05 Mayıs Pazar 2024
3 yıl önce

AK Parti Sözcüsü Çelik, Yunanistan'ın Ege'deki zalimliğini fotoğraflarla gösterdi

Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti MYK devam ederken gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Çelik, Yunanistan'ın Ege Denizi'nde mültecilere yaptığı kötü muameleye AB'nin ses çıkarmamasını eleştirerek, "Mülteci botuna yaklaştıktan sonra Yunanistan sahil güvenlik unsuru, mültecilerin üstüne yakmak için benzin döküyor. Bu olay AB karasularında gerçekleşiyor. Bu görüntülere ne diyorlar? AB sürekli olarak üyemizin arkasındayız diyor. Bunu herkesin görmesi gerekiyor. 41 göçmen, Türkiye'nin sahil güvenlik ekibi sayesinde kurtarılmıştır" ifadelerini kullandı. İşte Çelik'in açıklamalarından satır başları: DİYARBAKIR ANNELERİ Diyarbakır annelerinden 24 aile evladına kavuştu. 595. gününe girildi. Bu dünya tarihinde annelerin evlatlarına kavuşması için yaptıkları en uzun nöbettir. Bütün annelerin evlatlarına bir an evvel kavuşmasını ümit ediyoruz. Bize gönderdikleri tüm selamları mesajları alıyoruz, yakından takip ediyoruz. KILIÇDAROĞLU'NA BİLDİRİ TEPKİSİ Emekli amiraller tarafından yayınlanan siyasete geçmişteki kötü girişimleri hatırlatan bir bildiri olduğunu geçen hafta size anlatmıştım. Yargının devreye girmesinden dolayı konuya girmemiştim. Bu süreç içerisinde AK Parti'yi ima eden Kılıçdaroğlu'ndan ve bazı CHP'li arkadaşlardan kabul edemeyeceğimiz iddialar oldu. Bu metnin değiştirilmesinde ya da gece yayınlanmasında iktidarın sorumlu olduğu yönünde açıklama yaptılar. Bunlar baştan aşağı yanlıştır. Eğer bu bildiri değiştirildiyse ya da gece yayınlanması konusunda müdahale olduysa, niçin gece yayınlanır, yayınlanmaz bazı emekli amiraller açıklama yapmaya çalıştı? Eğer gece yayınlanması konusunda bir provakasyon varsa bunu o gece yayınlanır yayınlanmaz, "Ben bu bildirinin arkasındayım" tweeti atan amirallere soracaklar. Bizim eleştirimize karşı "gece uykulu olarak okumuşlar, sabah anlarlar" diye saygısızlık yaparak sahip çıktılar. Kılıçdaroğlu'nda bilgi varsa içeriğine kim müdahale etmiş? Bu son derece yanlış bir iştir, bizim iktidarımızın suçlanması bu eylemi örtmek için bu suçlamalara girişmektedir. Ayrıca bu değiştirildiği bilgisi kim tarafından Kılıçdaroğlu'na gelmiştir. Hemen sahiplenenlerin niye buna sahiplendiği onlara sorulması gereken bir iştir. DENDIAS'IN SKANDAL SÖZLERİ Yunan Dışişleri'nin ülkemize bir ziyareti oldu. Geleneksel misafirperverliğimiz çerçevesinde sorunlarımızı konuşmaktan memnuniyet duyuyoruz. Fakat biz burada gördük ki, Yunan Dışişleri Bakanı Ankara ile konuşmak için gelmemiş, Atina'ya konuşmak için gelmiş. Son derece bağnaz bir şekilde ülkemizi itham etti. Dışişleri Bakanımız, cevap verdikten sonra son sözü yine misafir bakana verdi. Ama yine aynı şekilde devam etti. Müzakereye gelmiş ama müzakereyi sabote etmiş olarak kayıtlara geçmiş oldu. Bütün dünya da bu tavrı görmüş oldu. Dünya ayrıca müzakere isteyen pozitif taraf kim bunu da görmüş oldu. Beni en çok şaşırtan şey, "İster küçük devlet olsun ister büyük devlet olsun. Bütün devletler kendi ülkelerinin egemenliklerini korumaya muktedirdir söylerler. Bunun dışındaki bir ifade devlet olma kapasitesinden geriye gitmek olarak ifade edilir. İlk defa bir bakanın kendi ülkesinden değil, Avrupa Birliği'nden bahsetti. Kendi ülkesinin egemenliğinden değil, Avrupa'nın egemenliğinden bahsetmesiyle ilk kez karşılaştık. Müzakere sürecini akıllı bir dille, akıllı bir devlet anlayışıyla biz sürdürmeye hazır olduğumuzu sürdürüyoruz. Yunanın dışişlerinin yaptığı konuşma, Türkiye ile Yunanistan arasındaki krizi göstermekten çok bakanın kendi ülkesindeki