24 Nisan Çarşamba 2024

İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği... Bahçeli: Teröristleri ağırlayan ülkelerle bir araya gelemeyiz

İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği... Bahçeli: Teröristleri ağırlayan ülkelerle bir araya gelemeyiz

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM'deki grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Bahçeli, Yargıtay'ın CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'na ilişkin verdiği kararla ilgili "Nihayet Türk yargısı hükmünü vermiş ve konu kapanmıştır" dedi. Bahçeli, İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği sürecine ilişkin ise "Finlandiya ile İsveç'in NATO'ya alınması savaşın uzaması ve daha geniş coğrafyaya yayılması demektir. Finlandiya ve İsveç'in Türkiye düşmanlarına nasıl kucak açtığı bilinmektedir. Teröristleri ağırlayan ülkelerle bir araya gelemeyiz" ifadelerini kullandı.

 

İşte Bahçeli'nin açıklamalarından öne çıkanlar...

 

Muhterem arkadaşlarım, değerli basın mensupları grup toplantısına başlarken hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Toplantımızı takip eden aziz vatandaşlarımıza en kalbi selamlarımı iletiyor, şükranlarımı sunuyorum. Bir yanda eser ve millet siyaseti devamlı serpilirken diğer yanda iftira ve yalan siyaseti gittikçe derinlik kazanmaktadır. Her atılıma, her yatırıma leke sürmek için fırsat kollayanların basiretleri kapanmıştır. Türkiye hak ettiği seviyelere aşama aşama ulaşmaktadır. Zorlu şartlara rağmen ülkemiz dev bir şantiye görüntüsündedir. Ekonomik büyüme yolunda atılan sağlam adımlar umutlarımızı kamçılamaktadır. İnanıyorum ki pazarda, markette vatandaşlarımızın yaşamını olumsuz etkileyen fiyat artışlarının önüne geçilecektir. 

 

Cumartesi günü tarihe bir güne milletçe şahit olduk. Rize-Artvin Havalimanı önemli bir boşluğu doldurmakla kalmayacak kucaklaşmanın saadetini de takviye edecektir. 5 yılda 4.4 milyar liralık yatırımla tamamlanan Rize-Artvin Havalimanı'nın milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu havalimanının proje aşamasından yapımına kadar emeği geçen başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere emek veren bütün işçi kardeşlerimize gönülden teşekkür ediyorum. Düzenlenen törene katılan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev'e de teşekkür ediyorum. Türkiye-Azerbaycan iki edebi kardeş, iki devlet tek milletiz. Ayrımız yoktur, gayrımız yoktur çünkü biz Türk milletiyiz.

 

Siyaset yapıyor olmanın bir ahlakı, bir vasfı olmalıdır. Milletimizin haklı gururunu paylaşmaktan korkup saklananlar sevimsizliğin tarafıdır. Sevincimiz aynı değilse acımız nasıl aynı olacaktır. Türkiye hepimizindir. Milletimizin yararına çalışan, üreten, geliştiren, kısacası taş üstüne taş koyan kim olursa olsun şükran duymak hem insani hem de vatandaşlık görevimizdir. Temelsiz sızlanmalar makul ve mantıklı değildir. Zillet ittifakı yıkmaktan, bozmaktan, akıntıya karşı kürek çekmekten başka bugüne kadar ne yapmıştır, neyi önermiştir. Köprü yapılır nefret saçıp sözde yolsuzluktan dert yakınırlar. Türkiye hakim muhalefet zihniyetinin dünyada eşi benzeri yoktur.

 

Zillet ittifakı sert bir kayaya çarpmış, istikametini ve iradesini kaybetmiştir. Bunlardan hiçbir yol olmayacaktır. Bu düşüncelerinin elbette pek çok gerekçesi vardır. Geçtiğimiz hafta sonu zillet partilerinden birisinin başkanı çıkmış "Her şeyi cümbür cemaat değiştireceğiz" diye konuşmuş. Allah fırsat vermesin, bunlar değiştirse değiştirse parti değiştirirler. Bunun dışında bir şeyi değiştirmeye Türk milleti icazet vermez, vermeyecektir. Çarpık bir zihniyetin iktidar ruhsatını alması mümkün değildir.

