05 Mayıs Pazar 2024
2 yıl önce

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: Birçok sıkıntılardan geçtik ve geçiyoruz ama dünyada hiç kimseyi yalnız bırakmadık

 İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Hak-İş Konfederasyonu tarafından düzenlenen afetle mücadelede çalışanlara yetkinlik kazandırılması, HAK Arama ve Kurtarma-Umut timi kurulması projesi kapanış programına katıldı. Türkiye'nin afet yönetiminde 20. yüzyılın içerisinde yaşadıklarının herkese büyük bir ders olduğunu vurgulayan Soylu, "21. yüzyılın başından itibaren her alanda ortaya koyduğumuz gelişme, aldığımız dersler, tecrübeler ve yakaladığımız istikrarla birlikte devletimizin gücünün artması, gerçekleştirdiğimiz büyük altyapı hamleleri ve pek çok alanda olduğu gibi afet yönetiminde de doğal olarak olumlu yansımıştır." diye konuştu. Soylu, son iki yılda yaşanan afetlerden tedbirler alınması ve ortaya çıkan tabloda el ele verilmesi gerektiğini belirterek "Elbette ki bu tabloyu seyretmedik, Türkiye pek çok küresel güvenlik meselesini yönetirken bir yandan kendi içindeki güvenlik sorunlarını birlikte afet meselesi yönetmek üzerine ciddi bir kapasite üretmiştir." ifadelerini kullandı. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) afetlerde çatı kurum haline getirilmesinin önemine dikkati çeken Soylu, "AFAD'ın kuruluşu ile birlikte Türkiye'de afet yönetiminde temel bir strateji üretildi. Bir yandan kurumsal kapasite geliştirildi bir yandan da afet yönetimini, afet öncesi hazırlık, afet anı müdahale ve afet sonrası iyileştirme süreçleri olarak üç aşamada ele alındı. Bu anlayışa yönelik stratejik planlar üretildi, bugün Türkiye'nin bir afet müdahale planı var ve uygulanıyor." şeklinde konuştu. Bakan Soylu, tüm vatandaşlara afet acil mobil uygulamasını cep telefonlarını indirmeleri yönünde çağrıda bulundu. 2021'in afetlere yönelik eğitim yılı ilan edildiğini ve 81 il valisi, 1283 mülki idare amiri, muhtarlar, çarşı ve mahalle bekçileri, güvenlik korucuları, özel güvenlik görevlileri ve toplam 410 bin gönüllüye afet eğitimi verildiğini aktaran Soylu, "Tüm kurumlarımızla tüm sivil toplum örgütlerimizle 360 derecelik bir eğitim dönemini 2021 yılında Allah'a hamdolsun, pandemi ve salgın varken bu meseleleri hiç aksatmadan bu noktaya kadar getirebilme fırsatını elde ettik." dedi. Soylu, Türkiye'nin afet yönetiminin sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumları ile tam bir koordinasyon ve uyum içerisinde olduğunu kaydetti. "Bizi hayal kırıklığına uğrattı" Muğla'daki orman yangınlarına ilişkin Soylu, şunları söyledi: "Antalya'da o kadar yaşamadım ama Muğla'da çok yaşadım ve çok karşılaştım. Arama kurtarmadan çok arama kurtarmayı engellemeye çalışan insanlar gördüm, bunu siyasallaştırmaya çalışan insanlar gördüm, oradan siyaset çıkarmaya çalışan insanlar gördüm. Hep birlikte canhıraş yangını söndürmeye çalışırken, ormancılarımız yangını söndürebilmek için hayatlarını feda etme ve fedai can etme konusunda en ufak bir tereddüt yaşamazken, yangının ortasına kendini atarken, felaketin daha büyümesini engellemek için elinden gelen bütün gayreti ortaya koymaya çalışırken hala orada siyasi rant elde etmeye çalışanları, hala orada yangının etrafında dolaşıp yangını söndürmek için çaba sarf etmeye çalışanlara hakaret etmeyi kendileri adına bir kazanım olarak görenler, ifade etmem gerek ki orada bizi hayal kırıklığına uğrattı." "Kimseyi yalnız bırakmadık" Soylu, Türkiye'nin son 4 yılda dünyada en çok yardım yapan ve en çok elini uzatan ülkelerden olduğunu vurgulayarak "Kimseyi yalnız bırakmadık, birçok felaketlerden geçtik, birçok sıkıntılardan geçtik ve geçiyoruz ama dünyada hiç kimseyi yalnız bırakmadık." ifadelerini kullandı. 2021'de 20 bin 135 kalıcı konutu tamamladıklarını belirten Soylu, "Bunlar sadece son 2 yıldaki afetlerde, 38 bin konutunda inşaatı devam ediyor." dedi. "Çok başarılı bir operasyon gerçekleşti" Eren kış operasyonları kapsamında, Mardin'de gerçekleştirilen operasyona ilişkin bilgi veren Soylu, "Dün bir operasyon yapmıştık, bugün de arkadaşlar mağaraya girdiler 6 tane daha sarı torba aldılar. Mardin Bagok'taydı çok başarılı bir operasyon gerçekleşti, uzun zamandır Tunceli'de yaptığımız gibi ve kış üstlenme bölgelerinde de mağaraya girince rahat olacaklarını zannediyorlar ama ülkemizin ve devletimizin geldiği noktayı unutuyorlar." Bakan Soylu, HAK Arama ve Kurtarma-Umut timinde yer alan 120 kişiye AFAD tarafından hafif arama ve kurtarma eğitimlerinin verildiğini belirterek "Bizim şu anda bir arama kurtarma birliğimiz de Hak-İş bünyesinde var." diye konuştu. AFAD tarafından HAK Arama ve Kurtarma-Umut timine malzeme desteği sağlanacağını aktaran Soylu, bir arama ve kurtarma aracının da AFAD tarafından kendilerine verileceğini kaydetti. Programa, İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı, Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanı Yunus Sezer, Hak-İş Konfederasyonu Başkanı Mahmut Arslan, Hak-İş Genel Sekreteri Eda Güner ile konfederasyona bağlı sendikaların yöneticileri katıldı.

2 yıl önce

Meral Akşener'in dalga geçtiği engelli genç konuştu: Siz vatanı PKK’ya FETÖ’ye ve dış güçlere peşkeş çekiyorsunuz

Akşener, aldığı parayla geçindiğini söyleyen engelli Erdoğan Aşçı'ya, '650 lirayla harika bir hayat yaşıyormuşsunuz ne kadar güzel. Harika sen buna devam et' dedi. Akşener ile yaşadığı diyalogu anlatan Aşçı, “Kimliğimi gösterdim, kimliğime baktı ve tamam dedi. Benim sadece bu vatan millet için devletimiz, belediyemiz ve muhtarlarımıza kadar yaptıkları emeklerinin boşuna gitmediğini görüyorum. Bir engelli olarak 650 lira maaş alarak bununla Allah'a şükürler olsun hiçbir şeye muhtaç olmadan devletimiz her konuda destek oluyor bize dedim. Bu hizmetlere nankörlük yapıldığı zaman zoruma gidiyor. Onun için içimden gelen duygularımı anlatmaya çalıştım” dedi. İYİ Parti Genel Başkanı Akşener'in terör örgütleri ile kol kola olduğunu ifade eden Aşçı, “En önemlisi de bu vatan, toprak ve şehitler bizim. Bu vatanda da o kadar şehit verilmiş ki, o kadar insanlar şehit düşmüş ki, anneler ve babalar ağlamış ki evladı o duruma düşmeyen anlayamaz belki de. Meral hanıma en önemlisi de onu anlatmaya çalıştım. Meral hanım dedim, 'siz gelmeden jandarma ve polis ekibi buradaydı' dedim Meral hanım HDP ve CHP ile kol kola geziyor. Daha sonra da buralara gelip biz vatan uğruna her şeyi yaparız. Yahu siz vatanı PKK'ya, FETÖ'ye, dış güçlere hepsine peşkeş çekiyorsunuz ve kol kola geziyorsunuz sonra da bu masada beraber oturuyorsunuz. Bu doğru bir şey mi? Bu ülkeyi Suriye gibi karıştırmak mı istiyorsunuz? Bu ülke de kaos mu çıkarmak istiyorsunuz? Çalışın, siz gelin başa size de saygı göstersinler. Bir millet olarak seçilmiş insana saygı göstermek lazım. Cumhurbaşkanım çalışmış bu zaman kadar hizmet etmiş oy almış cumhurbaşkanı olmuş, ona saygı duyacaksın.' dedi.

