21 Mayıs Salı 2024
2 yıl önce

Rusya Federal Güvenlik Servisi, Ukrayna'nın Odessa'ya döşediği mayınların İstanbul Boğazı ve Akdeniz’e sürüklenebileceğini iddia etti

Rusya'nın Ukrayna'ya başlattığı saldırıların ardından Rus güçleri, Azak Denizi dahil olmak üzere Ukrayna'nın birçok Karadeniz'e kıyısı olan noktada kontrolü ele geçirmişti. Rusların saldırılarına karşı Ukrayna ordusu ise ülkenin Karadeniz kenti olan Odessa açıklarına mayınlar döşemişti. Son gelişmelerin ardından Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) tarafından yapılan açıklamada, Odessa kenti açıklarına döşenen mayınlar için önemli bir risk ihtimaline değinilerek, Ukraynalılar tarafından Odessa açıklarına döşenen mayınlarda kopmalar başladığı ileri sürüldü. FSB'nin Halkla İlişkiler Birimi tarafından yapılan açıklamada, "Rusya tarafından özel bir askeri operasyonun başlatılmasının ardından Ukrayna Donanması, Odessa, Özi, Çornomorsk ve Yuzhne limanlarına ve açıklarına yaklaşık 420 eski tip mayın tarlası oluşturdu. Bu mayınlar 20. yüzyılın ilk yarılarında üretildi. Fırtınalı koşulların başlamasıyla birlikte denizin dip ankrajlarına bağlanan kablolarda kopmalar meydana geldi. Karadeniz'in batı kesiminde mayınlar rüzgar ve akıntıların etkisiyle serbestçe hareket etmeye başladı" ifadeleri kullanıldı. İSTANBUL BOĞAZI TEHLİKEDE İDDİASI Ukrayna'nın döşediği mayınlarla ilgili yapılan açıklamada, İstanbul Boğazı'nın risk altında olduğunu da belirten FSB'nin Halkla İlişkiler Birimi, "Ukrayna'nın listelenen liman bölgelerinde güneye doğru yüzey akıntılarının baskın olduğu göz önüne alındığında, mayınların İstanbul Boğaz'ına ve Akdeniz havzası sularına sürüklenme ihtimali göz ardı edilmez" ifadelerini kaydetti. Açıklamada, Ukrayna'nın denize mayın döşemesinin uluslararası anlaşmaların ihlaline neden olduğu vurgulanarak, "Bu, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri'nin bir kez daha uluslararası hukukun temellerini tamamen hiçe saydığını ve Avrupa Birliği (AB) vatandaşları da dahil olmak üzere insan hayatını hiçe saydığını gösteriyor" vurgusu yapıldı. Açıklamanın sonunda ise, "Rus Donanması'nın Karadeniz Filosu, mayın tehlikesini dikkate alarak 18 Mart 2022 tarih ve 116 sayılı ilgili kıyı uyarısını yayınladı" denilerek, mayın tehlikesinin resmi kayıt altında kamuoyuna aktarıldığı belirtildi.

2 yıl önce

AK Parti Sözcüsü Çelik'ten hastanedeki darp iddialarına ilişkin paylaşım: Provokatif gündemleri reddediyoruz

Çelik, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, sağlık ve güvenlik teşkilatının Türkiye'nin göz bebeği olduğunun altını çizdi. Güvenlik teşkilatının Türkiye'yi korumak için büyük fedakarlık ve cesaretle mücadele ettiğini belirten Çelik, şunları kaydetti: "Sağlık çalışanlarımızın içinden geçtiğimiz zorlu salgın koşullarındaki üstün gayretlerine şükran borçluyuz. Sağlık teşkilatımız da güvenlik güçlerimiz de vatansever bir mücadele veriyor. Sağlık teşkilatımızı ve güvenlik güçlerimizi polemik konusu yapanlar yakışıksız bir davranış sergiliyorlar. Münferit hadiseler üzerinden, ülkemizin övünç kaynağı olan güvenlik teşkilatlarımızı, sağlık çalışanlarımızı ve tıp fakültelerimizi yıpratmaya dönük provokatif gündemleri, bu kurumlarımızın kıymetli mensuplarını incitecek nitelikte paylaşımları reddediyoruz. Münferit hadiselerde suç ve cezanın şahsiliği ilkesi esastır."

