18 Mayıs Cumartesi 2024
2 yıl önce

PKK adına faaliyette bulunan HDP Kars İl Başkanı Ayhan Gezici ve eski Digor Belediye Başkanı Ekrem Bingül tutuklandı

Kars Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu’nca PKK/KCK’ya yönelik yürütülen soruşturma kapsamında, terör örgütü adına faaliyetlerde bulunduğu ve örgüt propagandası yaptığı tespit edilen dört şüpheli hakkında yakalama kararı çıkarıldı. İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekiplerince Kars ve İstanbul'da belirlenen adreslere düzenlenen eş zamanlı operasyonda eski HDP Kars İl Başkanı Ayhan Gezici, eski Digor Belediye Başkanı BDP'li Ekrem Bingül (41), ile birlikte iki kişi daha gözaltına alındı. Şüphelilerin evlerinde yapılan aramalarda ise çok sayıda örgütsel doküman ve dijital materyal ele geçirilirdi. Şüpheliler, emniyetteki işlemlerinin ardından sağlık kontrolünden geçirilerek, adliyeye sevk edildi. TUTUKLANDILAR Gezici ile Bingül, terör örgütü adına faaliyette bulunmak ve örgüt propagandası yapmak suçlarından tutuklanarak cezaevine gönderildi. İş insanı O.A. ve HDP il yöneticisi O.M. ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

2 yıl önce

AK Parti Sözcüsü Çelik: Cumhur İttifakı'nın adayı Cumhurbaşkanımızdır

AK Partili Çelik’in açıklamalarından satır başları şu şekilde: 3 Aralık Engelliler Günü’nde 750 civarı engelli öğretmen ataması yapılacak. Adalet Bakanımız açıkladı yeni mahkemeler devreye girecek. Vatandaşımızın adalete erişimini sağlayacak. Yakın zamanda Cumhurbaşkanımızın Katar ziyareti ile yoğun diplomasi trafiği devam edecek. 12 Şubat 193’te Atatürk yeni Türkiye vurgusu yapıyor. Fransızlara çağrı yapıyor. Herhangi kapitülasyon çağrısının dostane olmayacağını, ne pahasına olursa olsun sona erdireceğini söylüyor. ‘Eylemlerimizi harekete geçiren şey tam bağımsızlığımızdır.’ diyor. O günün zor şartları milletvekilimizin İngiliz arşivlerinde bulmasıyla ortaya çıktı. Türkiye, Azeri kardeşlerimizin haklı mücadelesine destek verdiğinde cihatçıları oraya gönderdi denildi. Terörle mücadele son derece güçlü bir şekilde devam ediyor. Eren Operasyonlarının son - bahar kış kısmı devam ediyor. MİT, Katar İstihbaratı ile Libya'da alıkonulan vatandaşlarımızı kurtardı. Cumhurbaşkanımız iç ve dış meseleler ile ilgili kapsamlı değerlendirmelerde bulundu. Kararlı bir şekilde politikalar uygulanmaya devam edecek. 'CUMHUR İTTİFAKI'NIN ADAYI CUMHURBAŞKANIMIZDIR' Cumhurbaşkanımızın aday olup olmaması sorgulama konusu değil. Önümüzdeki seçimlerde Cumhur İttifakı'nın adayı Cumhurbaşkanımızdır. Bu apaçık gerçek. Gerçek bir MGK sadece askeri güvenlikten, terörden değil ülke ile ilgili her gelişmeyi ele alır. MGK ekonomiyi ulusal güvenlik olarak ele alabilir. DW’NİN PAYLAŞIMI Biz Çerkes kardeşlerimizin asimilasyona uğradığını reddediyoruz. Bu fitne haberciliğidir. Türkiye’de farklı etnik kökenler üzerine çalışan platform ve habercilik anlayışı var. Türkiye’de Çekes kültürü teminat altındadır. Çerkes kardeşlerimizin verdiği yanıtın arkasındayız.

