19 Mayıs Pazar 2024
2 yıl önce

Emine Erdoğan, İsrail güçlerinin Mescid-i Aksa baskınını kınadı

Emine Erdoğan, sosyal medya hesabında paylaştığı mesajında şu ifadelere yer verdi: "Müslümanlar için mübarek olan Ramazan-ı Şerif ayı içerisinde, Filistin'de kutsal ibadet yerimiz Mescid-i Aksa'ya yapılan saldırılar, her birimizin kalbini paramparça etti. Kadın ve çocuklar başta olmak üzere sivillere yönelik yapılan hukuksuz saldırıları şiddetle kınıyorum. İnanıyorum ki çocukların şehit düştüğü bir dünyada, cehennem ateşini çok uzakta aramaya gerek yok. Uluslararası toplumu sorumluluk almaya ve din, dil, ırk ayırt etmeksizin dünya barışı için harekete geçmeye çağırıyorum."

2 yıl önce

AK Partili Göksu, İBB'de sadece bir yılda 1.5 milyar TL yolsuzluk yapıldığı açıkladı: “CHP daha önce İSKİ'den gitti, bu kez İETT'den gidecek"

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Tevfik Göksu, İBB'deki yolsuzlukları belediye meclisinde tek tek ifşa etti.  "BİR YILDA 1.5 MİLYAR TL YOLSUZLUK" Göksu, "Meclis Denetim Komisyonu’nun raporuna göre İBB’nin 2021’deki toplam 8 milyar TL ihalesinde 1.5 milyar TL yolsuzluk yapılmış. Sadece İETT'deki karabatak size tarihi vesika olarak yeter. Daha önce CHP, İSKİ'den gitmişti, bu kez İETT'den gidecek. Büyükşehir Belediye Başkanı bu yolsuzluğa ortak değilse, yüreği yetiyorsa bu denetim komisyonu raporunu yargıya taşır" dedi. 

2 yıl önce

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile görüştü!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin Devlet Başkanı Abbas ile yaptığı görüşmeye ilişkin sosyal medya hesabından paylaşımda bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, paylaşımında şunları kaydetti: "Kudüs başta olmak üzere Filistin’de yaşananlar nedeniyle Ramazan’ı buruk geçirirken, İsrail'in saldırılarında vefat eden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralananlara şifa diledim. Görüşmemizde İsrail'in Mescid-i Aksa’da ibadet edenlere yönelik müdahalelerini şiddetle kınadığımı ve Mescid-i Aksa’nın statüsüne ve maneviyatına yönelik tahrik ve tehditlerin karşısında duracağımızı Sayın Abbas'a ifade ettim. Türkiye her daim Filistin’in yanındadır. Yaşananlar Filistinli tüm grupların birlik ve uzlaşı yolunda çalışmasının zaruretini hatırlatmaktadır. Sayın Abbas’a hem itidal telkinleri hem de birlik bakımından sergileyeceği sağduyulu liderlik dolayısıyla şükranlarımı ilettim." https://twitter.com/rterdogan/status/1515715837759533064?s=21&t=A6Vl8M8NCpe_x_Q137_8Aw

2 yıl önce

CHP Gençlik Kolları Genel Başkan Yardımcısı Cem Karagöl tutuklandı

Karagöl'ün tutuklanarak cezaevine gönderildiği belirtilirken, MYK üyeliği ve Genel Başkan Yardımcılığı görevinden de alındığı, partiden de ihracı için işlem yapılacağı öğrenildi. 7 AYRI SUÇ KAYDI CHP Gençlik Kolları MYK Üyesi ve Genel Başkan Yardımcısı Cem Karagöl Balıkesir'de tutuklandı. Kredi kartı dolandırıcılığı iddiasıyla 7 ayrı suç kaydı olduğu ileri sürülen Cem Karagöl'ün tutuklama kararı sonrasında MYK Üyeliği'nin düşürüldüğü ve görevden alındığı öğrenildi. CHP İl Başkanı Serkan Sarı, konuyla ilgili partinin avukatlarının gereken incelemeyi yaptığını ve MYK üyeliği düşürülen Karagöl'ün partiden ihracının da gündemde olduğunu kaydetti.

