. Kardeşim gelsin, Şuşa'ya gitsin ondan sonra yolunuz açıktır.' Şuşa Beyannamesinin imzalanması bizim ilişkilerimizi daha yüksek düzeye çıkardı. Şuşa Beyannamesi ile 'de-facto' olan ilişkilerimizi 'de-jure' düzeyine, müttefiklik düzeyine yükselttik. Zaten her alanda müttefiklik ilişkileri içerisindeydik. Fakat biz bunun resmiyete dönüştürdük. Bu gelecek faaliyetlerimiz için bir yol istikametidir. Biz bu yolla gideceğiz. Günden güne pekişen ilişkiler, artan ortak projeler, bizim dayanışmamız ve kardeşliğimizin tüm komşularımız için örnek olduğunu düşünüyorum. Tüm komşularımız eğer ilişkilerini Türkiye ile Azerbaycan gibi kursaydı o zaman dünyada hiçbir savaş olmazdı.

2 yıl önce

Cumhurbaşkanı Erdoğan Karabağ Zaferi'nin birinci yılını kutladı: Bu şanlı günü en içten dileklerimle tebrik ediyorum

Erdoğan Twitter hesabından paylaştığı mesajda şu ifadelere yer verdi: Azerbaycan’ın Zafer Bayramı’nı, Karabağ topraklarının hürriyetine kavuştuğunu müjdeleyen bu şanlı günü en içten dileklerimle tebrik ediyorum. Vatan için gözlerini kırpmadan mücadele eden, şehit düşen kahramanlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, gazilerimizi şükranla anıyorum.

2 yıl önce

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Kabine toplantısı sonrası önemli açıklamalar: Ekonomik kurtuluş savaşından milletimizi zaferle çıkaracağız

İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları: Milletimizin hak ve özgürlükleri ile refahı konusunda yaşanan hiçbir gelişme kolay olmamıştır. Çok partili siyasi hayata geçişimizden sonra milli iradenin üstünlüğünü tanımak yerine tek parti faşizmini destekleyen her zaman olmuştur. Milletimize ağır maliyetler yükleyen bu sistemin ekonomik zorlukları da vardır. Son 19 yıldaki güçlü siyasi idare, bu mücadeleyi verebilecek dirayete azme kavuştuk. Öncelikle sorunun adını doğru koymamız gerekir. Sadece kurdaki yükselişe bağlı olarak kimi ürünlerde ortaya çıkan artışlar istihdamı yatırımı etkilemez. Ülkemizde yaşanan durum tam da budur. Yani fiyat artışıdır. Bugüne kadar tüm ülkelerde geçerli tek enflasyonla mücadele örneği görülmemiştir. Cari açığı olup da enflasyon yaşamayan ABD gibi ülkelerin sorun yaşamamasının nedeni paralarının rezerv olmasıdır. Geçmişte 1929, 2008 büyük krizlerini yaşayan küresel Ekonomi yeni sınamalar karşısında ciddi bocalama içindedir. "EKONOMİK KURTULUŞ SAVAŞINDAN MİLLETİMİZİ ZAFERLE ÇIKARACAĞIZ" Gelişmiş ülkelerin parasal genişleme, küresel ekonominin işleyişini daha da bozdu. Araştırmalar, ABD'deki şirketlerin aldıkları kredilerin bırakın parasını faizlerini bile ödeyemeyeceklerini gösteriyor. Dünya borsalarındaki şişkinlik, basılan fazla paranın gidecek yer bulamamasından kaynaklanıyor. Üretici fiyatları, enflasyonu, Çin'de %13,5, AB ortalaması %16,2'yi gördü. ABD'nin bir yandan aylık 15 milyarlık parasal daralma açıklarken diğer yandan 1,5 trilyonluk yatırıma izin vermesinin nedeni de işte bu durumdur. Çin'in de ciddi bir finansal genişleme politikasıyla parasını düşük tutmayı amaçlıyor. Karşımızdaki bu tablo bizi bir tercihe zorlamıştır. Her zaman ki gibi biz mücadeleyi tercih ettik. Geçmişten beri her alanda olduğu gibi finansal kriz yönetiminde ciddi tecrübe sahibi ülke olarak dünyanın zor dönemden geçtiği dönemde fırsatlardan yararlanmakta kararlıyız. Ülkemizi eskiden hep yaptıkları gibi denklemin dışına itmek isteyenlerin, kur, Faiz fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunu görüyoruz. Biz aynı oyunu vesayetle mücadelede gördük. Sabrettik ve başardık. Biz aynı oyunu terör örgütleriyle mücadelede gördük. Karşı atağımızı yaptık başardık. Bu ekonomik kurtuluş savaşından da milletimizi zaferle çıkaracağız.  "FIRSATÇILARA GÖZ AÇTIRMAYACAĞIZ" Ülkemizde önceliğimiz olan istihdamın yolunun yatırımdan, büyümeden geçtiğinden kimsenin şüphesi olmasın. Biz geçmişte uzun dönem denenmiş, yüksek faiz düşük kur yerine, yatırım, üretim, istihdam politikamızla ülkemiz ve milletimiz için en doğru olanı yapmakta kararlıyız. Kurun piyasa hareketlerini takipte özellikle kararlıyız. Yatırımı, ihracatı, bunun için önemsiyoruz. Mandacı iktisatçıların reçetelerine bunun için tamah etmiyoruz. Kurdaki yükselişi bahane ederek fahiş fiyat artışları yapan fırsatçılara göz açtırmayacağız. Bu politikayla biz niçin yaptığımızı, sonun da ne elde edeceğimizi gayet iyi biliyoruz. Üstelik bu politikayı da hemen hayata geçirmiş değiliz. İnşa ettiğimiz yollar, köprüler, havalimanları, demir yolları ile Pekin'den Londra'ya kadar uzanan en güçlü lojistik altyapısı ülkemize aittir. Swap işlemlerini yakından izlemek suretiyle kendi ülkesini soymaya çalışanların önlerini kestik. Bankalarımızın açık pozisyonları bulunmuyor. İşte önemli olan burası. Dünyanın bizden örnek aldığı yap-işlet-devret modeli sayesinde devam eden büyük projelerimiz de kamu finansmanına yük getirmiyor. Savunma Sanayimiz ülkemizin en önemli gelir kalemlerinden biri haline dönüşüyor. Karadeniz'de bulduğumuz doğalgaz en önemli Döviz giderimiz olan enerji çözümündeki umutlarımızı güçlendirdi. Hep söylüyorum faiz sebeptir enflasyon neticedir. Bu tespitimiz bu güne kadar yaşadığımız derslerden kaynaklanmaktadır. Yeni küresel sisteme arayışları, ülkemizin sahip olduğu altyapı. Böyle bir mücadele için geçmişte olmadığı kadar uygun bir zemin hazırlamaktadır. Ülkemizin ve milletimizin ekonomik kurtuluşu için böyle davranmamız, bu mücadeleyi vermemiz gerekiyor. Önümüzdeki aylardan itibaren bu politikanın insanlarımızın günlük hayattaki olumlu yansımalarını inşallah göreceğiz.

2 yıl önce

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın “900 binden fazla Suriyeliye vatandaşlık verildi” yalanı

Özdağ’ın bu iddialarına yalanlama İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy’dan geldi. Ersoy Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Bir çok söylediğin gibi bu da doğru değil. Keşke bu kadar cesurca yalan beyanda bulunmak yerine bir kez olsun, prof. ünvanına saygılı olup doğrusunu öğrenseydin. Ama siyasetin için her türlü istismara başvuruyorsun. Eminim yalandan yargılanma olsaydı müebbet alırdın.” dedi.

1 2 3 4 5 6 7 8 ... 17 18