08 Mayıs Çarşamba 2024
2 yıl önce

CHP'de 'helalleşme' kavgası: Faik Öztrak'tan Necati Yılmaz'a 'Allah akıl fikir versin' yanıtı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin geçmişte toplumda açtığı yaralardan dolayı helalleşme yolculuğuna çıkma kararı parti içinde rahatsızlığa neden oldu. Konuyla ilgili Twitter hesabından paylaşımda bulunan CHP'li Eski Milletvekili Necati Yılmaz, "Helalleşmek iyidir. Ancak siyaset dilinin dinselleştirilmesi tehlikelidir." ifadesini kullandı. ÖZTRAK: ALLAH AKIL FİKİR VERSİN CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), toplantısının ardından konuyla ilgili açıklamada bulundu. Öztrak, "Genel Başkanımızın helalleşme konusundaki açıklaması son derece net. Yani bu açıklamayı kalkıp 'dinselleşme' falan gibi yorumlayanlara da Allah akıl fikir versin." diye konuştu.

2 yıl önce

İçişleri Bakanlığı’ndan Esenyurt'ta iki grup arasında çıkan kavgayı siyasete alet eden Ümit Özdağ'a yanıt: Yazıklar olsun

Esenyurt’ta Filistinli bir kişiyle sigara isteme nedeniyle başlayan tartışma kavgaya dönüştü. Bunun üzerine bir grup mahalle sakini yabancı uyruklu kişilerin dükkanlarının bulunduğu alışveriş merkezinin cam ve vitrinlerine zarar verdi. BİR KİŞİ GÖZALTINA ALINDI Durumun bildirilmesi üzerine olay yerine polis ve özel harekat ekipleri sevk edildi. Olay yeri inceleme ekipleri bölgede çalışma yaparken bir kişi gözaltına alındı. İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı, konuyla ilgili Twitter hesabından açıklamada bulundu. BAKAN YARDIMCISI ÇATAKLI: ÜMİZ ÖZDAĞ VE BENZERLERİNE YAZIKLAR OLSUN "Esenyurt’ta Filistinli bir kişiyle sigara isteme nedeniyle başlayan tartışma kolluk kuvvetlerimizin müdahalesi ile sona erdi. Sorumlular gözaltına alındı." diyen Çataklı, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'a tepki göstererek şunları söyledi: "Yabancı düşmanlığı üzerinden oy avcılığı yapmaya çalışan Ümit Özdağ ve benzerlerine yazıklar olsun!"

2 yıl önce

Koç Üniversitesi’nde ‘Sen ne diyorsun lan’ kavgası! Dekan ile öğrenci birbirine girdi…

Koç Üniversitesi’nde öğrenciler taleplerini dile getirmek için bir araya geldi. Kadın ve erkek öğrencilerin bir arada yemek yemek istediğini söyleyen öğrenciler, Koç Üniversitesi Öğrenci Dekanı Baha Yiğit Sayın’ın tepkisiyle karşılaştı. Genel Sekreter ile birlikte öğrencilerin olduğu alana gelen Koç Üniversitesi Öğrenci Dekanı Baha Yiğit Sayın, öğrencilerin taleplerini dinledikten sonra Erkin Başar isimli öğrencinin üzerine yürüdü. Sayın’ın öğrenciye yönelik “Sen ne diyorsun lan!” sözleri tepki çekti. https://twitter.com/ebasar16/status/1500902933449302018?s=21

2 yıl önce

‘Bağcılar’da yola sandalye atarak, mahalleliyle kavga eden Suriyeli şahıs’ olayının arka plan

