06 Mayıs Pazartesi 2024
2 yıl önce

AK Parti Sözcüsü Çelik'ten "27 Nisan e-muhtırası" değerlendirmesi: Hükümet, ilk defa Cumhuriyet tarihinde cevap verince bu siyasi hayatımız açısından bir dönüm noktası oldu

Çelik, 27 Nisan e-muhtırasına ilişkin yaptığı değerlendirmede, "Muhtıra, geleneğinin son halkası olarak tarihteki yerini aldı." ifadesini kullandı. 27 Nisan'daki muhtıra girişiminin tam anlamıyla muhtıra olamadığını belirten Çelik, "İlk defa Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir hükümet, ona cevap verdiği için muhtıra olması için yapılan bu girişim bir kağıt parçasına döndü. Bu çok önemli bir şey bizim siyasi tarihimizde." diye konuştu. Türkiye'nin siyasi tarihinde genelde muhtıra verildikten sonra hükümetlerin bunu kabullendiğini ve siyasetin ayarının o muhtıranın kodları üzerinden belirlendiğini anlatan Çelik, sonrasındaki her siyasi gelişmenin de muhtıra kodları üzerinden değerlendirildiğini dile getirdi. Çelik, "Bir bakıma kerteriz noktasıydı muhtıralar sivil siyaset için. Sivil siyasetin bir bakıma DNA'sını, psikolojisini belirliyordu. İlk defa, Cumhuriyet tarihinde bir hükümet, o zaman Cumhurbaşkanı'mız Başbakan olarak bunu hükümetimiz geri çevirdi ve muhtıra olarak tarihe geçecek şey bir kağıt parçasına döndü." dedi. Sistemin eski dönemlerden beri, özellikle asker kökenli cumhurbaşkanlarını hükümetin üzerinde bir vesayet aracı olarak kullandığını, sonrasında da bunun başka ek mekanizmalarla desteklendiğini söyleyen Çelik, "Anayasanın üzerinde Milli Güvenlik Kurulu oluyordu, bunun yanı sıra yargının vesayeti, askerlerin gazetecilere verdiği brifing. O zamanlar o dönemdeki siyasi hayat şekillenirken neredeyse sivil siyaset diye bir şey kalmamıştı. Siyaset bu muhtıra siyasetinin sınırları içerisinde yaşayabilen, nefes alabilen bir varlık haline dönüşmüştü." değerlendirmesinde bulundu. AK Parti döneminde en çok vurgu yapılan kavramlardan birinin "sivil siyaset" olduğuna dikkati çeken Çelik, "Sivil siyasetin özerkliği, sivil siyasetin güçlendirilmesi, sivil siyasetin gücünün pekiştirilmesidir. Bu şu demekti, yani herhangi bir şekilde askeri bürokrasinin muhtıralar yoluyla siyaseti belirlemesi, ülkeyi yönlendirmesi gibi bir şey söz konusu olmasın diye. Bunlar tabii Türkiye'ye çok acılar ödetmiş, bedeller ödetmiş süreçlerdir." diye konuştu. 