 

YARGITAY'IN KAFTANCIOĞLU KARARI

 

Nihayet Türk yargısı hükmünü vermiş ve konu kapanmıştır. CHP Genel Başkanı karar açıklanır açıklanmaz soluğu İstanbul'da almıştır. CHP'nin İstanbul İl Başkanı kamu görevlisine hakaret etmiş, suç işlemiştir. Cumhurbaşkanına ağzımıza alamadığımız şekilde hakaret ederek suç işlemiştir. Sonuç itibariyle zanlının toplam 3 ayrı suçtan aldığı hapis cezaları onanmıştır. CHP Genel Başkanı bize açık açık söylemelidir; Türk devletine seri katil iftirasının yanında mıdır karşısında mıdır? Sayın Kılıçdaroğlu susma, sinme, saklanma, çık karşımıza... Bu ihanete, melanete, bu suça sen de ortak sayılırsın. 

 

Kılıçdaroğlu, zulme son vereceklerini iddia etmiştir. Sayın Kılıçdaroğlu şimdi iyi dinle; bebek katilinin posterleri altında konser veren sözde şarkıcı müsveddelerine sahip çıkmak zulmün ta kendisidir. Zulüm devlete katil demektir, zalim ise buna ses çıkarmayan alçaktır. Sayın Kılıçdaroğlu zalimi görmek istersen, abartısız ifade ediyorum ki Türkiye düşmanlarıyla çekildiği aile fotoğraflarına, aldığın talimat listelerine dikkatle bakman yeterlidir. Türk milletinin her ferdi onurludur, saygındır. CHP'nin İstanbul İl Başkanı için siyaset yolu kapanmıştır. Bu kapsamda kesinleşen ceza 1 yıldan fazla olduğu için tartışmaya mahal kalmamıştır. Kim suç işlemişse bunun bedeline katlanmak durumundadır. Tunceli'de HDP'li bir milletvekilinin polisimize taş atması da suçtur. Herkes haddini bilsin, hukukun sınırlarını zorlamaya asla heves etmesin, bunu aklından dahi geçirmesin. Bu devlet sokakta bulunmadı, hiçbir vatan evladı zillete boyun eğmeyecektir.

 

"KURBAN BAYRAMI'NA KADAR DURMAYACAĞIZ VE GÖNÜLLERDE OLACAĞIZ"

 

MHP bu şuurla, bu inanışla 2023 yılının Haziran ayında yapılacak seçime hazırlanmaktadır. Hainlere Türkiye'yi bırakmayacağız. Ne efendi olacağız ne de uşak. Bizim hedeflerimiz yüksek, başarma azmimiz sınırsızdır. Biz milletimizi ve vatanımızı her zamanki gibi çok seveceğiz. Gönül seferberliğimizin ikinci etabına 13 Mayıs'ta yeniden başlattık. 173 ilçemizde vatandaşlarımızla, emeklilerimizle, esnaflarımızla, memur ve çiftçilerimizle buluştuk. Kurban Bayramı'na kadar durmayacağız ve gönüllerde olacağız. Yaz ayının hemen bitiminde siyasi çalışmalarımızda 3. etaba geçmiş olacağız. İlçe ilçe dolaşıp mesajlarımızı ve hedeflerimizi birer birer anlatan siz değerli milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.

 

RUSYA'NIN UKRAYNA İŞGALİNDE 83. GÜN

 

Rusya ile Ukrayna arasında süregelen çatışma ortamının tehlikeli sonuçlara kapı açtığı her türlü izahtan varestedir. Silahların susması, akan kanın durması, müzakere masasında görüşülen konu başlıkları üzerinde mutabakat sağlanması tüm aktörlerin çıkarınadır. Ukrayna savaşını körükleyen devletlerin ve uluslararası kuruluşların varlığı da gizlenemez durumdadır. Adeta bir dünya savaşının test sürüşü yapılmaktadır. Bize göre gidişat normal, hayra alamet değildir.

