07 Mayıs Salı 2024
2 yıl önce

Çinli popüler bilim yazarı Song Yiçang: Selçuk Bayraktar SİHA alanında bir deha

Çinli popüler bilim yazarı Song Yiçang, Baykar Teknik Müdürü Selçuk Bayraktar'ı "SİHA alanında deha." şeklinde tanımladı. BAYRAKTAR'I STEVE JOBS'A BENZETTİ Song, Çin Merkezi Televizyonunda (CCTV) "Savaş Teknolojileri" başlığıyla yayınlanan programda, Bayraktar'ı Apple şirketinin kurucusu Steve Jobs'a benzeterek, "SİHA konusunda Türkiye'de bu alanda bir deha ortaya çıktı. Bu, Selçuk Bayraktar. Türkiye'de insansız hava araçlarının babası. Bayraktar'ın SİHA savaşındaki konumu, Steve Jobs'un akıllı telefon teknolojisindeki konumu gibi." dedi. Song Yiçang ayrıca, "Jobs'un Apple ile telefon alanına girmesi ve sonrasında akıllı telefon teknolojisinde ilk sıraya yerleşmesine benziyor." değerlendirmesini de yaptı. Çinli yazar programda, Bayraktar'ın öz geçmişine ilişkin de bilgi vererek, ABD'deki eğitimi sırasında SİHA'ların yazılım ve elektroniği konularında uzmanlaştığını, daha sonra ülkesine döndüğünü anımsattı. Yazar Song'un "A Lonely Queen of the North", "The Empires On the Sea", "Flames on the Sea" ve "Sailing to the Deep Ocean" adlı kitapları bulunuyor.

2 yıl önce

Bahçeli: Karanlık mihraklar yerli-sığınmacı gerilimini şiddet alanına taşımanın hevesine kapılmışlardır

Devlet Bahçeli'nin açıklamaları şöyle: "Ülkemiz, doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine kadar yaygın ve yoğun şekilde meydana gelen zincirleme felaketlerle uğraşmaktadır. Bir tarafımız yanarken diğer tarafımız sel ve heyelanlarla yıkılmaktadır. Olağan dışı bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz ortadadır. Orman yangınlarıyla kavrulan milli yürekler, bu kez de Batı Karadeniz’deki afetlerle sarsılmış, hüzünle sarılmıştır. Bartın, Sinop, Kastamonu ve Samsun’da ortaya çıkan taşkın ve seller oluşan heyelanlarla birlikte önüne ne geldiyse yutmuş, ortalığı savaş alanına çevirmiştir. Doğu Karadeniz’den sonra Batı Karadeniz’in de sel altında kalması, daha vahimi Kastamonu’da 25 vatandaşımızın, Sinop’ta 2 vatandaşımızın hayatını kaybetmesi, Bartın’da ise 1 vatandaşımızın kaybolması bizleri ve aziz milletimizi derinden yaralamıştır. Üzüntümüz büyüktür. Dere yataklarına inşa edilmiş binalar bazı yerlerde 4 metre yüksekliğe ulaşan sel karşısında ayakta kalamamıştır. Milliyetçi Hareket Partisi, yöre insanımıza destek sağlamak, gerekli incelemeleri yapmak maksadıyla afet bölgesine bir heyet göndermiştir. Gerek orman yangınlarında, gerekse de sel ve heyelanlar sonucunda vefat eden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı, tedavi gören vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum. İnanıyorum ki, felaketlerin yaraları el birliğiyle sarılacaktır. Devletimiz meselelere hakimdir ve muktedirdir. Milletimiz sağduyulu ve soğukkanlıdır. Telaşa ve tedirginliğe lüzum yoktur. Allah’ın izniyle bugünler geçecektir. Felaketlerin hasarı, faziletle, ferasetle, fedakarlıkla, fevkalade bir dayanışma ruhuyla ortadan kaldırılacaktır. Türkiye’miz doğal afetlerin neden olduğu tahribatları onarmak, kaldı ki yangınla, salgınla, sellerle mücadele etmek için tüm imkanlarıyla seferber olmuşken, önce Konya Meram’da, ardından Ankara Altındağ’da yaşanan elim olaylar haklı olarak kaygı ve kuşku yaratmıştır. Provokasyona müsait iklimi lehlerine çevirmek, bu suretle fitne ateşini körüklemek için harekete geçen karanlık mihraklar bir yanda Türk-Kürt ihtilafını kaşımanın, diğer yanda da yerli-sığınmacı gerilimini şiddet alanına taşımanın hevesine kapılmışlardır. ALTINDAĞ'DA YAŞANAN GERGİNLİK Altındağ’da bıçaklanarak katledilen Emirhan Yalçın evladımıza Allah’tan rahmet dilerken, katillerin en ağır şekilde cezalandırılmasını diliyorum. Toplumsal huzuru bozmak için farklı mecralardan tahrik ve ajitasyona kalkışanların bağlantıları da mutlaka araştırılmalıdır. Ülkemiz çok ciddi risk altındadır. İstismar ve ihanet kol koladır. Bunlar oluyorken, İP Başkanı’nın ziyaret ettiği yerlerde, tıpkı bir tiyatro sahnesini andıran danışıklı dövüş tartışmaları ve karşılıklı söz düelloları da başka bir damardan Türkiye’ye kurulmuş tuzaktır. Senaryosunu Türkiye karşıtlarının yazdığı, yönetmenliğini CHP’nin yaptığı, figüranların da İP ve CHP’den seçildiği bu melanet oyunun farklı il ve ilçelerimizde sistematik olarak sahnelenmesi gözümüzden kaçmamıştır. Proje partileri zalimlerin maşası haline gelmişlerdir. Ülkemizi kuşatan husumet ve huzursuzluk sarmalına katkı veren, ön açan, öncü olan siyasi partiler, sözde sanatçılar, buçuk aydınlar ziyandadır, zillettedir. Yalan, riya, iftira, inkar ve hatta ihanet bunların meziyeti, meskeni, beslendikleri zehirli membadır. Gerçekleri alenen çarpıtanlar, milletimizin gözünün içine baka baka yalan söyleyenler günahkar olmakla birlikte planlı bir siyaset propagandasının da ara ve bağımlı aktörleridir. CHP yönetimi yalancıdır, İP yönetimi yalancıdır, diğerleri yalanla yoldaştır. Türk milleti, yalan haberlerden, yalan siyasetten, yalan beyanatlardan, aklıyla alay eden sefil zihniyetlerden bıkmış usanmıştır. Yalancılar korosu artık milli güvenlik tehdidi, milli huzur bozguncusu düzeyindedir. Böyle gelse de böyle gitmemelidir, gitmeyecektir. Yalan ve iftirayla mücadele, yalancılarla ve müfterilerle mücahede milli ve ahlaki ilkeleri olan herkesin başlıca sorumluluğudur. Müslüman Türk’ün yalana tahammül etmesi imkansızdır. Yalanı rehber yapanlar yurdumuzu rezil etmek için kuyruğa giren soytarılardır. Yalancıların ipliği pazara çıkarılmalıdır. Maskeleri indirilmelidir. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak elimizi taşın altına koymaya hazır olduğumuzu herkes bilmelidir. Yalan uçurumdur, bu nedenle zillet partilerinin istikameti kaybolmuş, alayı uçurumu boylamıştır. Yalanla mücadele etmek, bu konuda temiz toplum-temiz siyaset-temiz yönetim hedefine destek vermek gayesiyle değerli fikir ve hukuk insanlarımızdan teşekkül etmiş “Yalan Haber, Yalan Siyasetle Mücadele Kurulu” adıyla bir heyet kurulmuştur. Mezkur heyetin yapacağı çalışmaların sonucunda; siyaset, sivil toplum ve medya alanlarında yalanı meslek edinmiş çürümüşleri teşhir etmek, insanlarımızın aldatılmasının önüne bütünüyle geçmek için kanuni bir düzenleme ihtiyacı şayet hasıl olursa bunun da gereği yapılacaktır. Yalan, insan haysiyetini çiğnemektir. Doğruluk, dürüstlük insan onurunu yükseltmektir. Milliyetçi Hareket Partisi doğrunun yanında, doğru duruşun içinde, dosdoğru bir mücadelenin safındadır. Yalancıların sonu görünmüştür. Bundan sonra onlar kaçacak, biz de kovalayacağız."

