18 Mayıs Cumartesi 2024
3 yıl önce

Kadıköy'ü lağım kokusu sardı

kadıköy, lağım, koku, kanalizasyon, rahatsız edici, chp belediyeciliği, sefalet

3 yıl önce

Dünya Sardinya başkanını konuşuyor!

İtalya'nın önde gelen ajanslarından AGI'nin aktardığına göre, Belediye Başkanı Piras, yayınladığı talimatın birer kopyasını eyaletin başkenti Nauro'nun valisi, bölgesel sağlık departmanı ve Sardunya bölgesel hükümetine bağlı sağlık müfettişine gönderdi. İtalya Sağlık Bakanlığı'nın yayınladığı son verilere göre, gün içinde 7 bin 925 kişiye daha koronavirüs tanısı konuldu. Vaka sayısı bir önceki güne göre daha düşük çıkarken, son 24 saatte yapılan yaklaşık 70 bin testin önceki günlere göre daha az olması dikkati çekti.

2 yıl önce

Avrupa'yı Türkiye korkusu sardı

Türkiye’nin Libya’da Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) destek vermesi uluslararası basının gündeminden düşmüyor. UMH güçlerinin Hafter’e karşı elde ettiği başarılar pek çok habere konu olurken, İngiliz basını bu kez Türk Donanması’nın Libya karasularındaki etkisini yazdı. İngiltere’nin önde gelen gazetelerinden The Times, ‘Türk gemileri, Avrupa’nın Libya sularındaki rolünü zorluyor’ başlıklı bir makaleyle bölgedeki durumu okuyucularına aktardı. Türkiye’nin Libya Sahil Güvenlik ekipleriyle birlikte hareket ettiğini vurgulayan makale, 13 Mayıs’ta bir Türk fırkateyninin Libya’nın Khoms şehrinin 28 mil açıklarında göçmen teknelerine müdahale ettiğini aktardı. Bu operasyon sonucunda Libya Sahil Güvenlik ekiplerinin 97 mülteciyi yakaladığı belirtildi. TÜRKİYE KALPLERİ KAZANDI’ Konuyu The Times’a yorumlayan uzmanlardan Roma’daki ISC Direktörü Gabriele Iacovino, “Türkiye boşluğu doldurdu” ifadelerini kullandı. İsviçre merkezli Ulusötesi Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim (Global Initiative Against Transnational Organized Crime) analisti Jalel Harchaoui ise Türkiye’nin Libya’da kalpleri ve akılları kazandığını söyledi. Harchaoui, “Ankara tarafından eğitilen bir Libyalı, hayat boyu Türkiye hayranı haline geliyor. Bu durum politik olarak Avrupa için korkutucu” diye konuştu.

2 yıl önce

Atina'yı Türkiye korkusu sardı: Akdeniz'deki güç dengesini bozabilecek sistemlere sahip

Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, Türkiye'nin sahip olduğu güç sistemlerinden rahatsız olduklarını itiraf etti. Yeni Şafak'ın haberine göre Dendias "Türkiye'nin harekâtlarda kullanabileceği ve Doğu Akdeniz'deki güç dengesini bozabilecek sistemlere sahip olması, Yunanistan ve diğer bölge ülkeleri için endişe kaynağı" ifadelerini kullandı. Bu bağlamda Yunanistan'ın Doğu Akdeniz ve Körfez ülkelerinin çoğuyla işbirliğine gittiğini söyleyen Dendias "Yunanistan artık sadece bir gözlemci değil. O bir 'oyuncu' ve gelişmeleri şekillendiriyor" iddiasında bulundu. "YUNANİSTAN'A KARŞI KULLANILIR MI?" ENDİŞESİ National Herald'ın haberinde, Bayraktar TB2'lerin Yunanistan'a karşı kullanılıp kullanılmayacağına dair bir belirtinin bulunmadığı ifade edilerek, "Ancak SİHA'lar; Azerbaycan, onları Ermeni güçlerini yok etmek ve Dağlık Karabağ'ın kayıp bölgelerini geri almak için kullandığında olduğu gibi kesin avantaj sağlayan kritik bir eşik." ifadesine yer verildi. Haberde; tankları, roketatarları, hava savunma sistemlerini ve radarları yok ettiği anımsatılan SİHA'ların Türkiye'de üretildiği belirtilerek, insansız araçlar için "Ucuz ve ölümcül" tanımlaması yapıldı. Bayraktar TB2'nin diğer ülkelerin ordularına satışının yapıldığı hatırlatılan haberde, "Bu teknolojinin NATO'nun altını oyup oymayacağına dair endişeler var." denildi.