2 yıl önce

İhanetin ilk adımı! 17-25 Aralık kumpasının üzerinden 8 yıl geçti

Türkiye'de yerel seçimlere yaklaşık 3,5 ay vardı. 17 Aralık 2013 tarihinde FETÖ'nün İstanbul Adliyesi ve Emniyet Müdürlüğündeki kadroları, siyasi operasyonların fitilini ateşledi. Bu, FETÖ'nün açıkça hükümete karşı kalkıştığı bir darbe girişimiydi. Operasyon talimatını verenler, kamuoyunun yakından tanıdığı isimlerdi. Adliye ayağında eski özel yetkili savcılar Zekeriya Öz, Fikret Seçen ve Celal Kara, emniyet tarafında ise Ali Fuat Yılmazer, Nazmi Ardıç, Yakup Saygılı, Ömer Köse gibi FETÖ'cü emniyet müdürleri vardı. Bu isimler önceki yıllarda yakın tarihe damga vuran bir dizi şaibeli operasyonların da aktörleriydi. 2007 itibariyle başlayan Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk soruşturmalarıyla TSK'ya operasyon yapmışlar, uydurma delillerle birçok vatansever subayı tasfiye edip yerlerine FETÖ elemanlarının yerleşmesini sağlamışlardı. 3 Temmuz 2011'de başlatılan Şike operasyonuyla büyük kitlelere hitap eden futbol camiasını dizayn etmeye çalışmışlar, 7 Şubat 2012'de de Milli İstihbarat Teşkilatı'nı (MİT) hedef almışlardı. 17 ARALIK: TORBA SORUŞTURMA 2013 yılının aralık ayına gelindiğinde ise örgüt artık dolaylı yoldan değil, doğrudan hükümete operasyon çekiyordu. Emniyet ve yargıdaki FETÖ ekibi, üç yıldır hukuk dışı yöntemlerle dinleyip izledikleri hükümet üyeleri ve çevreleriyle ilgili dosyalar hazırlamış, montaj kayıtlarla algı operasyonuna kalkışmıştı. "Reza Zarrab grubu", "Fatih Belediyesi" ve "TOKİ grubu" olarak yürüttükleri birbirinden ayrı soruşturma dosyalarını o sabah paket yaparak operasyona dönüştürdüler. Gözaltına alınacakları tutuklayacak hakimler bile ayarlamıştı. Sabahın karanlığında başlanan operasyonlarda 4 Bakan çocuğu da gözaltına alındı. Sabah'ın haberine göre, Operasyonun ardından İstanbul Adliyesi'ndeki odasında gazetecileri bilgilendiren dönemin başsavcı vekili Zekeriya Öz, bakanları alma yetkileri olmadığını, sadece fezleke hazırlayıp Meclis'e gönderebileceklerini açıklayıp, çocukları üzerinden hükümetteki bakanların hedef alındığı mesajını veriyordu. Öz'ün talimatıyla soruşturmayı yürüten savcı Celal Kara ise 25 Ocak 2015 tarihinde Cumhuriyet gazetesinin o dönemki genel yayın yönetmeni Can Dündar'a bir röportaj verecekti ve "1 Numara Erdoğan'dı" diyerek, 17 Aralık operasyonlarının amacının, Recep Tayyip Erdoğan'ı devirmek olduğunu itiraf edecekti. Kara ve Öz daha sonra Gürcistan sınır kapısından birlikte yurtdışına kaçtı. 25 ARALIK: TÜRK SERMAYESİNE OPERASYON 17 Aralık, FETÖ'nün hükümete karşı peş peşe giriştiği operasyonların sadece ilk ayağıydı. Örgüt topyekûn saldırıya geçmişti. Bir hafta sonra, 25 Aralık'ta başka bir dosya devreye sokuldu ve ikinci bir operasyona kalkışıldı. Yine sözde rüşvet ve yolsuzluk iddiasıyla hareket edilen ikinci operasyonun başındaki isim bu kez özel yetkili savcı Muammer Akkaş'tı. Akkaş'ın listesindeki isimler ise Türkiye'de dev projelere imza atan ve ekonominin bel kemiğini oluşturan şirketler ve işadamlarıydı. Akkaş, ilk başta 41 işadamına operasyon talimatı verdi. Ancak 18 Aralık'ta İstanbul Emniyeti'nin FETÖ'cü müdürleri görevden alınmıştı. Yeni il emniyet müdürü Selami Altınok ise 25 Aralık'ta başsavcının bilgisi olmadığı gerekçesiyle Akkaş'ın operasyon talimatını yerine getirmeyeceklerini, sadece başsavcı Turan Çolakkadı'nın onayı ile hareket edebileceklerini bildirdi. Çolakkadı ise operasyonun bilgisi dışında ve usulsüz olduğunu belirterek Akkaş'ın talimatlarının yerine getirilmemesini istedi. Bu kez gözaltılar yapılamamıştı. 17-25 Aralık'ın ardından İstanbul emniyeti ve adliyesindeki FETÖ temizliği operasyonları sekteye uğratıyordu. Ama örgütün de durmaya niyeti yoktu. 1 VE 19 OCAK: MİT TIRLARI DURDURULDU 25 Aralık'tan bir hafta sonra yeni bir aşamaya geçildi. 1 Ocak'ta Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde, 19 Ocak'ta Adana'nın Ceyhan ilçesinde, Suriye Türkmenleri'ne yardım taşıyan Milli İstihbarat Teşkilatı'na (MİT) ait tırlar durduruldu. Tırlar, örgütün jandarmadaki görevlileri ve Adana Adliyesi'ndeki özel yetkili savcılar eliyle durdurulmuştu. Adana'da MİT görevlileri yere yatırılıp kelepçelenirken FETÖ'ye ait Cihan Haber Ajansı kayıttaydı. Yasadışı operasyon için devreye Adana Valiliği girdi ve operasyonun durdurulması emrini verdi. FETÖ'cü jandarma komutanları valinin talimatına uymadı, emniyet görevlileri ise valinin emriyle hareket etti. O savcılar ve jandarma görevlileri tutuklandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'nün bu operasyonu, sözde Selam Tevhid soruşturması kapsamında yaptığını ortaya çıkardı. 30 MART YEREL SEÇİM HESABI TUTMADI TIR'lardaki malzemelere ait olduğu söylenen görüntüler daha sonra gizli kapaklı şekilde Can Dündar'a ulaştırıldı. O dönem Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni olan Dündar, bu görüntülerle devletin terör örgütü DEAŞ'a silah taşıdığı yalanını ortaya attı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasını istedi. Dört koldan girişilen tüm bu ihanet operasyonlarına rağmen 30 Mart 2014'teki yerel seçimler öncesi düşürülmek istenen Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 60 oyla 18 büyükşehir belediyesi, yüzde 59.22 oyla da toplam 800 belediye başkanlığını kazandı. Dosya operasyonları tutmamıştı. Önce terör eylemleri, ardından FETÖ'nün 15 Temmuz askeri darbe girişimi devreye sokuldu, sonra da ekonomik krizlerle hükümete operasyon çekildi. Bir önceki ABD Başkanı Trump, birçok kez açık açık Türk ekonomisini yok etmekle tehdit etti. CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE DE AYNI SENARYO Türkiye'de operasyon kabiliyetini yitiren FETÖ ve arkasındaki güçler, 17-25 Aralık kumpas dosyalarını daha sonra ABD'de devreye soktu. New York Bölge Mahkemesi'nde 2017 yılında başlayan ve "Atilla Davası" olarak tarihe geçen davada, dönemin Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla yargılanıyordu. 17-25 Aralık'taki FETÖ'nün aynı kurgu dosyalarıyla, Türkiye'nin Halk Bankası üzerinden ABD'nin İran'a koyduğu ambargoyu delme, bu şekilde iki ülke arasında ticaret yapma iddiası, bu ülkede yargılama konusu yapılmıştı. Eski CHP Milletvekili Aykan Erdemir ile 17-25 Aralık operasyonlarında aktif görev alan eski komiser Hüseyin Korkmaz, FETÖ'cülerin hazırladığı uydurma raporu götürüp, yargılamada delil olarak kullanılmasını sağladı. Kumpasın uluslararası boyuta taşındığı bu süreçte hainlerin casusluk serüveni dünya kamuoyunun gözü önünde yaşandı. Bu kez 24 Haziran 2018'deki Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine kadar hükümetin bu dava üzerinden yıpratması amaçlanıyordu. İHANETİN BEDELİ 17-25 Aralık operasyonlarını yapan FETÖ'cü savcıların tamamı kaçtı. Şimdi sığındıkları ülkelerde gizlenerek korku içinde yaşıyorlar. Operasyonların emniyet ayağında yer alanlar ise yargılandıkları Türk mahkemelerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırıldı. 17 Aralık darbe girişimine ilişkin 67 eski polisin yargılandığı dava İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 18 Mart 2019'da karara bağlandı. Mahkeme heyeti, dönemin rütbeli emniyet görevlileri Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, Nazmi Ardıç'ın aralarında olduğu 15 sanığı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum etti. 22 sanığa da "FETÖ üyeliği"nden 2,5 yıldan 10,5 yıla kadar değişen oranlarda hapis cezaları verildi. Bu davanın istinaf incelemesi sürüyor. 25 Aralık darbe girişimine ilişkin 71 sanıklı dava ise 24 Aralık 2018'de İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde tamamlanmıştı. Bu davada da eski emniyet müdürleri Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu ve Mahir Çakallı'nın aralarında bulunduğu 10 eski polis şefi, yine "Hükümeti devirmeye teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bu sanıklardan 9'u ayrıca özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğini ihlal suçlarından toplam 131 yıla kadar hapis cezası aldı. Diğer 31 sanığa da benzer suçlardan onlarca yıl hapis cezaları verildi. Bu davanın istinaf incelemesini tamamlayan Bölge Adliye Mahkemesi, kararın hukuka uygun olduğuna hükmetti. Davanın Yargıtay'da temyiz aşaması devam ediyor.