2 yıl önce

Rus Dışişleri: Afganistan’daki gerilim ABD’nin deneyinin sonucu

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Afganistan’da ağırlaşan durumu Telegram kanalından değerlendirdi. Şu anda Afganistan'da her ikisi de ABD'nin düşünce sürecinin sonucu olan iki ayrı güç arasında çatışma yaşandığına dikkat çeken Zaharova, “Dünya, dehşete kapılmış bir şekilde Washington'un sıradaki tarihsel deneyinin sonucunu izliyor” ifadelerini kullandı. Afganistan’da tüm büyük vilayet merkezleri ile sınır noktalarını ele geçiren Taliban'ın, günün erken saatlerinde başkent Kabil'e girdiği bildirilmişti. Aynı zamanda Afganistan Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Kabil'deki durumun sakin olduğu, Taliban militanlarının kente saldırmadıkları bildirilmişti.

2 yıl önce

Türk Kızılay'dan Genel Başkan Dr. Kerem Kınık hakkındaki iddialara yanıt: “Kınık, Sağlık Bilimleri Üniversitesinde öğretim üyesidir ve sadece buradan maaş almaktadır”

Türk Kızılay, Genel Başkan Dr. Kerem Kınık'ın Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nde öğretim üyesi olduğunu ve sadece buradan maaş aldığını bildirdi. TBMM'de bulunan bir siyasi parti mensubunun soru önergesi olarak öne sürdüğü iddiaların, hiçbir şekilde gerçeği yansıtmadığı, İstanbul ve Ankara Ticaret Odalarının kayıtlarının sorgulanmasıyla hazırlandığı anlaşılan soru önergesindeki bilgilerin, güncellikten uzak olduğu ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi: "12'si İstanbul, 1'i ise Ankara Ticaret Odası'nda görülen kayıtlardaki şirketlerin bir kısmı yıllar önce kapatılmış bir kısmındaki kayıtlar da güncelliğini yitirmiştir. Diğer kayıtlar ise Kınık'ın Kızılay genel başkanı olması sebebiyle doğal olarak yönetim kurulu başkanlıklarını yürüttüğü, Türkiye Kızılay Derneğine gelir getirmek amacıyla oluşturulan Kızılay Yatırım AŞ'nin iştiraklerine ait bilgilerdir. Kınık, Sağlık Bilimleri Üniversitesinde öğretim üyesidir ve sadece buradan maaş almaktadır. Kızılay Yatırım AŞ'nin iştiraklerinden doğan ve yasanın öngördüğü sınırların çok altında olan tahakkuklar ise yasal kesintilerin ardından süreç içerisinde yine insani yardıma döndürülmektedir. Kızılay gibi önemli bir kurumun genel başkanı adına ortaya atılan böyle bir iddiayı, Kızılay'ın ilgili birimlerinden de bilgi almadan kesin yargı içeren bir dille gazetenin manşetine taşımak, gazetecilik ilkeleriyle hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. Buna ilişkin Kızılay ve Genel Başkan Kınık yasal haklarını sonuna kadar kullanacaktır." Açıklamada, Kınık'ın Türkiye Kızılay Derneği'ndeki başkanlık görevi nedeniyle hiçbir ücret almadığı, insani yardım kuruluşundaki bu görevini tamamen gönüllü yerine getirdiği bildirildi. 'Türk Kızılay ne zaman bir afetin ardından milletinin yarasını sarmaya koşsa gerçek dışı bir haber veya iddianın yeniden gündeme taşındığı' belirtilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi: "Kızılayın milleti ile kurduğu bir buçuk asırlık bağ, koparılmaya çalışılmaktadır. Kızılaycılar aylardır önce Karadeniz seli, ardından orman yangınları, onun ardından yeniden Karadeniz seli olmak üzere tüm afetlerde gece gündüz özveriyle görev yapmaktadır. Bazıları aylardır evlerine bile uğrayamamıştır. Bu özveriyi görmeden, hatta görülmesini bile engellemeye çalışarak yürütülen bu karalama kampanyasının, ihtiyaç sahipleri lehine olmadığı çok açıktır. Kimlerin lehine olduğunun yorumunu ise milletimizin takdirine bırakıyoruz. Kızılay'ın tamamen kötü niyetle hazırlanmış bu haberle ilgili olarak tüm yasal haklarını sonuna kadar kullanacağını tekraren bildirir, hayırseverlerimize ise yaptıkları her hayrın bihakkın yerin ulaştığını bir kez daha hatırlatırız."