2 yıl önce

Erdoğan'dan NATO dönüşü açıklamalar! Türkiye'nin enerji hedefi, arabuluculuk konusu, S-400 iddiaları, yaptırımlar...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın NATO Olağanüstü Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi vesilesiyle gerçekleştirdiği Belçika ziyareti dönüşünde gazetecilerle yaptığı söyleşi: NATO Olağanüstü Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi münasebetiyle Brüksel’e gerçekleştirdiğimiz ziyareti tamamladık. Küresel güvenlik algısında ciddi değişikliklerin yaşandığı bir dönemde NATO müttefikleri olarak bir araya geldik. Zirveye dair detaylı değerlendirmelerimizi Karargah’daki basın toplantısında paylaşmıştım. Burada sadece birkaç hususa kısaca değinmek istiyorum. Zirvede, Rusya-Ukrayna savaşındaki gelişmeleri ve bunun yansımalarını müttefiklerimizle etraflı biçimde değerlendirme fırsatı bulduk. Ateşkesin ve barışın sağlanmasına yönelik sürdürdüğümüz yoğun diplomatik girişimler hakkında müttefiklerimizle bilgiler paylaştık. Krizin tırmanmaya başladığı noktadan itibaren NATO’nun rolünün önemini vurgulamıştım. NATO’nun insicamının korunmasına dair tavrımızı burada da açıkça ifade ettim. Günlük siyasi hesaplar uğruna NATO’nun yıpratılmaması gerektiğini dile getirdim. Zirvemiz her açıdan verimli ve başarılı geçti. Bu kapsamda değerli dostum Genel Sekreter Stoltenberg’in görev süresinin bir yıl daha uzatılmasını memnuniyetle karşıladık. Bu, bizim de kuvvetle desteklediğimiz bir karardı. Nitekim gerçekten ittifakla alınan bir karar oldu ve bir yıl daha uzatıldı. Toplantı marjında, Fransa Cumhurbaşkanı, İtalya, Estonya, İspanya ve Birleşik Krallık Başbakanlarıyla ikili görüşmeler gerçekleştirdim. Gelinen noktada Türkiye’nin NATO müttefikleri arasındaki müstesna konumunun ve bölgesindeki kritik rolünün daha iyi anlaşıldığı aşikardır. Hem müttefiklerimiz hem de dünyanın bunun idrakine artık daha fazla varmış olduğunu gördüm ve buna da inanıyorum. Bu yıl Haziran ayında NATO’nun Madrid Zirvesi düzenlenecek. Brüksel’deki Liderler Toplantısı, Madrid Zirvesine giden süreçte kritik bir dönemeci teşkil etmiştir. Türkiye, her zaman olduğu gibi bu zirveler vasıtasıyla da NATO’nun geleceğinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamaya devam edecektir. Ziyaretimizin ve temaslarımızın hayırlara vesile olmasını Rabbim’den temenni ediyorum. SORU: Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında NATO-AB ilişkilerini nasıl değerlendirirsiniz? Bu işgal bize neler gösterdi? NATO Genel Sekreteri “Güvenliğimiz konusunda yeni bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Bu yüzden caydırıcılığımızı ve savunmamızı daha uzun vadede yeniden düzenlemeliyiz.” şeklinde açıklaması olmuştu. Bu yeni dönemde Türkiye’nin rolü konusunda neler söylersiniz? Bir de kimyasal ve nükleer silahların kullanımı konusunda dünya adeta diken üstünde, karşılıklı açıklamalar geliyor, bu konudaki görüşleriniz nedir? Her şeyden önce bu kriz iki hususu gözler önüne serdi. Bunlardan birincisi Avrupa güvenliğinin temel taşı, temel yapısı NATO’dur. Bunu çok açık, net olarak görmüş bulunuyoruz. İkincisi, Türkiye bölgesel güvenliğin temini için vazgeçilmez bir müttefiktir. Gerek ikili görüşmeler gerekse zirve toplantısı esnasında liderlerin birçoğu bunu dile getirdiler. 70 yıllık üyeliğimizde NATO’ya en kapsamlı katkıları veren Türkiye, müttefiklerden farklı olarak bunu her yönüyle karada, denizde, havada, siyasi etkinliklerinde ortaya koyan bir ülke oldu. İttifak dayanışması ruhuyla üzerimize düşeni imkanlarımız ölçüsünde yapmaya da devam edeceğiz. Bu süreci de Türkiye aynı kararlılıkla, güvenilirlikle yine sürdürüyor. Hatta bu konuda örnekliğini ortaya koyuyor. Bunu da bütün siyasi liderler olsun, komuta kademeleri olsun, bizimle paylaşıyorlar. Bunu da iftiharla gördük. Bundan dolayı da tabii memnuniyetimizi özellikle ifade etmek isterim. Diğer taraftan, kitle imha silahlarının kullanımını elbette insanlığa karşı işlenmiş suç olarak değerlendiriyoruz. SORU: Ukrayna-Rusya savaşının başından beri etkin bir diplomasi yürütüyorsunuz. Bu süreçte garantörlük ve arabuluculuk konusu tartışmaya açıldı. Türkiye garantör ülke olacak mı? Garantörlük söz konusu olduğu takdirde Ukrayna ve Rusya şartlarını yerine getirmezse bu Türkiye için bir sorun teşkil eder mi? Savaşı sonlandırmak için başından itibaren büyük gayretler ortaya koyduk. Bu gayretlerimizi gerek liderler seviyesinde şahsım sürdürdü, gerekse Dışişleri Bakanımız muhataplarıyla birçok görüşme yaptı. Hatta Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanlarını Antalya’da bir araya getirdi. Ardından bir Moskova ziyaretini, bir Lviv ziyaretini de gerçekleştirdi. Yine bunun dışında Milli Savunma Bakanımın muhataplarıyla yaptığı birçok görüşme oldu. Bunları devam ettiriyorlar. Tabii bütün bunlar garantörlük, bunun dışında arabuluculuk görevini Türkiye’nin yapabileceğinin en güzel örneği oldu. Burada Rusya ile Ukrayna arasında müzakere edilen 6 başlık var. Ama bu 6 başlığın 6’sını da her iki taraf kabullenmiyor. Özellikle 4 başlık üzerinde bir mutabakat varmış gibi bir durum söz konusu. Bunlardan bir tanesi özellikle bu NATO meselesiyle ilgili. Ukrayna ilk başlarda bu konuya önemle asılıyordu ama daha sonra NATO üyeliğinden çekilebileceğini Zelenskiy ifade etmeye başladı. Bir diğer konu, özellikle Rusya’nın resmi dil olarak kabul edilmesi meselesi. Zelenskiy bunu da kabul etti. Zaten Rusça Ukrayna’nın hemen her yerinde konuşulan bir dil. Bu noktada da bir sorun yok. Bir diğer konu silahsızlanma meselesi. Tabii Ukrayna bir devlet, yani silahsızlanmayı A’dan Z’ye kabul söz konusu değil. Ama bu konu da anlaşılamaz değil. Yani orada da belli tavizlerin verilebileceğini Ukrayna tarafı ifade etti. Dördüncü konu, ki yine Ukrayna’nın da burada bir mutabakatı var; o da bu kolektif güvenlik dedikleri mesele. Bu konuda da Ukrayna olumlu bir yaklaşım ortaya koydu. Ama tabii Ukrayna Kırım ve Donbas konularında bu kadar rahat değil. Donbas meselesinde en sonda güzel bir adım attı, bana göre akıllı bir liderlik diyebiliriz ve “Bu konuda referanduma gitmem gerekir” dedi. Bu konuyla orayı kestiler. Şu anda böyle bir durum var. Kaldı ki Rusya 2014’te Kırım’ı işgal ettiği zaman, biz çok açık, net bu işgale karşı çıkmıştık ve o günden sonra da Putin ile yaptığım her görüşmede bu işgale karşı çıktığımızı hep söylemiştim. Ama o zaman Batı bu işgale bugün olduğu gibi çok açık, net bir tavır koymamıştı. Bu tavrı koymadıkları için işte bugün başımıza bunlar geldi. Tabii Kırım ile beraber