28 Nisan Pazar 2024
1 yıl önce

Suriyelileri geri gönderme vaadinde bulunan CHP'nin, 2016 yılında tam aksi fikirlerin savunulduğu bir rapor hazırladığı ortaya çıktı

CHP, 2016 yılında "İnsanlık dramından insanlık sınavına" başlıklı bir rapor hazırlayarak yabancı düşmanlığıyla mücadele edilmesini ve Suriyeli sığınmacılara geniş haklar öngören "mülteci" statüsü verilmesini istedi. Bugün ise tüm iddialarından vazgeçip "Suriyelileri evine göndereceğiz" kampanyasının öncülüğünü yapıyor. Siyasi rant elde etmek için Suriyelileri geri gönderme vaadinde bulunan CHP'nin, 2016 yılında tam aksi fikirlerin savunulduğu bir rapor hazırladığı ortaya çıktı. Yeni Şafak'ın haberine göre, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun önsöz yazdığı raporda Suriyeli mültecilerin kalıcı olacağının kabul edilmesi ve bu yönde projeler hazırlanması önerisinde bulunuldu. Ayrıca, Türkiye'nin 1951 Cenevre Sözleşmesi'ne göçmenlerin kalıcı olmasına önlemek için kaydığı "coğrafi çekince" şerhinin kaldırılmasını istedi. GEZİP RAPOR YAZDILAR CHP, 15 Temmuz darbe girişiminden bir ay önce Kılıçdaroğlu'nun talimatıyla, sığınmacılar üzerine bir çalışma yaptı. 2016 yılında mülteci kamplarını ve Geri Gönderme Merkezlerini ziyaret eden CHP Milletvekilleri Veli Ağbaba, Zeynep Altıok, Mustafa Balbay, Nurettin Demir, Selina Doğan, Muharrem Erkek, Özcan Purçu, Sezgin Tanrıkulu ve Elif Doğan Türkmen, tespit ve önerilerini "Sınırlar arasında insanlık dramından insanlık sınavına" başlığıyla raporladı. KORUMA YETMEZ MÜLTECİ OLSUNLAR CHP'nin, 2016 raporunda hükümetin göçmen politikalarını yetersiz bulduğunu ifade edildi. Ülkede giderek tırmanan yabancı düşmanlığı ve ırkçılık olduğu iddiasına yer verilen raporda, çözümün insan haklarına ve uluslararası hukuka uygun bir anlayışla göç politikaları üretilmesi olduğu belirtildi. Raporda, Suriyelilerin kalıcı olduğu gerçeğinden yola çıkarak ekonomi politikalar üretilmesi gerektiği belirtilerek hükümete Göç Bakanlığı kurulması çağrısı yapıldı. 160 SAYFALIK RAPORU ELE VERDİ Türkiye 1951 Cenevre Sözleşmesi'ni bir çekince koyarak imzalamıştı. Bu çekincede sadece Avrupa'dan gelen göçmenlere mülteci statüsü verileceği deklare edilmişti. CHP'nin 160 sayfalık raporunda, Cenevre Sözleşmesi'ne koyduğu çekincenin kaldırılması ve ülkemize sığınan göçmenlere 'geçici koruma' statüsü değil daha geniş hak öngören 'mülteci' statüsü verilmesi çağrısı yapıldı. TEZLERİNİN AKSİNİ SAVUNUYOR Raporda bugün CHP'nin savunduğu tezlerin tam aksi yönünde görüşler var: - Ülkemizdeki sığınmacı ve mültecileri hedef alan ve yabancı düşmanlığına yaslanan ırkçı, ayrımcı ve dışlayıcı söylem ve uygulamalara tolerans gösterilmemelidir. Suriyeli karşıtlığına ve nefret söylemlerine karşı önlem alınmalıdır. - Medyada mültecilere yönelik kullanılan dilin, insan haklarına ve evrensel değerlere uygun olması sağlanmalıdır. Geri Gönderme Merkezlerine getirilen kişilere, kamplarda veya kamp dışında kalan sığınmacılara "suçlu" muamelesi yapılmamalıdır. - Göçün ulusal, bölgesel ve yerel düzeylerdeki kalkınma süreçlerine katkısı topluma anlatılmalıdır. Türkiye'deki mültecilerin işgücü piyasalarına entegre edilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. - Türkiye, tek başına idare edemeyeceği ciddi bir krizle karşı karşıyadır. Bu nedenle, dış politikamız göç olgusunu içerecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. "LÜTUF DEĞİL HAK VERİN" CHP'nin raporunda yer alan önerilerden bazıları: - İlk aşamada misafir olarak kabul edilen Suriyeli mültecilerin ülkemizde kalıcı oldukları kabul edilmelidir. - Mültecilere yapılan yardımlar bir lütuf gibi sunulmamalıdır. - Göç ve Entegrasyon Bakanlığı kurulmalıdır. - Türkiye'de göçü düzenleyen mevzuat yeniden düzenlenmelidir. - Yerleşim planları sığınmacılar göz önüne alınarak yapılmalı, sığınmacılara barınma koşulları sağlanmalıdır. - Kamplarda çadır başına düşen kişi sayısı azaltılmalı, konteynerlerin sayısı arttırılmalıdır. - Ülkemizde mültecilere sağlanan hizmetler yetersizdir. Hukuki yardım, tercüme, eğitim ve sağlık hizmetleri daha etkin bir şekilde sağlanmalı. - Mülteci çocukların okullaşma oranı arttırılmalıdır. - Mültecilerin entegrasyonlarını sağlamak toplum merkezleri kurulmalıdır.