 

İSVEÇ VE FİNLANDİYA'NIN NATO ADAYLIĞI

 

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyesi olmasıyla ilgili sürecin tartışmaya açılması, önemle ifade etmek isterim ki, Ukrayna savaşının dozajında, kapsamında ve şiddetinde azalmaya değil, bilakis artışa, kronikleşmesine ve hatta küreselleşmesine yol açabilecektir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu şartlar altında oluşturduğu politikası, gündeme taşımak istediği görüş ve düşünceleri şunlardan ibaret olacaktır:

 

1– NATO, 1949 tarihinde kurulduğunda 12 üyesi bulunuyorken şu andaki mevcut ve mecmu üye ülke sayısı 30’dur. NATO bugüne kadar tam sekiz genişleme evresinden geçmiş, en son 2017’de Karadağ, 2020’de de Kuzey Makedonya Atlantik Paktı’nın içine girmiştir. Rusya’nın bilinen en ciddi ve göze çarpan itirazlarından birisi NATO’nun doğuya genişleme stratejisidir. Ukrayna’da savaş sürüyorken, Rusya’nın tahrik edilmesi, bölgesel gerilimi daha da sertleştirecek maksatlı ve marazi tertiplerin NATO’yu Rusya sınırlarına tutundurması dünya barışına hizmet eden bir hedef olamayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi, NATO’nun genişleme ve doğuya açılma stratejisini bugünkü statükoda ve siyasi angajmanlar muhtevasında oldukça mahsurlu değerlendirmektedir.

 

2- İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girme sürecinin, bu konuda yapılan müspet analiz ve çağrıların bize göre üç ayaklı sakıncası vardır ve şöyledir: Birinci olarak, bu üyeliklerin gerçekleşmesi halinde Rusya’nın askeri veya siyasi tepkiselliği de kışkırtılmış olacaktır. Ayrıca Finlandiya’nın Rusya’yla sınır uzunluğu bin 340 km’dir. Şayet bu iki Kuzey Avrupa devleti NATO’ya alınırsa, Ukrayna savaşının Finlandiya’dan İsveç’e kadar sıçrama ihtimalini hiç kimse yabana atmamalıdır. İkinci Dünya Savaşı’nın başında Hitler’in Kuzey Avrupa’yı işgal stratejisini yeniden gözden geçirmek, tarihten doğru ve nesnel sonuçlar çıkarmak önümüzü görmek adına mühim bir ihtiyaçtır. Finlandiya ile İsveç’in NATO’ya alınması demek Ukrayna savaşının uzaması, hatta coğrafi olarak genişlemesi demektir ve bize göre böylesi bir niyet insanlık suçudur, uluslararası norm ve değer piramidinin yıkımı anlamına gelecektir. İkinci olarak, hem Finlandiya hem de özellikle İsveç’in Türkiye düşmanlarına nasıl kucak açtığı herkesin bildiği gerçekler arasındadır. PKK’nın, FETÖ’nün, DHKP-C’nin barınağı, ikmal ve ihanet merkezi İsveç’tir. Hiç kimse bize maval okumasın, hikaye anlatmasın. Viking mantığı vandal mantığıdır. Asırlar evvel bize sığınan İsveç Kralı’na müşfik kollarını açan aziz ecdadımıza vefasızlık yapanların, yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’i yakanların, bize laf yetiştirmeye ne yüzleri olacak ne de yürekleri yetecektir.

 

Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları Gayri Resmi Toplantısı’nda Sayın Mevlüt Çavuşoğlu belge, bilgi ve fotoğraflarla terör örgütlerine verilen desteği muhataplarının yüzüne vurmuştur. 

 

Mehmetlerimize kurşun sıkan, vatandaşlarımıza zulmeden damgalı hainleri periyodik olarak ziyaret eden, sonra dönüp bu kez de malum bölücü teröristleri başkentlerinde ağırlayan ülke ya da ülkelerle bir güvenlik mimarisi altında, karşılıklı müttefiklik hukuku içinde bir araya gelmemiz nasıl mümkün olacaktır? Bir yanda elimizi sıkarlarken, diğer yanda sırtımıza hançer vurmalarına seyirci mi kalalım?

 

Terör örgütleriyle silah çatanların, katillere yardım ve yataklık edenlerin sözüne nasıl güvenelim? İttifaklarına hangi mantıkla itimat ve itibar edelim?

Finlandiya ile İsveç’in bekleme odasına alınması geldiğimiz bu aşamada akla yatkın en doğru seçenektir.

 

Merhum Vatan Şairimiz Akif’in dediği gibi;

Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam; 

Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam. 

Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle, 

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle! 

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? 

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!

Üçüncü olarak, Kuzey Avrupa’nın mezkur iki ülkesinin NATO’ya girmesiyle ilgili hazırlık süreci, bir bakıma tehditleri Batı Avrupa’dan süpürme ve uzaklaştırma sinsiliğinden başka bir şey değildir. Bunu görüyoruz, bu sarih gerçeği fark ediyoruz. Batı Avrupa’ya yüklenen ağırlık Kuzeye kaydırılacaktır.

