18 Mayıs Cumartesi 2024
2 yıl önce

Çocuklara işkence yapan ve ailelerinden fidye isteyen Esed’in Türkiye’deki gönüllü avukatından yeni skandal…

Esed rejimi, tüm uluslararası çağrılara rağmen, Rusya ve İran’ın desteğiyle 10 yıldır iç savaşın devam ettiği Suriye’de insan hakları ihlallerine devam ediyor. Dera’da küçük yaştaki bir çocuğu kaçırıp işkence eden Esed rejimine bağlı güçlerin, çocuğu serbest bırakmak için ailesinden 200 bin dolar fidye istediği ortaya çıkmıştı. Yerel kaynakalrdan alınan bilgiye göre, talep edilen paranın 140 bin dolarını toplayan Fawaz Ailesi, çocuklarını fidyecilerin elinden kurtardı. Fawaz Ailesi, çağrılarına sözle veya eylemle destek veren herkese teşekkür ederken, çocuğun sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. İŞKENCE GÖRÜNTÜLERİ SOSYAL MEDYADA YAYILDI Rejime bağlı silahlı güçlerin, ülkenin güneybatısında bulunan Dera’da küçük yaştaki çocukları kaçırıp işkence yaptığı görüntüler ortaya çıkmıştı. https://twitter.com/haberortadogu/status/1492754942012051457?s=21 Esed güçleri tarafından soyularak kemerle dövülen çocuğun yaşadığı çaresizlik, sosyal medyada yayınlanan görüntülere yansımıştı. Türlü eziyetlere maruz kalan çocuğu serbest bırakmak için 200 bin dolar fidye istenirken, ailenin bu rakamın ancak yarısını karşılayabildiği öğrenilmişti. ESED GÖNÜLLÜSÜ İLAY AKSOY’A GÖRE ÇOCUĞU ESED KURTARMIŞ Esed hayranlığı yüzünden Türkiye’yi de karalayan skandal paylaşımlara imza atan İYİ Partili İlay Aksoy, bu defa da Esed’in askerleri tarafından fidye amacıyla kaçırılan çocuğu Esed’in kurtardığını iddia etti. https://twitter.com/ilay_aksoy/status/1492907141337915394?s=21 Aksoy’un daha önce de defalarca yapmaya çalıştığı Esed güzellemelerine Türkiye’de yaşayan Suriyeli gazeteci Ahmed Hamo tepki gösterdi. https://twitter.com/ahmethamou/status/1492908588796461064?s=21

2 yıl önce

Muş'ta evlat nöbeti tutan, çocukları terör örgütü PKK tarafından kaçırılan ailelerin sayısı 27'ye yükseldi

Muş'ta, çocuklarının terör örgütü PKK tarafından dağa kaçırılmasından HDP'yi sorumlu tutan ailelerin eylemi devam ediyor. Her hafta çarşamba günleri HDP İl Başkanlığı önünde eylem yapan ailelerin sayısı, bir ailenin daha katılımıyla 27'ye yükseldi. 44 haftadır eylemlerini sürdüren aileler arasına, Şefik Mutlu da katıldı. 1999 yılında çobanlık yaptığı sırada dağa çıkarılan oğlu için eyleme katılan baba Şefik Mutlu, 23 yıldır haber alamadığı ve 37 yaşında olduğunu söylediği oğlunun dönüp gelmesi için teslim ol çağrısında bulundu. Baba Mutlu, “Oğlum 1999 yılında çobanlık yapıyordu. Dağda hayvanları otlattığı sırada PKK'ya rastlamış ve çocuğumu götürmüşler. O günden beri evladımdan hiçbir haber alamadık. Eğer oğlum beni duyuyorsa, neredeyse bize göndersinler. Oğlum var mı, yok mu bilgimiz olsun. Ben çocuğumu istiyorum. Ben hiç unutamıyorum çocuğumu. O gelene kadar da eylemdeyim” diye konuştu. Evlat nöbetindeki annelerden Ayten Koçhan ise “Biz sadece çocuklarımızı istiyoruz. Çocuklarımızı bize versinler. Yeter anneler ağladı. Oğlum Ersin, eğer beni duyuyorsan, görüyorsan yavrum bizi düşünmüyorsan kızını düşün ve kızın şu anda perişan bir halde. Kızın Hira için gel, teslim ol yavrum” dedi.