2 yıl önce

Kardeşinin dağa kaçırılmasından HDP'li vekil Garo Paylan’ı sorumlu tutuyor

Çocuklarının dağa kaçırılmasından HDP'yi sorumlu tutan ailelerin, 3 Eylül 2019'da başlattığı evlat nöbeti 820. gününde devam ediyor. Diyarbakır'da 17 yaşındayken dağa kaçırılan kardeşi Süleyman Çetinkaya için eylem yapan abla Zekiye Bozdağ, kardeşine ait flaş bellekte, kardeşinin kaçırılmadan 5 ay önce HDP'li Paylan ile çekilen fotoğrafını buldu. Kardeşinden 30 Ağustos 2019'dan bu yana haber alamadıklarını ifade eden Bozdağ, kardeşinin HDP'liler tarafından kandırılarak dağa götürüldüğünü savundu. Kardeşi kaybolduktan sonra geldikleri ilk kapının HDP olduğunu kaydeden Bozdağ, "HDP gençlik kolları kardeşimi kandırıp dağa gönderdi. Bu kapıya gelip sorunca 'Tanımıyoruz, bilmiyoruz, bu çocuktan haberimiz yok.' dediler. Milletvekili Garo Paylan kardeşimi dağa gönderdi. Paylan, kardeşimi kandırdı. Hediye paketi gibi onu süsleyip dağa göndermişler. HDP'den kardeşimi istiyorum." dedi. Yaklaşık 2,5 yıldır sürdürdüğü eyleminden vazgeçmeyeceğini anlatan Bozdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Burası, siyasi bir parti değil, Kandil'dir, Kandil'in ana merkezidir. Bütün çocukları burada kandırıp dağa gönderiyorlar. Haklı bir şekilde bütün aileler çocuklarını HDP'den istiyor. Herkes artık uyansın, bu gerçekleri görsün. Kimse keyfine gelip burada oturmuyor, kimse kimseyi burada zorla oturtmuyor, herkes çocuklarını istiyor. Buradaki bütün ailelerin çocukları dağdadır, bu çocukları dağa mahkum edenler de HDP'dir. Elimdeki fotoğraf kardeşim dağa götürülmeden 5 ay önce HDP seçim bürosunda çekilmiş." Kardeşi Muhammed için eylem yapan Ruken Canbey de yüzde 70 engelli kardeşinin dağa kaçırıldığını belirtti. Dağa kaçırılan Süleyman Çetinkaya ile Paylan'ın birlikte çekilmiş fotoğraflarına işaret eden Canbey, şunları kaydetti: "Bu fotoğraf, çocukların HDP tarafından kaçırıldığının kanıtıdır. Çocuğun her tarafını HDP'nin amblemleriyle süslemişler. Hediye paketi haline getirip PKK'lılara satmışlar. Başka bir açıklaması yok. 14-15 yaşındaki çocukları HDP, Garo Paylan, Selahattin Demirtaş ailelerinden koparıp PKK'ya satıyor. Hepimiz bu çocukları HDP'den istiyoruz. Başka siyasi partinin kapısına gidemeyiz çünkü bizim çocukların fotoğrafları başka siyasi parti milletvekilleriyle çıkmıyor. Hep, HDP belediye başkanları, HDP meclis üyeleriyle çıkıyor. Çocukların tamamını almadan da haklı davamızdan vazgeçmeyeceğiz." Oğlu Yusuf için eylem yapan Celil Begdaş ise çocukları dağa götürülen ve kaçırılan ailelere, "Gelin hep beraber evlatlarımızı bu zalimlerin elinden kurtaralım." diye seslendi. Eylemleriyle çok sayıda çocuğun teslim olduğunu ifade eden Begdaş, eylemlerinde kararlı olduklarını vurguladı.

