14 Mayıs Salı 2024
2 yıl önce

Enver Aysever'den İslami değerler ve milletin gelenekleriyle dalga geçen iğrenç açıklamalar: "Kıllı kıllı adamlar, çorap kokulu yer sofraları…"

İslami değerlere karşı geçmişte yaptıgı açıklama ve paylaşımlarıyla tanınan muhalif gazeteci Enver Aysever, kendisine ait YouTube kanalında yine iğrenç cümleler kurdu. Aysever, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati'nin fiziki görüntüsü ve Şanlıurfa'da yer sofrasında çekilmiş fotoğrafları üzerinden Türk insanının örf geleneklerini aşağılayan ifadeler kullandı. Aysever, Şanlıurfa'da yer sofrasında oturanlar için "çorapları kokan, kıllı kıllı insanlar" benzetmesi yaptı. İşte Aysever'in skandal açıklaması: "O kıllı kıllı adamların yer sofrasına oturup acayip siyah çoraplarla... Nedense bana hep kokuyormuş gibi geliyor. Adamların o çoraplarının kokusu burnuma geliyor. O masaya oturup yemek yiyemem."

2 yıl önce

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan NATO Liderler Zirvesi'nde önemli mesajlar: Müttefikler arasında ambargo olmamalı

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Belçika'nın başkenti Brüksel'de NATO Olağanüstü Liderler Zirvesi'ne katıldı. Zirve marjında liderlerle peş peşe görüşmeler gerçekleştiren Erdoğan, Rusya-Ukrayna krizinin çözüme dair önemli mesajlar verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, basın toplantısında özetle şöyle konuştu: Belçika makamlarına da zirveye başarılı ev sahipliklerinden ötürü takdirlerimi iletiyorum. Ukrayna ve Rusya savaşı bugün itibariyle 1. ayını geride bıraktı. NATO müttefikleri olarak güncel gelişmeleri ve ittifakın aldıkları liderler seviyesinde bir araya geldik. 25 Şubat'ta gerçekleşen zirvenin ardından NATO'nun birlik ve beraberlik mesajı vermesi anlamlıdır. Kırım'ın İlhak'ını tanımadığımızı ve tanımayacağımızı ifade ettik, etmeyeceğimizi sürdürüyoruz. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısına tutumumuz da bu ilkeli tutumuzla nettir. Tahrip olan şehirler, okullar, evler bütün varlığını bir bavula sığdırmış mülteciler savaşın kanlı yüzünü bizlere bir kez daha hatırlatmıştır. Bu savaş kadınlar ve çocuklar üzerinde izleri yıllarca silinmeyecek travmalara yol açıyor. "MÜZAKERE SÜRECİNİ KOLAYLAŞTIRMAK İÇİN ADIMLAR ATTIK" Öncelikle Ukrayna ve Rusya Karadeniz'den komşumuz olan 2 ülkedir. Son 11 yıldır Suriye'deki savaşın yükünü adeta tek başına taşıyan bir ülke olarak bölgedeki sükunun sağlanması için çalışıyoruz. Taraflar arasındaki müzakereleri yakından takip ediyor ve destekliyoruz. Müzakere sürecini kolaylaştırmak için birçok adım attık. Müzakerelerde bazı noktalarda ilerleme kaydedilmesini ihtiyatlı iyimserlikle karşılıyoruz. "MONTRÖ SÖZLEŞMESİ'Nİ GERİLİMİ AZALTMAK İÇİN KULLANIYORUZ" Montrö Sözleşmesinin sağladığı yetkileri Karadeniz'de gerilimi azaltmaya yönelik kullanıyoruz. 56 TIR bölgeye insani yardım göndermiş durumdayız. Göndermeye de devam ediyoruz. Türkiye'ye giriş yapan Ukraynalıların sayısı ise 60 bine yaklaştı. Gerek AFAD, Kızılay gibi resmi kurumlarımız sahada büyük özveriyle çalışıyorlar. Son 8 yıldır dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan bir ülkeyiz. Dostlarımızın içinde bulunduğu zorluğu iyi anlıyoruz. Mültecilere sahip çıkma konusunda uluslararası toplumun başarısız olduğunu tecrübemizle iyi biliyoruz. Başta Avrupa ülkeleri başta olmak üzere kapısına gelen mültecileri desteklemeli, elini taşın altına koymalı. "MÜTTEFİKLER ARASINDA AMBARGOLARIN GÜNDEME DAHİ GELMEMESİ GEREKİR" İttifakın Avrupa Atlantik'e yönelik kaygılar konusunda kapsamlı görüş-alışverişinde bulunduk. Gerçekçi ve stratejik yaklaşımla hareket etmesi şarttır. İttifakın Rusya'ya ya da başka bir ülkeye tehdit oluşturacak durumda olmadığının altını bir kez daha çizmiş olduk. Güvenliğin bölünmezliği ilkesine özellikle dikkat çektim. Türkiye, ittifak dayanışması ruhunu esas alarak NATO'nun caydırıcılık ve savunma tekniklerine gerekli katkıyı vermeye devam edecektir. Savunma sanayimizin önüne bizzat NATO müttefiklerimiz tarafından konan ambargoların kaldırılması lazım. Bu konudaki beklentilerimizi liderlerle açıkça paylaştım. Bugünkü toplantımız Haziran ayındaki NATO toplantısına giden süreçte önemli bir adım. Müttefikler arasında gizli-açık ambargoların gündeme dahi gelmemesi gerekir.  Dünya liderlerinin çoğuyla kapsamlı görüşmeler gerçekleştirdim. Bugün de temaslarımın yanında Fransa Cumhurbaşkanı, İtalya, Estonya, İspanya, Birleşik Krallık liderlerilye görüşmeler gerçekleştirdim. Bu görüşmelerle meslektaşlarımla ağırlıklı Ukrayna meselesini ele aldık. Vize serbestisi sürecinde esneklik sağlanmasına dair beklentimizi bir kez daha mevkidaşlarımla paylaştım. "AMACIMIZ İKİ LİDERİ BİR ARAYA GETİRMEK" Türkiye üzerinde yoğunlaşan değil, yaptığımız çalışmalarla ilgili Türkiye'ye şükranlarını sunan ülkeler oldu. Putin ve Zelenski görüşmelerimizi bundan sonra da devam ettireceğiz. Bütün gayretimiz bu iki lideri bir araya getirmek ve barış atmosferi oluşturmak. Beyaz Rusya'da devam eden teknik altyapının çalışmalarda. Bir Kırım ve Donbas meselesi var ki buna Ukrayna'nın sıcak bakması mümkün değil. Zelenski'nin referanduma getirme amacıyla "Ukrayna halkının vereceği karar" diyerek akıllı bir liderlik uygulamasını ortaya koymuştur. "ZELENSKI ARABULUCU OLMAMIZI BİZZAT İSTİYOR" Bu görüşmeler devam ediyor. Bir işin teknik altyapı olarak devam ettiği görüşmeler var. Bunun yanında Zelenski'nin bizimle yaptığı görüşmelerdeki talebidir. Türkiye'nin bu işlerde arabuluculuk rolü üstlenmesini bizzat istiyor. Rusya'nın da bunu olumsuz olarak görmesi mümkün değil. Temennimiz o dur ki bu süreç içinde eğer Türkiye'nin arabuluculuğuna yönelik talep gelirse biz buna hazırız. Burası Ankara, İstanbul olur. Buralarda görüşmeyi yapmak üzere bu adımı atmaya hazır olduğumuzu söyledik. Liderlerle görüşmemizdeki yaklaşım Türkiye'nin kurduğu ilişkilerin ne denli sıcak olduğu, ne denli olumlu yaklaşım sergilediğidir. Tabi bundan dolayı bize teşekkürleri oldu. Attığımız adımlardaki sıcak temaslar liderlerin dikkatini çekiyor. Türkiye olarak aynı yaklaşımı sürdürmeye devam edeceğiz. Bizim sayın Putin'le de olumlu istikametimiz oldu, sayın Zelenski ile de olumlu istikametimiz devam edecek diye söylemiştim. Bizim temennimiz barışın sağlanması. TÜRKİYE-FRANSA İLİŞKİLERİ Fransa seçime gidiyor. Ve bu dönemde Macron'la ağırlıklı olarak gündemimiz Rusya-Ukrayna arasındaki savaştı. Bunun dışında Türkiye-Fransa ilişkileriyle alakalı, gerek askeri, ekonomi, kültürel konularında nereye geldik. Bundan sonra neler yapabiliriz diye görüştük. Temennimiz, seçim sonrası bu süreci Türkiye-Fransa ilişkileri olarak devam ettirmek. Görünen gerçek şu; O da hemen hemen NATO ülkelerinin çoğu yaptırımlar üzerinden hareket ediyorlar. Yaptırımların dışındaki yöntemlerin faydalı olamayacağı düşüncesi hemen hemen hepsinde aynı.

