27 Nisan Cumartesi 2024
3 yıl önce

Şırnak'ta HDP önünde toplanan STK'lerden teröre tepki

şırnak, pkk, terör örgütü, tepki, stk, şehri-nur şırnak platformu

3 yıl önce

TTB yöneticisi Halis Yerlikaya sözde 'Kuzey Kürdistan temsilcisi' olarak PKK yandaşı STK'nın Almanya’daki paneline katılacak

Terör örgütü PKK'nın Avrupa'daki uzantılarından biri olan ve PKK'nın akademisyen yapılanması Kurd-Akad Derneği tarafından düzenlenen 'Kürt Doktorlar ve Müttefik Meslekler Konferansı' konulu konferansa, TTB'nin Merkez Konsey Üyesi Uzm. Dr. Halis Yerlikaya'nın sözde 'Kuzey Kürdistan temsilcisi' olarak katılacağı ortaya çıktı

2 yıl önce

Rize’deki STK’lardan ortak İkizdere açıklaması: "PKK'nın orman yangınlarına sessiz kalanlar İkizdere'de!"

Rize'nin İyidere ilçesinde yapılacak olan Lojistik Merkezi'nin inşasında kullanılmak üzere İkizdere'de taş ocağı kurulması bölgeyi hareketlendirdi. Dev projeye karşı çıkan muhalefet partileri ile sol örgütler çalışmaları durdurmak amacıyla bölgede provokatif eylemler düzenliyor. Ancak, HDP ve CHP'nin başını çektiği bu protesto gösterilerine yerel halktan destek sınırlı kaldı. Son olarak Rize Barosu, Rize Sanayi ve Ticaret Odası, Rize Ticaret Borsası, Rize Esnaf ve Sanatkarlar Odalar Birliği, Rize Muhasebeciler Odası, Rize Ziraat Mühendisleri Odası, Rize Kent Konseyi, Rize Kent Konseyi Gönüllüleri Konseyi ve TÜMSİAD Rize Şubesi'nin aralarında bulunduğu STK'lar ortak bir açıklama ile eylemleri eleştirdi. Bölgenin önde gelen STK’ları, İkizdere'de "Gezi Parkı" olayları sırasında hayata geçirilen senaryonun tekrarlanmak istendiği uyarısında bulundu. Açıklamada eylemci grupların dev projelere itiraz eden malum çevreler olduğuna dikkat çekilerek şu ifadeler kullanıldı; "Yapılacak işin niteliğini hiç araştırmamış ya da yatırımlar mevzu olduğunda çevreci kesilmiş olan bu grupların amaçlarının doğa, çevre ve insan hakları olmadığını belirtmek isteriz. Zira aynı grupların 3. Havalimanı, 3. Köprü gibi büyük yatırımların önünü kesmek için benzer bir çaba gösterdikleri hafızalardan silinmemiştir. Benzer grupların ağacı bahane edip Gezi Parkı olaylarını başlattıkları ve çevreyi günlerce talan etmek sureti ile kalkışma içerisine girdikleri hepimizin malümudur." ORMAN YAKAN PKK'YA SESSİZ KALANLAR RİZE'DE! HDP'li milletvekillerinin bölgeye gelerek, protestolara katılmasının da eleştirildiği ortak açıklamada, "İkizdere halkını kışkırtmak için yöreye gelen HDP'li vekiller ile 64 Baronun taş ocağı ile ilgili yaptığı açıklamayı okuduğumuzda bu çelişkiyi anlamamak izahtan varestedir. PKK tarafından ülkenin dört bir yanında çıkartılan yangınlara bu güne kadar tek ses çıkartmayan HDP'li vekiller ile İstanbul, Ankara, İzmir, Hakkari, Şırnak gibi Baroların İkizdere ile ilgili alelacele açıklama yapmaları gerçek niyetlerini ortaya koyma bakımından çok anlamlıdır." denildi. Açıklamaya şöyle devam edildi; "Yine PKK'nın siyasi uzantısı aynı parti mensupları ile bir kısım Baroların ABD Başkanı Bıden'ın 1915 olaylarını "Soykırım" olarak nitelendirmesine karşı milli baroların yaptığı ortak açıklamaya imza koymayıp ülkesini değil ABD Başkanının yanında yer alan bu çevrelerin İkizdere ile ilgili yaptığı açıklamaları iyiniyetle bağdaştırmak asla mümkün değildir. Elbetteki doğanın zarar görmesini bizler de istemeyiz. Ancak İlimizin coğrafi yapısı gereği arazilerin engebeli olması nedeni ile büyük yatırımlar için aranan düz araziyi bulmak mümkün değildir. Bu nedenle deniz dolgusu kaçınılmaz olmaktadır. Lojistik merkezle ilgili de en yerinde karar deniz dolgusudur. Deniz dolgusu için de İkizdere İşkencedere'deki taş'ın en uygun taş olduğu bilinen bir gerçektir. Taşın çıkartılması esnasında doğaya verilecek olan tahribatın taş çıkartma işi bittikten sonra giderileceği ve çevrenin eski haline getireceği Devletin en yetkili makamları tarafından taahhüt edilmiştir. Biz aşağıda imzası bulunan Rize İlinde faaliyet gösteren Meslek Örgütleri olarak çevreye verilecek tahribatın eski hale getirilmesi kaydıyla yatırımlara devam edilmesi yönündeki düşüncemizi kamuoyuna saygıyla arz ediyoruz."