krizi göstermektedir. Cumhurbaşkanımız şunu ifade ediyor; Hemen talimat veriyorum belgeleri size gönderiyorum" diyor. Belgeleri gönderiyoruz, fakat bir cevap alamıyoruz. YUNANİSTAN'IN MÜLTECİ ZALİMLİĞİ Mülteci botuna yaklaştıktan sonra Yunanistan sahil güvenlik unsuru, mültecilerin üstüne yakmak için benzin döküyor. AB ülkesi bir üyenin yaptığı zalim davranışı durduran milletimizin asil evlatları sahil güvenlik güçlerimizdir. Kalabalık olan mülteci botunu şişlendiğiniz zaman hayatta kalma imkanı vardır. Yunan güvenlik güçleri benzin dökerek bir katliam yapmaya imza atıyor. Türk sahil güvenlik ekiplerimiz orada olmasa denizleri mezar yapacaklar. Hepsi Akdeniz'de ölecekti. Bizim karşımıza sürekli Yunan Türkiye ilişkilerini Ankara AB ilişkisine sokmaya çalışıyorsunuz. Sürekli bize belge yok diyorsunuz. Bakın buna. 41 göçmen, Türkiye'nin sahil güvenlik ekibi sayesinde kurtarılmıştır. AB sürekli olarak üyemizin arkasındayız diyor. Bu olay AB karasularında gerçekleşiyor. Bu görüntülere ne diyorlar? Bunu herkesin görmesi gerekiyor. AFGANİSTAN'A DESTEK Milli güvenliğimiz açısından Afganistan barışına verdiğimiz destek stratejiktir. Öte yandan kardeş bir ülke olarak Türkiye'nin ev sahipliği önemli olacaktır. Türkiye bir kere daha dünya barışına destek olan bu katılımı düzenleyecektir. UKRAYNA-RUSYA KRİZİ Donbas'taki ateşkes ihlallerinde 20'ye yakın Ukrayna askerinin ölümüyle sonuçlandı. Rusya arkasından Karadeniz'de bölgeyi kapattı. Rusya, Ukrayna ve AGİT arasında bir çözümün olmasını istiyoruz. Kuşkusuz biz Kırım bölgesindeki işgali tanımıyoruz. Ukrayna ve Rusya ile yakın ilişkilerimiz var.  Bu süreci de diplomatik bir süreçte 3'lü temasla çözülmesini arzu ediyoruz. FİLİSTİN'İN YANINDAYIZ Üzülerek söylüyoruz İsrail yine Gazze'ye saldırıda bulunmuştur. Batı Şeria'da Filistinli siyasetçileri tutukluyor, buna karşı batıdan güçlü bir ses çıkmıyor. Kınamaların İsrail'i etkilemediği ortaya çıktı. Kuşkusuz Filistin'in yanındayız, hak ve hukukunu korumaya gereken tavırları almayı sürdüreceğiz. CHP'YE 23 NİSAN TEPKİSİ CHP sözcüsü arkadaşımız basın toplantısı yapmış, Burada 23 Nisan'ı anarken bile yanlış argümanlar kullanmış. Atatürk, tabii Meclis'e her zaman önem verdi. Dünyadaki bütün meclisler savaştan sonra kurulmuştur fakat bizim Meclis'imiz Kurtuluş Savaşı'nın yönetmiştir. Şimdi, Atatürk üzerinden cümle kuran CHP'li arkadaşımızın söylediği doğru değil. Onlar, her Meclis'in kapatıldığı darbede destek verdiler. Ve netice itibarıyla keşke farklı bir tutum ortaya koysaydılar da siyasi partiler açısından elverişlilik olarak görmezdik ve belki ilk defa CHP demokrasiye katkı vermiş olurdu amirallerin bildirisine karşı çıkmış olsaydı. Siz 60, 70 ve onun ötesindeki her girişime destek verdiniz. Bunu birbirine karıştırmayın. Biz gazi olmuş yüce Meclis'i her zaman saygıyla korumaya devam edeceğiz. Genel Başkanları kumpası ifade ediyor. Bu kumpas kurma geleneği bizim bakanlarımızda geleneğimizde yok. Kumpas diye bahsettikleri, "Gece yayınlanmasında iktidar var ya da bildirini değiştirilmiş ve iktidarın bir kolu var" "Sabah okurlarsa anlarlar diyor" bunu söyleyen imza atan emekli amiral. Niye demiyor, "içeriğinde bu ifadenin olması gerekiyor, başlığın atılmaması gerekiyordu" diye. Kumpas için uzağa gitmeyeceksiniz. Bu ifadeyi söyleyen emekli amirallere söyleyeceksiniz. Ondan sonra buna karşı çıkanları kumpasla suçlamaya çalışıyorsunuz. Kumpası burada arayacaksınız. SARIKLI AMİRAL SORUŞTURMASI TSK'daki disiplin süreci devam ediyor. Ne yapılsın Silahlı kuvvetler soruşturmayı kendi tamamlamasın mı? O görüntüyü kabul etmiyoruz arkadaşlar. TSK'da kendi içinde bunu halledeceğine inanıyoruz. O görüntüye vurgu yaparak, emekli amirallerin bildirisini meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Bu ikisini birlikte kavga ettirerek nereye varmaya çalıştığınızı biliyoruz. Bununla ilgili atmadığımız adım söz konusu olamaz. TSK'nın disiplini bizim için çok önemlidir.  