1 yıl önce

PKK'nın Avrupa'daki üssü! Rapor gerçekleri gözler önüne serdi

Türkiye'nin NATO üyeliğine sıcak bakmadığı İsveç, terör örgütü PKK'nın Avrupa'daki ana üslerinden birisi. Terör örgütünün Avrupa'da kurduğu sözde STK'ların çatı kuruluşlarının yanı sıra örgütün yayın organlarının merkezi de İsveç. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından yayınlanan 'Avrupa'da PKK Yapılanması' başlıklı raporda İsveç'le ilgili çarpıcı ayrıntılar yer alıyor. Yeni Şafak'ın haberine göre, İşte rapordan bazı satır başları... İLK DESTEK 1980'DE -PKK İsveç'te, 1980'li yıllar sonrasında Kürt kökenli nüfusa tesir etme imkanına erişerek "kitle taban oluşturma" çalışmalarına başladı. Örgütün altyapısını oluşturan 30 terörist, Demokratik Ulusal Kürdistan Birliği ve İsveç-Kürt Kültür Derneği çevresinde toplandı. Bunlar, hükümet tarafından 1983'ten itibaren destekleniyor. -Zamanla İsveç'e yerleşen örgüt elemanlarının bir kısmı örgütü eleştiren söylemler geliştirdi. 1983 sonrasında PKK içerisindeki muhalifler dizi cinayetle öldürüldü. İnfazlar nedeniyle PKK, terör listesine alındı, 18 kişi sınır dışı edildi. PKK ise Başbakan Olof Palme'ye suikast düzenleyerek İsveç'e cevap verdi. (Terörist Şemdin Sakık da saldırının Öcalan'ın talimatıyla "Harun" kod adlı Hasan Hayri Güler'in gerçekleştirdiğini itiraf etti.) İSVEÇ'İ EYALET YAPTI -Avrupa'yı bölge ve eyaletlere bölen PKK, İsveç'i ise PKK'nın sözde "İskandinav Eyaleti"ne bağladı. Buna ek olarak PKK, 1993'te merkezi Belçika'da bulunan Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu (KON-KURD) çatı yapılanmasını kurdu. Böylelikle on iki farklı ülke KON-KURD'e bağlandı. 1994'te ise İsveç Kürt Konseyi Stockholm'de kuruldu. 20 DERNEKLERİ VAR -1994 yılından beri faaliyet gösteren İsveç Kürt Kültür Merkezi, PKK'ya bağlı 20'den fazla derneği bünyesinde barındırıyor. Sözde kültür, sanat ve diğer sosyal etkinlikler vasıtası ile PKK'ya eleman ve meşruiyet kazandırma çalışmaları yürütülüyor. STK'LARA FON YAĞIYOR -Örgüt İsveç'te, hırsızlık, silah kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti ve haraç toplama yoluyla önemli miktarda gelir elde ediyor. -İsveç PKK'nın yayın organlarına da ev sahipliği yapıyor. Nevruz TV, Ronahi TV ve Aryen TV örgütün bu ülkedeki yayın organlarından bazıları. Bu kuruluşlar İsveç devletinden de çeşitli adlarla fon alıyor. (Nevruz TV'ye 2009'da 1 milyon 467 bin 866 avro verildi.) -PKK'ya müzahir İsveç Demokratik Kürt Toplum Merkezi de konsey ile benzer hedefler doğrultusunda hareket ediyor. Yapı hali hazırda İsveç Araştırma ve Eğitim Bakanlığı'ndan 80 bin avro fon alıyor. İSVEÇ SİLAHLARI PKK'DA -PKK, İsveç'teki boşluklardan faydalanarak illegal silah ticaretine hız verdi. Örgüt buradan temin ettiği silahları kırsal yapılanmasına gönderdi. Ağustos 2017'de Şırnak Uludere'de TSK'nın yürüttüğü operasyonlarda İsveç menşeli AT-4 tipi anti tank füzesi ele geçirildi. Diğer operasyonlarda İsveç'e ait olduğu bilinen çok sayıda silah ele geçirildi. PKK İÇİNDE İSKANDİNAV TABURU -Örgüt, İsveç'te çok sayıda çocuğu kandırarak dağ kadrosuna kattı. Uluslararası Radda Barnen Vakfı tarafından hazırlanan bir raporda, İsveç'te okullara kanca atan PKK'nın 18 yaşından küçük çocuklara 'yaz kampı' adı altında terör eğitimi verdiği yazıldı. Sadece 90'lı yıllarda 50'den fazla çocuğun örgüt tarafından Irak ve Türkiye'ye dağ kadrosuna gönderdiği tespit edildi. -Suriye'de PKK/YPG saflarında bulunan yabancı teröristler arasında çok sayıda İsveçli var. Hatta örgüt çatısı altında İsveç vatandaşlarından oluşan 'İskandinav Taburu' bile oluşturuldu. PARLAMENTOYA BİLE SIZDILAR -PKK İsveç'te siyaset arenası ve parlamentoda da temsil ediliyor. Daha çok sol partiler içerisinde faaliyet gösterilirken, örgütün Özgür Yaşam Partisi adı altında partisi bulunuyor. Ülkede bağımsız milletvekili olan Amine Kakabaveh, Sosyal Demokrat Partili Evin Çetin, Sol Partili Yekbun Alp, AP Milletvekili Evin İncir, Eda Düzgün örgüte müzahir siyasetçi isimler. Bu isimlerin Irak'taki örgüt kamplarını ziyaret ettikleri biliniyor. -Sadece İsveç devleti değil ülkedeki bir çok siyasi oluşum da örgüte destek veriyor. Özellikle sol partilerin bir araya gelerek oluşturdukları Yeşiller/Avrupa Özgürlük Bağlaşıklığı Grubu ve Avrupa Birleşik Solu/İskandinav Yeşil Solu gibi siyasi grupların PKK'ya aktif desteği söz konusu. Bu partilere üye isimler PKK'nın terör listesinden çıkarılması, terörist başı Öcalan'a af için çağrı yaptıkları, Türkiye'nin sınır ötesi harekatlarına karşı eylemler düzenliyor. PYD'YE TEMSİLCİLİK İZNİ -İsveç PKK'nın Suriye yapılanması PKK/PYD'ye de büyük destek veriyor. PKK/PYD/ 2016'da başkent Stockholm'de İsveçli yetkililerin izniyle temsilcilik açtı. Hatta PYD'nın sözde kadın yapılanması YPJ'nin başında bulunan Nesrin Abdullah, dönemin İsveç Savunma Bakanı Peter Hultqvist ile görüşmüş ve yaralanan PYD'lilerin tedavisinin İsveç'te yapılması talebinde bulundu.