27 Nisan'daki teşebbüsün bir bakıma cumhurbaşkanlığı seçiminin kodlarını belirlemek üzere yapıldığını söyleyen Çelik, aynı günün gecesi buna bir cevap hazırlığının hemen başladığını anımsattı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın o gece telefonlara çıkmadığını ve bu durumun ertesi sabaha kadar çeşitli bahanelerle böyle devam ettiğini anlatan Çelik, ertesi gün, hükümet adına bir açıklama yapılacağı basına duyurulduktan sonra dönüş yapıldığını belirtti. "İLK DEFA CUMHURİYET TARİHİNDE BİR MUHTIRA AKAMETE UĞRAMIŞ OLDU" Muhtırayı yayınlayanların hükümetin buna cevap vereceğini hesap edemediklerini vurgulayan Çelik, "Neticede ilk defa Cumhuriyet tarihinde bir muhtıra akamete uğramış oldu. Dolayısıyla bir bakıma muhtıralar döneminin işte son halkası, kapanması gibisinden bir durum. Eğer hükümet cevap vermeseydi, bazen Amerikan Başkanları için 'topal ördek' ifadesi kullanılıyor ya, aslında bu, hükümetleri sakatlayan, hükümetleri gerçek bir hükümet olmaktan çıkaran birtakım saldırılar olarak bu muhtıralar her zaman gündeme gelmiştir." ifadesini kullandı. Çelik, muhtıranın kabul edilmesi ve cevap verilmemesi halinde cismen var olan hükümetin siyaseten yok hükmünde olacağını belirterek şöyle devam etti: "Zaten bu hale getiriyorlardı, bu şekilde önce bir şekilde bir tavır koyuyorlar, ondan sonrasında Cumhuriyetin tehlikede olduğunu, işlerin çok kötüye gittiğini, büyük bir güvenlik tehdidi olduğunu, olaya el koymak gerektiğini, basının da desteğini yanlarına alarak ifade ediyorlar. Ondan sonra hemen organize bir şekilde birtakım başka kurumlardan açıklama yapılmaya başlanılıyor. Bir bakmışsınız olmayan bir şey yüzünden ülke büyük bir stresin içerisine girmiş ve bütün kurumların okları kendi amirleri durumundaki hükümete çevrilmiş. Böylesine kaotik, böylesine amorf, şekilsiz, ilkesiz bir süreç üretiyorlardı. 27 Nisan'da tekrar bunu yapmaya çalıştılar, 'cumhurbaşkanı şöyle olmalı, birtakım kaygılarımız var bu konularda' dediklerinde hükümet, ilk defa Cumhuriyet tarihinde cevap verince bu siyasi hayatımız açısından bir dönüm noktası oldu. Bence demokrasinin Türkiye'de yerleşikleşmesinin önemli dönüm noktalarından bir tanesidir." AK Parti Sözcüsü Çelik, daha önce katıldıkları bir MKYK toplantısında söz aldığını hatırlatarak şunları kaydetti: "'Bugün çok önemli bir gün' demiştim. Sebebi şu ilk defa dikkatimi çekti, o dönemi kastederek söylüyorum, iktidar partisinin MKYK'sini izleyen gazeteci sayısı Milli Güvenlik Kurulunu izleyen gazeteci sayısından daha fazla. Çünkü o zaman hatırlayın, şimdi bunlar geride kaldığı için iyi hatırlanmıyor, Türkiye nefesini tutuyordu her ay, Milli Güvenlik Kurulundan Milli Güvenlik Kurulu'na yaşıyordu. Milli Güvenlik Kurulundan hükümete nasıl bir talimat çıkacak, nasıl bir posta koyulacak gibisinden, dolayısıyla orada milli güvenlik dışında sadece seçilmiş sivil hükümete karşı kısıtlamaların ve yönlendirmelerin konuşulduğu bir mekanizma söz konusu oluyordu. İşte en son 27 Nisan'da buna teşebbüs edildi orada cevap verince de o bir muhtıra olmak üzere kurgulanmış o teşebbüs kağıt parçasına döndü."