2 yıl önce

İçişleri Bakanı Soylu, göç alanında faaliyet gösteren STK temsilcileriyle bir araya geldi

Toplantıya Suriye'de göç alanında faaliyet gösteren 25 sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı. Basına kapalı gerçekleştirilen toplantıya İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, Vali Yardımcısı Dr. Yaşar Aksanyar, Göç İdaresi Başkanı Dr. Savaş Ünlü, İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş ve İstanbul Jandarma Komutanı Kenan Topçu da katıldı. Toplantıda göçmenlerin sorunları, düzensiz göçün önlenmesi ve bu konularda alınması gereken önlemlerin tartışıldığı öğrenildi. Bakan Soylu'nun, sivil toplum kuruluşlarının göç ve göçmenlerle ilgili talep ve önerilerini de dinlediği belirtildi.

2 yıl önce

CHP'nin STK'lardaki vesayet alışkanlığı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde 'çocukların beslenme hakkı' gerekçesiyle Et ve Süt Kurumu'nun önüne gitmişti. Çocukların beslenme hakkını kendine dert edinen birinin öncelikle CHP'li belediyelerden ideolojik nedenlerle işten çıkarılanların çocukları için bir şey yapması beklenir. 2019 yerel seçimlerinden sonra el değiştiren belediyelerden binlerce işçi ve sözleşmeli memur işten çıkarıldı. İşten çıkarılan emekçilerin çocuklarının beslenme hakkı için yeniden işlerine başlaması için Kılıçdaroğlu'nun belediye başkanlarına bir talimat vermesi yetecektir. Bu yapılmadıkça çocuklar siyasi amaçlar için araçsallaştırılmış olur. Kılıçdaroğlu, Et ve Süt Kurumu'nun önünde iddialarını desteklemek için ABD'den fonlanan bir derneğin de yöneticisi olan CHP'li birinin uzman görüşlerini! açıklamasını istiyor. Kapitalist ABD'den fonlanan sol/sosyalist derneklerin Türkiye ile ilgili kara propaganda yürüttüklerini biliyoruz. CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi üyesi de olan kişi sözde bilimsel tespitlerini sayıyor. CHP'nin vesayetinde olan bir derneğin yöneticisi siyasi bir propagandanın aracı oluyor. Benzer şekilde sendikalar, odalar, barolar ve meslek kuruluşları sözde raporlar ve araştırmalar üzerinden ideolojik propaganda yapıyorlar. Aslında bu yeni bir durum değil. CHP'nin yıkıcı muhalefetinin ve kendinden olmayan dernek, vakıf, sendika, oda, baro ve meslek kuruluşlarına yandaş diyerek ötekileştirmesinin tarihsel kökenleri var. Mesela Cumhuriyet Arşivi CHP koleksiyonunda yer alan belgeler, CHP'nin sendikalarda kurduğu vesayet sistemi hakkında önemli bilgiler veriyor. Genetiğiyle oynandı Ülkemizde sendikalar erken cumhuriyet döneminin kadroları tarafından gerçek işlevleri dışında inşa edilmişti. Bizde endüstri ilişkiler sistemi, sendikal hareketler işçi, işveren ve devlet üçlüsünün uzlaşması ile oluşmadı. Bu nedenle sendikalar yeni kurulan rejimin kültürel modernleştirme sürecinin bir aygıtı olarak görüldü. Erken cumhuriyet döneminin kadroları sendikaları, çalışanların ekonomik ve sosyal haklarını koruyan yapılar değil, yeni kurulan sistemin taşıyıcıları olarak gördüler. Bu işlevi yerine getirecek sendikal liderler sendikalara yerleştirildi. Siyasette "halk için halka rağmen" olarak yürüttükleri politikalarının sendikal hareketteki izdüşümü ise "işçiler için işçilere