2 yıl önce

Binali Yıldırım: İstanbul seçimlerinde yalanın siyaseti başroldeydi

Yıldırım, parti genel merkezinde AK Parti Genişletilmiş Bilgi ve İletişim Teknolojileri Eğitim İstişare Toplantısı'na katıldı. Şu anda hayatları, bütün alışkanlıkları ve iş yapma şekillerini kökten değiştirecek bir sürecin yaşandığını ve bunun adına "dijital dönüşüm süreci" denildiğini belirten Yıldırım, şunları kaydetti: "Şimdi artık güçlü devlet yok, süper devlet yok. Şu anda dijital imparatorluklar kuruluyor. Dünyayı artık dijital imparatorluklar idare ediyor. Seçimleri etkiliyorlar, rejimleri değişime zorluyorlar, dünyanın herhangi bir yerinde karışıklık çıkarmaya da çalışıyorlar. Her şey bu dijital imparatorluklar marifetiyle yapılmaya çalışıyor." Yıldırım, içinden geçilen bu dönüşüme endüstri 4.0 veya dördüncü sanayi devrimi denildiğini hatırlatarak, bu dönüşüm nedeniyle gelecek yıllarda pek çok meslek dalının yok olacağını ve yeni meslek dallarının ortaya çıkacağını söyledi. AK Parti iktidarlarının döneminde ulaşım ve teknoloji alanında yapılan yatırımları anlatan Yıldırım, şöyle devam etti: "2008 yılında tarihi bir karar aldık ve e-Devlet'i kurduk. e-Devleti kuran öncü ülkelerden biriyiz. İsim vermeyeceğim ama o zaman Bakanlar Kurulumuzda olan, bugün de partimizde olmayan, bize karşı muhalefet yapan arkadaşlarımızdan bazıları e-Devlet'e şiddetle karşı çıktılar, 'Bu bir fantezidir, buna ne gerek.' var dediler. Biz de ısrarla inat ettik, inat da bir murattır dedik, e-Devlet'i kurduk." "57 MİLYON KİŞİ E-DEVLET'İ KULLANIYOR" Yıldırım, e-Devlet aracılığıyla 842 kuruma yönelik 6 bin 170 hizmetin verildiğini ve toplam kullanıcı sayısının 57 milyon olduğunu bildirerek, Türkiye'nin dijital dönüşüm sürecinde yapması gerekenlere ilişkin, şunları söyledi: "Yapmamız gereken bir kere bu değişimi okuyup uzun vadeli istihdam programlarımızı gözden geçirmek, eğitim sistemimizi süratle buna göre dönüştürmek. Yani yeni iş alanları, yeni meslekler, geleceğin teknolojilerinin eğitim programımızda daha çok yer almasını sağlamak. Yani efendim işte Lidyalılar, Frigyalılar tamam bunları da bilelim de ağırlıklı olarak geleceğe yönelelim. Gelecekte ne bizi bekliyor? Bunları, çocuklarımızın, yavrularımızın hayal gücünü artırmaya yönelik yeni programları, yeni müfredatı belirlememiz lazım. Yarın Milli Eğitim Şurası var. Burada herhalde bu vizyonu ortaya koyacak, onu takip edeceğiz." "İSTANBUL SEÇİMLERİNDE YALANIN SİYASETİ BAŞROLDEYDİ" AK Parti'nin dijital dönüşüm ile bilgi, iletişim teknolojileri alanlarında hızla yapması gereken işlerin olduğunu dile getiren Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu: "Sanal alemde haberleşmek isteyen, fikirlerini beyan etmek isteyen ve bizim fikirlerimizi öğrenmek isteyen milyonlar var. Ben bunu İstanbul seçimlerinde yaşadım. İstanbul seçimlerinde yalanın siyaseti başroldeydi. Sosyal medyada yalanı ilk söyleyen kazandı. Yalan da bizim lügatimizde, siyasetimizde yer almadığı için biz uzak durduk. Sosyal medya sorumsuz medya değildir, sanal alem yalan alem değildir. Bunlara dikkat etmemiz lazım. İşin etik yanları da tabiatıyla önemli. Yani her şey kazanmak olmamalı ama etik değerleri yok sayarak kazanmanın bu ülkeye de faydası yok, kazanana da bir faydası olmaz." Sosyal medyanın toplumları mobilize etme, hareketlendirme ve kanaat oluşturmada çok etkin hale geldiğinin altını çizen Yıldırım, "Dolayısıyla bu araçlardan, bu platformdan sızlanmak yerine bu araçları en iyi, en etkin şekilde kullanmanın yollarını daha çok bulmamız lazım. Burada donanımımız, mücadele ederken aynı araçlarla olmazsa buradan sonuç alamayız. Dolayısıyla sosyal medyayı en etkin şekilde kullanmamızın yolu da yine bu Başkanlığımızın yapacağı faaliyetlerden geçiyor." şeklinde konuştu. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer İleri de dijital alanın artık siyasi söylemlerin paylaşıldığı bir yer olmanın ötesinde, bizatihi kendisinin siyasetin konusu haline geldiğini ifade ederek, "Dijital siyaset kavramı yerini dijitalin siyaseti kavramına bırakmaktadır. İşte bu açıdan baktığımızda AK Parti tam da bu dönemde kurulmuş olması kesinlikle bir tesadüf değildir." değerlendirmesinde bulundu.