2 yıl önce

Erdoğan'dan NATO dönüşü açıklamalar! Türkiye'nin enerji hedefi, arabuluculuk konusu, S-400 iddiaları, yaptırımlar...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın NATO Olağanüstü Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi vesilesiyle gerçekleştirdiği Belçika ziyareti dönüşünde gazetecilerle yaptığı söyleşi: NATO Olağanüstü Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi münasebetiyle Brüksel’e gerçekleştirdiğimiz ziyareti tamamladık. Küresel güvenlik algısında ciddi değişikliklerin yaşandığı bir dönemde NATO müttefikleri olarak bir araya geldik. Zirveye dair detaylı değerlendirmelerimizi Karargah’daki basın toplantısında paylaşmıştım. Burada sadece birkaç hususa kısaca değinmek istiyorum. Zirvede, Rusya-Ukrayna savaşındaki gelişmeleri ve bunun yansımalarını müttefiklerimizle etraflı biçimde değerlendirme fırsatı bulduk. Ateşkesin ve barışın sağlanmasına yönelik sürdürdüğümüz yoğun diplomatik girişimler hakkında müttefiklerimizle bilgiler paylaştık. Krizin tırmanmaya başladığı noktadan itibaren NATO’nun rolünün önemini vurgulamıştım. NATO’nun insicamının korunmasına dair tavrımızı burada da açıkça ifade ettim. Günlük siyasi hesaplar uğruna NATO’nun yıpratılmaması gerektiğini dile getirdim. Zirvemiz her açıdan verimli ve başarılı geçti. Bu kapsamda değerli dostum Genel Sekreter Stoltenberg’in görev süresinin bir yıl daha uzatılmasını memnuniyetle karşıladık. Bu, bizim de kuvvetle desteklediğimiz bir karardı. Nitekim gerçekten ittifakla alınan bir karar oldu ve bir yıl daha uzatıldı. Toplantı marjında, Fransa Cumhurbaşkanı, İtalya, Estonya, İspanya ve Birleşik Krallık Başbakanlarıyla ikili görüşmeler gerçekleştirdim. Gelinen noktada Türkiye’nin NATO müttefikleri arasındaki müstesna konumunun ve bölgesindeki kritik rolünün daha iyi anlaşıldığı aşikardır. Hem müttefiklerimiz hem de dünyanın bunun idrakine artık daha fazla varmış olduğunu gördüm ve buna da inanıyorum. Bu yıl Haziran ayında NATO’nun Madrid Zirvesi düzenlenecek. Brüksel’deki Liderler Toplantısı, Madrid Zirvesine giden süreçte kritik bir dönemeci teşkil etmiştir. Türkiye, her zaman olduğu gibi bu zirveler vasıtasıyla da NATO’nun geleceğinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamaya devam edecektir. Ziyaretimizin ve temaslarımızın hayırlara vesile olmasını Rabbim’den temenni ediyorum. SORU: Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında NATO-AB ilişkilerini nasıl değerlendirirsiniz? Bu işgal bize neler gösterdi? NATO Genel Sekreteri “Güvenliğimiz konusunda yeni bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Bu yüzden caydırıcılığımızı ve savunmamızı daha uzun vadede yeniden düzenlemeliyiz.” şeklinde açıklaması olmuştu. Bu yeni dönemde Türkiye’nin rolü konusunda neler söylersiniz? Bir de kimyasal ve nükleer silahların kullanımı konusunda dünya adeta diken üstünde, karşılıklı açıklamalar geliyor, bu konudaki görüşleriniz nedir? Her şeyden önce bu kriz iki hususu gözler önüne serdi. Bunlardan birincisi Avrupa güvenliğinin temel taşı, temel yapısı NATO’dur. Bunu çok açık, net olarak görmüş bulunuyoruz. İkincisi, Türkiye bölgesel güvenliğin temini için vazgeçilmez bir müttefiktir. Gerek ikili görüşmeler gerekse zirve toplantısı esnasında liderlerin birçoğu bunu dile getirdiler. 70 yıllık üyeliğimizde NATO’ya en kapsamlı katkıları veren Türkiye, müttefiklerden farklı olarak bunu her yönüyle karada, denizde, havada, siyasi etkinliklerinde ortaya koyan bir ülke oldu. İttifak dayanışması ruhuyla üzerimize düşeni imkanlarımız ölçüsünde yapmaya da devam edeceğiz. Bu süreci de Türkiye aynı kararlılıkla, güvenilirlikle yine sürdürüyor. Hatta bu konuda örnekliğini ortaya koyuyor. Bunu da bütün siyasi liderler olsun, komuta kademeleri olsun, bizimle paylaşıyorlar. Bunu da iftiharla gördük. Bundan dolayı da tabii memnuniyetimizi özellikle ifade etmek isterim. Diğer taraftan, kitle imha silahlarının kullanımını elbette insanlığa karşı işlenmiş suç olarak değerlendiriyoruz. SORU: Ukrayna-Rusya savaşının başından beri etkin bir diplomasi yürütüyorsunuz. Bu süreçte garantörlük ve arabuluculuk konusu tartışmaya açıldı. Türkiye garantör ülke olacak mı? Garantörlük söz konusu olduğu takdirde Ukrayna ve Rusya şartlarını yerine getirmezse bu Türkiye için bir sorun teşkil eder mi? Savaşı sonlandırmak için başından itibaren büyük gayretler ortaya koyduk. Bu gayretlerimizi gerek liderler seviyesinde şahsım sürdürdü, gerekse Dışişleri Bakanımız muhataplarıyla birçok görüşme yaptı. Hatta Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanlarını Antalya’da bir araya getirdi. Ardından bir Moskova ziyaretini, bir Lviv ziyaretini de gerçekleştirdi. Yine bunun dışında Milli Savunma Bakanımın muhataplarıyla yaptığı birçok görüşme oldu. Bunları devam ettiriyorlar. Tabii bütün bunlar garantörlük, bunun dışında arabuluculuk görevini Türkiye’nin yapabileceğinin en güzel örneği oldu. Burada Rusya ile Ukrayna arasında müzakere edilen 6 başlık var. Ama bu 6 başlığın 6’sını da her iki taraf kabullenmiyor. Özellikle 4 başlık üzerinde bir mutabakat varmış gibi bir durum söz konusu. Bunlardan bir tanesi özellikle bu NATO meselesiyle ilgili. Ukrayna ilk başlarda bu konuya önemle asılıyordu ama daha sonra NATO üyeliğinden çekilebileceğini Zelenskiy ifade etmeye başladı. Bir diğer konu, özellikle Rusya’nın resmi dil olarak kabul edilmesi meselesi. Zelenskiy bunu da kabul etti. Zaten Rusça Ukrayna’nın hemen her yerinde konuşulan bir dil. Bu noktada da bir sorun yok. Bir diğer konu silahsızlanma meselesi. Tabii Ukrayna bir devlet, yani silahsızlanmayı A’dan Z’ye kabul söz konusu değil. Ama bu konu da anlaşılamaz değil. Yani orada da belli tavizlerin verilebileceğini Ukrayna tarafı ifade etti. Dördüncü konu, ki yine Ukrayna’nın da burada bir mutabakatı var; o da bu kolektif güvenlik dedikleri mesele. Bu konuda da Ukrayna olumlu bir yaklaşım ortaya koydu. Ama tabii Ukrayna Kırım ve Donbas konularında bu kadar rahat değil. Donbas meselesinde en sonda güzel bir adım attı, bana göre akıllı bir liderlik diyebiliriz ve “Bu konuda referanduma gitmem gerekir” dedi. Bu konuyla orayı kestiler. Şu anda böyle bir durum var. Kaldı ki Rusya 2014’te Kırım’ı işgal ettiği zaman, biz çok açık, net bu işgale karşı çıkmıştık ve o günden sonra da Putin ile yaptığım her görüşmede bu işgale karşı çıktığımızı hep söylemiştim. Ama o zaman Batı bu işgale bugün olduğu gibi çok açık, net bir tavır koymamıştı. Bu tavrı koymadıkları için işte bugün başımıza bunlar geldi. Tabii Kırım ile beraber Donbas, Donesk, Luhansk vesaire bütün bunlar Kırım’ın adeta bir çarpanı oldu. Ve biz bu konudaki tavrımızı bu şekilde ortaya koyduk. Tabii bu 6 başlığın 4’ü için şu anda Ukrayna tarafından olabilir deniyor ama diğer ikisi hakkında olumlu bir yaklaşım söz konusu değil. Şimdi benim bugün Zelenskiy ile bir görüşmem olacak. Putin ile büyük ihtimalle yine hafta sonu veya hafta başı bir görüşmem olabilir. Bu görüşmelerde de bu NATO’daki görüşmelerin kendileriyle bir müzakeresini, değerlendirmesini yapıp, bundan sonraki sürece yönelik “Artık barış için atılacak adımın mimarı sen olmalısın” demeliyiz. “Buna bir onurlu çıkış yap” demek suretiyle bu işi tatlıya bağlamanın yolunu aramamız lazım. SORU: Türkiye’nin ABD ile sürdürdüğü yeni F-16'lar, F-16 modernizasyon kitleri konusunda olumlu gelişmeler var mı? Türkiye’nin Kiev’de kalan A400m uçaklarının geri getirilmesi konusunda bir süreç, teknik hazırlık var mı? Karadeniz’de döşenmiş bazı mayınların serbest kalması neticesinde ortaya çıktığı iddia edilen tehlike, ifade edildiği gibi ciddi bir boyutta mıdır? NATO bu konuda Türkiye’ye teknik bir destek verebilir mi? F-16’larla ilgili olarak görüşmelerimizi Milli Savunma Bakanımız muhataplarıyla yürütüyor ve bu konuda şu an itibarıyla olumlu bir süreç devam ediyor. Uçakların modernizasyonuyla ilgili olumlu yaklaşımlar var. Diğer taraftan yeni alımlarla ilgili olarak da olumlu yaklaşımlar var. Biden’ın bana “Ben kongreye bu konuyla ilgili olumlu yaklaşımımı sunacağım ve konunun da takipçisi olacağım.” istikametinde ifadeleri oldu. Temenni ederim ki bu istikamette eğer netice devam ederse, noktalanırsa o zaman biz yeni alacağımız F-16’lar ve eldekilerin modernizasyonunu süratle bitirme fırsatını bulacağız. Mayınlar konusuna gelince, bu konuyla ilgili olarak, bütün tedbirler tarafımızdan alınmıştır. Gerek Milli Savunma Bakanımın gerek Deniz Kuvvetleri Komutanımın ortak kanaati, bunlar böyle başıboş bir durumda değil. Ayrıca bu mayınların kendilerini kilitleme durumu söz konusu. Yani su yüzüne çıktığı anda bu mayınlar kendi kendini kilitliyor, adeta kendi kendini patlatıyor. Böyle bir özelliği de var. Bunun dışında da Deniz Kuvvetlerimiz her türlü tedbiri almış vaziyette. A400m uçaklarıyla ilgili olarak hem Ukrayna hem de Rusya ile temaslarımızı sürdürüyoruz. Bize her türlü teminatı veriyorlar. Diyorlar ki “Şu an itibarıyla bunu çekmeye kalkarsak, hava sahasında sıkıntılar var. Bundan dolayı böyle bir riski göze almayalım. Biz sizinle irtibat halindeyiz ve sağlıklı bir duruma girildiği anda bu uçakları sizlere göndereceğiz.” SORU: Biden ile ayaküstü sohbetiniz oldu, bunu merak ediyoruz. Amerika’nın S400’lerin Ukrayna’ya verilmesini istediği iddiası Amerikan basınında yer aldı. Türkiye, bu ciddiye alınacak bir iddia diyerek aynı yerden cevap verdi. Hatta Fahrettin Bey “Batı dünyası bu tür asılsız iddialar yerine önce koşulsuz F-35 programına Türkiye’yi katsın.” dedi. Siz keza pek çok defa bu konu kapandı dediniz. ABD inatla, ısrarla neden bu konuyu tekrar gündeme getiriyor? Bir de Amerikan şirketlerinin Rusya’dan çıkacak olması nedeniyle biraz böyle sıkıntılar yaşanırken yine de bu şirketlerin Türkiye’ye gelişi konusunda beklentiniz nedir? Her şeyden önce S400 konusunda nasıl en başta bizim için bu iş kapanmıştır dediysek, bugün de biz aynı noktadayız. Bu konu bizim için kapanmıştır. Bunlar savunma noktasında bizim kendi malımızdır, bu bitmiştir. Bir diğer konu Wall Street Journal’ın yazdığına karşı İletişim Başkanımız gerekli cevabı bütün hassasiyetiyle zaten vermiştir. O cevap onlara yeter de artar bile. Daha fazlasına da bu konuda gerek yok. Çünkü bunların bütün işi ortalığı karıştırmak. “Buradan acaba Türkiye’ye nasıl bir darbe vururuz da onu sıkıntıya sokarız” böyle bir gayretin içindeler. Anında müdahale ederiz, sonuç alamazlar. Diğer boyutta, sadece Amerikan şirketleri değil, dünyanın birçok markası, grubu Rusya’dan ayrılıyor, çıkıyor. Bunlardan ülkemize gelenlere tabii ki kapımız açıktır, buyursunlar gelsinler deriz. Bunun dışında yine belli sermaye gruplarından ülkemize gelip bizde imkanlarını park etmek isteyenler olursa onlar için de tabii ki kapımızı kapalı tutmayız. Buna da kapımız açıktır. Yaptırımlar noktasında da BM’nin belli çizgilerini biz de değerlendiririz ama şunu da unutmayalım ki bütün bu adımları atarken bizim Rusya ile olan ilişkilerimizi bir kenara koymamız mümkün değil. Bunu ben çok önce de açıkladım biliyorsunuz. Zira bugün sadece doğal gaz düşünüldüğünde, kullandığımız doğal gazın yaklaşık yarısını biz Rusya’dan alıyoruz. Bunun yanında Akkuyu Nükleer Enerji Santralimizi bugün Rusya ile yapıyoruz. Biz bunu da bir kenara koyamayız. Ben bunu bugün Macron’a da söylediğimde “haklısın” diyor. Yani orada yapılacak herhangi bir şey söz konusu değil. Bu konudaki hassasiyetimizi korumak durumundayız. Birincisi ben halkımı karda kışta soğukta bırakamam. İkincisi sanayimizi tamamen sıfırlayamam. Bunları korumak durumundayız. Biz devletiz, 85 milyon nüfusumuz var. Üzerimize düşen her türlü görevi de yaparız, yapıyoruz. Şu anda Ukraynalılar için 56 civarında insani yardım tırını biz bölgeye gönderdik. Bunların içerisinde gıdası var, giyeceği var, ilacı var. Bunlar hala artarak da devam ediyor. SORU: İki yıl kadar önce Fransa lideri Macron, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti.” demişti ve siz de buna çok sert bir yanıt vermiştiniz. Bugün baktığımız noktada bırakalım NATO’nun beyin ölümünü yeniden doğuşunu izliyoruz. Macron ile de bir araya geldiniz. Kendisinin de bu krizde arabuluculuk çabaları oldu. Öncelikle Fransa’nın bu çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? ABD Başkanı Biden ile ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz? İlk göreve geldiğinde “Diğer ABD Başkanları gibi başlamadık” demiştiniz. Macron ile ilgili kısımdan başlayalım. Demek ki NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmemiş. Böyle bir şey de söz konusu değilmiş. O çok talihsiz bir açıklamaydı. Bu talihsiz açıklamanın ardından da Macron şu anda NATO içerisinde en aktif rolü oynayan liderlerden bir tanesi durumunda. Epey gayretli. Gerek Ukrayna gerek Rusya gerek diğer ülkelerle olan görüşmelerde Macron’u çok aktif görüyorum. Bununla ilgili olarak da diğer ülkelerin, liderlerin Macron’a bakışı da değmişmiş vaziyette. Bütün bunlarla birlikte de Türkiye-Fransa arasında attığımız bazı adımlar vardı. O adımları, Türkiye-Fransa ilişkilerini yeniden ele almak ve hatta Türkiye-Fransa-İtalya olarak üçlü attığımız adımları yeniden hayata