İstanbul Bağcılar‘da Suriyeli bir dükkan sahibinin, yolun ortasına sandalye koyarak gelen geçen vatandaşlara küfür ettiği iddia edilmişti. ”YOLA SANDALYE KOYDU, MAHALLELİYE LAF ATTI” İDDİASI Bağcılar’da önceki gün meydana gelen olayda, cadde üzerinde bir dükkanın sahibi olduğu söylenen Suriyeli şahsın, yola koyduğu sandalyeye oturarak, mahalleliye laf atmaya başladığı öne sürüldü. Yolda ilerlemek isteyen bir sürücü, sandalye nedeniyle yoldan geçemeyince kornaya bastı. Şahsın yine de kalkmamasına sinirlenen sürücü, aşağı indi. İddiaya göre Suriyeli’nin tartıştığı şoföre küfür etmesi nedeniyle ortalık bir anda karıştı. POLİS EKİPLERİ MÜDAHALE ETTİ Olayın daha da büyümesi üzerine olay yerine polis ekipleri çağrıldı. Polis ekiplerinin müdahale ettiği Suriyeli şahıs, bir süre sonra dükkandan yeniden çıkarak sandalyesini yola koydu. Ardından da “Erkek olan buraya gelsin” diye bağırmaya başladı. Tartışma sonrası polis ekipleri şahsı karakola götürdü. OLAYIN PERDE ARKASI ORTAYA ÇIKTI Görgü tanıklarının ifadelerine göre; Suriyeli şahıs, dükkânının önüne aracını park edip, Ramazan ayında insanları rahatsız edecek şekilde sigara içen ve yüksek sesle müzik dinleyen gençleri uyardı. Uyarılara kulak asmayan gençler ile Suriyeli dükkân sahibi şahıs arasında sözlü atışma, kavgaya dönüştü. Olay, yine reyting kaygısındaki medya tarafından ırkçı tepkilerle farklı biçimde aktarıldı.

1 yıl önce

Bursa Valiliği: Metroda kavga eden şahıslar Türk vatandaşı

Olay, merkez Osmangazi ilçesi Acemler metro istasyonunda meydana geldi. İddiaya göre, bir grup genç, metroda sigara içmek istedi. Bunu gören metrodakiler duruma tepki gösterince aralarında tartışma çıktı. Tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü. Kavga metronun dışına sıçrarken. görgü tanıkları durumu polis ekiplerine bildirdi. Olay yerine gelen polis ve güvenlik görevlilerinin araya girmesiyle kavga son buldu. Bursa Valiliği yaptığı açıklamada, kişilerin birbirlerinden şikayetçi olmaları üzerine Cumhuriyet Savcısı'nın talimatıyla Türk uyruklu oldukları belirtilen kişiler hakkında soruşturma başlatıldığı bildirildi. Valilik açıklamasında şu ifadelere yer verildi; “Sosyal medyada yer alan 08.05.2022 günü 22.30 sıralarında bir metro istasyonunda iddiaya göre yabancı uyruklu şahısların sigara içmeleri sonucu çıkan kargaşa ile ilgili olarak; Bahse konu kargaşanın Acemler Metro İstasyonunda sigara içme iddiası üzerine özel güvenlik görevlilerinin müdahalesi esnasında olduğu, gözaltına alınan şahısların birbirlerinden şikayetçi olmamaları üzerine Cumhuriyet Savcısının talimatıyla serbest bırakıldıkları, şahısların her ikisinin de Türk vatandaşı olduğu tespit edilmiştir”

1 yıl önce

Yalanın bini bir para! ‘Esenyurt’ta Suriyeliler halka ateş açtı’ diye servis ettiler, aşiret kavgası çıktı

İstanbul Esenyurt’ta Suriyelilerin halka rastgele ateş açtığı iddiasıyla yayınlanan görüntünün çarpıtma olduğu anlaşıldı. Twitter’da “Hüseyin Hakkı Kahveci” isimli hesap bir görüntü paylaşarak “Yer Esenyurt! Suriye’liler halka rastgele ateş açıyor. Suriye’den sonra sıra burada demek. Halep yerine İstanbul. İşid yerine Suriye’li Mülteci diyoruz. Bunlar olacak, daha fazlası olacak. Gösterimde olan filmi iyi izleyin. Ama film olmadığını yaşayarak öğreneceksiniz.” ifadelerini kullandı. https://twitter.com/hhakkikahveci/status/1526183534867668993?s=21&t=6iMcT_chSuKoymxZDJHtbQ Yayınlanan videonun üzerinde ise Suriyelilerin “Burası artık bizim devletimiz” diye bağırdıkları ve 16 Türk vatandaşını yaraladıkları yazıldı. SURİYELİLER DEĞİL MUŞLU VE SİİRTLİ AŞİRETLERİN KAVGASI Videonun Twitter’da yayılmasından kısa süre sonra ise işin aslı ortaya çıktı. Videonun yeni olmadığı ve ilk olarak 6 gün önce PKK’lı bir şahıs tarafından Tiktok’ta paylaşıldığı tespit edildi. Olayın yeni değil, 1 Mayıs tarihinde gerçekleştiği ve Muşlu aşiretle Siirtli aşiretin kavgası olduğu anlaşıldı.