1 yıl önce

AP'nin Türkiye raporu... Dışişleri Bakanlığı’dan sert tepki: Sığ ve vizyonsuz bir yaklaşım!

Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklama şöyle: Avrupa Parlamentosu’nun (AP) tavsiye kararı niteliğinde olan 2021 Yılı Türkiye Raporu, 7 Haziran 2022 tarihinde AP Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir. Ülkemiz ve AB arasındaki ilişkilerin karşılıklı çabalarla güçlendirilmesi ihtiyacı ortadayken, AP’nin sığ ve vizyonsuz bir yaklaşımla bu ihtiyacı görmezden gelerek, raporda önyargılı ve gerçeklikten kopuk değerlendirmelerde bulunmasını kabul etmiyor ve reddediyoruz. AP’den öncelikli beklentimiz, dar görüşlü çevrelerin gündemine alet olmaması ve katılım müzakere sürecinin canlandırılması için AB kurumlarına yönelik teşvik edici bir tutum sergilemesidir. Maalesef AP bugüne kadar bunun tam tersi bir tutum takınmıştır. Terör örgütü üyelerinin AP içerisinde yuvalanmalarına ve terör propagandası yapmalarına dahi müsamaha gösteren AP’nin bu tutumu aslında şaşırtıcı da değildir. AP böylece Türk kamuoyu nezdinde hem inandırıcılığını hem de güvenirliğini yitirmiştir. Bu nedenle, raporda yer alan ülkemize dair demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına ilişkin iddialar ile Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konularında bir iki AB üyesinin dar görüşlü çıkar sağlama çabalarını yansıtan temelsiz görüşlerin bizim için hiçbir hükmü bulunmamaktadır. Bizim AB’den beklentimiz, öncelikle tüm AB kurumlarının Türkiye’ye yönelik yükümlülüklerini yerine getirmesi, bu çerçevede katılım sürecinin canlandırılması, Vize Serbestisi Diyaloğu’nun hızlandırılması, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi müzakerelerinin başlatılması, terörle mücadelede işbirliğinin artırılması, göç işbirliği kapsamında özellikle Gönüllü İnsani Geri Kabul Planı’nın hayata geçirilmesidir. Bu konularda atılacak adımları teşvik etmek yerine, Türkiye’yi sığ bir bakış açısıyla değerlendiren bu Rapor AP’nin gerçeklerden kopuk, ideolojik ve yanlı tutumunun yeni bir örneğini teşkil etmekte ve sadece AP’nin itibarını zedelemektedir.