128 MİLYAR DOLAR TARTIŞMASI Bu 128 milyar dolar meselesini sürekli ortaya çıkarıyorlar. Kendi milletvekilleri en güzel cevabı verdi. Neredeymiş, "bakması bilene gözünün önündeymiş" Kim söylüyor? Kendi CHP'li milletvekili. SORU-CEVAP YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI Anayasa çalışmalarıyla ilgili akademisyen arkadaşlar siyasi tartışmaya zemin hazırlıyorlar. O çalışma güçlü bir şekilde devam ediyor. Burada olgunlaştıktan sonra diğer partilerle de konuşacağız. Bu mutabakata katılan olur katılmayan olmaz onların bileceği iş ama bu kapı açık olacaktır. Gelecek nesillere bu anayasayı bırakmamalıyız. Bunu gelecek nesillere borçluyuz. Darbe dönemine ait olmayan ilk sivil anayasayı geleceğe bırakmalıyız. KKTC'DE KUR'AN KURSU KARARI Türkiye'yi geçmişteki mahveden şey konjektür hazretleri ile mevzuat efendileriydi. Geçmişte biz bunu gördük. Bunlar laikçilik diye demokrasi uydurdular. Laiklik, Türkiye için toplumsal barış ilkesidir. Laiklik tam anlamıyla uygulanmalıdır. Bu da din ve vicdan hürriyetinin uygulanmasıyla olur. Hiç kimse laikliği din ve vicdan hürriyetine aykırı yorumlayamaz. Aynı acılar niye KKTC'de olsun. Tabi ki Türkiye'nin atacağı adımlar vardır. Sayın Cumhurbaşkanımız ve sayın Tatar'da aynı ifadeleri dile getirdi zaten. Geçmişte bu Türkiye'de yapıldı bunun aynısının KKTC'ye yapılmasını arzu etmeyiz. YUNANİSTAN'IN AKDENİZ TEMASLARI Yunanistan Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı'na biz şunu söylüyoruz; "Gelin bu konuları birlikte çözelim" Dendias'ın Türkiye'ye gelip, 'Şunlar hukuka uygundur' dediklerinin hepsi hukuka uygun değildir. Biz, Yunanistan'ı zor durumda olduğu zaman hiç istismar etmedik. Deprem oldu, yardıma gittik. Bunun tamamlayıcısı olarak da şöyle bir şey yapıyor. Türkiye'yi kuşatmak için Libya'ya gidiyor, Mısır'a gidiyor. Bu gittikleri devletlerle bizim de ikili ilişkilerimiz var. Akdeniz hiçbir zaman kan gölü olmaz. Yunanistan şöyle bir devlet durumuna düşüyor. Yunan halkını bu hale düşürmesi konusunda da herkesin düşünmesi gerekir. Türkiye'ye karşı kumpas oluşturmaya çalışan bir konuma düşüyor. RUSYA-UKRAYNA GERİLİMİ Şöyle mantıksızlık var. Türkiye Rusya ile ilişkilerini bozmak için Suriye'den Ukrayna'ya savaşçı taşıyacak. Bazı şeyleri birbirine karıştırmamak lazım. Rusya ile güçlü ilişkiler geliştirdiğimiz gibi Ukrayna'yla da güçlü ilişkiler geliştiriyoruz. Kırım ihlalini tanımıyoruz. Sonuçta 3'lü temas hayata geçmelidir. Bunu daha önce CHP'li arkadaşımız, Karabağ için demişti. İşte "Suriye'den Karabağ'a asker gönderiliyor" diye. Hangi grupların vekalet savaşlarında kullanıldığını adreslerine kadar biliyoruz. Hepsinin velaket savaşıyla ilgili unsuru var. Türkiye'nin böyle bir şeye ihtiyacı yoktur. BELEDİYELERE PASAPORT SORUŞTURMASI Bir kaç tane CHP'li milletvekili çıktı, bunu AK Parti belediyeleri yapıyor dedi. Şimdi bugün gördük ki aynı durum CHP ve İYİ Parti belediyelerinde de varmış. Kendi belediyelerinde de çıktı işte. Ondan sonra CHP sözcüsü çıkıyor, İçişleri Bakanımızı suçluyor. Zaten soruşturma emrini Bakanımız vermiş. Onlara şunu sormak istiyorum, "Her CHP üyelik kartı verdiğinizin sütten çıkmış ak kaşık olduğuna emin misiniz? Kefil olabiliyor musunuz" Sonuç olarak Belediyelerden böyle bir tablo ortaya çıktı. Bakanlığımızda soruşturma yaparak her şeyi ortaya çıkaracaktır. Biz de bunun olmasını istiyoruz.

