07 Mayıs Salı 2024
3 yıl önce

TBMM'den Biden'a soykırım tepkisi: Açıklaması yok hükmündedir

Genel Kurul'da okunan bildiride özetle şu ifareler yer aldı: "Biden'in açıklamasını, Ermeni lobilerinin iddialarını içeren tezlerini sahiplenmesini TBMM olarak esefle ve şiddetle kınıyoruz. Tarihi konularda hüküm vermeye hukuken ve ahlaken yetkisi bulunmayan ABD Başkanı'nın yaptığı bu açıklama yok hükmündedir. Sıfatı ve makamı ne olursa olsun bir siyasetçinin mahkemelerin yetkisinde olan hükmü vermeye kalkışması hukuken ve ahlaken büyük bir sorumsuzluk örneğidir. ABD Başkanı Biden'ı tarihi gerçeklerle bağdaşmayan hatalı açıklamasını değiştirmeye, bu karardan geri dönmeye davet ediyoruz."

3 yıl önce

Prof. Dr. Ortaylı "Soykırım" diyen tarihçilere dikkat çekti: "Bir broşürlük bilgileri yok"

Ünlü tarihçi, Prof. Dr. İlber Ortaylı 1981’de Reagan’dan sonra 40 yıldır hiçbir ABD Başkanının, Türkiye’ye yönelik böylesi ağır bir suçlama getirmemesini, ‘soykırım’ ifadesini kullanmamasını Türkiye’nin ABD ve Türkiye’deki güçlü dostlarına bağlayarak “Kimdi bunlar? Hem ABD hem de Türkiye’deki güçlü Yahudi lobisinden bahsediyorum. Bugün artık bu güçlü dostlarımız yok. Türkiye’de gelişen lüzumsuz bir antisemitizm Türkiye’yi sarmakta ve neticelerinden biri de işte bu." ifadelerini kullandı. TELAFFUZ EDİLMESİ KOLAY DEĞİLDİR Hürriyet gazetesinden Fulya Soybaş'ın haberine göre, Prof. Dr. Ortaylı yapılmış en büyük soykırımın Yahudi soykırımı olduğunu belirterek, "Gelelim bugün olduğumuz noktaya; dünya arenasındaki siyasetçilerin- parlamenterlerin ve halkların ağzında ‘1915 olayları, Türklerin Hıristiyanlara yönelik haçlı seferidir, soykırımdır’ gibi laflar var. Oysa soykırım ağır bir suçtur ve telaffuz edilmesi de öyle kolay değildir. Dünyada en büyük soykırım Yahudi soykırımdır, sonrasında çingenelere uygulanan soykırım gelir. Naziler Yahudilerle birlikte çingeneleri de toplayıp, günahsız insanları, konsantrasyon kamplarında sistematik şekilde yok etti. Buna soykırım denir. Şimdi dünya soykırım kavramını genişletme derdinde. Yaşanan her karşılıklı katliam ‘soykırım’ değildir. Bir imparatorluğun yıkılışında yaşanan, bu gibi çatışmaların hepsini ‘soykırım’ çatısı altında toplamaya çalışmak bu işi yapanların suçlarını örtbas etmek ve bu yolla suçlarını hafifletmek istemekten kaynaklıdır." şeklinde konuştu. ‘SOYKIRIM’ DİYEN TÜRK TARİHÇİLER BİLGİSİZ 1915 olaylarına "soykırım" diyen tarihçilerin bilgisiz olduğunun altını çizen Ortaylı sözlerine şöyle devam etti: "Türkiye’deki tarihçilerin de neye soykırım denilip denilmeyeceğini iyi bilmesi, olayları iyi araştırması gerekmektedir. Bugün Türkiye’de de 1915 olaylarını ‘soykırımdır’ diye tabir eden tarihçiler var ve inanın bir broşürlük kadar bile bilgileri yok. Bir şey bilmiyor, konuşuyorlar. İlgili literatürler Türkçe’ye çevrilmemiş. Nereden anladın da okudun? ‘Bu Osmanlı’nın işidir biz Türkiye Cumhuriyetiyiz’ diyenler var. Buna dünyada kimse inanmaz." BİR KISIM BUNU İLERİCİLİK ZANNEDİYOR "Böyle bir argümanla Türkiye’yi savunmazsınız. Uygulanacak yaptırım ve belaları da savuramazsın. Böyle ucuzlukların lüzumu yok. Bir kısım bunu Cumhuriyetçilik, ilericilik zannediyor. Bir kısım da ‘Bu ittihatçıların işidir, Müslümanların böyle bir durumla işi olmaz’ havasında. Bunlar Türkiye’nin hataları. Düşman sayısını arttırmakta üstümüze yok.” TRUMP’TAN TEK FARKI AŞI BÜTÇESİYDİ ABD Başkanı Biden'ın Trump'tan tek farkının aşı bütçesi olduğunu vurgulayan Ortaylı “Biden şu an vaat ettiklerinin hiçbirini yapacak durumda değil. Geldi geleli Trump’tan farklı olarak tek yaptığı aşı konusunda bütçe vermekti. Şimdi aldığı ikinci sayı da bu oldu. Adama puanı biz kazandırdık.” dedi. TÜRKİYE ACİLEN BİR ARAŞTIRMA GRUBU KURMALI Prof. Dr. İlber Ortaylı sözde Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili Türkiye'nin acilen bir çalışma grubu kurması gerektiğinin altını çizerek, “Her 24 Nisan’da, aynı meselenin önümüze ısıtılıp ısıtılıp gelmemesi için, Türkiye’nin aciliyetli olarak enternasyonal nitelikli bir araştırma grubu, ki buna Ermeni alimleri de dahil, kurması ve çalışmaya başlaması şarttır” diyor: “Bu konuyla ilgilenen Türklerin yapacağı ilk iş Ermeni lisanını öğrenmek, edebiyatını, tarihini tetkik etmektir. Müspet yolla o kültürün içine girerseniz söyleyeceğiniz sözün dinlenmesi daha büyük olasılıktır. Tüm dünya ile çatışamayacağımıza göre söyleyecek sözümüzün olması şarttır. Zira, yarın öbür gün davalar başlayacak. Bizi kaç avukat savunabilecek? O nedenle meselenin derinine inmemiz gerek.” şeklinde konuştu.