1 yıl önce

Ömer Çelik'ten AP'nin Türkiye raporuna sert tepki

Avrupa Komisyonu'nda Türkiye hakkında hazırlanan 2021 yılı raporu, 67’ye karşı 448 oyla kabul edildi. Raporda, Türkiye'de hukukun üstünlüğü ve temel haklar gibi konularda endişelerin sürdüğü kaydedildi. "Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs meselesinde Yunan-Rum tezlerini esas alan bir yaklaşım" Konuyla ilgili açıklamada bulunan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, sert tepki gösterdi. "Avrupa Parlamentosu yine gerçeklerden kopuk ve sorumsuz bir Türkiye raporu hazırlamış" diyen Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: "Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs meselesinde Yunan-Rum tezlerini esas alan bir yaklaşım sergilemişler. AP göçmenler konusunda üstüne düşenleri yapmayan Avrupa ülkelerini eleştiren ve Türkiye’ye teşekkür eden bir tutum içinde olmalıdır. Ayrıca Türkiye’ye verdiği sözleri yerine getirmeyen AB kurumlarına dönük somut eylem planı önermelidir. "Türkiye eleştirisi yapan bir yaklaşım sağlıklı değildir" Eleştirdiği konularda Türkiye ile demokratik dayanışma üretmek yerine sadece Türkiye eleştirisi yapan bir yaklaşım sağlıklı değildir. Demokratik kavramları dar bir bakış açısıyla birer siyasi kaldıraç gibi kullanmak bencil bir yaklaşımdır. AP demokrasi ve dış politika konularında diyalog ve ahde vefa temelinde somut demokratik dayanışma mekanizmaları üretmelidir. Sömürge komiseri diliyle yapılan bencil değerlendirmelerin bir anlamı yoktur. Cumhurbaşkanımız AB tarafından Türkiye’ye verilen ve tutulmayan sözleri kapsamlı bir şekilde sık sık dile getirmektedir. AB kurumlarının sözlerini tutmayan bencil siyasetleri, Avrupa Parlementosu’nun öncelikli gündemi olmalıdır" Türkiye'ye yönelik sert ifadelerin kullanıldığı raporda öne çıkan başlıklar Rapor, son yıllardaki tüm raporlar gibi Türkiye'ye yönelik oldukça sert ifadeler ve eleştiriler içeriyor. Raporun öne çıkan başlıkları şu şekilde: Türkiye'de demokrasi, hukuk devleti ve temel hak ve özgürlüklere saygı alanlarında elle tutulur ilerleme kaydedilmediği belirtiliyor. Bu olmadan da AB ile üyelik müzakerelerinin yeniden başlama şansı olmadığı mesajı veriliyor. Raporda Türkiye'deki mevcut ekonomik durum "kaygı verici" olarak tanımlanıyor. Cumhurbaşkanlığının bağımsız olması gereken Merkez Bankası ve İstatistik Kurumu gibi kurumlara müdahale ettiği belirtiliyor ve bu kurumların bağımsızlığının AB üyeliği için vazgeçilmez kriterler olduğu hatırlatılıyor. Geçen yıl olduğu gibi bu yılda raporda üyelik müzakerelerinin resmen askıya alınması isteniyor. Raporda Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile "tam dayanışma" mesajı verilirken, Ankara'ya da "Kıbrıs'ta iki devletli çözüm önerisinden vazgeç" mesajı veriliyor. Ankara'ya bir kez daha "Ermeni soykırımını tanı" çağrısında bulunulurken, Erivan ile Ankara arasındaki son zamanlarda yürütülen diyaloğun olumlu görüldüğü de belirtiliyor. Türkiye ve AB'nin Kafkasya, Suriye, Irak ve Libya politikalarının "çeliştiği" not ediliyor. Ankara'nın Suriye ve Irak topraklarındaki askeri operasyonları kınanıyor. Dış politikaya geniş yer ayrılan raporda, Ankara'nın, aday ülkeler arasında AB'nin dış ve güvenlik politikasına "en uzak ülke" olduğu belirtiliyor.

1 yıl önce

İçişleri Bakanlığı’nın ‘GÖÇİZDER’ raporu ortaya çıktı! AB fonları Kandil’e aktarılmış