Donbas, Donesk, Luhansk vesaire bütün bunlar Kırım’ın adeta bir çarpanı oldu. Ve biz bu konudaki tavrımızı bu şekilde ortaya koyduk. Tabii bu 6 başlığın 4’ü için şu anda Ukrayna tarafından olabilir deniyor ama diğer ikisi hakkında olumlu bir yaklaşım söz konusu değil. Şimdi benim bugün Zelenskiy ile bir görüşmem olacak. Putin ile büyük ihtimalle yine hafta sonu veya hafta başı bir görüşmem olabilir. Bu görüşmelerde de bu NATO’daki görüşmelerin kendileriyle bir müzakeresini, değerlendirmesini yapıp, bundan sonraki sürece yönelik “Artık barış için atılacak adımın mimarı sen olmalısın” demeliyiz. “Buna bir onurlu çıkış yap” demek suretiyle bu işi tatlıya bağlamanın yolunu aramamız lazım. SORU: Türkiye’nin ABD ile sürdürdüğü yeni F-16'lar, F-16 modernizasyon kitleri konusunda olumlu gelişmeler var mı? Türkiye’nin Kiev’de kalan A400m uçaklarının geri getirilmesi konusunda bir süreç, teknik hazırlık var mı? Karadeniz’de döşenmiş bazı mayınların serbest kalması neticesinde ortaya çıktığı iddia edilen tehlike, ifade edildiği gibi ciddi bir boyutta mıdır? NATO bu konuda Türkiye’ye teknik bir destek verebilir mi? F-16’larla ilgili olarak görüşmelerimizi Milli Savunma Bakanımız muhataplarıyla yürütüyor ve bu konuda şu an itibarıyla olumlu bir süreç devam ediyor. Uçakların modernizasyonuyla ilgili olumlu yaklaşımlar var. Diğer taraftan yeni alımlarla ilgili olarak da olumlu yaklaşımlar var. Biden’ın bana “Ben kongreye bu konuyla ilgili olumlu yaklaşımımı sunacağım ve konunun da takipçisi olacağım.” istikametinde ifadeleri oldu. Temenni ederim ki bu istikamette eğer netice devam ederse, noktalanırsa o zaman biz yeni alacağımız F-16’lar ve eldekilerin modernizasyonunu süratle bitirme fırsatını bulacağız. Mayınlar konusuna gelince, bu konuyla ilgili olarak, bütün tedbirler tarafımızdan alınmıştır. Gerek Milli Savunma Bakanımın gerek Deniz Kuvvetleri Komutanımın ortak kanaati, bunlar böyle başıboş bir durumda değil. Ayrıca bu mayınların kendilerini kilitleme durumu söz konusu. Yani su yüzüne çıktığı anda bu mayınlar kendi kendini kilitliyor, adeta kendi kendini patlatıyor. Böyle bir özelliği de var. Bunun dışında da Deniz Kuvvetlerimiz her türlü tedbiri almış vaziyette. A400m uçaklarıyla ilgili olarak hem Ukrayna hem de Rusya ile temaslarımızı sürdürüyoruz. Bize her türlü teminatı veriyorlar. Diyorlar ki “Şu an itibarıyla bunu çekmeye kalkarsak, hava sahasında sıkıntılar var. Bundan dolayı böyle bir riski göze almayalım. Biz sizinle irtibat halindeyiz ve sağlıklı bir duruma girildiği anda bu uçakları sizlere göndereceğiz.” SORU: Biden ile ayaküstü sohbetiniz oldu, bunu merak ediyoruz. Amerika’nın S400’lerin Ukrayna’ya verilmesini istediği iddiası Amerikan basınında yer aldı. Türkiye, bu ciddiye alınacak bir iddia diyerek aynı yerden cevap verdi. Hatta Fahrettin Bey “Batı dünyası bu tür asılsız iddialar yerine önce koşulsuz F-35 programına Türkiye’yi katsın.” dedi. Siz keza pek çok defa bu konu kapandı dediniz. ABD inatla, ısrarla neden bu konuyu tekrar gündeme getiriyor? Bir de Amerikan şirketlerinin Rusya’dan çıkacak olması nedeniyle biraz böyle sıkıntılar yaşanırken yine de bu şirketlerin Türkiye’ye gelişi konusunda beklentiniz nedir? Her şeyden önce S400 konusunda nasıl en başta bizim için bu iş kapanmıştır dediysek, bugün de biz aynı noktadayız. Bu konu bizim için kapanmıştır. Bunlar savunma noktasında bizim kendi malımızdır, bu bitmiştir. Bir diğer konu Wall Street Journal’ın yazdığına karşı İletişim Başkanımız gerekli cevabı bütün hassasiyetiyle zaten vermiştir. O cevap onlara yeter de artar bile. Daha fazlasına da bu konuda gerek yok. Çünkü bunların bütün işi ortalığı karıştırmak. “Buradan acaba Türkiye’ye nasıl bir darbe vururuz da onu sıkıntıya sokarız” böyle bir gayretin içindeler. Anında müdahale ederiz, sonuç alamazlar. Diğer boyutta, sadece Amerikan şirketleri değil, dünyanın birçok markası, grubu Rusya’dan ayrılıyor, çıkıyor. Bunlardan ülkemize gelenlere tabii ki kapımız açıktır, buyursunlar gelsinler deriz. Bunun dışında yine belli sermaye gruplarından ülkemize gelip bizde imkanlarını park etmek isteyenler olursa onlar için de tabii ki kapımızı kapalı tutmayız. Buna da kapımız açıktır. Yaptırımlar noktasında da BM’nin belli çizgilerini biz de değerlendiririz ama şunu da unutmayalım ki bütün bu adımları atarken bizim Rusya ile olan ilişkilerimizi bir kenara koymamız mümkün değil. Bunu ben çok önce de açıkladım biliyorsunuz. Zira bugün sadece doğal gaz düşünüldüğünde, kullandığımız doğal gazın yaklaşık yarısını biz Rusya’dan alıyoruz. Bunun yanında Akkuyu Nükleer Enerji Santralimizi bugün Rusya ile yapıyoruz. Biz bunu da bir kenara koyamayız. Ben bunu bugün Macron’a da söylediğimde “haklısın” diyor. Yani orada yapılacak herhangi bir şey söz konusu değil. Bu konudaki hassasiyetimizi korumak durumundayız. Birincisi ben halkımı karda kışta soğukta bırakamam. İkincisi sanayimizi tamamen sıfırlayamam. Bunları korumak durumundayız. Biz devletiz, 85 milyon nüfusumuz var. Üzerimize düşen her türlü görevi de yaparız, yapıyoruz. Şu anda Ukraynalılar için 56 civarında insani yardım tırını biz bölgeye gönderdik. Bunların içerisinde gıdası var, giyeceği var, ilacı var. Bunlar hala artarak da devam ediyor. SORU: İki yıl kadar önce Fransa lideri Macron, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti.” demişti ve siz de buna çok sert bir yanıt vermiştiniz. Bugün baktığımız noktada bırakalım NATO’nun beyin ölümünü yeniden doğuşunu izliyoruz. Macron ile de bir araya geldiniz. Kendisinin de bu krizde arabuluculuk çabaları oldu. Öncelikle Fransa’nın bu çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? ABD Başkanı Biden ile ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz? İlk göreve geldiğinde “Diğer ABD Başkanları gibi başlamadık” demiştiniz. Macron ile ilgili kısımdan başlayalım. Demek ki NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmemiş. Böyle bir şey de söz konusu değilmiş. O çok talihsiz bir açıklamaydı. Bu talihsiz açıklamanın ardından da Macron şu anda NATO içerisinde en aktif rolü oynayan liderlerden bir tanesi durumunda. Epey gayretli. Gerek Ukrayna gerek Rusya gerek diğer ülkelerle olan görüşmelerde Macron’u çok aktif görüyorum. Bununla ilgili olarak da diğer ülkelerin, liderlerin Macron’a bakışı da değmişmiş vaziyette. Bütün bunlarla birlikte de Türkiye-Fransa arasında attığımız bazı adımlar vardı. O adımları, Türkiye-Fransa ilişkilerini yeniden ele almak ve hatta Türkiye-Fransa-İtalya olarak üçlü attığımız adımları yeniden hayata