18 Mayıs Cumartesi 2024
2 yıl önce

DİAYDER davasında İmamoğlu’na şok! Mahkeme, İBB daire başkanını ve İnanç Masası sorumlusunu dinleyecek..

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın ikinci duruşması tamamlandı. Duruşmada sanıkların savunma ve sorguları tamamlandı. Bir sonraki duruşmayı 18 Mart'a erteleyen mahkeme heyeti, bir dizi önemli kararlar aldı. Heyet, tutuklu sanıklardan Sefa Mehmetoğlu, Nezir Erdemci, Enver Karabey'in tahliyelerine karar verdi. Ekrem Baran, Ali Fuat Hatip, Aydın Ayhan, Hafit Tunç, Mehmet Emin Aslan ve Mehmet İnan'ın ise tutukluluk hallerinin devamına hükmedildi. İBB SORUMLULARI DİNLENECEK Mahkeme heyeti sanıkların bir kısmına İBB'de özel olarak kadro verildiği konusunda iddialar bulunması ve aynı zamanda sanıklar ile telefon tapelerinde isimleri isimleri geçmesi nedeniyle İBB İnanç Masası Sorumlusu Nilüfer Taşkın ile Sosyal Hizmetler Daire Başkanı Yavuz Saltık'ın tanık olarak dinlenmelerine karar verdi. Heyet, Taşkın ve Saltık'ın bir sonraki duruşmada hazır bulundurulmaları için İBB'ye müzekkere yazılmasını kararlaştırdı. İBB'NİN GASSALLARI Dernek üyesi bazı sözde din adamlarının, dernek referansıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne gassal olarak girdikleri ortaya çıkmıştı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, İBB'ye sokulan dernek üyelerinin maaşlarının bir kısmını dernek üzerinden terör örgütüne aktardığı kaydediliyor. İddianamede, 2008 yılında PKK tarafından kurulan DİAYDER'in amacının, Kürt vatandaşların dini inanç ve duygularını sömürüp terör örgütüne sempati duymalarını sağlamak olduğu belirtiliyor. KANDİL'DEN TALİMAT İddianamede, sözde din adamı görünümlü örgüt üyelerinin kendi mescitlerinde vaazlar verdikleri, bazı vaazlara Kandil'den gelen örgüt yöneticilerinin de katıldığı anlatılıyor. Derneğin, "Diyanet (Devlet) camilerine gitmeyin" çağrısıyla bildiri yayınlandığı da iddianamede vurgulanıyor. Dernek üyesi bazı sözde din adamlarının, dernek referansıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne gassal olarak girdikleri ortaya çıkmıştı. İddianamede, İBB'ye sokulan dernek üyelerinin maaşlarının bir kısmını dernek üzerinden terör örgütüne aktardığı kaydediliyor.

2 yıl önce

Kadirov 22 bin liralık Prada bota Çeçen davasını sattı

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşa Rusya'ya bağlı Çeçenistan Cumhuriyeti de katıldı. Rus ordusunun yaptığı askeri harekatı destekleyen Çeçenistan Cumhuriyeti lideri Ramazan Kadirov dün Başkent Grozni'de askerlerine seslendi. Ramazan Kadirov, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy'e görevi bırakmasını tavsiye ederek "Başkomutanımız Başkan Vladimir Putin'i arayın ve özür dileyin” çağrısında bulundu. 22 BİN LİRALIK BOTLARIYLA POZ VERDİ Konuşmasının ardından poz veren Kadirov'la ilgili dikkat çeken bir detay ortaya çıktı. Putin'in kuklası olarak adlandırılan Kadirov'un botlarının Prada isimli lüks bir markaya ait olduğu belirlendi. Markanın sitesinde botların Türkiye'de satış fiyatı ise 22 bin TL. PUTİN'İN KUKLASI Şeyh Şamil ile başlayan, yaklaşık 2 asırdan fazladır aralıklarla Rus işgaline karşı savaşan, 90'lı yıllarda da Rusya'ya karşı bağımsızlık mücadelesi veren Çeçenistan, Cahar Dudayev, Aslan Mashadov ve Şamil Basayev'in önderliğinde dirense de, bu liderlerin suikastlerle öldürülmesi sonrası direniş kırıldı. Babası gibi Rus yanlısı olan Ramazan Kadirov, Putin tarafından Çeçenistan'ın başına getirildi.