2 yıl önce

TOKİ'nin 1 Milyonuncu Konut Teslim Töreni... Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kimsenin başaramadığını biz başardık

2003'ten bugüne evi olmayan dar gelirli vatandaşları az peşinat, düşük taksit ve uzun vadelerle ev sahibi yapan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ), 1 milyonuncu konutun anahtarını Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından sahibiyle buluşturdu. Ankara Sincan'da gerçekleşen törende Cumhurbaşkanı Erdoğan önemli açıklamalarda bulundu. İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkanlar: "Kentsel dönüşümden tarım köye, sosyal konutlardan deprem dönüşümü ve afet konutlarına kadar pek çok eseri hizmete açıyoruz. Bu yatırımları ülkemize kazandıran Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızı, TOKİ'yi, yüklenici firmaları, mühendislerimizi, işçilerimizi ayrı ayrı tebrik ediyorum. Türkiye'nin en büyük konut hamlesinin, 1 milyonuncu konutunun anahtarını teslim etmekten memnuniyet duyuyorum. İnsanoğlu dünyaya geldiğinden beri inanç ve ibadetin yanında güvenlik, gıda, konut gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmıştır. Medeniyetlerin somut göstergeleri olan şehirler, ibadet mekanları ve eğitim kurumlarının başını çektiği abide eserler ile tarihteki yerlerini almışlardır. Son devletimiz Cumhuriyet'i bin bir zorlukla kurduktan sonra kıt imkanlar ve sürekli artan ihtiyaçlar karşısında maalesef bu hassasiyete yeterince dikkat edilememiştir. "ORTAYA MUHTEŞEM ESERLER ÇIKTI" Şehir yöneticisinin en büyük kriteri güzelliği bilmek, güzelliğin idrakına varmak olmalıdır. Yıllarca ülkemizde şehircilik hep bütçe, gelir, nizam, talimatname, kayıt kuyut üzerinden tartışılmış, hepsi birden yerine getirildiği halde eser çirkin olmuştur. Ama şimdi ben şu eserlerimize bakıyorum; ortaya muhteşem eserler çıktı. Özellikle köyden şehre göçün yoğunlaştığı 1950'den sonra ülkemiz çirkin bir yapılaşmanın esiri olmuştur. Ama şimdi ben Sincan'da bir başka yapılaşma görüyorum. 1970'lerin başına geldiğimizde İstanbul ve İzmir nüfusunun yarısı Ankara nüfusunun yüzde 60'tan fazlası gecekondularda yaşayan insanlardan oluşuyordu. Burada suçlu olan başını sokacak ev derdine düşen vatandaşımız değildir. Suçlu, gelişmeleri öngörerek alt yapıyı kurmayan, vatandaşımızı öncülük etmeyen, destek vermeyen, devrin yöneticileridir. Ülkenin en temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlandığı dönemde ideal şehircilik örneklerini beklemiyor olsak da daha derli toplu ve planlı bir süreç mümkündür. "81 İLE ÇAĞ ATLATTIK" Ankara'da toplu konut olarak bütün güzel eserleri biz yaptık, yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Şehir nüfuslarındaki aşırı artış bir süre sonra ülkemizde de hızlı ve yaygın konut üretimini zorunlu hale getirmiştir. İBB Başkanlığı görevine geldiğimde bu anlayışla hemen şehrin iki yakasına, iki örnek şehir kurmak için kolları sıvadık. Başbakanlık görevini devralır almaz da aynı seferberliği tüm ülkeye yaydık. Ülkemizde 1964, 1979 yılları arasında 250 bin binada 878 bin konut 1980-2002 yılları arasında 1 milyon 65 bin binada 4 milyon konut, 2003'ten 2019'a kadar ise 1 milyon 173 bin binada 11 milyon 320 bin konut üretilmiştir. Bu tablo da göstermektedir ki Türkiye'nin konut sorununu çözümünde son 19 yıl kritik öneme sahiptir. Ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlendiğimizde evvela hakkaniyete uygun planlama dedik. İstismarı durdurduk, altyapısız ve ulaşımı sıkıntılı bir şehircilik olmaz dedik. Altyapı, otopark ve toplu ulaşımda İstanbul'dan başlayarak 81 ilimize çağ atlattık. Kentsel dönüşüm uygulamalarıyla milletimizin ihtiyaçlarını gözeten çözümler getirdik. Fiziki dönüşüm yetmez diyerek kentsel dönüşümü kültürel, ekonomik ve sosyal boyutlarıyla tasarlayarak yepyeni bir anlayışla ele aldık. "5 MİLYON VATANDAŞIMIZI SICAK YUVAYA KAVUŞTURDUK" Teknolojinin imkanlarını şehrin ve milletimizin emrine verdik. Sosyal belediyeciliğe, kimsesizlerin kimsesi olma anlamı yükleyerek belediyelerin görev alanını genişlettik. Erişilemeyen hiçbir kesim bırakmadık, bırakmayacağız. Zamanın ruhu anlayışıyla insanımızın her alanda hayat kalitesinin yükseltilmesi talebini karşılamanın gayretinde olduk. Bugün de milletimizin yatay şehirleşme istiyor, değer üreten, medeniyetimizi yaşatan, çevreye saygılı şehirler istiyor, şehri belediye başkanıyla birlikte yönetmek istiyor. Bu ihtiyaçlardan hareketle TOKi geçtiğimiz 19 yılda 81 ilimizin tamamında şantiye kurmuş, konut ve kamu binası icra etmiştir. Bugüne kadar TOKİ vasıtasıyla 1 milyon 100 bin konut ve işyeriyle stadyum, hastane, okul, öğrenci yurdu, kütüphane, camii, spor salonu ve kamu binalarından oluşan 24 binin üzerinde tesisi ülkemize kazandırdık. 