rağmen" oldu. Mesela 28 Şubat darbesinde meslek liselerinin kapatılmasını savunan sendikalar vardı. İşçilerin önemli bir bölümü muhafazakâr olmasına rağmen imam-hatiplerin kapanmasını savunan ve başörtüsü karşıtı açıklamalar yapan sendikacılar hep oldu. Genetiğiyle oynanmış sendikalar ve sendikacı tipolojisi uzun yıllar sendikal hareketin liderliğini yürüttü. Bu tablo bugün büyük oranda değişmiş olsa da halen darbeleri destekleyen ve İslam karşıtı olan sendikaların varlığını biliyoruz. Demokrat Partili Dr. Mükerrem Sarol, Yassıada savunmalarında CHP zihniyetinin muhaliflerine karşı neden acımasız olduğuna ilişkin önemli tespitlerde bulunuyor. Sarol, "CHP'nin uzun yıllar, memleketi tek başına ve çok sert metotlarla idare etmesi, onu birtakım kötü ve kusurlu alışkanlıklara sürüklemiştir. Memleketin bütün güçlerini daima kendi elinde tutmak ister. Rakipleriyle mücadeleyi sportif ölçülerle yapmaz. Mağlubiyeti hazmetmeye hiç tahammülü yoktur. Geniş halk kitlelerine ve onların menfaatlerine dönük olmayan bir siyasi felsefesi vardır. Kendi içine kapalı kalmıştır. Kendisinin dışında iktidar tanımaz. Onu yıpratmak için her çareye başvurmaktan çekinmez". CHP, bu tespitlerde yer alan yıkıcı muhalefeti sadece rakibi siyasi partilere değil kendinden görmediği sivil toplum kuruluşlarına, sendikalara, barolara ve meslek odalarına yönelik olarak da yapıyor. CHP'li olmayan dernek, vakıf, sendika, oda, baro ve meslek kuruluşlarına yandaş diyerek etiketlemesinin nedeni "memleketin bütün güçlerini elinde tutma" alışkanlığından kaynaklanıyor. Bugün CHP'nin medyası, siyasetçisi, sendikacısı, barosu, meslek odası kendileri gibi düşünmeyenlere 'yandaş' diyerek onların itibarlarına saldırmalarının altında da bu anlayış var. AK Parti'ye oy veren öğretmenin öğretmen olmadığını, yargıcın yargıç olmadığını, esnafın esnaf olmadığını söylemelerinin altında da bu anlayış var. CHP'nin tek parti döneminde inşa ettiği ve bugün de devam ettirdiği bu çarpık anlayışın tarihsel kökenlerine baktığımızda sendikal örgütlenmelere dair ilginç örnekleri var. DP'nin vaadi 7 Ocak 1946 günü kurulan Demokrat Parti'nin programı milletin geniş kesimlerine yönelik vaatlerden oluşuyordu. Programın 7'nci maddesinde cemiyetler ve sendikalar kurulmasını düzenleyen şu hususa yer verilmişti: "İşçilerin, çiftçilerin, tüccar ve sanayicilerin, serbest meslekler mensuplarının, memur ve muallimlerin, yükseköğretim talebesinin mesleki, içtimai ve iktisadi maksatlarla cemiyetler, kooperatifler ve sendikalar kurmalarını gerekli buluyoruz." Ayrıca Demokrat Parti'nin 20 Haziran 1949 günü toplanan ikinci kurultayında, işçilere siyasi maksatlar dışında grev hakkının tanınacağı kararı da alınmıştı. Cemiyetler Kanunu gereği sınıf esasına dayalı cemiyetler kurulması yasaktı. DP'nin dönemin şartları açısından değerlendirildiğinde önemli bir özgürlük sayılacak 'sendika ve grev hakkı vaadi' işçilerin ve sendikaların Demokrat Partiye olan ilgisini artırmıştı. DP'nin vaatlerinin millet üzerinde etkisini gören CHP, daha önce mesafeli durduğu sendikalara ve işçilere yönelik bazı politikalar geliştirdi. Bir bakıma CHP istemeden de olsa sendikalar kanununu çıkardı ve sendikalara ilişkin bazı düzenlemeler yaptı. Bu çerçevede ilk olarak 1946 yılında sınıf esasına dayalı cemiyetler kurma yasağını kaldırdı. Bu yasağın kaldırılmasının ardından çok sayıda sendika ve iki sosyalist parti kuruldu. 