2 yıl önce

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'ndan Sıla Şentürk açıklaması: “Caninin mümkün olan en ağır cezayı alması için davaya müdahil olunacaktır”

Bakanlık, dün Giresun'da ailesi tarafından zorla nişanlandırıldığı belirtilen Hüseyin Can Gökçek tarafından öldürülen 16 yaşındaki Sıla Şentürk ile ilgili açıklama yayınladı. Açıklamada, "20 Ocak 2022 tarihinde danışmanlık tedbiri kapsamında yapılan en son görüşmede, çocuk veya ailesi tarafından herhangi bir risk ve tehdit durumundan bahsedilmemiş ve bu yönde bir başvuruda bulunulmamıştır. 21 yaşındaki failin tutuklu yargılandığı hukuki süreç Bakanlığımız tarafından takip edilmektedir. Caninin mümkün olan en ağır cezayı alması için davaya müdahil olunacaktır" denildi. Açıklamanın tamamı şu şekilde: Giresun’da 21 yaşındaki H.C.G. tarafından öldürülen 16 yaşındaki S.Ş’ye ilişkin olarak basında yer alan haberler üzerine aşağıdaki açıklamanın yapılması gereği duyulmuştur. 2020 yılında staj için kurulmuş whatsapp grubunda tanışan S.Ş. ve H.C.G.’nin aralarında duygusal yakınlık gelişmiştir. 22.03.2021 tarihinde bu ilişkinin S.Ş.’nin ailesi tarafından onaylanmaması sebebiyle S.Ş. ailesi tarafından şiddete maruz kalmıştır. Gelişen olaylar neticesinde kız çocuğu ve zanlı birlikte kaçmıştır. Ailenin şikayeti üzerine emniyet kontrol noktasında S.Ş. ve H.C.G. polis memurları tarafından yakalanmıştır. 25.03.2021 tarihinde kız çocuğu S.Ş. hakkında acil koruma kararı alınmış ve Bakanlığımıza bağlı bir kuruluşa yerleştirilmiştir. Bu süreçte H.C.G. de hakkında yapılan şikayete istinaden tutuklanmıştır. Yapılan incelemeler sonucunda ve aile ile çocuğun ortak istekleri doğrultusunda 12.04.2021 tarihinde kız çocuğu, hakkında danışmanlık tedbiri kararı alınarak ailesi yanına dönmüştür. 11.11.2021 tarihinde, S.Ş. hakkında devam eden istismar davasında aile H.C.G.'den şikayetçi olmuş, kız çocuğu ise şikayetinden vazgeçmiştir. Sanığın mahkemeye %50 oranında engelli olduğuna dair rapor ibraz etmesi ve S.Ş.'nin şikayetini geri çekmesi üzerine H.C.G. mahkeme tarafından tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmiştir. Bunun üzerine baba, S.Ş.'nin kurum bakımına alınmasını talep etmiştir. 16.11.2021 tarihinde savcılık kararı ile kız çocuğu S.Ş. hakkında ikinci kez acil korunma kararı alınarak yeniden Bakanlığımıza bağlı bir kuruluşta korumaya alınmıştır. İlerleyen süreçte S.Ş. yeniden H.C.G.'den şikayetçi olmuş ve ailesi yanına dönmek istemiştir. Aile de çocukları S.Ş.'yi teslim alma talebinde bulunmuştur. 07.12.2021 tarihinde danışmanlık tedbiri kararının devam etmesi kaydıyla kız çocuğu ailesi yanına dönmüştür. 20.01.2022 tarihinde danışmanlık tedbiri kapsamında yapılan en son görüşmede, çocuk veya ailesi tarafından herhangi bir risk ve tehdit durumundan bahsedilmemiş ve bu yönde bir başvuruda bulunulmamıştır. 16.02.2022 tarihinde yaşanan cinayetin ardından Bakanlığımız uzmanları, aile ile rehberlik ve psikososyal destek çalışmalarına başlamıştır. 21 yaşındaki failin tutuklu yargılandığı hukuki süreç Bakanlığımız tarafından takip edilmektedir. Caninin mümkün olan en ağır cezayı alması için davaya müdahil olunacaktır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