2 yıl önce

TRT'nin işgali davasında karar çıktı

Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminde, TRT'nin İstanbul Ulus'taki binasının ve Digitürk'ün hedef alınmasıyla ilgili davada Yargıtay kararı bozmuştu. İstanbul 24'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden görülen davada Mahkeme Heyeti kararını açıkladı. 25 sanık hakkında müebbet hapis, 10 sanık hakkında ise 12 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Sanık Ali Seyis hakkındaki yakalama kararının devamına, tutuksuz sanık Mehmet Rauf Çağmar'a da ceza verilmesine gerek olmadığına hükmedildi.

2 yıl önce

PKK bağlantılı DİAYDER için kapatma davası!

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, PKK terör örgütünce kurulduğu ortaya çıkan DİAYDER üyesi 23 kişiye, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılmıştı. Terör örgütünün sözde din adamları derneğiyle ilgili yeni bir gelişme yaşandı. Bu kez Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, terör örgütüyle bağlantılı derneğin kapatılması için Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açtı. BAŞSAVCILIK DELİLLERİ TEK TEK SIRALADI Savcılığın mahkemeye gönderdiği davanamede, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğinin raporu, medya ve sosyal medyaya yansıyan bilgi ve belgeler, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın iddianamesi ve Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturma evrakları delil olarak gösterildi. BAŞKALDIRI MESAJLARI Savcılık, Ekrem Baran'ın başkanlığını yaptığı 2015-2022 yıllarında Mülkiye Müfettişlerince dernekte denetim yapıldığını aktardı. Bu denetime göre, dernek tarafından yayınlanan Rohani isimli dergide, dernek yöneticileri tarafından yayınlanan yazılarda düzenli olarak başkaldırıya teşvik mesajlarının yer aldığı tespit edildi. TERÖR ÖRGÜTÜ PROPAGANDASI Kürtlerin mücadelesinde en önemli aktörün PKK olduğu, DEAŞ'ın yenilmesiyle Türkiye'nin yenilmiş olduğu, devletin Kürtler üzerinde zulüm yaptığı yönünde propagandalar yapıldı. Türkiye Cumhuriyetini yöneten sınıfın Allah'ın ayetlerini inkar ettiği, rejimin faşist olduğu gibi mesnetsiz iddialarla da devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı teşvik edici yazılar ve basın açıklamalarının yayınlandığı belirlendi. PKK KANALLARINDAN VAAZ VERDİLER Terör örgütüyle bağlantılı sözde din adamlarının, derneğin mescitlerinde verdikleri vaazlarında da sürekli Kürt vatandaşlara propaganda yaptıkları, terör örgütü güdümünde faaliyet gösteren kanal ve platformlarda da bu tarz sohbetlere katıldıkları vurgulandı. TERÖRİSTLER İÇİN ÇADIR NÖBETİ Sözde din adamlarının, PKK'nın Suriye kolu olan PYD/YPG terör örgütü mensuplarına destek vermek amacıyla Kobani sınırında çadır nöbeti eylemine katıldıkları da kaydedildi. Gözaltına alınan dernek üyelerinde, PKK/KCK terör örgütü ile ilişkili çok sayıda belge ve doküman ele geçirildiği kaydedildi. DERNEKTE USULSÜZLÜK Savcılık, terör bağlantısının yanı sıra dernekte usulsüzlükler yapıldığını da kaydetti. Savcılığın bu tespitlerine göre, dernek yöneticileri dernekler kanununa göre tutmaları gereken defter ve belgeleri usulüne uygun tutmadı. Savcılık, derneğin amacından saptırıldığı ve kanuna aykırılık oluşturarak suç sayılan eylemlerin kaynağı olabileceğine dikkat çekti. Dernek tarafından yürütülen faaliyet ve açıklamalarda suç unsurlarının birden çok ve süregelen nitelik taşıyarak derneğin asıl amacının dernek adı altında suç işlemeye zemin hazırlamak haline geldiği ifade edildi. FESİH TALEBİ Tüm bu delil ve gerekçelerle Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'nin (DİAYDER) faaliyetlerinin tedbiren durdurulmasını ve derneğin feshedilmesini talep etti. İBB'YE SOKULMUŞLARDI Öte yandan, DİAYDER üyesi bazı sözde din adamlarının, dernek referansıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne gassal olarak girdikleri ortaya çıkmıştı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede ise İBB'ye sokulan dernek üyelerinin maaşlarının bir kısmını dernek üzerinden terör örgütüne aktardığı kaydediliyor. İddianamede, 2008 yılında PKK tarafından kurulan DİAYDER üyesi sözde din adamlarının kendi mescitlerinde verdikleri vaazlara Kandil'den gelen örgüt yöneticilerinin de katıldığı anlatılıyor. Derneğin, "Diyanet (Devlet) camilerine gitmeyin" çağrısıyla bildiri yayınlandığı da iddianamede vurgulanıyor.

