26 Nisan Cuma 2024

Analiz - Yunus Emre Demirci | Türkiye’deki Mikro Dünya: Göçmenler!

Analiz - Yunus Emre Demirci | Türkiye’deki Mikro Dünya: Göçmenler!

Türkiye göç yönetiminde 2011 yılından sonra farklı bir hikâye yazmaya başladı. 2002’den sonra adım adım niteliği artan idari ve yönetim kapasitesinin başarılı sonuçlarını gördüğümüz göç politikaları iki temel prensibe göre uygulandı: Güvenlik riskini göz ardı etmeden insani sorumlulukla yaklaşım. Bu iki prensip sayesinde, her birisinin farklı özellikleri, talepleri, beklentileri olan 5 milyona yaklaşan göçmenlerin Türkiye’yi güvenli bir ev olarak görülmesini sağladı. 

 

Küçük bir hatanın ya da ihmalin yalnızca kişisel olarak değil ülkedeki huzur ve güvenlik açısından da sorun oluşturabileceği, bazı kesimlerin kaos çıkarma anahtarı olarak kullandığı göçmenlere yönelik politikaların kurallı ve insani bir şekilde kurgulanması, bugün Türkiye’yi göç yönetiminde diğer ülkelerin danıştığı ülke konumuna getirdi. 

 

İnsan hakları ve eşitlik üzerine örnek gösterilen Avrupa ve batılı ülkeleri göçmenlere karşı tavırlarıyla sınıfta kaldı. 

 

Özellikle son dönemde Yunanistan'ın uluslararası hukuk sözleşmelerine aykırı hareket ederek zor kullanması, göçmenlerin can güvenliğini tehlikeye soktu. 

 

Bu görüntüler basında yer almasına rağmen her seferinde göçmenler üzerinden ‘basit siyaset’ yapan sözde profesör bu duruma hiçbir tepki göstermedi. 

 

Yine göçmenler üzerinden siyaset yapmaya çalışan bir HDP milletvekili "ulus devletlerin ırkçı, ayrımcı ve adaletsiz politikalarından kaçan..." cümlesiyle başlayan yazılı soru önergesi verdi. 

Acaba bu HDP milletvekili bir gün "PKK terör örgütünün ırkçı, ayrımcı ve baskıcı tehditlerinden kaçan…” sözleriyle başlayan soruyu sorabilecek mi?

 

Bu süreçte, konunun hassasiyeti, farklı dil, din, milliyet, sosyoekonomik özellikler gibi aslında küçük bir dünyanın ülkemizdeki yaşamlarına şahitlik ediyoruz. 

 

Tabi ki zaman zaman, konunun hassasiyeti ve zorlukları dikkate alındığında, göç meselesinin ne kadar hassas olduğu anlaşılıyor. Ancak Türkiye'nin göç yönetiminde ki tecrübesi kuşkusuz Dünya ülkeleri için örnek teşkil etmektedir. Göçü yönetirken iftihar edilecek bir mesele de Türkiye’nin hiçbir beklentisi olmadan yardım isteyene karşı ortaya koyduğu tavırdır.

 

Üstelik gelişmiş ülkelerin sahip oldukları tüm avantajlarına rağmen göçmenleri görmezden geldiği, refahın paylaşımında risk olarak gördüğü, ‘değer’ olarak sundukları ancak bu tabirlerin yalnızca söylemde kaldığı bir dönemde, Türkiye göçmenlere karşı insani yaklaşımından vazgeçmemiştir.

 

Göç yönetiminde birçok aktörün olduğu unutulmamalı. Kolluk kuvvetleri, sosyal çalışmacılar, göç uzmanları, toplumumuzun her bir ferdinin bu yönetimde rolü ve katkısı var. Eğer Türkiye millet olarak devletin göç politikalarını desteklememiş olsa, bugün başarılı bir göç yönetiminden değil, birbirine geçmiş sorun yumaklarından bahsediyor olacaktık. Bu sorunları kendi menfaatlerine kullanmak isteyenlerin, göçmenlerin çaresizliklerini ve kırılgan durumlarını istismar ettikleri, ne yazık ki en son Van’daki olayda görüldü. Ancak bu tür olaylar tamamen son buluncaya kadar göç yönetimindeki tüm aktörler çalışmaya devam edecektir.

Yeni Yorum