2 yıl önce

Büyükelçi Karlov suikastının üzerinden 5 yıl geçti! Bakan Çavuşoğlu: Türk-Rus dostluğunu bozmak isteyenler hüsrana uğradı

Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'un, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensubu polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş'ın silahlı saldırısı sonucu hayatını kaybetmesinin üzerinden 5 yıl geçti. Bu süre zarfında Karlov suikastinin, Türkiye-Rusya ilişkilerinin bozulması için gerçekleştirildiği, her ülke resmi makamlarınca ortak kanaat olarak dile getirildi. Sputnik'in derlediği habere göre, Bakan Çavuşoğlu, ölümünün 5. yılında, Rus diplomasi geleneğinin önemli isimleri arasında sayılan Andrey Karlov hakkındaki duygu ve düşüncelerini RIA Novosti Ajansı'na şöyle anlattı: 'KARLOV'UN KAYBI RUS HALKINI OLDUĞU KADAR, HALKIMIZI VE TÜM ÜLKEMİZİ DERİNDEN ÜZDÜ' "Kendisi, Türkiye-Rusya ilişkilerine zor bir dönemde önemli hizmetlerde bulunan tecrübeli bir diplomattı. Görev süresi içinde diplomasi camiasında sevilen saygın bir diplomat olarak temayüz etmişti. Sayın Karlov, ilişkilerin her alanda daha iyi seviyelere taşınması için uğraşmış, Türk-Rus dostluğuna başarılı çalışmalarla katkı sağlamıştır. Onun kaybı, Rus halkını olduğu kadar, halkımızı ve tüm ülkemizi derinden üzmüştür." 'TÜRK-RUS DOSTLUĞUNU BOZMAK İSTEYENLER HÜSRANA UĞRADI' Bakan Çavuşoğlu, Karlov'a yönelik suikastin bir terör saldırısı olduğunun altını çizerken, asıl amacın Türkiye-Rusya ilişkilerini bozmak olduğunu, ancak iki ülkenin de bu tuzağa düşmediğini belirtti: "Büyükelçi Karlov'a yönelik saldırı aynı zamanda Türk-Rus dostluğuna yapılmıştı. Ancak Türkiye ve Rusya bu tuzağa düşmedi. Bu anlamda Türk-Rus dostluğunu bozmak isteyenler hüsrana uğramıştır. Unutmayalım ki, Büyükelçi Karlov'a yapılan saldırı bir terör saldırısıydı. Terörizm, insanlık dışı vahşetinde ırk, din, dil, mevki gözetmemektedir. Diplomatlarını, Büyükelçilerini yakın geçmişte teröre en fazla kurban vermiş olan Türkiye, bu acıyı en iyi bilen ülkelerdendir. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı olarak ben de olayın hemen ardından mevkidaşım Lavrov ile birlikte Moskova Vnukova Havaalanı'nda cenaze karşılama merasimine iştirak ederek, acılı ailesine taziyelerimi sunmuştum. Bu vesileyle, başta Sayın Büyükelçi'nin kederli ailesi ve yakınları olmak üzere, Rus halkına ve devletine tekrar başsağlığı diliyorum. Büyükelçi Karlov'u saygıyla anıyorum. Huzur içinde yatsın." 'RUSYA'YLA İŞBİRLİĞİMİZİ SÜRDÜRMEYE KARARLIYIZ' "Son 5 yılda ülkelerimiz arasındaki ilişkiler hem ikili hem de bölgesel düzeyde dinamik bir seyir izledi. Karşılıklı üst düzey temaslarımız yoğun şekilde devam ediyor ve ilişkilerin geliştirilmesine yönelik güçlü bir ortak iradeye sahibiz. Ticaret, enerji, turizm, kültür ve diğer alanlarda ilişkilerimiz giderek gelişiyor. Ticaretimiz ve turizm ilişkilerimiz pandeminin etkilerinden hızla sıyrılıyor. Bu yıl 30 milyar Dolarlık ticaret hacmine yaklaşacağız. Turizmde de yaklaşık 5 milyon Rus turisti (Ekim ayı itibariyle 4.3 milyon) ağırlamış olacağız. Enerji, işbirliğimizin önemli bir ayağı. Türk Akım geçen yıl faaliyete geçti. Akkuyu Santrali'nde çalışmalar takvime göre ilerliyor. İlk üniteyi 2023 yılında devreye alacağız. Rusya'yla bölgesel konularda da yakın bir diyalog içindeyiz. Farklı yaklaşımlarımızın bulunduğu konularda dahi bölgemizin huzur ve refahını ön plana koyan sorumlu bir yaklaşımla meseleleri ele alıyoruz. Karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde sonuç alıcı işbirliğimizi sürdürmeye kararlıyız." 'TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNİ BALTALAMAK İSTEYEN GÜÇ ODAKLARI ORTAYA ÇIKTI' Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'na göre, Karlov'a yönelik suikast, Türkiye-Rusya dostluğunu baltalamak isteyen odakları açıkça ortaya koydu: "Büyükelçi Karlov'un uğradığı terör saldırısı, Türk-Rus işbirliğini baltalamak isteyen birçok güç odağının varlığını ortaya koydu. Dolayısıyla, ilişkilerimizin geliştirilmesi için ortak çaba gösterilmesi aynı zamanda Sayın Karlov'un anısına ve onun çabalarına saygının bir gereğidir diye düşünüyoruz." BÜYÜKELÇİ KARLOV SUİKASTININ ÜZERİNDEN 5 YIL GEÇTİ Rus Büyükelçi Karlov, "Gezgin Gözüyle Kaliningrad'dan Kamçatka'ya Rusya" konulu fotoğraf sergisinin açılışına katılmak üzere 19 Aralık 2016 Pazartesi günü akşam saatlerinde Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'ne geldi. Karlov, saat 19.05'te açılış konuşmasını yaptığı sırada koruması gibi hareket edip arkasına geçen saldırgan Mevlüt Mert Altıntaş tarafından silahla vurularak öldürüldü. Teslim olması için yapılan çağrılara ateşle karşılık veren Altıntaş, özel harekat polisleriyle girdiği çatışmada etkisiz hale getirildi. Saldırganın, İzmir Rüştü Ünsal Polis Meslek Yüksekokulunu bitirdiği ve Ankara Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şubesinde görevli polis memuru olduğu belirlendi. Olayın ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, aralarında FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in de dahil olduğu 28 şüphelinin yer aldığı iddianame hazırlandı. İddianamede, sıradan bir polisin, Büyükelçi Karlov'a ait bilgilere tek başına ulaşmasının mümkün olmadığı ve eylemi bir istihbarat örgütünün yardımıyla gerçekleştirdiği anlatıldı. İddianameye göre, terörist Altıntaş'a, Karlov suikastı için gereken bilgiyi, örgütün istihbarat yapılanmasında yer alan mahrem imam eski BTK çalışanı Şahin Söğüt sağladı. Suikasttan 10 gün önce Altıntaş ile Keçiören ilçesindeki evi yakınlarında görüşen Söğüt, saldırı talimatını iletti. Söğüt'ün cep telefonunda, örgüt elebaşı Gülen'e ait videolar, haberleşme programları, FETÖ ile ilgili bazı dava iddianameleri ile Karlov ve Gülen'in fotoğrafları bulundu. SUİKAST PLANI STV DİZİSİNDEN Karlov suikastının azmettiricisi ve 15 Temmuz darbe girişiminin faili FETÖ'nün cinayetten yaklaşık 6 ay önce de suikast girişiminde bulunduğu bilgisi de iddianamede yer aldı. Buna göre, AK Parti Genel Merkezi'nin 27 Haziran 2016'da düzenlediği 9. Geleneksel Büyükelçiler İftar Programının davetli listesinde Karlov da yer alıyordu. Tetikçi Altıntaş, programın düzenleneceği mekana yine koruma polisi olarak sızacaktı ancak o tarihte yurt dışı seyahati nedeniyle Karlov, iftar programına katılmadı. Böylece ilk suikast girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Öte yandan, FETÖ'nün kapatılan yayın organı Samanyolu TV'de yayımlanan "Nizama Adanmış Ruhlar" isimli dizide, Karlov suikastına ilişkin ipuçları yer aldı. Dizinin 30 Aralık 2014'te yayımlanan 89. bölümünde, resim sergisine katılan bir büyükelçiye yönelik suikast girişimi canlandırıldı. Dizideki suikast girişimi sahnesi ile Karlov suikastının benzerliklerine işaret edilen iddianamede, "FETÖ, kendisine iltisaklı medya aracılığıyla mensuplarına talimatlar ilettiği, algı operasyonları yaptığı, yapılacak örgütsel eylemlerin planlarının dizilerde işlendiği, örgüte ait dizilerin senaryolarında dahi örgüt elebaşı Gülen'in etkisi ve talimatı olduğu belirlenmiştir." tespiti yapıldı. DAVA SÜRECİ Karlov suikastı davasına, 8 Ocak 2019'da Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlandı. İlk savunmaların ardından 5 Mart 2020'de savcı, esas hakkında mütalaasını sundu. Mahkeme, 9 Mart 2021'de dosyayı karara bağladı. Buna göre, suikastı gerçekleştiren Mevlüt Mert Altıntaş'ın "örgüt abisi" sanık Şahin Söğüt ile suikast talimatını Altıntaş'a ilettiği belirtilen sanık Salih Yılmaz ve Ahmet Kılınçarslan, "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" ile Karlov'u "terör amaçlı kasten öldürme" suçundan 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme, FETÖ'nün mahrem istihbarat yapılanmasında görevli olduğu belirtilen sanık Hüseyin Kötüce ile eski istihbaratçı Vehbi Kürşad Akalın'ı "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse, Karlov'u "terör amaçlı kasten öldürmeye yardım" suçundan da sanıklar 15'er yıl hapse çarptırdı. Mahkeme, sanıklar Hasan Tunç, Sercan Başer, Ufuk Gül'ü "FETÖ üyeliği" suçundan 7 yıl 6'şar ay, Ayşe Söğüt ve Kaan Bülbül'ü aynı suçtan 9'ar yıl, Hayreddin Aydınbaş ve Ramazan Yücel'i ise 10 yıl 6'şar ay hapisle cezalandırdı. Karlov'un öldürüldüğü serginin organizatörü sanık Mustafa Timur Özkan ise "FETÖ'ye bilerek ve isteyerek yardım" suçundan 3 yıl 9 ay hapisle cezalandırıldı. Heyet, sanıklar Doğukan Söylemez, Kadir Şamlı, Oğuzhan Öztürk, Abdulsamet Kekeç, Sefa Kurnaz ve Bilal Dereli'nin üzerine atılı suçlardan beraatına karar verdi. Mahkeme, FETÖ elebaşı Gülen ve Emrullah Uslu'nun da arasında bulunduğu firari sanıklar Hamza Sevinç, Cemal Karaata, Cengiz Özkan, Burak Yusmak, Murat Tokay, Şerif Ali Tekalan ve Temel Alsancak'ın dosyalarının ayrılmasına hükmetti. GÜLEN'İN TALİMATIYLA "RENKLENDİRME" TAKTİĞİ Mahkeme 19 Nisan 2021'de davanın gerekçeli kararını açıklandı. Buna göre, 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasından sonra FETÖ mensuplarının dağılmalarını engellemek ve yeni darbe girişimine imkan sağlamak amacıyla örgütün bu suikastı planladığı belirtildi. FETÖ elebaşı Gülen'in, 17-25 Aralık sürecinde örgüt mensuplarının tespit edilmemesi amacıyla "diğer dini gruplara dağılması" yönünde talimat verdiğine de işaret edilen gerekçede, örgüt içinde "renklendirme" denilen bu çalışma kapsamında, Altıntaş'ın Ankara'da çeşitli dini grupların içerisine sızdığı kaydedildi. Altıntaş'ın, bu amaçla "Sosyal Doku Vakfı" içerisinde saklandığı, bu vakıf içerisinde bulunduğu sürede dikkat çekmeden ve fark edilmeden FETÖ'ye bilgi aktarımında bulunduğu ifade edildi. Sanık Şahin Söğüt'ün, 9 Aralık 2016'da kripto suikastçı Mevlüt Mert Altıntaş'a saldırıyla ilgili yerine getirmesi gereken talimatları verdiği belirtilen gerekçede, Altıntaş'ın, "FETÖ tarafından özel olarak seçilerek eğitilen, kripto tabir edilen örgüt mensuplarından biri olduğu" vurgulandı.

