20 Nisan Cumartesi 2024
3 yıl önce

7 Şubat 2012 MİT kumpasının 9. yıl dönümü

Bugün 7 Şubat. Bundan tam 9 yıl önce FETÖ terör örgütü, ilk kez devlete karşı açıktan operasyon yapmaya çalıştı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, FETÖ’ye bağlı savcılar tarafından sorgulanmak istedi. FETÖ’nün devlete karşı ilk kalkışmasıydı. Sahte kanıtlar üretildi. MİT Müsteşarı ifadeye çağrılmak istedi. Türkiye o günü diken üstünde geçirdi. Asıl hedef dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Amaç iktidarı yıkmaktı. İktidarın 10. Yılıydı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos’taki One Minute çıkışı sonrası FETÖ elebaşı Fetullah Güle Gülen, otoriteye karşı gelmeyin mesajı vermişti. Çözüm sürecindeki teröre son verme çabası, algı oyunuyla bir kalkışmaya dönüştürülmeye çalışıldı. MİT, terör örgütü PKK/KCK ile ilişki içindeymiş gibi gösterilmeye, MİT görevlilerinin ifadeye çağrılmasıyla evlerinde arama ve haklarında yakalama kararı çıkarılmaya çalışılmıştı. Operasyon içinse Başbakan Erdoğan’ın ameliyat olacağı gün seçildi. İlk olarak MİT’e ait olduğu iddia edilen birtakım ses kayıtları servis edildi. Kurgu ve montaj olduğu ortaya çıkan ses kayıtları ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı yabancı devletlerle ilişkili gibi göstermeye çalışıyorlardı. Aynı dönemde PKK’yı MİT yönlendiriyormuşçasına yapılan haberlerle de algı oyunu yapılmaya çalışıldı. Daha sonra MİT personeli hakkında teknik takip ve inceleme kararları aldırıldı. MİT’ten bir ekip de Ankara’daki iki kritik noktada ofis araması yaptı. Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Subayevleri’ndeki resmi konutunda da MİT görevlileri arama yaptı. Prizlere yerleştirilmiş iki ayrı dinleme cihazı bulundu. Yani FETÖ, sadece devletin değil, devleti yönetenlerin de en mahrem noktalarına kadar sızmıştı. FETÖ’cü Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya, 7 Şubat 2012 saat 17.00’de Fidan ve 4 MİT görevlisini telefonla arayarak ifade vermek üzere beklediğini söyledi. İfadeye çağrılma anı bile hesaplanmıştı. Amaç, Fidan ve 4 görevliyi PKK’yla ilişkilendirmekti. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Fidan’ın ifadeye gitmesini istedi. Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın, ameliyat olacak ve o narkozun etkisindeyken Fidan'ın gözaltına alınması planlanıyordu. Ancak Fidan, o dakikalarda operasyon olması beklenilen Başbakan Tayyip Erdoğan’a ulaştı. Erdoğan, ameliyatını erteletti. Fidan’ın ifade vermeye asla gitmemesini emretti. Böylece kumpas bozuldu. 7 Şubat MİT kriziyle ilgili iddiannamede de tamamlandı. İddianamede davanın 1 numaralı sanığı FETÖ elebaşı Fetullah Gülen. Operasyon emrini bizzat onun verdiği belirtiliyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede, aralarında dönemin savcısı Sadrettin Sarıkaya, eski polis şefleri Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan ve Yurt Atayün’ün de olduğu 34 kişi suçlandı. İddianamede, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve o dönem Bakanlar Kurulu’nda yer alan isimlerin yanı sıra MİT Başkanı Hakan Fidan, eski MİT Müsteşarı Emre Taner ve eski MİT Müsteşarı yardımcısı Afet Güneş ile iki MİT personeli de "mağdur" olarak yer aldı. İddianamede şüpheliler, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma ve yönetme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme, gizliliğin ihlali, nitelikli resmi belgede sahtecilik”ten suçlandı. 7 Şubat MİT krizinde, FETÖ’nün Türkiye Cumhuriyeti hükümetini yıkma girişimi de boşa çıkmış oldu. Devlete karşı ilk kumpası bozguna uğradı. O dönemden sonrası 17-25 Aralık operasyonu yaşanacak. Gerilim artacak ve sonunda ise 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimiyle FETÖ’nün seçilmiş hükümete karşı son girişimi boşa çıkarılacaktı.