2 yıl önce

Araştırma: Frontex, Ege'de göçmenlerin geri itilmesinde rol aldı

"Lighthouse Reports", "Der Spiegel", "SRF Rundschau", "Republik" ve "Le Monde" tarafından yürütülen ortak araştırmaya göre, Frontex'in veri tabanında, yüzlerce düzensiz göçmenin Ege'de geri itilmesine yönelik kayıtlar yer aldı. Ajansın, Mart 2020 ile Eylül 2021 arasında kadın ve çocukların da aralarında olduğu 957 sığınmacının denizde geri itilmesinde rol aldığı belirtilirken, bu vakaların Frontex'in "Jora" adlı veri tabanında çıkış noktalarından "ayrılmanın önlenmesi" şeklinde etiketlendiği kaydedildi. Bu bağlamda, Yunan Sahil Güvenlik unsurlarının yaptığı geri itmelerin AB yetkililerince "düzensiz göçmenlerin AB dışı ülke makamları tarafından denizde durdurularak çıkış noktalarına geri gönderilmesi" olarak tanımlandığı dile getirildi. Söz konusu veri tabanındaki kayıtlara göre, 22 farklı vakada sığınmacılar, Yunan sahil güvenlik güçlerince durdurulmasının ardından botlara bindirilerek denizde terk edildi. Yunanistan'ın denizde terk ettiği göçmenler 28 Mayıs 2021'de yaşanan bir olayda, Midilli Adasına gelen yaklaşık 50 düzensiz göçmenin, Norveçli sivil toplum kuruluşu "Egean Boat Report"a konumlarını bildirdiği ve bazı Whatsapp mesajları attığına işaret edilirken, bu bildirimi yapan gruptan bazılarının daha sonra Türk Sahil Güvenlik güçlerince denizde bir botta bulunduğuna dikkat çekildi. Bu vakanın da Frontex kayıtlarına "ayrılmanın önlenmesi" şeklinde geçirildiğinin altı çizildi. Avrupa Parlamentosunun Hollanda milletvekili Tineke Strik, Frontex'e Yunanistan'daki operasyonlarını durdurma çağrısında bulunurken, Frontex ve Yunan makamları, söz konusu iddiaları reddediyor. Alman "Der Spiegel" dergisinin Ekim 2020'de yayımladığı haberde, Frontex'in Yunanistan'ın düzensiz göçmenleri açık denize geri itmesine destek verdiği, uluslararası hukuka aykırı davrandığı, kurtarması gereken mülteci botlarını Türkiye sınırına püskürttüğü ileri sürülmüştü. Frontex'in Direktörü Fabrice Leggeri’nin, Yunanistan’ın Ege Denizi’nde düzensiz göçmenleri geri ittiğine ilişkin bir olayda delilleri sildirdiği savunulmuştu. AB Yolsuzlukla Mücadele Ofisi (OLAF), Frontex hakkında Ege'de göçmenlerin geri itilmesi ile taciz ve görevi kötüye kullanma gibi suçlamalar nedeniyle soruşturma başlatmıştı.

2 yıl önce

Ege Denizi'ndeki geri itmelerde suçlanan Frontex'in direktörü istifa etti

Avrupa basınında çıkan haberlerde Leggeri'nin istifa mektubunu Frontex yönetimine sunduğu belirtildi. https://twitter.com/genelgundem/status/1519909434809622530?s=21&t=YN6ug5uTLeraRveISvXzcw AB Komisyonu sözcülerinden Anitta Hipper de günlük basın toplantısında konuyla ilgili soru üzerine, Frontex yönetim kurulunun olağanüstü toplantıda olduğunu, toplantının sonucunun öğleden sonra açıklanacağını söyledi. Frontex ve Leggeri, son yıllarda Akdeniz ve Ege'de AB ülkelerine gitmek isteyen kişilerin geri itildiğine yönelik haberlere sıkça konu oldu. Son olarak dün "Lighthouse Reports", "Der Spiegel", "SRF Rundschau", "Republik" ve "Le Monde" tarafından yürütülen ortak araştırmada, Frontex'in veri tabanında yüzlerce düzensiz göçmenin Ege'de geri itilmesine yönelik kayıtların yer aldığı belirtildi. Ajansın, Mart 2020 ile Eylül 2021 arasında kadın ve çocukların da aralarında olduğu 957 sığınmacının denizde geri itilmesinde rol aldığı, bu vakaların Frontex'in "Jora" adlı veri tabanında "çıkış noktalarından ayrılmanın önlenmesi" şeklinde etiketlendiği kaydedildi. AB Yolsuzlukla Mücadele Ofisi (OLAF), Frontex hakkında Ege'de göçmenlerin geri itilmesi ile taciz ve görevi kötüye kullanma gibi suçlamalar nedeniyle soruşturma başlatmıştı. OLAF'ın Frontex hakkında yürüttüğü soruşturmanın sonuç raporundan bulgular da geçen ay yine Avrupa basınında yer almıştı. Sonuç raporunda Frontex Başkanı Leggeri ve diğer üst düzey yetkililerin, Yunanistan'ın Ege Denizi'ndeki geri itmelerini yalnızca bildikleri değil, aynı zamanda örtbas ettikleri iddia edilmişti. Avrupa basınındaki birçok haberde, Frontex'in Yunanistan'ın düzensiz göçmenleri açık denize geri itmesine destek verdiği, uluslararası hukuka aykırı davrandığı, kurtarması gereken mülteci botlarını Türkiye sınırına püskürttüğü ileri sürülmüştü. Leggeri'nin, Yunanistan'ın düzensiz göçmenleri geri ittiğine ilişkin bir olayda delilleri sildirdiği savunulmuştu. Frontex ve Yunanistan makamları, geri itmelerle ilgili iddiaları bugüne kadar reddetti.