geçirmek için çalışmalarımızı sürdürmeyi karar altına aldık. Temennim odur ki inşallah seçim sonrası bu yeni süreci güçlü bir şekilde başlatırız diye düşünüyorum. Biden’a gelince, Biden ile bu zirvede ayaküstü bir hal hatır sorduk. Önümüzdeki süreçte kendisiyle telefon diplomasisiyle bazı konuları ele alma fırsatımız olacak. Ama tabi burada Milli Savunma Bakanım muhatabıyla bu F-16’lar konusunu görüştü. SORU: Üçlü dediğiniz Fransa-İtalya-Türkiye STAMP-T füzesini mi kastediyorsunuz? Evet, Eurosam. O konuyu Macron ile görüştüğümüz gibi Draghi ile de görüştük. Draghi de benden sonra Macron ile yaptığı görüşmede bu konuyu açtı. SORU: Savaşın başlamasından bu yana gerek Avrupa gerek ABD’nin çözüme yönelik somut adımlar atmadığını görüyoruz. Zirvede tansiyonun düşürülmesi ya da çözüm odaklı bir eğilim gördünüz mü? Aslında liderlerin büyük bir çoğunluğu tansiyonun düşürülmesinden yana. Çünkü ortada son devrin en büyük felaketi yaşanıyor. Binlerce çocuk, kadın, sivil maalesef öldürülüyor. Bütün bunları görüp de hala “vurun gitsin” demek mümkün değil. İşin maddi boyutuna baktığımız zaman o da ayrı bir felaket. Şimdi bütün bu gelişmeler karşısında en kısa yoldan burada ateşkes nasıl olur, bunun hesabı, gayreti içindeler. Bu konuda herkes ateşkesin bir an önce olması hususunu gündeme getiriyor. Temennim odur ki burada hep birlikte yapacağımız bir dayanışmayla bunu sağlayalım, bunu başaralım. Eğer bunu başarabilirsek gerçekten insanlığa en büyük hizmeti yapmış oluruz. SORU: Rusya-Ukrayna savaşı sonrası liderler son dönemde arka arkaya ülkemize geliyorlar. Bu sadece Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle mi oluyor? Türkiye yaptıklarınızla kilit ülke konumuna geldi ama acaba yeni bir koridor veya yeni bir düzen için mi liderler Türkiye’ye geliyor? Özellikle Libya ve Doğu Akdeniz denkleminin de liderlerin Türkiye’ye gelmesinde etkisi var mı? Ağırlıklı olarak tabii ki Rusya-Ukrayna, bu işin ana başlığını teşkil ediyor. Elbette bu ziyaretlerle birlikte ikili ilişkilerimizi masaya yatırma fırsatımız da oluyor. Gelen ülkelerle bölgeye dair sorunları da masaya yatırıyoruz. Mesela Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev kardeşimin günübirlik ziyaretinde ana başlığımız Rusya ve Ukrayna oldu. Kendisi de Rusya’yı en iyi tanıyan liderlerden biri. Sayın Putin ile olan ilişkileri malum. Bu savaşı da en iyi analiz edenlerden biri. Bunları kendisiyle çok açık, net konuşma fırsatımız oldu. Polonya Cumhurbaşkanı Duda da burada hakikaten takdire şayan birisi. Polonya bölgede 2 milyon civarında mülteciye ev sahipliği yapıyor. Diğer taraftan şu anda Ukrayna’dan sonra Rusya’nın hedefinde olabileceğini düşünüyor. Onun için de tabii kendine göre bütün tedbirlerini alıyor, almak durumunda. Örneğin bugün, Biden Polonya’ya gidiyor. Tabii Ukrayna bir NATO ülkesi değil ama Polonya aynı zamanda bir NATO ülkesi. Polonya’nın bizimle olan diyalogları da ileri derecede. Bu özelliği de var. Dolayısıyla onunla olan münasebetlerimizde öncelikli Rusya-Ukrayna olayı var ama bunun yanında da tabii Polonya ile ilgili savunma sanayiine yönelik ilişkilerimizi, ekonomik alandaki ilişkilerimizi görüşme fırsatımız oldu. Diğer yandan Yunanistan’ın ziyaretinde tabii ki Yunanistan-Türkiye ilişkilerindeki malum sıkıntıların ortadan kaldırılmasına yönelik ne gibi adımlar atabileceğimizi görüşme imkanımız oldu. Bundan sonraki süreçte aracılarla değil biz direkt olarak kendimiz görüşmelerimizi yapalım, özel temsilcilerimiz vasıtasıyla görüşmelerimizi yapalım, böyle sürdürelim diyoruz. Yine diğer gelen liderlerle de iki ülkenin arasındaki ilişkileri ele aldık ama öne çıkan yine Rusya-Ukrayna konusu oldu. En önemli ziyaretlerden bir tanesi de İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un ziyaretiydi. Biz bu süreçte İsrail Başbakanı Benet’in de gelme durumu söz konusu. Onun da gelişiyle birlikte Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni bir süreci başlatma durumumuz olabilir. Bunun Filistin meselesine de olumlu yansımaları olacağına inanıyoruz. Burada tabii daha çok Doğu Akdeniz ile ilgili birlikte neler yapabiliriz konusu var. İkili ilişkilerde birlikte atabileceğimiz en önemli adımlardan bir tanesi olarak öyle zannediyorum ki burada yine doğal gaz konusu öne çıkabilir. Bunların değerlendirmeleri için önce Dışişleri Bakanımı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımı, taraflar tarih belirledikten sonra İsrail’e göndereceğiz. Bu görüşmeleri Dışişleri Bakanımızın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımızın İsrail’de yapacakları çalışmayla başlatmış olacağız. SORU: Krizler dünyada güç dengelerini değiştiriyor. Türkiye’nin kararlı bir dış politikası var ve zaman Türkiye’yi haklı çıkardı. Türkiye’nin dünyada bir enerji sıkıntısı yaşanırken, liderlerin Türkiye’ye ziyaretleri, bunların hepsini bir araya getirecek olursak, Türkiye’nin enerji hub’ı olma hedefi vardı, bu hedefte mesafenin azaldığını söyleyebilir miyiz? İnşallah bu önümüze yeni kapılar açacak. Şu anda açıklamayacağım. İnşallah bu yaptığımız görüşmelerle birlikte önümüze enerjide çok daha farklı alanlar açılacak ve bunu duyduğunuzda “Bu da nereden çıktı” diyeceksiniz. Bu görüşmelerden inşallah şöyle dört dörtlük bir sonuç çıkacak. İlk görüşmeleri yaptık, inşallah arkadaşlarımız da görüşmeleri devam ettirecekler, bu görüşmelerin devamında da biz bunun açıklamasını yapacağız. SORU: Dünyada gıda güvenliği çok dillendiriliyor. Bu konudaki tehlikeye işaret ediliyor. Türkiye açısından petrol ve gıda güvenliği konusunda neler söylersiniz? Gıda güvenliği konusunda tabii her türlü tedbiri alıyoruz. Bugün dünyada gıda güvenliği noktasında sıkıntının yaşanmadığı bir ülke var mı? Her ülkede az veya çok bir sıkıntı var. Biz de bu noktada kısmen bu tür sıkıntıları yaşıyoruz ama bütün tedbirlerimizi alıyoruz. Diyelim ki kırmızı ette mi sıkıntı var, ona göre adımlarımızı atıyoruz ve hemen süratle mekanizmalarımızı çalıştırıyoruz. Öbür tarafta diyelim ki şeker yok dediler. Bir de baktık ki birçok yerde stoklar, depolar dolu. Denetimlerle tepelerine binince hemen şekerler ortaya çıktı. Ayçiçek yağı dediler. Onda da yine Azak Denizi’ndeki 5 tane gemimiz geldi, böylece bir anda o iş çözülmüş oldu. Hububatta da benzer durumlar söz konusu oldu. Rusya ve Ukrayna’daki ciddi miktarda hububat, bakliyat yüklü gemilerimiz geldiler, geliyorlar. Türkiye, bu sektörlerde Allah’ın izniyle sıkıntı yaşamaz. Türkiye bunları aşmaya muktedir, güçlü bir ülke. Ancak Türkiye’de muhalefetin siyasi ahlakı iflas etmiş durumda. Sıkıntı burada. Muhalefetteki siyasi ahlakın iflas edişi ancak işte bu tür dedikoduları, bu tür manipülasyonları ortaya çıkarıyor ve bu manipülasyonlardan da benim vatandaşım ister istemez rahatsız oluyor. Biz bütün bunları süratle aşabilecek kabiliyetteyiz, güçteyiz, bundan hiç kimsenin endişesi olmasın. Şu an itibarıyla da önümüzde Ramazan var. Ramazan ile birlikte inşallah vatandaşlarımıza en ufak bir sıkıntı, en ufak bir endişe yaşatmayacağız ve huzurlu bir Ramazan’ı halkımızla birlikte yaşayacağız. SORU: CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, grup toplantısında “Geçmişte Türkiye sözü dinlenen bir ülkeydi ama şu anda Türkiye deyince sırtlarını dönüyorlar.” diye cümle sarf etti. Bununla değerlendirmeniz nedir? Arka arkaya bütün devlet başkanları, hükümet başkanları ülkemize geliyorken, bunun yanında bizimle yoğun bir telefon diplomasisi yürütüyorken nasıl herkes sırtını dönmüş oluyor? Sadece Mart ayında liderlerle 40’ın üzerinde yüz yüze görüşmem ya da telefon temasım oldu. Rusya Devlet Başkanı Putin ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ile sürekli telefon görüşmeleri yapıyoruz. ABD Başkanı Biden ile de telefonla görüştük. Yine bu ay Azerbaycan Cumhurbaşkanı kardeşim Aliyev’i, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’u, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’i, Almanya Şansölyesi Scholz’u, Polonya Cumhurbaşkanı Duda’yı, Güney Kore Başbakanı Kim Boo-Kyum’u, Hollanda Başbakanı Rutte’yi, Kosova Cumhurbaşkanı Osmani-Sadriu’yu ülkemizde misafir ettik. BM Genel Sekreteri Guterres, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, AB Komisyonu Başkanı Leyen ve AB Konseyi Başkanı Michel’in yanı sıra Fransa, Avusturya, Moldova, Sırbistan, Litvanya, Belarus, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan cumhurbaşkanları ile Hollanda, İngiltere, Kanada Başbakanlarıyla ayrıca telefon görüşmelerimiz de oldu. Antalya’da da NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Arnavutluk Başbakanı Rama, Kazakistan Kurucu Cumhurbaşkanı Nazarbayev, Slovenya Cumhurbaşkanı Pahor, Bosna Hersek Başkanlık Konseyi üyeleri Caferoviç ve Dodik, Bulgaristan Başbakanı Petkov, Gine Bissau Cumhurbaşkanı Embalo, Irak Bölgesel Yönetimi Başbakanı Barzani, Nijer Cumhurbaşkanı Bazum, Sierra Leone Cumhurbaşkanı Bio, Liberya Cumhurbaşkanı Weah ile görüştük. Bu NATO Zirvesinde de yine Fransa Cumhurbaşkanı, İtalya, Estonya, İspanya ve Birleşik Krallık Başbakanlarıyla ikili görüşmeler yaptım. Tüm bu görüşmeler bu ay içerisinde oldu. Her biri de ülkemizin barış için yürüttüğü diplomasi çabalarını takdir ettiklerini özellikle belirtiyor. Şimdi kalkıp da “Dünya Türkiye’ye sırtını dönüyor” demek akılla, mantıkla izah edilecek bir şey değil. SORU: Merak edilen bir başka mesele de turizm konusunda Türkiye’nin önümüzdeki sürece nasıl gireceği? Rakamlarda bir farklılık beklenir mi? Böyle bir dönemde turizmde bir patlama veya ciddi bir yükseliş çok iddialı bir ifade olur. Ama Turizm Bakanım bu konuda çok çok gayretle ülkelerle görüşmeleri sürdürüyor. Aynı şekilde biz de gerek Rusya gerek Ukrayna gerek Polonya, bütün bölgelerle yine görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Başta Putin olmak üzere onlar da turizmde biz özellikle önünü kesmeyeceğiz, teşvik edeceğiz ve Türkiye’ye vatandaşlarımızın gidişi noktasında herhangi bir engel koymayacağız dediler. Şunu da söylüyorlar; belki para konusunda Ruble, yani kendi milli paralarımızla bu işi yapalım diye bir çıkış söz konusu olabilir. Bunu zaten biz normal zamanda Rusya’ya teklif etmiştik. Milli paramızla, yerli paramızla bunları yapalım ve Ruble ile Türk Lirası olarak bunu çalıştıralım demiştik. Şimdi de haklılığımız tam ortaya çıkıyor ve Ruble-TL ve farklı ülkelerle de bunu o ülkelerin paralarıyla yapabileceklerini söylüyorlar. Bu adımı bu şekilde atacağız. Bunun yanında Polonya Cumhurbaşkanı Duda da “Biz vatandaşlarımıza Türkiye’ye turizm için gitmeleri noktasında tavsiyede bulunuyoruz” dedi. Bize Ukrayna’dan 2 milyonun üzerinde, Rusya’dan 5 milyonun üzerinde turist geliyor. Biz Türkiye olarak güvenilir bir ülke olmamız hasebiyle turist çekme noktasında inanıyorum ki çok ciddi sıkıntılar yaşamayacağız ve İngiltere’den de biz bundan sonraki süreçte daha fazla turist alma imkanını da yakalayacağız. Almanya’dan da hakeza öyle. Çalışıyoruz, çalışacağız. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ile iyi bir görüşmemiz oldu ve Almanya-Türkiye arasındaki diyaloglardan da bundan sonraki süreç için ümitliyim. SORU: Yılbaşında asgari ücret ve memur maaş zammı belirlendikten sonra “Gerekirse yıl ortasına doğru enflasyon ve günün koşulları değerlendirilerek tekrar bir değerlendirme yapılabilir” dediniz. Geçtiğimiz günlerde masada işçi adına pazarlıkları yürüten Türk-İş Başkanı Ergün Atalay da biz bir davet gelirse zevkle o masaya otururuz dedi. Bir gündem var mı, yıl ortasında asgari ücretle ilgili yeni bir gelişme, bir zam olur mu? Bir de emekliler için bayram ikramiyesi ödeniyor, onların da bir zam beklentisi var, emeklilere de bir müjdeniz olacak mı? Şu anda daha üçüncü aydayız. Yıl ortasına geldiğimiz zaman zaten Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanım da önüme mevcut durumu getirir. Zaten Vedat Bey sendikalarla bugüne kadar samimi görüş alışverişinde bulunmuştur. Yapılacak görüşmeler neticesinde de yıl ortasında böyle bir değerlendirme gerektiğinde biz kesinlikle vatandaşımızdan, hele hele işçimizden böyle bir şeyi esirgemeyiz. Veren el alan elden hayırlıdır. SORU: Seçim Kanunu değişikliğiyle ilgili muhalefetin eleştirileri ve iddiaları var. Nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu Seçim Yasası’yla ilgili olarak bizler Cumhur İttifakı olarak çalışmamızı bütün samimiyetimizle ortaya koyduk. Barajı belirledik ve bu konuda da MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli en ufak bir tereddüt göstermedi. Yine böyle bir uçak seyahatinde barajı açıklamıştık ve yüzde 7 demiştik. Yüzde 7 baraj teklifimizi o zaman Sayın Devlet Bey de aynen kabul edip gerekli ekibine talimat vermişti. Baraj konusu yüzde 7 olarak şu anda ilgili arkadaşlarımızın çalışmalarına girmiş oldu. Zaten üzerinde durulan konu da daha çok bu baraj meselesiydi. Baraj konusunda da ihtilaf falan da olmayınca zaten çalışmaları bitirdik. Arkadaşlarımız da gerek Hayati Bey gerek Feti Bey bu yapılan çalışmayı Meclis’e taşıdılar. Şu anda Meclis’te de Anayasa Komisyonunda kabul edildi. Fazla zaman harcamadan süratle inşallah bu yeni yasayı çıkaracağız.