2 yıl önce

Reuters’ın çirkin algı çalışması: Türkiye'nin normalleşme kararlarını kepenkleri indirilmiş dükkanların bulunduğu bir fotoğrafla duyurdu

Türkiye ile ilgili olumsuz algı oluşturmak için her fırsatı kullanan İngiliz Reuters haber ajansı, Türkiye'nin normalleşme tarihlerini ilginç bir fotoğrafla duyurdu. Reuters'ın yaptığı algı çalışması aynı içerikteki benzer haberlerin söz konusu Avrupa olunca farklı fotoğraflarla servis edilmesiyle ortaya çıkıyor. Reuters İngiltere, Norveç, İrlanda gibi Avrupa ülkelerindeki normalleşme haberlerini duyururken, sokak ve park fotoğrafları kullanırken Türkiye'nin normalleşme kararlarını kepenkleri indirilmiş dükkanların bulunduğu bir fotoğrafla duyurdu. Reuters’ın bu tutumu tepkilere sebep oldu.

2 yıl önce

Biden'ın, İsrail Cumhurbaşkanı Özel Kaleminin önünde diz çöktüğü fotoğraf sosyal medyada gündem oldu

İsrail basını, Rivlin'in 28 Haziran Pazartesi Beyaz Saray'a gerçekleştirdiği ziyaret esnasında çekilen yeni bir fotoğrafı servis etti. Fotoğrafta Biden, Rivlin'in Özel Kalemi Ultra Ortodoks Ravitz'in önünde diz çökerken görülüyor. Haftanın fotoğrafı Rivlin'in, Biden'a Ravitz'in 12 çocuk annesi olduğunu söylediği ve bunun üzerine Biden'ın, Ravitz'in önünde diz çöktüğü belirtildi. Fotoğraf Amerikalı kullanıcılar arasında da sosyal medyada hızla yayıldı, çok sayıda kişi söz konusu kare için "haftanın fotoğrafı" yorumunu yaptı.

2 yıl önce

Gaziantep Valiliği: O fotoğraf sergi alanından

Gaziantep Valiliği tarafından yapılan yazılı açıklamada, şöyle denildi: "Ulusal bir haber ajansı tarafından İlimiz Araban İlçe Kaymakamlığınca hayata geçirilen 'Yetim Gülerse Dünya Güler Projesi' kapsamında 8 Temmuz 2021 tarihinde '350 yetim ve öksüz çocuğun özel oda hayali gerçekleştirildi' başlığıyla bir haber çalışması yapılmış ve haberde bazı fotoğraflara yer verilmiştir. Haberin sosyal medya mecralarında yayılmasının ardından bu fotoğraflarda yer alan görüntülerle ilgili yanlış anlaşılmalardan kaynaklanan bazı sosyal medya paylaşımları yapılması ve yanlış bir algı oluşması üzerine açıklama yapılması ihtiyacı doğmuştur. Söz konusu proje kapsamında hayırsever vatandaşlarımızın da desteği ile Araban Kaymakamlığımız tarafından 125 genç ve çocuk odası 350 öksüz, yetim, şehit ailesinden ve dezavantajlı çocuğa (bazı odalar 2-3 kişiliktir) tahsis edilerek kurulumu gerçekleştirilmiştir. Proje kapsamında destek veren hayırseverlerin, yaptıkları bağışlarla gençlerimize nasıl bir genç odası hazırlandığını görmelerinin sağlanması ve gençlerimizin rencide edilmemesi amacıyla Kaymakamlık girişimleri ile örnek odanın sergilendiği bir alan oluşturulmuştur. Haberle birlikte verilen ana fotoğraf, Kaymakamlık projelerinin ve örnek odaların sergilendiği açılış programından çekilmiştir ve fotoğraflarda yer alan genç odası, proje kapsamında dağıtımı gerçekleştirilen genç odalarının birer örneklerinin sergilendiği alana aittir. Dolayısı ile fotoğraflar gençlerin yaşadığı evlerin değil sergi alanının fotoğrafları olduğu için duvarda yazılan yazı proje tanımlaması yapmak amacıyla yazılmış ve duvarda bulunan kamera ise alanın güvenliğinin sağlanması amacıyla yerleştirilmiştir."