5 milyon vatandaşımızı sıcak bir yuvaya, milyonlarca insanımızı güvenle çalışacakları, eğitim görecekleri, ibadet edecekleri, spor yapacakları eserlere kavuşturduk. Bugün burada 1 milyonuncu konutumuzun anahtar teslimini yapacağız. Kimileri tutarsız eleştirilerle kara çalmaya çalışsa da TOKİ vasıtasıyla dünyada kimsenin başaramadığını biz gerçekleştirdik. Yaklaşık 200 milyar liralık yatırımla her kesimden insanımızı ev sahibi yaptık. Birilerinin dilinden düşürmediği ancak hiçbir zaman başarmayı hayal bile edemeyecekleri sosyal devlet anlayışı işte budur. Elde edilen bu netice büyük bir başarı olmanın yanında milletimizin devletine olan itimadının da en güzel ispatıdır. "TARİHİN EN BÜYÜK DEPREM DÖNÜŞÜMÜNÜ YAPTIK" Son olarak 100 bin sosyal konut kampanyası başlattık. yatay mimari esaslı, mahalle kültürünü yaşatan bu kampanyada 12 bin sosyal konutun yapımını tamamladık. Halen 76 bin sosyal konutun inşasına devam ediyoruz. Kentsel dönüşüm amacıyla 61 ilde yürütülen 122 projede yatırım maliyeti 30 milyar TL olan 258 bin konut için kolları sıvadık. Bunların 11'ini teslim ettik, 63 bininin yapımı sürüyor. Diğerleri de proje aşamasında. Yine TOKİ vasıtasıyla 44 ilimizdeki 79 tarihi kent merkezini yeniliyoruz. Tüm il merkezlerimize şehir otoparkları yapıyoruz. Tarım, köy projeleri kapsamında 7 bin konutun yapımını tamamladık. Tarihinin en büyük deprem dönüşümünü yürüttüğümüz Elazığ'da Malatya ile birlikte 26 bin konutun üretimine başladık. 14 bin 341'ini teslim ettik. İzmir'de yapmakta olduğumuz 5 bin konutun teslimlerini de yakında başlatıyoruz. Bitirdiğimiz afet konutu sayısı 70 bindir. Millet Bahçeleri projesiyle 81 ilde 81 milyon metrekare alanı ülkemize kazandırmak için yola çıkmıştık. 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nde hizmete açtığımız 10 taneyle 76 millet bahçemizi tamamlamış olduk. Amacımızı bu projelerle Selçuklu'dan Osmanlı'ya, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e şehircilik anlayışımızın tacı olan bahçe kültürünü yeniden ihya etmektir. Önümüzde 2 hedef var: Bir, kentsel dönüşüm kapsamında acilen dönüştürülmesi gereken 1 buçuk milyon konutun 300 binini Bakanlığımız kendi eliyle yapmaktadır. İki, 2023'e kadar 81 ilimizde 340 millet bahçemizi tamamlayıp milletimizin hizmetine sunmaktır. Dönemimizde milletimizi sadece konut sahibi yapmakla kalmadık, bina ve konut niteliklerini de fevkalade yükselttik. Konutların içindeki standartlar da 20 yıl, 30 yıl öncesine göre oldukça ileri seviyededir. Biz sadece dört duvar yapmıyoruz, sadece betondan, tuğladan ibaret binalar yapmıyoruz, biz insanımıza huzurla yaşayacağı bir yuva kazandırıyoruz.  Bu ülkede insanlara yıllardır 2 anahtar yani bir ev bir araba sözü verildi. Ama bu sözler tutulmadı. Biz yönetime gelirken böyle bir söz vermedik ama yaptıklarımızla bunu katbekat sağladık. Bu hizmetlerin devamı için 2023 seçimleri kritik öneme sahiptir."