2 yıl önce

Aykırı’nın GYY’ni Batuhan Çolak yalan ve provokasyona tam gaz devam ediyor: Bu defa Arapça ile Farsçayı karıştırdı

Daha önce de defalarca asılsız görüntüler paylaşan ve özür dilemek zorunda kalan Batuhan Çolak, şehit MİT mensuplarının kimliğini deşifre ettiği için yargılanmış ve çalıştığı Yeniçağ gazetesinden de ‘dolandırıcılık’ iddiasıyla kovulmuştu. Gazeteci kılığındaki provokatör Batuhan Çolak, bu defa Iğdır’da bulunan Migros’taki afişlere tepki gösterdi. Çolak Twitter üzerinden şunları yazdı: “Watsons’tan sonra Migros da Arapça’ya geçmiş. Fotoğraflar, Iğdır merkezden. Duvarlara Migros’un kampanya broşürleri asılmış ve tamamı Arapça. Broşürler, Migros operasyon merkezi tarafından tasarlanıp ilgili bölgelere gönderilmiş. 2. fotoğrafta ışığı yanan yer de Valilik binası.” FARSÇA AFİŞLERİ ARAPÇA DİYE SERVİS ETTİ Fakat gerçek çok geçmeden bir sosyal medya kullanıcısının paylaşımı ile gerçek ortaya çıktı. Buse adlı kullanıcı, “Farsça ‘Iğdır’a hoş geldiniz’ yazıyor. İran sınırındaki bir şehir Iğdır, Edirne’de de Bulgarca ve Yunanca tabelalar vs görebilirsiniz giderseniz. Ama Arap mülteci düşmanlığından kafayı yediğiniz için her şeyi buna bükmeye çalışıyorsunuz” ifadelerini kullandı. Yani broşürlerin Arapça değil, Farsça olduğu görüldü. FARSÇA DİYE UYARAN KİŞİYİ HEDEF GÖSTERDİ Provokatör gazeteci Çolak, yaptığı yalan haberle ilgili kendisini uyaran bir sosyal medya kullanıcısını ise ırkçı çeteye hedef gösterdi. Hatasını düzeltip özür dileyeceği yerde kendisine hakaret edildiğini söyleyerek provokasyona devam eden Çolak, şahsın kimlik bilgilerini sosyal medyada ifşa etti. HER YIL 2 MİLYON İRANLI TÜRKİYE’Yİ ZİYARET EDİYOR Savaş ve iş savaş nedeniyle tüm dünyada göçmen sayısı artarken, sadece Türkiye’de göçmen varmış gibi algı yaratmaya çalışan Batuhan Çolak ve benzerlerinin en büyük ortak özelliği, yalan bilgileri yayarak algı operasyonu yapmaları… Türkiye her yıl, günübirlik ticaret amacıyla 2 milyon İranlı turist ağırlıyor ve bu durum ülke ekonomisine büyük katkı sunuyor. EDİRNE’DE YUNANCA VE BULGARCA AFİŞLER İran sınırındaki illerde olduğu gibi Bulgaristan sınırındaki Edirne’de de günübirlik ticaret turizmi için pek çok mağaza yabancı dillerde afişler ve reklamlar hazırlıyor.