3 yıl önce

CHP'li Özkoç: Kaftancıoğlu'nun 'Ermeni soykırımını' destekleyen tweeti yok

CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, tartışılan skandal tweetlerinin ardı arkası kesilmeyen Kaftancıoğlu'nun bu paylaşımını görmezden gelerek "Böyle bir tweeti hiç olmadı" dedi. "İl başkanımıza iftira atıyorlar" Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) basın toplantısı düzenleyen Özkoç, Kaftancıoğlu hakkında iftira kampanyası yürütüldüğünü savunarak "İstanbul İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu’na iftira kampanyası başlattılar. Kendisinin Ermeni soykırımı desteklediklerini söylüyorlar. Böyle bir tweeti hiç olmadı" dedi. İşte CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kafancıoğlu’nun tweeti:

2 yıl önce

İBB İnanç Masası çalışanı Fatma Yavuz’dan inciler: “Atatürk’ten nefret ediyorum, ülkücüler hırsızdır, Türkler soykırım yapmıştır”..

İBB’de skandalların ardı arkası kesilmiyor. Ekrem İmamoğlu tarafından işe alınan kişilerin terör bağlantıları geçtiğimiz hafta Türkiye gündemini sarsmıştı. PKK elebaşı Öcalan’ın talimatıyla kurulan DİAYDER üyelerinin İBB Mezarlıklar Müdürlüğü’nde işe başladığı ortaya çıkmış ve İmamoğlu’nun da DİAYDER’i ziyaret ettiği görüntüler ifşa olmuştu. PKK dışında DHKP-C ve diğer sol örgüt mensuplarının da İBB’de işe alındığı iddiaları üzerine İçişleri Bakanlığı özel teftiş başlatmıştı. İBB’de çalıştığı ortaya çıkan yeni bir isim ise İmamoğlu yönetimini, hem partisi hem de Millet İttifakı içinde oldukça zor duruma düşürecek gibi görünüyor. FATMA YAVUZ KİMDİR? 14 yıl boyunca Diyanet’te Kur’an eğitmeni olarak çalıştıktan sonra İslamiyet’e aykırı söylemleri gerekçesiyle Diyanet’ten ihraç edilen Ermeni kökenli Türk vatandaşı Fatma Yavuz’un, İBB’de işe başlatıldığı ortaya çıktı. Yavuz’un Ekrem İmamoğlu ile Cuma namazı kıldığı ve ‘türbanlı çalışan’ olarak İmamoğlu’nun dini organizasyonlarına katıldığı biliniyor. İBB İnanç Masası çalışanı olan Fatma Yavuz, belediyeye yönetici asistanı kadrosundan alınmış. TÜRK MİLLETİNE SOYKIRIM SUÇLAMASI Türk milletini sözde Ermeni ve Dersim soykırımlarını yapmakla suçlayan İBB çalışanı Fatma Yavuz’un, Türk milleti için söyledikleri ise hayrete düşürdü. Sosyal medya paylaşımlarında bir yandan Türk olduğunu ve Türkiye’yi çok sevdiğini vurgulayan Ermeni kökenli Fatma Yavuz, bir yandan da Türk milletinin tarihiyle ilgili kin dolu ifadeler kullanıyor. “ATATÜRK’TEN NEFRET EDİYORUM” Sosyal medya paylaşımlarında Atatürk’ün Dersim’de Kürtleri katlettiğini iddia eden Fatma Yavuz, Atatürk’ü sevmediğini ve hatta nefret ettiğini de sosyal medya paylaşımlarında sıkça dile getirmiş. Atatürk’ün partisi olduğunu iddia eden CHP’nin yönettiği İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Atatürk düşmanlarının İmamoğlu tarafından işe alındığı sıkça dile getirilmişti. ÜLKÜCÜLERİ KIZDIRACAK İFADELER İBB İnanç Masası çalışanı Fatma Yavuz, ülkücülerden ve milliyetçilerden de nefret ettiğini sıkça dile getirmiş. Ermeni kökenli Yavuz’un Türklükle olan mücadelesi, milliyetçileri hırsızlıkla suçlamaya kadar gitmiş. Milliyetçileri “Bu kafa Kürtlerin türküsünü çalıp “ölürüm Türkiyem”e çevirip, hiç utanmadan onunla Kürtlere milliyetçilik satacak kadar hastalıklıdır. Yahu bari benden çaldığını geri bana satma, nasıl bir ahlaksızlıktır bu?” sözleriyle hedef alan Yavuz, ülkücü camiayı da ‘hırsız’ olarak niteliyor. İMAMOĞLU İLE CUMA NAMAZI KILMIŞ İBB İnanç Masası çalışanı Fatma Yavuz’u İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, dini PR çalışmalarında yanından hiç ayırmıyor. “İBB’de türbanlı çalışanlarımız da var” algısını Fatma Yavuz ile oluşturan İmamoğlu, Cuma namazlarını mesai arkadaşı ile birlikte kılıyor. İmamoğlu’nun İstanbul için çılgın projelerinden olan İBB İnanç Masası, dinler arası diyalog ve hoşgörü fikrine ‘hizmet’ için 2019 seçimlerinden hemen sonra kurulmuştu. Diyanet’ten ihraç edildikten hemen sonra İBB’de İnanç Masası’nda işe başlatılan Fatma Yavuz, diyalog ve hoşgörü adına pek çok ziyaret gerçekleştirmiş. PKK’LI AİLELERE YARDIM İNANÇ MASASI ÜZERİNDEN GİTMİŞ DİAYDER iddianamesinde ortaya çıkan PKK’lı teröristlerin ailelerine gıda yardımı skandalında da İBB İnanç Masası’nın adı sıkça geçiyor. Fatma Yavuz’un mesai arkadaşı Nilüfer Taşkın’ın DİAYDER Başkanı Ekrem Baran ile yaptığı konuşmalar iddianamede yer almıştı.