2 yıl önce

Kur korumalı mevduata katılım 84 milyar lirayı geçti

Nebati, Türkiye Ekonomi Modeli'nin detayları ve 2022 yılı beklentilerine ilişkin değerlendirmede bulundu. Türkiye Ekonomi Modeli ile kalıcı makroekonomik istikrarın sağlanması, yüksek katma değerli üretimin teşvik edilmesi, üretim ve istihdamın büyütülmesi ve ihracatın artırılarak cari açığın düşürülmesinin amaçlandığını ifade eden Nebati, "Güvenli yatırım ortamının tesis edilmesi modelimizin nihai hedefine ulaşması için önemlidir. Bu nedenle ilk etapta finansal istikrarın devamlılığını sağlayacak adımlar atıyoruz." diye konuştu. Nebati, piyasa beklentilerini iyileştirip, yatırım ve üretim kararlarına engel olabilecek belirsizlikleri ortadan kaldırmak amacıyla "Kur korumalı TL mevduat hesabı", ihracatçılara "Türk lirası uzlaşmalı vadeli döviz satımı" gibi araçları uygulamaya aldıklarını söyledi. Kur korumalı mevduat hesabını teşvik için bir dizi tedbir açıkladıklarını anımsatan Nebati, finansal istikrar yönünde atılan adımların önemine dikkati çekti. Nebati, bu amaçla devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) stopaj oranını yüzde sıfıra indirdiklerine işaret ederek, "Temettü gelirlerine uygulanan stopaj oranını yüzde 15'ten yüzde 10'a indirdik. Yastık altı altınların ekonomiye kazandırılması için önem arz eden hurda altın değerleme sisteminin işlerliğinin ve sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesini temin amacıyla hurda altın değerlemesinde kullanılacak asgari milyem değerlerinde değişiklik yaptık." ifadelerini kullandı. YENİ DÜZENLEMELER YOLDA Gelecek dönemde yapılacak çalışmalara ilişkin de bilgi veren Nebati, şunları söyledi: "Önümüzdeki dönemde de yastık altındaki altınların finansal sisteme aktarılması yönünde diğer çalışmalar yapılacaktır. Bireysel Emeklilik Sistemi'nde (BES) devlet katkısı yüzde 25'ten yüzde 30'a çıkarılacaktır. Kurumlar vergisi oranı rekabetçi hale getirilecektir. Katma değer vergisi sadeleştirilecektir. Yatırım fon ve ortaklıklarından elde edilen kar paylarına istisna uygulanacaktır. Gelire endeksli senetler ihraç edilecektir. Öncelikli Sektör Kredilendirme Programı hayata geçirilecektir. Yatırımların teşviki için uzun vadeli kredi ve kefalet imkanı Kredi Garanti Fonu paketi olarak geliştirilecektir. Proje bankacılığı yaygınlaştırılacaktır." "VATANDAŞLARIN KUR KORUMALI TL SİSTEMİNE İLGİSİ YÜKSEK" Bakan Nebati, kur korumalı TL vadeli mevduat hesabına geçişlere ilişkin güncel bilgileri de paylaşarak, "Uygulamanın henüz başlarında olmamıza rağmen vatandaşların kur korumalı TL vadeli mevduat/katılım fonuna ilgisinin yüksek olduğu görülmektedir. Bankalardan temin edilen geçici son verilere göre, bankacılık sektöründe 84,05 milyar lira kur korumalı mevduat/katılım fonu bakiyesi bulunmaktadır." dedi. Teşvik sisteminde öncelikli olacak sektörlerin detaylarını da anlatan Nebati, şöyle konuştu: "Cari açığa doğrudan etki edecek, ileri teknolojiye ve yüksek toplam faktör verimliliğine sahip enerji, savunma sanayisi, havacılık, ilaç gibi stratejik sektörlerle tarım ve hayvancılık gibi yaşamsal öneme sahip sektörler yerli ve katma değerli üretimi teşvik etmek üzere desteklenecektir." "KDV'NİN SADELEŞTİRİLMESİNDE YASAL ALTYAPI ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR" Katma değer vergisinin (KDV) sadeleştirilmesi kapsamında ilgili kanunda etkinlik, adalet ve basitlik ilkelerini sağlamaya yönelik çalışmalar yaptıklarına dikkati çeken Nebati, KDV istisnaları, oranları ve iade süreçlerine ilişkin konularda yasal altyapı çalışmalarının sürdüğünü dile getirdi. Nebati yapılacak düzenlemelerle kayıt dışı ekonominin boyutunun azaltılması, kayıtlı mükellef sayısının artırılması, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi, ihracatın özendirilmesi ve firmaların KDV iadesi yoluyla finansmana hızla erişiminin planlandığını bildirdi. "ENFLASYONU AZALTACAĞIZ" Bakan Nebati, beklentileri iyi yönlendirmenin döviz kuru üzerindeki etkisini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 20 Aralık'ta açıkladığı önlem paketinden sonra gördüklerini belirterek, "Döviz kurunun enflasyon üzerindeki geçişgenliği hepinizin malumudur. Bu sistemde, beklentileri iyi yöneterek ve Türk lirasının cazibesini artırıcı yeni kur korumalı mevduat hesabı gibi enstrümanlar geliştirerek enflasyonu azaltacağız." değerlendirmesinde bulundu. Para politikasının etkisinin sınırlı kaldığı arz şokları durumunda devreye girmesini öngördükleri bir yapının daha söz konusu olduğunu bildiren Nebati, 28 Aralık 2021'de ilk toplantısını gerçekleştirdikleri Fiyat İstikrarı Komitesi'nde bu çerçevede hayata geçirebilecekleri adımları ele aldıklarını söyledi. Nebati, "Önümüzdeki dönemde de enflasyonla mücadele konusunda kurumlarımız tam uyum içinde koordineli hareket edecektir. Nihai amacımız enflasyonda kalıcı düşük seviyelerin yakalanmasıdır." ifadelerini kullandı. "KURDA ZAMAN İÇİNDE İSTİKRARLI BİR SEYİR OLUŞMASINI BEKLİYORUZ" Türkiye ekonomisinin dinamik yapısıyla, karşılaştığı çok ciddi şokları geçmişe göre dahi minimum hasarla atlattığını vurgulayan Nebati, "Son dönemde finansal piyasalarda görülen oynaklıkların ekonomik aktivite ve güven üzerindeki etkisinin geçici ve sınırlı olmasını bekliyoruz." dedi. Bakan Nebati, 2022'ye ilişkin enflasyon, kur, politika faizi ve büyüme beklentilerine değinirken şunları kaydetti: "Döviz kurları serbest piyasada belirlenmektedir. Bu sebeple herhangi bir döviz kuru hedefimiz bulunmuyor ancak finansal piyasalarda ekonominin temelleri ile uyumlu olmayan hareketlere seyirci kalmadık. Finansal piyasalardaki hareketlere yönelik alınan tedbirlerin etkisini 2022 yılında daha net göreceğiz. 2022 yılı için daha dengeli bir büyüme performansı ve artan istihdama ek olarak güçlü ihracat ve turizmin olumlu katkısıyla cari dengedeki olumlu görünümün sürmesini öngörüyoruz." Döviz kurlarında son dönemde yaşanan artışa da değinen Nebati, "Açıkladığımız aksiyon adımlarının etkisiyle bu geçiş sürecinde gerçekleşen dalgalanmaların zaman içinde azalmasını ve kurda istikrarlı bir seyir oluşmasını bekliyoruz." diye konuştu.