2 yıl önce

“Türkiye işgal altında” yazıp PKK’lı hesaplara beğeni atıyorlar! İşte ‘Türkçü’ görünümlü ihanet çetesi…

Türkiye’de seçilmiş hükümeti sokak olaylarıyla indirmeyi amaç edinen Gezi ihanetinde hafızalarda yer edinen bir görüntü, hain kalkışmanın maksadını ve planlayıcılarını ortaya koymuştu. Atatürk posteri ve Türk bayraklarının arasına Öcalan posterleri ile PKK paçavralarını asan hainler asıl niyetlerinin Türkiye’yi karıştırmak olduğunu belli etmişti. AYNI OYUN BUGÜN SOSYAL MEDYA DA SAHNEDE Türkiye’de son dönemde artan sığınmacı düşmanlığı ve ırkçı provokasyonda da Gezi ihanetinde olduğu gibi kendilerine Türkçü maskesi takan hainler, PKK ve FETÖ terör örgütleri ile el ele vermiş durumda. “Türkiye’nin sınırları güvende değil, Türkiye işgal edildi, Sokağa çıkamıyoruz, Sessiz istila” gibi söylemlerle milliyetçi gençleri ağına düşüren hainlerin asıl niyeti; sokakları karıştırarak Türkiye’yi dış müdahaleye açık hale getirmek. HEM ‘TÜRKÇÜ’ HEM SELAHATTİN DEMİRTAŞ’A ÖVGÜ Sosyal medyada gün boyunca Suriyeliler başta olmak üzere Türkiye’ye sığınan yabancılara hakaret eden, Türkiye Cumhuriyeti devletini aciz ve işgal edilmiş gösteren provokatör hesaplar Türkçülük maskesini kullanıyor. Ümit Özdağ’ın paylaşımlarını RT eden hesaplar aynı anda PKK’lı isimlere de beğeni atıyor. JAHREİN VE EKİBİ SAHNEDE Twitter’da Jahrein isimli kullanıcının başını çektiği ekibin “Türkiye işgal ediliyor” yazdıktan sonra PKK ve FETÖ’cülerin paylaşımlarını beğenmeleri ve RT etmeleri de dikkatlerden kaçmıyor. Türkiye aleyhine olan her paylaşımı beğenen Jahrein’e ait sosyal medya ekibi Türkiye’de ırkçılığın bayraktarlığını yapan Ümit Özdağ gibi isimlere malzeme sağlamak için gün boyu yaptıkları manipülasyonlar, milliyetçi Türk gençleri tarafından da ilgi görüyor. İşte o provokatörler: Milliyetçi söylemlerle Türk gençlerini ağına düşüren ve etkileşim sayısını arttıran Jahrein ve ekibi başta CHP olmak üzere siyasi partilere sosyal medya desteği sağlamak için ise dev bütçelere anlaşma yapıyor. Son günlerde ırkçı Zafer Partisi için çalışan çetenin finansmanının ABD tarafından sağlandığı daha önce defalarca dile getirilmişti.