2 yıl önce

Balyoz planı davasında yargılanan Mehmet Baransu ve Ahmet Altan'a hapis cezası

"Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etme ve yok etme" suçlarından yargılanan kapatılan Taraf Gazetesi'nin eski çalışanlarından Mehmet Baransu 13 yıl hapis, diğer sanıklar Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve Yıldıray Oğur ise 3'er yıl 4'er ay hapis cezasına çarptırıldılar.

2 yıl önce

Yeniçağ’ın ‘dolandırıcılık’ davası açtığı Batuhan Çolak’ın Trabzon’daki Suriyeli aileyle ilgili yalanı ortaya çıktı

Son zamanlarda göçmenler konusunda peş peşe provokatif ve yalan haber paylaşan Batuhan Çolak isimli gazeteci, geçtiğimiz yıl çalıştığı Yeniçağ gazetesinden ‘hırsızlık ve nitelikli dolandırıcılık’ suçlamasıyla kovulmuştu. Son zamanlarda göçmenler konusunda peş peşe provokatif ve yalan haber paylaşan Batuhan Çolak isimli gazeteci, geçtiğimiz yıl çalıştığı Yeniçağ gazetesinden ‘dolandırıcılık’ suçlamasıyla kovulmuştu. Yeniçağ’ın avukatı Faruk Daşkaya, Batuhan Çolak ile ilgili şu açıklamayı yapmıştı: “Yeniçağ ile iş akdinin feshinin akabinde gazete idaresinin yaptığı incelemede Batuhan Çolak’ın internet servisi için çalıştıklarını beyan ederek iki kişiye ücret tahakkuk ettirdiği, İzmit’de ikamet ettikleri ve 1 gün dahi mesai yapmadıkları belirlenen Recep Ali Korkmaz ve kardeşi Resul Korkmaz’a tahakkuk edilen ücretleri, ‘Ben kendilerine elden vereceğim’ diye alıp Yeniçağ’ı dolandırdığı tespit edilmiştir. Batuhan Çolak, ayrıca gazetemizin envanterinde kayıtlı laptopu gazete dışına çıkarmış ‘iade et’ ihtarnamesine rağmen iade etmemiştir. Yeniçağ’a ait internet google şifrelerini de kendisine çekilen ihtarnameye rağmen gazete idaresine vermeyerek kurumumuzu maddi ve manevi zarara sokmuştur” DOLANDIRICILIKTA BU DEFAKİ HEDEFİ GOOGLE Yeniçağ’dan kovulduktan sonra Aykırı isimli haber sitesini kuran Çolak, sitesinin gelirini artırmak için ise Türkiye’deki Suriyeliler ve diğer göçmenleri kendisine hedef seçti. Hemen her gün sosyal medyada çok rağbet gören mülteciler konusunda yalan haber paylaşan Çolak, bu sayede hit alarak Google Adwors üzerinden kendisine gelir sağlıyor. SON YALANI TRABZON’DAKİ SURİYELİ AİLE Gün boyunca sosyal medyada ‘Suriyeliler’ kelimesiyle arama yapan Çolak, yerel medyada ve sosyal medya hesaplarında bulduğu paylaşımları uydurduğu senaryolar ile gerçekmiş gibi servis ediyor. Geçtiğimiz gün Trabzon’daki Haber61 sitesinde yayınlanan bir haberde “Trabzon’da Suriye’deki savaştan kaçarak 9 yıl önce Türkiye’ye gelen ve 2019’da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilen Sahar Zalt ve Mohamad Haj Rabee ailesinin Trabzon’daki bir hastaneyle ilgili yaşadıkları sorun” aktarılmıştı. Haberi bulan Çolak, aktarılan olayı tamamen çarpıtarak sitesine tıklanma sağlamak için yine yalana başvurdu. HABER61’DEN BATUHAN ÇOLAK’A GAZETECİLİK VE AHLAK DERSİ Haber61 sitesinin yazı işleri müdürü Songül Mazlum, Batuhan Çolak’ın yalanını deşifre eden ve ‘nitelikli dolandırıcılık’ suçuyla yargılanan Çolak’a gazetecilik dersi verdi. İşte o yazı:   Size baştan sona hatalarla ve yanlışlarda dolu olarak kaleme alınmış “Suriyeliler vatandaş olunca devleti suçlamaya başladı: Neden sağlık ücretsiz değil!” başlıklı bir yazı üzerinden başlatılan linç kampanyasının iç yüzünü anlatayım. Önce neden hatalarla ve yanlışlarla diye yazdığımı 6 madde de özetleyeyim sonra da haberin öyküsünden bahsedeyim. 