2 yıl önce

''7 Şubat MİT kumpası'' üzerinden 10 yıl geçti! ''Kumpas, Başbakan'ın ameliyata geç girmesiyle bozuldu''

15 Temmuz darbe girişimine kadar FETÖ'nün devlete yönelik en büyük eylemlerinden biri olan ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, "FETÖ'nün Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı açıktan giriştiği ilk operasyon" ifadeleriyle tanımlanan 7 Şubat 2012 tarihli "MİT kumpası"na ilişkin adli süreci derlendi. Emniyet ve yargı kurumlarının içine sızan FETÖ'cüler, kumpası, Türkiye Cumhuriyeti'nin çözüm sürecinde yürüttüğü politikalardan dolayı, MİT'i, terör örgütü PKK ile ilişki içindeymiş gibi gösterme bahanesiyle 7 Şubat 2012'de, MİT Başkanı Hakan Fidan'ın da aralarında bulunduğu bazı görevlilerini ifadeye çağırma ve haklarında yakalama kararı çıkarma şeklinde kurgulayarak gerçekleştirmek istedi. MİT Başkanı Hakan Fidan'ın yürütülen bir soruşturma kapsamında "şüpheli" olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına çağrıldığı bilgisinin paylaşıldığı haberler, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Bir süre sonra, çoğunluğu FETÖ'cü oldukları gerekçesiyle görevlerinden uzaklaştırılan, bazıları firar eden veya tutuklanan dönemin özel yetkili başsavcı vekilleri ve savcıların, bir devlet kurumuna ve temsilcilerine karşı böyle bir girişimde bulunduğu netleşti. O dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yönlendirmesiyle Hakan Fidan ve MİT görevlileri, soruşturmaya direnerek savcıların çağrılarına hiçbir zaman yanıt vermedi. KUMPASTAN SONRAKİ SÜREÇ KRONOLOJİSİ İfadeye çağırma işleminin ardından yaşananlara ilişkin kronolojik süreç ise şöyle devam etti: 10 Şubat 2012'de savcılar Sadrettin Sarıkaya ve Adem Özcan imzasıyla MİT görevlileri hakkında yakalama kararı çıkartıldı. 11 Şubat'ta savcı Sadrettin Sarıkaya soruşturmadan alınırken 13 Şubat'ta savcı Adem Özcan imzasıyla MİT'e gönderilen yazıda, 5 kişinin kurumla ilişkileri ve yardımcı istihbarat elemanı gibi bir görevlilerinin olup olmadığı soruldu. 17 Şubat'ta MİT Kanunu TBMM'de değiştirildi ve soruşturma izni Başbakanın iznine bağlandı. 18 Şubat'ta MİT görevlileri hakkındaki yakalama kararı kaldırıldı. 20 Şubat'ta savcı Bilal Bayraktar, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği yazıda, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadesinin alınmasına ilişkin talimatın iade edilmesini istedi. 22 Mart'ta takipsizlik kararı verildi. 23 Şubat'ta soruşturma belgeleri, fezleke ve ekleri 5 torba içerisine 23 klasör olarak Başbakanlığa gönderildi. 11 Nisan'da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen yazıda, soruşturma için Başbakanlıktan izin alınıp alınmadığı soruldu. 18 Mayıs'ta savcı Bayraktar, Başbakanlıktan izin talebinde bulunulduğunu bildirdi. 14 Eylül'de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen yazıda, dosya hakkında "yetkisizlik" kararı verildiği ve dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği bildirilirken soruşturma dosyasının kısıtlanmasına karar verildi. 30 Ocak 2013'te Başbakanlık, MİT görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verdi. 22 Mart 2013'te İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, MİT görevlileri hakkında takipsizlik kararı aldı. FETÖ ELEBAŞI GÜLEN'İN DE OLDUĞU 34 SANIK HAKKINDA HAZIRLANAN İDDİANAME Devam eden süreçte özel yetkili savcılık ve mahkemelerin kapatılması, soruşturmada görev alan başsavcı vekilleri ve savcıların görev yerlerinin değiştirilmesiyle FETÖ oluşumuna karşı başlatılan mücadelede kapsamında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 7 Şubat MİT kumpasına ilişkin, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in de aralarında yer aldığı 15'i firari 34 sanık hakkında 2020 yılının Şubat ayında iddianame hazırlandı. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 10 Mart 2020'de kabul edilen iddianamede, "mağdur" olarak, "61. Hükümet Başbakanı olan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 61. Hükümetin Başbakan yardımcıları Bülent Arınç, Ali Babacan, Beşir Atalay, Bekir Bozdağ, Emrullah İşler ve Binali Yıldırım gibi kabinede yer alan isimlere yer verildi. Ayrıca o dönem MİT Müsteşarı olan MİT Başkanı Hakan Fidan, eski MİT Müsteşarı Emre Taner, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Fatma Afet Güneş, eski MİT personelleri Yaşar Hakan Yıldırım ve Hüseyin Emre Kuzuoğlu da iddianamede "mağdur", MİT personeli M.Ö. ise "müşteki" olarak yer aldı. "FETÖ'NÜN HÜKÜMETİ YIKMAYA YÖNELİK İLK TEŞEBBÜSÜ" İddianamede, 15 Temmuz darbe kalkışmasına kadar geçen sürece bakıldığında, FETÖ'nün nihai hedefe ulaşmak için Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile güç mücadelesine girdiğine dikkat çekilerek, "Başlatılan eylemlerin ilk aşamasının Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İzmir askeri casusluk, Tahşiye, Selam Tevhid, MİT tırları ve 17-25 Aralık gibi kurgu ve kumpas soruşturmalar olduğu, bu eylemlere 7 Şubat 2012'de Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılmasıyla hız verildiği anlaşılmıştır. MİT soruşturması aslında FETÖ'nün seçilmiş Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni yıkmaya yönelik ilk teşebbüsüdür." ifadeleri kullanıldı. Türkiye Cumhuriyeti'nin çözüm sürecinde yürüttüğü politikalardan dolayı, MİT'i, PKK ile ilişki içindeymiş gibi göstererek MİT görevlilerinin ifadeye çağrılması, evlerinde arama yapılması ve haklarında yakalama kararı çıkarılmasının, o tarihte Başbakan olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ameliyat olacağı güne denk getirildiğine vurgu yapılan iddianamede, "Bu şekilde kurgulanan operasyon, nihai hedefi seçilmiş meşru hükümeti devirmek olan emniyet, MİT ve yargı organlarına sızarak yerleşmiş olan FETÖ'nün, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı açıktan giriştiği ilk operasyondur." değerlendirmesine yer verildi. FETÖ'nün, karşı olduğu çözüm sürecini engellemeye yönelik çalışması doğrultusunda ihraç edilen savcılar Bilal Bayraktar ve Sadrettin Sarıkaya'nın, PKK soruşturması yürüttüklerine vurgu yapılan iddianamede, bu savcıların, Fidan'ın yanı sıra eski MİT Müsteşarı Emre Taner, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Fatma Afet Güneş, eski MİT personeli Hüseyin Emre Kuzuoğlu ve Yaşar Hakan Yıldırım ile M.Ö, hakkında, "PKK'ya bilerek yardım etme ve soruşturmanın gizliliğini ihlal" suçlarından soruşturma başlattığı hatırlatıldı. Kamuoyunda "Oslo görüşmeleri" olarak bilinen ses kayıtlarının 13 Eylül 2011'de basına sızdırıldığı ve 20 Aralık 2011'de müşteki M.Ö'nün MİT adına çalıştığı bilindiği halde evinde arama yapılarak gözaltına alındığı bilgisi verilen iddianamede, yurt dışına çıkış yasağı konulan M.Ö.'nün savcılık ifadesinin, gizlilik kararı bulunmasına rağmen basına sızdırıldığı, hatta Taraf gazetesi web sitesinde ismiyle birlikte fotoğrafının yayımlandığı anımsatıldı. M.Ö'nün MİT adına çalıştığı deşifre edilerek PKK'ya hedef gösterildiği ve can güvenliğinin tehlike altına girdiği de iddianamede kaydedildi. "KUMPAS, BAŞBAKAN'IN AMELİYATA GEÇ GİRMESİYLE BOZULDU" Kumpas soruşturmasıyla örgüt mensuplarının, MİT ile ilgili kamuoyunda, "PKK ile organize hareket eden teşkilat" algısı oluşturdukları ve yargıyı kullanarak MİT'i ele geçirme niyetini sergiledikleri aktarılan iddianamede, Hakan Fidan'ın gözaltına alınması maksadıyla gayret gösterildiği, gözaltına alınmasıyla birlikte, "emri Başbakan'dan aldığı" algısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve hükümetin istifaya zorlanması ve hatta devrilmesinin planlandığı anlatıldı. İddianamede, bu kurgu ve kumpas soruşturmasının, istihbarat görevlileri hakkında soruşturmaların izne bağlanması sistemine geçilmesi ve Başbakan'ın ameliyata geç girmesiyle bozulduğu ve önlendiğine de işaret edildi. Örgütün kumpasa ilişkin yaptığı toplantı ve toplantı öncesinde iki FETÖ'cü mahrem imamın Amerika'ya gittiğinin tespit edildiğine yer verilen iddianamede, 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi örgütün emniyet imamı "Kozanlı Ömer" kod adlı Osman Hilmi Özdil'in yardımcısı konumunda bulunan ve elebaşı Fetullah Gülen'le doğrudan görüşen firari sanıklar Çetin Özgür ve İlyas Şahin'in talimatını alma ve örgüt üyelerine iletmek üzere ABD'ye gittiklerinin belirlendiği anlatıldı. ÖRGÜT ELEBAŞININ TALİMATI SONRASI ANKARA'DA TOPLANTI İddianamede, örgüt elebaşından doğrudan alınan talimat sonrası örgütün emniyet ve yargı imamlarının ülkeye geri dönüşlerinin akabinde Ankara Kızılcahamam'da toplantı tertip edildiği belirtilerek, örgüt hiyerarşisi gereği FETÖ elebaşının talimatının emniyet birimlerine iletilmesinin örgütün "Marmara Bölge İmamı" olan "Arif" kod adlı sanık Ali Rıza Tekinkaya tarafından organize edildiği ifade edildi. İddianamede, söz konusu toplantıya örgütün sözde emniyet, yargı ile MİT imamlarının katıldığının ve toplantıya katılanlar arasında Rus Büyükelçi Andrey Karlov suikastine ilişkin davada firari sanık olan Murat Tokay ve Ahmet Kılınçarslan ile ABD'deki Hakan Atilla davasının hakimi Richard Berckman'ı 2014 yılında İstanbul'da ağırlayan hukuk bürosunun ortağı Murat Karkın'ın da olduğunun belirlendiği aktarıldı. İddianamede yer alan bilirkişi raporunda, "13 Ocak 2012'de Diyarbakır DTP il binasında yapılan aramada ele geçirildiği iddia edilen Oslo'daki görüşmelere ait ses kayıtlarının olduğu harddiskleri FETÖ'nün yerleştirdiği" belirtildi. "HAKAN FİDAN GELSE, KESİN TUTUKLANACAKTI" İFADESİ İddianamade, hakkında takipsizlik kararı verildiği belirtilen eski polis