 

Baltık Denizi ve mücavir bölgeleri askeri ve siyasi kutuplaşmalara havale edilecektir. Bu itibarla, Milliyetçi Hareket Partisi Finlandiya ile İsveç’in NATO üyeliğini zamansız, yersiz, gereksiz olarak değerlendirmekte ve soğuk bakmaktadır.

 

3- Türkiye’ye bazı NATO ülkeleri tarafından kısıtlama ve yaptırım uygulanmaktadır. ABD’yle süren stratejik sorunlar çözüm kulvarına hala girememiştir. F-16 savaş uçakları konusunda somut bir gelişme yoktur. F-15 savaş uçaklarını ağzına alan yoktur. Üstelik ABD, PKK/YPG’ye inatla, iştahla, isyan ettiren ilkellikle destek vermeyi sürdürmektedir. ABD Dışişleri Bakanı’nın, “fikir birliğine varacağımızdan eminim” demekten önce terör örgütleriyle fikir ve emel birliğinden ne zaman vazgeçeceklerini itiraf etmesi tutarlı ve ilkeli bir açıklama olacaktır. Biden yönetimi, geçtiğimiz hafta, ABD’lilerin terör örgütü PKK/YPG’nin Suriye’de fiilen işgal ettiği bölgelere yatırım yapmalarının önünü açmıştır. Yani Suriye’ye uygulanan yaptırımlar terör örgütünün bulunduğu alanlarda geçerli olmayacaktır. Bu şu demektir: ABD, yani müttefikimiz, NATO’da beraber olduğu Türkiye’ye yaptırım uygularken, terör örgütlerini bundan muaf tutmuş, kollamış, pozitif ayrımcılık muamelesi yapmıştır. Bu küstahlık bize reva mıdır? Bu kadir bilmezlik bize hak mıdır? Bu kifayetsizlik meşru mudur? Böylesi kasıtlı ve kindar tutuma hangi vatan evladı tamam diyebilecektir?

 

NATO’nun genişleme patikasına girebilmesi için Türkiye’nin tavrı belirleyicidir. Çünkü NATO kararı, 30 üye ülkeden her birinin müşterek şekilde vereceği oyun sonucudur ki, tüm kararlar oy birliğiyle somutlaşmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi’nin kanaati bellidir: ABD’nin Batı’yı ve NATO ülkelerini konsolide etmek için fırsat gördüğü Ukrayna savaşı bitmeden, ateşkes ve barış rejimi temin ve tesis edilmeden NATO’ya yeni üye katılımı insanlığı yeni bir ateşe sürükleyecektir.

Finlandiya ve İsveç’in muhtemel çok riskli NATO üyeliği, Avrupa’nın güvenlik haritasını kaotik ölçülerde güncellemekle kalmayacak, var olan dengeleri sarsarak Rusya’yı daha farklı ve kuvvet kullanımını provoke eden bir pozisyona taşıyacaktır. Herkesi uyarıyorum, bunun sonu ve sonucu barış değil, topyekûn savaştır. Türkiye barışın, huzurun, istikrarın, demokrasinin, insan hak ve hukukunun yanındadır, mazlumların da sonuna kadar davacısıdır.

 

19 MAYIS MESAJI

 