2 yıl önce

Nobel ödüllü Türk bilim insanı Aziz Sancar, TEKNOFEST'te gördüğü manzaradan dolayı gururlandığını belirtti

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, TEKNOFEST'21 için TÜBİTAK'ın onur konuğu olarak İstanbul’a gelen Prof. Aziz Sancar, TÜBİTAK Fen Lisesi’ni ziyaret etti. Ziyaret sırasında Sancar'a Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır ile TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal eşlik etti. TÜBİTAK Gebze Kampüsünde alkışlarla karşılanan Sancar, sınıfları gezdi, okulun eğitim müfredatına ilişkin bilgiler aldı. TÜBİTAK Ulusal Metroloji Enstitüsünde (UME) öğrencilere bir konferans veren Sancar, yaptığı sunumda Türk dünyasının dünya bilimine katkısını tarihsel bir perspektiften değerlendirdi. Sancar, Türk dünyasını bilimsel katkı açısından benzer geçmişe sahip olduğunu vurguladığı Çin ile karşılaştırırken Princeton Üniversitesi’nden S. Frederick Starr’ın "Kayıp Aydınlanma: Orta Asya’nın Altın Çağı" isimli kitabına atıfta bulundu. Avrupa'da Orta Çağ'ın sürdüğü dönemlerde Türk dünyasının aydınlanma çağı yaşadığını kaydeden Sancar, bu dönemde Müslüman Türk dünyasından İbn-i Sina, Biruni, El-Cezeri, Uluğ Bey ve Harezmi gibi bilim adamlarının dünya bilimine önemli katkılar sunduğunu söyledi. Sancar, Türk dünyasında yaşanan aydınlanma çağının Ali Kuşçu gibi bilim adamlarıyla Osmanlıya da taşındığını vurguladı. Sancar, Türkiye'nin teorik eğitimde çok iyi olduğunu belirterek, "Ben doktora yaparken çok zorluk çektim. Çünkü deney yapamıyordum. Türkiye, bizi teorik alanda çok iyi hazırladı ama deney tecrübemiz eksikti. Bilim yapmak deneyle olur. Biz, çocuklarımıza erken yaşta deney yapmayı öğretmeliyiz." dedi.  ABD'de Türk Kültür Merkezi inşa ettiklerini anlatan Sancar, "Arka bahçesinde köşede Atatürk'ün büstü var, bir köşede de Piri Reis'in. Piri Reis'i koymamın sebebi, o dünya haritasını ben de DNA onarım haritasını yaptım. 'Benim Piri Reis haritam' dedim." ifadesini kullandı. Öğrencilere İngilizce bir sunum yapan Sancar konuşmasının başında "Sunum teknik değil Türkçe anlatılabilir. Türkiye'ye geldiğimde ilk iki hafta Türkçem tutuk olur. İkinci haftadan sonra dilim açılır. O yüzden müsaadenizle sunumu İngilizce yapacağım." demesi dikkat çekti. "Beni kim aday gösterdi bilmiyorum" Prof. Aziz Sancar, sunumun ardından öğrencilerin sorularına yanıt verdi. "Nobel'e nasıl başvurdunuz?" sorusu üzerine Sancar, şunları söyledi: "Başvurmak diye bir şey yok. Kendinizi Nobel'e aday gösteremezsiniz. Nobel, Kimya Komitesi Başkanı bizim onurumuza yemek verdiği zaman bana dedi ki: 'Ben uluslararası toplantılara gidemiyorum, herkes etrafıma toplanıp beni etkilemeye çalışıyor.' Nobel kendi propagandanızı yapmakla kazanılmaz. Beni, bugüne kadar, kim aday gösterdi bilmiyorum. En büyük gaye, Nobel değildir, kitaptır. 100 sene sonra benim buluşlarımı sizin gibi Türk çocukları okuyacaklar ve 'Bunu bir Türk yaptı.' diyecekler. Benim gayem oydu. Ben Nobel düşünmüyordum."  Sancar, "Neden DNA onarımı çalıştınız?" sorusunu şöyle yanıtladı: "DNA yapısı keşfedildiğinde, 'Bu genetiğin temel yapısıdır ve bozulmaz.' diye bir düşünce tarzı vardı. Sonradan baktılar ki röntgen ışınlarıyla güneş ışınlarıyla başka çevredeki kimyasallarla tahrip olunca mutasyona sebep oluyor, kanser oluyor. Benim doktora yaptığım hoca, ilk defa DNA'yı onaran bir mekanizma olduğunu keşfetmişti. Ama bu enzimin nasıl çalıştığını bir türlü çözemedi. Çünkü çözmek için enzimi arıtmak lazım. Enzim çok az miktarda yapılıyordu. Ben enzimi çoğalttım ve arıttım ve nasıl onarılır onu çözdüm. Başka onarım mekanizmaları var onlarla devam ettim. Bilimde bir testin nereye götüreceğini bilemezsiniz. Ben bununla uğraşırken bir de baktım ki insanlarda DNA onarım enzimine benzeyen bir protein var ama DNA onarımı yapmıyor. Bu ne yapıyor diye araştırırken bir baktım ki bu biyolojik saati kontrol ediyor. Bunun üzerine biyolojik saat üzerinde çalışmaya başladım ve ikisini birleştirdim. Şimdi biyolojik saat, DNA onarımını nasıl kontrol ediyor? Bunu kullanarak hem kanser önleminde hem de kanser tedavisinde nasıl kullanabiliriz, şimdi o çalışmayı yapıyoruz." "Ben çok milliyetçiyim, benim için büyük bir motivasyon" "Emeklerinizin karşılığını aldınız mı, amacınıza ulaştınız mı?" sorusu üzerine Sancar, şu cevabı verdi: "5 yıl gece gündüz çalıştık. İnsanda DNA nasıl onarılıyor bunu bulmak istiyorduk. Eğer önemli bir konu üzerinde çalışıyorsanız biliniz ki o konu üzerinde çalışan 5 kişi daha vardır. Eğer Japonya'dan biri bunu bizden bir ay önce bulsaydı, bizim 5 yılımız heba olurdu. Bilim yapmak kolay değil. Ben, bunu merak için yapıyordum insanlar nasıl onarılıyor. Çünkü bakterilerdeki proteinler insanlarda yok. Ama insanlarda da onarıldığını biliyordum ve bunu çözmek istedim. Sayısız uykusuz gecelerimiz oldu."  Sancar, "En iyi olmak, başarmak için ne gerektiği" şeklindeki bir soru üzerine şunları kaydetti: "Bazen yenilir, bazen yeneriz. Her şeyi ben başaracağım diye bir şey yok. Fatih'in meşhur bir sözü vardır. 