06 Mayıs Pazartesi 2024
2 yıl önce

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: AFAD koordinasyonunda hem müdahaleler hem tahliyeler hem de arama-kurtarma çalışmaları devam etmektedir

İçişleri Bakını Süleyman Soylu, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu ile Marmaris Öğretmenevi'nde basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Karadeniz'de şiddetli yağışlar sonrası yaşanan sel ve su baskınlarıyla ilgili bilgi veren Bakan Soylu, şunları kaydetti; "Hem tahliyeler hem de arama kurtarma çalışmaları sürüyor" AFAD koordinasyonunda hem müdahaleler hem tahliyeler hem de arama kurtarma çalışmaları sürüyor. Gelişmeleri anbean Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a iletiyoruz. Cumhurbaşkanımızın bakan yardımcıları ve genel müdürleri bölgeye göndermenin yanında bir talimatı daha oldu. Kendimin, Kastamonu Azdavay ve Bozkurt'a, Çevre ve Şehircilik Bakanı Kurum'un Bartın'a, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Karaismailoğlu'nun ise Sinop'a geçeceği bilgisini verdim. Bartın, Sinop, Kastamonu'nun aşırı yağışlar sebebiyle sel afeti meydana geldi. Orada ilgili bakan yardımcılarımızı hem biz İçişleri Bakanlığı olarak hem de diğer tüm bakan arkadaşlarım ilgili kişileri buraya sevk ettiler. Şu anda hem müdahaleler hem tahliyeler hem de arama kurtarma çalışmaları devam etmektedir. Bazı yerlerde suyun yüksekliği 3-4 metreye ulaştığı ve vatandaşlarımızın evlerin çatısında olduğu konusunda valiliklerimizden ve kaymakamlıklarımızdan, oradaki ilgili arkadaşlarımızdan bilgiler var. "Bir kayıp vatandaşımız var" Burada bazı hastanelerin tahliyesi de söz konusu. Bu açıdan çevredeki illerden yardımlar ulaştırıldı. Yine Jandarma Genel Komutanlığımız, Genelkurmay Başkanlığımız tüm helikopterlerini bölgeye sevk etmeye çalışıyorlar. Hem havadan hem de karadan tüm tahliye çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Bir kayıp vatandaşımız var. İlk aldığımız, sabah itibariyle Bartın'dan aldığımız bir bilgi çerçevesinde bunu ifade etmek istiyorum. Bazı haber alınamayan yerler var. Bunlarla ilgili de haber alındığı sürece vatandaşımıza bilgiyi intikal ettirmeye çalışacağız." "Yağış miktarının 300 kilogramın üzerinde geçtiği ifade ediliyor ki, 100 kilogramın üstünü biz afet olarak değerlendiriyoruz" Tarım ve Orman Bakanlığının meteorolojiden aldığı bilgiye göre, yağış miktarı 300 kilogramın üzerine geçti. 100 kilogramın üstünün afet olarak değerlendiriyoruz. Sel baskınlarında tüm ekipler seferber edildi. İnşallah kayıp haberi vermeden, vatandaşlarımızın tahliyelerini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirerek iyi haberler vermek nasip olur.  Ayancık'a 240, Boyabat'a 76, Türkeli'ne ise 88 kilogramın üzerinde yağış düştü Öte yandan AFAD verilerine göre Sinop Ayancık'ta bugün metrekareye 240,5 kilogram (mm), Boyabat'da 76,6 kilogram, Dikmen'de 54 kilogram, Erfelek'te 78,6 kilogram, Gerze'de 72,4 kilogram, Merkez'de 83,8 kilogram Türkeli'nde 88,8 kilogram yağış düştü. Kastamonu'da dün akşam başlayan sağanak Azdavay, İnebolu, Bozkurt, Küre ve Pınarbaşı ilçelerinde etkili oldu. Küre'ye metrekareye 198 kilogram (mm), Pınarbaşı'na 167 kilogram, Azdavay'a 145 kilogram, İnebolu'ya 123 kilogram, Abana'ya 122 kilogram, Bozkurt'a 117 kilogram yağış düştü. Bartın'ın Ulus ilçesinde metrekareye 90 kilogram yağış düştü. Kuvvetli yağışların perşembe günü öğle saatlerinde etkisini kaybetmesi bekleniyor. 