2 yıl önce

Diyarbakır nöbetindeki bir aile daha evladını PKK'dan kurtardı

Çocuklarının terör örgütü PKK-HDP işbirliği ile kaçırıldığı iddiasıyla 3 Eylül 2019'da farklı kentlerden Diyarbakır'a gelerek HDP il binası önünde oturma eylemi başlatan ailelerin yaktığı ateş her gün bir yeni kavuşmaya daha imkan sağlıyor. Ailelerin kararlı duruşu ve İçişleri Bakanlığı koordinesinde yürütülen ikna çalışmaları neticesinde bugün bir aile daha mutlu sona ulaştı. KAÇARAK TESLİM OLDU Muş'tan 12 Ağustos 2020'de Diyarbakır'a gelerek HDP il binası önünde oturma eylemine katılan anne Adalet ile baba Abdülsamet Doğan'ın, 16 yaşındayken dağa kaçırılan oğulları Ferdi Doğan, Muş İl Jandarma Komutanlığı ve İstihbarat Komutanlığı ikna süreci uzmanlarınca yapılan çalışmalar sonucu güvenlik güçlerine teslim oldu. DUYGUSAL KAVUŞMA Diyarbakır'ın Sur ilçesindeki tarihi İçkale'de düzenlenen buluşmada, Doğan çifti, 7 yıl sonra kavuştukları oğulları Ferdi'ye sarıldı, gözyaşı döktü. "İNŞALLAH TÜM ÇOCKLAR GELİR" Anne Doğan gözyaşları içerisinde, "Allah'a çok şükür, Allah inşallah bütün çocukları sağ salim getirir. Çok teşekkür ederim." dedi. Baba Doğan da yetkililere teşekkür ederek, "Özellikle Cumhurbaşkanına, valiye, kaymakama ve tüm Türkiye'ye çok teşekkür ederim. Oğlumdan ayrı 7 yıl oldu. Çok sevindim." ifadelerini kullandı. EVLADINA KAVUŞAN 35'İNCİ AİLE OLDU Doğan ailesinin de evlatlarına kavuşmasıyla, uğruna oturma eylemi yaptıkları çocuklarını terörün pençesinden kurtaran aile sayısı 35'e yükseldi.

2 yıl önce

Evlat nöbetinde aile sayısı 265 oldu: Kardeşimi HDP’liler kandırıp zorla dağa götürdüler

Çocuklarının terör örgütü PKK mensupları tarafından kaçırıldığı iddiasıyla 3 Eylül 2019'da farklı kentlerden Diyarbakır'a gelen ailelerin HDP il binası önünde başlattığı oturma eylemi 906’ıncı gününde de devam ediyor. Aileler, çocuklarına kavuşmak için kararlı bir şekilde eylemlerini sürdürüyor. 265’inci aile, evladına kavuşmak için nöbetteki diğer ailelerin 'kahrolsun PKK' sloganları eşliğinde eyleme katıldı. Ağabey Halil Kılıç, kardeşini Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde 2013 yılında terör örgütü PKK üyeleri tarafından kandırılarak zorla dağa kaçırıldığını öne sürdü. “Kardeşimin kaçıp teslim olmasını istiyorum” Kardeşi Şemdinli’de çobanlık yaptığını aktaran ağabey Kılıç, “Kardeşimi HDP’liler kandırıp zorla dağa götürdüler. Ben kardeşimi HDP’den istiyorum ve onun için buraya geldim. Kardeşimi alamadan da asla buradan gitmeyeceğim. Kardeşim beni görüyor ve izliyor ise kaçıp gelmesini, teslim olmasını istiyorum” dedi.

2 yıl önce

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık: Kadın meselesi bir tek güne sığdırılacak bir mesele değil