'İstanbul, ya ben seni alacağım ya sen beni alacaksın.' İnatçı olacaksın ve istekli olacaksın ve bütün enerjini ona vereceksiniz. Bu fedakarlık ister, ailede zor durumlar yaratabilir. Siz gece yarılarına kadar çalışabilirsiniz hanım evde bekliyor. Denge kurmak gerek. Eğer istekliyseniz 'Ben yapacağım dersiniz' yaparsınız. Büyük işler yapmış çok bilim adamı pek mutlu değiller aslında. İkide bir söylemek istemiyorum ama ben çok milliyetçiyim. Bu benim için büyük bir motivasyondur. Ne kadar strese girsem, onun tesellisi var." Neden biyoloji? "Neden biyoloji?" sorusu üzerine Sancar, "Gelirken Hasan Hoca (Mandal) ile konuşuyorduk. Tıbbiyeye gittim doktor oldum. Orada öğrendim ki doktorlar teknisyen gibi çalışıyor. Mardin Savur'un Surgücü köyünde sağlık ocağında çalışıyordum orada çok tüberküloz vardı. Sağlık Bakanlığı kilolarca ilaç gönderiyordu. Merak ettim. Zatürre olunca penisilin veriliyor. Benim hayatım öyle kurtarıldı. Ben zatürre olmuştum kardeşimden kaptım. Kardeşim öldü. Ben de zatürre oldum, ben şanslı çıktım. Türkiye'ye penisilin yeni geliyordu. Penisilin iğnesi yaptılar ben iyileştim. Ama penisilin tüberkülozu tedavi etmiyor. Sordum soruşturdum, kitapları araştırdım cevabı yok. Ne mikrobiyologlar ne doktorlar biliyor. Sadece Türkiye'deki doktorlar değil dünyada bilinmiyordu. Doktorlar verilen şeyleri tatbik ediyor, bir araştırma yeni bir keşif yapmıyor. O bakımdan ben, meraklı bir kişi olarak, moleküler biyolojide doktora yapmaya karar verdim." ifadelerine yer verdi. Sancar, "Nobel'i Anıtkabir'e hediye etmeye nasıl karar verdiniz?" sorusuna yönelik de, "Söyleyeceğim ama kimse alkışlamayacak oldu mu?" dedi. Sancar, şöyle devam etti: "İlginç bir şey Nobel'i ben aldım. Onun heyecanı, kargaşalığı vardı. Eşime söyledim, eşim Amerikalı, 'Ben bunu Anıtkabir'e koyacağım.' 'Tabii başka ne yapacaksın?' dedi. O Amerikalı kadın. Çünkü ona Atatürk'ü anlatmıştım. Atatürk'ü birçok Türk'ten daha çok takdir ediyordu. Ben de hayret ettim. 'Yok, biz saklayalım.' demedi. Ben Atatürk'ün sayesinde oraya vardım. Çünkü Mardin'in Savur ilçesinde annesi babası okuma yazma bilmeyen bir çocuğun eğitim görüp Nobel alması Atatürk sayesinde oldu." "5 Türk Lirası'nın üzerindeki DNA resminin üzerinde hata olduğunu söylemiştiniz. Baktım ama hatanın nedenini yazan bir kaynak yok. Hatanın nedenini merak ettim." diyen bir öğrenciye de Sancar, "Oradaki sarmal, soldan sağa dönüyor, asıl DNA sağdan sola dönüyor." cevabını verdi. "Türkiye ileride" Soru cevap kısmının ardından Sancar'a teşekkür eden TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Mandal, kendisine günün anısına 1875'te kabul edilen metrik sistemin iki simgesinden biri olan ve 2018'de yürürlükten kaldırılan kilogram prototipi hediye etti. Sancar, konferansın ardından "Medikal Biyoteknoloji Araştırma Merkezi"ni ziyaret etti. TÜBİTAK MAM Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Şaban Tekin, Sancar'a, merkezde yürütülen aşı ve ilaç geliştirme çalışmalarına ilişkin bir sunum yaptı. Daha sonra Moleküler Biyoloji Laboratuvarı, Hücre Kültürü Laboratuvarı, Hücre Geliştirme Laboratuvarı ziyaret edildi. Sancar, daha sonra COVID-19 Türkiye Platformu'ndaki bilim insanları ile "Birlikte Geliştirme ve Birlikte Başarma” başlıklı toplantıda bir araya geldi. Toplantıda konuşan Sancar, Türkiye'yi aşı konusunda birçok ülkeden ileri bulduğunu söyledi. Sancar, platform bünyesinde gelecek salgınlar için de çalışmalar yapıldığını vurgulayarak, "Burada bilgi ve girişim bakımından güçlü bir altyapı var." dedi. Toplantının ardından Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Kacır, Sancar'a 2020 Ulusal Antarktika Bilim Seferi Hatırası bir tablo, TÜBİTAK Başkanı Mandal da üzerinde Piri Reis haritası olan bir kaftan hediye etti. TÜBİTAK Fen Lisesi TÜBİTAK Fen Lisesi, yetişmiş ve nitelikli insan gücü ve ileri düzey laboratuvarlarıyla Ar-Ge ve teknoloji dünyasının öncü araştırma merkezleri ve enstitülerini bünyesinde bulunduran TÜBİTAK Gebze Yerleşkesi'nde kuruldu. Lisede analitik düşünen, toplum ve çevre bilinci gelişmiş geleceğin lider bilim insanlarını yetiştirilmesi hedefleniyor. Yaklaşık 44 bin metrekarelik alana sahip lisede modern teknolojiyle donatılmış 24 derslik, 600 öğrenci kapasiteli öğrenci yurdu ve 10 ileri düzey temel bilim atölyesi bulunuyor. Bu eğitim ve öğretim yılı için 90 öğrencinin alındığı lisede eğitim, bir yıl İngilizce hazırlık olmak üzere toplam 5 yıl sürecek. Eğitim-öğretim yılının ilk döneminde öğrencilere seçmeli olarak Almanca ve İspanyolca dil eğitimi veriliyor. Öğrenciler, hazırlık sınıfından başlamak üzere öğrenim süresince aylık 500 lira karşılıksız burs alacak. Lisede, Biyoteknoloji, Malzeme Bilimi, Veri Analizi, Bilim, Teknoloji ve Sosyal Değişme, Sürdürülebilir Gıda ve Su Politikaları, İnovasyon Odaklı Proje Tasarımı, Yapay Zeka Uygulamaları, İnsan-Makina Etkileşimi, Nesnelerin İnterneti Uygulamaları gibi 28 farklı seçmeli dersin bulunduğu bir müfredat uygulanıyor. Gebze yerleşkesinde konaklama imkanı olan öğrenciler, TÜBİTAK laboratuvarlarını kullanabilecek. Kurumun merkez ve enstitülerinde staj yapabilecek. Kariyerleri boyunca mentörlük desteği, bilim söyleşileri, kulüp etkinlikleri, spor müsabakaları, teknik geziler ve daha pek çok olanak öğrencilere sunulacak. Liseye, 2020-2021 eğitim ve öğretim yılında resmi, özel ve imam hatip ortaokullarının 8'inci sınıfında öğrenim gören ve 2021 merkezi sınav sonuçlarına göre yüzde 1'lik başarı diliminde yer alan öğrenciler başvurdu. TÜBİTAK Fen Lisesi Merkezi Yetenek Giriş Sınavı’na başvurular, 2-4 Temmuz’da e-Okul Yönetim Bilgi Sistemi üzerinden yapıldı. Giriş sınavı, 9 Temmuz'da 25 ilde gerçekleştirildi. Sınav sonuçlarına göre 37 farklı ilden 19’u kız 71’i erkek olmak üzere 90 öğrenci liseye yerleşti. Aziz Sancar Prof. Dr. Aziz Sancar, Mardin'in Savur ilçesinde doğdu. Hiç eğitim olmayan ailesinin 8 çocuğundan biriydi. Çocuklarının eğitimine önem veren ailesi sayesinde üniversiteye kadar Mardin'de okudu. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde lisans eğitiminin tamamladıktan sonra ABD'ye lisansüstü eğitim için gitti. Doktora derecesini Teksas Üniversitesi'nden Moleküler Biyoloji alanında aldı. DNA tamiri ve hücre döngüsü gibi alanlarda uzmanlaştı. 2015 yılında DNA tamiri ile ilgili Tomas Lindahl ve Paul Modrich ile birlikte Kimya dalında Nobel ödülü aldı.