geçirmek için çalışmalarımızı sürdürmeyi karar altına aldık. Temennim odur ki inşallah seçim sonrası bu yeni süreci güçlü bir şekilde başlatırız diye düşünüyorum. Biden’a gelince, Biden ile bu zirvede ayaküstü bir hal hatır sorduk. Önümüzdeki süreçte kendisiyle telefon diplomasisiyle bazı konuları ele alma fırsatımız olacak. Ama tabi burada Milli Savunma Bakanım muhatabıyla bu F-16’lar konusunu görüştü. SORU: Üçlü dediğiniz Fransa-İtalya-Türkiye STAMP-T füzesini mi kastediyorsunuz? Evet, Eurosam. O konuyu Macron ile görüştüğümüz gibi Draghi ile de görüştük. Draghi de benden sonra Macron ile yaptığı görüşmede bu konuyu açtı. SORU: Savaşın başlamasından bu yana gerek Avrupa gerek ABD’nin çözüme yönelik somut adımlar atmadığını görüyoruz. Zirvede tansiyonun düşürülmesi ya da çözüm odaklı bir eğilim gördünüz mü? Aslında liderlerin büyük bir çoğunluğu tansiyonun düşürülmesinden yana. Çünkü ortada son devrin en büyük felaketi yaşanıyor. Binlerce çocuk, kadın, sivil maalesef öldürülüyor. Bütün bunları görüp de hala “vurun gitsin” demek mümkün değil. İşin maddi boyutuna baktığımız zaman o da ayrı bir felaket. Şimdi bütün bu gelişmeler karşısında en kısa yoldan burada ateşkes nasıl olur, bunun hesabı, gayreti içindeler. Bu konuda herkes ateşkesin bir an önce olması hususunu gündeme getiriyor. Temennim odur ki burada hep birlikte yapacağımız bir dayanışmayla bunu sağlayalım, bunu başaralım. Eğer bunu başarabilirsek gerçekten insanlığa en büyük hizmeti yapmış oluruz. SORU: Rusya-Ukrayna savaşı sonrası liderler son dönemde arka arkaya ülkemize geliyorlar. Bu sadece Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle mi oluyor? Türkiye yaptıklarınızla kilit ülke konumuna geldi ama acaba yeni bir koridor veya yeni bir düzen için mi liderler Türkiye’ye geliyor? Özellikle Libya ve Doğu Akdeniz denkleminin de liderlerin Türkiye’ye gelmesinde etkisi var mı? Ağırlıklı olarak tabii ki Rusya-Ukrayna, bu işin ana başlığını teşkil ediyor. Elbette bu ziyaretlerle birlikte ikili ilişkilerimizi masaya yatırma fırsatımız da oluyor. Gelen ülkelerle bölgeye dair sorunları da masaya yatırıyoruz. Mesela Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev kardeşimin günübirlik ziyaretinde ana başlığımız Rusya ve Ukrayna oldu. Kendisi de Rusya’yı en iyi tanıyan liderlerden biri. Sayın Putin ile olan ilişkileri malum. Bu savaşı da en iyi analiz edenlerden biri. Bunları kendisiyle çok açık, net konuşma fırsatımız oldu. Polonya Cumhurbaşkanı Duda da burada hakikaten takdire şayan birisi. Polonya bölgede 2 milyon civarında mülteciye ev sahipliği yapıyor. Diğer taraftan şu anda Ukrayna’dan sonra Rusya’nın hedefinde olabileceğini düşünüyor. Onun için de tabii kendine göre bütün tedbirlerini alıyor, almak durumunda. Örneğin bugün, Biden Polonya’ya gidiyor. Tabii Ukrayna bir NATO ülkesi değil ama Polonya aynı zamanda bir NATO ülkesi. Polonya’nın bizimle olan diyalogları da ileri derecede. Bu özelliği de var. Dolayısıyla onunla olan münasebetlerimizde öncelikli Rusya-Ukrayna olayı var ama bunun yanında da tabii Polonya ile ilgili savunma sanayiine yönelik ilişkilerimizi, ekonomik alandaki ilişkilerimizi görüşme fırsatımız oldu. Diğer yandan Yunanistan’ın ziyaretinde tabii ki Yunanistan-Türkiye ilişkilerindeki malum sıkıntıların ortadan kaldırılmasına yönelik ne gibi adımlar atabileceğimizi görüşme imkanımız oldu. Bundan sonraki süreçte aracılarla değil biz direkt olarak kendimiz görüşmelerimizi yapalım, özel temsilcilerimiz vasıtasıyla görüşmelerimizi yapalım, böyle sürdürelim diyoruz. Yine diğer gelen liderlerle de iki ülkenin arasındaki ilişkileri ele aldık ama öne çıkan yine Rusya-Ukrayna konusu oldu. En önemli ziyaretlerden bir tanesi de İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un ziyaretiydi. Biz bu süreçte İsrail Başbakanı Benet’in de gelme durumu söz konusu. Onun da gelişiyle birlikte Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni bir süreci başlatma durumumuz olabilir. Bunun Filistin meselesine de olumlu yansımaları olacağına inanıyoruz. Burada tabii daha çok Doğu Akdeniz ile ilgili birlikte neler yapabiliriz konusu var. İkili ilişkilerde birlikte atabileceğimiz en önemli adımlardan bir tanesi olarak öyle zannediyorum ki burada yine doğal gaz konusu öne çıkabilir. Bunların değerlendirmeleri için önce Dışişleri Bakanımı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımı, taraflar tarih belirledikten sonra İsrail’e göndereceğiz. Bu görüşmeleri Dışişleri Bakanımızın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımızın İsrail’de yapacakları çalışmayla başlatmış olacağız. SORU: Krizler dünyada güç dengelerini değiştiriyor. Türkiye’nin kararlı bir dış politikası var ve zaman Türkiye’yi haklı çıkardı. Türkiye’nin dünyada bir enerji sıkıntısı yaşanırken, liderlerin Türkiye’ye ziyaretleri, bunların hepsini bir araya getirecek olursak, Türkiye’nin enerji hub’ı olma hedefi vardı, bu hedefte mesafenin azaldığını söyleyebilir miyiz? İnşallah bu önümüze yeni kapılar açacak. Şu anda açıklamayacağım. İnşallah bu yaptığımız görüşmelerle birlikte önümüze enerjide çok daha farklı alanlar açılacak ve bunu duyduğunuzda “Bu da nereden çıktı” diyeceksiniz. Bu görüşmelerden inşallah şöyle dört dörtlük bir sonuç çıkacak. İlk görüşmeleri yaptık, inşallah arkadaşlarımız da görüşmeleri devam ettirecekler, bu görüşmelerin devamında da biz bunun açıklamasını yapacağız. SORU: Dünyada gıda güvenliği çok dillendiriliyor. Bu konudaki tehlikeye işaret ediliyor. Türkiye açısından petrol ve gıda güvenliği konusunda neler söylersiniz? Gıda güvenliği konusunda tabii her türlü tedbiri alıyoruz. Bugün dünyada gıda güvenliği noktasında sıkıntının yaşanmadığı bir ülke var mı? Her ülkede az veya çok bir sıkıntı var. Biz de bu noktada kısmen bu tür sıkıntıları yaşıyoruz ama bütün tedbirlerimizi alıyoruz. Diyelim ki kırmızı ette mi sıkıntı var, ona göre adımlarımızı atıyoruz ve hemen süratle mekanizmalarımızı çalıştırıyoruz. Öbür tarafta diyelim ki şeker yok dediler. Bir de baktık ki birçok yerde stoklar, depolar dolu. Denetimlerle tepelerine binince hemen şekerler ortaya çıktı. Ayçiçek yağı dediler. Onda da yine Azak Denizi’ndeki 5 tane gemimiz geldi, böylece bir anda o iş çözülmüş oldu. Hububatta da benzer durumlar söz konusu oldu. Rusya ve Ukrayna’daki ciddi miktarda hububat, bakliyat yüklü gemilerimiz geldiler, geliyorlar. Türkiye, bu sektörlerde Allah’ın izniyle sıkıntı yaşamaz. Türkiye bunları aşmaya muktedir, güçlü bir ülke. Ancak Türkiye’de muhalefetin siyasi ahlakı iflas etmiş