2 yıl önce

Çin Başkonsolos Yardımcısı Wang Hei: Biz başardık, Türkiye de başaracak

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Büyümede Çin modelini örnek alacağız" sözleri, bu ülkenin "40 yılda nasıl süper güç olduğu" hikâyesini akıllara getirdi. Bugün "dünyanın fabrikası" olarak nitelendirilen Çin, 1978 yılında büyük bir sanayi hamlesi başlattı. Ucuz iş gücü ve kalabalık nüfusunu avantaja çevirdi. Ülkesine yabancı yatırım çekerek, o dönem küresel ekonominin patronu ABD'yi rahatsız etti. Çin'de 1993 yılında büyük bir kriz baş gösterdi. Ani bir devalüasyonla dolar, yuan karşısında yüzde 50 değer kazandı. Ancak Çin hükûmeti, düşük faiz ve üretim modelinden vazgeçmedi. Ekonomik krizi hızlı bir şekilde atlatan ülke, 1 yılın ardından dış ticaret fazlası vermeye başladı. Bugün dünyanın en büyük iki ekonomisinden biri olan Çin; şimdilerde de ucuz üretim stratejisi yerine yüksek teknoloji ile büyüme planı üzerine çalışıyor. Türkiye Gazetesi'nin haberine göre, "Türkiye Çin olabilir mi?" sorusuna cevap veren Çin Başkonsolos Yardımcısı Wang Fei "Sosyal yapınız, üretimdeki disiplinli tavrınız ve ekonomik şartlarınız buna gayet uygun. Türk halkı çok çalışkan ve zeki. Biz Türk halkına inanıyoruz. Biz nasıl bu krizi atlatarak zirveye yükseldiysek, siz de bunu yapabilirsiniz" dedi. JEOPOLİTİK AVANTAJ Büyük reformların bir günde olamayacağını, bunun için zaman gerekli olduğunu söyleyen Wang Fei "40 yıl önce özel ekonomik bölgeler inşa ettik. Yabancı yatırımcıları çekmek adına büyük teşvikler verdik. Evet, ucuz iş gücü ve hızlı üretim yabancıları cezbetti. Dünyanın en büyük sanayi ve yabancı yatırımı çeken ülkesi hâline geldik. Bugün Türkiye'nin yapmak istediği de tam olarak bu. Düşük faiz ve üretime dayalı ekonomik büyüme... Bu, başarılabilecek bir plan. Çünkü Türkiye'nin zemini müsait. Önemli bir jeopolitik konuma sahip" açıklamasını yaptı. YÜKSEK TEKNOLOJİ Çin'in şimdilerde yüksek teknolojiye odaklandığını ifade eden Wang Fei "Artık ucuz iş gücü değiliz. Bu, büyüme evresinde bir bölümdü. Şimdi yüksek teknoloji ile ülkemizi kalkındırmaya çalışıyoruz. Siz de bunu yapabilirsiniz. İç tüketim, bizim için artık daha önemli hâle geldi. Kaliteli ve nitelikli çalışan veya işçi önemli. O zaman üretim de sınıf atlıyor. ABD ile Çin arasında hâlen bir kriz var. Bu açıdan güçlü olmak zorundayız. Yapay zekâ ve 5G gibi teknolojiler üretime planlarımız devam ediyor" dedi. YATIRIMLAR SÜRECEK "Bir Kuşak Bir Yol" projesinin önemine de değinen Wang Fei "Bu proje Çin'i küresel ticarette önemli bir noktaya taşıyacak. Türkiye bu projenin kilit noktasında. Çin ile Türkiye bu proje sayesinde birlikte büyüyebilir. Son dönemde Çinli şirketlerin Türkiye'ye nasıl ilgi gösterdiğini görüyoruz. Özellikle teknoloji şirketlerinin yatırımları ciddi şekilde arttı. Bu devam edecek. Bu yılın ilk 3 çeyreğinde ticaret hacmimiz 25 milyar dolara yükseldi. Çinli şirketlerin Türkiye'de yeni yatırımları da olacak. Bu ilgi Türkiye ekonomisine inanmamızdan kaynaklanıyor" dedi.