2 yıl önce

CHP'nin STK'lardaki vesayet alışkanlığı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde 'çocukların beslenme hakkı' gerekçesiyle Et ve Süt Kurumu'nun önüne gitmişti. Çocukların beslenme hakkını kendine dert edinen birinin öncelikle CHP'li belediyelerden ideolojik nedenlerle işten çıkarılanların çocukları için bir şey yapması beklenir. 2019 yerel seçimlerinden sonra el değiştiren belediyelerden binlerce işçi ve sözleşmeli memur işten çıkarıldı. İşten çıkarılan emekçilerin çocuklarının beslenme hakkı için yeniden işlerine başlaması için Kılıçdaroğlu'nun belediye başkanlarına bir talimat vermesi yetecektir. Bu yapılmadıkça çocuklar siyasi amaçlar için araçsallaştırılmış olur. Kılıçdaroğlu, Et ve Süt Kurumu'nun önünde iddialarını desteklemek için ABD'den fonlanan bir derneğin de yöneticisi olan CHP'li birinin uzman görüşlerini! açıklamasını istiyor. Kapitalist ABD'den fonlanan sol/sosyalist derneklerin Türkiye ile ilgili kara propaganda yürüttüklerini biliyoruz. CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi üyesi de olan kişi sözde bilimsel tespitlerini sayıyor. CHP'nin vesayetinde olan bir derneğin yöneticisi siyasi bir propagandanın aracı oluyor. Benzer şekilde sendikalar, odalar, barolar ve meslek kuruluşları sözde raporlar ve araştırmalar üzerinden ideolojik propaganda yapıyorlar. Aslında bu yeni bir durum değil. CHP'nin yıkıcı muhalefetinin ve kendinden olmayan dernek, vakıf, sendika, oda, baro ve meslek kuruluşlarına yandaş diyerek ötekileştirmesinin tarihsel kökenleri var. Mesela Cumhuriyet Arşivi CHP koleksiyonunda yer alan belgeler, CHP'nin sendikalarda kurduğu vesayet sistemi hakkında önemli bilgiler veriyor. Genetiğiyle oynandı Ülkemizde sendikalar erken cumhuriyet döneminin kadroları tarafından gerçek işlevleri dışında inşa edilmişti. Bizde endüstri ilişkiler sistemi, sendikal hareketler işçi, işveren ve devlet üçlüsünün uzlaşması ile oluşmadı. Bu nedenle sendikalar yeni kurulan rejimin kültürel modernleştirme sürecinin bir aygıtı olarak görüldü. Erken cumhuriyet döneminin kadroları sendikaları, çalışanların ekonomik ve sosyal haklarını koruyan yapılar değil, yeni kurulan sistemin taşıyıcıları olarak gördüler. Bu işlevi yerine getirecek sendikal liderler sendikalara yerleştirildi. Siyasette "halk için halka rağmen" olarak yürüttükleri politikalarının sendikal hareketteki izdüşümü ise "işçiler için işçilere rağmen" oldu. Mesela 28 Şubat darbesinde meslek liselerinin kapatılmasını savunan sendikalar vardı. İşçilerin önemli bir bölümü muhafazakâr olmasına rağmen imam-hatiplerin kapanmasını savunan ve başörtüsü karşıtı açıklamalar yapan sendikacılar hep oldu. Genetiğiyle oynanmış sendikalar ve sendikacı tipolojisi uzun yıllar sendikal hareketin liderliğini yürüttü. Bu tablo bugün büyük oranda değişmiş olsa da halen darbeleri destekleyen ve İslam karşıtı olan sendikaların varlığını biliyoruz. Demokrat Partili Dr. Mükerrem Sarol, Yassıada savunmalarında CHP zihniyetinin muhaliflerine karşı neden acımasız olduğuna ilişkin önemli tespitlerde bulunuyor. Sarol, "CHP'nin uzun yıllar, memleketi tek başına ve çok sert metotlarla idare etmesi, onu birtakım kötü ve kusurlu alışkanlıklara sürüklemiştir. Memleketin bütün güçlerini daima kendi elinde tutmak ister. Rakipleriyle mücadeleyi sportif ölçülerle yapmaz. Mağlubiyeti hazmetmeye hiç tahammülü yoktur. Geniş halk kitlelerine ve onların menfaatlerine dönük olmayan bir siyasi felsefesi vardır. Kendi içine kapalı kalmıştır. Kendisinin dışında iktidar tanımaz. Onu yıpratmak için her çareye başvurmaktan çekinmez". CHP, bu tespitlerde yer alan yıkıcı muhalefeti sadece rakibi siyasi partilere değil kendinden görmediği sivil toplum kuruluşlarına, sendikalara, barolara ve meslek odalarına yönelik olarak da yapıyor. CHP'li olmayan dernek, vakıf, sendika, oda, baro ve meslek kuruluşlarına yandaş diyerek etiketlemesinin nedeni "memleketin bütün güçlerini elinde tutma" alışkanlığından kaynaklanıyor. Bugün