2 yıl önce

Büyükada'da tahliye gerilimi! TÜGVA yetkilileri kira sözleşmesinin İBB tarafından usulsüz olarak tek taraflı bozulduğunu belirtti

Büyükada’da bulunan Şehir Hatları Vapur İskelesi çevik kuvvet tarafından kapatıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ile Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) arasındaki dün sabahtan beri süregelen yerin tahliye edilmesi yüzünden çıkan gerginlik nedeniyle polis ekipleri güvenlik önlemlerini sıklaştırıldı. Çevik Kuvvet tarafından binaya giriş çıkışlar yasaklandı. Daha önce BELTUR’un işlettiği, Büyükada Şehir Hatları Vapur İskelesi üzerinde bulunan ve işletmesi 2018 yılında 10 yıllığına İBB tarafından TÜGVA’ya verilen kafeterya, İBB’nin açmış olduğu davayı kazandığı iddiası üzerine tahliye edilmek istendi. Polis ile İBB zabıta ekipleri ve bazı vatandaşlar arasında arbede yaşandı. TÜGVA'NIN AÇIKLAMASI TÜGVA’dan yapılan konuya ilişkin yapılan açıklamada ise "İstanbul Büyükşehir Belediyesi özel hukuka tabi sözleşmemizi haksız bir şekilde tek taraflı olarak feshettiğini beyan etmiş ve bu haksız feshin tarafımızca kabul edilmemesi akabinde kaymakamlıktan tahliyemizi talep etmiştir. Kira sözleşmemizin devam ettiğine ilişkin açtığımız tespit davası sürecinin devam etmesi ve konuya ilişkin verilmiş bir mahkeme kararı olmaması nedeniyle kaymakamlık ve valilik İBB’nin bu talebini reddetmiştir. İBB bu kararı tanımayarak, yetkisiz zabıta kuvvetlerinin kaba kuvvetini kullanarak eşyalarımızı, hangi eşyaları götürüldüğüne ilişkin herhangi bir kayıt dahi tutulmadan, zorla binamızdan gasp etmiş ve bina dışına çıkarmıştır. Zabıta görevlileri sabah saatlerinden itibaren ilçe binamızın içinde, binadan çıkmamız halinde kalan eşyalarınızı da götürmek amacıyla takriben 30-40 kişilik bir ekiple, vardiyalı bir şekilde nöbet tutmaya (saat 23.00 itibarıyla) devam etmektedir. Konuya ilişkin hukuki süreç başlatılmış ve halen devam etmektedir. Biz Türkiye Gençlik Vakfı olarak hukukun üstünlüğüne inancımız gereği, şeffaflık prensibi içinde, yasa ve usule uygun şekilde ülkemizin gençleri için çalışmaya devam edeceğiz" denildi. İBB'NİN AÇIKLAMASI İBB tarafından konuyla ilgili olarak yapılan yazılı açıklamada, "Büyükada iskelesi tahliye süreci başladı. Büyükada İskelesinin üst katının tahliyesine ilişkin hiçbir hukuki engel kalmadı. Mahkeme kararının uygulanması için tahliye süreci başladı. İstanbul 2. İdare Mahkemesinin 28 Mayıs 2021 tarihli, 2021-158 numaralı kararı ve İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Onuncu İdare Dava Dairesinin 2021-765 itiraz Numaralı, 06.07.2021 tarihli kararları ile Büyükada İskelesinin kesin olarak tahliyesine karar verildi. Hukuki sürecin İBB lehine tamamlanmasının ardından tahliye işlemine başlandı." denildi.