2 yıl önce

Türkiye 3'üncü çeyrek büyüme oranıyla G20'nin zirvesinde

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ile Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye ekonomisi geçen yılın ilk çeyreğinde yüzde 4,4 büyüme kaydederken salgının olumsuz etkilerinin görülmeye başlandığı ikinci çeyrekte yüzde 10,4 daralmıştı. Ekonomide normalleşme sürecinin etkisiyle 2020'nin 3'üncü çeyreğinde yüzde 6,3, son çeyreğinde de yüzde 6,2'lik büyüme oranına ulaşıldı. Kovid-19 ile mücadeleyle geçen 2020 yılında ortalama yüzde 1,8 büyüyerek diğer ülkelerden olumlu ayrışan Türkiye, bu yılın ilk çeyreğinde yıllık bazda yüzde 7,4, ikinci çeyreğinde baz etkisiyle yüzde 22 büyüme kaydetti. Türkiye, bugün açıklanan 3'üncü çeyrekteki yüzde 7,4'lük büyüme performansıyla verisi açıklanan G20 ülkeleri arasında en yüksek oranda büyüyen ülke olarak dikkati çekti. Birleşik Krallık yüzde 6,6, Suudi Arabistan yüzde 6,2'lik büyümeyle Türkiye'yi izledi. G20 ülkelerinden ABD ve Çin yüzde 4,9, Meksika yüzde 4,7 büyüme kaydetti. Güney Kore'nin 3'üncü çeyrekte elde ettiği büyüme oranı yüzde 4, İtalya'nın yüzde 3,8 ve Endonezya'nın yüzde 3,7 olarak kayıtlara geçti. Bu dönemde Fransa yüzde 3,3, Almanya yüzde 2,6, Japonya yüzde 1,3 büyüme performansı sergiledi. TÜRKİYE, OECD ÜLKELERİ ARASINDA DA 2. SIRADA Öte yandan Türkiye, 3'üncü çeyrek büyüme verisiyle OECD ülkeleri arasında da öne çıktı. Şili, bu dönemde baz etkisiyle yüzde 17,3 büyüyerek listenin zirvesinde yer alırken Türkiye, ikinci oldu. Şili geçen yılın aynı döneminde yüzde 9,8 daralmıştı. Verisi açıklanan G20 ülkelerinin yılın 3'üncü çeyreğinde elde ettikleri büyüme oranları şöyle: Ülkeler Büyüme oranları (yüzde) Türkiye 7,4 Birleşik Krallık 6,6 Suudi Arabistan 6,2 ABD 4,9 Çin 4,9 Meksika 4,7 Güney Kore 4 İtalya 3,8 Endonezya 3,7 Fransa 3,3 Almanya 2,6 Japonya 1,3

2 yıl önce

Macron'un telefonlarını dahi açmadı! Bölgeden siliniyorlar: Rotayı Türkiye'ye çevirdiler