1946 yılının Aralık ayında kurulan sendika ve sosyalist partiler İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından kapatıldı. 1947 yılında ise grev hakkının tanınmadığı 5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkındaki Kanun çıkarıldı. Yasal düzenlemeyle sendika kurma hakkı verildi ancak siyaset yasağı vardı. CHP'nin doğrudan denetimi CHP'de III. Büro Şefliği, emek meseleleriyle ilgileniyordu. Bu büro şefliğine bağlı olarak çalışan Dr. Rebii Barkın işçileri örgütlemekle görevlendirilmişti. 1947 yılında CHP'nin doğrudan denetimi altında sendikalar oluşturulmaya başlandı. CHP'nin bu konuda görev verdiği diğer isimler ise Sabahattin Selek ve Muzaffer Daysal'dır. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi CHP koleksiyonunda sendikalarla ilgili çok sayıda belge bulunmaktadır. Barkın'ın hazırlayarak CHP Genel Sekreterliğine sunduğu 12 Eylül 1949 tarihli "İşçi Sendikaları ve İşçilerin Teşkilatlandırılması Hakkında Raporu" ilginç bilgileri gün yüzüne çıkarıyor. Bugün CHP'li olmayan sendikaları sürekli yandaşlıkla suçlayan CHP'nin, tarihi vesikalarda sendikaları nasıl örgütledikleri, muhalif sendikaları nasıl bertaraf ettikleri, partiye adam kazandırmak için sendikaları nasıl araç olarak kullandıklarına ilişkin çok sayıda belge var. CHP: "İşçi sendikalarını kendi haline bırakmak asla doğru olmaz" Raporda "üç seneye yakın bir zamandan beri İstanbul'da işçi sendikalarının kurulması ve işçilerin teşkilatlandırılması ile çalışmaktayım. Bu çalışmalara 1947 senesinin ilk aylarında başlanmıştır. İlk tecrübe temaslarından sonra işçi kitlesinin bugünkü sosyal hayatımızda ve bunun gelecekteki inkişafında oynayacağı büyük rol bütün ehemmiyeti ile belirmiş ve bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi'nin sarih bir görüşe sahip olarak bir mesai programı çizmesi lüzumu bir zaruret halini almıştı. Divan kararlarına dayanılarak Genel Sekreterlikçe bir mesai programı tanzim olunmuştur." Görüldüğü gibi CHP, 1946 seçimlerinde destek bulamadığı işçileri, kuracağı sendikalar yoluyla partiye müzahir hale getirmek istiyor. Bunu nasıl yapacağına ilişkin hususlara da raporda yer veriyor. Divanın 6 Şubat tarihli toplantısında okunup tasvip edilen raporun son kısmında ise şöyle denilmektedir: 1. Türkiye'de büyük bir işçi kitlesi vardır. Bu kitle oy bakımından Parti için büyük bir ehemmiyet arz eder. 2. Bize karşı dost olmayan bu işçi topluluğu ile Partinin meşgul olması lazımdır. 3. Sendikalar kanununun tatbikine yardım edilmezse bu kanundan beklenen büyük sosyal fayda kaybolacaktır. 4. İşçi sendikalarını kendi haline bırakmak asla doğru olmaz. Bu yalnız Parti bakımından değil memleket bakımından da tehlikelidir. 