1 yıl önce

CHP’de Kılıçdaroğlu’nu ankete koyma kavgası!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, son dönemde kurum ve kuruluşlara sıklıkla yaptığı randevusuz ziyaretlere dikkat çeken Övür, “Kılıçdaroğlu, devlet kurumlarına giderek ve başta Katar olmak üzere Arap sermayesine parmak sallayarak ya da 'Telefonlarımızı dinleyerek bizim projemizi çaldılar' dediği Atatürk Havalimanı'nın 'yeşil alan' olmasına karşı çıkarak gündem oluyor ama o gündemler partisinin hanesine pozitif yazmıyor.” dedi. Gündem değiştirmeye yönelik bu çabaların kendisinin adaylılığıyla ilgili tartışmaları bitirmeye dahi yetmediğine dikkat çeken Mahmut Övür, “Bunun en çarpıcı örneğini CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'in tavrında görüyoruz. Özel, ilginçtir grup başkanvekili olarak her defasında "Gönlümüzden geçen aday Kılıçdaroğlu" dese de şu eklemeyi yapmadan edemiyor: "Bu süreçte eğer Sayın Genel Başkanımız arzu ederse, anketlerin sonuçları bu seçimi kazandığımızı gösterirse ve kendisinin hassasiyet duyduğu 6'lı mutabakat masası ortak adaylıkta genel başkanımız üzerinde mutabakata varırsa..." Bu açıklamadaki muğlaklık ve ankete vurgu yapması, hem kamuoyunda hem de parti içinde Kılıçdaroğlu'na güvensizlik olarak yorumlandı.” ifadelerini kullandı. “CHP içinde Özel'e karşı çok ciddi bir tepki var ve bu birçok platformda seslendiriliyor.” iddiasında bulunan Övür, “O tepkiyi dile getirenlerden biri de Oğuz Kaan Salıcı'ya bağlı olarak CHP adına yurt dışı ilişkilerden sorumlu olduğu söylenen Çetin Çapan'dı. Çapan, tepkisini Özel'in Twitter adresini de ekleyerek "Partimizde istemiyoruz" diyerek verdi: "Bizim partide sayın genel başkanımızın adaylığını anketlere bağlayan hiçbir partiliyi, hatta grup başkanvekilini partimizde istemiyoruz." Çapan bir süre sonra bu tweet'ini sildi, ama parti içi kavga gerçeği değişmedi.” dedi.

1 yıl önce

Meral Akşener’in Türkçülük ile kavgası! Nihal Atsız ve Cemil Meriç’i bile okumamış…