3 yıl önce

Terör örgütü PKK'nın sinsi planı deşifre edildi! 15 Şubat'ta hain saldırı hazırlığı...

İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekiplerince, terör örgütü elebaşının yakalanıp Türkiye'ye getiriliş tarihi olan 15 Şubat öncesinde, "terör örgütü içinde faaliyet yürütüp deşifre olmadan ülkeye yasa dışı yollardan geri döndükleri ve uyuyan hücre olabilecekleri" şeklinde haklarında tespit bulunan şüphelilere yönelik çalışma başlatıldı. Şanlıurfa, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Hatay, Osmaniye, Adana, Çorum, Uşak ve İstanbul'da 17 adrese operasyon düzenlendi. Adreslerde yapılan aramada çok sayıda örgütsel doküman ele geçirilirken 17 şüpheli gözaltına alındı. Gözaltına alınan şüpheliler sorgulanmak üzere Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Terör örgütü PKK'nın dağ kadrosunda yer teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın yakalanıp Türkiye'ye getiriliş tarihi olan 15 Şubat öncesinde, patlayıcı madde ile metropollerde sansasyonel eylem yapmak üzere eğitim aldıkları, örgütünün "gizli şehir "yapılanması kadrosunda bulundukları, şehirlerde saldırı yapmak üzere "uyuyan hücre" olarak hazır bekletilerek görevlendirdikleri tespit edildi. Öte yandan, HDP’nin bebek katili teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın yakalanmasının yıl dönümü olan 15 Şubat'ta "Herkes İçin Adalet" kampanyasını bahane edip Diyarbakır'da yürüyüş yapma hazırlığı içinde olduğu biliniyor.

3 yıl önce

Türkiye'nin 25 Şubat koronavirüs verileri açıklandı: Tablo ağırlaşıyor

Sağlık Bakanlığı son 24 saatte 73 vatandaşımızın hayatını kaybettiğini, 9 bin 572 yeni vaka olduğunu açıkladı. Son 24 saatte 6 bin 210 kişinin Kovid-19 tedavisi ya da karantinasının sona ermesiyle iyileşen sayısı 2 milyon 546 bin 503'e yükseldi. Test sayısı 32 milyon 811 bin 274'e ulaştı. Vaka sayısı 2 milyon 674 bin 766, vefat sayısı 28 bin 358, ağır hasta sayısı 1192 oldu. Haftalık verilere göre, bu hafta hastalarda zatürre oranı yüzde 4,2, yatak doluluk oranı yüzde 48,5, erişkin yoğun bakım doluluk oranı yüzde 60,3, ventilatör doluluk oranı yüzde 30,4, ortalama temaslı tespit süresi 8 saat, filyasyon oranı yüzde 99,9 olarak kayda geçti.

3 yıl önce

Türkiye'nin 27 Şubat koronavirüs verileri açıklandı: Vaka sayıları ciddi seviyede

Türkiye Günlük Koronavirüs Tablosu, "covid19.saglik.gov.tr" adresinden paylaşıldı. Sağlık Bakanlığının Covid-19 bilgilendirme sayfasında Türkiye’nin güncel korona virüs tablosu kamuoyuyla paylaşıldı. Tabloya göre son 24 saatte 71 kişi korona virüsten hayatını kaybetti, toplam can kaybı 28 bin 503’e yükseldi. Toplamda 33 milyon 65 bin 377 test yapıldı. Bugün yapılan 125 bin 716 testten, 9 bin 193 yeni vaka sayısı, 621 de yeni hasta sayısı olduğu belirtildi. Toplam vaka sayısının 2 milyon 693 bin 164, bugün iyileşen 8 bin 938 kişiyle toplam iyileşen hasta sayısının 2 milyon 565 bin 723’e yükseldiği, toplam hastalarda zatürre oranının yüzde 4,2, ağır hasta sayısının ise bin 187 olduğu açıklandı.