2 yıl önce

Boğaziçi Üniversitesi Rektörü İnci'den Kılıçdaroğlu'na cevap: Yapılan açıklamalar gerçeği yansıtmıyor

Prof. Dr. İnci, kurumun adının siyasi tartışmalara konu edilmesine, yeni açılan fakültelere, kampüslerdeki değişime ve devam eden protestolara ilişkin açıklamalarda bulundu: Siyasetle üniversiteyi karıştırmamak gerektiğine vurgu yapan İnci, şunları kaydetti: "İki ayrı alanın farklı durması gerektiğine inanıyorum. Üniversiteye siyaseti karıştırmak doğru değil. Doğru bilgilendirilmek gerekir ayrıca. Üniversitemizde yaptığımız tasarruflarla alakalı daha sağlıklı bir bilgilendirmenin alınmasını ve bu bağlamda açıklamaların yapılmasını arzu ederdik. Maalesef böyle yapılmadı. Yapılan açıklamaların gerçeği yansıtmadığını belirtmek zorundayım." İnci, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Yerleşkeyle ilgili de bazı düzenlemeler yaptılar. Yerleşkeyi de eski hukuki statüsüne kavuşturmak bizim görevlerimizden birisi olacaktır." söylemlerine ilişkin ise şu değerlendirmelerde bulundu: "Açıkçası ne kastettiğini anlamakta güçlük çekiyorum. Bizim yaptığımız her şey hukuka uygun şekilde ilerliyor. Zannedersem burada bazı öğretim üyelerinin ve öğretim elemanlarının yaptığı açıklamalar bağlamında hukuk ve iletişim fakültesini kastediyor. Hukuk ve iletişim fakültesi hakkında yargıya giden bir durum vardı. Bunlar en son yapılan itirazlar Danıştay tarafından reddedildi. Hukuki süreç sona erdi. Burada herhangi bir hukuksuzluk söz konusu değil. Yapılan her şey hukuka uygun olarak ilerliyor. Oranın kuruluşu belli bir prosedür gereği, üniversiteden YÖK'e, YÖK'ten Cumhurbaşkanımızın onaylamasıyla devreye girmişti. Buna karşı bir itiraz vardı. Bu da yargıya gitti. En son mercide de bunlar reddedildi. Herhangi bir hukuki süreç kalmadı." SORBONNE'DAN, OXFORD VE LONDRA'DAN ÖĞRETİM ÜYELERİ Rektör İnci, Hukuk Fakültesinin güz döneminde öğrenci almaya başlayacağını ve çok seçkin üniversitelerden öğretim üyelerinin kadroya dahil edildiğini açıklayarak, şöyle devam etti: "Bir tanesi hariç diğer öğretim üyelerinin doktoralarının tamamı yurt dışından. Londra Üniversitesinden, Sorbonne'dan var. Bir arkadaşımızın doktorası Türkiye'deki prestijli üniversitelerimizden. Onun da yüksel lisansı Oxford'dan. Burası İngilizce eğitim yapan bir kurum. Hukuk Fakültesinin yüzde yüz İngilizce olması imkansız bir şey. Bu YÖK'ün de bir uygulaması. Yüzde 30 İngilizce gerekiyor. Biz de aynı şekilde minimum yüzde 30 olacak şekilde gerekli kurullarımızdan geçirdik. Çünkü idare, ceza veya ticaret hukukunu yabancı dilde vermeniz mümkün değil, doğru da olmaz. Sonuçta bu ülkede çalışacaklar. Bu hiçbir ülkede yüzde 100 farklı bir dilde olamaz. Bu mümkün değil. Buna da bir itiraz vardı. Hukuksuzluktan kastın ne olduğunu biz de anlamadık. Her şey hukuka uygun olarak ilerliyor. Sanırım yanlış bir bilgilendirmeden dolayı böyle bir açıklama yapıldı." "AÇILIMA VE BÜYÜMEYE KARŞI BİR DİRENÇ VAR" Boğaziçi Üniversitesine araştırma üniversitesi statüsü verilmesine de değinen İnci, üniversitenin zaten belli bir aşamaya kadar geldiğini söyledi. İnci, araştırma üniversitesinin çok daha ileriye gitmesi gerektiğini belirterek, dünyada önemli bir yere sahip olmak için bunun gerekli olduğunu kaydetti. Değişim ve büyümenin karşısında bir direnç olduğunu aktaran İnci, şöyle konuştu: "Maalesef bu açılıma ve büyümeye karşı bir direnç var. Veri Bilimi ve Yapay Zeka Enstitüsü'nü açtık ve onu donatmaya başladık. Hukuk Fakültesi neredeyse sürecini tamamladı. Veri bilimi ve yapay zeka çok önemli bir enstitü. Dünyanın önde gelen üniversitelerinde de benzer enstitüler kuruldu. İnanılmaz kaynaklar alıyorlar ve araştırma potansiyelleri çok yüksek. Buradan geri duramayız. Böyle bir enstitüyü kurarken tabii ki bunun üst yönetim tarafından yapılması gerekiyor. Üst yönetim ki, biz danışıyoruz. Var olan bölüm ve fakültelere danışıyoruz. Onlar da 'Bunlar tamamen bizim kontrolümüzde olacak. Biz istersek olacak, istemezsek olmayacak.' diyorlar. Genelde de bunun olmamasını istiyorlar. Değişimi kabullenmek istemiyorlar. Geldiğimiz noktada, süreç gidişatına baktığımızda siz değişimden etkilenmeden duramazsınız." "EMEKLİ OLMUŞLAR AMA BURADA EN İYİ OFİSLERİ TUTUYORLAR" Birçok akademisyenin yeni yapılanmaya katkı sunmak istediğini dile getiren İnci, baskı görme çekincesiyle akademisyenlerin sürece katkı sunamadığını söyledi. İnci, değişimi istemeyenlerin başında emekli öğretim üyelerinin olduğunu anlatarak, şöyle devam etti: "Boğaziçi Üniversitesinde bizim bir geleneğimiz var. Öğretim üyeleri emekli olduktan sonra ofislerini tutuyor, yarı zamanlı ders veriyorlar. Kağıt üzerinde emekli olmuşlar ama fiili olarak buradalar. En iyi ofisleri onlar tutuyorlar. Bundan bir problem yok, hocalarımız değerli. Değişime karşı çıkanlar da en çok onlar. Maalesef genç nesilden katkı vermek isteyen çok öğretim üyesi var. Bunları kendilerinden duyuyoruz. Daha huzurlu ve rahat çalışma ortamı istiyorlar." "ANADOLU HİSARI'NDAKİ KAMPÜS, MARMARA ÜNİVERSİTESİNDEN DEĞİL, MİLLİ EMLAK'TAN ALINDI" Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İnci, daha önce Marmara Üniversitesinin kullanımında olan Anadolu Hisarı'ndaki kampüs hakkında da kamuoyuna yanlış bilgiler verildiğini söyledi. Boğaziçi Üniversitesinin Kilyos Kampüsü'nde bir hazırlık okulu olduğunu belirten İnci, şunları aktardı: "Malumunuz Marmara Üniversitesi yeni bir kampüse kavuştu. Recep Tayyip Erdoğan Külliyesi'ne taşınıyor. Anadolu kampüsünü de Milli Emlak'a devrettiler. Sonuçta buranın devrinden sonra devletimize bu yönde bir ihtiyacımız olduğunu arz ettik. Cumhurbaşkanımız da yardımcı oldular. Bunun için şükranlarımızı sunuyoruz. Bakanımız Murat Kurum'un büyük destekleri oldu. Biz burayı Marmara Üniversitesinden almadık. Milli Emlak'a zaten devredilmişti. Talebimiz uygun görüldü ve bize tahsis edildi. Yapacağımız şey teknoloji geliştirme bölgesi olarak teknoparklarla Kilyos'u kullanmak. Hazırlık okulunu da Anadolu Hisarı Kampüsü'ne almak. Ana kampüse yakın. Füniküler de yapılıyor. İki kampüs karşılıklı olacak."