1- Doğum öncesi hastane önünde parasızlık yüzünden bekletilen ailenin yanındaydık. İster Suriyeli olsun ister herhangi başka bir milletten olsun 42 haftalık gebe bir annenin ağrılar içinde hastane önünde bekletilmesine duyarsız kalmadık. Onlar bizim kapımızı çalmadı, biz aldığımız bir istihbarat üzerine ailenin yanında durduk. 2-“Suriyeliler vatandaş olunca devleti suçlamaya başladı.” deniyor. Hayır Suriyeliler vatandaş olunca devleti suçlamaya başlamadı. Mülteci olarak geldikleri ülkede Türk vatandaşlığı verildiği için kimliklerinin aktif olmasını istiyorlar. Turist olmadıkları için turist gibi ücret ödemek istemiyorlar. 3- Hastane ya da doktoru biz hedef haline getirmedik. İlk haberimizde ne hastane ismi verdik ne de doktor. Ancak İl Sağlık Müdürlüğü kullandığı cevap hakkında, hastane ismini açık açık verdi. Hastanedeki doktorlar da dolayısıyla bundan etkilendi. İkinci haberimizde hem Sağlık Müdürlüğünün cevap hakkına yer verdik hem de ailenin elindeki belgelere. Keza “Gerçek dışı bilgiler” diye yalan haber yapmakla suçlanınca belgeleri ortaya koymak boynumuzun borcu oldu. 4-Sağlık Müdürlüğü “Hastadan herhangi bir ücret alınmamıştır” diye cevap hakkını kullandı. Oysa bizim elimizde doğumdan önce ödenen 55 ve 73 TL’lik dekont ve doğumdan sonra çıkarılan 2 bin 756 TL’lik bir borç vardı. Biz bunu haber yaptık. Haberimizin de arkasındayız.  Şu an bu borç ödenemediği için doğum kontrolleri yaptırılamayan bir bebek var. Ne yapalım, sırf aile Suriyeli diye bir bebeğe sağlık hizmeti verilmemesini mi alkışlayalım? “Sağlık hizmeti vermeyin, hepsi ölsün!..” başlıkları mı atalım? 5-Sağlık Müdürlüğü “Gebelik takipleri öncesinde özel hastanede yapılmış” diyor. Hayır, bu aile özel hastanede muayene olmadı. Özel bir muayenehanede tanıdık bir hayırsever vasıtasıyla ücretsiz muayene oldu. 6- Sırf Suriyeli aile, Türk kimlikleri aktif hale getirilmesini istedi diye ortaya “hain” profili çıkarmak, ne ahlaki ne de vicdani bir şeydir. Keşke bu aykırı kafalar ırkçılığı değil de vicdanlarını birazcık körükleyebilse… Zaten var olan Suriyeli düşmanlığı üzerinden duyar kasmak tam da gazetecilik etiği! *** Madde madde yaptığım tespitlerin ardından haberin öyküsünü de sizinle paylaşayım. 4 Mart günü değer verdiğim bir insan tarafından arandım. 42 haftalık Suriyeli bir kadının doğum sancısı başladığı halde parasız muayene edilmediğini, hastane önünde kalakaldıklarını söyledi. Yanıma iki arkadaşımı alarak hemen hastaneye gittim. Hastane önünde çektiği ağrı yüzünden belli olan bir anne ve eşini gördüm. Linç kampanyasında ön plana çekildiği gibi Suriyeli bir aileyi değil, çaresiz iki insanı gördüm. Yani olaya “Suriyeli bunlar, kahrolsunlar, ölsünler, gitsinler, bitsinler, bana ne, ya da bize ne vb.” penceresinden bakmadım. Neden sağlık hizmeti alamadıklarını, yaşadıkları mağduriyete neyin yol açtığını sordum. Mohammed Haj Rabee, 9 yıl önce Türkiye’ye geldiklerini ve 2019 yılının 9. ayında cumhurbaşkanlığı kararıyla Türk vatandaşlığı aldıklarını ancak kimliklerinin aradan yıllar geçmesine rağmen aktif hale getirilmediğini anlattı. Bugün Türk kimlikleri aktif hale getirilmediği için ve artık Göç İdaresi tarafından verilen kimliklerinin de aktif olmadığı için bir çıkmaza düştüklerini ve sağlık hizmetlerinde para talep edildiğini aktardı. Yani yazıda bahsedildiği gibi Türk vatandaşı oldular da ücret ödememek için devleti