Bakan Yanık, Habertürk TV yayınında soruları cevaplayarak, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü tebrik eden Yanık, aslında sembolik günlerin her birinin o meseleye dikkati çekmek için ihdas edilen zamanlar olduğunu söyledi. Bakan Yanık, ''8 Mart özelinde konuşacak olursak, emekçi kadın hakları başlığı altında kadınların eşit biçimde fırsatlardan yararlanabilmeleri ve imkanları onlara sunabilmemiz gerekiyor. 8 Mart; ne yapmışız, başka ne yapmamız gerekiyor, bunları konuşmak için fırsat olarak değerlendireceğimiz bir gün. Kadın meselesi bir tek güne sığdırılacak bir mesele değil. Toplumsal, sosyal, ekonomik birçok tarafı olan meseleden bahsediyoruz." diye konuştu. Taksim'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde yapılmak istenen gösterilere ilişkin de Bakan Yanık, şunları kaydetti: "Taksim konusu eskiden beri tüm eylemlerde çok tartışılır. Normal şartlarda gösteri ve toplanma yapmak için izin almaya gerek yoktur. İnsanlar herhangi bir konuyla alakalı kendi kanaatlerini topluca ifade etmek istediklerinde bunu yapabilirler. Ancak belli mekanlar, yerler vardır, kamu güvenliği sair sebeplerle toplantılar yapmak yasaklanmıştır. Taksim, bu meydanlardan birisi. Kadınların 8 Mart veya herhangi bir sebeple toplanmaları değil, Taksim'de toplanmalarıyla ilgili bir problem var." İstanbul Sözleşmesi "İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması kadına yönelik şiddeti artırdı mı?" sorusuna karşılık Bakan Yanık, "Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmasının kadına yönelik şiddeti artırdığına dair iddia ortaya koyamayız. Türkiye'nin kadın hakları mücadelesi yeni bir mücadele değil. İstanbul Sözleşmesi ile başlayan bir süreç değil. AK Parti'nin kadın hakları, kadına yönelik şiddetle mücadelesi İstanbul Sözleşmesi'yle başlayan süreç değil.' şeklinde konuştu. Bakan Yanık, İstanbul Sözleşmesi'nin, kadın hakları, kadınların her türlü şiddete karşı korunması ve sosyal, siyasal, ekonomik hayata katılmasıyla ilgili mücadelenin bir parçası olarak ortaya çıktığını belirterek, 'İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi üyesi ve taraf devletlerin iradesini ortaya koyan bir çerçeve metin. Oluşturulan bütün müktesebat önemli. Bu çerçeve metnin içerisinde pek çok farklı gruplar tartışma noktaları çıkardılar." dedi. Kadına karşı şiddete yönelik daha ağır cezaların gündemlerinde olduğunu vurgulayan Yanık, yeni yapılacak düzenlemelerle, kadına yönelik saldırılarda somut pişmanlık emaresi içermeyen hiçbir davranışın indirime tabi olmayacağını kaydetti. Bakan Yanık, kasten yaralama, öldürme, işkence gibi suçların cezasının artırılacağına işaret ederek, ''Kadın veya erkek ayrımı yoktu. Şimdi kadına karşı işlenen suçların sonuçlarının ağırlaştırılması sebebiyle kadına yönelik işlenen suçlar tanımı zımnen yapılmış olacak. Nikahlı ya da boşanmış olanlarca işlenen suçların alt sınırı 9 aya çıkarılıyor. Israrlı takip suç kapsamına alınıyor, gerekli takdirde tutuklama kararı verilecek. Eş veya boşanan eşlere karşı işlenen suçlar katalog suç düzenlemesine dahil edilecek.'' ifadelerini kullandı. Bakanlık olarak, kadına karşı şiddete yönelik gerçekleştirdikleri çalışmaları 'önleyici hizmetler' ve 'koruyucu hizmetler' şeklinde iki başlıkta toplamanın mümkün olduğunu anlatan Yanık, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Önleyici hizmetler kapsamında, şiddete karşı farkındalık, eğitim, adalete erişim, kamuda topyekun seferberlik. Kadınların bir şiddet tehdidiyle karşılaştıklarında kullanacakları koruma mekanizmalarının oluşturulmasından bizim Alo 183 hattı, İçişleri Bakanlığının KADES uygulaması, 6284 sayılı kanun kapsamında tedbirlerin uygulanması, doğrudan doğruya şiddeti önleyici çalışmalar. Öbür tarafta kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesi, kadın istihdamının artırılması, ev eksenli üretimi teşvik edecek çalışmalara kadar pek çok başlık. Koruyucu hizmetler kapsamında kadın koruma merkezleri, şiddet önleme merkezleri var. Şiddet tehdidi altında olana, şiddet önleme ve izleme merkezine müracaat ettikten itibaren biz hizmet sunuyoruz. Hukuki desteğe ihtiyacı varsa hemen sağlıyoruz. Korumaya ihtiyacı var, hemen kadın konukevlerimize alıyoruz. Ağır tehdit altında ise gizlilik kararı alıyoruz. Can güvenliğini tesis edecek mekanizmayı oluşturuyoruz.'' Yardım parası tartışması 15 Temmuz şehit ve gazileri için toplanan yardım paralarıyla ilgili tartışmalara ilişkin soru üzerine de Yanık, şunları kaydetti: "Paralar kasada duruyor, bir yere gittiği yok. Bu paraları niye böyle manipüle ediyor insanlar. 15 Temmuz gibi, şehitlerimiz, gazilerimiz gibi bizim için hassas başlıkları manipüle etmeyi çok iyi niyetli bulmuyorum. Ay ay yapılan ödemeleri hem benim kişisel hesabımdan hem de vakfın internet hesabından açıklıyoruz. 15 Temmuz Dayanışma Kampanyası'nda 310 milyon lira toplanmış. İstanbul Beşiktaş terör saldırısı sonrası düzenlenen kampanyada 52 milyon lira toplanmış. Zeytin Dalı operasyonunda şehit ve gazi olanlar için 2 milyon lira toplanmış. Toplam 364 milyon lira bağış vakfa aktarılmış. Vakıf bu bağışla kuruldu. Mart 2022 itibarıyla hak sahiplerine toplam 104 milyon 145 bin lira destek ödemesi gerçekleştirilmiş. Şehit yakınları ve gazilerimiz için her ay 1500 lira ödüyoruz. Bugün itibarıyla vakfın banka hesaplarında toplam 387 milyon 719 bin 354 lira bulunuyor."