2 yıl önce

Selçuk Bayraktar: Yaptığınız soykırım ve katliamlardan utanın

Türkiye'nin savunma ve havacılık sanayisindeki gelişimi tüm dünyada konuşulurken MIT'de akademisyenlik yapan Prof. Max Tegmark, Baykar Teknoloji Lideri ve T3 Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar hakkında hadsiz açıklamalarda bulunmuştu. Tegmark, "Selçuk Bayraktar'a burada eğitim verdiğimiz için utanıyorum." demişti. Selçuk Bayraktar Tegmark'ın bu sözlerine cevap verdi. Bayraktar'ın konuya ilişkin yaptığı paylaşımda, "MIT'de görevli ismini ilk defa duyduğum sözümona bir akademisyen,Karabağ Hrkt. döneminde,bir mülakatta "Selçuk Bayraktar'a eğitim verdiğimiz için utanıyoruz" demiş. Utanmanız gereken yaptığınız soykırım ve katliamlardır. Biz topraklarımızı geri aldık. Bundan da ancak gurur duyarız!" ifadelerine yer verdi.

2 yıl önce

Dertleri ‘insan’ değil Hristiyan! Ukraynalı Müslüman Kırım Türkleri Avrupa’ya alınmayınca Türkiye’ye sığındılar…