2 yıl önce

Tunceli’de 2 helikopter ve bir uçakla yangına müdahale sürüyor

Tunceli’deki Hozat-Ovacık özel güvenlik bölgesi olarak ilan edilen alanda 18 Ağustos 13.45’te 4 ayrı noktada başlayan orman yangınlarının 3’ünün kontrol altına alındığını duyuran Orman Genel Müdürlüğü (OGM), devam eden yangına ilişkin şu bilgileri aktardı: "Tunceli ili Hozat ilçesi Hozat-Ovacık arasındaki özel güvenlik bölgesi olarak ilan edilen alanda çıkan orman yangını dört noktada başladı. Yangınlardan 3 tanesi kontrol altına alınarak soğutma çalışmaları başlamıştır. Devam eden diğer yangına 2 helikopter, 1 uçak, işletme müdürlüğümüze ait 1 arazöz, 3 ilk müdahale aracı ve 2 dozer ve 2 greyder ve 40 personelle bugün de söndürme çalışmaları aralıksız devam ediyor. Arazinin dağlık ve ormanın çok sık olmasından dolayı yangını önlemek adına ekiplerimiz 30 kilometre yol ve 25 kilometre de yangın emniyet şeridi açmıştır. Yangının etrafında şerit açma çalışmalarımız devam etmektedir. Yangın yerleşim yerlerini tehdit etmemektedir. En kısa zaman içerisinde yangın kontrol altına alınacaktır." Dün çıkan 6 orman ve 6 kırsal alan yangınları söndürüldü OGM, 28 Ağustos’ta Türkiye genelinde yaşanan 6 orman ve 6 kırsal alan yangını ile ilgili de şu bilgileri paylaştı: "28.08.2021 tarihinde Türkiye genelinde yaşanan 6 orman yangını ve 6 kırsal alan yangınlarının tamamı kontrol altına alındı. İzmir Aliağa’da 13.30’da başlayan orman yangını ekiplerin hızlı müdahalesi ile 14.35’te kontrol altına alındı. Şırnak Uludere Ortasu köyünde 13.00’da başlayan yangı ise 17.30’da kontrol altına alındı. Bugün bir yangın da Burdur Bucak Elsazı köyünde yaşandı. 11.40’da çıkan yangın 13.25’te kontrol altına alındı. Edirne Keşan Yenice köyünde sabah 06.47’de çıkan yangın da 08.00’da kontrol altına alındı. Antalya Konyaaltı Zümrüt köyünde 17.25’te çıkan yangın 19.50’de kontrol altına alınırken, Yozgat Akdağmadeni Akçakışla köyünde 17.15’de çıkan yangın da 19.30’ta kontrol altına alındı ve bölgelerdeki soğutma çalışmaları devam ediyor. Bugün ayrıca Türkiye genelinde 6 kırsal alan yangını da meydana geldi." Sekiz ayda 2 bin 105 yangın ile mücadele edildi OGM’nin verilerine göre yılın ilk 8 ayında Türkiye’de bin 597 kırsal yangın ve 2 bin 105 orman yangını yaşandı. Yangınların tamamı Orman Teşkilatının yoğun çabaları neticesinde kontrol altına alınarak, yanan alanlar için yeniden ağaçlandırma çalışmaları başlatıldı.

2 yıl önce

Tunceli'deki yangına Jandarma 80 personelle müdahale ediyor

Tunceli'nin Munzur Vadisi'nde devam eden yangına müdahale için İl Jandarma Komutanlığı'ndan 80 personel de bölgeye gönderildi. Dağlık bölgeye ulaşan askerler, ekiplerle birlikte alevlere müdahale ediyor.

2 yıl önce

Ovacık kırsalındaki örtü yangını, karadan ve havadan yapılan müdahaleler sonucu kontrol altına alındı

Ovacık ilçesine bağlı Otlubahçe köyü kırsalında 3 günden beri devam eden örtü yangını; karadan Orman İşletme Müdürlüğü, itfaiye, İl Özel İdaresi, jandarma ekiplerince havadan da Orman Genel Müdürlüğü'ne ait 2 yangın söndürme helikopteriyle destek sonucu bugün kontrol altına alındı. Valilikten yapılan açıklamada, yangının tamamen kontrol altına alındığı ve soğutma çalışmalarının yangın söndürme helikopterleriyle sürdürüldüğü kaydedildi. 

2 yıl önce

Aliyev’den Karabağ Zaferi’nin yıl dönümünde önemli mesajlar: Müdahale ederseniz Türkiye'yi göreceksiniz