İlişkilerin mutlaka yeniden başlayacağını ancak bunun yeni belirleyicilerle gerçekleşeceğini kaydeden Kasımi, Cezayir'in İspanya, İtalya, Almanya gibi Avrupa Birliği içinden yeni ortaklarla ilişkiler kurma konusunda önemli adımlar attığını; Rusya, Çin ve Türkiye'yle de stratejik ilişkilerini güçlendirdiğini aktardı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un 2 Ekim'de Le Monde gazetesinde yayımlanan "Cezayir'in sömürge tarihini Fransa nefreti üzerine inşa ettiği" şeklindeki sözleri, Fransa'nın Cezayir'deki "kanlı sömürge" tarihiyle ilgili tartışmaları ciddi şekilde tırmandırdı. Cezayir yönetimi, Macron'un açıklamalarına tepki olarak 3 Ekim'de hava sahasını Fransız askeri uçaklarına kapattı ve ardından Cezayir'in Paris Büyükelçisi Muhammed Anter Davud'u istişare için ivedilikle ülkeye çağırdı. CEZAYİR CUMHURBAŞKANI ÖFKELİ Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un sözlerinin, iki ülke arasında son dönemde büyük bir krizin yaşanmasına neden olduğu görülüyor. Fransa'nın tavrına tepkisini açık bir şekilde gösteren Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, arayı düzeltmek için girişimde bulunan taraf olmayacaklarını belirtiyor. Almanya'da yayınlanan haftalık siyasi dergi Der Spiegel'de Kasım ayı başında yayınlanan röportajda, Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun'un Fransız mevkidaşından gelen aramaları reddettiği ifade edildi. Macron'un açıklamalarının "çok tehlikeli" olduğunu kaydeden Tebbun, krizi hafifletmek için girişimde bulunmayacaklarını, "hiçbir Cezayirlinin, söz konusu hakaretleri yapanlarla tekrar temasa geçmesini kabul etmeyeceğini" söyledi. Fransa'daki Libya konulu Paris Konferansı'na katılan Cezayir Dışişleri Bakanı Ramazan Lamamra da, sadece Libyalıları desteklemek amacıyla Paris'te bulunduğunu dile getirdi. Lamamra, ziyareti süresince de Fransız mevkidaşıyla bir araya gelmedi. Elysee Sarayı'ndan yapılan bir açıklamada, Macron'un, söz konusu açıklamalardan kaynaklanan yanlış anlamalardan üzüntü duyduğu belirtilerek, kendisinin, "Cezayir ulusuna, tarihine ve bu ülkenin egemenliğine büyük saygı duyduğu" aktarıldı. KRİZ DAHA DA BÜYÜYEBİLİR Elysee Sarayı'nın bu açıklaması dışında, krizi aşmak için somut adımlar atılmaması nedeniyle iki ülke arasındaki ilişkilerin yakın gelecekte krizin büyümesi de dahil tüm ihtimallere açık olduğu ifade ediliyor. Analistler, Macron'un Cezayir karşıtı aşırı sağın oylarını umarak bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar Cezayir ile gergin ilişkileri sürdürmek istediği değerlendirmesinde bulunuyor. AA muhabirine konuşan tarihçi Amir Rahile, Fransa'nın resmi tavrının, dostça davranma ve tehdit arasında gidip geldiğini belirtti. Siyasi Bilimler alanında çalışmaları bulunan İdris Atiyye de aynı görüşü paylaşıyor. Atiyye, Fransız Cumhurbaşkanlarının seçim kampanyaları sırasında daha önce de Cezayir'e yönelik "kabul edilemez" açıklamalar yaptığını kaydetti. Cezayir'e karşı bu tavrın ve Elysee Sarayı'na yeni liderlerin gelmesini beklemenin, krizi daha da büyütebileceğini ifade eden Atiyye, "Fransa Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan üzüntü açıklaması, asla bir özür olarak değerlendirilemez. Bu, tarihten ve siyasi boyutlardan uzakta ilişkileri yeniden normale döndürmek için yapılan bir manevra sadece." dedi. ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK Uluslararası kriz uzmanı Hasan Kasımi de Cezayir-Fransa ilişkilerinin en kötü dönemini yaşadığını söyledi. İki ülke arasında ilişkiler yeniden başlasa bile "eskisi gibi olmayacağını" kaydeden Kasımi, "Cezayir, siyasi anlamda, özel ekonomik ayrıcalıklar sağladığı Fransa'nın himayesi değil." diye konuştu. "Bugün Cezayir, Val de Grasse'nin Cezayir'i de değil." ifadesini kullanan Kasımi, eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'nın 2013 yılında tedavi gördüğü Fransız hastanesine işaret etti. Kasımi, "Fransa'nın Buteflika'ya tedavi ve sağlık dosyasıyla milyonlarca avro imtiyaz karşılığında şantaj yaptığını" belirtti. İlişkilerin mutlaka yeniden başlayacağını ancak bunun yeni belirleyicilerle gerçekleşeceğini kaydeden Kasımi, Cezayir'in İspanya, İtalya, Almanya gibi Avrupa Birliği içinden yeni ortaklarla ilişkiler kurma konusunda önemli adımlar attığını; Rusya, Çin ve Türkiye'yle de stratejik ilişkilerini güçlendirdiğini aktardı. Cezayir'in hava sahasını Fransız askeri uçaklarına kapattığını belirten Kasımi, söz konusu adımın, karşılıksız ayrıcalıklar üzerine değil, eşitlik ve karşılıklı saygıya dayalı ilişkilerin kurulması için yeni kuralların benimsendiğinin açık bir göstergesi olduğunu dile getirdi.