2 yıl önce

Yeniçağ’ın ‘dolandırıcılık’ davası açtığı Batuhan Çolak’ın Trabzon’daki Suriyeli aileyle ilgili yalanı ortaya çıktı

Son zamanlarda göçmenler konusunda peş peşe provokatif ve yalan haber paylaşan Batuhan Çolak isimli gazeteci, geçtiğimiz yıl çalıştığı Yeniçağ gazetesinden ‘hırsızlık ve nitelikli dolandırıcılık’ suçlamasıyla kovulmuştu. Son zamanlarda göçmenler konusunda peş peşe provokatif ve yalan haber paylaşan Batuhan Çolak isimli gazeteci, geçtiğimiz yıl çalıştığı Yeniçağ gazetesinden ‘dolandırıcılık’ suçlamasıyla kovulmuştu. Yeniçağ’ın avukatı Faruk Daşkaya, Batuhan Çolak ile ilgili şu açıklamayı yapmıştı: “Yeniçağ ile iş akdinin feshinin akabinde gazete idaresinin yaptığı incelemede Batuhan Çolak’ın internet servisi için çalıştıklarını beyan ederek iki kişiye ücret tahakkuk ettirdiği, İzmit’de ikamet ettikleri ve 1 gün dahi mesai yapmadıkları belirlenen Recep Ali Korkmaz ve kardeşi Resul Korkmaz’a tahakkuk edilen ücretleri, ‘Ben kendilerine elden vereceğim’ diye alıp Yeniçağ’ı dolandırdığı tespit edilmiştir. Batuhan Çolak, ayrıca gazetemizin envanterinde kayıtlı laptopu gazete dışına çıkarmış ‘iade et’ ihtarnamesine rağmen iade etmemiştir. Yeniçağ’a ait internet google şifrelerini de kendisine çekilen ihtarnameye rağmen gazete idaresine vermeyerek kurumumuzu maddi ve manevi zarara sokmuştur” DOLANDIRICILIKTA BU DEFAKİ HEDEFİ GOOGLE Yeniçağ’dan kovulduktan sonra Aykırı isimli haber sitesini kuran Çolak, sitesinin gelirini artırmak için ise Türkiye’deki Suriyeliler ve diğer göçmenleri kendisine hedef seçti. Hemen her gün sosyal medyada çok rağbet gören mülteciler konusunda yalan haber paylaşan Çolak, bu sayede hit alarak Google Adwors üzerinden kendisine gelir sağlıyor. SON YALANI TRABZON’DAKİ SURİYELİ AİLE Gün boyunca sosyal medyada ‘Suriyeliler’ kelimesiyle arama yapan Çolak, yerel medyada ve sosyal medya hesaplarında bulduğu paylaşımları uydurduğu senaryolar ile gerçekmiş gibi servis ediyor. Geçtiğimiz gün Trabzon’daki Haber61 sitesinde yayınlanan bir haberde “Trabzon’da Suriye’deki savaştan kaçarak 9 yıl önce Türkiye’ye gelen ve 2019’da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilen Sahar Zalt ve Mohamad Haj Rabee ailesinin Trabzon’daki bir hastaneyle ilgili yaşadıkları sorun” aktarılmıştı. Haberi bulan Çolak, aktarılan olayı tamamen çarpıtarak sitesine tıklanma sağlamak için yine yalana başvurdu. HABER61’DEN BATUHAN ÇOLAK’A GAZETECİLİK VE AHLAK DERSİ Haber61 sitesinin yazı işleri müdürü Songül Mazlum, Batuhan Çolak’ın yalanını deşifre eden ve ‘nitelikli dolandırıcılık’ suçuyla yargılanan Çolak’a gazetecilik dersi verdi. İşte o yazı:   Size baştan sona hatalarla ve yanlışlarda dolu olarak kaleme alınmış “Suriyeliler vatandaş olunca devleti suçlamaya başladı: Neden sağlık ücretsiz değil!” başlıklı bir yazı üzerinden başlatılan linç kampanyasının iç yüzünü anlatayım. Önce neden hatalarla ve yanlışlarla diye yazdığımı 6 madde de özetleyeyim sonra da haberin öyküsünden bahsedeyim. 1- Doğum öncesi hastane önünde parasızlık yüzünden bekletilen ailenin yanındaydık. İster Suriyeli olsun ister herhangi başka bir milletten olsun 42 haftalık gebe bir annenin ağrılar içinde hastane önünde bekletilmesine duyarsız kalmadık. Onlar bizim kapımızı çalmadı, biz aldığımız bir istihbarat üzerine ailenin yanında durduk. 