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan'ın işgali altındaki toprakların kurtarılması için 27 Eylül 2020'de başlatılan 44 günlük savaşın birinci yılında değerlendirmelerde bulundu. SORU: Önemli bir tarihteyiz. Azerbaycan'ın zaferinin, yaklaşık 30 yıl boyunca işgal altında olan topraklarını kurtarılmasına başlandığı 27 Eylül'ün birinci yılındayız. O güne dönmek istersek, Azerbaycan neden karşı atağa geçti? ALİYEV : Ermenistan'ın bize karşı son dönemdeki provokasyonları düzenli hale gelmişti. Bize yönelik açıklamaları ve attıkları adımlar, Ermenistan'ın yeni savaşa hazırlandığını gösteriyordu. Bunun sebeplerini bugüne kadar da anlayabilmiş değilim. Çünkü başka bir devletin toprağını 30 yıl boyunca işgal altında tutan bir devlet yeni savaş istiyorsa bunun nedeni çok ciddi araştırılmalıdır. Sözlerimi kanıtlayan adımlar da göz önündedir. Çünkü temmuzda Azerbaycan-Ermenistan sınırında, Ermenistan askeri provokasyon yaptı ve bu provokasyon sonucu 13 asker ve sivil yaşamını yitirdi. Azerbaycan o zaman düşmana hak ettiği yanıtı verdi fakat biz devlet sınırını geçmedik. Sadece, onları girdikleri Azerbaycan arazilerinden çıkardık ve birkaç gün süren çatışma sona erdi. "Operasyon büyük zaferle sonuçlandı" Daha sonra ağustosta bir sabotaj grubu gönderdiler. Temas hattını geçtiler ve orada bizim askerlerimiz onlara silah bıraktırdı. Bir yıl önce Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda yaptığım konuşmada Ermenistan'ın yeni savaşa hazırlandığını demiştim. Üç gün sonra bizim mevzilerimiz ve yerleşim birimlerimiz yeniden topçu atışı altına alındı. Yine şehitler verdik. Ve benim emrimle geniş kapsamlı karşı saldırı operasyonuna başladık ve bildiğiniz gibi bu operasyon büyük zaferle sonuçlandı. Bir yıla dönüp baktığımızda elbette tüm bu gelişmeleri, tüm bu olayları daha net analiz etme olanağı elde ediyoruz. Görünen o ki Ermenistan yönetimi, iktidara yeni gelmiş yönetim herhangi bir askeri başarıyla da övünmek istiyordu, herhangi bir askeri başarı elde etmek istiyordu. Fakat hesapları tutmadı, çok büyük hata yaptılar. Bunun sonucunda da acı yenilgiye uğradılar. SORU: Sayın Cumhurbaşkanı, bu savaş önlenemez miydi? Çok uzun süre faaliyet gösteren Minsk Grubu eş başkanlarının temasları vardı. Minsk Grubu eş başkanları veya başka faktörler bu savaşı önleyebilirler miydi, nasıl önlemeleri gerekirdi aslında? ALİYEV : Tabii önleyebilirlerdi. Defalarca ben bu konuyla ilgili görüşlerimi bildirmiştim. Minsk Grubu zamanında Ermenistan'a ciddi baskı yapsaydı tabii ki Ermenistan işgal altında tuttuğu topraklardan çıkmak mecburiyetinde kalacaktı. Böyle bir durumda savaşa gerek kalmazdı. Minsk Grubuna eş başkanlık eden üç devlet BM Güvenlik Konseyinin üç daimi üyesi olmasına rağmen onlar bu baskıyı yapmadı. Bunlar dünya çapında en güçlü ülkeler olarak kabul ediliyor. Onların siyasi ağırlıkları, siyasi olanakları yok muydu ki Ermenistan'a bu ciddi mesajları göndersinler. Sadece 'ne savaş ne barış' siyasetini tercih ediyorlardı. "Savaş olmasın, kan dökülmesin" Diğer taraftan ben Minsk Grubu eş başkanlarına ve diğer büyük devletlere Ermenistan'a yaptırım uygulamaları konusunda defalarca müracaat ettim. Bu da savaşı önleyebilirdi. Çünkü bu yaptırımlar, Ermenistan'a büyük sıkıntılar yaşatacaktı ve onlar bizim toprağımızdan çıkmaya mecbur kalacaktı. Biz sorunun barış yoluyla çözülmesi için tüm yolları kullandık. Savaş olmasın, kan dökülmesin. Fakat bunun yanında ben diyordum ki biz bu durumu kabullenmeyeceğiz, ne pahasına olursa olsun kendi topraklarımızı kurtaracağız. Sadece şans veriyorduk. "Minsk Grubu olumlu ve cesaretli adımlar atmalıydı" Ermenistan'da 2018'de iktidara gelen yeni yönetim müzakere sürecine de büyük darbe vurdu. Çünkü onların uygunsuz ve sorumsuz açıklamaları müzakere sürecini felç etti. Bu durumda Minsk Grubu olumlu ve cesaretli adımlar atmalıydı fakat onlar sadece gözlemliyorlardı. Sadece seyirci gibi yaklaşıyorlardı buna. Dolayısıyla 2. Karabağ Savaşı'nın başlamasında elbette en büyük sorumluluk Ermenistan'dadır. Aynı zamanda Ermenistan'ı zamanında durdurmayan büyük devletler de sorumluluk taşıyor. SORU: Uzun süre statükoyu devam ettirme stratejisi yürüttü eş başkanlığı yürüten ülkeler. Peki, zaferden sonra tekrar Minsk Grubu eş başkanlarının devreye girmesi söz konusu. Böyle talepler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bir faydası olacak mı bunun? ALİYEV : İşgal döneminde Minsk Grubuna başkanlık eden ülkeler, onların cumhurbaşkanları birkaç kez çok olumlu açıklamalar yaptı, neredeyse 7-8 yıl önce. Onlardan biri de şuydu ki, açıkça da beyan edilmişti ki statüko kabul edilemez ve değiştirilmelidir. Biz de bunu çok olumlu karşıladık. Bizzat ben bu konuyla