Sultan Hamid, bin türlü siyasi tertiple bu azınlıkların azgınlıklarını yere sererken, onlarla birleşerek padişahı tahtından indiren kabadayılar: Türk, Musevi, Rum, Ermeni, Gördük bu rûz-i rûşeni! Şarkısını, bu unutulmaz ahmaklık ve ihanet bestesini söyleyerek meydanları çınlatıyor, Birinci Dünya Savaşı ile mütarekesine kadar Musevi, Rum ve Ermeni vatandaşların nasıl bir “rûz-i ruşen” beklediklerini anlamamak, anlayamamak gibi bir alıklıkla bir imparatorluğu idare ettiklerini sanıyorlardı. Sultan Hamid’i iyice anlamak için tahta çıktığı zamanı iyi bilmek lâzımdır. Sultan Aziz’in son zamanlarındaki çöküntü sırasında, memleketi yürütmek için beliren iki akımdan liberalizmi V. Murad, muhafazakârlığı II. Abdülhamid temsil ediyordu. Liberaller, İngiltere ve Fransa’ya bakarak parlâmento ile her şeyin düzeleceğine inanıyor, muhafazakârlar, 30 milyonluk imparatorlukta 10 milyon Türkün hâkimiyetini Çağlamak için mutlak idareye lüzum görüyordu. Masonlar, Sultan Murad’ı da mason yapmışlardı. Gerçek yüzünü Sultan Murad’a göstermeyen masonluğun arkasında ise yahudilik ve Avrupa emperyalizmi vardı. ilk Meşrutiyet Meclisinde, Hıristiyan mebusları, Türkiye’nin bir an önce parçalanması için Ruslar ile savaşa şiddetle taraftar olmuşlardı. Ve gerçekten de neredeyse imparatorluk dağılacaktı. Sultan Hamid, bunu gördükten sonra, meşrûtiyeti devam ettirseydi, elbette ki yanlış bir iş yapmış olurdu. Müslüman olmayan mebuslarla birlikte, dışardan körüklenen Arap ve Arnavut milliyetçiliklerine de set çekmek üzere Meclisi kapatması. Sultan Hamid’in en büyük başarısı ve hizmetidir. Bu meclis kapatılmasaydı ne olacaktı? 8 milyon hıristiyan ve 12 milyon müslüman yabancıya karşı, kültür seviyesi hepsinden geri 10 milyon Türk’le bu devlet nasıl tutulacaktı? Demokrasi bir çoğunluk rejimi olduğuna göre. Türklerden çok olan Araplar, mesela, resmî dilin Arapça olmasını teklif etseler ve Arnavutları da yanlarına alsalar, sonuç ne olacaktı? Bütün Türk olmayanlar birleşerek Osmanlı imparatorluğunun Avusturya – Macaristan gibi federatif bir devlet olmasını isteseler, bunun, nasıl önüne geçilecekti? Karışmak için fırsat gözleyen Avrupa devletlerini kışkırtmak üzere demokratik nümayişler yapılsa, bu, ne ile önlenebilecekti? İşte Sultan Hamid, Meclisi kapatarak bütün bu tehlikeleri önledi ve tahtından indirilmeseydi, daha da önleyecekti. Fakat onun hizmeti bu kadar da değildir. 1877 -1878 savaşından yenilerek çıkan Osmanlı ordusunu, o zamanın en mükemmel silâhları ile, meselâ mavzer tüfekleriyle silâhlandırdı. Denizci devletlerin ve Rusların denizden yapmaları mümkün taarruzlara karşı, İstanbul ve Çanakkale boğazlarını tahkim etti. Ve, Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerle Fransızların 18 Mart 1915 saldırıları bu istihkâmla durduruldu. Mükemmel kurmaylar yetiştirdi. 1914-1918 Savaşı ile İstiklâl Savaşı’nı bunlar idare ettiler. Sultan Aziz’in, Ruslarla çarpışıp Kırım’ı kurtarmak için hazırladığı donanma, denizcilik tekniğinin değişmesi karşısında değerini kaybetmişti. 8-10 mil giden gemilerle artık iş görülemezdi. Bunları kadro dışı ederek iki zırhlı ile iki kruvazör aldı. Büyük Osmanlı borçlarının üçte ikisini ödedi. Pek çok okul açtı. Pek çok yol ve köprü, ayrıca hastahane ve çeşme gibi hayrat yaptırdı. Görülmemiş bir haber alma şebekesi kurdu. Yabancı elçilerden bile casusları vardı. Avrupa’da kuş uçsa haberi oluyor, aleyhimizdeki kararları önceden öğrenerek tedbirini alıyordu. Hilâfeti, Osmanlı Hanedanından almak için Mısır’da kurulan gizli bir derneğin üyelerinden biri Sultan Hamid’in adamlarından biri idi. Balkanlıların mezhep ve milliyet ayrılıklarını körükleyerek birleşmelerine engel olduğu gibi; İngiliz, Alman ve Rusları da birbirine düşürerek aleyhimizde