Saçları sarı, gözleri mavi ve Hristiyan olmadıkları için AB sınırlarından içeri alınmayan Ukraynalı Kırım Türkleri, zorlu bir yolculuğun ardından Türkiye’ye geldiler. Avrupa’nın geri çevirdiği Kırım Tatar Türklerinden kadın ve çocuk ağırlıklı ilk kafile dün Kapıkule Sınır Kapısından Türkiye’ye giriş yaptı. Kırım Tatar Türklerini Edirne Vali Yardımcısı Ali Uysal, İl Göç İdaresi Müdürü Musa Aşılıoğlu ve yetkililer karşıladı. “EŞLERİMİZ CEPHEDE” Suzan Mambiyetava, gazetecilere yaptığı açıklamada, Kiev’de patlamaların başlamasının ardından kentten ayrıldıklarını söyledi. Eşi ve üç çocuğuyla Liviv’e giderken bombaların atıldığına şahit olduklarını anlatan Mambiyetava, Türkiye’nin desteğiyle güvenli bölgelere getirildiklerini ifade etti. Eşinin Ukrayna’da kaldığını belirten Mambiyetava, şunları kaydetti: “Çocuklar ve kadınlar çıkarıldı. Bizi sınıra kadar getirdiler. Oradan Türkiye Büyükelçiliği, Konsolosluk ve Diyanet Vakfı bizi karşıladı. Sıcak çorba ikramında bulundu, ısınmamızı sağladı. Ardından buraya geldik. Çok teşekkür ediyorum. Eşlerimiz orada kaldı. Yol boyunca eşlerimizle konuştuk. Birçoğumuzun eşi cephedeler. Eşlerimiz, kadın ve çocukları bombardıman yapılan yerlerden çıkarmaya çalışıyorlar.” “HASTANEDE ÇOCUKLARI ÖLDÜRDÜLER” Hanife Kurtseyit ise Türkiye gelmenin mutluluğunu yaşadıklarını ifade etti. Eşlerinin Ukrayna’da Ruslara karşı savaştığını belirten Kurtseyit, “Savaşın başladığı beşinci gün bombalardan hiç uyumadık. Aslında kalmak istedik ancak çocuklarımız için çıktık ve 4 günde Türkiye’ye geldik. Ukrayna halkı çok sakin ve barışçıl bir halk, ülkelerini savunuyor. Rusların nasıl bir savaş açtığını dünya görüyor. Kiev’de bir hastanede çocukları öldürdüler.” diye konuştu. Kurtseyit, Türkiye’nin her zaman Kırım Türklerinin yanında olduğunu vurguladı. Türkiye’ye teşekkür eden Kurtseyit, “Türkiye Cumhuriyeti hep bizim yanımızda. Hem sürgünden kaçış zamanında hem işgal zamanında Türkiye hep bize destek oldu. Her zaman bize en yakın onlar oldu.” dedi. Edirne Vali Yardımcısı Ali Uysal da Ukrayna’da çıkarılan ilk Kırım Türkü kafilesinin yurda giriş yaptığını söyledi. Gerekli tüm hazırlıkların tamamlandığını belirten Uysal, “Onlara hoş geldin diyoruz. Onlar bizim soydaşlarımız. Çok uzun bir yolculukla geldiler. Hepsinin özel odaları hazırlandı. İlk etapta 45 kadın ve çocuğumuz geldi.” dedi. ‘MASAL’ DA EDİRNE’DE Dışişleri Bakanlığının organizasyonuyla Ukrayna’dan getirilen aralarında kadın ve çocukların da olduğu 45 kişilik grup, Kapıkule Sınır Kapısı’ndan girişlerinin ardından Dr. Sadık Ahmet Mesleki ve Teknik Uygulama Oteline yerleştirildi. Çocukları ve kedileri Masal ile Türkiye’ye gelen Hanife Kurtseyit, yolculuğun uzun ve yorucu geçtiğini söyledi. Türkiye’ye girince sevinç yaşadıklarını belirten Kurtseyit, “Savaş çok üzücü. Her yerde patlamalar oluyor. 4 günlük yolculukla Türkiye’ye geldik. Gelirken en büyük hazinemiz kedimiz Masal’ı da getirdik. Şimdi misafirhaneye yerleşiyoruz. Türkiye’ye teşekkür ediyoruz.” dedi. Niyara İzicin ise savaşın başlamasıyla zor günler yaşadıklarını dile getirdi.

2 yıl önce

Cumhurbaşkanı Erdoğan dünyaya seslendi: “Kırım'ın işgaline tüm Batı tüm dünya ses çıkarmış olsaydı, acaba bugünkü tabloyla karşı karşıya kalır mıydık?"