2 yıl önce

“Davutoğlu’nun günahı, Ruşen’in fotoğrafı”

Tuna’nın yazısı şöyle; “Sayın Ahmet Davutoğlu birkaç gün evvel Ruşen Çakır adlı şahsın "Besleme Medya" tesmiye edilen mecrasında çok doğru bir şey söyledi. Şaşırdığınızın farkındayım, ben de duyunca şaşırmıştım. Evet yanlış duymadınız, "Çok doğru bir şey söyledi" dedim. Lakin, ona geçmeden evvel can arkadaşım Ahmet Kekeç'e ait "Besleme Medya" kavramlaştırmasının "yakıştırma" değil, "olgu" olduğunu belirtmek isterim. Zira, ABD'nin ünlü düşünce kuruluşu "Center for American Progress", Ruşen Çakır'ın sahibi olduğu söz konusu medya dahil birçok sosyal medya kuruluşunun ABD tarafından fonlandığını raporunda açık seçik yazmıştı. E tabii ABD beslemesi medya olunca, Davutoğlu'na bazı şeyleri sormak hiç "yakışık" almazdı. Mesela, "Başbakanlıktan ayrılmanız üzerine, ABD'nin dış politikalarına yön veren Foreign Policy dergisinin, 'ABD, Ankara'daki adamını kaybetti' yorumunu yapmasına ne diyorsunuz?" şeklinde bir soru yöneltmesi "tencere dibin kara" misali ayıp olurdu. Haliyle sormadı. "Eski Başdanışmanınız Abdulkadir Özkan, genel başkanı olduğunuz AK Parti 7 Haziran seçimlerini kaybedince resmi konutta kutlama yaptığınızı iddia ediyor, doğru mu?.." diye de sormadı. Ne mi sordu? Mönüdeki vazgeçilmezlerden Pengueni sordu mesela... "Hilal Kaplan size hodri meydan çekti, beni mahkemeye verin dedi. Madem Penguenden çok şekvacısınız, neden mahkemeye vermiyorsunuz?" şeklinde sormadı ama sorsaydı da Davutoğlu'nun mucize çapındaki "tutarsızlık" başarısını sürdüreceği kuvvetle muhtemeldi. Çünkü bu konuda şimdiye değin kendi kendini çürütmekten, hatta iptizale uğratmaktan öteye geçmedi. Bir şey daha söyledi ki kendisi adına çok üzüldüm. Bunu da anlatacağım, lakin öncelikle şu Ruşen Çakır'ın "vefasına" değinmek istiyorum. Davutoğlu söyleşisi nedense bana bu özelliğini çağrıştırdı. "Özellik" midir yoksa "profesyonellik" mi, bilemem. Benim bildiğim şudur: "Gezi" kalkışmasında kaput olan NTV canlı yayın aracının önünde kahraman gibi poz vermekle Gezicilere "vefasını" göstermişti. Bu pozdan daha kahramancasını da Kandil'de vermişti. Vaktiyle anlatmıştım: PKK liderlerinden Duran Kalkan ile yaptığı söyleşi için çadırda öyle bir fotoğraf çektirmiş ki, kim Ruşen, kim Duran Kalkan, bilmeyen anlayamazdı... Masa başındaki sandalyede, hemen Öcalan posterinin altında Ruşen, elinde kalem bir şeyler anlatıyor; Duran Kalkan da masanın köşeciğine iliştirilmiş sandalyede elleri dizlerinde uslu bir çocuk gibi dinliyor. Duran Kalkan'ın misafirperverliğini yansıttığı kadar Ruşen'in de misafir olmadığını yansıtan bu fotoğrafı nasıl anlatsam... Hani bir dostunuzu makamında ziyaret edersiniz de sizi muhabbetinden dolayı makam masasının başında oturmaya davet eder. İtiraz etseniz de, sonunda ısrarlara dayanamaz oturursunuz. Ne ki iğreti oturduğunuzu içeri giren herkes ilk bakışta anlar... Bu fotoğraf öyle değil. Bilmeyen Ruşen'i hep o masa başında, Duran Kalkan'ı da hep masanın karşısında maruzatını arz eden biri sanır. Fotoğraf dedik laf uzadı. Gelelim Davutoğlu'nun "çok doğru" dediğim sözüne: Ruşen Çakır, "Kamuoyu, Sedat Peker'in anlattıklarından daha fazlasını bildiğiniz halde anlatmadığınıza inanıyor" deyince, "Ben nerden bileyim. Gayrimeşru ilişkilerin içinde olmadım ki..." cevabını verdi. Doğru dediğim bu! Öyle siyasi şizofren bir güruh ki, Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanlık koltuğuna nasıl oturtulduğunu hem bilmiyor hem öğrenmek istemiyor. Ama 19 yıl boyunca her seçimi kazanıp tek başına iktidar olan AK Parti'nin "sırlardan" ibaret olduğunu sanıyor. Bu muhalif şebeleklere göre AK Parti'nin en büyük "sırrı" da 15 Temmuz. Sedat Peker'den de en çok bu "sırrı" deşifre etmesini istiyorlar. Hülasa, 15 Temmuz direnişine Fetullah Gülen'le ağız birliği içinde "tiyatro" demesini bekliyorlar... Davutoğlu'na çok üzüldüğüm şeye gelince: Mezkûr söyleşide, AK Parti'deki kavganın "siyaset dışı ilişkiler ağından" çıktığını iddia ederken, "Yoksa benim yükselen popülaritemden Tayyip Erdoğan'ın rahatsız olmasını anlarım..." diyor. Davutoğlu'nun partisinde hiç mi samimi bir dostu, arkadaşı yok? "Yükselen popülaritesinden Erdoğan'ın rahatsızlık duyduğuna" inanacak kadar gerçeklerden bağını koparması hiç mi vicdanlarını sızlatmıyor? Neden uyandırmıyorlar? Davutoğlu'nun günahından ne yapacaklar?”