CHP'nin medyası, siyasetçisi, sendikacısı, barosu, meslek odası kendileri gibi düşünmeyenlere 'yandaş' diyerek onların itibarlarına saldırmalarının altında da bu anlayış var. AK Parti'ye oy veren öğretmenin öğretmen olmadığını, yargıcın yargıç olmadığını, esnafın esnaf olmadığını söylemelerinin altında da bu anlayış var. CHP'nin tek parti döneminde inşa ettiği ve bugün de devam ettirdiği bu çarpık anlayışın tarihsel kökenlerine baktığımızda sendikal örgütlenmelere dair ilginç örnekleri var. DP'nin vaadi 7 Ocak 1946 günü kurulan Demokrat Parti'nin programı milletin geniş kesimlerine yönelik vaatlerden oluşuyordu. Programın 7'nci maddesinde cemiyetler ve sendikalar kurulmasını düzenleyen şu hususa yer verilmişti: "İşçilerin, çiftçilerin, tüccar ve sanayicilerin, serbest meslekler mensuplarının, memur ve muallimlerin, yükseköğretim talebesinin mesleki, içtimai ve iktisadi maksatlarla cemiyetler, kooperatifler ve sendikalar kurmalarını gerekli buluyoruz." Ayrıca Demokrat Parti'nin 20 Haziran 1949 günü toplanan ikinci kurultayında, işçilere siyasi maksatlar dışında grev hakkının tanınacağı kararı da alınmıştı. Cemiyetler Kanunu gereği sınıf esasına dayalı cemiyetler kurulması yasaktı. DP'nin dönemin şartları açısından değerlendirildiğinde önemli bir özgürlük sayılacak 'sendika ve grev hakkı vaadi' işçilerin ve sendikaların Demokrat Partiye olan ilgisini artırmıştı. DP'nin vaatlerinin millet üzerinde etkisini gören CHP, daha önce mesafeli durduğu sendikalara ve işçilere yönelik bazı politikalar geliştirdi. Bir bakıma CHP istemeden de olsa sendikalar kanununu çıkardı ve sendikalara ilişkin bazı düzenlemeler yaptı. Bu çerçevede ilk olarak 1946 yılında sınıf esasına dayalı cemiyetler kurma yasağını kaldırdı. Bu yasağın kaldırılmasının ardından çok sayıda sendika ve iki sosyalist parti kuruldu. 1946 yılının Aralık ayında kurulan sendika ve sosyalist partiler İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından kapatıldı. 1947 yılında ise grev hakkının tanınmadığı 5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkındaki Kanun çıkarıldı. Yasal düzenlemeyle sendika kurma hakkı verildi ancak siyaset yasağı vardı. CHP'nin doğrudan denetimi CHP'de III. Büro Şefliği, emek meseleleriyle ilgileniyordu. Bu büro şefliğine bağlı olarak çalışan Dr. Rebii Barkın işçileri örgütlemekle görevlendirilmişti. 1947 yılında CHP'nin doğrudan denetimi altında sendikalar oluşturulmaya başlandı. CHP'nin bu konuda görev verdiği diğer isimler ise Sabahattin Selek ve Muzaffer Daysal'dır. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi CHP koleksiyonunda sendikalarla ilgili çok sayıda belge bulunmaktadır. Barkın'ın hazırlayarak CHP Genel Sekreterliğine sunduğu 12 Eylül 1949 tarihli "İşçi Sendikaları ve İşçilerin Teşkilatlandırılması Hakkında Raporu" ilginç bilgileri gün yüzüne çıkarıyor. Bugün CHP'li olmayan sendikaları sürekli yandaşlıkla suçlayan CHP'nin, tarihi vesikalarda sendikaları nasıl örgütledikleri, muhalif sendikaları nasıl bertaraf ettikleri, partiye adam kazandırmak için sendikaları nasıl araç olarak kullandıklarına ilişkin çok sayıda belge var. CHP: "İşçi sendikalarını kendi haline bırakmak asla doğru olmaz" Raporda "üç seneye yakın bir zamandan beri İstanbul'da işçi sendikalarının kurulması ve işçilerin teşkilatlandırılması ile çalışmaktayım. Bu çalışmalara 1947 senesinin ilk aylarında başlanmıştır. İlk tecrübe temaslarından sonra işçi kitlesinin bugünkü sosyal hayatımızda ve bunun gelecekteki inkişafında oynayacağı büyük rol bütün ehemmiyeti ile belirmiş ve bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi'nin sarih bir görüşe sahip olarak bir mesai programı çizmesi lüzumu bir zaruret halini almıştı. Divan kararlarına dayanılarak Genel Sekreterlikçe bir mesai programı tanzim olunmuştur." Görüldüğü gibi CHP, 1946 seçimlerinde destek bulamadığı işçileri, kuracağı sendikalar yoluyla partiye müzahir hale getirmek istiyor. Bunu nasıl yapacağına ilişkin hususlara da raporda yer veriyor. Divanın 6 Şubat tarihli toplantısında okunup tasvip edilen raporun son kısmında ise şöyle denilmektedir: 1. Türkiye'de büyük bir işçi kitlesi vardır. Bu kitle oy bakımından Parti için büyük bir ehemmiyet arz eder. 2. Bize karşı dost olmayan bu işçi topluluğu ile Partinin meşgul olması lazımdır. 