Merhum Mithat Cemal Kuntay, Merhum Mehmet Akif’in çok yakın arkadaşıydı. Bir gün Akif’e, Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı ima ve işaret ederek bu defa nasıl inandığını sorar. Akif’in verdiği cevap etkileyicidir ve şu şekildedir: “Başımızdaki adamı kim görse inanırdı.” Yine bir keresinde söylediği şuydu: “Vallahi azizim, eğer Atatürk olmasaydı bu zafer kazanılamazdı.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk yalnızca duygusuyla değil, yalnızca heyecanıyla değil; aynı zamanda akıl, sabır, ihtiyat, strateji, iman, denge, sorumluluk ve milli değerlerle hareket etmiş, hedeflerine kilitlenmişti. Zorluklar karşısında geri adım atan değil, üstüne üstüne giden, sonuç almak için direten, direnç gösteren azim ve irade sahibi bir kumandandı. Zulme ve zulmete boyun eğen değil, bunlara karşı direnen ve kazanan, başka seçeneği aklının ucuna getirmemiş bir siyaset dehasıydı. Mustafa Kemal, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’ni duyar duymaz, “bütün felaketlere rağmen ben, Türk’ün sesini işittirebileceği kanaatindeyim. Bu yolda işe başladım.” demişti. 13 Kasım 1918’de Adana treninden inip Haydarpaşa rıhtımına ayak basınca karşısındaki tablo içler acısıydı. Düşman donanması bayraklarını açarak İstanbul’a girmişti. Sahiller Levantenlerin sarhoş çığlıklarıyla, palikaryanın meydan okumasıyla çınlıyordu. Bu kahredici manzara karşısında bile ürkmedi ve dedi ki; geldikleri gibi giderler. Çok şükür, gün geldi aynen de dediği gibi oldu. Tutsak alınmış Anadolu’yu milletiyle tek nefes olarak ve emsalsiz bir kurtuluş mücadelesiyle haçlı bakiyelerinden birer birer temizledi, bağımsızlığımızı kazandırdı. Biliyordu ki, esir düşmüş insan yürüyen ıstıraptır. Bunu kabullenmedi, istilayı reddetti, zillete rıza göstermedi. Bu maksatla da 103 yıl önce Samsun’a çıktı, sönmeyecek meşaleyi tutuşturdu. Anadolu’ya taşınan bağımsızlık ülküsü ve mücadele azmi önce Havza’da alevlendi, Amasya’da körüklendi, Erzurum’dan yayıldı ve Sivas’tan tüm vatan sathında yankı buldu.

Türk milleti, onun liderliğinde hürriyetini zincire vurmak isteyen zalim tutkulara karşı amansız ve acımasız bir savaş verdi. Bu savaş haklıydı, haysiyetliydi ve meşruydu. Bilinsin ki, 103 yıl önce, Türk milleti etnik topluluklar koleksiyonu olsun diye Samsun’a çıkılmadı. 103 yıl önce, etnik ve mezhepsel aidiyetler millet bilincinin önüne geçsin diye ilk adım atılmadı. Samsun’a Türk milletinin namus ve şerefini kurtarmak, kimseye muhtaç olmadan var olabilmesini sağlamak ve sağlama almak için ayak basıldı. Ne kadar övünsek azdır ve ne kadar gururlansak yetersizdir. Önemle altını çizmek isterim ki; Milli beka için gösterdiğimiz duruş ve kararlılığı siyaset icabı, zayıflık, acizlik zannederek göz ardı edenler, geçen yüzyılın başlarında milletimizi kurtaran ve devletimizi kuran kahramanları tıpkı dönemin işgalcileri gibi fark edememiş olanlardan başkası değildir. Bu bakımdan Türkiye'nin milli birliği ve kardeşliğinin devamı için sergilediğimiz sorumlu ve sağduyulu tutumu, öngördüğümüz uyarıları hiç kimse bir zaaf belirtisi olarak görmemeli, sonu ağır olacak hesap hatasına düşmemelidir.

 

Milliyetçi Hareket Partisi 19 Mayıs ilkeleriyle bezenen, kurucu ve kurtarıcı bir fikre dayanan, işgal ve ihanete asla prim vermeyen, vermeyecek olan muhteşem bir millet eseridir.

Biz damarlarımızda dolaşan kanın kudretinden şüphe duymayan bir duruşun neferleriyiz. “Ne Mutlu Türküm Diyene” seslenişi bizim irade bayrağımızdır.

 

Türk tarihi övüncümüzün, milli ömrümüzün, daha büyük işler yapma azmimizin kaynağıdır. Şehit ve gaziler var oluşumuzun manevi sırrı ve güvenceleridir.

 

19 Mayıs’tan intikam ve 29 Ekim’in rövanşını aramak için pusuya yatmış köksüz ve işbirlikçiler önce bizi aşmak, bizi yenmek, bizi etkisiz hale getirmek mecburiyetindedir. Milliyetçi Hareket Partisi Samsun’a çıkan fikirdir, Sakarya’da, Dumlupınar’da, Büyük Taarruz’da düşmanı mahv-ı perişan eden, önüne kattığı gibi kaçtıkları yere kadar kovalayan kahramanlığın varisidir. 19 Mayıs; teslimiyet belgelerini yırtıp atan cesaretin timsalidir.