5. Bütün bu işlerin başarılması devamlı bir teşkilatın uzun ve sistemli çalışmalarıyla mümkündür ve partinin bu uğurda sarfedeceği gayret ve para tamamiyle yerinde olacaktır. CHP'nin "İşçi sendikalarını kendi haline bırakmak asla doğru olmaz. Bu yalnız Parti bakımından değil memleket bakımından da tehlikelidir" yaklaşımı gereği sendikalar kurduğunu görüyoruz. Raporda, "sendikalar kurup geliştirdikten sonra bunları birleştirerek bir federasyon kurduk. Bu teşekkül açıkça Partimize taraftardır" demek suretiyle kendilerine bağlı sendikalardan bahsediyor. Ayrıca Barkın'ın, CHP Genel Sekreterliğine gönderdiği 16 Nisan 1948 tarihli "İstanbul İşçi Sendikaları hakkında raporda" ise bu konuda şu bilgiler yer alıyor: "Bir senelik faaliyet neticesinde İstanbul'da bugüne kadar 19 sendika kurulmuştur. Tarafımızdan kurulan sendikalara kayıtlı işçilerin sayısı 15 bini bulmaktadır." Barkın, raporda bir yıl içinde kurdukları sendikaların sayısını ve cetvellerini veriyor. Barkın, bir taraftan sendika kurmak görevini yerine getirirken diğer taraftan da sendika yönetimlerine kimlerin geleceğini belirliyor. Barkın'ın, CHP Genel Sekreterliğine gönderdiği 14 Aralık 1948 tarihli yazıda İstanbul İşçi Sendikaları Birliği'nin kongresine ilişkin bilgiler yer alıyor. Yazıda, sendikalı bir işçi olmamasına rağmen partili Sabahattin Selek'in (Rebii Barkın'ın yardımcısı) Kongre başkanı olarak seçilmesinden, CHP'li milletvekillerinin alkışlanmasından ve kongrede CHP aleyhine tek bir kişinin konuştuğundan bahsediyor. Sendika seçimlerine ilişkin ise şu ifadeler var: "İdare heyeti seçiminde bizim üzerinde durduğumuz işçiler seçildi. Bu seçimden bir gece evvel, Beyazıt'ta Marmara Gazinosunda yaptığımız toplantıda kararlaştırdığımız 15 kişilik liste bir kişi fark ile olduğu gibi kabul edildi". Seçimlerden bir gün evvel kimlerin yönetime seçileceğine CHP'nin sendikaları örgütlendirmekle görevlendirdiği Rebii Barkın karar verdiğini itiraf ediyor. Aynı yazıda Barkın, "sendikalar ve birlik bize bağlıdır" diyor. 'Sendikalara nüfuz etmek' Barkın'ın 12 Eylül 1949 tarihli "İşçi Sendikaları ve İşçilerin Teşkilatlandırılması Hakkında Raporunda" CHP'nin sendikalara ve işçilere bakışını gösteren tespitler de yer alıyor. Barkın raporunda, "sendikalardan bizim en büyük istifademiz bunların vasıtası ile işçi arasına nüfuz etmemiz olmuştur. Sendikalar bize karşı kapalı olan geniş bir aleme nüfuz temin eden delikler ve kapılardır". Açıkça sendikaları işçilerin arasında nüfuz etmek için bir araç olarak görmekteler. Bunu parti için yaptıklarını ifade eden şu ifadeler raporda yer almaktadır: "partimiz için sendikaları teşkilatlandırmak ve onlar üzerinde nüfuz kazanıp tesir sahibi olmak lüzumlu ve zaruri bir iştir". Barkın raporda partinin propagandasını maskeli şekilde yaptıklarını şu ifadelerle anlatıyor: "Biz sendika olarak bu muhitlerde açıkça Parti propagandası yapmaktan daima içtinap ettik. Propagandalarımız hep maskelenmiş (kamufle) bir tarzda yapılmıştır". CHP'nin kendi belgelerinde anlattığı ve tek parti döneminde inşa ettiği bu vesayet alışkanlığını bugünde sürdürmeye çalıştığını görüyoruz. Siyasi propagandasını kamufle bir biçimde nüfuz ettiği sendikalar, odalar, barolar ve meslek kuruluşları aracılığıyla yürütmeye devam ediyor. Köprünün altından çok sular akmasına rağmen alışkanlıklar kolay değişmiyor. Öğr. Gör. Tarkan Zengin / Ankara Yıldırım Beyazıt