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı DİAYDER isimli PKK terör örgütüne eleman devşirip örgüt adına faaliyet gösteren derneğe yaptığı operasyonun ardından bu kez yine PKK terör örgütü adına faaliyetlerde bulunan Göç İzleme Derneği (GÖÇİZDER)‘e 5 Haziran tarihinde bir operasyon düzenlendi. Sabah’taki habere göre; İstanbul merkezli 5 ilde, terör örgütü PKK’nın amaç ve hedefleri doğrultusunda faaliyet gösterdiği tespit edilen GÖÇİZDER yönelik operasyonda gözaltına alınan 22 şüpheli gözaltına alındı. Sözde derneğin özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşanan göçlerin sözde devletin baskısı sonucu meydana geldiği izlenimi vererek göç eden ailelerin yanında olduğu izlenimiyle örgüte dâhil etmeye çalıştıkları ortaya çıktı. ASIL AMAÇ TÜRKİYE’Yİ ULUSLARARASI ARENADA ZOR DURUMA SOKMAK Avrupa Birliği tarafından yüksek meblağlarla fonlanan örgütün, özellikle dağda çocuklarını kaybetmiş ailelere (DEĞER) yönelik yürüttüğü faaliyetleri mercek altına alındı. Göç İzleme Derneği’nin asıl amacının PKK/KCK terör örgütü güdümünde faaliyet yürüten, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinden yaşanan göçlerin sözde Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından yapılan baskı ve zulümler nedeniyle olduğunu savundukları belirlendi. Göç eden aileleri sözde yardım ve dayanışma adı altında devlet aleyhine kışkırtan, ayrıca örgütün göç eden ailelerinin yanında olduğu imajı vererek örgüte bağlılığını arttırmaya çalıştıkları ortaya çıktı. Örgütün asıl amacı ise bu faaliyetlerle Türkiye’yi uluslararası arenada zor duruma düşürmek. AB FONLARI KADROLU ÖRGÜT MENSUPLARINA AKMIŞ Dernek PKK/KCK terör örgütü Avrupa çatı yapılanması Avrupa Demokratik Kürt Toplum Kongresi (KCDK-E) baskısı ile Türkiye’de faaliyete geçirmek üzeri sundukları sözde projelerin Avrupa Birliğince kabul gördüğü ve belirtilen derneğe bu projelerde kullanılmak üzere yüksek meblağlarda döviz yardımında bulunulduğu saptanan deliller arasında yer aldı. Avrupa Birliğinden gelen fonların ise kadrolu örgüt mensupları olarak tabir edilen deneyimli örgüt mensuplarının finansmanında kullandığı eylem ve etkinliklerde kullanılan materyallerin maliyesinin bu kanaldan sağlandığı belirlendi. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI’NIN RAPORU DERNEĞİN ÖRGÜT FAALİYETLERİNİ DEŞİFRE ETTİ 2020 yılında İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri tarafından hazırlanan raporda sözde derneğin usulsüz faaliyetleri şu şekilde sıralandı; – Dernekler tarafından tutulacak defter ve kayıtlar ile ilgili usul ve esaslar yönetmeliğe uygun tutulmadığı, – Hibe ile alınan paranın bildirim yapılmadan önce bir kısmının kullanıldığı, – Dernek tarafından yayınlanan ve basım yılı ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmayan Türkiye de Yerinden Edilenlere Yönelik Hak Arama Kılavuzun isimli süresiz yayında PKK/KCK terör örgütü propagandası yapıldığı tespit edildiği belirtilerek suç duyurusunda bulunuldu. HER BÖLGE İÇİN ÖZEL FAALİYET DEFTERİ TUTTULAR İstanbul Emniyeti tarafından derneğe yapılan operasyonda özellikle örgütün DEĞER ailelerinin örgütle ilişiğini kesmemek adına çalışmalar yürüten faaliyetler yapıldığı, ayrıca bu faaliyetlerle ilgili özel defterler tutularak isimlendirildiği ortaya çıktı. İl il özel çalışma yaparak örgütsel faaliyet yürüten sözde derneğin, cezaevinde yatan örgüt mensuplarının aileleri için ayrı, doğu ve güneydoğu Anadolu’da göç etmeyi düşünen aileler için ayrı yürüyüş ve eylemler için faaliyete sokmak istedikleri kişiler için özel çalışma defterleri ele geçirildi. ESKİ DERNEK BAŞKANININ FAALİYET HARİTASI ÖRGÜTTEN Gözaltına alınan derneğin eski başkanlarından Songül Köse’nin PKK terör örgütünün bütün unsurlarının kontrol ederek aralarında koordinasyon sağlayan ve örgüt adına yapılan tüm legal ve illegal eylemleri organize ettiği belirlendi. Köse’nin faaliyetleri arasında cenaze üzerinden örgütün propagandasını yapmak, ölen örgüt mensuplarının ailelerine maddi yardımda bulunmak, ölen örgüt mensupları ile ilgili sinevizyon anma ve taziye gibi programlar düzenleyerek hem ölen örgüt mensubunun ailesini hem de yapılan ajitasyon ile diğer çevreleri örgüt etrafında kenetlemek olduğu tespit edildi. 2.2 MİLYON LİRALIK FONU ÖRGÜTE AKTARDILAR Savcılığın derneğin, 2018 yılından itibaren Avrupa Birliği fonlarından hibe alabilmek için göç konularını esas alan çok sayıda Avrupa birliği projesi hazırladıklarını, Avrupa Birliği fonları kapsamında 2018 yılında 320 bin Euro (o dönemki kurla 1 milyon 936 bin lira), 2019 yılında 350 bin lira hibe aldıklarını belirledi. Toplamda 2 milyon 286 bin lira hibe alan derneğin, daha sonra 350 bin Euro hibe alınması planlandığı, fonların kadrolu örgüt mensuplarına aktarıldığı saptandı. KOD ADI: PINAR GÖÇİZDER’in başkanı Kamile Kandal’ın ise Pınar kod adıyla örgütte anıldığı ve AB’den alınan fonların şu şekilde örgüt adına harcandığı ortaya çıktı. Bu kapsamda Avrupa birliğinden alınan hibeleri masraf, fatura, banka hesap hareketleri üzerinden üyelerine ve anlaşılan kurumlara aktarıp masraf gösterdiği, akabinde üye ve kurumlardan bağış alarak gelen paranın dernek tarafından serbest harcanacak gelirine aktarıldığı tespit edildi. Derneğin Avrupa Birliği’nden aldığı hibeleri çeşitli muhasebe hareketleri ile kendi dernek hesabına aktardığı devamında ise üyeler aracılığı ile PKK/KCK terör örgütünün önem arz ettiği ve terör örgütünün ‘DEĞER AİLESİ’ olarak kabul ettiği ailelere ve cezaevinde tutuklu bulunan örgüt mensuplarına aktardığı anlatıldı. 16 KİŞİ TUTUKLANDI İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca yürütülen soruşturma kapsamında düzenlenen operasyonda yakalanan 22 şüphelinin emniyetteki işlemleri tamamlanırken, şüphelilerden 16’sı tutuklandı, 6’sı adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Öte yandan savcılığın yürüttüğü soruşturma devam ediyor.