3 yıl önce

Eski Başbakan Tansu Çiller 28 Şubat sürecini anlattı: Millet ne yaptı? Bizleri tasfiye etti ve AK Parti iktidarına şans verdi

DARBELERİ TAZELİĞİNİ KORUYOR Türk siyasi tarihinde "postmodern darbe" olarak bilinen, dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın istifasını getiren, bin yıl süreceği iddia edilen ve "demokrasiye balans ayarı yapıldı" şeklinde lanse edilen 28 Şubat'ın üzerinden 24 yıl geçmesine rağmen toplumsal, siyasal ve hukuksal alanda oluşturduğu darbeler hala zihinlerde tazeliğini koruyor. Yeni Şafak’a 28 Şubat'a giden süreci değerlendiren dönemin Başbakan Yardımcısı Çiller, 1995'in sonlarına doğru ekonomik sıkıntıların, terörün tırmandığını hatırlatarak, "kartel" olarak nitelendirdiği medya ile Gümrük Birliği'nden rahatsız olan iş dünyasının kendisine karşı bir klik oluşturduğunu söyledi. REFAH PARTİSİNİN GELMESİ İSTENMİYORDU Çiller, bütün bunların yanında Refah Partisinin İstanbul dahil birçok belediyeyi almış olmasından bir rahatsızlık oluştuğunu vurgulayarak, şunları anlattı: "Refah Partisinin gelmesi istenmiyordu. Bunun için adeta bir strateji oluşturuldu. Dendi ki, 'Anavatan ile Doğru Yol bir koalisyon kursun, hangisi daha yüksek oy alırsa başbakan o partiden olsun ki Refah Partisi ile koalisyon olmasın. Bu Türkiye'nin lehinedir ve bizim desteklediğimiz budur.' Bunun üzerine çalışıldı. Bütün baskılar bizim Anavatan Partisi ile koalisyon kurmamız içindi. Darbelerin, merkez sağı nasıl böldüğünü görmüştüm. Bu nedenle Anavatan Partisi ile koalisyon kurmak ve sağı birleştirmek istiyordum. Daha fazla milletvekilimiz olmasına rağmen feragat ettik ve başbakanlığı Anavatan Partisi'ne verdik ve bir azınlık hükümeti kurduk. Ancak tavanda yapılan birleşmenin, taban ve teşkilatlar tarafında da kabul edilmesi gerekiyordu. Ancak tabanda iki parti arasında bütünleşme sağlanamadı. İki sağ partiyi birleştirmek istesem de yapılmasının zor olduğu çok açıktı. Anayol Hükümetini kurmanın önemli bir misyon olduğunu düşündüğüm için milletimin önünde, 'Refah Partisi ile hükümet kurmayacağım.' demiştim ve çok da samimiydim. Ancak işlemeyince, Refah Partisi ile bir koalisyon kurduk." BİZE 'ASKER AYAKTA' MESAJI İLETİLDİ Tansu Çiller, Refah Partisi ile koalisyon kurulmadan önce çeşitli uyarılar, tehditler geldiğini dile getirerek, "Sayın Cumhurbaşkanı Demirel tarafından bana ve Sayın Erbakan'a 'Asker ayakta' şeklinde mesajlar iletilmeye başlandı. Hatta bu tehditler öyle boyutlara geldi ki evlatlarım, ailem hedefteydi. 'Ne yapacaksanız bana yapın, ipim cebimde' dedim." şeklinde konuştu. DEMİREL İLE KONUŞMASINI ANLATTI Refah Partili bir belediye başkanı tarafından düzenlenen Kudüs Gecesi'nin ardından Refahyol Hükümetince o başkanın derhal görevden alındığını, gecede laiklik karşıtı konuşma yapan İran Büyükelçisinin ve İstanbul Başkonsolosunun sınır dışı edildiğini hatırlatan Çiller, buna rağmen Refahyol Hükümeti'nin laiklik karşıtı eylemleri desteklediği