1 yıl önce

150 STK’dan LGBT karşıtı çağrı: Aileni ve neslini koru, sapkınlığa dur de! 18 Eylül’de Saraçhane’ye..

Fatih Saraçhane Parkı'nda toplanan STK'ler adına basın açıklamasını okuyan Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu Başkanı Mican, son yıllarda Türkiye ve dünyada LGBT faaliyetlerinin hız kazandığını söyledi. LGBT'lilerin sosyal medya başta olmak üzere sinemadan reklamlara, kitaplardan bilgisayar oyunlarına, sanatçılardan sporculara kadar her kesimi ve her türlü kitle iletişim aracını etkin bir şekilde propaganda amacıyla kullandığını ifade eden Mican, ayrıca egemen güçler vasıtasıyla siyasi ve ekonomik baskı kurarak yol alındığını belirtti. Geleneklerine bağlılığı ile bilinen Türkiye'de de bazı siyasi parti ve yöneticileri, kimi dernekler, kripto odaklar, bazı sanatçılar ve sporcuların da açıkça LGBT'lilere destek verdiğini dile getiren Mican, "Milletin değerlerini, inançlarını, aile yapısını ve genç neslini koruması gereken siyasetçiler, akademisyenler, STK başkanları, psikiyatristler, sanat ve kültür dünyasındaki öncü insanlardan bazıları maalesef küresel çetenin dayatmasıyla tam tersi istikamette hareket ederek kendi kişisel ikballeri için milleti ateşe atmakta, toplumun dinamosu niteliğindeki ailenin ve gençliğin çöküşüne ön ayak olmaktadırlar." ifadelerini kullandı. Bu durumun Türkiye adına "esef verici ve endişelendirici" olduğunu belirten Mican, yapılan propaganda ve dayatmaların, genç nesillere yönelen en büyük tehdit olduğunu vurguladı. Mican, son 20-30 yıldır bin yıllık Türk-İslam yurdu olan Türkiye'de LGBT lobisinin epeyce güçlendiğini savunarak, "Hızla artan dernek ve kulüp sayıları, üye sayıları, üniversite-lise yapılanmaları, sanatçıların sahnelerde paçavra bayraklarını açar hale gelmesi, sözde onur yürüyüşleri tertip etmeleri, bazı siyasilerden de açık açık destek bulmaları, ana akım medyada rahatça propagandalarını icra etmeleri, milletini ve mukaddesatını seven her bir vatan evladını dehşete düşürmektedir." değerlendirmesinde bulundu. Birçok STK'nin birleşmesiyle kurdukları Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu olarak LGBT dernek ve yapılanmalarının kapatılması, propaganda faaliyetlerinin yasaklanması için ayrıca imza kampanyası düzenlediklerini ifade eden Mican, kısa sürede 150 bin imza topladıklarını söyledi. Mican, 18 Eylül Pazar saat 14.30'da 150 STK ile birlikte Saraçhane Parkı'nda toplanacaklarını aktararak, şunları kaydetti: "Bu sapkın örgütün tüm propaganda faaliyetlerinin ivedilikle durdurulması, tüm aktivitelerinin yasaklanması, derneklerinin kapatılması, kutsal aile yapımızın, çocuklarımızın ve gençlerimizin üzerinden kirli ellerini çekmeleri için 'Aileni ve neslini koru: sapkınlığa dur de' mitingi düzenliyoruz. Devamında da Beyazıt Meydanı'na kadar yürüyüş planlıyoruz. LGBT propaganda ve dayatmasının artan tehdit ve tehlikesine karşı toplumsal farkındalık oluşturma gayesindeyiz. Duyarlı tüm vatandaşlarımızı aileleriyle birlikte Saraçhane Parkı'na bekliyoruz."