memuru Ş.E'nin, olayın vahametini gözler önüne seren şu ifadesi yer buldu: "Tam kesin tarihini bilmemekle birlikte şubatın ortalarında büro amir yardımcısı Ayhan Albayrak (sanık) bir konuşmasında 'Hakan Fidan ifadeye gelseydi Sadrettin Savcı tarafından kesin tutuklanacaktı.' dediğini hatırlıyorum." İddianamede, meslekten ihraç edilen savcılar Bilal Bayraktar ve Sadrettin Sarıkaya hakkında ise Yargıtay'da aynı konuyla ilgili yargılandıkları için takipsizlik kararı verildiği hatırlatıldı. DAVA SÜRECİ VE İLK TAHLİYELER İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 10 Mart 2020'de iddianameyi kabul etmesiyle, firari örgüt elebaşı Fetullah Gülen'in yanı sıra, olay tarihinde örgütün "yargı imamı" olan İlyas Şahin ve "emniyet imamı" olan Çetin Özgür ile dönemin İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Serdar Bayraktutan'ın da aralarında bulunduğu 15'i firari, eski emniyet müdürlerinin aralarında olduğu 14'ü de tutuklu 34 sanığın yargılanmasına Silivri'deki büyük duruşma salonunda başlandı. Mahkemenin 22 Haziran 2020 tarihli ilk duruşmasında, iddianame ekinde yer alan belgelerin, milli savunmaya ve milli güvenliğe ilişkin devlet sırrı olabilecek nitelikte olmaları gerekçesiyle devlet sırrı sayılmasına karar verildi. Ayrıca MİT'i temsil eden avukatın talebi üzerine, kamu güvenliğini tehlikeye sokabilecek belge ve bilgilerin ortaya çıkmasını engellemek adına, duruşmaların kapalı yapılmasına ve duruşma içeriğiyle ilgili yayın yasağı getirilmesine de hükmedildi. Yargılama sürecinde mahkeme, Fetullah Gülen ile olay tarihinde örgütün "yargı imamı" olan İlyas Şahin, "emniyet imamı" olan Çetin Özgür, "MİT mahrem hizmetler imamı" olan Murat Karabulut, "Marmara bölge imamı" olan Ali Rıza Tekinkaya ve dönemin İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Serdar Bayraktutan'ın da yer aldığı 15 firari sanık ile 1 tutuksuz sanığın dosyasını ayırdı. Kapalı yapılan 10 Aralık 2020 tarihli duruşmada, tutuklu yargılanan Aykut Güçlü, Oğuzhan Ceylan, Fazıl Adnan İzgi, Mehmet Deveci, Veli Tuluy ve Erkan Ünal'ın, "yargılamanın geldiği aşama, tutuklulukta geçirdikleri süre, kaçma şüphesinin bu aşamada bulunmaması, savunmalarının alınmış olması ve delilleri karartma şüphelerinin ortadan kalması" nedenleriyle adli kontrol şartıyla tahliyelerine karar verildi. MÜTALAADA İSTENEN CEZALAR Davanın 15 Ocak 2021 tarihli duruşmasında savcı, esasa ilişkin mütalaasını mahkemeye sundu. Mütalaada, sanıklardan eski emniyet müdürleri Yurt Atayün, Ali Fuat Yılmazer, Kazım Aksoy, Erol Demirhan, Nuh Mehmet Damgacı, Ayhan Albayrak, Oğuzhan Ceylan ve Erkan Ünal'ın, "hükümete yönelik darbeye teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, "resmi belgede sahtecilik" ve "soruşturmanın gizliliğini ihlal" suçlarından da 12 yıl 6'şar aya kadar hapisle cezalandırılması istendi. Sanıklardan gazeteci Mustafa Gökkılıç'ın da "hükümete yönelik darbeye teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet ve "soruşturmanın gizliliğini ihlal" suçundan 4,5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istenen mütalaada, sanıklar Faik Şaşmaz, Fazıl Adnan İzgi, Mehmet Deveci ve Veli Tuluy'un ise "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 15'er yıla kadar mahkumiyetleri talep edildi. Mütalaada ayrıca, sanık Aykut Güçlü'nün "hükümete yönelik darbeye teşebbüs" suçundan, diğer sanıklar Sebahattin Kaplan, Musa Metin, Bilal İrice ve Ahmet Kılınçarslan'ın da "hükümete yönelik darbeye teşebbüs" ve diğer suçlardan beraatleri yönünde karar verilmesi istendi. YENİ İDDİANAME İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 19 Şubat 2021'de, 7 Şubat "MİT kumpası"na ilişkin, FETÖ'nün İstanbul bölge temsilcisi olduğu belirtilen firari şüpheli Ahmet Hamdi Parlak hakkında yeni bir iddianame hazırlandı. İddianamede, örgütün kamu yapılanması ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimine giden süreçte gerçekleştirilen kumpas eylemlerine ilişkin önemli tespitler yer aldı. Londra'da ikamet ettiği belirlenen şüpheli Parlak'ın, "hükümete yönelik darbeye teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, diğer suçlardan da 57 yıl 6 aya kadar hapisle cezalandırılması istenen iddianame, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ana davayla birleştirildi. 10 SANIĞA AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET HAPİS CEZASI Mahkeme, ayırma ve birleştirme kararlarında sonra 8'i tutuklu 18 sanık üzerinden devam eden yargılamada, 3 Mart 2021'deki duruşmada hükmünü açıkladı. 15 sanık hapis cezasına çarptırıldı, 3 sanık beraat etti. Heyet, sanıklar eski emniyet müdürleri Yurt Atayün, Ali Fuat Yılmazer, Kazım Aksoy, Erol Demirhan, Nuh Mehmet Damgacı ve Ayhan Albayrak ile örgütün "emniyet mahrem imamları" olduğu belirtilen Sebahattin Kaplan, Musa Metin, Bilal İrice ve Ahmet Kılınçarslan'ı "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini engellemeye teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Sanıklar Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün, Kazım Aksoy, Erol Demirhan ve Ayhan Albayrak'ı ayrıca hiyerarşik bir silsileyle "nitelikli resmi belgede sahtecilik" suçunu işledikleri gerekçesiyle 9'ar yıl hapis cezasına çarptıran heyet, bu 10 sanık hakkında, "silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" ve "silahlı terör örgütü üyeliği" suçlarından, yasa gereği hüküm verilmesine yer olmadığı, "devletin gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla temin etme" ve "soruşturmanın gizliliğini ihlal" suçlarından ise beraat kararı verdi. Sanıklar eski polisler Oğuzhan Ceylan, Veli Tuluy, Fazıl Adnan İzgi ve Erkan Ünal'ı "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 7 yıl 6'şar hapisle cezalandıran heyet, gazeteci sanık Mustafa Gökkılıç'ı "silahlı terör örgütüne üye olmak" ve "soruşturmanın gizliliğini ihlal" suçlarından 8 yıl 4 ay hapse mahkum etti. Mahkeme heyeti, sanık Faik Şaşmaz hakkında "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan "örgüt yöneticiliği" suçundan yargılandığı bir başka mahkemede beraat etmesi ve bu kararın kesinleşmesi nedeniyle davayı reddederken, diğer suçlardan ise beraatini kararlaştırdı. Diğer sanıklar Mehmet Deveci ve Aykut Güçlü'nün de tüm suçlardan beraatine karar veren heyet, "darbeye teşebbüs" suçundan cezalandırılan sanıklar Bilal İrice, Ahmet Kılıçaslan, Musa Metin ve Sebahattin Kaplan'ın hükmen tutuklanmasına, yattıkları süreye göre sanıklar Faik Şaşmaz ile Mustafa Gökkılıç'ın da adli kontrolle tahliyesine hükmetti. GEREKÇELİ KARARDA ÇARPICI TESPİTLER Mahkeme heyeti, kurduğu hükümle ilgili gerekçesini de 17 Haziran 2021'de taraflara sundu. Gerekçeli kararda, kumpasla ilgili, "MİT başkanı ve kurumda çalışan bazı personelin tutuklanmasına yönelik bir girişim olan ve kamuoyunda '7 Şubat krizi' olarak bilinen hadise, dönemin MİT imamının, MİT'in başına FETÖ mensubu bir şahsın atanması arayışları çerçevesinde düzenlenen bir operasyondur." ifadesi kullanıldı. FETÖ'nün geçmişte izlediği, "Türkiye'nin terör örgütleriyle ilişkili olduğu" minvalindeki kara propaganda faaliyetlerini halen yurt dışında sosyal medya başta olmak üzere çeşitli platformlar üzerinden PKK dışındaki farklı terör örgütleri üzerinden de sürdürdüğü belirtilen kararda, "Örgütün kara propagandasını örgüt fark etmeksizin sürdürmesi, delillere dayanmaksızın her argümanı 'Türkiye'ye zarar verme' hedefiyle gündeme taşıdığını göstermektedir" denildi. Kararda, şu tespitler de yer buldu: "Devletin MİT eliyle bir istihbarat faaliyeti olarak bahsi geçen görüşmeyi (Oslo görüşmeleri) yapması doğaldır, olağandır ve hatta zaman zaman zaruridir... Bu görüşmelerin yapılması suç da değildir ve fakat bu görüşmelerin ülkemiz aleyhine olacak ve kullanılacak şekilde sızdırılması suç teşkil etmektedir ki bu siyasal ve askeri casusluk suçuna vücut verir. Oslo görüşmelerinin kendisi de bir istihbarat faaliyetidir. Birtakım retoriklere ihtiyaç duyulması olağan sayılmalıdır. Olağandışı olan ise bunu bir siyasi iktidara, devlete ve devlet adına istihbarat faaliyeti yürüten kuruma ve görevlilerine yönelik saldırının malzemesi olarak kullanmaktadır. FETÖ'nün emniyet yapılanmasının hazırladığı ve mutfağında İstanbul TEM Şube müdürlüğünün bulunduğu bu operasyonlardan yola çıkılarak örgüt elebaşı Fetullah Gülen'in MİT'i ele geçirme amacı, KCK operasyonlarında elde edilen M.Ö'nün beyanı ile gerekli algı ve yetkiyi yaratmakta zayıf kalmış, bunun taçlanması için ele geçirilen Oslo ses kayıtları bu sefer hedefe Hakan Fidan, Afet Güneş ve Emre Taner'i taşımıştır. Müdahil Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın o dönem Başbakan olarak soruşturmaya izin vermemesi ile bir nevi ilk darbe girişimi sonuçsuz kalmıştır. Kendilerini açılım politikası sonrasında yaşanan kaotik olayların hedefi olarak istismar eden örgüt, aynı zamanda Kobani olayları ve hendek süreci olarak bilinen süreçte PKK terör örgütü ile yan yana kol kola olmaktan da geri durmamıştır." DOSYANIN YARGITAY'DAKİ İNCELEMESİ SÜRÜYOR Davanın temyiz edildiği İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesi (istinaf), FETÖ 15 sanık hakkında yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararlarını hukuka uygun buldu. Delillerde ve işlemlerde bir eksiklik olmadığına, ispat bakımından da değerlendirmenin yerinde olduğuna karar veren daire, bu nedenle sanıkların yaptığı istinaf başvurularını esastan reddetti. Daire tutuklu sanıkların bu hallerinin devamına da hükmetti. Dosyanın Yargıtaydaki incelemesi sürüyor.