2 yıl önce

Türkiye gizli ambargoları bir bir aşarak 400 ürünü millileştirmeyi başardı

Savunma Teknojileri Mühendislik ve Ticaret A.Ş. (STM) Thinktech Merkezi, "Türk Savunma Sanayiinin Yükselişi ve Ambargolar" başlıklı bir toplantı düzenlendi. Toplantıya Savunma Sanayii Başkanlığı, Roketsan, Aselsan, BAYKAR, Meteksan, Havelsan ve TUSAŞ gibi savunmanın göz bebeği kurum/kuruluşlar ile üniversitelerden 23 uzman katıldı. Yeni Şafak'ın haberine göre; Toplantıda anlatılanlar daha sonra raporlaştırıldı. Türkiye'nin savunma serüveni hakkında bilgiler veren katılımcılar, uygulanan ambargolar hakkında çarpıcı örneklerler verdi. STM Deniz Projeleri Grup Yöneticisi Mehmet Selahattin Deniz, Türkiye'ye yönelik "aleni", "gizli" ve "yavaşlatma" şeklinde 3 tür ambargo uygulandığını aktardı: FRANSA HİZMET VERMEDİ ALMANLAR EL KOYDU "Mesela bugün Türkiye'ye resmi olarak hizmet, hatta insan gücü dahi iletmeyen ülke Fransa. Fransa hem Pakistan, hem Türkiye'deki projelerimiz için hizmet göndermeyeceğini bize resmi olarak deklare etti. Bunun yanı sıra İngiltere ve Almanya resmi olarak bildirmese de ihraç lisans izinlerinin süreçlerini çok uzattı. Eskiden 2 ayda aldığımız izinler 10 aya çıktı. En son bununla ilgili yaşadığımız örneklerden biri şu oldu: MİLGEM için Almanya'dan tedarik ettiğimiz ama İngiltere'de dökümü yapılan şaft sisteminin braketlerini İngiltere'den Almanya'ya geçiş sırasında gümrükte tuttular. Türkiye'deki bir sisteme ait olduğu için bunlara el koydular. Bunun belli bir deklarasyonu yok, ihraç lisansına tabi değil ama böyle bir inisiyatif kullanıldı." ABD İZİN ALMA SÜRESİNİ UZATTI SSB Uzmanı Mete Arslan ise hem platformların, hem alt sistemlerin Türkiye'ye yönelik ambargolardan etkilendiğini söyledi. Arslan, "S-400 nedeniyle ABD sadece F-35'leri bize vermemekle kalmıyor. Bizim genelde vakıf kuruluşlarımızın veya diğer savunma sanayii kuruluşlarımızın, örneğin ASELSAN'ın ABD'den getirdiği malzeme, alt bileşen var. Bunlar ihraç lisansına tabi. Bunlarda ihraç izinleri alma süresi uzadı. Eskiden 3 veya 6 ayda alınan ihracat izinleri 1 yıla kadar uzadı. Ambargolar nedeniyle, belki de belirli bir noktada bunları alamaz hale geleceğiz" ifadelerini kullandı. KARABAĞ AMBARGOSU! Ayrıca Meltem uçak projesinde bazı ekipmanların Fransız Thales firmasına ait olduğunu ifade eden Aslan, "Şimdi Thales gerekli desteği vermiyor. Telefonlara bile çıkmıyor. İlk uçak olan Meltem 2 uçağında gecikmeler yaşandı; ilk sistem yurt dışında entegre edilecek, diğerlerini de TUSAŞ'ta biz entegre edeceğiz. Ama şu anda entegrasyonda sorun yaşıyoruz" dedi. Aselsan Genel Müdür Danışmanı Ali Rıza Kılıç ise İsveç'in de Türkiye'ye ambargo uyguladığını