ilgili kendi görüşlerimi defalarca beyan etmiştim ve demiştim ki bu uzun yıllardır beklenen bir açıklama. Statükonun değiştirilmesi işgalin sonlandırılması demektir. Fakat bu açıklamalardan sonra onlar pratik adımlara geçmediler. İlaveten, bir süre sonra bu açıklamadan da geri çekildiler ve eş başkanlarca ortaya yeni bir ifade atıldı: 'Statüko sürdürülebilir değil.' Bu açıklamalar arasında çok büyük fark var. Bir var 'kabul edilemez', bir de var 'sürdürülebilir değil'. O zaman da ben onları eleştirerek demiştim ki bu tutum değişikliği Ermenistan'ın işgalcilik politikasının değirmenine su taşıyor. Maalesef sonraki dönem de gösterdi ki Minsk Grubu bu konuyu çözmek düşüncesinde değildi. Ve savaş zamanında, 44 günlük savaşta biz bunu bir kez daha gördük. Çünkü bize karşı BM'de konuyu gündeme getiren Minsk Grubuna eş başkanlık yapan bazı ülkelerdi. Savaş sürüyor, biz kendi topaklarımızda uluslararası hukuku yeniden sağlıyoruz, adalet savaşına çıkmışız, BM'de bize karşı herhangi bir yaptırım konusunu ortaya atmak tamamen adaletsizdi. "Dağlık Karabağ sorunu sona erdi" Şimdiki döneme gelindiğinde Minsk Grubunun faaliyetini biz görmüyoruz diyebiliriz. Adeta müzakere süreci döneminde onlar geliyordu, önerilerde bulunuyorlardı, cumhurbaşkanları düzeyindeki görüşmelerin gündemini belirliyorlardı, müzakere edilecek konuları bize öneriyorlardı, her iki taraf da mutabakat esasında bu konuları müzakere ediyordu. Şimdi ise savaşın bitmesinden yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen onlardan herhangi bir öneri yoktur. Bir kez Azerbaycan'a geldiler ve ben onlara dedim ki siz öneriler verin. Biz bu konuyu çözdük. Dağlık Karabağ sorunu sona erdi. Dağlık Karabağ adında idari birim mevcut değil. Bu günlerde BM Genel Kurul Toplantısındaki konuşmamda da tüm ülkelere seslenerek dedim ki rica ediyorum bundan sonra Dağlık Karabağ ifadesi kullanılmasın. Öyle bir birim yoktur Azerbaycan arazisinde. Karabağ bölgesi var, Doğu Zengezur var. Bu durumda Minsk Grubunun faaliyeti için bugün yeni konular ortaya çıkmalıdır. Dağlık Karabağ sorunu bitti. Şimdi ne yapılabilir. Güven artırıcı tedbirler, yolların açılması, koridorların açılması, barış sürecine destek vermek, Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerini düzene sokmak, Ermenistan ile Azerbaycan arasında barış anlaşmasının imzalanmasına çalışmak. Onların faaliyet alanı bundan sonra saydıklarımdan ibaret olmalıdır. Dağlık Karabağ'ın, olmayan bir kuruluşun statüsü olabilir mi. Elbette olamaz. Ben demiştim ve yine söylemek istiyorum ki eğer birileri Dağlık Karabağ'a statü vermek istiyorsa kendi ülkesinde bir arazi versin, orada bir kurum oluştursun veya cumhuriyet oluştursun, onların bağımsızlığını tanısın. Biz de tanıyalım fakat Azerbaycan arazisinde değil. SORU: Minsk Grubu eş başkanlarının 44 günlük savaştan sonra oluşan gerçekliği kabul etmesi ve bunun üzerine bir şeyler yapması gerektiğini mi söylüyorsunuz? ALİYEV : Minsk Grubundan bugüne kadar 2. Karabağ Savaşı'ndan sonra herhangi bir teklif bize verilmedi ve teklif olmadığı için Minsk Grubunun faaliyeti hakkında konuşmanın yeri yok. Artık bir yıl geçti. Ne teklif ediyorsun. Diyorsun ki bu çatışma çözülmelidir. Ben Azerbaycan olarak diyorum ki ben bunu çözdüm kendi başıma. Bütün baskılara rağmen. Dolayısıyla bir teklif olmalıdır. Neyle uğraşmalılar. Ben kendi fikirlerimi ifade ettim. Gerisi onların sorumluluğunda. SORU: Bölgede oluşan gerçeklikten sonra bir bildiri imzalandı Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya arasında. 9 maddelik bildirinin hayata geçirilmesi konusunda memnun musunuz? Geçen bir yıl içerisinde yeterince hayata geçirildi mi? Neler eksik bu maddelerden? "Ermenistan yükümlülüklerini yerine getirmedi" ALİYEV : Genel olarak memnunum. Çünkü oradaki başlıca konular çözüldü. Ermenistan bu bildiriye imza atarak yükümlülükler almıştı. Bu yükümlülükleri mecburi şekilde yerine getirdi. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmesi savaştan hemen sonra oldu. O zaman işgal altında olan bölgelerden Ermeni güçlerin çıkartılması orada açıkça belirtiliyordu. Savaş bittikten sonra 20 gün içerisinde Ağdam, Kelbecer ve Laçın illeri bize geri verildi. O zaman Ermenistan çok sorumlu yaklaşıyordu bu konuya. Neden? Çünkü korku içerisindeydiler. Çünkü biliyordu ki eğer 10 Kasım'da bu bildiriye imza atmasaydı onların durumu daha da kötü olabilirdi. Yani bizi durduracak bir güç yoktu. Savaş döneminde ben defalarca Azerbaycan halkına hitap ederek diyordum ki Ermenistan bize tarih versin, takvim versin. Ne zaman bizim topraklarımızdan çıkıyor. Biz hemen savaşı durdurmaya hazırız. Bu tarih bize 9 Kasım'da verildi. Ermenistan kapitülasyona imza attı ve 10 Kasım'da savaş durdu. Dolayısıyla o önemli konuların çözümü Ermenistan'ın korku içerisinde olmasından kaynaklanıyor. Sonra ne oldu. Barış güçleri geldi. Bir süre geçti ve geride kalan konuların uygulanması durdu. Orada açıkça belirtiliyor ki Ermeni silahlı güçleri bizim toprağımızdan tam şekilde çıkartılmalıdır. Savaş bittikten 15-20 gün sonra Ermenistan'dan barış güçlerinin sorumluluğundaki bölgeden, Laçın koridorundan, kurtarılan topraklara sabotaj grubu gönderildi. 