Devlet liderlerinin bir araya geldiği ve dünya gündemindeki en önemli bölgesel, küresel meselelerin masaya yatırıldığı Antalya Diplomasi Forumu, Turizm merkezi Belek'te başladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın himayelerinde Dışişleri Bakanlığı'nca düzenlenen ADF'nin resmi açılışı saat 14.30'da yapıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Antalya Diplomasi Forumu'ndaki konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde: Saygıdeğer devlet ve hükümet başkanları, ülkelerin ve uluslararası kuruluşların değerli temsilcileri, akademi ve düşünce dünyasının kıymetli üyeleri, yarının liderleri olan sevgili gençler, hanımefendiler, beyefendiler, sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Sizleri medeniyetler beşiği Akdeniz’in incisi güzel Antalya’mızda özellikle misafir etmekten büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. Asya, Avrupa ve Afrika’nın buluşma noktası, tarih, turizm ve kültür şehri Antalya’mıza hepiniz hoş geldiniz. Davetimize icabet ettiğiniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Antalya Diplomasi Forumu’nun ülkelerimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Geçen sene salgın şartlarına rağmen Antalya Diplomasi Forumu’nun ilk toplantısını başarıyla icra ettik. Tüm insanlığın sağlık kriziyle boğuştuğu sancılı bir dönemde Antalya’dan verdiğimiz barış, diyalog ve dayanışma mesajlarının foruma çok ayrı bir anlam kattığına inanıyorum. İkinci Antalya Diplomasi Forumu’na gösterilen teveccüh, forumun zaman içinde küresel diplomasinin kalbinin attığı bir zemine dönüşmesi temennimizin kısa sürede gerçeğe dönüşeceğine işaret ediyor. 'FORUM AMACINA ULAŞMAYA BAŞLADI' Rusya ve Ukrayna krizinin ardından iki ülke arasındaki ilk üst düzey temasın Dışişleri bakanları seviyesinde dün burada gerçekleşmiş olması, Forumun amacına ulaşmaya başladığını gösteriyor. Foruma iştirak eden devlet ve hükümet başkanları, ülke temsilcileri ve diğer misafirlerimizin oturumlara yapacakları katkılar yanında, aralarında tesis edecekleri güçlü diyalogu da önemli görüyorum. Aynı şekilde istikbalimizin teminatı olan gençlerimizin foruma yönelik yoğun ilgisini memnuniyetle karşılıyorum. Daha geniş katılımla tertip ettiğimiz İkinci Antalya Diplomasi Forumu’nun rüştünü ispat etmiş bir uluslararası etkinlik olarak inşallah yoluna kararlılıkla devam edeceğine inanıyorum. Dünyamız, 21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakmaya hazırlanırken insanlığın küresel barışa, huzura ve refaha duyduğu özlem de o derece artıyor. Bilimde, teknolojide, tarımda, sanayide, iletişimde ve ulaşım imkanlarında yaşanan onca ilerlemeye rağmen, insanlık olarak temel meselelerimizi henüz çözüme kavuşturamadığımızı görüyorum. Terörizm, açlık, yoksulluk, kıtalar arasındaki adaletsizlik, sıcak çatışma ve iç savaşlar, iklim değişikliğinin açtığı çevre felaketleri, küresel gündemin en üst sıralarında yer almayı ne yazık ki sürdürüyor. Ekonomiler büyürken, gökdelenler yükselirken, birilerinin cüzdanları şişerken, belli başlı ülkeler günden güne zenginleşirken, istatistikler bize daha müreffeh bir dünya resmi çizerken maalesef hemen yanı başımızda çocuklar açlıktan ölmeye devam ediyor. Açlık virüsü her yıl dünyada koronavirüsten daha fazla insanın hayatına mal oluyor. Bugün yeryüzünde her 10 saniyede bir çocuk sırf bir lokma ekmek, bir yudum su bulamadığı için ölüyor. İstikrarsızlık ve çatışmalar sebebiyle milyonlarca insan evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalıyor. Akdeniz’de, Sahra Çölü’nde veya karlı bir dağın tepesinde yitip giden hayatlar, insanların içinde bulunduğu çaresizliği ortaya koyuyor. Bakınız burada hepimizi düşündürmesi gereken bazı çarpıcı rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum. Sadece 2014 yılından bu yana Akdeniz’in mavi suları, 25 bine yakın umut yolcusunun mezarı oldu. Son 10 