durumda. Sıkıntı burada. Muhalefetteki siyasi ahlakın iflas edişi ancak işte bu tür dedikoduları, bu tür manipülasyonları ortaya çıkarıyor ve bu manipülasyonlardan da benim vatandaşım ister istemez rahatsız oluyor. Biz bütün bunları süratle aşabilecek kabiliyetteyiz, güçteyiz, bundan hiç kimsenin endişesi olmasın. Şu an itibarıyla da önümüzde Ramazan var. Ramazan ile birlikte inşallah vatandaşlarımıza en ufak bir sıkıntı, en ufak bir endişe yaşatmayacağız ve huzurlu bir Ramazan’ı halkımızla birlikte yaşayacağız. SORU: CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, grup toplantısında “Geçmişte Türkiye sözü dinlenen bir ülkeydi ama şu anda Türkiye deyince sırtlarını dönüyorlar.” diye cümle sarf etti. Bununla değerlendirmeniz nedir? Arka arkaya bütün devlet başkanları, hükümet başkanları ülkemize geliyorken, bunun yanında bizimle yoğun bir telefon diplomasisi yürütüyorken nasıl herkes sırtını dönmüş oluyor? Sadece Mart ayında liderlerle 40’ın üzerinde yüz yüze görüşmem ya da telefon temasım oldu. Rusya Devlet Başkanı Putin ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ile sürekli telefon görüşmeleri yapıyoruz. ABD Başkanı Biden ile de telefonla görüştük. Yine bu ay Azerbaycan Cumhurbaşkanı kardeşim Aliyev’i, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’u, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’i, Almanya Şansölyesi Scholz’u, Polonya Cumhurbaşkanı Duda’yı, Güney Kore Başbakanı Kim Boo-Kyum’u, Hollanda Başbakanı Rutte’yi, Kosova Cumhurbaşkanı Osmani-Sadriu’yu ülkemizde misafir ettik. BM Genel Sekreteri Guterres, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, AB Komisyonu Başkanı Leyen ve AB Konseyi Başkanı Michel’in yanı sıra Fransa, Avusturya, Moldova, Sırbistan, Litvanya, Belarus, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan cumhurbaşkanları ile Hollanda, İngiltere, Kanada Başbakanlarıyla ayrıca telefon görüşmelerimiz de oldu. Antalya’da da NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Arnavutluk Başbakanı Rama, Kazakistan Kurucu Cumhurbaşkanı Nazarbayev, Slovenya Cumhurbaşkanı Pahor, Bosna Hersek Başkanlık Konseyi üyeleri Caferoviç ve Dodik, Bulgaristan Başbakanı Petkov, Gine Bissau Cumhurbaşkanı Embalo, Irak Bölgesel Yönetimi Başbakanı Barzani, Nijer Cumhurbaşkanı Bazum, Sierra Leone Cumhurbaşkanı Bio, Liberya Cumhurbaşkanı Weah ile görüştük. Bu NATO Zirvesinde de yine Fransa Cumhurbaşkanı, İtalya, Estonya, İspanya ve Birleşik Krallık Başbakanlarıyla ikili görüşmeler yaptım. Tüm bu görüşmeler bu ay içerisinde oldu. Her biri de ülkemizin barış için yürüttüğü diplomasi çabalarını takdir ettiklerini özellikle belirtiyor. Şimdi kalkıp da “Dünya Türkiye’ye sırtını dönüyor” demek akılla, mantıkla izah edilecek bir şey değil. SORU: Merak edilen bir başka mesele de turizm konusunda Türkiye’nin önümüzdeki sürece nasıl gireceği? Rakamlarda bir farklılık beklenir mi? Böyle bir dönemde turizmde bir patlama veya ciddi bir yükseliş çok iddialı bir ifade olur. Ama Turizm Bakanım bu konuda çok çok gayretle ülkelerle görüşmeleri sürdürüyor. Aynı şekilde biz de gerek Rusya gerek Ukrayna gerek Polonya, bütün bölgelerle yine görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Başta Putin olmak üzere onlar da turizmde biz özellikle önünü kesmeyeceğiz, teşvik edeceğiz ve Türkiye’ye vatandaşlarımızın gidişi noktasında herhangi bir engel koymayacağız dediler. Şunu da söylüyorlar; belki para konusunda Ruble, yani kendi milli paralarımızla bu işi yapalım diye bir çıkış söz konusu olabilir. Bunu zaten biz normal zamanda Rusya’ya teklif etmiştik. Milli paramızla, yerli paramızla bunları yapalım ve Ruble ile Türk Lirası olarak bunu çalıştıralım demiştik. Şimdi de haklılığımız tam ortaya çıkıyor ve Ruble-TL ve farklı ülkelerle de bunu o ülkelerin paralarıyla yapabileceklerini söylüyorlar. Bu adımı bu şekilde atacağız. Bunun yanında Polonya Cumhurbaşkanı Duda da “Biz vatandaşlarımıza Türkiye’ye turizm için gitmeleri noktasında tavsiyede bulunuyoruz” dedi. Bize Ukrayna’dan 2 milyonun üzerinde, Rusya’dan 5 milyonun üzerinde turist geliyor. Biz Türkiye olarak güvenilir bir ülke olmamız hasebiyle turist çekme noktasında inanıyorum ki çok ciddi sıkıntılar yaşamayacağız ve İngiltere’den de biz bundan sonraki süreçte daha fazla turist alma imkanını da yakalayacağız. Almanya’dan da hakeza öyle. Çalışıyoruz, çalışacağız. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ile iyi bir görüşmemiz oldu ve Almanya-Türkiye arasındaki diyaloglardan da bundan sonraki süreç için ümitliyim. SORU: Yılbaşında asgari ücret ve memur maaş zammı belirlendikten sonra “Gerekirse yıl ortasına doğru enflasyon ve günün koşulları değerlendirilerek tekrar bir değerlendirme yapılabilir” dediniz. Geçtiğimiz günlerde masada işçi adına pazarlıkları yürüten Türk-İş Başkanı Ergün Atalay da biz bir davet gelirse zevkle o masaya otururuz dedi. Bir gündem var mı, yıl ortasında asgari ücretle ilgili yeni bir gelişme, bir zam olur mu? Bir de emekliler için bayram ikramiyesi ödeniyor, onların da bir zam beklentisi var, emeklilere de bir müjdeniz olacak mı? Şu anda daha üçüncü aydayız. Yıl ortasına geldiğimiz zaman zaten Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanım da önüme mevcut durumu getirir. Zaten Vedat Bey sendikalarla bugüne kadar samimi görüş alışverişinde bulunmuştur. Yapılacak görüşmeler neticesinde de yıl ortasında böyle bir değerlendirme gerektiğinde biz kesinlikle vatandaşımızdan, hele hele işçimizden böyle bir şeyi esirgemeyiz. Veren el alan elden hayırlıdır. SORU: Seçim Kanunu değişikliğiyle ilgili muhalefetin eleştirileri ve iddiaları var. Nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu Seçim Yasası’yla ilgili olarak bizler Cumhur İttifakı olarak çalışmamızı bütün samimiyetimizle ortaya koyduk. Barajı belirledik ve bu konuda da MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli en ufak bir tereddüt göstermedi. Yine böyle bir uçak seyahatinde barajı açıklamıştık ve yüzde 7 demiştik. Yüzde 7 baraj teklifimizi o zaman Sayın Devlet Bey de aynen kabul edip gerekli ekibine talimat vermişti. Baraj konusu yüzde 7 olarak şu anda ilgili arkadaşlarımızın çalışmalarına girmiş oldu. Zaten üzerinde durulan konu da daha çok bu baraj meselesiydi. Baraj konusunda da ihtilaf falan da olmayınca zaten çalışmaları bitirdik. Arkadaşlarımız da gerek Hayati Bey gerek Feti Bey bu yapılan çalışmayı Meclis’e taşıdılar. Şu anda Meclis’te de Anayasa Komisyonunda kabul edildi. Fazla zaman harcamadan süratle inşallah bu yeni yasayı çıkaracağız.