62 kişilik grup. Bu 10 Kasım bildirisine tam aykırıdır. Azerbaycan ordusu onları etkisiz hale getirdi ve onlar tutuklandı. Şimdi onlara savaş esiri diyorlar. Fakat gidin bakın uluslararası konvansiyonlara. Savaş esiri kimlere denir. Onlar savaş esiri değil. Savaş bitti, 10 Kasım bildirisi imzalandı. Ondan sonra gönderilen herhangi bir asker sabotaj grubu üyesi olarak tespit edilmelidir. Bu konu çözüme ulaşmadı. Bu çok önemli bir konu ve ısrar ediyoruz ki çözüme kavuşsun. Tam çözümünü bulsun. Kısmen çözüme kavuştu. Diğer konu koridorların açılmasıdır. 9 Kasım'dan 10 Kasım'a geçen gecede imzalanan bildiride açıkça belirtiliyor ki Azerbaycan'ın ana karası ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında bağlantı kurulmalıdır. Bu bağlantı sağlandı mı? Hayır. Bu bağlantıyı sağlamak için o kadar da büyük zamana ihtiyaç yok. Burada kara yolu mesafesi toplam 40 kilometre. Biz şimdi savaştan sonraki bir yılda 1000 kilometreden fazla yol yaptık hem toprak yol hem asfalt yol. Şimdi orada 40 kilometrelik yolun açılması büyük problem değil. Fakat buna rağmen hatta Ermenistan buna rıza göstermiyor. Müzakereler sonuçsuz kalıyor. Ermenistan, 10 Kasım bildirisinin şartlarını kabaca ihlal ediyor. Biz şimdilik sabırlı davranıyoruz. Temkinli davranıyoruz fakat bizim sabrımızın da sınırı var. 2. Karabağ Savaşı gösterdi ki sabrımız tükendiğinde neler oluyor. Dolayısıyla Ermenistan yönetimine şans veriyoruz ki 10 Kasım bildirisinin tüm şartlarını yerine getirsin ve sorumlu davransın. SORU: Laçın koridorunun kontrolünü o bölgede görev yapan geçici görevli Rus askerleri sağlıyor. Sabotaj gruplarının faaliyetlerine ilişkin şikayetlerinizi Moskova'ya ilettiğinizde nasıl cevap alıyorsunuz ve size verilen yanıtlar bölgeye yansıyor mu? ALİYEV : Elbette biz bu durumlarla ilgili Rusya'ya şikayetlerimizi belirtiyoruz. Haklı şikayetlerimizi belirtiyoruz. Fakat o sabotaj grubunun oraya girmesi o zaman oldu ki Rus barış güçleri henüz tam yerleşmemişti. Çünkü 10 Kasım'da savaş sona erdi. Ondan sonra süre gerekiyordu ki Rus barış güçleri, yaklaşık 2 bin asker oraya yerleşsin. Orada boşluklar çoktu. Burada adil olmak zorundayız. Onlar henüz o bölgeyi tam kontrol altına alamamıştı. Ermeniler de bunu fırsat bilerek sızdı bizim kurtarılan topraklara. "Egemenliğimize saygı gösterilmedi" Fakat genel olarak Rus barış gücünün faaliyetini olumlu değerlendirebilirim. Elbette bizim memnun olmadığımız konular da var, şikayetlerimiz de var. İlk sırada bizim topraklarımıza yabancı ülke vatandaşlarının yasa dışı ziyaretleriyle ilgili. Biz defalarca bu konuyu gündeme getirdik. Çünkü Karabağ bizim arazimizdir. Bizim iznimiz olmadan o bölgelere hiçbir yabancı vatandaş veya araç giremez. Bizden izin alınmalıdır. Fakat söyleyebilirim ki tam, yüzde yüz düzeyde bu henüz çözülmedi. Halbuki onu da söylemeliyim ki yabancı vatandaşların Karabağ'a yasa dışı gelmesi durumları çok az sayıdadır. Bunu da belirtmeliyiz. Bizim politikamız ve ısrarlarımız sonucu artık bu sürece de son veriliyor. Fakat biz elbette isterdik ki bizim egemenliğimize, toprak bütünlüğümüze tam şekilde saygı gösterilsin. Zaten üst düzey Rus yetkililer de Karabağ'ın Azerbaycan toprağı olduğunu belirtiyor. Bu durumda orada görev yapan askerler de faaliyetlerini bu açıklamalara uygun şekilde yürütmelidir. SORU: Geçtiğimiz günlerde Ermenistan Savunma Bakanı ile Rusya Savunma Bakanı'nın bir görüşmesi olmuştu. O görüşmeden sonra "Ermenistan'ı silahlandırılma süreci yeniden başladı" şeklinde açıklama yapıldı. Bu açıklama size ne düşündürüyor. Bu silahlandırma süreci bölgeyi nasıl etkiler. Yok olan bir Ermenistan ordusu şimdi yeniden Rus silahlarıyla ayağa kalkmaya çalışacak. Bu konudaki düşüncelerinizi almak isterim. ALİYEV: Bu konudan haberdar olduğumuzda hemen Rusya tarafına sorduk, bu konunun ne olduğu ile ilgilendik. Fakat bize bilgi geldi ki Ermeni basınında çıkan bu açıklama gerçeği yansıtmıyor. Rusya Savunma Bakanı böyle sözler söylemedi. Bu, Ermenistan propagandasının çirkin amelidir. Böyle söz söylenmedi. Bize resmi şekilde bildirildi ki böyle bir plan yok. Ermenistan ordusunun yeniden bedava silahlandırılmasıyla ilgili biz Rusya tarafından yeterli yanıtı aldık. Biz bu konuyu gündemden çıkarttık. Bu, Ermenistan'ın