2 yıl önce

Mevlüt Çavuşoğlu'dan İsrail açıklaması: Büyükelçi atamaları gündemde

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, A Haber canlı yayınına konuk oldu. Bakan Mevlüt Çavuşoğlu, önce gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ardından ise Türkiye ile İsrail arasında başlayan yeni döneme değindi. "BÜYÜKELÇİ ATAMALARI GÖRÜŞÜLECEK" İsrail'e büyükelçi atanması konusuyla ilgili konuşan Bakan Çavuşoğlu, "Cumhurbaşkanı Herzog ziyaretinde Cumhurbaşkanımız ile Dışişleri Bakanları düzeyinde bunun görüşülmesi konusunda mutabık kaldı. Şimdi biz bunu mevkidaşım ile görüşeceğiz. Olası ziyaretimizde bunu karara bağlayacağız." dedi. "ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPACAĞIZ" Filistin'in, İsrail-Türkiye ilişkisinin normalleşmesini istediğini söyleyen Çavuşoğlu, "Filistin Cumhurbaşkanı bunu Cumhurbaşkanımıza söyledi. Filistin şunu iyi biliyor, Türkiye-İsrail ilişkileri iyi olursa çözüm için Türkiye büyük katkı sağlar. Geçmişte bu konuda çok ciddi katkılarımız oldu. İki devletli çözüm için üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.