1 yıl önce

BM: Suriye'de tutuklu olmak kayıplara karışmakla eşdeğer

Brüksel'de düzenlenen "Gerçekler ve adalete doğru: Suriye'de kayıplara karışan tutuklular krizi" konulu konferansta konuşan Pinheiro, Suriye'de Beşşar Esed rejiminin tutukladığı ve yaklaşık 10 yıldır cezaevinde bulunan çok sayıda kişin akıbetini değerlendirdi. Pinheiro, birçoğu 10 yıldır Esed rejimine ait merkezlerde tutuklu bulunan on binlerce sivilin akıbetinin bilinmediğini kaydederek, "Tutukluların bir çoğunun infaz edilerek toplu mezarlara gömüldüğü tahmin ediliyor. Diğer tutuklular da gayriinsani koşullarda işkence görerek kötü muameleye maruz kaldı." dedi. "Bugün Suriye'de tutuklu olmak, kayıplara karışmakla eşdeğer." değerlendirmesinde bulunan Pinheiro, kayıplara karışan sivillerin durumunun araştırılması için uluslararası yetkiye sahip bağımsız mekanizmanın kurulması gerektiğini vurguladı. Pinheiro, "Bu mekanizmanın kuruluşu ne kadar beklerse kayıplara karışanların akıbetinin netleştirilmesi o kadar zorlaşır." uyarısında bulundu. Esed rejiminin, tutuklu sivillerin güncel durumu hakkında ailelerine bilgi vermeyerek yüz binlerce kişiyi kasten mağdur etmeyi sürdürdüğünü belirten Pinheiro, "Bağımsız insan hakları kuruluşlarının, tutukluların bulunduğu merkezlerin hepsine serbest erişimi sağlanmalıdır." çağrısı yaptı. En az 132 bin sivil zindanlarda tutuluyor Suriye'de sivillere yönelik hak ihlallerini belgeleyen Suriye İnsan Hakları Ağının (SNHR) verilerine göre, en az 132 bin sivil halen rejim zindanlarında tutulurken, muhalifler ise söz konusu rakamın yüz binler olduğunu savunuyor. Rejimin 30 Nisan'da açıkladığı af kararının yürürlüğe girmesinin ardından ne kadar sivilin salıverileceği merak konusu olurken, SNHR verilerine göre şu ana kadar sadece 193 kişi serbest kaldı.

1 yıl önce

İçişleri Bakanı Soylu, İstanbul’da "Düzensiz Göç, Uyuşturucu, Terör ve Asayiş Değerlendirme Toplantısı"na katıldı

Hasdal'daki İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığında (AFAD) düzenlenen toplantının öğle saatlerindeki ilk bölümünde ağırlıklı olarak emniyet mensupları yer aldı. Bakan Soylu, akşam saatlerindeki bölümde kaymakamlarla bir araya geldi. Toplantıda, İçişleri Bakan Yardımcıları Muhterem İnce ve İsmail Çataklı, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, İstanbul İl Jandarma Komutanı Tümgeneral Yusuf Kenan Topcu, Göç İdaresi Başkanı Savaş Ünlü ile kaymakamlar hazır bulundu.

1 yıl önce

Ankara Üniversitesi öğrencilerden İslami değerlerin alaya alındığı “İnek Bayramı" etkinliğine tepki

Tepki gösteren duyarlı öğrenciler, azınlık grup tarafından yuhalandı. İslami değerleri alaya alan duayı yapan öğrenci Mehmet Can Tan geçtiğimiz aylarda beraat etmişti.

1 yıl önce

Boğaziçi Üniversitesi'ndeki eylemlerin öncü ismi Enes Gözüküçük bu kez dini değerlerle alay etti

Boğaziçi Üniversitesi'nde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından rektörlüğe atanan Prof. Melih Bulu'ya yönelik başlatılan protestolarda ön sıralarda yer alan Enes Gözüküçük'ün sosyal medyada paylaşılan bir görüntüsü büyük tepki çekti. DİNİ DEĞERLERE SAYGISIZLIK Kendisini dinleyen bir gruba sözde şarkı söyleyen Enes Gözüküçük, "Dikkat Allah konuşuyor" ifadesini kullanarak yeni bir skandala imza attı. Söz konusu görüntüyü sosyal medya hesabından paylaşan Instagram kullanıcısı ise paylaşımına, "Hayırdır Allahın mı doğum günü" notunu düştü. HAKKINDA SORUŞTURMA BAŞLATILMIŞTI Boğaziçi Üniversitesi'nde çıkan olaylarda en önde provokasyon yapan Enes Gözüküçük ve arkadaşlarının dini değerlerle alenen alay etmesi tepkilere neden oldu. Geçtiğimiz aylarda “Güvenlik görevlisine işini yaptırmamak” gerekçesiyle hakkında soruşturma başlatılan Gözüküçük, muhalif basına açıklamalarda bulunarak Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini provokasyona davet etmişti.

1 2 ... 8 9 10 11 12 13 14 ... 29 30