2 yıl önce

İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bilal Erdoğan: Kurumlarımızın hedef alınmasının bir sebebi var

Ensar Vakfının Kocaeli'deki yeni binasının açılışına katılan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, dünyanın her tarafında Türkiye'de de mevzuat uyarınca hukukun, kanun koyduğu kurallara uygun şekilde vakıf, dernekler, sivil toplum kuruluşlarının kamu hizmetini tamamlayan, güçlendiren, çoğaltan kurumlar olduğunu söyledi. Kamu kurumlarının vergiyle vatandaşlara hizmet götürdüğünü ifade eden Erdoğan, "Öyle alanlar vardır ki öyle konular vardır ki belki bölgeler olabilir ki bu devletin hizmetleri ulaşmayabilir. Devlet gözden kaçırabilir. Bazı hizmetler vardır ki gönüllülük ister. İşte bunları da bu sivil toplum kuruluşları, vakıflar, dernekler, gerek kurucularının vakfettiği malları ve bu malların gelirlerini, gerek hayırseverlerin bağışlarını ve şartlı, maksatlı bağışları kullanarak kamu hizmetlerini güçlendirici ve tamamlayıcı hizmetleri görürler. Dünyanın her tarafında da kamu erkiyle bu sivil toplum kuruluşları dayanışma içerisinde çalışırlar." diye konuştu. Erdoğan, örneğin bağımlılıkla mücadele gibi bir alanda muhakkak gönüllü insanların desteğinin bu alanı daha güçlü kıldığını dile getirerek, bu anlamda katılımcılara örnekler verdi. Hayatını bu işe vakfeden kişilerin o alandaki mücadelesinin zor bulunabileceğini aktaran Erdoğan, şöyle devam etti: "Ama o insanın o hastalıkla mücadele enerjisini kanalize edebilirseniz hayırseverler eliyle desteklerseniz o insanlar ne yapar hiçbir kamu erkinin yapamayacağı neticeleri elde edebilir. Sağlıkta, eğitimde, sosyal birçok alanda meselelerin gönüllüleri işte hayvanseverler, kim hayvanların hukukunu hayvanseverler kadar iyi koruyabilir ama onların en iyisini kamu erki kendi yanına alırsa o zaman hayvan haklarının korunmasında daha iyi neticeler alınabilir. İşte çevrenin korunması da aynı şekilde. Dünyanın her tarafında kamu gönülleri sivil toplum kuruluşları marifetiyle yanına alıp destekler böylelikle de vatandaşa yönelik hizmetlerini güçlendirir." Erdoğan, burada da Büyükşehir Belediyesinin bir imkanını Ensar Vakfına tahsis ettiğini belirterek, şöyle konuştu: "Ensar Vakfımız ne yapıyor? Gönüllülerini veya maaşlı personellerini getiriyor burada çalıştırıyor imkanı olmayan çocuklarımıza eğitim desteği sağlıyor. Burs ihtiyacı olan çocuklarımıza burs veriyor. Burs verdiği çocukları burada çeşitli projeler etrafında bir araya getiriyor. Türkiye'nin dört bir yanında Ensar Vakfımızın olsun, İlim Yayma Cemiyetimizin olsun, Türkiye Gençlik Vakfımızın olsun bu tür merkezlerinde kimi zaman işte dene yap atölyeleri kimi zaman robotik atölyelerimiz kimi zaman kitap okuma grupları şiir söyleşileri gibi çalışmalar yapılarak bu çocuklarımızın eğitim yönüyle daha iyi desteklenmesi sağlanıyor. Bundan daha güzel ne olabilir Allah aşkına. Bizim bu kurumlarımızın hedef alınması benden önce de büyüklerimiz çok güzel ifade ettiler bir sebebi var; Ya bu memleket geleceğe değerleriyle mi yürüyecek, değersizleştirerek mi yürüyecek? Yani Türkiye Avrupa'nın herhangi bir ülkesine benzeyip kendi kimliğini kaybetmeli mi? Kaybetmemeli mi? Bu meselelerin önemi var mı? Yok mu? Bunun bir mücadelesi var ülkede." Anadolu'nun dört büyük direğinden bahsedildiğini aktaran Erdoğan, şunları kaydetti: "Mevlana hazretleri, Şeyh Şaban-ı Veli hazretleri, Hacı Bektaş Veli hazretleri, Hacı Bayram Veli hazretleri ve bu silsileden gelen nice büyük insanlar Yunus Emreler, işte İmam Maturidiler, İmam Buhariler hem ilmi hem de tasavvufi büyük bir gelenek. Yani sanıyoruz ki Selçuklu büyüklerimiz, Osmanlı büyüklerimiz hatta Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlar bu zaferleri, başarıları yani bu insanlardan ilham almadan başarmış olabilirler mi? Bu topraklar bu fetihlerden önce bu insanlar bu fikir ve mana büyüklerince mayalanmadan bu fetihler mümkün olabilir miydi? Kalıcı olabilir miydi? Biz Anadolu'ya kolay kolay bin yıldır vatan diyebilir miydik? Elbette ki diyemezdik. Kimse şaşırmasın." "Bu toprakların bir kimliği var" Bu toprakların bir kimliği olduğunu aktaran Bilal Erdoğan, bu milleti, millet yapan bazı değerler olduğunu söyledi. Erdoğan, "Niye bunlarla kavgalı olsun kimse." diyerek, şöyle devam etti: "Niye bunları silip atmaya çalışsın kimse. Bütün çocuklarımız, bütün gençlerimiz tarihimizi uzak ve yakın tarihimizi çok iyi bilseler, bu toprakları bize vatan yapan kişileri, meseleleri, değerleri, kavramları süreçleri hakkıyla bilseler geçmişini bilmeyen geleceğini nasıl kursun? Geçmişini sahiplenmeyen kendi geleceğini değil başkalarının ancak geleceğini inşa edebilir. Başkalarının ancak geleceğine hizmet edebilir. Mesele aslında basit bu topraklar üzerinde kardeşçe, bu toprakları bu topraklar yapan değerler etrafında asgari müştereklerimiz etrafında pekala yaşarız ama bunu bizim düşmanlarımız istemiyor. Sanki oradan başlıyor iş. Eskiden de bugün de maalesef bu topraklarda bu huzurun, bu dik duruşun, bu güçlenmenin olmasını istemeyen odaklar elbette içeride kendi maşalarını bulup bunları seferber ediyorlar. Biz buna karşı uyanık olmak zorundayız. Haberdar olmak zorundayız. Kurumlarımızın itibarsızlaştırılmasına müsaade etmemeliyiz. Ensar Vakfı bir kurum, İlim Yayma Cemiyeti, İlim Yayma Vakfı bir kurum, imam hatipler bir kurum. Ülkemizin bir sürü böyle kurumları var. Yani emekle imkanla seferberlikle gönüllükle inşa edilmiş kurumlar. Bunların hepsinin sevenleri var. Bunların hepsinin arkasında insanlar var. Siz bu kurumları tahkir ettiğiniz zaman