birleşmelerini engelledi. Bunları yaparken de vezirlerinden, paşalarından kimseye güvenmemekte ne kadar haklı olduğunu zaman göstermiş ve koca vezirler, hiç sıkılmadan, yabancı elçiliklere, konsolosluklara sığınmışlardı. Çok namuslu ve dindar bir adam olduğu için, asla kan dökmemiştir. Mithat Paşa’yı öldürttüğü hakkındaki söylenti iftiradır. Gerçi o, Mithat Paşa’dan şüphe ediyor, onun Sultan Aziz’i öldürtmüş olduğuna inanıyordu. Fakat dindar bir insan olarak, kan dökmekten, bütün hayatınca çekinmiş, Mithat Paşa ile arkadaşlarının idam kararlarını müebbet hapse çevirmişti. İsteseydi idam kararını imzalayamaz mı idi? Buna hangi kuvvet engel olabilirdi? Bunu yapmayarak, sonra Taif’te suikasta girişecek kadar az zekâlı mı idi? Memleketi doğudan tehdit eden Moskof emperyalizmi ile batıdan tehdit eden Avrupa emperyalizmi ve onun temsilcisi İngiltere’ye karşı devleti savunan Sultan Hamid, ayrıca azınlıklar ve gaafil hürriyetçiler ile de uğraşmaya mecbur olmuş, güneyden gelen siyonizme de göğüs germiştir. Sultan Hamid için, Osmanlı imparatorluğunu, soyumuzun düşmanı Moskoflarla hilâfetin düşmanı İngiltere’ye, devletimizin düşmanları siyonizme ve azınlıklara, rejimin düşmanı hürriyetçilere karşı savunmak meselesi ve vazifesi vardı. Bunun için de, kendisinin, devlet başkam kalması gerekti. Kendisi çekilirse, devletin tutunama-yacağı hakkındaki düşüncesinin doğruluğu, çok geçmeden gerçekleşmiştir. Şimdi, bu kadar büyük bir dâvânın karşısında, Peyami Safa’nın ileri sürdüğü İsmail Safa’-nın sürgün edilmesi gibi hâdiselerin ne ehemmiyeti olabilir? İsmail Safa ne istiyordu? Oğlunun iddiasına göre hürriyet! Yani meşrutiyet, serbest seçim. Yani bir alay Arap, Arnavut, Ermeni, Rum, Bulgar, Yahudi ve Sırp’ın Türkiye’nin kaderi hakkında söz sahibi olması… Şimdi akıl, anlayış, vicdan ve millî şuur sahibi olarak düşünelim: Böyle bir sonuca razı olunabilinir mi? Sultan Hamid, sürgün ettiklerine aylık da bağladığına göre, Anadolu’nun en sağlam havalı yerlerinden biri bulunduğu, ahalisinin dinç ve gürbüz yapısı ile belli olan Sivas’ta İsmail Safa’-nın ölmesi Sultan Hamid’in kabahati mıdır? Verem olan İsmail Safa. İstanbul’da kalsaydı, ölmeyecek miydi? Babasına karşı beslediği sevgi dolayısıyla, Peyami Safa’nın bazı özel düşünceleri olması tabiidir. Fakat, her gün binlerce kişiye seslenen bir yazarın. Sultan Hamid gibi büyük bir padişahı Osmanlı sultanlarının en cahili ve kanlısı diye göstermeye kalkması, doğru mudur? “Bu dünyada herkes bir çok şeyin cahilidir. Yeter ki kendi işinin cahili olmasın!”. Kendi işinin ehli olduğunu bin bir delille isbat etmiş bulunan Sultan Hamid ise asla cahil değildir. Onun bir yüksek okul ve hattâ lise diploması yoktu. Fakat özel öğretmenlerle hayattan ve içinde yetiştiği büyük ve muhteşem hanedandan çok cevherli şeyler öğrenmişti. Ressam, hattat ve musikişinas idi. Doğu ve batı dillerinden bazılarını İnliyordu. Kurduğu çok değerli Yıldız Kütüphanesi, bugün, Üniversite Kütüphanesi’nin temelini teşkil etmektedir. Bayezid Umumi Kütüphanesini de yine o kurdu. Yani Sultan Hamid, Türk kültürüne kütüphane kurarak, pek çok okul açarak ve ilmi eserler yazdırarak hizmet etti. Onun kaatil olduğu yalan, kızıl sultan olduğu iftiradır. Avrupalıların ve Ermenilerin yakıştırdığı kızıl sultanlığı benimsemek, onların emellerine hizmet etmek olmaz mı? Sultan Hamid, kızıl değil “Gök Sultan”dır. Herkeste bulunması mümkün ufak tefek kusurlarım şişirip erdemlerini inkâr etmekle ne Türk tarihi, ne de Türk milleti bir şey kazanır. İsmail Safa, İngiliz-Boer savaşında, İngilizlerin bir başarısını, onların elçiliklerine giderek tebrik ettiği için, Sultan Hamid tarafından, haklı olarak, sürgün edilmiştir. Belki İsmail Safa, o zaman, İngilizlerin nasıl bir Türk ve