2 yıl önce

Türkiye, seçime hazırlanan Libya'yı her koşulda desteklemeye devam edecek

Kalın, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfının (SETA) Brüksel ofisinde düzenlenen "Libya'nın seçim öncesindeki siyasi belirsizlikleri" konulu çevrim içi panelde konuştu. "Libya'nın toprak bütünlüğü ve siyasal birliğinin önemini vurgulamak gerektiğini düşünüyorum." diyen Kalın, iç savaşın bitişinin siyasal istikrar ve demokratik yönetim için zemin hazırladığının, 24 Aralık'ta yapılması planlanan seçimlerin de bu nedenle ekseriyetle önemli olduğunun altını çizdi. Kalın, seçimlerle ilgili siyasi zorlukların bulunduğu ve seçimlerin yapılıp yapılamayacağının Libyalı tarafların vereceği bir karar olduğunu vurgulayarak "Her halükarda ne karar verirlerse versinler, Libyalılarca yürütülen bir süreç olmalı. Tüm uluslararası aktörler bu sürece saygı duymalı ve onu desteklemeli." diye konuştu. Avrupalı ülkeler ve ABD'nin Libya'ya "terör, göç ve enerji" çerçevesinden baktığını belirten Kalın, bunun oldukça dar bir açı olduğunu, Türkiye'nin ise farklı bir yaklaşım benimsediğini ifade etti. Kalın, Türkiye'nin Libya'nın askeri konularını "yalnızca Libya halkı, hükümeti ve seçilmiş yetkilileriyle" müzakere ettiğini vurgulayarak Berlin ve Paris konferanslarının, Türkiye'nin Libya'ya dahlinden memnun olunduğunu teyit ettiğini belirtti. "Birleşmiş bir Libya ordusu görmek istiyoruz. Türkiye olarak bu hedef doğrultusunda yardım etmeye her zaman hazırız." diyen Kalın, Türkiye'nin Libya'daki rolünü "Biz orada Libya hükümetine güvenliği sağlama ve birleşmiş bir ordu oluşturma amacıyla yapılan bir anlaşanın parçası olarak bulunuyoruz." sözleriyle özetledi. Kalın, "Türkiye'nin müdahalesi, olayların (olumsuz) gidişatını değiştirdi, çatışmaya bir denge getirdi." diye konuştu. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, "Trablus'ta herhangi birine sorun. Bağımsız bir uluslararası gözlemciye sorun. Türkiye'nin güvenlik durumunu daha iyi bir düzeye getirmekteki ve siyasi sürecin ilerlemesini sağlamaktaki katkısını kabul edecektir. Bunun, Berlin Konferansı ve Paris toplantısında da altı çizilmiştir." ifadelerini kullandı. Kalın, "Seçimlerin 24 Aralık'ta yapılamaması durumunda da Libya'yı siyasi ve ekonomik olarak ve diğer alanlarda da desteklemeye devam edeceğiz. Uluslararası toplumdan da aynısını yapmasını bekliyoruz." diyerek seçimlerin ertelenme ihtimalinin kötüye kullanılmaması gerektiğinin altını çizdi. "Bu belirsizlikler, bizi iki kez düşünmeye sevk ediyor" SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran da Birleşmiş Milletler (BM) liderliğindeki uluslararası barış çabalarının, Libya'ya istikrar getirmediğine ancak sahada askeri denge oluştuktan sonra ülkenin gerçek bir siyasi sürece geri döndüğüne dikkati çekti. Libya'da seçimlerle ilgili "pek çok belirsizlik" olduğunu ifade eden Duran, "Bu belirsizlikler, bizi iki kez düşünmeye sevk ediyor. Libya'daki kırılgan barış, pek çok faktöre ve koşula bağlıdır." diye konuştu. Duran, Libya'da seçimlerin planlanan tarihte düzenlenmesi konusunda Libyalı yerel aktörler üzerinde uluslararası baskı olduğunu belirterek "Libyalı aktörlerin ve sorumlu uluslararası paydaşların seçim sonrası kaos çıkması durumunda ne yapacakları konusunda bir eylem planı veya yol haritası yok. Libya'nın geleceği konusunda iyimser olmak istiyoruz. Libya'nın barış ve istikrar yönünde hareket ettiğini görmek istiyoruz." değerlendirmesini yaptı. Libya halkının da istediği üzere ülkedeki barışı ve istikrarın ancak yerel aktörlerin samimi siyasi katılımı ve diyaloğu yoluyla geri getirilebileceğini vurgulayan Duran, 24 Aralık seçimlerinin ve seçimlerden sonraki gelişmelerin Libya'nın barış ve istikrarına katkıda bulunmasını umduklarını dile getirdi.