çirkin amellerinden vazgeçmediğini gösteriyor. Ortaya atılan bu yalan ilk önce çok büyük hatadır. Eğer sen Rusya Savunma Bakanı'nın söylemediği sözleri yayıyorsan bu en azından sorumsuzluktur, provokasyondur. İkincisi, biz bunu defalarca işgal döneminde de gördük, işgalden sonra da gördük, Ermenistan ve Rusya'da faaliyet gösteren Ermeni lobisi her gün Rusya ile Azerbaycan ilişkilerinde çatlak oluşması için çalışıyor. Her gün, düzenli olarak. Onların günlük işi Azerbaycan'a kara yakmak, Rusya basınında Azerbaycan'la ilgili olumsuz imaj oluşturmak, Rusya ile Azerbaycan'ın ilişkilerine gölge düşürmektir. Düşünüyorlar ki bu durumda intikamcı güçler yeniden başkaldırarak bize karşı savaşa çıkabilirler. Fakat onlar yanılıyor. Birincisi Rusya-Azerbaycan ilişkileri yeteri kadar yüksek düzeyli ilişkilerdir ve biz tüm konuları açıkça müzakere ediyoruz. Cumhurbaşkanları düzeyinde, savunma bakanları düzeyinde, dışişleri bakanları düzeyinde. Herhangi tarafı rahatsız eden bir konuyla ilgili biz derhal temasta bulunuyoruz ve bu konuları çözüyoruz. Bugün söyleyebilirim ki Rusya-Azerbaycan ilişkilerinde herhangi acil meseleyi çözmekle ilgili bir konu da yoktur. Çünkü bu ilişkiler yeteri kadar olumludur. Ermenistan'ın bu propaganda çabaları onlara başarı getirmeyecektir. Ermenistan'ın yeniden silahlanmasıyla ilgili bizim endişemiz Rusya tarafından anlayışla karşılanıyor. SORU: Bölgedeki mevcut sorunları konuşmak için sizin, Sayın (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin'in ve (Ermenistan Başbakanı Nikol) Paşinyan'ın bir araya gelmesi kısa dönemde söz konusu mu? ALİYEV: Biz bir kez üçlü görüşme yaptık. Bu yılın başlarında, ocak ayında Moskova'da üçlü görüşme gerçekleştirildi. Bu görüşmede daha ziyade savaş sonrası dönemle ilgili konular müzakere edildi çünkü savaşın bitmesinden sadece 2 ay geçmişti. Sonrasında cumhurbaşkanları düzeyinde üçlü görüşme olmadı. Fakat başbakan yardımcıları düzeyinde bir çalışma grubu oluşturuldu. Bu grupta ilk olarak Zengezur koridorunun açılması konusunda çalışmalar yapıldı fakat haziran başında Ermenistan bu gruptaki katılımını seçimler nedeniyle bitirdi. Haziranda orada seçim yapıldı ve ağustos ortasında bu grup yeniden bir araya geldi. Gelecek ay yine bir araya gelecekler. Bu grubun önemli bir format olduğunu düşünüyorum çünkü henüz bir sonuç olmasa da bir temas mevcut. Temas şimdiki durumda gerekli bir araçtır ve bu temaslarda birçok konu çözülebilir. Biz Azerbaycan'da Zengezur koridorunun oluşturulmasına yönelik geniş çaplı çalışmalara başladık. Zengilan'a demir yolu ve kara yolu yapılıyor, havalimanları inşa ediliyor. Dolayısıyla biz kendi topraklarımızdaki işleri 2 yıl içerisinde bitireceğimizi düşünüyorum çünkü buradaki işlerin hacmi çok büyük. Ermenistan arazisindeki demir yolu ve kara yolunun uzunluğu 40 kilometredir. Bu 1 ila 1,5 yılda yapılabilir. Biz bunu bekliyoruz. SORU: Bir yıl bile dolmadan işgalden kurtarılan topraklarda çok büyük projeler gerçekleştirdiniz. Mesela Fuzuli havalimanı 1 sene olmadan artık uçakların inip kalktığı bir proje haline geldi. Kara yolları hakeza öylesine. Siz kara yollarının Ermenistan sınırına kadar temelini attınız. O iş ilerliyor. Bu konuda çok büyük projeler yapıyorsunuz. Hem bu projelerle hem de o bölgede yaşayan Ermeniler var, onların geleceğiyle ilgili neler söyleyebilirsiniz? ALİYEV: Siz tam haklısınız. Biz zaman kaybetmeden, savaş biter bitmez harekete geçtik. Bu devletimizin gücünü gösterdi. Çünkü bu işleri görmek için sadece para yetmez. Kaynak, kadro, ekip, teknik olanaklar, yeterlilik olmalıdır. Biz tüm güçleri seferber ettik. Elektrikle ilgili konuları yıl sonuna kadar tamamlayacağız. Tüm bölgeye elektrik verilecek. Yol yapımları da sürüyor. Bunu her şeyden önce kendi vatandaşlarımız için yapıyoruz ki bu bölgeyi yeniden kuralım ve geçmiş mülteciler kısa zamanda oraya dönebilsin. Artık birinci pilot köy projesi Zengilan ilinde yıl sonunda ya da gelecek yılın başlarında hazır olacak. Karabağ'da yaşayan Ermeniler de bunu görüyor. Çünkü bizim televizyonlara bakıyor, radyolarımızı dinliyorlar. Burada hangi işlerin yapıldığını görüyorlar. Artık birkaç kez Ermeni halkından olan kişilerin bizim Şuşa'da askeri mevzilerimize gelerek onların da bu işlere alınmasını rica etmesi tesadüfi değil. Onlar orada işsiz güçsüz kalmış. İşsizlik, sefalet ve ümitsiz bir durumdalar. Biz buna olumlu yaklaşıyoruz. Fakat bunun yasal tarafının tam oturması lazım. Biz orada yaşayan Ermenileri kendi vatandaşımız olarak kabul ediyoruz. Onlar Azerbaycan toprağında yaşıyorlar. Karabağ her zaman Azerbaycan toprağı olmuştur. Sovyet döneminde, önceki dönemde de, işgal döneminde de bu böyleydi. Biz onları Azerbaycan vatandaşı olarak