2 yıl önce

Yangın mağduru vatandaştan Muharrem İnce’ye tepki: “fotoğraf çekilmekle olmaz bu iş”

Yangın bölgelerinden halkın derdini yakından dinleyen, onlara çare olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştiren Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’in utanılacak halleri tiktok’a düştü. Yangın bölgesinde fotoğraf çekinerek şov yapan İnce halkın tepkisi ile karşılaştı. Yangın mağduru vatandaş İnce’ye “fotoğraf çekilmekle olmaz bu iş” diye tepki gösterdi.

2 yıl önce

Cübbeli Ahmet Hoca’dan kız arkadaşı ile fotoğraf paylaşan Ebrar Bozkurt’a tepki: Bunca bela yetmemiş olacak ki...

"İşittiğime göre; Milli takımda oynayan bir voleybolcu lezbiyenliğini teşhir etmiş ve eli klavye tutan birçok kimse bunu müdâfea etmiş" diyen Cübbeli Ahmet hoca, "Bunca belâ yetmemiş olacak ki artık toplumdaki bazı kimseler yıkıcı bir umûmi belaya davetiye çıkarır hale gelmiş" düşüncesini savundu. "Devlet kadrosunda bulunan birinin lezbiyenliği değil, lezbiyenliği teşhiri ve insanların bunu savunması başımıza ne işler açacak!?" diyen Cüppeli Ahmet, "Bu yüzden sessiz kalanlar başta olmak üzere kimse dünyâda belâdan, âhirette azaptan kurtulamaz" ifadelerini kullandı.