2-“Suriyeliler vatandaş olunca devleti suçlamaya başladı.” deniyor. Hayır Suriyeliler vatandaş olunca devleti suçlamaya başlamadı. Mülteci olarak geldikleri ülkede Türk vatandaşlığı verildiği için kimliklerinin aktif olmasını istiyorlar. Turist olmadıkları için turist gibi ücret ödemek istemiyorlar. 3- Hastane ya da doktoru biz hedef haline getirmedik. İlk haberimizde ne hastane ismi verdik ne de doktor. Ancak İl Sağlık Müdürlüğü kullandığı cevap hakkında, hastane ismini açık açık verdi. Hastanedeki doktorlar da dolayısıyla bundan etkilendi. İkinci haberimizde hem Sağlık Müdürlüğünün cevap hakkına yer verdik hem de ailenin elindeki belgelere. Keza “Gerçek dışı bilgiler” diye yalan haber yapmakla suçlanınca belgeleri ortaya koymak boynumuzun borcu oldu. 4-Sağlık Müdürlüğü “Hastadan herhangi bir ücret alınmamıştır” diye cevap hakkını kullandı. Oysa bizim elimizde doğumdan önce ödenen 55 ve 73 TL’lik dekont ve doğumdan sonra çıkarılan 2 bin 756 TL’lik bir borç vardı. Biz bunu haber yaptık. Haberimizin de arkasındayız.  Şu an bu borç ödenemediği için doğum kontrolleri yaptırılamayan bir bebek var. Ne yapalım, sırf aile Suriyeli diye bir bebeğe sağlık hizmeti verilmemesini mi alkışlayalım? “Sağlık hizmeti vermeyin, hepsi ölsün!..” başlıkları mı atalım? 5-Sağlık Müdürlüğü “Gebelik takipleri öncesinde özel hastanede yapılmış” diyor. Hayır, bu aile özel hastanede muayene olmadı. Özel bir muayenehanede tanıdık bir hayırsever vasıtasıyla ücretsiz muayene oldu. 6- Sırf Suriyeli aile, Türk kimlikleri aktif hale getirilmesini istedi diye ortaya “hain” profili çıkarmak, ne ahlaki ne de vicdani bir şeydir. Keşke bu aykırı kafalar ırkçılığı değil de vicdanlarını birazcık körükleyebilse… Zaten var olan Suriyeli düşmanlığı üzerinden duyar kasmak tam da gazetecilik etiği! *** Madde madde yaptığım tespitlerin ardından haberin öyküsünü de sizinle paylaşayım. 4 Mart günü değer verdiğim bir insan tarafından arandım. 42 haftalık Suriyeli bir kadının doğum sancısı başladığı halde parasız muayene edilmediğini, hastane önünde kalakaldıklarını söyledi. Yanıma iki arkadaşımı alarak hemen hastaneye gittim. Hastane önünde çektiği ağrı yüzünden belli olan bir anne ve eşini gördüm. Linç kampanyasında ön plana çekildiği gibi Suriyeli bir aileyi değil, çaresiz iki insanı gördüm. Yani olaya “Suriyeli bunlar, kahrolsunlar, ölsünler, gitsinler, bitsinler, bana ne, ya da bize ne vb.” penceresinden bakmadım. Neden sağlık hizmeti alamadıklarını, yaşadıkları mağduriyete neyin yol açtığını sordum. Mohammed Haj Rabee, 9 yıl önce Türkiye’ye geldiklerini ve 2019 yılının 9. ayında cumhurbaşkanlığı kararıyla Türk vatandaşlığı aldıklarını ancak kimliklerinin aradan yıllar geçmesine rağmen aktif hale getirilmediğini anlattı. Bugün Türk kimlikleri aktif hale getirilmediği için ve artık Göç İdaresi tarafından verilen kimliklerinin de aktif olmadığı için bir çıkmaza düştüklerini ve sağlık hizmetlerinde para talep edildiğini aktardı. Yani yazıda bahsedildiği gibi Türk vatandaşı oldular da ücret ödememek için devleti kötülüyorlar gibi bir safsatanın gerçeklikle bir bağı yok. Bir aile arafta bırakıldı. Ne mülteciler ne de Türk vatandaşı… Yani yazıda