2 yıl önce

Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü: Almanya'da ekonomi 4. çeyrekte daralacak

DIW, Almanya'ya ilişkin kasım ayı ekonomik barometresini açıkladı. Buna göre, ekonomik barometre, 4. çeyrekte 9,6 puan azalarak 97,1 puana geriledi. Bu da 2020'nin 2'inci çeyreğinden bu yana en düşük değer olarak kayıtlara geçti. Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) vaka sayılarının artışıyla ekonomiye yönelik riskin her geçen gün arttığına yer verilen açıklamada, "Son çeyrekte istihdamdaki artış muhtemelen gözle görülür şekilde yavaşlayacak ve kısa süreli çalışan sayısındaki hızlı düşüş muhtemelen şimdilik durma noktasına gelecek." değerlendirmesinde bulunuldu. DIW'in açıklamasında mal kıtlığının geçici olarak enflasyonu körüklediğine vurgu yapılarak, enflasyon oranının bu yıl sonuna kadar yüzde 5 seviyesinde kalacağı öngörüldü. Alman ekonomisinde tedarik darboğazlarının devam etmesiyle ivme kaybı yaşandığının belirtildiği açıklamada, bu yılın son çeyreğinde GSYH'nin daralacağını tahmin edildi. DIW ekonomistlerinden Simon Junker, konuya ilişkin değerlendirmesinde, tedarik darboğazlarının devam ettiğini ve son çeyrekte de Alman sanayi üretimini baskıladığını vurguladı. Junker, "Buna ilave olarak, Kovid-19 salgınında 4. dalgaya yönelik endişeler önemli ölçüde arttı ve konaklama sektörü gibi yoğun hareketlilik gerektiren birçok hizmet sağlayıcısını etkiliyor. Ek olarak, Kovid-19'un Güney Afrika'da ortaya çıkan yeni varyantı, hızlı bir ekonomik toparlanma umudunu baskılıyor." değerlendirmesinde bulundu. Bu arada, Almanya'da geçen ay yüzde 4,5 olan yıllık enflasyon, enerji fiyatları ve salgının etkisiyle kasımda yüzde 5,2'ye yükselerek, son 29 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Öte yandan, Almanya Merkez Bankası (Bundesbank), 22 Kasım'da yayınlanan ekonomiye yönelik aylık raporunda, Alman ekonomisinin üretim için ara mal ve çalışan eksikliği ile Kovid-19 salgınında yeni kısıtlamalar nedeniyle "durgunluğa doğru yol aldığını" duyurdu. Almanya ekonomisi, yılın üçüncü çeyreğinde bir önceki çeyreğe kıyasla yüzde 1,7 büyümüştü. Alman hükümetine ekonomik danışmanlık yapan Ekonomi Bilirkişi Kurulu (SVR), ortalama enflasyonun bu yıl yüzde 3,1, gelecek yıl yüzde 2,6 olarak gerçekleşmesini bekliyor. Almanya'da hükümet, 27 Ekim'de bu yıl için daha önce yüzde 3,5 olarak açıklanan resmi büyüme beklentisini Kovid-19 salgınının kalıcı etkileri ve tedarik zincirindeki sıkıntılardan dolayı aşağı yönlü revize ederek yüzde 2,6'ya çekti.

1 2 ... 2027 2028 2029 2030 2031 2032 2033 ... 2674 2675