3. Sendikalar kanununun tatbikine yardım edilmezse bu kanundan beklenen büyük sosyal fayda kaybolacaktır. 4. İşçi sendikalarını kendi haline bırakmak asla doğru olmaz. Bu yalnız Parti bakımından değil memleket bakımından da tehlikelidir. 5. Bütün bu işlerin başarılması devamlı bir teşkilatın uzun ve sistemli çalışmalarıyla mümkündür ve partinin bu uğurda sarfedeceği gayret ve para tamamiyle yerinde olacaktır. CHP'nin "İşçi sendikalarını kendi haline bırakmak asla doğru olmaz. Bu yalnız Parti bakımından değil memleket bakımından da tehlikelidir" yaklaşımı gereği sendikalar kurduğunu görüyoruz. Raporda, "sendikalar kurup geliştirdikten sonra bunları birleştirerek bir federasyon kurduk. Bu teşekkül açıkça Partimize taraftardır" demek suretiyle kendilerine bağlı sendikalardan bahsediyor. Ayrıca Barkın'ın, CHP Genel Sekreterliğine gönderdiği 16 Nisan 1948 tarihli "İstanbul İşçi Sendikaları hakkında raporda" ise bu konuda şu bilgiler yer alıyor: "Bir senelik faaliyet neticesinde İstanbul'da bugüne kadar 19 sendika kurulmuştur. Tarafımızdan kurulan sendikalara kayıtlı işçilerin sayısı 15 bini bulmaktadır." Barkın, raporda bir yıl içinde kurdukları sendikaların sayısını ve cetvellerini veriyor. Barkın, bir taraftan sendika kurmak görevini yerine getirirken diğer taraftan da sendika yönetimlerine kimlerin geleceğini belirliyor. Barkın'ın, CHP Genel Sekreterliğine gönderdiği 14 Aralık 1948 tarihli yazıda İstanbul İşçi Sendikaları Birliği'nin kongresine ilişkin bilgiler yer alıyor. Yazıda, sendikalı bir işçi olmamasına rağmen partili Sabahattin Selek'in (Rebii Barkın'ın yardımcısı) Kongre başkanı olarak seçilmesinden, CHP'li milletvekillerinin alkışlanmasından ve kongrede CHP aleyhine tek bir kişinin konuştuğundan bahsediyor. Sendika seçimlerine ilişkin ise şu ifadeler var: "İdare heyeti seçiminde bizim üzerinde durduğumuz işçiler seçildi. Bu seçimden bir gece evvel, Beyazıt'ta Marmara Gazinosunda yaptığımız toplantıda kararlaştırdığımız 15 kişilik liste bir kişi fark ile olduğu gibi kabul edildi". Seçimlerden bir gün evvel kimlerin yönetime seçileceğine CHP'nin sendikaları örgütlendirmekle görevlendirdiği Rebii Barkın karar verdiğini itiraf ediyor. Aynı yazıda Barkın, "sendikalar ve birlik bize bağlıdır" diyor. 'Sendikalara nüfuz etmek' Barkın'ın 12 Eylül 1949 tarihli "İşçi Sendikaları ve İşçilerin Teşkilatlandırılması Hakkında Raporunda" CHP'nin sendikalara ve işçilere bakışını gösteren tespitler de yer alıyor. Barkın raporunda, "sendikalardan bizim en büyük istifademiz bunların vasıtası ile işçi arasına nüfuz etmemiz olmuştur. Sendikalar bize karşı kapalı olan geniş bir aleme nüfuz temin eden delikler ve kapılardır". Açıkça sendikaları işçilerin arasında nüfuz etmek için bir araç olarak görmekteler. Bunu parti için yaptıklarını ifade eden şu ifadeler raporda yer almaktadır: "partimiz için sendikaları teşkilatlandırmak ve onlar üzerinde nüfuz kazanıp tesir sahibi olmak lüzumlu ve zaruri bir iştir". Barkın raporda partinin propagandasını maskeli şekilde yaptıklarını şu ifadelerle anlatıyor: "Biz sendika olarak bu muhitlerde açıkça Parti propagandası yapmaktan daima içtinap ettik. Propagandalarımız hep maskelenmiş (kamufle) bir tarzda yapılmıştır". CHP'nin kendi belgelerinde anlattığı ve tek parti döneminde inşa ettiği bu vesayet alışkanlığını bugünde sürdürmeye çalıştığını görüyoruz. Siyasi propagandasını kamufle bir biçimde nüfuz ettiği sendikalar, odalar, barolar ve meslek kuruluşları aracılığıyla yürütmeye devam ediyor. Köprünün altından çok sular akmasına rağmen alışkanlıklar kolay değişmiyor. Öğr. Gör. Tarkan Zengin / Ankara Yıldırım Beyazıt