2 yıl önce

Terörist başının Kenya'da paketlenip Türkiye'ye getirilmesinin üzerinden 23 yıl geçti

Teröristbaşı Öcalan, 12 Eylül 1980 darbesinden kısa süre önce Türkiye'den ayrılarak Suriye'ye yerleşti. Terör örgütü PKK'nın etki alanını Irak'ın kuzeyine taşımasının ardından yapılan ikinci sözde kongrede Öcalan'ın silahlı talimat eylem talimatının ardından PKK'nın kanlı eylemleri Siirt'in Eruh ve Hakkari'nin Şemdinli ilçelerinde başladı. Türkiye'de yaşayan ve özellikle kırsal kesimdeki Kürt vatandaşları silah ve baskılarla hedef alan terör örgütü, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşayan vatandaşların haklarını silahla engellemeye çalıştı. Öcalan'ın, "DEP'e (Demokrasi Partisi) oy vermeyenin tavuğunu bile öldürün." sözünün ardından 1987'de Türkiye, PKK'nın katliamlarıyla sarsıldı. Bölücü örgüt PKK mensuplarının masumlara yönelik saldırılarının ardından terör örgütünün elebaşı Öcalan "bebek katili" olarak anılmaya başlandı. Öcalan'ın emriyle düzenlenen kanlı katliamlar 90'lı yıllarda da devam etti. ÖCALAN'IN SIĞINACAK ÜLKE ARAYIŞLARI Öcalan, PKK'nın silahlı ve siyasi faaliyetlerini, 1998 sonbaharına kadar fiilen Suriye'den yürüttü. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, Öcalan'ı topraklarında barındırmaması konusunda Şam'a baskı yaptı. Hafız Esed yönetimindeki Suriye'nin PKK'ya desteği ve Türkiye'ye yönelik söylemleri, iki ülke arasında uzun süredir devam eden krizin derinleşmesine neden oldu. İki ülke arasındaki kriz, Türkiye'den yapılan açıklamalarla yeni bir boyut kazandı ve teröristbaşının Türkiye'ye getirilmesi için düğmeye basıldı. Krizin derinleştiği 1998'de dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, bazı komşularının Türkiye'nin iyi niyetini ve yakınlığını yanlış değerlendirdiklerini belirterek, "Apo denilen eşkıyayı kendi ülkelerinde barındırıp onu destekleyerek, Türkiye'yi terör belasına bulaştırmışlardır. Türk milleti artık bu konuda göstereceği iyi niyetin sonuna gelmiştir." ifadeleriyle yeni dönemin ilk sinyallerini verdi. Suriye'nin tutumuna Türkiye'nin tepkisi sadece Orgeneral Ateş ile sınırlı kalmadı. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in yaptığı bir konuşmadaki, "Tüm uyarılarımıza ve barışçı açılımlarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye'ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu ve sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum." sözlerinin ardından Hafız Esed'in kararıyla 9 Ekim 1998'de Öcalan sınır dışı edildi. Terörist Öcalan, önce Yunanistan'a gitti, Atina'nın iltica talebini kabul etmemesi üzerine Rusya'ya sığındı. Moskova ile temasa geçen Ankara, bölücü terör örgütü PKK'nın başındaki ismin teslim edilmesini istedi ama beklediği yanıtı alamadı. Öcalan, Rusya Parlamentosundan sığınma hakkı elde etti ancak diplomatik baskılara dayanamayan Rusya, Öcalan'ı İtalya'ya gönderdi. İtalyan makamları, Türkiye'ye iade edilmeyeceği garantisi vererek PKK elebaşının iltica işlemlerini başlattı ancak sahte pasaport taşımaktan dolayı onu tutukladı. İtalya'da o dönem Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı görevinde bulunan Franco Carleone, "İtalyan hükümeti, ölüm cezasıyla karşı karşıya olan birini iade edemez" açıklamasıyla Türkiye'nin tepkisini çekti. İtalya'da çıkarıldığı mahkemede, terörist eylemleri dolayısıyla pişmanlık duyduğunu söyleyen Öcalan'a, İtalyan hakimlerce, "Sağlık durumu ve kaçamayacağı yönündeki kanaatler" doğrultusunda ev hapsi verildi. Öcalan'ın burada bir villaya yerleştirilmesi ve iade edilmemesi üzerine Türkiye'de İtalya'ya karşı tepkiler arttı. Bir boykot kampanyasına dönüşen tepki dolayısıyla çok sayıda vatandaş, Ankara'daki büyükelçilik önüne gelerek İtalya'nın tutumunu protesto etti. İtalya'da da barınamayan Öcalan tekrar 16 Ocak 1999'da Rusya'ya gitti. Burada kendisine 10 gün süre tanınan teröristbaşı, 29 Ocak 1999'da özel uçakla tekrar Yunanistan'a geçti. Öcalan, 31 Ocak'ta Hollanda ve Belarus'a gitmek istese de bu ülkelerden iniş izni alamadı. Öcalan, 2 Şubat 1999'da Yunanistan'dan ayrılarak gittiği Kenya'da Yunanistan'ın Nairobi Büyükelçiliği rezidansına götürüldü. MİT HAREKETE GEÇTİ Öcalan'ın, Kenya'dan Hollanda'ya gitmek istediğine ilişkin istihbaratın ardından MİT harekete geçti. Bu doğrultuda iş insanı Cavit Çağlar'ın uçağı kiralandı ancak Çağlar'a operasyona ilişkin bilgi verilmedi. Yunanistan'ın Öcalan için ayarladığı uçağa benzemesi için boyanarak kuyruk işareti konulan uçak, hazırlıkların ardından Türkiye'den ayrıldı. Pilotlara Mısır'a gideceği yönünde bilgi verilen uçakta 2 pilot haricinde MİT personeli bulunuyordu. Türkmenistan uçağı şeklinde işlemleri yapılan uçaktaki yolcu bilgilerinde ise "muz tüccarları" ifadesi kullanıldı. Aynı tip ve aynı renk uçağın Hollanda'dan Kenya'ya gidecek olması sebebiyle kiralanan uçak için Mısır ve Uganda'ya gideceği şeklinde rota çizildi. Uçak, muz tüccarı gibi davranan yolcularıyla 10 gün Uganda'da bekledi. "LAZAROS MAVROS"UN TÜRKİYE'DE BİTEN YOLCULUĞU "Lazaros Mavros" adına düzenlenmiş Kıbrıs Rum Kesimi pasaportu taşıyan Öcalan'ın yakalanması için 15 Şubat 1999'da harekete geçildi. Hollanda'dan Öcalan'ı almak için gelen uçak henüz havadayken operasyona giden Türk uçağı, Nairobi Havalimanı'na indi. Bir süredir Yunanistan'ın Nairobi Büyükelçiliğinde kalan