senede dünya genelinde mülteci sayısı 2 kattan fazla artarak 85 milyona ulaştı. Bu sayıya 15 günde 2 milyondan fazla Ukraynalı mülteci eklendi. Yerlerinden edilen kişi sayısının önümüzdeki dönemde daha da yükseleceği anlaşılıyor. Halihazırda 1 milyar insan günde 2 doların altında bir gelirle hayatta kalma mücadelesi veriyor. Esasen bu rakamların her biri tek başına karşı karşıya bulunduğumuz adaletsizliği göstermeye yeterlidir. Dahası bu sayıların her biri candır. Onurlu, güvenli hayat sürmeye hakkı olan birer anne, baba, kardeştir. Çocukların çaresizlikten daha körpe bir fidanken solduğu, 800 milyon insanın temel gıda maddelerine erişemediği, her gün yüz milyonlarca insanın yatağa aç girdiği bir dünyada yaşıyoruz. Kabul edelim ki böyle bir dünyada hayal ettiğimiz kalıcı barış, huzur ve istikrar tesis edilemez. Bırakınız yeni savaşların önüne geçmeyi, on yıllardır süren çatışmaların dahi çözülemediği bir denklemde kimse kendini emniyette hissedemez. Dünyanın devasa bir köye dönüştüğü günümüzde, nerede yaşarsak yaşayalım hiçbirimiz başkasından bana ne diyemez. 'DURDURAMADIĞIMIZ HER ÇATIŞMA SONUNDA BİZİ DE YAKAR' Söndüremediğimiz her yangının, durduramadığımız her çatışmanın, engelleyemediğimiz her zulmün, üzerine gitmediğimiz her problemin eninde sonunda bizi de etkileyeceğini, bizi de yakacağını bilmeliyiz. Bu acı gerçeğe Suriye’de, Yemen’de, Afganistan’da, Irak’ta, Arakan’da ve daha birçok kriz bölgesinde defalarca şahit olduk. Bu çatışma alanlarında çoğu kadın ve çocuk, milyonlarca sivil hayatını kaybetti. Medeni değerler ve insani hasetler çok ağır yara aldı. Uluslararası kuruluşlara güven iyice dibe vurdu. Terör örgütleri ve aşırılık tüm dünyada zemin kazandı. İnsanlığın ortak kültür mirası olan kadim şehirler enkaz yığınına döndü. Kimi zaman coğrafi, kimi zaman kültürel sebeplerle görmezden gelinen bu kriz bölgelerinin tamamında ihmallerin bedelini sadece sorumlular değil, insanlık olarak hep birlikte ödüyoruz, halen de ödüyoruz. Tarih, ibret almayanlar ve kıssadan hisse çıkarmayanlar için tekerrür eder. Ders alınmadığından sadece tarih değil aynı zamanda acılar da tekrarlanır. Ukrayna meselesi bu hakikatin en son örneği olarak karşımızda duruyor. Öncelikle burada bir hususun altını çizmek istiyorum. Türkiye hem Akdeniz hem Karadeniz ülkesidir. Ukrayna ve Rusya Karadeniz’den komşumuz ve dostumuzdur. Komşularımız arasındaki krizin sıcak çatışmaya dönüşmesinden büyük üzüntü duyuyoruz. Gerilimin tırmanarak bu aşamaya evrilmesi en fazla bizi rahatsız etti, en çok bizi endişelendirdi. Komşumuz olan bir ülkenin egemenliğine yönelik saldırgan eylemleri asla maruz göremeyiz. Kırım’ın yasa dışı ilhakı başta olmak üzere Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü hiçe sayan gayrı meşru adımları Türkiye olarak reddediyoruz. Kırım’la ilgili net tutumumuzu 2014 yılından bu yana her vesileyle ifade ettim, ifade ettik, her zeminde açıkça dile getirdik. 'UKRAYNA YALNIZ BIRAKILDI' Gerek Rusya Federasyonuyla gerekse Ukraynalı dostlarımızla yaptığımız tüm görüşmelerde bu meseleyi hep gündemde tuttuk. Eğer 2014’te Kırım’ın işgaline tüm batı, tüm dünya ses çıkarmış olsaydı acaba bugünkü tabloyla karşı karşıya kalır mıydık? Ama Kırım’ın işgaline sessiz kalanlar şimdi bir şeyler söylüyorlar. İyi, güzel de adalet bu yerkürenin belli bir bölümünde geçerli, diğer bölümündeyse geçersiz mi? Bu nasıl bir dünya? İşte ne yazık ki bu haksızlığın giderilmesi hususunda uluslararası toplum gereken hassasiyeti göstermedi, gereken desteği vermedi. Ukrayna haklı davasında yalnız bırakıldı. İşte bugün vaktinde güçlü irade sergilenmesi halinde diplomasiyle çözülebilecek sorunların yıkıcı ve can yakıcı sonuçlarıyla yüzleşiyoruz. Evlerini terk eden sivilleri, korku ve endişe dolu çocukları, harap olan şehirleri, ölen masumları gördükçe üzüntümüz katlanarak artıyor. Şöyle mülteciler içerisinden iki tabloyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir yavru, annesinin kucağında, annesinin gözleri yaşlı, baktım ki o yavru, annesinin gözyaşlarını yalamaya başladı. Bir taraftan siliyor, bir taraftan da annesinin gözyaşlarını yalıyor. Dünya bu tabloya mahkum mu ya? Bu olacak şey mi? Aynı şekilde babası polis memuru olan ufak bir yavru, kah eliyle babasının yanaklarını tokatlıyor, bir diğer eliyle babasının kaskına vuruyor. Baba polis, çocuk babasının kucağında bunu yapıyor. Bu dediğim 10-15 yaşında değil, 2 buçuk 3 yaşında bir çocuk. Dünya buna mı mahkum? O polisin görevi yavrusunun ağlayışını dindirmek mi? Yoksa terörü, anarşiyi engellemek mi? İşte ben şu andaki bu toplumu ekranları başında bizi izleyen tüm dostlarımıza diyorum ki, hep birlikte biz barışın dünyasını kurmaya mecburuz, savaşın değil. ‘RUS KÜLTÜRÜNE YÖNELİK FAŞİZAN UYGULAMALAR ASLA KABUL EDİLEMEZ’
 Gelinen aşamada yangına körükle gitmenin, ateşe bazen benzin dökmenin kimseye faydasının olmayacağı kanaatindeyiz. Ukrayna halkının meşru mücadelesi desteklenirken bu mücadeleye zarar verecek, leke sürecek adımlardan mutlaka imtina edilmelidir. Batı ülkelerinde yaşayan Rus kökenli insanlara ve Rus kültürüne yönelik faşizan uygulamalar asla kabul edilemez. İsim vereceğim, bakıyorsunuz Almanya’da bir orkestrada orkestra şefi, Putin’in arkadaşı. Putin’in arkadaşı olduğu için görevden alınıyor. Öbür tarafta, yine bir başka Avrupa ülkesinde, bakıyorsunuz dünyaca meşhur Rus kültürünün Dostoyevski’nin yayınları, eserleri, ülkede yasaklanıyor. Biz bunu neye benzetiyoruz biliyor musunuz? Bir zamanlar Irak’ta Hülagü’nün yakıp yıktığı kütüphaneler var ya aynı o döneme dönüş olarak görüyoruz. Biz yeni Hülagüler istemiyoruz. Ne demokrasi ne diplomasi ne insanlık bunlara layık değildir. Biz Türkiye olarak hem can kayıplarının önüne geçmek hem de bölgemizde barış ve istikrarı yeniden tesis etmek için yoğun çaba harcıyoruz. Temennimiz itidal ve sağduyunun galip gelmesi, silahların bir an önce susmasıdır. MONTRÖ VURGUSU Bugün görüştüğümüz bir dost dedi ki “Bir SİHA bizim ülkemize düştü.” Şu anda o da dinleyicilerin arasında. Bakın hiç ilgisi alakası olmayan ülkeyi de bu silahlar vuruyor. Bu doğrultuda kriz öncesinden başlayıp bugüne kadar süren yoğun bir diplomasi trafiği yürüttük, yürütüyoruz. 25-30’a yakın liderle görüşmelerim oldu ve devam ediyor. Aynı şekilde Dışişleri Bakanımın, Bakan arkadaşlarımın görüşmeleri oldu, devam ediyor. Yaptığımız tüm görüşmelerde olduğu gibi bugün ve yarınki temaslarımızda da çözüm tekliflerimizi muhataplarımızla paylaşacağız. Bölgemizde sulhu sükunun hakim kılınması için Montrö Sözleşmesinin ülkemize verdiği yetkilerin kullanılması dahil elimizden gelen her türlü gayreti göstermeye devam edeceğiz. Güncel sorunlara odaklanırken o sorunları ortaya çıkaran, büyüten ve içinden çıkılmaz hale getiren esas sebepleri gözden kaçırmamalıyız. Burada genel hatlarıyla ifade ettiğim birçok meselenin gerisinde İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan müesses nizam vardır. Savaştan galip çıkan 5 devletin menfaatlerini önceleyen, mevcut güvenlik mimarisinin günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermediği, veremeyeceği aşikardır.  Ukrayna kriziyle beraber sistemin çarpıklığının ötesinde çok daha büyük açıklarının ve yapısal problemlerinin olduğu ortaya çıkmıştır. Çatışan taraflardan biri veto hakkına sahip daimi üye olunca, Güvenlik Konseyi’nin icbar edici rolü boşa çıkmış, sistem iflas bayrağını çekmiştir. Yeni bir diplomasi anlayışını geliştirmemiz şart. Karadeniz Ekonomik Teşkilatı, AB gibi örneklerden faydalanılması gerektiğini görüyorum. Antalya Diplomasi Forumu’nun yenin fikirlere vesile olmasını diliyorum. Forumun icrasında emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Savaşların olduğu değil barışın egemen olduğu bir dünya için sizleri selamlıyorum.