1 yıl önce

CHP'li İBB hakkında rapor: Yolsuzluk var

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) AK Parti Meclis Üyesi Muhammet Kaynar, 2019-2021 yıllarındaki ihalelere ilişkin CHP'li Ekrem İmamoğlu yönetimindeki İBB'yi zora sokacak İETT araştırma raporunu meclise sundu. Kaynar, '2019-2021 yıllarında otobüs bakım-onarım işlerinin yüzde 44'ü, otobüs alım ihalelerinin ise yüzde 48'i Ulaşım İç ve Dış Ticaret AŞ'ye verilmiş gözüküyor. İddiaların odağında bir firma. Bu firmaya 3 yılda toplam 2 milyar 114 milyon 164 bin 630 liralık ihale verilmiş. 'Yolsuzluk var.' diyoruz. 'Kamunun, İETT'nin, gariban yolcunun bilet paraları alınarak firmalara aktarılmış' diyoruz' ifadelerini kullandı. İBB Meclisi haziran ayı ikinci oturumu, Meclis 1. Başkanvekili Zeynel Abidin Okul başkanlığında Saraçhane'deki belediye binasında yapıldı. Oturumda İETT araç alım-bakımlarını inceleme ve araştırma raporunu sunan Muhammet Kaynar, raporun İETT'nin verdiği bilgi ve belgeler sonucu hazırlandığını, istedikleri bazı belgelerin ise verilmediğini söyledi. Otobüs alımı ve bakım-onarımıyla ilgili rakamın 2019-2021 yıllarında 3 milyar 979 milyon 439 bin lira olduğunu vurgulayan Kaynar, "Bu maalesef hizmetin arttığı anlamına gelmiyor. Aynı hizmetin daha kalitesizi daha pahalıya alındığı için miktarlar artıyor. Sadece harcama miktarı arttı. Hizmetlerde artış ya da iyileşme maalesef yok." dedi. Kaynar, 2019-2021 arasındaki ihalelerle ilgili bilgileri paylaşacağını kaydederek "Ulaşım İç ve Dış Ticaret şirketi 15 ihale almış gözüküyor. Netice olarak 2019-2021 yıllarında otobüs bakım-onarım işlerinin yüzde 44'ü, otobüs alım ihalelerinin ise yüzde 48'i Ulaşım İç ve Dış Ticaret AŞ'ye verilmiş gözüküyor. İddiaların odağında bir firma. Bu firmaya 3 yılda toplam 2 milyar 114 milyon 164 bin 630 liralık ihale verilmiş." ifadesini kullandı. İhalelerin, temel usul olan açık ihale usulü terk edilerek ilan yapılmadan pazarlık usulüyle gerçekleştiğini söyleyen Kaynar, "Bakım-onarım ihalelerinin 589 milyon 568 bin 628 liralık kısmının davet usulüyle yapıldığı tespit edilmiştir. Rekabete açık olmayan bu alımlarda yaklaşık maliyete göre kırım oranı ortalaması sembolik rakamlarda kalmıştır. Bu rakam yüzde 1,49. İhalelerde, ihaleyi alan firmadan daha düşük teklif veren firmalar geçici teminat mektubunu sunmamış gibi gösterilerek ihale dışı bırakılmış, tek kalan firmanın yaklaşık maliyete göre oldukça düşük miktarlarda teklifi kabul edilerek ihale yapılmıştır. Böylece yüksek miktarlarda kamu zararı oluşmuştur." dedi. "İETT ve otobüs denilince akla kim gelir?" Bakım-onarım ihalelerinde firmaların geçici teminat mektubu vermedikleri gerekçesiyle ihaleden çıkarılmalarının inandırıcı olmadığını dile getiren Kaynar, "Yapılması gereken en masum şey, bu ihaleyi iptal edip yeniden ihale açmaktır. Ama bunu yapmak yerine Ulaşım İç Dış Ticaret'e bu ihale binde 5 kırımla verilmiş. İhaleyi alan kim? Ulaşım İç Dış Ticaret. Artık bu firmayı herkes öğrendi sanırım. Kimdir bu firma? 2019'dan itibaren İBB'nin ulaşım işleriyle yakından ilgilenen CHP İstanbul Milletvekili Özgür Karabat'ın hamisi olduğu şirket. İETT ve otobüs denilince akla kim gelir? Ulaşım İç ve Dış Ticaret." dedi. Kaynar, ihalelerde yaklaşık maliyetin gizli olduğunu ve açıklanmasının suç teşkil ettiğini belirterek "Ama ne hikmetse biraz önce örneğini verdiğim ihalelerde ihaleyi alan firma birebir yaklaşık maliyeti tutturmuş. Böyle bir tesadüf olabilir mi? Herhalde kuşlar haber vermiş. Saydığım 5 ihalede İETT'nin zararı 1 milyar lira. Bakım-onarım ihalesinin teknik şartnamesinde yol-yolcu-sürücü emniyetine ilişkin itirazlar dikkate alınmadan ihale sonuçlandırılmış, bu şekilde yapılan ihaleler sonucu İETT araçlarında yoğun arızalar ve yolda kalmalar olmuştur." ifadelerini kullandı. Mercedes araçların bakım-onarım ihalesine firmanın katılmak istediğini vurgulayan Kaynar, "Şartnameye itiraz ediyor. 'Yıllardır yıpranmış ilgili kapsamın kısmi geçici onarım ve değişim ile devam etmesi yol, yolcu, sürücü emniyeti açısından risklidir. Söz konusu kapsamın orijinal yedek parçayla değiştirilmesi gerekmektedir. Mevcut yıpranma ve yaşlanma sebebiyle ömrünü tamamlamaya yaklaşmış kapsamın değişmemesi durumunda yolda kalma ve yüksek yolcu memnuniyetsizliği riski vardır. Metrobüs dışında kullanılmış araçların metrobüs hattında kullanılması da yol, yolcu, sürücü emniyeti açısından risk teşkil etmektedir.' diyor. Ancak Ulaşım İç ve Dış Ticaret'e verilen en büyük ihale olan bu 547 milyon 425 bin liralık ihale de buna rağmen yapılıyor. Mercedes Benz firması bu itirazları sebebiyle girmemiş oluyor. Sonuçta 41 gün önce bu araçların bakımını yapan, eksiklikleri, arızaları bilen bu firmanın söylediği olay gerçekleşiyor. İhaleden sonra 134 araç arıza sebebiyle İETT garajına, 244 araç da Hasanpaşa garajına dönüyor. Yani 378 araç bir ayda garaja dönüyor. CHP anlayışında Mercedes firması da olsanız, Mercedes aracını bakmayı sizden daha iyi bilen mutlaka bir CHP'li vardır." dedi. İBB AK Parti Grup Sözcüsü Faruk Gökkuş da "İYİ Parti sözcüsünün ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Yalan bilgiler veriyor. Burada olmayanları itham ediyor. AK Parti Türkiye'yi yollarla, hastanelerle donattı. Yaşam kalitesini artırdı. Meyve veren ağaç taşlanır. Biz Türkiye'yi büyütmeye çalışıyoruz." diye konuştu. Bunun üzerine Muhammet Kaynar, "İETT araştırma komisyonunun raporunu sundum. Suat Bey'den raporla ilgili eleştirilerini, bahsi geçen konulara ilişkin cevabını bekliyordum. Bu raporda yazan her husus resmi belgesiyle mevcut. Yapılan 14 ihalenin 14'ü de problemli. Ulaşım İç ve Dış Ticaret'e verilen ihalelerin tamamında hukuki anlamda problem var." ifadesini kullandı. "Yolsuzluk var" Kaynar'ın "Cevap bu. Tahripçi zihniyetten başka bir şey beklenmez. Tamtamcı bunlar. Memlekete çakılmış bir çivileri yok." sözleri AK Parti ve MHP'li meclis üyelerince alkışlandı. Sözlerine devam eden Kaynar, "'Yolsuzluk var.' diyoruz. 'Kamunun, İETT'nin, gariban yolcunun bilet paraları alınarak firmalara aktarılmış' diyoruz. Bunun cevabı masaya vurmak mıdır?" ifadesini kullandı.