algısının yayıldığını kaydetti. Bu algı üzerine kendisi de darbelerden büyük zarar gören dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e gittiğini vurgulayan Çiller, şöyle konuştu: ASKERLER BİZİ SEVER DEDİ "Demirel'in bize destek olacağını düşündüm ve kendisine, "Bu hükümetin laiklik karşıtı hangi eylemini görüyorsunuz?' diye sordum. Tam biz bu konuyu görüşürken Sincan'dan tanklar geçti. Sayın Demirel'e, 'Sincan'dan tanklar geçiyor, eğer bu hükümete bir uyarı ise bunun yasal bir dayanağı yoktur ve bir işlem yapılmak zorundadır. Bunun için de Devlet Denetleme Kurulunun (DDK) konuyu araştırması ve yasal süreci başlatması lazım.' dedim. Kendisi ise bana 'Komuta zincirini bir daha bozdurmam. Sen Güreş Paşa'yı bir defa aldın, komuta zinciri bozuldu, senin aklında ne olduğunu biliyorum. Bu komuta zincirini bozdurmak doğru olmaz' dedi. Zira ben komutanları almaktan bahsediyordum. Bunun üzerine Sayın Erbakan'a gittim. Kendisi çok kibar ve zarif bir insandı. Millete hizmeti öncelikli hedef olarak almıştı. Her geldiğinde darbe oluyordu ve milleti mağdur etmek istemiyordu. Askerle uzlaşmak istiyordu. Kendisine, 'Bunu teftişe götürelim, yasal bir dayanağı yok' dedim. O ise bana, 'Bunu abartmadan geçirelim, askerler bizi severler, ülkeye de iyi hizmetlerimiz oluyor. Bu hizmetler sekteye uğramasın." diye cevap verdi. Biz bu işi geçiştirdik ama geçiştirmeyle kapanacak bir konu değildi. Asker, ülkenin ve benim göz bebeğimdir ancak bazı şeylere de 'dur' demek gerekir." ERBAKAN İKTİDAR OLMAYACAK Çiller, o dönemde kurulan Batı Çalışma Grubu'na değinerek, "Bu fişlenme bilgisi bize gelince ilk olarak Sayın Erbakan ile görüştük sonra konuyu Sayın Demirel'e ilettik. Bunun bir darbenin hazırlığı olduğunu belirterek, araştırılmasını ve konunun DDK tarafından ele alınmasını, gerekirse ondan sonra Genelkurmaya gönderilmesini dile getirdim. Sayın Demirel, 'Asker zaten ayakta' dedi. Sayın Erbakan da bir uzlaşma arıyordu. Ama buna rağmen Sayın Demirel, konuyu hemen Genelkurmay'a gönderdi. 28 Şubat sürecine bakıldığında abartılar varsa bile zamanın ruhuna bu senaryo yazıldı. Yani Sayın Erbakan, iktidar olmayacak, olursa da bir şekilde durdurmak gerekecek." diye konuştu. BİZİ KİM İSTİYOR? Tansu Çiller, Necmettin Erbakan'ın istifasının ardından hükümeti kurma görevinin kendisine değil de Mesut Yılmaz'a verilmesini o dönemde bir "Çankaya darbesi' olarak nitelendirdiğini anımsatarak, şunları söyledi: "Bu durum, 'bizi üzmedi' desem doğru olmaz. Mesut Yılmaz'a görev verilince bize geldi ve 'Ben başbakan olmayabilirim, sen olabilirsin' dedi. 