müslüman düşmanı olduğunu bilmiyordu. Fakat, geniş haber alma imkânları ile her şeyi bilen Sultan Hamid, memleket aydınlarının düşman elçilikleriyle temasına müsaade edemezdi. Şimdi insafla düşünülsün: Hiçbir sebep yokken, sırf yurtlarındaki elmas madenlerini zaptetmek için, bir avuç Boer’e büyük ordularla saldıran İngiltere’yi tebrik etmek hangi hürriyetçilik anlayışının sonucudur? O günkü İngiltere’yi Boerleri yendi diye tebrik etmekle, bugünkü Moskofları Finlere karşı başarılarından dolayı alkışlamak arasında ne fark vardır? Merhum Gök Sultan Abdülhamid Han, bütün hayatında bir fikir, devleti ayakta tutmak ve hazırlanmak için yaşadı. Siyasî dehası ile Avrupa’yı ve Moskof u oyalıyor, bir yandan da demiryolu ve okul ile Türk milletini kuvvetlendirmeye çalışıyordu. Sultan Hamid ile onun düşmanları olan hürriyetçileri ölçüştürmek için, yalnız şu noktaya bakmak yeter: Hürriyet kahramanları (!), hürriyeti yok edip yüzlerce masumu astırdıktan sonra kaçtılar. Gök Sultan, bir tek siyasi idam yapmadanken korkunç siyasi güçlükleri atlatarak 33 yıllık saltanatında devleti ayakta tuttuktan sonra tahtından indirilirken, Moskof çarının Rusya’ya davetini; Selânik’ten Alman gemisiyle İstanbul’a gelirken de Alman İmparatorunun davetini reddederek vatanında bir sürgün ve mahpus gibi yaşamayı tercih etti Türkiye, dört sınırında yangınlar olan bir ev, Sultan Hamid, o yangınların eve bulaşmaması için hızla koşarak ateşe su serpen, kum döken ve keçe kapatan bir savunucu idi. Bu koşuşmaları sırasında yoluna çıkan bir iki çocuğa çarpıp düşürdüyse, suç onun değildir. Çünkü, yurdun çevresinde yangınlar göğe yükseliyor ve Gök Sultan, alevleri içeri sokmamak için didiniyordu. Ve sokmadı da… Ne diyelim? Durağı cennet olsun.. ”ABDÜLHAMİD KATİYEN ZALİM DEĞİLDİ” Cemil Meriç ise Kızıl Sultan lâkabının tarihin en büyük yalanı olduğunu vurgulayarak, şunları söylüyor; Abdülhamid katiyen zalim değildi. Adına ve hatırasına eklenen “Kızıl Sultan” lâkabı tarihin en büyük yalanı. Boğdurulup yok edilen devrimci talebeler masalı yalan, çuvallara dikilip Boğaz’ın sularına atılan saraylı kadınlar hikâyesi yalan! ”ŞİDDETTEN NEFRET EDERDİ” Tam tersine… Abdülhamid şiddetten nefret ederdi. Tahammül edemezdi kan akmasına, maddî eza duyardı. Nefret ederdi darağacından. Affetme salahiyetini her vesileyle kullanırdı. Hatta suiistimal ederdi. Nizamî muhakeme tarafından verilen idam hükümlerinin hemen hepsi otomatik olarak sürgüne tahvil edilirdi. Siyasî hasımlarına karşı başlıca silahı sürgündü. Ustaca derecelendirilmiş bir sürgün: Yemen veya Fizan’da gözaltında bulundurulmaktan tutunda Payitaht’tan az veya çok uzak vilayet veya kazalarda valilik veya kaymakamlığa kadar. Sürgüne yollanılan maaş alır, iaşe ve ibatesi temin edilir ve daima Payitaht’a dönmek ümidini muhafaza ederdi. Çok defa efendi olarak gidilir, bey olarak dönülür, paşa olarak dönülürdü. Belki bu da bir hesaba dayanıyordu. Abdülhamid’in ayırıcı vasfı trimetrik (düzenleyici) olmaktır, kombinezonlara bayılır, kesin çözümlemelerden hoşlanmaz. Hiçbir bağlılığı önceden reddetmez, sönmez bir kin tutuşturmak istemez. Şiarı: korksunlar ama nefret etmesinler. ”MUNSİF VE ÂDİL OLUŞUNU POLİTİKAYA ATFETMEK DOĞRU OLMAZ” Bir kelimeyle faydacı ve şüpheci. Ne var ki, bu vasıflarının altında hakşinas ve âdil bir hükümdar saklıdır. Tebaalarının – siyasî olması da- medenî haklarına saygılı herkesin mülkiyet hukukuna riayetkâr bir padişah. Uzun süren saltanatı boyunca, makamından faydalanarak meşru olmayan bir kazanç elde etmeğe kalkıştığı veya birinin rızası hilafına ve kanunî bir tazminat ödemeden malını gasp ettiği görülmemiştir. Demek ki, munsif ve âdil oluşunu sadece hesaba ve sadece politikaya atfetmek doğru olmaz.

1 2 3 4 5 6 7 8 ... 12 13