1 yıl önce

Murat Yetkin'den STK'lara yönelik tepki çeken sözler

Türkiye'nin yüreğini yakan merkez üssü Kahramanmaraş olan 2 büyük depremin ardından yaralar sarılıyor. Her kesimden ekipler canla başla depremzedelere yardımcı olmaya çalışırken, bazı muhalif gazeteciler bazı sivil toplum kuruluşlarına saldırmaktan geri durmuyor. Murat Yetkin de o isimlerden biri. Yetkin, Fox TV ekranlarında yayınlanan Orta Sayfa isimli programda tepki çeken sözler sarf etti. "Ne oluyor hafızlık kursunu bitirdiği zaman ordu gibi resmi geçit yapan entarili sarıklılar, nerede onlar?" Yetkin, depremin hemen ardından canhıraş bir çalışma yürüten STK'ları hedef alarak, "Madenciler var gönüllü olarak gittiler. Bütün Sivil toplum örgütleri var, öğrenci dernekleri var herkes var. Ne oluyor hafızlık kursunu bitirdiği zaman ordu gibi resmi geçit yapan entarili sarıklılar. Nerede onlar?" dedi. "Bir işin ucundan tutamazlar mı?" Sözlerine devam eden Yetkin, "Bir işin ucundan tutamazlar mı neredeler? Ancak sala okunurken mi ortada olacaklar. Hayat kurtarmak yerine öldükten sonra mı ortaya çıkacaklar. Bunları açıkça konuşmamız lazım artık? Onu konuşma bunu konuşma yetti ya." şeklinde konuştu. Murat Yetkin'in konuya ilişkin ifadeleri şöyle: https://twitter.com/bugunguncel/status/1625519578129305600?s=46&t=fYngCbIwTioXMWaaJoAR1w Madenciler var gönüllü olarak gittiler. Bütün Sivil toplum örgütleri var, öğrenci dernekleri var herkes var. Ne oluyor hafızlık kursunu bitirdiği zaman ordu gibi resmi geçit yapan entarili sarıklılar. Nerede onlar? Bir işin ucundan tutamazlar mı neredeler? Ancak sala okunurken mi ortada olacaklar. Hayat kurtarmak yerine öldükten sonra mı ortaya çıkacaklar. Bunları açıkça konuşmamız lazım artık? Onu konuşma bunu konuşma yetti ya. Öte yandan Murat Yetkin'in depremde yardımlarıyla oradan oraya koşan STK'larla ilgili sözleri sonrası yapılanlar akıllara geldi. İşte onlardan bazıları... https://twitter.com/ihhinsaniyardim/status/1625431776855310338?s=46&t=fYngCbIwTioXMWaaJoAR1w https://twitter.com/ensarvakfi/status/1624860532565020675?s=46&t=fYngCbIwTioXMWaaJoAR1w https://twitter.com/besirdernegi/status/1625471468560588800?s=46&t=fYngCbIwTioXMWaaJoAR1w https://twitter.com/onderihl/status/1624563591008460802?s=46&t=fYngCbIwTioXMWaaJoAR1w https://twitter.com/agdorgtr/status/1625552258787078145?s=46&t=fYngCbIwTioXMWaaJoAR1w https://twitter.com/ilimyaymavakfi/status/1624461912795713537?s=46&t=fYngCbIwTioXMWaaJoAR1w https://twitter.com/denizfeneriorg/status/1625525536213635074?s=46&t=fYngCbIwTioXMWaaJoAR1w https://twitter.com/ismailaga_cami/status/1625535835213905928?s=46&t=fYngCbIwTioXMWaaJoAR1w https://twitter.com/sadakatasi/status/1625547712706797568?s=46&t=fYngCbIwTioXMWaaJoAR1w https://twitter.com/umutkervanivkf/status/1625495632411766785?s=46&t=fYngCbIwTioXMWaaJoAR1w https://twitter.com/hayratyardim/status/1624481090118336520?s=46&t=fYngCbIwTioXMWaaJoAR1w https://twitter.com/safavakfi/status/1624823958930440192?s=46&t=fYngCbIwTioXMWaaJoAR1w

3 ay önce

STK'lar Fatih Altaylı hakkında suç duyurusunda bulundu

Başkentte 24 Aralık'ta düzenlenen "Büyük Gazze Yürüyüşü ve Mitingi"ne katılanlara yönelik sosyal medyadaki sözlerini nedeniyle gazeteci Fatih Altaylı hakkında suç duyurusunda bulunuldu.