aktardı. Kılıç, "Bir İsveç firması CAATSA yaptırımlarını bahane ederek bize satış yapamayacağını söyledi. Bunu kılıf ya da bahane olarak kullanmak isteyenler kullanıyor" dedi. AB'nin Türkiye'ye herhangi bir yaptırım kararı almamasına rağmen bazı hükümetlere firmaların engeller çıkardığını belirten Kılıç, şunları söyledi: "Bunun canlı bir örneği, dünyanın önde gelen tümleşik devre üreticilerinden biri olan XYLINX firması. Azerbaycan'daki harekatı bahane ederek bir anda 'Ben savunma sanayiine satmıyorum' dedi. Bunun aslında CAATSA'yla da bir ilgisi yok ama firmaların tamamen kendi politikalarının sonucu." 400 ÜRÜN MİLLİLEŞTİRİLDİ Rapora göre engelleme çalışmaları Savunma Sanayii Başkanlığı'nda başlatılan yerli üretim seferberliği ile aşıldı. Sadece 2020 yılında öncelikli ürünler belirlenip ilan edilerek "Ben bu işi yaparım" diyen firmalar görüşmelere çağırıldı. Yaklaşık 900 civarında yerli firma başvuru yaptı. Ön incelemeler sonunda 131 ürünün siparişi yerli firmalara verildi. 400 ürün Türk mühendisin çabalarıyla millileştirildi. İSRAİL SÖZLEŞMEYE RAĞMEN YAN ÇİZDİ SSB Uzmanı Mete Arslan toplantıda İsrail'le ilgili bir anekdotu paylaştı. Arslan, "2009 yılında İsrail'in Taktik Keşif Pod'ları vardı. ASELSAN ana yükleniciliğinde İsrail'den Elbit elektro-optik podu ve Elta'dan sar podu alıyorduk. RF-4 ve F-16 uçaklarına takacaktık. Sözleşmeyi 2008'de imzaladık. 2009'un Ocak ayında efektif oldu, ihraç lisansını aldı. Gönderdiler bize. Ama Ocak ayının sonunda Davos'ta Sayın Cumhurbaşkanı'mızın 'One minute' olayı gerçekleşti, İsrail'le aramız bozuldu. Biz ihraç lisansını almıştık ama şimdi İsrail hükümeti bunu tekrar yürürlükten kaldırıyor" dedi. TUSAŞ eski Genel Müdürü Muharrem Dörtkaşlı ise modernizasyon süreçlerinde de engellemelerle karşılaştıklarını kaydetti: "'C130 modernizasyonunu İsrailliler yapmasın, TUSAŞ yapsın' denildiğinde Northrop Grumman firmasından radarla ilgili teklifini biz alamadık. Bir başka Northrop Grumman projesinde bize radar teklifi vermediler. Paramızla teklif alamadık." ABD VERMEYİNCE KENDİMİZ YAPTIK SSB Deniz Araçları Daire Başkanı Alper Köse, engellenmeye çalışılan ve millileştirilen ürünlerden bir örnek verdi: "Mesela MİLGEM beşinci gemide dikey atım sistemi olarak ABD yapımı Mk 41 kullanacaktık. Ancak ihracat izni çıkmadı. İşin garip tarafı hiçbir zaman 'Vermiyoruz' da demediler, oyaladılar. Ayrıca ihracat izni çıksa bile bazen yine de vermiyorlar. Atış kontrol radarı tedarik edilen ülke henüz ambargo koymamıştı, ancak bekliyorduk. Bu nedenle ambargoyu beklemeden çalışmalara başladık. Neticede ASELSAN kendi Atış Kontrol Radarı olan AKREP-D'yi geliştirdi. Daha sonra da ambargo geldi."