2 yıl önce

CHP Ereğli Belediyesi, yaşlı çifte verdiği yemeği geri aldı. Yaşlı adam ve eşi yemekleri alınınca oruçlarını şekerli su yaparak açtıklarını söyledi

Kdz. Ereğli Belediyesi 3 yıldır ilçede yaklaşık 400 ailenin evine her gün sefer tasları ile üç çeşit sıcak yemek getiriyor. Kdz. Ereğli Belediyesi’nin sıcak yemek getirdiği ailelerden biri de Belen Mahallesi’nde ikamet eden Öztürk ailesiydi. Kendisi gibi 70 yaşında olan ve kemik erimesi, astım, bronşit ve tansiyon gibi rahatsızlıkları bulunan Hatice Öztürk ile 2 katlı bir evde yaşayan Necati Öztürk, eşinin rahatsızlığı nedeniyle yemek hazırlayamadığını ifade etti. Sosyal Yardımlaşma gibi kurumlardan hiçbir şekilde yardım almadığını sadece Ramazan aylarında belediyeden sıcak yemek yardımı aldığını dile getiren Öztürk belediyenin kendilerine 3 yıldır sıcak yemek verdiğini, bu yılda yine 3 gün sıcak yemek geldiğini ancak 3. gün evlerine getirilen yemeğin belediye tarafından geri alındığını söyledi. Bu duruma çok üzüldüğünü anlatan Öztürk, belediye yemeği geri alınca yemek yapamadıkları için o akşam orucunu şekerli su yaparak açtığını ifade etti. Öztürk gazetecilere yaptığı açıklamada, “Ben Türkiye Taşkömürü Kurumu’ndan emekliyim. Eşim hasta. İstanbul Sarıyer’de kemik hastanesine gidip geliyoruz. Ben maaşımdan kredi kullandım ve maaşım yetersiz geliyor. Yumurta, tavuk ve civciv satarak geçimimi sağlamaya çalışıyorum. 70 yaşımı bitirdim, 71’den gün aldım. 2 kızımın ikisi de evlendi gitti, iki oğlum İstanbul’da şoförlük yaparak geçinmeye çalışıyor. Evde eşimle birlikte yaşıyoruz. Eşim yattığı yerden kalkamıyor. Ayağına bir halı takılsa düşüyor. Biz mağduruz. Öyle anlatıldığı gibi bir lüksümüz yok. Sebep olanlardan Allah razı olsun; ben bu yemeği alıyordum. 2 gün peş peşe geldi. 3. gün yemeği evin dış girişine koymuşlar. Ben de camdan görüp yemeği aldım ve merdiven başına koydum. Arkada bahçeye gittim ve orada biraz takıldık. İftara yarım saat kala tekrar evde yemeğimiz var nasıl olsa diye geldik. Bizim koyduğumuz yerde yemek kapları yok. Komşular mı aldı diye düşünürken 1 gün sonra bir arkadaşıma durumu anlattım. O da belediyeyi arayıp ilgili kişiye sormuş. Beni birisi ‘Emekli, üzerinde daire var, şöyle lüks yaşıyor, böyle parası, malı var’ demiş. Benim yemeğimi kestikleri gibi tam iftar açacak zaman yemeği alıp gitmişler. Biz öylelikle öğrendik belediyenin aldığını” diye konuştu. Belediye Başkanı Halil Posbıyık’ı sevdiğini ve yıllardır onun için mücadele ettiğini aktaran Öztürk, sıcak yemeğinin kesilmesine bir anlam veremediğini ve çok üzüldüğünü söyledi. Öztürk ayrıca, söylendiği gibi varlıklı bir olsa belediyenin yemeği yerine lokantalara gidip yemek yiyebileceğini belirtti. 70 yaşındaki Hatice Öztürk de kemik erimesi, astım hastası olduğunu ve ayakta duramadığı gibi merdivenlerden de zor inip çıkabildiğini belirterek, mutfakta durup yemek yapmaya gücünün yetmediğini anlattı. Sıcak yemek geldiğinde şükredip çok sevindiğini ve gönderenlere hep dua ettiğini belirten Hatice Öztürk, şimdi büyük güçlükle yapabildiği kadar yemek hazırlamaya çalıştığını söyledi. Kdz. Ereğli Belediyesi yetkilileri ise Öztürk ailesinin yemeğinin üzerlerine kayıtlı ev ve daire olduğu için kesildiğini ifade etti.