görüyoruz. Sadece onlar bunu kabul etmeliler. Onlar bu Ermeni propagandasından kurtulmalılar. Onlar kendi geleceklerini, çocuklarının geleceğini sağlamalılar. Biz hazırız onların da işlere katılımını sağlamaya. Neden etmeyelim. Biz geleceğe stratejik açıdan barış prizmasıyla bakıyoruz. Çünkü ben bir daha savaş olmasın istiyorum. Ermenistan tarafında intikamcı akımlar başkaldırmazsa biz bir daha savaş başlatmayacağız. Eğer Ermenistan'da bize karşı herhangi bir tehdit oluştuğunu görsek o tehdidi imha etmeliyiz. Bu bizim meşru hakkımızdır. Fakat böyle bir tehdit olmasa bizim başka bir düşüncemiz yok. "Evlerin yüzde 95'i işe yaramaz durumda" Karabağ'da yaşayan 25 bin Ermeni de inşaat, imar işlerinde yer alabilir. Aynı zamanda gelecekte yaşadıkları yerlerde, köylerde onlar için olanaklar sağlarız. Karabağ ve Doğu Zengezur'la ilgili planlarımız göz önündedir. Ağdam şehrinin master planı onaylandı. Yakın gelecekte Cebrayıl ve Fuzuli şehirleri ile genel olarak illerin master planları onaylanacak. Bu bizim gücümüzü gösteriyor ve biz Ermenilerin Karabağ'da yaşadığı köylerde de bunları yapabiliriz. Ben zaferden sonra bölgelere onlarca sefer ettim. Orada Ermenilerin yaşadığı bazı köylerde karşılaştığım manzara beni hayretler içerisinde bıraktı. İnsana yakışmayan bir durum. Bazı köylerde evler analiz ediliyor. Evlerin yüzde 95'i işe yaramaz durumda. Yani orada hiç kimse yaşayamaz. Onlar yıkılmalıdır. Böyle rezil durumda 30 yıl yaşayan bir toplum gün yüzü görmek istiyor. Işık ise yalnız Azerbaycan'dan gelecek. Onlar için de bunun o kadar da kolay olmadığını anlamak gerekir. Burada psikolojik durum da dikkate alınmalıdır. Fakat biz iyi niyet sergiliyoruz ve onların mutlu ve refah içerisinde bir geleceğinin ancak Azerbaycan devletine bağlı olduğunu anlayacaklarını umuyorum. SORU: Türkiye ile Azerbaycan'ın ilişkilerinin geleceğine ilişkin neler düşünüyorsunuz? ALİYEV: Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki yıllarda da yüksek platformlardan Azerbaycan'ın haklı davası hakkında çok geniş bilgiler paylaşıyordu. Her zaman bu konu onun dış siyasetle ilgili konuları arasında bir numaralı meseleydi. Bu kez artık zaferden sonra orada (BM Genel Kurulunda) bu sözleri söylemesi bizi sevindirdi. Bu bir kez daha gösteriyor ki Recep Tayyip Erdoğan her zaman Azerbaycan'ın yanındadır. Savaşın ilk saatlerinde o Azerbaycan'ın yalnız olmadığı, Türkiye'nin Azerbaycan'ın yanında olduğunu belirtmişti ve bu bize ek güç vermişti, manevi güç vermişti. Türkiye'nin Azerbaycan için Azerbaycan'ın da Türkiye için ne kadar yakın ve candan bir ülke olduğunu biliyorsunuz. 10 yıllar boyunca biz büyük yol katettik ve ilişkilerimizi en yüksek düzeye çıkarttık. Dünya çapında buna benzer iş birliği, dostluk ve kardeşlik örneği olmadığını söylemiştim. Tarihleri, etnik kökenleri, dilleri aynı olan çok ülkelerin olduğunu fakat onlar arasında ne kadar ihtilaf, güvensizlik ve sorun olduğunu da söylemiştim. Etnik, dini, kültürel köklerin o ülkelerin kardeş ülke olacağı anlamına gelmiyor. Böyle örnekler çoktur. Hem Orta Doğu'da hem post Sovyet mekanında. Çok güçlü bir tarihi ve kültürel temel üzerinde böyle güzel ilişkiler sarayını inşa etmek bizim hususi hizmetimizdir. Hem Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hem de benim. Burada tevazudan uzak olmalıyım, bu gerçektir. İkinci Karabağ savaşı bunu bir kez daha gösterdi. Türkiye bizim yanımızda olarak tüm dünyaya mesaj vermiş oldu ki 'karışmayın, müdahale etmeyin, Azerbaycan hak yolundadır. Eğer karışırsanız, müdahale ederseniz Türkiye'yi göreceksiniz.' Bu elbette çok büyük üstünlük ve avantajdı. "2. Karabağ Savaşı'ndan sonra ilişkilerimiz daha da yüksek basamağa çıktı" 2. Karabağ Savaşı'ndan sonra ilişkilerimiz daha da yüksek basamağa çıktı. Savaş bittikten sonra Sayın Cumhurbaşkanı'nı Şuşa'ya davet ettim. O Şuşa'ya gelinceye kadar başka ülkelerden kimsenin Şuşa'ya gitmeyeceğini söylemiştim. Hatta Türkiye'den gelenler olmuştu, oraya gitmek istiyorlardı. Onlara söyledim ki 'Teşekkür ederim fakat bekleyin. Kardeşim gelsin, Şuşa'ya gitsin ondan sonra yolunuz açıktır.' Şuşa Beyannamesinin imzalanması bizim ilişkilerimizi daha yüksek düzeye çıkardı. Şuşa Beyannamesi ile 'de-facto' olan ilişkilerimizi 'de-jure' düzeyine, müttefiklik düzeyine yükselttik. Zaten her alanda müttefiklik ilişkileri içerisindeydik. Fakat biz bunun resmiyete dönüştürdük. Bu gelecek faaliyetlerimiz için bir yol istikametidir. Biz bu yolla gideceğiz. Günden güne pekişen ilişkiler, artan ortak projeler, bizim dayanışmamız ve kardeşliğimizin tüm komşularımız için örnek olduğunu düşünüyorum. Tüm komşularımız eğer ilişkilerini Türkiye ile Azerbaycan gibi kursaydı o zaman dünyada hiçbir savaş olmazdı.