 

Aynı zamanda manda ve himaye çağrılarını düşmanla birlikte bozguna uğratan ilham ve istiklal sevdasının ta kendisidir. 19 Mayıs 1919 unutulmamış, unutulmayacak, unutturulmayacaktır. Cenab-ı Allah’ın himayesi ve aziz milletimizin fedakârlıklarıyla Samsun’da başlayan tarihi yolculuk gün gelmiş başkent Ankara’da Cumhuriyet’le birlikte taçlanmıştır. Ne var ki, geçen yıllar içinde Türk milletinin maruz kaldığı operasyonların ve hunhar saldırıların seyrinde bugüne kadar bir azalma, bir hafifleme, bir zayıflama olmamıştır.

 

Milli ve manevi değerlerimizi tahrip ve imha etmek için bu defa da maşa kullanmaya heveslenenler dün alamadıkları sonuçları bugün almayı denemişlerdir. 

 

FETÖ maşadır, PKK/YPG maşadır. Zillet ittifakı da maşalığa dünden gönüllüdür. Hiçbir kötü ve aşağılık oyun başarıya ulaşamayacak, tehditler mesafe alamayacak ve bağımsızlık iradesi kırılamayacaktır. Elbette 19 Mayıs’ın; ‘Gençlik ve Spor Bayramı’ olarak kutlandığı dikkate alındığında, Türk gençliğine çok büyük görev ve sorumluluklar düşeceği de ortadadır. 

 

Gençlerimizin, dünün saygın hatıralarına mutlaka sahip çıkacağına, art niyetlilere ve bunlara çanak tutanlara fırsat vermeyeceğine yürekten inanıyorum. Temennim, her bir gencimizin huzurlu, mutlu ve gelecek kaygısı taşımadan hayatlarını sürdürmeleri, geleceğe hazırlık yapmalarıdır. Biz bunu sağlamak için varız, başarmaya da kararlıyız.

 

Rivayet odur ki, zamanın Venedik büyükelçisi itimatnamesini sunmak için Payitahta gelerek Yavuz Sultan Selim’in huzuruna çıkar. Görüşmesi bittikten sonra ülkesine döner ve kiminle karşılaşmışsa cihan padişahının nasıl birisi olduğu sorusuna muhatap olur. Venedik büyükelçisi bu soruları “Yavuz Sultan Selim’i göremediğini”, söyleyerek geçiştirir. Bu defa da, huzura kabul edilmesine rağmen nasıl göremediği sorulur. Söz konusu büyükelçi bu sorular karşısında şu kulaklara küpe olacak cevabı verir: “kılıcı öyle parlıyordu ki yüzüne bakamadım.” Bunu duyan Hünkarımız çevresine şunları söyler: “Osmanlı’nın kılıcı parladığı sürece düşmanların başı daima eğik kalır. Amma Allah korusun, bu kılıç bir kınına girer de paslanmaya başlarsa, işte o zaman bu kafalar yavaş yavaş dikilir ve bize bir gün yukardan bakar.” Türk gençliği aklıyla, ahlakıyla, inancıyla, zekâsıyla, zarafetiyle, edebiyle, erdemiyle, cesaretiyle parlayan kılıçtır, tutan kalemdir, okuyan kabiliyettir, seven kalptir, sevilen kalenderliktir. Türk gençliği öz ufkumuz, göz nurumuz, gönül surumuzdur.

 

Türk gençliğine en büyük hediyemiz bağımsız ve güçlü bir ülke, kutlu bir millet varlığı, parlak bir gelecek, iş ve aş sorunlarının tamamen çözüldüğü huzurlu ve güvenli bir ortam bırakmak olacaktır. Canları sağ olsun, kime oy verdikleriyle değil, onların gül yüzünü daha fazla nasıl güldüreceğimizin derdindeyiz.

 

Gençlerimiz geleceğe yazılmış ve henüz açılmamış mesajımızdır. Hepsi var olsun, hepsi mutlu olsun, yolları ve bahtları da açık olsun.

 

Bu vesileyle büyük Türk milletinin ve değerli gençlerimizin iki gün sonra karşılayacağımız 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı şimdiden kutluyorum. 103 yıl önce başlayan istiklal mücadelesi neticesinde, bizlere vatan kazandıran başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere; Milli Mücadele kahramanlarına ve aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler diliyor, muhterem anılarını hürmetle yâd ediyorum.

Yeni Yorum