1 yıl önce

81 yıllık iddia: CHP döneminde beyaz ekmek için doktor raporu şartı!

Yazar Mustafa Armağan, sosyal medya hesabı üzerinden 1941 yılına ait bir gazete küpürü paylaştı. Paylaşımında, dönemin iktidar partisi olan CHP’nin, beyaz ekmek almak isteyen vatandaşlara doktor raporu şartı getirdiğini belirtti. Armağan, doktor raporlarında CHP’li yöneticilerin karıştığı şaibelerin ortaya çıkmasıyla bu kez de belediye bünyesindeki doktorlardan alınması şartının getirildiğini ileri sürdü. Aynı dönemde vatandaşların zor şartlar altında yaşadığını söyleyen Armağan, iktidardaki CHP yöneticilerinin ise lüks içerisinde yaşadığını belirtti. 'DOKTORLARA BASKI YAPARAK...' Konuya ilişkin konuşan Yazar Mustafa Armağan, “O dönemde o kadar kötü ekmekler yapılıyordu ki halkın bunlarla beslenme seçeneği yoktu. Hali hazırda o ekmeklerin besleyicilik değeri oldukça düşüktü. Öte yandan CHP’nin kodamanları bu ekmekten yemedikleri için beyaz ekmek üreten birkaç yer vardı. Dönemin yöneticileri beyaz ekmekle ilgili olarak, halkın içerisinden bu ekmeği almak isteyenlere doktor raporu şartı koydu. Yani eczaneden ilaç alır gibi ekmek için de doktor raporu istendi. Tabi bu karar halka verilen göstermelik bir haktı. Halkın doktor raporuyla bu ekmeğe ulaşma şansı oldukça zayıftı. Kısacası bu rapor olayından CHP’liler istifade etti. Yüksek makamlardan doktorlara baskı yaparak raporları aldılar. Kısacası o dönemde halkın boğazından geçmesi gereken o beyaz ekmek devrin kodamanlarına gitti. Tabi bu rapor alma olayında şaibeler ortaya çıkınca rapor verme olayı hastane doktorlarından alınıp belediye doktorlarına verildi. Tabi alınan bu kararın ne kadar adaletli işlediği de tartışılır” diye konuştu.