bahsedildiği gibi “bizim gibi” değiller. Türk vatandaşlarından alınan muayene ücreti onlardan tahsil edilmiş olsaydı 20 Ocak 2022’de yine şehrimizdeki bir hastaneden “Turistin Sağlığı Hastalarından Elde Edilen Gelirler” başlığı adı altında tahsilatlar yapılmazdı. Bu aile Türk vatandaşıysa turist statüsünde tahsilat yapılamaz, mülteciyse Göçmen kimlikleri aktif olur ve ücretsiz sağlık hizmetinden faydalanır. Burada ikisi de yok. Savaştan kaçıp geldikleri ülkede turist muamelesi görmüşler. Aileden önce 200 TL civarında bir para istediler.  Aileye yardımcı olmak adına ödemeyi kartla yapmak istedim. Kartla ödeme yapılamayacağını ifade edince para çekmek için dışarı çıktım. Döndüğümde ücreti 55 liraya çektiklerini ve ailenin de bu ücreti ödeyebildiğini öğrendim. Haberi yazmak için ofise döndüm ve 42. haftalık bir hamile kadının acılar içinde bekletilmesini eleştirerek “Sen nasıl bir hastanesin?” başlığını attım. 55 lira yüzünden bir annenin sancılar içinde bırakılmasınaydı tepkim? Eğer senin benim gibi Türk vatandaşıysalar ellerinde Türk kimlikleri olmalı, değillerse göçmen kimliği olmalı… Kimliksiz bırakılan bir insana “Neden çalışıp para kazanmıyorsun?” diye tepki gösterip kayıt dışı istihdama özendirmeyeceğiz herhalde ya da neden dilencilik yapmadıklarını sorgulamayacağımızı ümit ediyorum. *** Haber yayınlandıktan sonra söz konusu hastaneden ismini paylaşmayacağım bir doktor aradı. Anne Hakları gereği ücret alınamayacağını ve yardımcı olmak adına bizi bilgilendirmek istediğini söyledi. Görüşmeden memnuniyet duyacağımı ve konu hakkında aileyi de bilgilendireceğimi söyledim. 8 Mart’ta aileyle bağlantı kurdum. Yaptığım görüşmeyi anlatıp, doktorla irtibatlandırabileceğimi söyledim. Çocuğun doğduğunu ve doğum belgesi alamaya gideceklerini öğrendim. Sonrasında bana 2 bin 756 TL borç çıkarıldığına dair dönüş yapıldı.  9 Mart’ta ismini paylaşmak istemediğim beni arayan doktoru geri aradım, açmadı. Dönüş yaptığında da ben farklı bir haber takibinde olduğum için açamadım. Ofise döndüğümde masamda İl Sağlık Müdürlüğünün cevap hakkı vardı. Metni inceledim. “Hastadan herhangi bir ücret alınmamıştır, gerçek dışı bilgiler” vb. şeyler yazıyordu. Bu sefer aileden ödeme yaptıklarına dair dekontları istedim. Hem hastanenin cevabının hem de ailenin beyanlarının ve belgelerinin yer aldığı bir haber daha yaptım. Bu kez de ödeme yapıldığı halde ödeme yapılamadığına dair açıklama yapıldığından “Suriyeli bir aileye yaşatılan mağduriyet yok sayıldı” diye bir haber yaptım. Bugün 2 bin 756 TL ödenemediği için bir bebek kimliksiz kaldı. Üstelik İl Sağlık Müdürlüğü alınan ücretleri yok sayıyor, talep edilen ücreti de yok sayıyor. Özel hastaneye gitmediğini ifade eden bir aileyi, “Özel hastaneye gitmişler, paraları var” şeklinde lanse etmeye çalışıyor. *** Sırf Suriyeliler diye yaşanılan bu olayı destekleyenler desteklesin, linç edenler hız kesmeden devam etsin… Benim vicdanımda da, insanlığımda da bir ailenin yaşaması gereken senaryo bu değil. Yazımı Ümmetimizin büyük bir bölümünün unuttuğunu ve bir önce hatırlaması gerektiğini düşündüğüm bir vasiyetle sonlandırıyorum. Veda Hutbesi Resûl-i Ekrem Hz. Muhammed: “Sözümü iyi dinleyin ve belleyin. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir.”