2 yıl önce

Sultan Şenyazar | Bozkurt: Bir afet ve Türkiye Fotoğrafı

DEVLET ÇALIŞIYOR MU?   Eğer ben “çalışıyor” yazarsam ve siz de orayı görmeden okursanız, muhtemelen benim hakkımda “iktidar yanlısı” diyeceksiniz. Gerçi iktidar yanlısı olduğum doğru ama bu yorumun onunla ilgisi yok. Bozkurt’a giderseniz, siz de bana hak verirsiniz. Çalışıyor mu, evet çalışıyor. Organize mi, evet, gerçekten iyi organize.   Malum, 2020’nin başından beri ülkemizin ana gündemi afet yönetimi oldu. Önce Elazığ Depremi ile başladık, sonra Van’da deprem ve çığ, Bingöl’de deprem, İzmir’de deprem, Rize’de, Balıkesir’de seller, Kartal’da durup dururken çöken apartmanlar ve daha niceleri. Hatta bu arada bir de pandemi yönettik. Ve hepimiz biliyoruz ki –daha doğrusu bütün bilim insanları söylüyor ki- Marmara’da veya Ege’de büyük bir depreme doğru adım adım ilerliyoruz. İçişleri Bakanı’nın ilginç bir tesbiti var, “her afette hem afetle mücadele ediyoruz, hem de dezenformasyon afetiyle mücadele ediyoruz” diyor. Haksız mı adam? Her afette aynı şeyleri yaşamıyor muyuz? Aynı mahfillerden aynı açıklamaları, aynı tweetleri görmüyor muyuz? Oturduğu yerden enkaz kaldıranları, yangın söndürenleri bilmiyor muyuz?   Bozkurt’ta şunu gördüm: Bu iki yıllık sürede, ülkede bir afet yönetim ekibi oluşmuş. Her afette biraradalar ve artık hem kurumlar hem de kişiler birbirlerine aşina olmuşlar. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ekip başı. Bakan yardımcısı İsmail Çataklı Afad ve Göç meselesinden sorumlu olması hasebiyle her afette yanıbaşında. Afad’dan daire başkanları, yetkililer. Afet tecrübesi olan kaymakamlar, onlar da her afette afet bölgelerine görevlendiriliyorlar. Hatta Afad başkan vekili Önder Bozkurt, böyle bir profil. Aynı şekilde Bozkurt kaymakamı olarak atanan Murat Atıcı, bu özelliğinden atandı. Daha önceden Rize Dereli kaymakamıydı, yine aynı sebepten. Sel nerede Murat Atıcı orada.. Keza Kızılay yöneticileri, Anda yöneticileri, İhh yöneticileri, Jandarma komutanları, Emniyet müdürleri, Sahil Güvenlik komutanları, Genel Müdürler, Genel Komutanlar, valiler, kaymakamlar, hepsi birbiriyle aşina olmuşlar. Teşbihte hata olmaz, afet yönetimi sırasında izci kampı gibi yaşıyorlar. Kimi bir karavanda, kimi bir otelde ama hepsi her akşam aynı masada: Afet Koordinasyon Toplantısı.   Bu toplantılar ilginç. Twitter üzerinden hemen hemen aynı görsellerle (bir masa etrafında toplanmış yöneticiler görüntüsü) ve hemen hemen aynı metinle (Sayın Bakanımızın başkanlığında Afet Koordinasyon Toplantısını gerçekleştirdik vs.) paylaşılıyor ve böyle birşey olduğundan haberdar oluyoruz ama aslında toplantının içeriği çok renkli ve asla tekdüze bir faaliyet değil. Hemen hepsi, bir bakanın başkanlığında gerçekleşiyor. Afetin durumuna göre İçişleri Bakanı, Çevre Şehircilik Bakanı, Tarım ve Orman Bakanı, Sağlık Bakanı katılıyorlar. Süleyman Soylu, Afad kendisine bağlı olduğu için bunların neredeyse tamamında yer alıyor. Bazen iki bazen de üç bakanın katılımıyla gerçekleşiyor.   Bu masanın etrafında afette çalışan tüm birim ve kurumların temsilcisi var. Afad’dan, Kızılay’dan, Ukome’den, Aile Bakanlığı psikososyal destek grubundan, Çevre Bakanlığı’nın hasar tesbitçileri, İtfaiye, Jandarma , Emniyet vs. Önce bir sunumla başlıyorlar. Genelde Afad yapıyor sunumu. Mevcut durumu anlatıyorlar. Sonrasında her kurum temsilcisi söz alıp, o gün ne yapıp ettiklerini anlatıyor: “Şurada şu işimiz vardı, onu hallettik, şöyle bir talep geldi, üzerinde çalışıyoruz” gibi. Bu açıklamalar sırasında Bakan bey tek tek soruyor, “şu sokaktaki iş ne oldu, vatandaşa ödemeler ne alemde, şuradan bir şikayet gelmişti ne yaptık”.. Muhatapları söz alıp cevaplıyor veya  tartışılıyor.   