1 yıl önce

Al Jazeera muhabiri Akile'nin öldürülmesinde tüm raporlar İsrail'i işaret ediyor

Batı Şeria'nın Cenin bölgesinde İsrail güçlerinin baskınını takip ettiği sırada başından vurularak hayatını kaybeden Filistinli gazeteci Ebu Akile'nin kardeşi Antuan, açıklamalarda bulundu. Şirin Ebu Akile'nin ailesi olarak cinayetle ilgili Filistin makamlarının sürdürdüğü soruşturma üzerinden süreci takip eden Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) odaklandıklarını dile getiren Ebu Akile, "Bizim dayanağımız şu anda tamamen UCM'dir. Cinayetle ilgili bizim de atacağımız adımlar olacak ancak bunu konuşmak için daha erken." dedi. Birçok yönden harekete geçmek için çalışmalar yaptıklarını dile getiren Ebu Akile, kardeşinin ölümüne yol açan mermiyle ilgili Al Jazeera'nın yayımladığı görüntüye dair ise şunları kaydetti: "Yayımlananlar şeffaf ve net bir kanıttır. Ceset üzerinde yapılan otopsi ve mermi incelemeleri de uzman ve laboratuvarın sonuçlarına dayalıdır. Tüm bunlar Şirin Ebu Akile'nin İsraillilerin dışında kimsede olmayan bir kurşunla öldürüldüğünü ortaya koyuyor." "İSRAİL ŞU ANA KADAR AKTARDIĞI HİKAYELERDEN HİÇBİRİNİ İSPATLAYAMADI" İsrail'in Ebu Akile cinayetiyle ilgili soruşturmaya şüpheyle bakmasına da değinen Ebu Akile, İsrail'in ne düşündüğünün kendileri için bir önemi olmadığını ve bununla ilgili herhangi bir yorum yapmayacağını ifade etti. Ebu Akile, İsrail'in cinayetten kendisini suçlu bulan raporları reddetmesine ilişkin ise "Bu beklenen bir şey. İsrail birden çok hikaye anlattı ve bu da Şirin'in ölümünden sorumlu olduklarının kanıtıdır. İsrail şu ana kadar aktardığı hikayelerden hiçbirini ispatlayamadı." ifadelerini kullandı. İsrail'in anlattığı her hikayenin diğeriyle çeliştiğini söyleyen Ebu Akile, şöyle devam etti: "İsrail'in bu ölümden sorumlu olmadığını kanıtlayan bir şey yok bilakis tam tersi söz konusu. Şu ana kadar gördüğümüz kanıtların yanı sıra Al Jazeera, Washington Post, CNN ve AP'nin yayınlarındaki detaylar, Şirin Ebu Akile'nin doğrudan İsrail tarafından öldürüldüğünü gösteriyor." AL JAZEERA'NIN "MERMİ" HABERİ Katar merkezli Al Jazeera kanalı, geçen ay işgal altındaki Batı Şeria'da İsrail güçlerinin baskınını takip ederken başından vurulan deneyimli muhabiri Şirin Ebu Akile'nin ölümüne yol açan merminin görüntüsünü yayımlamıştı. Al Jazeera, Ebu Akile'nin ölümüne neden olan merminin, İsrail ordusunun kullandığı mühimmatlardan olduğunu aktarmıştı. Askeri uzmanların görüşlerine dayandırılan araştırma haberinde, inceleme sonucu, yeşil uçlu merminin, zırhı delmek için tasarlandığı ve M4 tüfeğinde kullanıldığı bilgisine yer verilmişti. Haberde ayrıca, merminin İsrail güçleri tarafından kullanılan 5,56 milimetre kalibreli mermilerden olduğu kaydedilmişti. Kurşunun Ebu Akile'nin taktığı miğfere isabet ettikten sonra deforme olduğuna işaret edilen haberde, kullanılan mermi türü, kalibresi ve bu tür mermileri ateşleyen silahlar hakkında daha fazla bilgi edinmek için olay 3D teknolojisiyle canlandırılmıştı. İSRAİL ORDUSU SORUMLULUĞU KABUL ETMİYOR İsrail Ordu Sözcülüğü, muhabirin ölümüne yol açan merminin görüntüsünü içeren ve merminin İsrail ordusunun kullandığı mühimmatlardan olduğunu aktaran Al Jazeera haberine ilişkin dün yazılı açıklama yayımladı. Açıklamada Ebu Akile'nin ölümünün "hangi taraftan kaynaklandığının bilinemeyeceği" iddia edilerek, "Ordu soruşturması, gazetecinin kasten vurulmadığını ve ayrım gözetmeksizin ateş açan Filistinli silahlı kişiler tarafından mı yoksa yanlışlıkla bir İsrail askeri tarafından mı vurulduğunun tespit edilemediğini vurgulamaktadır." ifadeleri kullanıldı. AL JAZEERA MUHABİRİ EBU AKİLE'NİN ÖLDÜRÜLMESİ Al Jazeera televizyonunun deneyimli saha muhabiri Şirin Ebu Akile (51), 11 Mayıs'ta İsrail güçlerinin Batı Şeria'da bulunan Cenin'deki mülteci kampına düzenlediği baskını takip ettiği sırada, İsrail askerlerinin açtığı ateşle öldürülmüştü. Ebu Akile'nin yanında bulunan gazeteci Ali es-Sumudi de sırtından yaralanmıştı. Gazeteci Ebu Akile'nin, görevini yaptığı sırada ve "basın" yazılı çelik yelek giydiği halde İsrail askerleri tarafından gerçek mermiyle vurularak öldürülmesi tepkilere neden olmuştu. İsrail ordusu, Ebu Akile'nin öldürülmesinin sorumluluğunu kabul etmemişti.

1 2 3 4 5 6 7 8 ... 11 12