kötülüyorlar gibi bir safsatanın gerçeklikle bir bağı yok. Bir aile arafta bırakıldı. Ne mülteciler ne de Türk vatandaşı… Yani yazıda bahsedildiği gibi “bizim gibi” değiller. Türk vatandaşlarından alınan muayene ücreti onlardan tahsil edilmiş olsaydı 20 Ocak 2022’de yine şehrimizdeki bir hastaneden “Turistin Sağlığı Hastalarından Elde Edilen Gelirler” başlığı adı altında tahsilatlar yapılmazdı. Bu aile Türk vatandaşıysa turist statüsünde tahsilat yapılamaz, mülteciyse Göçmen kimlikleri aktif olur ve ücretsiz sağlık hizmetinden faydalanır. Burada ikisi de yok. Savaştan kaçıp geldikleri ülkede turist muamelesi görmüşler. Aileden önce 200 TL civarında bir para istediler.  Aileye yardımcı olmak adına ödemeyi kartla yapmak istedim. Kartla ödeme yapılamayacağını ifade edince para çekmek için dışarı çıktım. Döndüğümde ücreti 55 liraya çektiklerini ve ailenin de bu ücreti ödeyebildiğini öğrendim. Haberi yazmak için ofise döndüm ve 42. haftalık bir hamile kadının acılar içinde bekletilmesini eleştirerek “Sen nasıl bir hastanesin?” başlığını attım. 55 lira yüzünden bir annenin sancılar içinde bırakılmasınaydı tepkim? Eğer senin benim gibi Türk vatandaşıysalar ellerinde Türk kimlikleri olmalı, değillerse göçmen kimliği olmalı… Kimliksiz bırakılan bir insana “Neden çalışıp para kazanmıyorsun?” diye tepki gösterip kayıt dışı istihdama özendirmeyeceğiz herhalde ya da neden dilencilik yapmadıklarını sorgulamayacağımızı ümit ediyorum. *** Haber yayınlandıktan sonra söz konusu hastaneden ismini paylaşmayacağım bir doktor aradı. Anne Hakları gereği ücret alınamayacağını ve yardımcı olmak adına bizi bilgilendirmek istediğini söyledi. Görüşmeden memnuniyet duyacağımı ve konu hakkında aileyi de bilgilendireceğimi söyledim. 8 Mart’ta aileyle bağlantı kurdum. Yaptığım görüşmeyi anlatıp, doktorla irtibatlandırabileceğimi söyledim. Çocuğun doğduğunu ve doğum belgesi alamaya gideceklerini öğrendim. Sonrasında bana 2 bin 756 TL borç çıkarıldığına dair dönüş yapıldı.  9 Mart’ta ismini paylaşmak istemediğim beni arayan doktoru geri aradım, açmadı. Dönüş yaptığında da ben farklı bir haber takibinde olduğum için açamadım. Ofise döndüğümde masamda İl Sağlık Müdürlüğünün cevap hakkı vardı. Metni inceledim. “Hastadan herhangi bir ücret alınmamıştır, gerçek dışı bilgiler” vb. şeyler yazıyordu. Bu sefer aileden ödeme yaptıklarına dair dekontları istedim. Hem hastanenin cevabının hem de ailenin beyanlarının ve belgelerinin yer aldığı bir haber daha yaptım. Bu kez de ödeme yapıldığı halde ödeme yapılamadığına dair açıklama yapıldığından “Suriyeli bir aileye yaşatılan mağduriyet yok sayıldı” diye bir haber yaptım. Bugün 2 bin 756 TL ödenemediği için bir bebek kimliksiz kaldı. Üstelik İl Sağlık Müdürlüğü alınan ücretleri yok sayıyor, talep edilen ücreti de yok sayıyor. Özel hastaneye gitmediğini ifade eden bir aileyi, “Özel hastaneye gitmişler, paraları var” şeklinde lanse etmeye çalışıyor. *** Sırf Suriyeliler diye yaşanılan bu olayı destekleyenler desteklesin, linç edenler hız kesmeden devam etsin… Benim vicdanımda da, insanlığımda da bir ailenin yaşaması gereken senaryo bu değil. Yazımı Ümmetimizin büyük bir bölümünün unuttuğunu ve bir önce hatırlaması gerektiğini düşündüğüm bir vasiyetle sonlandırıyorum. Veda Hutbesi Resûl-i Ekrem Hz. Muhammed: “Sözümü iyi dinleyin ve belleyin. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir.”