2 yıl önce

Son dakika… Muş'ta çocukları PKK'lı teröristlerce kaçırılan aileler HDP önündeki eylemini sürdürdü…

Çocuklarına kavuşma ümidiyle Diyarbakır annelerinin başlattığı eyleme destek veren aileler, her hafta çarşamba günü yaptıkları eylemi devam ettirdi. HDP il binası önünde bir araya gelen aileler, "Yavrumu verin bana", "Anneler direniyor", "Artık yeter yakamızdan düşün" ve "Yeter artık evlatlarımızı bırakın" yazılı pankartlar açtı. Çocuklarının fotoğraflarını ellerinde tutan anne ve babalar, evlatlarına teslim olmaları çağrısında bulundu. Aileler, geçen hafta Diyarbakır'da temaslarda bulunan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na, Diyarbakır annelerinin dağa kaçırılan evlatlarına kavuşmak için oturma eylemi yaptıkları HDP İl Başkanlığı önüne gitmediği gerekçesiyle tepki gösterdi. Baba Şemsettin Özcan, gazetecilere yaptığı açıklamada, 48 haftadır Muş'ta HDP önünde eylem yaptıklarını belirterek, "HDP nasıl çocuklarımızı götürüp PKK'ya vermişse öyle de geri getirsin." dedi. Özcan, şunları söyledi: "HDP çocuklarımızı getirene kadar burada kar kış, yağmur çamur demeden eyleme devam edeceğiz. HDP'lilerin çocukları nerede okuyor? Benim çocuğum şimdi nerede? Benim çocuğum var mı, yok mu bilmiyorum. CHP de bizi oyuna getiriyor, 'Ben gittim annelerle görüştüm.' diyor. Sen nerede görüştün? Yalan atıyorsun. Biz (Diyarbakır anneleri) orada çadırdaydık, niye gelmedin yanımıza? HDP'den mi korkuyorsunuz? Şimdi sen de HDP'li mi oldun? Olduysan bir şey diyemiyoruz." "GELİN DEVLETİMİZE SIĞININ" Anne Ayten Koçhan ise evlatlarına kavuşmak için nöbet tuttuklarını dile getirerek, "PKK'dan, HDP'den çocuklarımızı istiyoruz. Onlardan da korkmuyoruz. Bizim üstümüzden de siyaset yapmasınlar. Devletimiz, polisimiz arkamızda. Yavrularım, Ersin oğlum beni duyuyorsanız dönün, yolunuz yol değil. Gelin devletimize sığının." dedi. Anne Gülbahar Teker de çocuğuna kavuşmak istediğini belirterek, "Kılıçdaroğlu, Diyarbakır'a geldi biz (Diyarbakır anneleri) hepimiz orada bekledik niye kendisini sakladı, gelmedi, anneleri görmedi. Niye gitti kameralara yalan söyledi. 'Ben anneleri, babaları gördüm' dedi, yalandır. Korkmasın. Niye korkuyor ki? Gelip, anneleri babaları dinleseydi. Gelmedi. Kaçıp gittiler." ifadelerini kullandı.

1 2 ... 9 10 11 12 13 14 15 ... 30 31