2 yıl önce

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan önemli açıklamalar: Garantör ülkelerden biri olabiliriz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Özbekistan ziyareti sonrası gazetecilerle bir söyleşi gerçekleştirdi.  İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar... Özbekistan'a gerçekleştirdiğimiz iki günlük resmi ziyareti hamdolsun başarıyla tamamladık. Dört sene sonra bir kez daha ata yurdumuzu ziyaret etmenin, Özbek kardeşlerimizle hasret gidermenin bahtiyarlığını yaşadık. Aziz kardeşim Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev ile verimli görüşmeler gerçekleştirdik. Sayın Mirziyoyev ile ayrıca Türkiye-Özbekistan Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyinin ikinci toplantısına başkanlık ettik. Türkiye-Özbekistan ilişkilerini artık “Kapsamlı Stratejik Ortaklık” seviyesine yükselttik. Türkiye, Özbekistan'ı ilk tanıyan, burada ilk büyükelçilik ve ilk başkonsolosluk açan ülkedir. Şimdi bu ilklere “Kapsamlı Stratejik Ortaklık” ile yeni bir halka daha eklemiş olduk. İlişkilerimizin her alanda daha da geliştirilmesine yönelik atılabilecek ortak adımları ele aldık. Bu konudaki iradenin karşılıklı olduğunu memnuniyetle müşahede ettim. Temaslarımızda ayrıca bölgesel ve uluslararası meseleler hakkında fikir teatisinde bulunduk. Bu noktada dost ve kardeş Özbekistan'ın huzur, barış ve istikrarına verdiğimiz desteğin altını çizdim. Başta Türk Devletleri Teşkilatı olmak üzere uluslararası kuruluşlarda aramızdaki temas ve eşgüdümü artırmak hususunda fikir birliğine vardık. Hali hazırda ülkemizin yürüttüğü Türk Devletleri Teşkilatı dönem başkanlığını inşallah Kasım ayında Özbekistan'a devredeceğiz. Ziyaretimiz vesilesiyle çeşitli alanlarda 10 anlaşma, mutabakat zaptı ve protokol imzalandı. Tercihli Ticaret Anlaşması, ikili ticaretimizde çarpan etkisi yapacak, yeni iş birliklerinin kurulmasına vesile olacaktır. Anlaşmanın da katkısıyla ticaretimizi şu anki 3,6 milyar dolar seviyesinden inşallah önce 5 milyar dolara, ardından da 10 milyar dolara çıkarma kararlılığını, iradesini ortaya koyduk. Askeri Çerçeve Anlaşmasıyla, savunma ve güvenlik alanında iş birliğimizi geliştirmeye matuf adımların önünü açtık. Sağlık, taşımacılık, inşaat, adalet ve istihdam gibi önem verdiğimiz alanlarda imzalanan belgelerle, Özbekistan ile ilişkilerimizin ahdi zemininin güçlenmesi sağlandı. Konsey toplantısı sonunda Sayın Mirziyoyev ile imzaladığımız Ortak Bildiri ile de önümüzdeki döneme dair yol haritamızı belirledik. Geçen sene 270 bin Özbek kardeşimizi ülkemizde misafir etmenin mutluluğunu yaşamıştık. Salgının hafiflemesiyle bu sene karşılıklı turist sayısının daha da artacağını ümit ediyoruz ve 500 bin hedefini de koyduk. Türk iş adamlarının Özbekistan'daki yatırımlarının ivme kazanmasından da büyük memnuniyet duyuyoruz. Geçen sene açılan şirket sayısı itibariyle girişimcilerimiz Özbekistan'da ilk sırada yer alıyor. Burada ayrıca 2020 Türk Dünyası Kültür Başkenti olan tarihi Hive şehrini ziyaret edip, incelemelerde bulunduk. Özbekistan'ın önemli şairlerinden Erkin Samandar, bu güzel şehri şöyle tarif eder: “Hive bu kubbelerin, minarelerin nakışların şehridir. Raflardaki kitapların, insanlığın şehridir.” Hive'yi görünce, Hive'nin her köşesi buram buram tarih kokan sokaklarında dolaşınca, şairin bu dizelerinin ne kadar doğru ve isabetli olduğunu çok daha iyi anladık. İşte Suriçi'nde 130 medrese var, bu kadar zengin bir şehir. Bu sene Türk Dünyası Kültür Başkenti unvanını Hive gibi İpek Yolu'nun bir başka durağı olan inşallah Bursamıza taşıyoruz. Böylece kadim medeniyetimizin sembol şehirlerinin daha iyi tanınması yanında kaynaşmasına da vesile oluyoruz. Aramızda, 'Paket turizmi noktasında Hive ile Bursa arasında bir adım atabiliriz.' diye de konuştuk. Kritik bir döneme tekabül eden ziyaretimin Özbekistan'la ilişkilerimizin yanı sıra bölgemizde barış, istikrar ve iş birliğine de katkı sağlayacağına inanıyorum. Yaptığımız görüşmelerin ve imzaladığımız anlaşmaların hayırlı olmasını diliyorum. Bu vesileyle şahsıma, eşime ve heyetime gösterilen samimi ev sahipliğinden dolayı Sayın Mirziyoyev'in şahsında tüm Özbek kardeşlerime şükranlarımı sunuyorum. Ziyaretimiz sırasında bana refakat eden Bakanlarımıza, tüm milletvekili arkadaşlarıma, emeği geçen tüm heyet üyelerimize özellikle katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. SORU: Rusya ve Ukrayna müzakere heyetlerinin Dolmabahçe’deki toplantısında çıkan kısmi ateşkes kararı ile ilgili bir sorum olacak. Türkiye'nin her iki tarafa verdiği güven ve sizin liderler diplomasi konumunuz kısa sürede sonuç alınmasını sağladı. Bu aşamadan sonra en çok merak edilen soru, iki liderin, Putin ve Zelenskiy'nin Türkiye'de buluşma ihtimali. Yeniden bir davetiniz söz konusu olacak mı? Rus ve Ukraynalı heyetlerin İstanbul'da gerçekleştirmiş oldukları görüşmelerin barış sürecine anlamlı bir ivme kazandırdığına inanıyorum. Rusya'nın Kiev ve Çernihiv'deki askeri operasyonlarını kayda değer biçimde azaltma kararı gerçekten önemli bir adımdır. Aynı şekilde devlet başkanlarının bir anlaşma üzerinde mutabık kalındığında bir araya gelebileceklerini açıklamaları da atılan bu adımın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bunların hayata geçirilmesini ve savaşın daha fazla ölüme, yıkıma sebep olmadan sona ermesini bekliyoruz. Tabii aktif diplomasimiz ve dengeli yaklaşımımız sayesinde önemli bir toplantıya ev sahipliği yapmış olmaktan memnuniyet duyduk. Döner dönmez gerek Sayın Putin'le gerek Sayın Zelenskiy’le görüşmeler yapma kararlılığım var. Bu görüşmelerde her ikisine şahsım, milletim adına teşekkürlerimi ifade edip “Artık hedefimiz bir an önce sizi bir araya getirmek” diyeceğiz. Temenni ediyorum ki inşallah bir araya getirme noktasında kendilerinden bir tarih kaydını alırız. Bu çerçevede, Devlet Başkanları düzeyinde yapılacak toplantıya da ev sahipliği yapmaya hazırız. Ama bu arada geçici ateşkesi de sağlamış olmak büyük önem arz ediyor. SORU: Ukrayna'nın, “NATO üyeliğinden vazgeçeriz ama Avrupa Birliği'nden asla vazgeçmeyiz” açıklaması oldu. Baktığımızda Rusya’nın da bu duruma olumlu yaklaştığı bilgileri geldi. Bu bağlamda Ukrayna heyeti ayrıca yeni bir güvenlik garantisi istedi. Tabi Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Polonya ve bununla birlikte Kanada, İngiltere ve Türkiye'nin de garantör olduğu bir görüşme… NATO'nun 5'inci maddesi gibi bir sistem işlesin düşüncesi var. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir? Ukrayna'nın özellikle NATO üyeliği noktasında çok ısrarlı bir duruşu yok. Aslında Ukrayna'nın Avrupa Birliği konusunda da çok ısrarlı bir davranış içinde olacağına ihtimal vermiyorum. Zira bu süreçte Avrupa Birliği üyesi ülkeler, bir kısmı dışında, bu işe ciddi manada asılmadılar. Bütün bunlara rağmen Sayın Putin'in Ukrayna'nın Avrupa Birliği'ne girmesi noktasındaki olumlu bakışını öğrendim, duydum. Tabi bu görüşmeler esnasında nihai durumu da öğreneceğiz. Kendisiyle görüşmemde de bunu kendisinden duymak, bu konuda atılacak adımları da daha isabetli değerlendirme imkanını bize vermiş olur. Biliyorsunuz işte 1963'ten bu yana Avrupa Birliği bize neler yaptı? Devamlı oyaladı, hala oyalıyor. Garantörlük konusunda da biz, Ukrayna’nın güvenliğini teminen garantör ülkelerden biri olabiliriz, buna ilke olarak sıcak bakıyoruz; ancak elbette bunun detaylarının açıklığa kavuşması gerekiyor. SORU: Artık Ukrayna öncesi ve sonrası iki ayrı dünyadan bahsedilebileceği ve yeni bir dünya düzeninin inşasının arifesinde olduğumuz yönünde görüşler var. Değerlendirmeniz nedir, bu fikre katılıyor musunuz? Tabii Rusya-Ukrayna arasındaki savaş, dünyanın son dönemde görmediği, yaşamadığı bir süreçti. Bugün Rusya yüzölçümüyle, nüfusuyla, askeri, siyasi, ekonomik, kültürel gücüyle dünyanın ilk üç ülkesi arasında yer alan bir güç, bir kuvvet. Bu durumunu görmezlikten gelmek mümkün değil. Ukrayna da sıradan bir ülke değil. Bugün Ukrayna da 45 milyon civarında bir nüfusa sahip ve yüzölçümü itibarıyla da öyle çok küçük bir yer değil. Şu anda tabi dünya, özellikle batı, Ukrayna'ya destek verdi, sahip çıktı. Böyle bir yapı söz konusu. Buradan hareketle değerlendirmeler yapıldı. Tabii bir de şu var; “Bu savaş bir hafta, 10 gün içinde biter” diyenler vardı. Görüldüğü gibi; bir hafta, 10 gün içinde bu savaş bitmedi. Bitmedi ama bitip bitmemesinden öte çok can kayıpları oldu. Özellikle çocuklar ve kadınlar noktasında çok ciddi kayıplar oldu. Şimdi bunları görmezlikten gelmek mümkün değil. Tabi güçlü bir Rusya'nın bile burada ciddi kayıplarının olduğu bir tablo var. Savaşın kazananı kaybedeni noktasında bunu iyi değerlendirmek lazım. Bu bakımdan barışın en önemli çözüm ve çıkış yolu olduğunu düşünüyorum. Buradan hareketle, bir an önce inşallah bu işin noktalanmasına vesile olabilirsek ne mutlu bizlere derim. Türkiye olarak böyle bir süreçte gerek Sayın Putin'in gerek Sayın Zelenskiy'nin bize duyduğu güvenle bu işi bitirmiş olmak bizi mutlu kılacaktır. SORU: Aslında Türkiye'nin üstlendiği bu önemli rol sonrasında Avrupa Birliği ve Amerika'nın tutumunda, bakışında Türkiye'ye karşı farkındalık olduğu gözlemleniyor. Türkiye, sonuçta masada kurucu, artık masayı kuruyor. Bu konuda da Avrupa Birliği ve Amerika'nın farklı bir şekilde baktığını gözlemleniyor aslında. Ülkemizin Ukrayna meselesinde izlediği barış yanlısı, ilkeli ve aynı zamanda dengeli politika tüm tarafların takdirini topluyor. Biliyorsunuz biz bu arada bir NATO Olağanüstü Liderler Zirvesi yaptık. Bu zirvede yaptığım bütün görüşmelerde NATO üyesi ülkelerin Türkiye'ye olumlu yaklaşımlarını gördüm. Türkiye'nin üzerindeki sorumluluğun ve yaptığı bu ikili diyalogların ne kadar önemli olduğunu orada birçok lider gündeme getirdi. Hele hele İstanbul’daki görüşmeden sonra çıkan netice de birçok Avrupa Birliği üyesi ülkeyi de NATO üyesi ülkeleri de Türkiye'ye yönelik farklı bir bakışa sevk etti. Tüm batıyı kastederek söylüyorum; artık bizim temennimiz şu, inşallah Türkiye'nin bütün liderlerin gözündeki yeri çok daha farklı olacaktır. Bunu aldığımız geri dönüşlerle de görüyoruz. SORU: Avrupa'nın oligarklara uyguladığı yaptırımlar var ve bugünlerde biraz daha artan biçimde Türkiye'nin yaptırım uygulamamasından dolayı Rus sermayesinin Avrupa'dan Türkiye'ye doğru kayabileceğini ifade ederek biraz da aslında yaptırım uygulanmasını zorluyor. Bu konuda düşüncenizi merak ediyorum. Bir de bunlardan bir tanesi, biraz kötü adam ilan edilmekle birlikte Avrupa'da, önceki gün Dolmabahçe'de masadaydı, fotoğraflardan sizinle de konuştuğunu gördük Roman Abromoviç'in. Bu görüşmelere katılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Biz, Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmayacağımızı ve bunun nedenlerini daha önce defalarca açıkladık. Bir yandan Rusya’nın askeri faaliyetlerine tepkimizi ortaya koyarken bir yandan da diyalogumuzu sürdürmeyi önemsiyoruz. Bu diyalog, sadece Ukrayna bağlamında değil bizi yakından ilgilendiren Suriye, Libya, Güney Kafkasya gibi pek çok coğrafya bakımından önemlidir, gereklidir. Diğer yandan Abramoviç, Rus heyetinin bir üyesi olarak müzakerelere katılmıştır. Masaya kimin geldiğinden öte kim adına geldiğine bakılmalı. Eğer Rusya ve Sayın Putin kendi heyetinin içerisine Abromoviç’i de tercih ederek koymuşsa demek ki inanmış, güvenmiş. O toplantıda herkesle olduğu gibi onunla da selamlaştık. Bu çalışmalara katılan tüm heyet üyelerine ben başarılar diliyorum. Temenni ederim ki bu gayretin neticesini de en kısa zamanda görelim. SORU: Türkiye'nin yaptırımlarla ilgili durumunda bir değişiklik yok değil mi? Şu ana kadar biz yaptırımlar noktasında herhangi bir tutum değişikliğine gitmediğimiz gibi, Rusya tarafından da bu yaptırımlar zinciri içerisinde Türkiye'ye karşı herhangi bir uygulama yapılmadı. SORU: Dünyada ve ülkemizdeki önemli gündem konularından birisi de enerji. Son dönemde Irak ve İsrail doğalgazla ilişkin bazı projelerle gündeme geldi. Türkiye, Avrupa'nın enerji güvenliğini de başat aktör olarak görülüyor. Bu çerçevede Türkiye'nin enerji diplomasisinin önünün açık olduğunu söyleyebilir miyiz? Bir de Brüksel dönüşü açıklamanız olmuştu, 'Enerji kapıları açılacak, hatta bu nereden çıktı diyeceksiniz.' diye bununla ilgili bir ipucu verebilecek misiniz? Biliyorsunuz, Sayın Herzog'un Türkiye'ye bir ziyareti oldu. Herzog'un bu ziyaretinde biz birçok konuyu etraflıca görüştüğümüz gibi, ağırlıklı enerji konusunu da görüştük. Enerji konusunda da geçmişte İsrail ile Türkiye arasında bazı ilişkiler, münasebetler olmuştu. İş adeta bitme noktasına gelmişti ki -o zaman Netenyahu dönemiydi- olay bir anda terse döndü. Çünkü İsrail'in enerji ihracı noktasında düşündüğü yol, maliyeti itibariyle uygun olmayan bir yol. Yani kalkıp İsrail'den Yunanistan'a denizin altından borular döşensin, buradan oraya gitsin, oradan Avrupa'ya dağılsın; bu tabi olacak bir iş değil. Yapılan maliyet hesapları neticesinde bu işin en uygun olanının Türkiye üzerinden bu doğal gazın çıkışı olduğu görülüyor. Onlar da tabi kendi aralarında zaten bunu konuşuyorlar. Neticede kendileri de bu iş için en uygun yolun Türkiye üzerinden bunun yapılması dediler. Sayın Herzog'la yaptığımız görüşmede dedim ki fazla da uzatmadan ben Dışişleri Bakanımı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımı size göndereyim. Bölgeyle ilgili değerlendirmeleri Dışişleri Bakanımızla yapacağınız gibi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımla da enerji konusunu şöyle etraflıca bir görüşürseniz biz burada her şeye varız. Yeter ki sizler bu konuda samimi olarak 'Tamam, biz bu adımı atıyoruz' deyin. Sayın Herzog da buna hazır olduğunu gösteren bir cevapla 'Memnuniyetle’ dedi. ‘Ben Sayın Başbakan'a da bunu söyleyeceğim. Sayın Başbakanın Türkiye'ye gelişiyle bu konuyu onunla da bir masaya yatırırsanız isabetli olur.' dedi. Ben de ‘memnun olurum’ dedim. Kendilerinde de bu konuda bu çalışma zaten başlamıştır büyük ihtimalle. Ramazan sonrası Benet'le de bu konuyu bir görüşüp hemen adımları atarsak İsrail-Türkiye buradaki birlikteliği, bu süreci Doğu Akdeniz petrolüyle, doğal gazıyla ilgili süreci hızlandıracaktır. Bu konuda çok çok umutluyum. Diğer taraftan malum her yıl ramazanda maalesef Mescid-i Aksa ile ilgili üzüntülerimiz var, sıkıntılarımız var. Ben Sayın Cumhurbaşkanına onu da söyledim. ‘Her yıl bir sıkıntı yaşanıyor. Bu Ramazan Bayramı’nda Müslümanlar huzurlu bir Mescid-i Aksa ziyareti yapabilsin. Bu konuda sizler de gereken desteği verin, bu ramazanda sıkıntılar yaşamayalım. Böylece huzurlu bir Ramazan geçirmiş oluruz.’ dedim. SORU: Daha önce “önümüze enerjide çok daha farklı alanlar açılacak ve bunu duyduğunuzda ‘Bu da nereden çıktı’ diyeceksiniz.” şeklinde ifadeniz olmuştu. Bununla ilgili bir ipucu var mı? Yani bu işte. Bundan daha güzel olur mu? SORU: Gıda güvenliğiyle ilgili bir soru sormak istiyorum. Az önce enerji güvenliğinden bahsettiniz. Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş aslında iki önemli sorun alanını bütün dünyanın gözü önüne serdi. Gıda güvenliği konusunda Türkiye'nin ileriye dönük geliştirdiği projelerle iş birlikleri var mı? Şu anda bizim gıda güvenliği noktasında hiçbir bir sıkıntımız yok. Bu konuda yalan yanlış haberlere vatandaşlarımın itibar etmemelerini istiyorum. Bu konuyla ilgili buğdayda biraz sıkıntımız vardı. Nitekim bu sıkıntı da büyük ölçüde aşılmış vaziyette. Yani bizim şu anda silolarımızda bir sıkıntı yok. Ama biz daha da takviye alalım diyoruz. Bunun dışında şu anda ne yazık ki kırmızı eti fırsata dönüştürmek isteyen bazı fırsatçılar var. Bu konuyla ilgili Tarım Bakanımla konuştuk. Dedi ki, elimizdeki, TİGEM çiftliklerimizdeki kesimlik hayvanları bir an önce keselim ve bu ramazan ayında bir defa evlere kıymada, kuşbaşında ucuz et girme imkanı olsun. Bu arada da yine belki duruma göre Türkiye'nin dört bir yanına ekiplerini gönder, elinde kesimlik hayvanı olanlardan biz bu hayvanları da alalım. Yine ithal noktasında da ramazan sonrasına yönelik bir adım atmış olalım. Çünkü biz vatandaşımıza ucuz et yedirmekte kararlıyız. Kıymada, kuşbaşı ette bunu başarmamız lazım dedik. Karkas olarak getirirsek karkas ette de bu adımları atabiliriz dedik. Tarım Bakanımız önce ülkemizin dört bir yanında çalışmasını yapacak, ondan sonra da ithalde de neler yapabiliriz, bunun üzerinde de ayrıca çalışmasını sürdürecek. Bunun dışında zaten artık kış mevsimini geride bıraktık, yaza girdik ve bundan sonraki süreç içerisinde de artık tarladan sürme vakti. Herhangi bir sıkıntı yaşamayacağız. SORU: Manda yoğurdu ile ilgili verdiğiniz tarif üzerinden yapılan yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanki Türkiye manda fakiri bir ülke. Anadolu’da benim insanım istediği marketten, istediği gibi her türlü yoğurdu bulabiliyor mu? Manda yoğurdunu da buluyor, koyun yoğurdunu da buluyor, keçi yoğurdunu da buluyor. Kaldı ki zaten evinde kendisi yapıyor. Onunla da kalmıyor, ondan her tür tereyağını da üretiyor. Benim Anadolu'daki çiftçim, köylüm her türlü hayvanın sütünün türevini peyniriyle, yoğurduyla, tereyağıyla kendi evinde üretiyor. Durum böyleyken diyor ki bal demişim. Tamam da, orada benim karşımda kimler var? Tokat’ın arıcıları var. Bunlar bal işi yapıyor. Benim söylediğim ne? Bir çay kaşığı kestane balından bahsediyorum. Bir şeyden daha bahsediyorum. Yulaf diyorum. Anadolu’da yulafın olmadığı çiftçim mi var? Hepsinin evinde var. Bunu da orada karşımdaki çiftçilerle konuşuyorum ve çiftçilerin hepsinde de tabi bir mutluluk. Niye? Onun sofrasındakini paylaşıyorsun. SORU: Vatandaşın enflasyona ezdirilmeyeceği vurgusunu sık sık yapıyorsunuz. Asgari Ücret de kastedilerek temmuz ayında ücretlerde, maaşlarda bir artış yapılacağı konuşuluyor. Temmuzda asgari ücrete ikinci bir zam gündemde mi? Bir yandan da emekliler bayram ikramiyesini merak ediyorlar. Bir bayram müjdeniz olacak mı? Ben vatandaşıma onu aldatacak, yani yapmayacağımız veya yapamayacağımız bir şeyi söylemeyi doğru bulmam. Asgari ücreti tespit için bir komisyon var. Her sene toplanıyor. Dolayısıyla da bunun vakti aralıktır. Vakti geldiğinde de asgari ücretle sorumlu olan sendikalar ve Çalışma Bakanlığım otururlar konuşurlar, adımı atarız. Durum bu. Fevkalade bir durum olup olmadığı noktası orada yine tartışılır. Yani eğer asgari ücret vatandaşımı hakikaten enflasyona ezdiriyorsa, o görüşmelerde belirleme de ona göre yapılır. Olağanüstü bir gelişme olduğu zaman biz bunlara da kapalı değiliz. Başta bakanım olmak üzere sendikacılarla zaten sürekli irtibat halindeler, görüşüyorlar. Böyle bir şey var mı yok mu onu biz de görüyoruz zaten. Biliyorsunuz daha yeni asgari ücrette görülmemiş bir zam yapmak suretiyle asgari ücreti farklı bir noktaya çektik. Bir diğer adımda da yine emeklilerle ilgili artışları yaptık. Bundan sonra da vatandaşlarımızın hayatlarını kolaylaştırmak için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. SORU: Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, geçenlerde katıldığı bir programda, ‘Merhum Erbakan bugün yaşasaydı CHP'nin yanında yer alırdı.’ diye bir ifade kullandı. Bu çok tartışıldı, çok tepki çekti. Siz öncelikle katılır mısınız bu söze ve ne dersiniz acaba? Temel Bey'in ebedi alemden, hocamla böyle bir irtibatı nasıl kurduğunu anlamakta doğrusu zorlanıyorum. Haddine mi senin ya? Ne zamandan çıktı bu iş. Mesele Erbakan hocamı tanımaksa ben en az Temel Bey kadar tanırım. Ben Erbakan hocamın, İstanbul gibi bir şehirde Gençlik Kolları Başkanlığından tutun İl Başkanlığına varıncaya kadar teşkilatlarından geliyorum. Onun teşkilatında il başkanlığını yapmışım. Daha sonra yine hocamın döneminde Merkez Karar Yönetim Kurulu üyeliği yapmışım. Tereciye tere satmasınlar. Biliyoruz bu işleri. Böyle bir saçmalık olur mu? Herhalde o malum Kıbrıs hadisesi sebebiyle, oradan ilhamla böyle bir şeyi söyleme noktasına gidiyor ki, elmayla armudu birbirine karıştırmamak lazım. O günün şartlarıyla ondan sonraki şartlar hiç birbiriyle mukayese dahi edilmez ve böyle bir benzetme olmaz. Çok yanlış bir şey. Hocamız, birçok adımlar atmıştır. Şu andaki tabloda, Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı arasındaki farklılıklara bakalım. Cumhur İttifakı'nda bizim MHP ile ortak yanlarımıza baktığımız zaman orada da yerlilik vardır, millilik vardır, vatanseverlik vardır. Bunların hepsinden öte burada ‘Bu vatan için ne yaptın?’ sorusuna bakıldığında orada bizim MHP ile AK Parti’nin ciddi benzerlikleri vardır. Büyük Birlik Partisi ile hakeza… Ama Millet İttifakı'nda bakıyorsun bir tarafta PKK'nın parlamentomuza sızmış olan uçları var. Bu terör örgütünün temsilcilerinin içinde bulunduğu bir yapıyla bir araya gelmek; yani bu kalkıp da mukayese edilebilir mi? Şu anda ana muhalefet partisinin başındaki zat, bu terör örgütünün temsilcileriyle, mensuplarıyla devamlı el ele, kol kola; yeri geldi Ankara'dan İstanbul'a yürüdüler, yeri geldi çok farklı yerlerde bir araya geldiler. Bütün bu gerçekler ortada. Öbür tarafta Türkiye'de bunca atılan adımları silme gayretinde olan, yok farz eden bir yapıyla nasıl oluyor da bir araya geliyorsun? Düşünün, şimdi biz 18 Mart Çanakkale Köprüsü'nü yapıyoruz, adamlar bunu bile yok farz ediyorlar. Teşekkür eder insan. Bu kadar önemli, muhteşem bir eser ortaya çıkıyor. Bu eserden kim istifade edecek? 85 milyon Türk evladı, ayrıca tüm insanlık buradan istifade edecek. Şimdi biz Tokat'ta havalimanının açılışını yaptık. Niye rahatsız oluyorsun? Tokat gibi bir şehrimize uluslararası bir havalimanının açılışını yapıyoruz. Şimdi inşallah Ramazan Bayramı’nın hemen arkasından Rize-Artvin Havalimanı ki, dünyada beş tane deniz üzerinde havalimanı var; iki tanesi Türkiye’de. Ordu-Giresun bir, Rize-Artvin iki. Bunların ikisi deniz üzerinde. Buralarda havalimanı mı hayal ederlerdi? Yok. Şimdi buralarda havalimanlarımız var. Şimdi bunların sayısında 59’a gidiyoruz. İnşallah bu işi 60’a çıkaracağız ki derdimiz şu, Türkiye'nin neresine giderseniz gidin, bir ilden bir ile, herhangi bir yere gittiğiniz zaman, şöyle havalimanından indin, yarım saat 45 dakikada evine gidebilirsin. Modernlik budur. Bütün bunlar dünyanın imkanlarından halkını, vatandaşını istifade ettirmek içindir. SORU: Bir önceki konuyla da bağlantılı bir soru sormak istiyorum. Pandemi vardı ve şimdi de savaş var. Bu, dünyada bir ekonomik daralmaya da sebep oldu. Türkiye'de bunun yansımalarını yaşıyoruz. Devlet ve hükümet olarak siz sürekli feragat ediyorsunuz. Yani KDV indirimi, teşvikler, vergi muafiyetleri yapıyorsunuz dezavantajlı grupları korumak için. Ama öyle bir şey var ki, bu dönemde olağanüstü zenginleşenler, muazzam karlar elde edenler de var. Devlet kendi üzerine düşüyor, feragat yapıyor. Feragat etmesi gereken sadece devlet mi? Bunu nasıl değerlendirirsiniz? Bir gerçek var, o da şu; sanayici bu dönem içerisinde ciddi paralar kazandı. Ama para kazanan, ben para kazandım demiyor. Tam aksine, daha ver diyor. Örneğin diyelim altyapıda, üst yapıda müteahhit firmalar var. Bazı sıkıntılar yaşıyorlar. Maalesef çimento sektöründe, demir çelikte bu işi fırsata dönüştüren sanayiciler var. Bu bir gerçek. Bütün bunlara rağmen, onlar zam üstüne zam yapıyorlar. Bir taraftan da bu evlerin, bu inşaatların yapılması lazım. Şimdi arkadaşlarla değerlendirmeleri yapıyoruz. Diyoruz ki, bunların üzerinde duralım, çalışalım. Ama bir ülkede inşaat sektörü durursa adeta ekonomide hayat durur. Çünkü inşaat sektörünün durduğu yerde yaklaşık 250 civarında kalemde faaliyet gösteren firmalar durur. Bunları biz bir tarafa koyamayız ki. Onun için arkadaşlar şu anda bu işin de üzerinde çalışıyorlar. Ama biz öyle veya böyle mümkün olduğunca vatandaşımızı korumak, onları güvence altında tutmak için bunu yapacağız. Burada bütün alanlarda stokçuluk yapanların üzerine gideceğiz. Biz şimdi ihracatta iyi bir noktadayız. İşte 250 milyar doların üzerine inşallah çıkacağız. Bütün bunlarla beraber turizmde yavaş yavaş bir toparlanma başladı. Bir tarafta da Rusya-Ukrayna savaşı var. Biz sadece 5 milyon civarında turisti Rusya'dan alıyorduk, 2 milyon 100 bin turisti Ukrayna'dan alıyorduk. Bunlar bizim için çok çok önemliydi. Şimdi tabi bu şartlarda aynı çekimi oralardan yapamayacağız. Onun için şimdi tabi farklı ülkelerden turist çekmenin gayreti içerisindeyiz. Kültür ve Turizm Bakanımız bunun çalışmalarını yapıyor veya farklı ürünlerle açığı kapatmanın gayreti içerisinde olacağız. SORU: Az önce aslında kısmen cevapladınız ama şimdi Türkiye’de 2013 Gezi olaylarından beri büyük projelerin muhalefet ve bazı STK’ler tarafından çok ağır bir şekilde eleştirildiğini görüyoruz. Bu Çanakkale 1915 Köprüsü açıldıktan sonra da bu eleştiriler yeniden başladı. Dün CHP Lideri, partisinin grup toplantısında bu projelerin kamu özel sektör eliyle değil de farklı bir yöntemle yapılması önerisinde bulundu ve bu projelerin yapılış tarzının ülkeyi zarara uğrattığına dair bir yorumu oldu. Siz bu projelere gelen eleştirilerin sebebinin sadece yapılma tarzından mı yoksa başka bir sebepten kaynaklandığını mı düşünüyorsunuz? Bu konudaki değerlendirmeniz nedir? Yetişemediği üzüme koruk deme meselesi var ya, bununki bu. Varsa alternatifin, alternatifi söyle. Bugün kamu özel anlayışıyla dünyada bu tür yatırımların yapılması en gelişmiş ülkelerde bile var. Yani bugün Amerika bu şekilde 1,5 trilyon dolarlık altyapı üstyapı yatırımının planlamasını yapıyor. Almanya hakeza öyle. Biz milli bütçeye yük olmadan bu işleri nasıl yaparız, onun üzerine gidiyoruz. Biz kalkıp da bu yüklenici firmaya durup dururken, havadan para verecek değiliz ki. Nedir? Sözleşmeye göre burada diyelim ki şu kadar sayıda araç veya yolcu taşındı, taşınmadı; o farkı biz devlet olarak öderiz. Kaldı ki şimdiye kadar da geçiş sayıları garanti edilenin üstünde olmuştur. Buradan niye rahatsız oluyor ki o? Bu yatırımda, devletin cebinden 1 kuruş çıkmıyor. Ama ben çok açık bir şey söyleyeceğim. Hazine’den 1 kuruş para çıkmayan böyle dev yatırımlar için kalkıp da kredi alsanız, bu kredinin faiz hesabını yapın. Bu faiz hesabı acaba nereye varır? Bu faiz hesaplamasını yaptığınız zaman ona, o yıl yapacağınız ödemeyi buluyor mu? Bulmaz. Biz bunların hesaplarını çok yaptık. O vergi memuru. Ama ben ekonomistim. Aramızdaki fark bu. İşim benim bu işlerle geçti. Ama ona bundan sonra zaten vergi memurluğu da vermezler çünkü SSK’de genel müdürken orayı batırdı. Rahmetli Savaş Ay programında, onun dönemindeki hastanelerin halini göstermişti, o zaman bu işin hesabını ona nasıl sormuştu. O yavrular, insanlar imkansızlıklar sebebiyle o hastanelerde ne hale düşmüştü, o günleri hatırlayalım. SORU: Malum Karabağ'da şu anda Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir gerilim söz konusu. Çatışmalar geldiği yönünde. Rusya Savunma Bakanlığı bununla ilgili Azerbaycan Savunma Bakanlığını suçladı, Azerbaycan'ı suçladı ateşkesi ihlal ettiğine yönelik. Azerbaycan da bunu reddetti. Şimdi Ermenistan ile yakın ilişkiler içerisindeyiz yeni bir açılım gibi. Bu süreçte bu durumu nasıl değerlendirirsiniz? Azerbaycan bizim için değerli bir ülke, Türk devletleri arasında kardeş ülkemiz. Nasıl değerlendiriyorsunuz? Azerbaycan Üçlü Bildiri’nin hükümlerine tam olarak uyuyor. Dolayısıyla Azerbaycan tarafından bir ihlal söz konusu değil. Burada Azerbaycan’a yönelik bir saldırı söz konusu olduğu için savunma içerikli bir karşılık olmuştur. Esas olan Üçlü Bildiri hükümlerine uygun olarak Ermenistan silahlı unsurlarının Azerbaycan'ın uluslararası kabul görmüş topraklarından tamamen çıkarılmasının temin edilmesidir.  