2 yıl önce

CHP'de kriz! "Mobbing var" diyerek topluca istifa ettiler!

DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ YOK SAYILDI" İstifa dilekçelerini Merkez İlçe Başkanı Berna Pamukçu'ya veren Meral Tatar, “2 yıldır büyük bir şevk, özveri, onur ve gururla sürdürdüğüm CHP Bilecik Merkez İlçe Kadın Kolları Başkanlık görevimden bugün itibarıyla yönetim kurulum ile birlikte istifa ettiğimi kamuoyunun bilgilerine sunarım. Partimize gönül vermiş biz kadınlar her zaman haksızlığa, adaletsizliğe, ötekileştirilmeye karşı yola çıktık. Fakat CHP Bilecik Merkez İlçe Başkanlığı’nda yaşadığım olumsuzluklara karşı dirensem de, bu olumsuzluklar karşısında verdiğim mücadeleden ve fikir özgürlüğüm nedeniyle şahsıma mobbing uygulanmıştır. Fikir ve düşünce özgürlüğüm yok sayılarak ötekileştirilmeme ve CHP’ye uymayacak tavırlara asla boyun eğmeyeceğimi bilmenizi istiyorum. Kadın Kolları Başkanlığı görevimden istifa etsem de her zaman olduğu gibi mücadeleme devam edeceğimi, CHP’nin bir üyesi olarak partime hizmet etmekten onur ve gurur duyacağımı bildirmek isterim. Büyük bir emek ve değer verdiğim partimin misyonunu ve adını şahsi hedef ve hırsları yüzünden zedelemeye çalışanların hiçbir zaman başarıya ulaşamayacaklarının bilinciyle tekrar ediyorum ki her şey çok güzel olacak” dedi. GENÇLİK KOLLARI YÖNETİMİNDE 6 İSTİFA Merkez İlçe Gençlik Kolları Başkanı Av. İrem Ece Vural ise, “Bilecik'e ve CHP’ye faydalı olmak amacıyla başladığım siyasette, çok severek sürdürdüğüm Gençlik Kolları Başkanlığı görevimden 5 yönetim kurulu üyesi arkadaşım ile birlikte bugün itibarıyla istifa ettiğimi bildiriyorum. Temennimiz ilimizde partimizin Atatürk ışığında, hukuk ve adalet yolunda ileriye gitmesidir. Görevimden istifa etmiş olsam da CHP’nin bir üyesi olarak partime her zaman hizmet etmekten onur ve gurur duyacağımı bildirmek isterim' dedi. Öte yandan Merkez İlçe Kadın Kolları yönetiminden 8, Merkez İlçe Gençlik Kolları yönetiminden ise 6 kişinin istifa dilekçesi verdiği öğrenildi.

1 2 ... 1714 1715 1716 1717 1718 1719 1720 ... 2675 2676