2 yıl önce

Yunan basını: Türkiye, Avrupa'ya gaz iletiminde hak iddia ediyor

ensonhaber.com’un haberine göre; ABD'nin EastMed projesinden desteğini çekmesinin ardından, doğalgaz boru hattının Türkiye üzerinden Avrupa'ya gaz akışı sağlamasına ilişkin seçenek gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geride bıraktığımız günlerde yaptığı açıklamada, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un ziyareti sonrası Başbakan Naftali Bennett'in de Türkiye'ye gelebileceğini söyledi. DOĞU AKDENİZ'DE 'ENERJİ HARİTASI' YENİDEN ÇİZİLİYOR Gündemde Doğu Akdeniz ve doğalgaz konusunun olduğunu belirten Erdoğan'ın sözlerinin ardından Yunanistan basınından Kathimerini gazetesinin "Enerji haritası yeniden çiziliyor" başlıklı haberinde, İsrail-Türkiye arasındaki olası iş birliğine dikkat çekildi. GÜNDEM AVRUPA'YA GAZ AKIŞI Avrupa'nın Rus gazından geri adım atma kararının, enerji haritasına radikal değişiklikler yansıtacağı belirtilerek, bu değişiklikler arasında Doğu Akdeniz'deki gaz rezervlerinin kıtaya iletiminin yer aldığı kaydedildi. Bu kapsamda Yunan hükümetinin yeni bir plan üzerinde çalışmalar yürüttüğü aktarıldı. "TÜRKİYE HAK İDDİA EDİYOR" Haberde, "Bu yeni 'boru hattı savaşında' Ankara, İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya iletilmesine ilişkin hak iddia etti. Atina, İsrail'den İtalya'ya ve Avrupa'nın geri kalanına doğalgaz ileten 'alternatif' bir EastMed boru hattı planı üzerinde çalışıyor." denildi. Doğalgaz botu hattı projesinin, Mısır ve Yunanistan ayağı olduğu ifade edildi. "Masadaki tüm planların ekonomik, jeopolitik ve teknik açıdan artıları ve eksileri olacak." ifadesi kullanıldı.

2 yıl önce

Ticaret Bakanlığı'ndan Katar'a 2,5 milyon küçükbaş canlı hayvan ihraç iddiasına yalanlama

Ticaret Bakanlığı, medyada Katar'a 2 buçuk milyon canlı küçükbaş hayvan ihracatı yapıldığı yönünde haberlere ilişkin yazılı açıklama yapıldı. Açıklamada, 2021 yılı Kasım-Aralık döneminde, Katar'a gerçekleştirilen küçükbaş hayvan ihracatı miktar bazında 22 bin 600 olduğu bilgisi verilerek, “2022 yılı Ocak ve Şubat ayları içerisinde ise Katar'a 22 bin 575 küçükbaş hayvan ihracatı gerçekleştirilmiştir. 2022 yılı Mart ayında Katar'a 9 bin 850 küçükbaş hayvan ihracatı yapılmıştır. Bakanlığımız verilerine göre, 2020 yılında toplam 155 bin 736 küçükbaş hayvan ihracatı gerçekleştirilmiştir. Katar'a 2020 yılında gerçekleştirilen küçükbaş hayvan ihracatı miktar bazında 72 bin 5'tir. 2021 yılında ise toplam 264 bin 216 küçükbaş hayvan ihracatı gerçekleştirilmiştir. Katar'a 2021 yılında gerçekleştirilen küçükbaş hayvan ihracatı ise miktar bazında 96 bin 797'dir” ifadelerine yer verildi. Açıklamada, 18 Mart itibarıyla Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından canlı büyük ve küçükbaş hayvan ihracatına ilişkin sertifikasyon işlemlerinin durdurulduğu kaydedildi. Açıklama, şöyle devam etti: “Dolayısıyla, Katar'a 2,5 milyon küçükbaş canlı hayvan ihracatı yapıldığına ilişkin medyada yer alan iddialar kesinlikle gerçeği yansıtmamakta olup, konu hakkında kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi adına Bakanlığımız tarafından yapılan bildirimlere itibar edilmesi noktasında hassasiyet gösterilmesi önem arz etmektedir. Ticaret Bakanlığı olarak herkesi kamuoyunda spekülasyonlara neden olacak somut bilgiye dayalı olmayan beyanlardan kaçınmaya ve sorumlu davranmaya davet ediyoruz.”