2 yıl önce

CHP'li eski Belediye Başkanı'ndan CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan'a skandal suçlamalar!

Eski CHP’li Menemen Belediye Başkanı Serdar Aksoy‘un Veryansın Tv’ye yaptığı açıklamalar Türkiye'nin gündemine oturmuştu.  BAŞINA GELENLERDEN TUNCAY ÖZKAN'I SORUMLU TUTTU 2020’de partisi kendisini disipline verince CHP’den istifa eden ve ardından “yolsuzluk” iddiasıyla 8 ay tutuklu kalan Aksoy, başına gelenlerden kendi partisinden bazı isimleri sorumlu tutmuştu. https://twitter.com/atuncayozkan/status/1516434000562339847?s=21&t=NZhRKC0R0oy3cKTrb0b9qQ Açıklamalar ses getirince CHP’nin iki İzmir Milletvekili Tuncay Özkan ve Atilla Sertel geçen günlerde bir video mesajla Aksoy’a yanıt verdi. Özkan ve Sertel, Aksoy’un iddialarını reddettiler ve ispatlamaya çağırdılar. Özkan, şantaja devam etmesi halinde Aksoy hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını da ekledi. Ancak iki CHP milletvekilinin verdiği yanıt tartışmayı bitirmediği gibi daha da alevlendirdi. Aksoy, Özkan ve Sertel’e yeni bir video mesajla karşılık verdi. Aksoy, sosyal medya hesabından “Birkaç gün önce Kanaltürk’ü Fetöye satan milletvekili ile Atilla Sertel’in yaptığı açıklamaya verdiğim cevabı sizler ile paylaşmak istiyorum” diyerek bir video yayınladı. Videoda çarpıcı suçlamalar yer aldı. Özkan ve Sertel’in çok kötü bir üslupla yanıt verdiğini belirten Aksoy, “Bir defa ben isim kullanmamıştım. Ben isim vermeme rağmen neden Kanaltürk’ü FETÖ’ye satan Özkan bu kadar üzerine alındı? Demek ki yarası vardı” dedi. Kendisi için “eski belediye başkanı” olarak nitelemelerine de tepki gösteren Aksoy, hukuken hâlâ belediye başkanı olduğunu söyledi. Şantaj iddialarını da reddeden Aksoy, CHP’li vekillerin “Genel başkana söyleyeceğim” demesinden sonra panikle böyle bir açıklama yapma gereği duyduklarını iddia etti. Aksoy’un iddiaları şöyle: “31 Mart seçimlerinden sonra Tuncay Özkan ve bir milletvekiliyle birlikte Menemen Belediyesi’ne geldi. İstanbul’un eski il başkanı olduğunu söyleyen biri de vardı. Belediyede makam katına çıkarken Özkan, ‘Makam katında konuşmayalım, başka bir odada konuşalım’ dedi. Ayrıca telefonların da içeriye alınmamasını ya da uçak moduna alınmasını istedi. Bir genel başkan yardımcısı neden bunları ister? Biz bunları yaptık. Odaya girdikten sonra da bana söylenen şu oldu: ‘AND adında bir asansör firması var. Bu firmayla sözleşme yapacaksınız. 2- Güneş adında bir medya şirketi var bunlarla sözleşme yapacaksınız. Bunlar genel başkanın talimatı.’ Bir genel başkan böyle bir talimat verir mi? Benim tanıdığım başkan vermez. Bu konuşma sırasında da Seyrek’teki yerlerle alakalı sorular sordu. Bundan sonra da devreye bir takım adamlar sokularak, rezidanslara davet edilerek, orada açık ihaleyle değil pazarlık usulüyle 6-7 firmaya bunların dağıtılması yönünde dayatmalarda bulundu. Ben bunların hiçbirini kabul etmedim. Benim hapse girmemin temel unsurlarından biri budur. Belediyeler rant kapısı değildir. Bunun temel felsefesi sen beni gör bir sonraki seçimlerde ben seni aday göstereyim…’ Eğer mahkemeye gidilirse o kayıtları mahkemeye sunarım. Ben cezaevine girip çıktıktan sonra ilk mahkemede, o medya patronu benim hakkımda haber yaptırırken kullandığı fotoğraf, tutuklanırken çekilen fotoğraftır. Haysiyet cellatlığı yapmıştır. Biz Menemen’in AKP’den 10 bin oy farkla kazandık. Mücadeleyle kazandık. Sonra ne oldu? Serdar Aksoy belediye başkanı olarak size rant kapısı açmak zorunda mı? Şimdi Menemen’de durum nedir hiç vicdanın sızladı mı? 15 Temmuz’da darbe yapmak isteyen, pilot olan, terörist olarak müebbet hapis cezası almış birinin biraderi şimdi vekil olarak oturuyor. Sizin vicdanınız sızlamıyor. Siz sadece Atatürkçülüğü banknotların arkasındaki Atatürk zannediyorsunuz.”

2 yıl önce

Ankara Büyükşehir Belediyesi'ni "Kabile Belediyesi" olarak tanımlayan AK Parti Grup Başkanvekili ve Mamak Belediye Başkanı Murat Köse açıklamalarını şemayla anlattı

Ankara Büyükşehir Belediyesi'ni "Kabile Belediyesi" olarak tanımlayan Köse, açıklamalarını şemayla anlattı. Daha önce Belediye Meclisi toplantısı açıklamalarda bulunan ancak Yavaş tarafından engellendiğini belirten Köse CNN Türk canlı yayınında hazırladığı şemaları gösterdi. ÜÇ GRUP YÖNETİYOR Murat Köse; sosyal paylaşım sitesi Twitter'daki resmi hesabından da "Mansur Yavaş Kabilesi" olarak tanımladığı ekipte yer aldığı iddia edilen isimleri paylaştı. Murat Köse, söz konusu paylaşımlarda Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin "Yükselciler", "Servetçiler" ve "Fırsatçılar" olarak tanımladığı üç grup tarafından yönetildiğini savundu. Murat Köse'nin hazırladığı şemada şu bilgiler yer aldı: Yüksel Arslan (Özel Kalem Müdürü) Belediyeye alınan 15 binin üzerindeki kişinin 10 bininin referansı. Arslan'a tabi kişilerin kayda değer bir kısmı işe gelmeden maaş alıyor ya da belediyeye bir katkı koymadan mesai dolduruyor. "Ertan Işık (CHP'li meclis üyesi) Görevi, Yavaş belediye giriş yaptığı andan itibaren makam odasında Yavaş'ın yanında durmak. Yavaş'a yakınlığını kullanarak iş takibi yapmak. Atilla Çelik (Mansur Yavaş'ın hemşerisi) Ertan Işık'ın uydusu... Ertan Işık'ın yaptığı iş takiplerini meşrulaştırmak için Yavaş'a yönelik göstergesi.

1 2 ... 6 7 8 9 10 11 12 ... 19 20