'Kim istiyor bizim koalisyonumuzu?' diye sorduğumda, omuzlarını gösterdi yani apoletliler demek istedi. Kendisine 'Milletin olmadığı bir yerde ben olmam' dedim. Anasol-D hükümeti kuruldu sonunda. Bizim koyduğumuz adla, 'Derleme Toplama Partisi' ile mecliste milletin iradesi ile oluşmuş çoğunluk azınlık haline getirildi, azınlık bir güç tarafından çoğunluk haline getirildi. Bir hükümet, hükümet edemez hale getiriliyor bu aslında darbenin tanımlarından bir tanesi. Bunu eğer kelepçe ile yaparsanız bu darbenin ta kendisi. Eğer bunu korku imparatorluğu, şantaj ve baskı ile kanırta kanırta yaparsanız, bunun adı da darbedir. Milletin şuurunda ipe yürüyen bir Başbakanın son bakışı vardır. O bakış aslında yakın dönem siyasetin ve siyasetçinin şuurunda saplanmış bir hançerdir. O korku refleksi vatandaşta da vardır. 'Darbe geliyor, askerin dipçiği geliyor' algısı. Bu korku mecliste ve millette çok yaygın bir biçimde vardı. Milletvekilleri, 'Refahyol'dan ayrılmazsak aynı şeyler bizim de başımıza gelecek' korkusunu çok ciddi biçimde hissetmişti." AK PARTİ DARBELERİ BİTİRDİ Çiller, tankların Sincan'da yürümesinin ardından Necmettin Erbakan ile aralarında geçen konuşmayı şöyle aktardı: "Sayın Erbakan'a tavsiyem, "Biz, Genelkurmay Başkanı'nı ve kuvvet komutanlarını derhal görevden almalıyız' şeklinde oldu. O da, 'Cumhurbaşkanı bunu imzalamaz' dedi. Ben de 'İmzalamasın ama tarih önünde bunu yapalım. Millete bunu anlatalım.' dedim. Sayın Erbakan, Meclis'ten seçim de çıkmayacağını belirterek, 'Bizi kapatırlar' dedi. Oysa zaten süreç başlamıştı. Ekonomi iyi gidiyordu yaklaşık yüzde 8 büyüme elde etmiştik, o yüzden Erbakan, 'Sen başbakan ol ben istifa edeyim' dedi. Oysa Refahyol Hükümeti devam etseydi bu bir hizmet kervanı olacaktı. Refah Partisi ile uyum içinde çalışıyorduk. En muhafazakar kesimden en büyük demokratik açılımlar çıkıyordu. Bu ne kadar büyük bir uzlaşmayı, ayrışmadan bütünleşmeyi getirecekti. Bütün bunları Türkiye bir darbe ile kaçırmıştır." Tansu Çiller, 28 Şubat'ın bir koalisyon olduğunu, bu koalisyonun, medya, STK, iş dünyası, siyaset ve askeri ayağının bulunduğunu ve Amerika'nın, PKK'nın kurucusu terörist elebaşı Abdullah Öcalan'ı Bülent Ecevit'e teslim etmesiyle dış ayağının da görüldüğünü dile getirdi. 28 Şubat sürecinin ardından ülkenin ekonomik anlamda ağır bedeller ödediğine vurgu yapan Çiller, "28 Şubat'ın ardından batan bankalar, Türkiye'yi büyük krize soktu. Bu krizin maliyeti 291 milyar dolar. Bunları, gençlerimiz darbelerin maliyetini anlasın diye anlatıyorum. Bugün gençliğin en önemli sorunu işsizlik. Bu 291 milyar dolar ile gençlerimizin işsizlik sorununu çok büyük ölçüde çözebilirdik. Mağdur edenler ve mağdur olanlar hepimiz aynı platformda buluşup, demokrasinin evrensel değerleri üzerinde anlaşabilirsek, ülkemizi sadece muasır medeniyetler seviyesine çıkaramayız aynı zamanda bu ülkeyi büyük bir aşamadan geçiririz. Nihayet millet ne yaptı? Bizleri tasfiye etti ve AK Parti iktidarına şans verdi ve onlar da darbeleri bitirdiler. Vesayet dönemini bitirdiler. Şimdi bize düşen yine demokrasinin yüksek platformunda birleşmek burada, herkese yer var. Darbeleri, vesayet dönemini bitirdik ama henüz birleşmedik, topyekun birleşmeyi yine burada yapabiliriz. Çünkü hepimiz için tek bir Türkiye var." değerlendirmesinde bulundu.