2 yıl önce

KADES ile 227 bin 936 ihbarın tamamına müdahale edildi

İçişleri Bakanlığının sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, Aile İçi ve Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Şube Müdürü Sibel Özdemir'in KADES uygulamasına ve Elektronik Kelepçe İzleme Merkezi'ne ilişkin bilgiler verdiği video yer aldı. Buna göre Özdemir, kadın vatandaşların şiddete maruz kaldıklarında veya maruz kalma ihtimali bulunduğu anda KADES uygulamasını kullanmaları halinde olay yerine en yakın ekip veya devriyenin ortalama 4-5 dakika gibi sürede duruma müdahale ettiğini duyurdu. 227 bin 936 ihbarın tamamına müdahale edildi KADES uygulamasını 2 milyon 668 bin 306 kişinin telefonuna indirdiğini kaydeden Özdemir, uygulama üzerinden gelen 227 bin 936 ihbarın tamamına müdahale edildiğini açıkladı. Özdemir, şiddet mağduru bir kadının, yaşadığı olayla ilgili ilk müracaatını aile içi ve kadına karşı şiddetle mücadele bürolarına yaptığını belirterek, şunları söyledi: "Bu müracaatı esnasında ifadesi alınır. Darp izi eğer mevcutsa mutlaka doktor raporu alınır. Daha sonra risk düzeyini belirlemek ve en uygun tedbir kararını alabilmek için oluşturduğumuz ve tüm ülke genelinde kullanılan aile içi ve kadına yönelik şiddet risk değerlendirme kayıt formu doldurulmaktadır. Şiddet mağdurunun beyanı doğrultusunda risk düzeyini belirleyerek 6284 sayılı Kanun kapsamında en uygun tedbir şiddet mağduruna yönelik olarak verilir. İlgili personelimiz tarafından düzenli olarak kontrol edilir." Elektronik İzleme Merkezi'nin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun talimatıyla kurulduğunu dile getiren Özdemir, özellikle mükerrer şiddettin önlenebilmesi, mağdur kadınların tekrar aynı şiddet olayına maruz kalmaması için elektronik izleme merkezinden şiddet uygulayanın mağdura yaklaşmaması yönünde 7/24 kesintisiz olarak takibinin ve izlemesinin yapıldığını bildirdi. Elektronik İzleme Merkezi 248 vakayı aktif takip ediyor Özdemir, Elektronik İzleme Merkezi tarafından 248 vakanın aktif takip edildiğini belirterek, şunları kaydetti: "Tüm ülke genelinde yaygınlaştırılan bu uygulama ile mahkeme kararlarının sisteme kaydı buradan yapılıp aynı zamanda şiddet mağduru ile şiddet uygulayanın takibi sistem üzerindeki ekranlardan takip edilir. Olası şiddet uygulayanın şiddet mağduruna yaklaşması söz konusu ise yine izleme merkezi personelimiz tarafından hem şiddet mağduru hem şiddet uygulayan kişi telefonla aranarak ikaz edilir." Paylaşılan videoda ayrıca anlatılan uygulamalara ilişkin örnekler sunuldu.

2 yıl önce

Merkel, Putin’e Polonya-Belarus sınırındaki sığınmacı krizine müdahale etmesi çağrısında bulundu

Sosyal medya hesabından Merkel-Putin görüşmesine ilişkin açıklama yapan Seibert, "Şansölye Merkel, Polonya-Belarus sınırındaki duruma ilişkin Rusya Devlet Başkanı Putin'i aradı. Merkel, Belarus rejimi tarafından göçmenlerin araç olarak kullanılmasının insanlık dışı ve kabul edilemez olduğunun altını çizdi. Merkel, Putin'den bu krize müdahale etmesini istedi" dedi.

2 yıl önce

CHP'li Gökmen Öğüt'ün skandal sözleri Ayşenur Arslan'ı bile şaşırttı: NATO Türkiye'ye müdahale etmeli

Halk TV'de yayınlanan Medya Mahallesi programının sunucusu Ayşenur Arslan, CHP 24'üncü dönem milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ü konuk aldı. Konunun NATO'ya gelmesi üzerine CHP'de Parti Meclis Üyeliği görevini sürdüren Gökmen Öğüt, NATO'nun demokrasi derdi olmadığını belirtti. NATO'nun demokrasi derdi olmadığını açıklarken bunu Türkiye'ye bir müdahalede bulunulmamasına bağlayan Öğüt, sunucu Ayşenur Arslan'ın şaşkın bakışlarıyla karşılaştı. "NATO'NUN DEMOKRASİ DERDİ OLSA TÜRKİYE'YE MÜDAHALE EDERDİ" Türkiye'ye müdahale edilmesi gerektiği fikriyle açıklamalarını sürdüren Öğüt'ün, "Ben şunu söylüyorum. NATO, uluslararası emperyalizmin askeri gücü, biz de oranın üyesiyiz. Problem yok ama bu NATO'nun, Avrupa'nın, Türkiye'de demokrasi olsun diye bir derdi olduğuna inanmıyorum. Olsaydı 10 yıldır bazı müdahaleler yapardı." ifadeleri üzerine Arslan, "Ay ne yapardı canım müdahale derken?" dedi. "ESKİDEN CİDDİ MÜDAHALELER YAPIYORLARDI" Öğüt, açıklamalarını "Eskiden yapardı canım. Eskiden dünyada karizmatik sol liderlerin olduğu Fransa'da komünistlerin, İtalya'da komünistlerin belediyelere hakim olduğu bir dönem vardı. Ciddi müdahaleler yapıyorlardı." sözleriyle sürdürdü. Bunun üzerine Ayşenur Arslan da, "Önümüze sözleşme koyuyorlardı doğal olarak..." dedi.

1 2 3 4 5 6