2 yıl önce

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’dan Kemal Kılıçdaroğlu'nun iddialarına yalanlama: Bizleri artık şaşırtmıyor

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun iddialarına yönelik açıklama yapıldı. Kılıçdaroğlu'nun dün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmaya dikkatin çekildiği açıklamada, "Bakanlığımız sorumluluğunda hayata geçirilen bazı projeler hakkında açıklamalarda bulunmuştur. Sayın Genel Başkanın bu beyanlarında açıkça yalan söylemesi bizleri artık şaşırtmamakta ancak ülkemiz adına üzmeye devam etmektedir. Yalan ve iftira siyasetindeki bu ısrarları üzerine, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi sorumluluğumuz çerçevesinde açıklama yapma gereği doğmuştur." "3 milyar dolara mal olan Yavuz Sultan Selim Köprüsü için 9 milyar dolar veriyoruz.' ifadesi yalandır" değerlendirmesine yer verilen açıklamada, şunlar kaydedildi: "26 Ağustos 2016 tarihinde milletimizin hizmetine sunulan Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün, Kuzey Marmara Otoyolu ile birlikte toplam yatırım ve işletme süresi 10 yıl 2 ay 20 gündür. Yap İşlet Devret (YİD) modeli ile hayata geçirilen, İstanbul'un ve Marmara Bölgesi için oluşturulacak Marmara Otoyol Ringi'nin önemli parçalarından Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün inşaat maliyeti 818 milyon dolardır. Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve 138 km'lik Kuzey Marmara Otoyolu Odayeri-Paşaköy kesimi için Yapım, İşletme, Finansman, Bakım-Onarım ve Yenileme maliyetleri toplam 7,18 milyar dolardır. Bu maliyete karşılık verilen garanti ise işletme yılı sonunda toplam 6,9 milyar dolardır, şimdiye dek Köprü için toplam 3,3 milyar liralık ödeme yapılmıştır. Osmangazi Köprüsü 1,2 milyar dolar; biz 15 milyar dolar veriyoruz ifadesi de yalandır. 1 Temmuz 2016 tarihinde açılan, İstanbul-İzmir Otoyolu kapsamında, Yap İşlet Devret modeli ile inşa edilen Osmangazi Köprüsü'nün toplam inşaat ve işletme süresi 15 yıl 9 ay 24 gündür. Osmangazi Köprüsü'nün yapım maliyeti 1,48 milyar dolardır. Osmangazi Köprüsü ve 384 km'lik İzmir-İstanbul Otoyolu için yapım, işletme, finansman, bakım-onarım ve yenileme maliyetleri işletme yılı sonu toplam 13,6 milyar dolardır. Bu maliyete karşılık verilen garanti ise işletme yılı sonunda toplam 12,9 milyar dolardır." "Zafer Havaalanı'nın şimdi açığını kapatmak için Eskişehir'deki havaalanını kapatıyorlar. Eskişehir'deki havaalanını Yılmaz Büyükerşen devletten, Hazine'den bir kuruş almadan yaptı.' ifadeleri de yalandır" değerlendirmesine yer verilen açıklamaya, şöyle devam edildi: "Eskişehir Hasan Polatkan Havalimanı'nın kapatılacağı yalandır; Havalimanı hizmetine devam etmektedir. Yap İşlet Devret modeli ile hayata geçirilen, 3 Mart 2011 yılında sözleşmesi imzalanan ve 1 Kasım 2012 yılında faaliyete geçen Zafer Havalimanı, 50 milyon avroya mal olmuştur. 2044 yılında kamu malı olacak Zafer Havalimanı'nın işletme, bakım ve onarım giderleri dahil toplam maliyeti 254 milyon avrodur. Zafer Havalimanı için verilen, işletme süresi sonunda, yani 2044 yılına kadar toplam ödenecek garanti bedeli ise 206 milyon avrodur. DHMİ'nin ihaledeki net karı 48 milyon avrodur." Açıklamada, "İstanbul Havaalanı, şu kar yağışında bir bölümü çöken havaalanı. 6,3 milyar avroya garanti vermişler, maliyetini henüz tam bilemiyoruz. Bunlar 2 milyar 100 milyon avro ödeyeceklerdi, ödemediler. Erdoğan tek imzayla 2 milyar 100 milyon avroyu sildi." ifadeleri de yalandır." görüşüne yer verilen açıklamada, şunlar kaydedildi: "İstanbul Havalimanı'nın kar yağışı sırasında hiçbir bölümü çökmemiştir. Olumsuz hava koşulları nedeniyle çatısında kısmi çökme meydana gelen yapı, İstanbul Havalimanı'na 7 km uzaklıkta, geçici olarak faaliyet gösteren bir binadır. Yap İşlet Devret modeli ile hayata geçirilen İstanbul Havalimanı, 2020 yılında 23,4 milyon yolcu, 2021 yılında ise 36 milyon 988 bin 563 yolcuyla Avrupa havalimanları arasında iki yıl üst üste yolcu sayısı sıralamasında birinci sırada yer almıştır. Bilindiği gibi İstanbul Havalimanı, ilk işletme yılında, garanti edilen 233,1 milyon avroluk Dış Hat Yolcu Gelirini aştığı için devlete 22,4 milyon avro tutarında ek ödeme yapmıştır. İstanbul Havalimanı'nın inşaat ve işletmesini üstelenen İGA'nın 2 milyar 100 milyon avroyu ödemediği ve borcun silindiği iddiası yalandır. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ve Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Covid-19 salgınından etkilenen Yap-İşlet-Devret (YİD) ve kiralama konumunda olan tüm havalimanları için işletmecilere geçerli olan destek paketini devreye almıştır. Bu karar uyarınca DHMİ, Covid-19 salgınını mücbir sebep kabul ederek, tarafların yükümlülüklerini pandemi etkisinin devam ettiği dönem boyunca karşılıklı olarak askıya almıştır." "Büyük ve Güçlü Türkiye"nin inşasında pay sahibi olan projelerin, Türkiye'nin yatırım, üretim, ihracat ve istihdam odaklı büyüme stratejisinin hayata geçmesi için gerekli altyapıyı sağladığına vurgu yapılan açıklamada, şu değerlendirmeler yer buldu: "Bu nedenle dünyanın lider ekonomileri arasına girme mücadelesinde son virajda yer alan ülkemiz için kritik önemdedirler. Bizler, 2023 hedeflerimiz ve 2053 vizyonumuz doğrultusunda, ülkemizin Asya ile Avrupa arasında 700 milyar doları aşan ticaretten aldığımız payı artırmayı hedefliyor, 4 saatlik uçuş mesafesiyle merkezinde bulunduğumuz 30 trilyon dolarlık küresel ticaret hacminden daha fazla faydalanabilmeyi amaçlıyor, bütün yatırımlarımızı bu doğrultuda gerçekleştirdiğimizi yüce milletimizin bilmesini istiyoruz. 20 yıldır neyin sözünü verdiysek inşa etmiş, neyi hayal ettiysek milletimizin hizmetine sunmuş bir iktidar olarak pek çok yalan, iftira ve karalama ile de mücadele ettik. Bundan sonra da ederiz ancak ana muhalefet liderinin bir yalan makinesine dönüşmesini üzülerek izliyor, kendisinin en kısa sürede yapıcı bir muhalefet anlayışı ile 'Büyük ve Güçlü Türkiye' hedefimize katkı sunmasını ümit ediyoruz."