2 yıl önce

28 Şubatçılar için itiraz kapısı kapandı…

Yargıtay 16’ncı Ceza Dairesi, Ankara 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nce görülen 28 Şubat davasında, aralarında dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ve Genelkurmay Harekat Başkanı Çetin Doğan’ın da olduğu 14 kişiye verilen müebbet hapis cezalarını onamıştı. Bazı sanık ve avukatları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan, dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşınması için karara itiraz edilmesi talebinde bulundu. Talebi değerlendiren Yargıtay Başsavcılığı, karara itiraz edilmeyeceğini bildirdi. Başsavcılığın yazısında, değerlendirmelerinin yasaya uygun olduğu, onama kararı veren daire kararında da bu hususların gerekçeli şekilde açıklandığı ifade edildi. Başsavcılık, 16. Ceza Dairesi’nin onama kararına itirazı gerektirir maddi ve hukuki bir sebep bulunmadığından itiraz yoluna gidilmediğini kaydetti. CEZAEVİNE KONULACAKLAR Yargıtay Başsavcılığı’nın bu kararından sonra dosyayı Ceza Genel Kurulu’na taşıyacak bir merci de kalmamış oldu. Böylece Yargıtay 16’ncı Ceza Dairesi’nin onama kararı kesinleşmiş oldu. Bu kapsamda daire kararı Ankara 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilecek. Mahkeme de hakkındaki mahkumiyet kararı onanmış sanıklar yönünden yakalama kararı çıkartacak. 28 Şubat postmodern darbesinin aktörleri, cezalarının infazı için cezaevine konulacak.

2 yıl önce

28 Şubat davasında hüküm giyen generallerin rütbeleri söküldü

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 28 Şubat davasında haklarında verilen müebbet hapis cezası kesinleşen 14 emekli generalin 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun ilgili maddeleri gereğince rütbelerinin sökülmesi için 19 Ağustos'ta Genelkurmay Başkanlığına yazı gönderdi. Genelkurmay Başkanlığı da mahkemenin kararı doğrultusunda gerekli çalışmanın yapılması için emekli generallerin bağlı bulunduğu kuvvet komutanlıklarına talimat verdi. Çalışmaların ardından Genelkurmay Personel Başkanlığı, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 30. maddesi ile 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Personel Kanunu'nun 50. maddesi gereğince sanıklar hakkında TSK'dan çıkarma işlemi yaptı. Buna göre emekli orgeneraller Çevik Bir, Çetin Doğan, Fevzi Türkeri, Ahmet Çörekçi, İlhan Kılıç, emekli korgeneraller Çetin Saner, Yıldırım Türker, Vural Avar, emekli koramiral Aydan Erol, emekli tümgeneraller Erol Özkasnak, Cevat Temel Özkaynak, Kenan Deniz ve emekli tuğgeneral İdris Koralp'ın rütbesi söküldü. Genelkurmay Personel Başkanlığı, rütbesi sökülecek isimler arasında yer alan dönemin Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Başkanı Korgeneral Hakkı Kılınç'a ilişkin yazıyı da İçişleri Bakanlığına yönlendirdi. Personel Başkanlığının Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdiği 9 Eylül tarihli yazıda rütbelerin sökülmesine ilişkin idari işlemin, sanıklar hakkındaki mahkumiyet kararına istinaden yapıldığı belirtildi.

2 yıl önce

28 Şubat generallerinin infazlarının ertelenmesi talebi reddedildi

103 sanığın yargılandığı 28 Şubat davası 2018'de karara bağlanmış, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ile Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir ve Genelkurmay Harekat Başkanı emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında olduğu 21 sanık müebbet hapis cezası almıştı. Yargıtay geçtiğimiz Ağustos ayında 14 sanığa verilen cezayı onadı. Çevik Bir'in de aralarında olduğu eski generaller kararın ardından tutuklandı. İzmir'de tutuklu bulunan Çevik Bir, ilerleyen yaşını ve sağlık sorunlarını gerekçe gösterip, cezaevi şartlarında tedavisinin yapılamayacağını öne sürerek, cezanın infazının ertelenmesi isteğiyle sağlık muayenesi talep etti. Aynı gerekçe ile onunla birlikte 7 generalin İstanbul Adli Tıp Kurumu'nda yapılan muayenesi sonucu rapor hazırlandı. Raporda, 7 sanığın cezaevinde kalmasına engel fiziki ve psikolojik hastalıkları olmadığına karar verildi.

1 2 3 4 5 6