yüzbinlerce insanı aynı zamanda üzüyorsunuz. On binlerce insana hakaret etmiş oluyorsunuz, iftira etmiş oluyorsunuz. Onun için bunun bu kadar kolay bu kadar ucuz olması lazım. Onun için belediye başkanımızı tebrik ediyorum. Hakikaten bu algı çalışmalarına bakmadan doğru bildiğini yapmış ve Ensar Vakfının bu çalışmalarını desteklemiş." İlim Yayma Vakfı olarak yüksek lisans ve doktora bursları için yaptıkları mülakatları katılımcılara aktaran Erdoğan, 4 binin üzerinde başvuru aldıklarını söyledi. Erdoğan, 400'ün üzerinde burs vermeyi planladıklarını anlatarak, şunları kaydetti: "Geçen gün bir kız kardeşimiz bize mülakatta bunu söyledi, 'Arkadaşlarım İlim Yaymadan burs aldığımı duyunca şaşırdılar.' Niye şaşırdılar? Çünkü birincisi internetten başvurulan burslardan hiçbir şey çıkmaz. Allah'ın izniyle bizim bahsettiğim az önce kurumlarımız böyle değil. Biz gerçekten ihtiyacı olan bu ülkenin değerlerine saygı gösteren, her gencimize bu bursları vermeye çalışıyoruz. Allah'ın izniyle bunlar bu işin bilinmeyen, konuşulmayan tarafı. Bir sürü iftiranın, hakaretin, dumanın, sisin altında gerçekler maalesef örtülmeye çalışılıyor. İnşallah anlayanlar, anlamaya çalışanlar çoğalır. İnşallah bir ithamla bir duyumla bir kişiyi, bir kurumu tahkir etmenin, karalamanın zamanı geçer. Böyle bir ahir zamanda yaşıyoruz, böyle bir fitne zamanını yaşıyoruz. İnşallah bu zamanlar geçer yeniden insanlar birbirine daha fazla itimat edebilmeye başlar. Yeniden insanlar birbirini daha çok sevebilmeye başlar. Huzur toplumunu ancak böyle inşa edebiliriz." "Umudunu bizlere bağlamış mağdurların, mazlumların yanında durmak için çok çalışmak ve güçlü olmak zorundayız" Kocaeli Valisi Seddar Yavuz da 1071'de başlayan diriliş ve kıyamın; bir Selçuklu, bir Osmanlı, bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti bahşettiğini söyledi. Bu topraklardan İslam'ı söküp atmak ve İslam medeniyetinin dünyadaki temsilcisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne diz çöktürmek, bu yolla yeniden şahlanan, uyanan İslami anlayışı baltalamak amacıyla sinsi bir faaliyet yürütüldüğünü dile getiren Yavuz, "Açıkça İslam düşmanlığı yapamayanlar 'ama', 'fakat', 'lakin' gibi kelimelerin arkasına saklanıyor. Hepimize düşen görev; bu ülkede hür ve bağımsız yaşamak, dahası umudunu bizlere bağlamış mağdurların, mazlumların yanında durmak için de çok çalışmak ve güçlü olmak zorundayız." diye konuştu. Vali Yavuz, Ensar Vakfı Kocaeli Şubesi'nin açılışını yaptıkları yeni hizmet binasının hayırlı olmasını diledi. Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın, Ensar Vakfı için belediye meclisinden geçen kararla "Pembe Köşk" olarak bilinen yapıyı onlara tahsis kararı alındığını anımsatarak, o dönem de kamuoyunu yanıltma maksatlı çalışmalar yapıldığını söyledi. Başta İstanbul olmak üzere birçok şehirde bu tür hizmete tahsis edilmiş çalışmalarla ilgili kirli bir kampanya yürütüldüğünü ifade eden Büyükakın, "Bu algı çalışmasıyla milli manevi değerler üzerine hizmet üretilen bütün camia kirletilmeye çalışılmaktadır. Bunu hepimiz biliyoruz. Bunun için yapamayacakları bir şey yok. Bu bizim duruşumuzun ve bakışımızın ifadesidir. Ne Ensar Vakfının diğer benzeri hizmet yoluna adanmış vakıfların Allah rızası dışında bir maksadı olmadığını, bu millete, memlekete hizmet dışında gaye taşımadıklarını ama kınayanların gerçek manada ne yapmak istediklerini bildiklerimizi söylemiştik. Biz bu algı kampanyasına teslim olmayacağız, yılmayacağız, geri adım atmayacağız. Bunu böyle bilecekler." ifadelerini kullandı. Büyükakın, TÜGVA yurtları konusunda da bazı algı kampanyaları yürütüldüğünü aktararak, "İstanbul'da bu operasyonu başlattılar, şehrimizde de aynı şeyi yapmaya çalışacaklar. Biz bunlara da teslim olmayacağız. Eğer bir yer alırlarsa buradan söylüyorum iki yer vermeyen namerttir. Burası Ensar Vakfına anasının ak sütü gibi helal olsun. Bu arada şu da vebaliniz olsun; Burada bu gençliği yetiştirecek hizmetleri vermezseniz, eğer uykunuzdan fedakarlık etmez, hafta sonu, hafta içi gündüz gece demeden çalışmazsanız da bu milletin vebali boynunuzadır. Bizim maksadımız ortada bu milletin milli değerlerine, manevi değerlerine sahip çıkan tüm vakıflara, derneklere biz de sonuna kadar destek olmaya devam edeceğiz." şeklinde konuştu. Ensar Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Şener Ağaç ise vakfın 42 yıldır Türkiye'nin gençleri başta olmak üzere hizmet verdiğini belirterek, gönüllere girmeye çalışan köklü kuruluş olduklarını kaydetti. Yurt sayıları, verdikleri burslar ve bastıkları kitaplar konusunda katılımcılara bilgi veren Ağaç, "Bu vakfın ana gayesi, vatanına, milletine bağlı, toplumundan korkmayan, yerli, milli genç neslin sayısını arttırmak ve dini değerleriyle de teçhiz olmuş hem dini ilimleri hem de fenni ilimleri tamamen özümsemiş, donanımlı ve ülkesini daha müreffeh seviyeye çıkaracak olan bir neslin yetişmesi için gayret gösteren bir vakıftır." diye konuştu. Ensar Vakfı Kocaeli Şube Başkanı Musa Taşçı da yeni hizmet binasının hayırlı olmasını dileyerek, emeği geçenlere teşekkür etti. Duanın ardından Erdoğan, Yavuz, Büyükakın, Ağaç, Taşçı ile Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sadettin Hülagü, Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısı Habib Korkmaz, AK Parti Kocaeli İl Başkanı Mehmet Ellibeş, Kartepe Belediye Başkanı Mustafa Kocaman, Başiskele Belediye Başkanı Yasin Özlü ve beraberindekiler, şubenin yeni hizmet binasının açılış kurdelesini kesti. Bilal Erdoğan ve beraberindekiler, daha sonra hizmet binasını gezdi.