Bu masanın güzel tarafı eldivensiz konuşulan ve hızlı çözüm üreten bir masa. Devlet saygısı içinde ama herkesin söz alabildiği, sahada görevli bir memurun bakanına “sayın bakanım, bakın işin aslı şu şekilde..” diye rahat rahat bilgisini ve fikrini paylaştığı, konunun rahatça tartışıldığı ve hemen bir karara bağlandığı bir masa. Prosedürlerin, bürokrasinin hızlıca aşıldığı bir masa. Konu ile ilgili bir karar verilip talimat alınınca, hemen not alınıyor. Ertesi akşam, ilgili birimin sorumlusu kalkıp “dün akşam aldığımız karar / verdiğiniz talimat uyarınca şu şu şu yapıldı” diye işin sonucunu söylüyor. Hiçbirşey askıda kalmıyor yani. Dolayısıyla, afetin yönetimi, aslında her akşam yapılan Afet Koordinasyon Toplantısı’nda gerçekleşiyor.   Bu masa aynı zamanda bir okul olmuş. Herkes neyin nasıl yapılacağını öğrenmiş. Bir belediyeden iş makinesi mi istenecek, bir yerden ödenek mi gelecek, ödenek bir yere mi aktarılacak, hepsi orada hallediliyor ve o ekip artık bu konuda uzmanlaşıyor.   Afet bölgesinde aslında hiçbirşeyin eksikliği çekilmiyor fakat çalışma sahası önemli bir konu. Orada 500 veya 1000 kamyon çalıştırılabilir ama önemli olan kamyonlara çalışma sahası bırakabilmek. Dolayısıyla “daha çok gelsin” demek verimli değil. Bunu da planlıyorlar. En optimum araç sayısında çalışılmak zorunda. Aynı konu, orman yangınlarındaki uçak ve helikopterlerle ilgili de geçerli. Yangın bölgesinin hava sahasında uçak çalıştırmanın, hava trafiği kısmını herkes ıskalıyor ve “daha çok uçak” diyor ama iş o kadar basit değil.   İnanılmaz bir insan işgücü çalışıyor sahada. Jandarma uzman erbaşlar, büyük bir disiplin içindeler ve bu disiplin çok işe yarıyor. Bir binanın temizliğine 50 tane jandarma veriyorsunuz ve ellerinde kazma küreklerle makine gibi çalışıp görevlerini tamamlıyorlar. Yanlarına bir amirleri veya bakan geldiğinde kazma küreklerini bir tüfek gibi dik tutup hazırolda selam durmaları, hayran olunası görüntüler ortaya çıkarıyor.   İlçenin her sokağında üzerinde AFAD veya bir başka yelek olan insanlar vızır vızır çalışıyor. AFAD, çatı kuruluş. Çok ciddi bir personel ve ekipman kapasitesi var ve diğer kurumlarla koordinasyon mükemmel. Hani genelde olur ya, çay sohbetlerinde birbirlerini çekiştiren tipler vardır. Açıkçası işler yürüyor, sağda solda gezerken olan bitenden şikayetçi kimseye rastlamadım.   Ve Süleyman Soylu.. 50 metre mesafeyi tam bir saatte yürüyor. Yavaş yürüdüğü için değil, herkes kendisiyle fotograf çektirmek istediği için. Onun haricinde bir de derdini anlatmak için gelenler var. Onları da mutlaka dinliyor. Ya hemen talimat veriyor, ya da dinlenmesi gereken bir konuysa ilgilisine yönlendiriyor. Yanında tek malzemesi var, sabır. Hiçkimseyi geri çevirmiyor. Fotograf çektirmek isteyeni de konuşmak isteyeni de reddettiğini görmedim. Hatta bakanlığın bürokratları, imzaların attırmak için Bozkurt’a geliyorlar.   Yani özetle; büyük bir acının yaraları, profesyonelce sarılıyor. Her zaman birarada çalışan bir kriz ekibi oluşmuş Türkiye’de ve bu iyi birşey. Ama öte yandan milletçe hazır olmalıyız çünkü afetin büyüklüğü artarsa buna ihtiyacımız olacak. Devlet ne kadar organize olursa olsun, milletin yapması gerekenler var. En önemlisi de panik yapmamak, sakin olmak ve devletin kriz yönetimine sabrıyla yardımcı olmak. Onun haricinde herkes ne yapması gerektiğini biliyor ve yapıyor.   Ben gördüklerimi anlattım, takdir sizin.  

1 2 3 4 5 6 7 8 ... 14 15