2 yıl önce

Alparslan Kuytul'un kurucu olduğu Furkan Vakfı’nda tecavüz iddiası… Mahkeme ifadeleri ortaya çıktı

Alparslan Kuytul ve liderliğini yaptığı Furkan Vakfı'nın yurtlarında çocuklara yönelik birçok cinsel taciz ve tecavüz olayı yaşandığı ortaya çıktı.  Oda TV’nin haberine göre; Bu yapıya yönelik 2018 yılında açılan dava dosyasında tecavüze uğrayan bir çocuğun annesinin de ifadesi yer aldı. ALPARSLAN KUYTUL GÖRÜŞMÜYOR İstanbul Sultangazi'de yaşayan Çilem A., Alparslan Kuytul'un liderliğini yaptığı Furkan Vakfı'na sempati duyduğu için çocuklarını bu vakfın Adana'daki yurtlarına gönderdi. Çilem A.'nın ifadesine göre çocuklarından birisi tecavüze uğradı. Bu olay dava dosyasında şu şekilde anlatılıyor: "Kendisinin yaklaşık olarak 1,5 yıldır İstanbul ili Sultanbeyli ilçesinde ikamet ettiğini, oğlu M.'yi Seyhan ilçesinde bulunan Furkan Vakfı'na ait Sadakat yurduna yerleştirdiğini, oğlu M.'nin diğer oğlu E.'yi yanında misafir olarak Sadakat yurduna götürdüğünü, sonrasında oğlu E.'nin Furkan Vakfı'nın himayesinde bulunan Sufa yurduna yerleştirdiğini, 2009-2012 yılları arasında oğlu E.'nin  bu yurtta kaldığını, 2012 yılında görevli polis memurlarının işyerine gelerek kendisini Çocuk Şube Müdürlüğüne götürdüklerini ve burada oğlunun kaldığı yurttaki çocukların cinsel istismara uğradıklarını öğrendiğini, burada oğlunun cinsel istismar olmadığına dair bilgi alınmasının yapıldığını, oğluyla sonrasında yaptığı konuşmada oğlunun yurtta iki çocuğun tacize uğradığını ancak kendisinin tecavüze uğradığını söyleyerek itirafta bulunduğunu, yurtta meydana gelen olaylarla ilgili olarak yurtta bulunan İzzet Taş, Erol Arduç, İbrahim Kılıç, Hasan Koyuncu, Sami Adıgüzel ve ismini hatırlamadığı vakıf ve yurt sorumlusu hocalarla görüştüğünü, bu şahısların bu konuyu inkar etmediğini, kendisinin Alparslan Kuytul ile görüşmek istediğini ancak görüşemediğini, Alparslan Kuytul'un kendisiyle görüşmek istemediğini söylediklerini, İzzet Daş'ın vakıf içerisinde hocalarda sorumlu olduğu, Erol Arduç'un Alparslan Kuytul'un sekreteri olduğunu, Mustafa Karalar'ın vakfın muhasebesine baktığını beyan ettiği." "CİNSİ MEYLİNDEN DOLAYI" Bir başka olayı da davada YÖZ10SÖ ismiyle gizli tanık olarak ifade veren kişi anlattı. Gizli tanık ifadesinde Furkan Vakfı'na ait Sadakat yurdunda yurt sorumlusunun yaptığı cinsel tacizi şöyle anlatıyor: "2006 yılında Sadakat erkek yurdunda Ferit isimli Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinden olan lise sorumlusu ve hocası olarak faaliyette bulunan şahıs S. isimli ortaokul talebesini gece kaldırıp, tuvalete göndermiş, elbisesini çıkarttırmış, idrar yapıp yapmadığını kontrol edeceğim diye onu soyundurmuş, bu tür şeyler birkaç kez tekrarlanmış, bu çocuğunun yurtta bulunan diğer hocalara bu durumu anlattığını biliyorum. Hasan Koyuncu, bunu yapan Ferit'i dövdü. Ferit isimli kişi cinsi meylinden dolayı bu çocuğa bu şekilde yaklaşmış. Bu olay resmi kayıtlara geçmedi. Daha sonra Ferit bu yurttan ayrıldı, gitti."

2 yıl önce

Arap medyasından 'Cumhurbaşkanı Erdoğan Mekke'ye gidecek' iddiası

Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerde yeni döneme girildi. Arap Baharı döneminde farklı kutuplara düşen iki ülke arasındaki ilişkiler, Kaşıkçı cinayetiyle birlikte daha gerilimli bir hale gelmişti. Ancak uzun bir süredir iki ülke liderleri arasında ılımlı rüzgarlar esmeye başladı. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suudi Arabistan Kralı Selman arasında gerçekleştirilen son telefon görüşmesinde, ikili ilişkilerin geliştirilmesi ve sorunların giderilmesi için "diyalog kanallarının açık tutulmasında" mutabık kalınmıştı. Mekke'ye davet Son olarak iki ülke arasında normalleşme sürecine giren ilişkiler için Lübnan medyasından bir iddia ortaya atıldı. Tactical Report, Suud yetkililere dayandırdığı haberine göre Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Mekke'ye davet edildiğini söyledi. Bayram namazı Ziyarette Suudi Kralı Selman ve Suudi Veliaht Prens Muhammed Bin Selman ile birlikte Erdoğan'ın bayram namazını Mekke'de kılacağı yazıldı.

1 2 ... 18 19 20 21 22 23 24 ... 66 67