2 yıl önce

Türk bilim insanları, Kovid-19'u dört kritere göre hesaplayabilen modelleme yöntemi geliştirdi

Dünya genelinde Kovid-19 virüsünün insanları neden farklı etkilediği yönündeki araştırmalar sürerken Ankara Üniversitesinde görevli bilim insanlarınca bu konuda yapılan çalışmanın sonuçları, uluslararası bilimsel dergi Immunogenetics'te yayımlanarak dünyaya duyuruldu. Bilim Akademisi üyesi ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İç hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meral Beksaç, çalışmanın sonuçlarını AA muhabirine anlattı. Çalışmayı, hastanede izledikleri Kovid-19'u belirtisiz atlatan ve yoğun bakım ihtiyacına sahip 130 hasta ile 440 sağlıklı kişi üzerinde yürüttüklerini ifade eden Beksaç, virüsün herkesi farklı etkilemesinin nedenleri olarak yaş, kan grubu, kronik rahatsızlık ve genetik faktörler olmak üzere 4 farklı parametre belirlediklerini belirtti. Kan grubuna ilişkin dünya genelinde de farklı çalışmalar bulunduğunu hatırlatan Beksaç, "Biz 'A' kan grubunu koruyucu olarak gördük. Kronik rahatsızlığın hastalığın seyrini etkilediği de zaten biliniyor. Çalışmamızın özgün kısmı ise bağışıklığı belirleyen genlerden KIR genlerinin kalıpları üzerine. Anneden, babadan aktarılan ve toplumda çevresel faktörlerin etkisiyle seçilerek bizlere kadar ulaşan bu genlerin, bağışıklık sistemine ve aralarında Kovid-19 dahil hastalıklara karşı vücudun vereceği tepkide de önemli bir faktör olduğunu keşfettik. Araştırmamız sonucunda telomerik AA haplotipine sahip olanların enfeksiyonu ağır geçirdiğini, telomerik AB1 özelliğinde olanların ise enfeksiyona daha dirençli olduğunu gösterdik." diye konuştu. Beksaç, Kovid-19 yoğun bakım ihtiyacı olasılığını hesaplayabilen yönteme "www.immunogenetic.org" internet adresi üzerinden girilebildiğini bildirerek, "Hesaplama yöntemi ile 4 farklı parametre koyduğumuz zaman belirtisiz hastalık riskinin yüzde 90'dan fazla, yoğun bakım ihtiyacının da yüzde 70'den daha fazla bir güçle gösterebildiğimizi ortaya çıkardık." ifadelerini kullandı. Beksaç, çalışmalarına ilişkin şu bilgileri verdi: "Geliştirdiğimiz model, enfeksiyon ile henüz tanışmamış ve Kovid-19 bulaşı halinde hastalığın nasıl atlatılacağını önceden hesaplayabiliyor. Şu anda dünyada olan mevcut skor sistemleri, enfeksiyon başladıktan sonrakilere dayanıyor. Çalışmamızın avantajı kimlerin daha çok korunması gerektiği doğrultusunda. Bu modelin sadece Kovid-19 için değil, daha başka enfeksiyonlar için de yararlı olacağını düşünüyoruz. Modelimiz şu an hala patent değerlendirme sürecinde." KIR genotipinin ancak hastanelerde yapılabileceğine işaret eden Beksaç, "Bu test Türkiye'de yapılabiliyor. SGK kapsamında kök hücre nakli olacak hastalar için karşılanıyor. Ama ileride elde ettiğimiz bu veriler geniş ortamlarda, platformda bilimsel yayınlarla teyit edilecek olursa böyle bir geri ödeme özelliği de kazanabilir. Onun için sistemin kullanılmasını ve olabildiğince başka araştırmacılar ve bağımsız araştırıcılar tarafından da teyit edilmesini bekliyoruz." şeklinde konuştu. Geliştirdikleri sistemin yüzde 90 ve yüzde 70 üzerinde olasılıkları hesaplayabildiğini ancak yüzde 100 sonuçlara ulaşmak için projelerinin devam ettiğini ve elde ettikleri yeni gen araştırmaları ile bu olasılıkları daha da yukarıya çıkarmaya çalıştıklarını aktaran Beksaç, "Yeni genler üzerine de çalışıyoruz, yakın bir gelecekte, bu çalışmamızın sonuçlarını da kamuoyu ile paylaşmayı hedefliyoruz." dedi. Prof. Dr. Meral Beksaç, Kovid-19 aşılarına ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: "Bundan sonraki süreçte kişinin aşıya vereceği bağışıklık yanıtının da bu genetik özelliklerden etkilenmesini bekliyoruz. Sonuç itibarıyla AA haplotipine sahip olan kişiler enfeksiyonu zor geçiriyorlar ve bu kişileri aşılamak bu zorluğu bir miktar azaltabilir. Ama öbür yandan AB1 gibi koruyucu özelliğe sahip olanlar aşıdan daha da çok yararlanacakları için yoğun bakım ihtiyacı daha da azalacaktır. Onun için modellerin umarım başka araştırıcılar tarafından aşı sonrasındaki enfeksiyon açısından da araştırılması yapılır."

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11