Öcalan, Hollanda'ya gidecek uçağa binmek üzere korumalarıyla buradan ayrıldı. Havalimanına giden yol güzergahında görev yapan Kenya polisi, Öcalan'ın bulunduğu aracın geçmesinin ardından yolu kesti. Öcalan'ın konvoyundaki diğer araçların başka yola yönlendirilmesi, operasyon ekibine zaman kazandırdı. Nairobi Havalimanı'na geldiğinde bineceği uçağın, Hollanda'dan kendisi için gönderildiğini zanneden Öcalan'ın Türkiye'ye getirilme yolculuğu uçağa adım atmasıyla başladı. Öcalan'ı getiren konvoy ise havalimanına ancak uçak kalktıktan sonra giriş yapabildi. Teröristbaşı Öcalan, uçağa alınmasının ardından kelepçelendi ve gözleri bağlandı. Uçağın havalanmasının ardından gözleri açılan Öcalan'ın ilk duyduğu söz, "Abdullah Öcalan, memlekete hoş geldin." oldu. Türkiye'ye yönelen uçağın hedefinde Bandırma'daki askeri üs vardı. Sis nedeniyle iniş yapamayan uçak sisin dağılması için beklerken yakıt ikmali gerekliliği doğdu. Bu nedenle uçak, Atatürk Havalimanı'na inerek burada kapılarını açmadan yakıt ikmali yaptı ve daha sonra sis dağılınca tekrar Bandırma'daki üsse doğru hareket etti. Öcalan'ın Suriye'den sınır dışı edilmesiyle başlayan kaçış yolculuğu, 16 Şubat 1999'da sabah 03.00 sularında Bandırma'da sona erdi. ÖCALAN TÜRKİYE'DE Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, başarılı operasyonun ardından sabah saatlerinde Başbakanlık Resmi Konutu'nda Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Rasim Betir, Genelkurmay Harekat Başkanı ve Başbakanlık Askeri Danışmanı Korgeneral Yaşar Büyükanıt ve MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ile bir araya geldi. Basına da Ecevit'in saat 11.00'de basın toplantısı düzenleyeceği duyurusu yapıldı. Ecevit, beraberindeki MİT Müsteşarı Atasagun ile Başbakanlık Merkez Binası'na geldi. Bakanlar Kurulu salonunda "Değerli gazeteci arkadaşlarım, sizlere ve aziz yurttaşlarıma bir haberim var." ifadeleriyle açıklamasına başlayan Ecevit, "Bu sabaha karşı saat 03.00'ten itibaren bölücü terör örgütü PKK'nın başı Abdullah Öcalan Türkiye'dedir." dedi. Operasyona ilişkin bazı bilgileri de paylaşan Ecevit, operasyonu sadece 10 yetkilinin bildiğini, hiçbir sızma olmadığını söyledi. Operasyonun Genelkurmay ile MİT'in tam bir uyum içinde çalışması sayesinde başarıldığını belirten Ecevit, tebriklerini iletti. TERÖRİST ELEBAŞI ÖCALAN'IN YARGILANMASI Öcalan'ın yargılanmasına 31 Mayıs 1999'da İmralı Adası'nda kurulan özel mahkemede başlandı, dava dokuz duruşmada tamamlandı. Davayı, Ankara 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi yürüttü. Türk Ceza Kanunu'nun "vatana ihanet" suçunu düzenleyen 125. Maddesine göre Öcalan hakkında idam cezası verildi. Dönemin DSP-ANAP-MHP hükümetinin kararıyla, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne uyum yasaları gereği idam cezasının kaldırması üzerine Öcalan hakkındaki idam hükmü, "ağırlaştırılmış müebbet" hapse çevrildi. Mahkemenin gerekçeli kararında, "Öcalan'ın, eylemlerinin şiddeti, yoğunluğu ve sürekliliği ve içinde bebek, çocuk, ihtiyar ve kadınların da bulunduğu binlerce insanın öldürülmüş olması ve ülke genelinde ciddi tehlike oluşturması nedeniyle cezai sorumluluğu azaltan maddelerden yararlanmasının uygun görülmediği" açıklandı.

2 yıl önce

Kırmızı ışıkta geçtiği için uyarılınca çekiçle saldıran sürücü tutuklandı

Banga Bandhu Şeyh Mucibur Rahman Bulvarı'nda dün meydana gelen olayda Ö.Ö., otomobiliyle kavşakta kırmızı ışıkta geçince 06 BJ 5854 plakalı otomobilin sürücüsü de uyarmak için korna çaldı. Ö.Ö., bunun üzerine aracını yolun ortasında bırakıp bagajdan aldığı çekiçle kornaya basan sürücüye saldırdı. Ö.Ö., aracının kapılarını kilitleyerek, kendisini korumaya çalışan sürücüye açık camdan kolunu sokarak çekiçle vurdu. Diğer sürücülerin uyarısına rağmen sakinleşmeyen Ö.Ö., ismi öğrenilemeyen sürücünün aracının camlarını çekiçle kırdı. Ö.Ö., daha sonra aracına binerek uzaklaştı. VİDEOYA 'HESAPLAŞACAĞIZ' YORUMU Ö.Ö.'nün çekiçle sürücüye saldırdığı anlara ilişkin cep telefonu kamerası görüntüleri, sosyal medyada paylaşılırken, büyük tepki çekti. Sosyal medyada paylaşılan görüntünün altına yorum yapan Ö.Ö.'nün, "Video çeken arkadaşla da ayrıca hesaplaşacağız. Orada kırmızı ışıkta geçen bir tek ben değildim, göbekte kilitlenme vardı. Benim sol tarafım zaten doluydu. O arkadaşın bana küfür, tahrik ettiğini, etraftaki insanların zaten ona tepki gösterdiğini bilmeden bu şekilde bana tepki gösteren herkesin" yazması dikkat çekti. Ö.Ö., daha sonra polis tarafından gözaltına alındı. Ö.Ö., emniyetteki işlemlerin ardından Ankara Adliyesi'ne sevk edildi. Ö.Ö.'nün, ifadesinde, "Çocuğum hastaydı ona yetişmek için kırmızı ışıkta geçtim. Geçince arkadan korna basarak küfretti. Bunun üzerine saldırdım" dediği öğrenildi. Öte yandan polis, trafik tutanağı tutarak olay yerinden ayrılan ismi öğrenilemeyen mağdur sürücüye de ulaştı ancak sürücünün korktuğu için şikayetçi olmak istemediği belirtildi. TUTUKLANDI Trafikte kırmızı ışıkta geçtiği için korna çalarak kendisini uyaran sürücüye çekiçle saldıran Özgür Öztürk, savcılık sorgusu ardından tutuklanması talebiyle nöbetçi sulh ceza hakimliğine sevk edildi. Öztürk, 'silahlı tehdit', 'mala zarar verme' ve 'kişiyi hürriyetinden yoksun kılma' suçlarından tutuklanarak cezaevine gönderildi.

1 2 3 4 5 6 7 8 ... 18 19