2 yıl önce

Adnan Oktar davası: 68 sanığın tahliye kararına itiraz

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi (İSTİNAF) 1. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin Adnan Oktar’ın da aralarında bulunduğu 215 sanığa beraatten 9 bin 803’er yıl hapse kadar değişen oranlarda verdiği ceza kararlarını geçtiğimiz günlerde incelemişti. Daire, yerel mahkemenin hatalı değerlendirme sonucu hüküm kurduğuna kanaat getirerek verilen kararı usulden bozmuştu. Daire, bozma kararıyla birlikte tutuklulukta geçirdikleri süreyi dikkate alarak 68 sanığın tahliyesine karar vermişti. Daire Adnan Oktar, Alev Babuna, Aylin Atmaca, Ayşegül Hüma Babuna, Bora Yıldız, Hakan Kurtul, Halil Hilmi Müftüoğlu, İbrahim Tuncer, Mehmet Noyan Orcan, Mert Sucu, Merve Büyükbayrak, Oğuzhan Sevinç, Sinem Hacer Tezyapar, Tarkan Yavaş, Ulviye Didem Ürer ve Yeliz Aksoy'un aralarında bulunduğu 16 sanığın ise tutukluluk halinin devamına karar vermişti. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı, İstinaf 1. Ceza Dairesi’nin Adnan Oktar davasında tutuklu bulunan 68 sanığın Tahliye edilmesi kararına Itiraz etti. Daire’nin itirazı değerlendirdiği öğrenildi.

2 yıl önce

Muhsin Yazıcıoğlu suikast davasından ceza alan Ali Lapanta İYİ Parti’de yönetici çıktı

2009 yılında Jandarma Bölge Komutanı olan Ali Lapanta, “görevi kötüye kullanma” suçundan 1 yıl 6 ay hapis cezası aldı. 15 Şubat’taki duruşmada cezası onanan Lapanta’nın dosyası İstinaf Mahkemesi’ne gönderildi. 25 Ekim 2017’de kurulan İYİ Parti’nin 200 kişilik “Kurucular Kurulu“ listesinde yer alan Ali Lapanta, gelen tepkiler üzerine, 2018 Nisan ayında istifa ettiği duyurulmuştu. Lapanta’nın ismi, istifa ettiği yolundaki haberlere rağmen İYİ Parti’nin resmi internet sitesindeki “Kurucular Kurulu” listesinden silinmedi. Ali Lapanta’nın yanısıra istifa eden 10’larca ismin daha kurucular kurulu listesinde hala yer aldığı görüldü. İYİ Parti sitesinin güncellenmediği gibi bir gerekçeye karşılık partiden ihraç edilen ancak mahkeme kararıyla yeniden “İYİ Parti milletvekili” olan Ümit Özdağ’ın ismi ise “kurucular kurulu” listesinden silinmesi bu mazereti bertaraf etmiş oldu. Tepkiler nedeniyle Ali Lapanta, seçimlerde aday gösterilemedi ancak parti kongrelerinde ve siyasi çalışmalarda varlığını sürdürdü. Lapanta’nın, Muhsin Yazıcıoğlu suikastında “görevi kötüye kullanmak” suçundan aldığı hapis cezası İstinaf Mahkemesi’nde de onanırsa siyasi yasaklı olacak.

1 2 ... 7 8 9 10 11 12 13 ... 22 23