2 yıl önce

Kırım Tatar Türk halkının milli lideri ve Ukrayna milletvekili Kırımoğlu: Türkiye'nin Ukrayna'da çok yüksek bir itibarı ve otoritesi var

Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, ailesiyle Kırım'dan sürgün edildiğinde 8 aylıktı. Şimdi 78 yaşında ve Kırım Türkleri için mücadeleye devam ediyor. Cemiloğlu aynı zamanda Ukrayna Parlamentosu'nda milletvekili. Ukrayna'daki binlerce Kırım Türkünün Meclis'teki seslerinden biri. Rus işgali sürecinde Ukrayna hükümeti ve halkıyla güçlü bir dayanışma içindeler. Ruslarla müzakereleri yürüten heyette onun danışmanlarından biri de var. Hürriyet, ömrünü Kırım Türklerinin bağımsızlığına adayan Mustafa A. Kırımoğlu ile Ukrayna'daki son durumu konuştu. Müzakerelerden olumlu sonuç çıkar mı? Müzakerelerden bir netice beklemiyorum. Ukrayna- Belarus sınırındaki görüşmelerde kendi şartlarını söylediler. Hiç kabul edilebilecek şeyler değildi. Kırım'ın Rus toprağı olduğunun kabulünü, kurdukları kukla Luhansk ve Donesk Cumhuriyetleri'ni Ukrayna'nın tanımasını istediler. NATO ve AB'ye girme niyetinden vazgeçin, silahları da bırakın diyorlar. Yani bizi tamamen teslim almak istiyorlar. Biz de 'O konuları müzakere etmeyelim, ateşkesi konuşalım' dedik. Çünkü siviller ölüyor. 'Ateşkes size lazım, çünkü Kiev sokaklarında yüzlerce cesediniz yatıyor' dedik. Onlar da kabul etmedi. Sivil koridorları da açıldı sonra... Ama insanlar geçmeye başlayınca ateş açıyorlar. Anladığıma göre Belarus ve Rusya tarafına koridor açıyorlar ama insanlar o tarafa gitmek istemiyor. Ukrayna tarafına giden sivillere de ateş ediyorlar. Müzakere heyetinde sizin tanıdıklarınız da var mı? Benim yardımcım da (Belarus'taki) o heyette. Ama böyle şartlar konursa görüşmelere gitmesinin anlamı yok diye düşünüyorum. Aslında bize ateş açan bir ülkenin toprağında bu müzakereleri yapmak zaten mantıksız. Büyük ihtimalle sonraki görüşmelere katılmayacak. Belarus'ta olmamalıydı. NATO ve ABD'nin desteği sizce yeterli mi? Aslında destek büyük. Ama biz hava sahasının kapatılmasını çok istiyoruz. Çünkü bizi havadan vuruyorlar ve biz çaresiz kalıyoruz. En büyük ihtiyacımız bu. Uzun süreli bir direnişe ve yaptırımlara Rus ekonomisinin dayanabilmesi mümkün değil. Ukrayna'nın hava gücü yok mu, çok görmüyoruz? Bir kısmını ilk günlerde yok ettiler. Ama Rus hava gücüyle nasıl kıyas edelim. Bizi kurtaran Bayraktarlar ama onların da sayısı yeterli değil. Yabancı savaşçılar kimler? Cumhurbaşkanı Zelenski bu çağrıyı yaptı. Gelenler çoğunlukla Ukrayna asıllı. Çünkü Ukrayna'nın dışında da yaşayan milyonlarca Ukraynalı var. Onlar geliyorlar. Daha da gelecekler. Başkaları da gelebilir. Ukrayna halkı yeterince kararlı mı? Ruslar zaten böyle bir direniş beklemiyorlardı. Etnik Rusların onları çiçeklerle karşılayacaklarını düşünüyorlardı. Ama öyle olmadı tabii. Açtıkları koridordan Rusya bölgesine bile giden etnik Rus yok. Zelenski'nin desteği yüzde 80'lere çıktı. Halkın böyle bir kararlılığı var. SOVYET DÖNEMİ HİÇ OLMAZSA MUTFAKTA KONUŞABİLİYORDUK Kırım Türklerinin durumu nasıl? Kırım şimdi kapalı. Kırım'dan bu tarafa geliş yok. Kırım'daki gençlerimizi Ruslar askere alıyor. Buraya savaşmaya gönderiyorlar. Biz de onlara mesaj gönderiyoruz. Buraya geldiklerinde ya katil ya ceset olacaklar çünkü. 'Askere gitmeyin' diye uyarıyoruz. Gitmezlerse iki yıl hapis var. 'Hapse girin ama orduya yazılmayın' diyoruz. "Kırım Türkleri Rus idaresinde daha rahat" diyenler var... Mümkün değil. Kırım Türklerinin şimdiki rejim altındaki durumu Sovyetlerden bile kötü. Sovyet zamanı hiç olmazsa mutfakta konuşabiliyorduk. Şimdi Ruslar her yeri dinliyor. ZELENSKİ NE DEMEK İSTEDİ? Cumhurbaşkanı Zelenski ne düşünüyor? Ben ona da söylemiştim Belarus'ta olmasın diye. 'Türkiye'de görüşmek daha iyi olur' dedim. O da 'Şimdi propaganda yaparlar, bizi ateşkes istemiyormuşuz gibi gösterirler, bir deneyelim' dedi. En son ne zaman görüştünüz? Ben buraya gelmeden bir hafta önce telefonla görüştük. Morali de kararlılığı da iyi. Türkiye'nin adil bir ülke olduğunu, desteğini beklediklerini söyledi. Cumhurbaşkanı Zelenski 'Bazı şeyleri konuşabiliriz' şeklinde bir şey söyledi. Sizce neyi 'konuşulabilir' buluyor? Bir devlet adamı zaten 'Biz Kırım'dan vazgeçtik' diyemez. Zelenski açıkça söyledi, 'Bir karış toprak vermeyeceğiz' dedi. Bu konuda çok kararlı. Konuşmak istediği şeyler Rusların ne zaman Ukrayna'dan çıkacaklarıdır... TÜRKİYE'NİN UKRAYNA'DA İTİBARI ÇOK Türkiye'nin konumu nasıl görülüyor? Türkiye'nin durumu sürekli bana soruluyor. Ben de Türkiye'nin desteğinden bahsediyorum. Ama belli ekonomik sebeplerden yaptırımlara katılmıyor. Ayrıca Ruslarla müzakere için bir koridor da olması lazım. Bence ABD'nin de fikri böyle. Türkiye bunun için çok uygun tabii. Türkiye'nin Ukrayna'da çok yüksek bir itibarı ve otoritesi var. İnşallah hep de öyle olur. Sözünde duran ve adil davranan bir ülke olarak görülüyor. RUSLARIN ÇOĞU BİLMİYOR Sizce Rus halkı bu işgal için ne düşünüyor? Rusya'da çok yoğun bir propaganda var. Çoğunun ne olup bittiğinden haberi yok. Binlerce kişiyi hapse attılar. Savaşa karşı bir şey söylemek büyük suç sayılıyor, 15 sene cezası var. Dolayısıyla düşüncelerde ifade edebilecek durumda değiller.

1 2 3 4 5 6 7