2 yıl önce

Rumlarda Osmanlı tapusu paniği! Anastasiadis'i korku sardı

KKTC'de mahkeme olarak görev yapan Taşınmaz Mal Komisyonu, 46 yıl kapalı kaldıktan sonra iki yıl önce ziyarete açılan turistik Maraş kentiyle ilgili tarihi bir karar aldı. Buna göre; KKTC aleyhine bir Rum'un açtığı mülk davasında, söz konusu taşınmazın Osmanlı döneminden Abdullah Paşa Vakfı'na ait olduğunu orijinal tapuyla belgeleyen Vakıflar İdaresi davaya müdahil oldu. İçinde iki yabancı üyenin de bulunduğu mahkeme, bugüne kadar yalnızca 1974'teki tapu kayıtlarını, yani Rumların bireysel tapularını geçerli sayıyordu. Osmanlı dönemindeki tapulara ilişkin olarak ise itirazlar dile getiriliyordu. ZAMAN AŞIMI TARTIŞMASI Komisyon geçen hafta, Vakıflar İdaresi'nin söz konusu davaya müdahil olma talebini değerlendirdi. Rum tarafının avukatı, 1940'lı yıllarda bireysel mülk tapusu yapılan taşınmaz ile ilgili Vakıflar Hukuku'na (Ahkam-ül Evkaf) göre itiraz süresinin 36 yıl olduğunu, ancak bu süre üzerinden 80 yıl geçtiğini ve itirazın zaman aşımına uğradığını savundu. Vakıflar İdaresi avukatları ise orijinal tapuların 1990 yılında bir apartmanın bodrum katında bulunduğunu ve itirazla ilgili zaman aşımı süresinin bu tarihten başlaması gerektiğini bildirdi. Böylece Komisyon, tarihinde ilk kez, ihtilaflı bir mülk davasında Vakıflar İdaresi'nin davaya dahil olmasına karar verdi. Vakıflar bugüne kadar ancak davacı kabul ederse davalara müdahil olabiliyordu. 'YAĞMALADILAR' Vakıflar İdaresi Genel Müdürü İbrahim Benter, yaptığı açıklamada davanın devam ettiğini ve alınan kararın hukuk mücadelelerinde önemli bir adım olduğunu belirterek şöyle dedi: "46 yıl kapalı tutulan Maraş kenti 4637 dönümden oluşuyor. Bu alanın tümü Osmanlı döneminden 3 vakfa tapulu. Rumlar 1944'te İngilizlerin mal dönüşüm yasalarını da kullanarak, devredilmesi hukuken mümkün olmayan vakıf mülklerini hileli yöntemlerle bireysel mülk haline getirdi. Maraş'ın tümü Osmanlı mülküdür. Göreve geldiğim günden bu yana mücadele ediyorum, ecdadımızın mirası, yetim mallarını kimseye yedirmeyeceğiz. Kim vakıf malına zarar verirse, Kanuni Sultan Süleyman'ın vakıf bedduası üzerlerine olsun." 'TÜRKLERİN TUZAĞI' Rum yönetimi lideri Nikos Anastasiadis ise komisyonun kararına sert tepki gösterdi. Rum halkına Taşınmaz Mal Komisyonu'na başvurmama çağrısı yapan Anastasiadis, "Türklerin tuzağı bu. Osmanlı tapularıyla Maraş'ın tümünü almak istiyorlar" dedi. Rum lider, geçen yıl gündeme getirdiği, "Maraş'ı BM üzerinden bize verin, Ercan Havaalanı'nın BM denetiminde uluslararası trafiğe açılmasına izin verelim" teklifini de tekrarladı. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ise, "Maraş'ın iadesini istiyor, ne münasebet, mümkün değil" karşılığını verdi. İNGİLİZ ÜSSÜNDEKİ MÜLKLERİN DURUMU İbrahim Benter, Kıbrıs'ta İngiltere'nin deniz ve hava üslerinin bulunduğu iki egemen bölgesi olduğuna dikkat çekerek, "İngiltere Ağrotur hava üssündeki arazilerinin önemli bölümünü askeri bölge statüsünden çıkardı. Bu alan İngiliz toprağı kabul ediliyor ancak 1960'taki anlaşmalara göre, vakıf arazilerini bize devretmek zorundalar. İngiliz üsleri komutanı Tümgeneral Robert John Thomson, 2400 dönüm vakıf arazisini Rumlara devretmeyeceği yönünde yazılı taahhütte bulundu. Ancak imar konusunda Rum belediyelerine devretti. Şimdi İngilizleri de dava edeceğiz" dedi. 30 BİN KURUŞA SATIN ALMIŞ MARAŞ'ta Abdullah Paşa Vakfı'na ait 2743 dönüm arazi, günümüzde 5 yıldızlı otellerin bulunduğu sahil şeridinin tümünü kapsıyor. Sadrazam Abdullah Paşa, Kıbrıs Valisi olduğu dönemde hak sahiplerine 30 bin kuruş ödeyerek mülkleri satın almış ve vakfetmiş. TAŞINMAZ MAL KOMİSYONU NEDİR? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) yönlendirmesiyle 2005'te kurulan 'mahkeme niteliğindeki' Taşınmaz Mal Komisyonu, Rumların özellikle 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonraki bireysel mülk davalarına bakıyor. Komisyon, KKTC'deki mülk davalarına tazminat, iade ve takas yöntemleriyle çözüm buluyor. Maraş kentiyle ilgili 400'e yakın başvuruya ise iki yıl öncesine kadar 'askeri bölge' olması nedeniyle bakılamıyordu.

1 2 3 4 5